13. Bölüm
Sude / Asi Kadın / 12- Yakarış

12- Yakarış

Sude
sudem_0000

Elfida

Emre beni hücreye attırmıştı ve bana inanmamıştı! Buna pişman edeceğim onu. Burnundan getireceğim beni haksız yere bu lağım çukuruna atmak neymiş görecek. Elinde iki şişe su ile hücreme giren Hakan ile sinirle güldüm. "Hain sensin. Miran'ın haini sensin. Alçak herif!"

"Kanıtın yok. Bunu kimseye kanıtlayamazsın. Burada çürüyüp gideceksin! Bütün bölükleri alt ederek Miran Bey başa geçecek ve kimse engel olamayacak." Boşa hayaller kurmaya devam etsin. Kellesini elimle Miran'ın önüne atacağım haberi yok.

"Adımı biliyor o halde patronun."

"Hayır, Aylin'i sevdiği için seni ikizin sanıyor. Sana ihtiyacımız vardı sonuçta. Ama sen başarısız oldun. İhanet ettin Miran Beye!"

"Defol git, getirdiğin sularıda götür. Senin getirdiğin hiçbir şeyi içmem!" Sulara herşeyi enjekte etmiş olabilirdi. Ona güvenmiyorum. Kendisi casusken bana yapabileceklerinin de sınırı yoktu. Öldürme biçimlerimi taklit etti. Emre'nin odasında masanın üzerine silahı bırakıp lavaboya gitmiştim ve o, işini o kısacık sürede halletmişti.

Hakan hücreden çıkınca sinirle duvara vurdum. Emre bunun bedelini ağır ödeyecek! Ömer'e uyarak büyük hata yaptı. Emre nasıl bu kadar aptal olabiliyor anlamıyorum. Benim anlattığım öldürme şeklini iki kişi biliyordu. Birisi Koruma Hakan diğer ise bizi dinleyen Ömer. Hiç düşünmüyor muydu beni sevmeyen Ömer'in bu işe kalkışabileceğini? Hakan ise Emre'nin yanında değildi. Bahçede atış yaparken yanımızda olan Korumalar arasında Hakan yoktu. Emre bu kadar aptal olamaz!

Sinirle ayağa kalkıp hücrede sağa sola gitmeye başladım. Sinirle duvara yumruk attım. Kaç saat geçti emin değilim ama sargım kötü bir hal alıyordu. İltihaplı olmasaydı zorluk çıkarmazdı ama sürekli iltihap aktığı için değiştirilmesi gerekiyordu. "Lanet olsun Emre!"

"Lanet olsun bana." Elinde sargı bezi ve tepsi ile yanıma geldi. "Celallenmeden söyleyeyim bir süre gözleri üzerinden çekmem gerekiyordu ama yalan söylemeyeceğim bir an için gerçekten casus olduğunu sanmıştım." Köşede duran sandalyeyi gösterdi. "Hürkan ona ses kayıt cihazı taktı. Gerçek casusun kim olduğunu biliyoruz." Gözlerini kaçırdı. "Yaptığım şey için üzgünüm. Hakan'ı bir süre daha araştırıp işini bitireceğim. Herkes gittiğinde ise seni buradan çıkaracağım."

"Aranızdan birisi en azında akıllıymış! Beni buradan çıkarsanız bile size cehennemi yaşatmaktan vazgeçmeyeceğim."

"Benim cehennemim annemin ölümüydü." Sessizce fısıldadıkları ile gözümü kaçırınca o konuştu. Annesi ölmüş olabilir ama benim başıma gelenler onun suçuydu ve ben ona cehennemi yaşatacağım!

"Bileğini sarmama izin ver. Ve getirdiğim şeyleri ye merak etme ben yaptım. Tertemiz şekilde."

"Yemek yemeyeceğim götürebilirsin, sargıyı bırak ben hallederim."

"Ben yaparım, sen bunu tek başına yapamazsın. İnat etme kadın." Göz devirip kolumu uzattım. Doğru söylüyordu ben tek başıma saramazdım. Kafamı omzuma doğru çevirdim Emre sargıyı açarken. İltihapın görüntüsü bile kötü olmama neden oluyordu.

"Özür dilerim Elfida. Canının yanmasına sebep olduğum için özür dilerim. Seni casus sandığım için özür dilerim." Bana üçüncü kez ismimle seslenişi. İsmim ağzına yakışıyorken onu bu kadar az söylemesi çok kötü.

Kendine gel kızım o seni iki kez hücreye tıktı!

"Özrünüz ve kelimeleriniz faydasız Emre Bey." Kalbime bastırdım diğer elimle. "Benim buram acıyor ve bu acı dinmiyor. Burada ki acıyı sel bile dindiremez. Anlıyor musunuz sel bile."

"Ömer'in sözlerine uymamalıydınız. Beni bir kez olsun dinleyip savunsaydınız ve mantıklı düşünseydiniz suçlunun ben olmadığını anlardınız." Bileğimi sardığında çenemden tutup ona bakmamı sağladı fakat ben kafamı geriye çektim. "Seni özledim."

"Yaptığınız şeyin mantıklı kalır yanı yok Emre Bey. Şimdi lütfen gidin beni yalnız bırakın." Kalkmadı, gitmedi. Yanıma oturup beni öpmeye çalıştı fakat izin vermedim. "Bana dokunmanızı istemiyorum."

"Resmi konuşmanı istemiyorum. Hem bir kere öpsem."

"Ben istemediğim sürece bana dokunamazsınız." Hücrenin bir köşesinde ben yan köşemde ise Emre vardı. Sırtını duvara yaslamış bana bakıyordu. "Seni öpmek istiyorum." Yanıma yaklaşıp yanağıma bir öpücük kondurmak istedi fakat geri çekildim. "Beni duymadınız sanırım, ben istemediğim sürece bana dokunamazsınız."

"Yalvarırım güzelim öpeyim bir kere. Çok özledim kokunu. Dudaklarını. Her hücreni çok özledim."

"Ben buraya girmemek için yalvarmıştım hatırlıyor musunuz? Ama siz ne yaptınız yine de beni bu soğuk zemine tıktınız! Lütfen benden en uzak köşede durun." Benden uzaklaşıp köşesine sindi.

"Bana verdiğiniz bıçağınız yanınız da mı?" Tek kaşını kaldırıp anlamaz bir halde bana baktı. "Ne yapıcaksın bıçağı küçük hanım."

"Sizin kafanızı her ne kadar kopartmak istesemde bunu yapmayacağım. Lütfen bıçağı verin."

"Vermiyorum."

"Neden?"

"Beni tehdit eden birine neden bir bıçak vereyim?"

"Sevdiğiniz kadın olduğu için olabilir."

"Sevdiğim kadını kırdım, üzdüm ve ağlattım." Bıçağı belinden çıkarıp kolunu sıyırdı. "Onun çektiği acıya eş değer olmaz belki ama bende acı çekersem onun acısı hafifler." Yanına yaklaşıp sıyırdığı bileğine bakıyordum. Daha önce çizdiğim hafif kesiğin izi vardı. O bana zarar verdi diye ona bu şekilde zarar verecek değildim. Bıçağı onun eline bıraktım. "Bu zarar ancak fiziksel olarak size zarar verir. Psikolojik bir zarar da vermek istemiyorum ben size. Ben sizi süründüreceğim Karaaslan!"

Bıçağı diğer eline alıp kendi sıvadığı kolunu hiç düşünmeden kesti. Damar çizgisinden kesmişti. Bu kesik ölümcül olabilirdi. "Aptal adam! Kan kaybından ölmek mi istiyorsun?" Ne kadar sinirli olsam da ölmesini istemiyorum!

"Hürkan! Emir, Kaan! Kimse yok mu? Lütfen biri hücreye gelsin Emre burada." Kapıyı yumrukluyordum. "Hafif başım dönüyor o kadar. İyiyim ben." Gözleri kapanıyordu, çok geçmeden bilincide kapanırdı. Daha çok vurdum kapıya. "Hürkan! Lütfen birisi buraya gelsin." Hücre'nin kapısı açıldığında Hürkan, Emir, Kaan ve Ömer vardı.

"Sen mi yaptın bunu?"

"Yapmadım ama sana yapmak için can atıyorum Ömer!" Öfkeyle ona bir tokat attığımda diğerleri gülüyordu. "Gülmeye devam ederseniz Emre kan kaybından ölecek! Biri ambulansı arasın derhal!"

"Bu durumda bu kadar soğuk kanlı nasıl kalabiliyorsun." Emir'in sorusu ile sinirden güldüm. "Olur olmadık yerlerde soru sormayı bırak olur mu!"

Ömer ile Kaan beraber Emre'yi hücreden çıkardı. Emir de peşlerinden gittiğinde Hürkan yanımda kaldı. Yere çöküp derin bir nefes aldım. "Neler oldu Elfida?"

"Emre kendi bileğini kesti. Sana yemin ederim bunu ben yapmadım."

"Sana inanıyorum. Sakin ol Emre iyi olacak. Kesik o kadar derin görünmüyor."

"Ona hâlâ öfkeliyim fakat ölmesini istemiyorum Hürkan."

"Biliyorum, biliyorum. Yanına gidelim hadi." Beraber Emre'nin odasına geldiğimizde Emre'nin bileğini sarıyordu Kaan. Bilinci kapanmamıştı. "Aptal adam! Ölebilirdin."

"Ambulansı aramadım, gelmiyor, Emre gayet iyi derin bir kesik olmadığı için sardım." Kaan'ın sözleri ile rahatladım fakat hâlâ sinirliydim. Emre'ye bir tokat attığımda o gülüyor diğerleri ise şaşkınca bakıyordu. "Bende seni seviyorum."

"Senden nefret ediyorum, nefret! Kendini öldürebilirdin."

"İyiyim ben fazla abartıyorsun."

"Arkadaşınızdan bıçağı alın yoksa bir sakatlık çıkarabilir her an"

"Herkes evine gidebilir ben iyiyim."

"Siz ne olacaksınız patron?"

"Emir sinirlerimi daha fazla bozmadan ortadan kaybol!"

"Gitmeden önce Ömer'in Elfida'ya karşı bir özür borcu var." Hürkan'ın Söyledikleri ile Ömer kaşlarını çattı. "Ne saçmalıyorsun?"

"Elfida casus değil Ömer. Kadına iftira attın özür dile ve bir daha da bulaşma!" Ömer gözlerini kaçırarak karşıma geçtiğinde gülmemek için kendimi tuttum. "Seni suçlamam bir hataydı. Bir daha olmayacak beni affeder misin?"

"Özrü duyamadım ben" Hürkan'ın zorlayışı ile hepimiz gülerken Ömer sıkıla sıkıla bana döndü tekrar.

"Özür dilerim oldu bitti affet artık."

"Affettim Ömer ama bir daha olursa neler olur sen düşün." Ömer bir şey söylemeden depodan çıktığında diğerleride peşine takılıp çıktı. "Sana gelince beyefendi kesici aletlerden uzak duruyorsun."

"Çocuk değilim ben."

"Neden yaptın bunu? Ölmeni istemediğimi biliyorsun."

"Bende ölmedim zaten. Bir kere öpsen bir şeyim kalmaz."

"Emre seni ne ben öpeceğim ne de sen beni öpeceksin! Eve gidelim banyo yapıp uyumak istiyorum. Berbat bir gün geçirdim! O korumayı da yakala kafasını kopartıp Miran'ın eline vereceğim!"

"Öpsem."

"Yalvar yakar yine de öpemezsin. Arabayı ben kullanırım." Emre oflayarak ayağa kalkıp bana arabanın anahtarını verdi. Peşimden gelirken depoyu kilitleyerek ön koltuğa bindi. Bende binip kemerimi taktıktan sonra arabayı çalıştırdım.

Emre bacağıma koyduğum elime uzandığında elimi çektim. "Dokunma kelimesinden anlamıyor musun?"

"Sevgilime dokunamamak canımı yakıyor."

"Yansın, biraz daha yansın canın çünkü benim canım çok yanıyor ve ateşim sönmüyor. Kendini keserek bu acıyı hafiflettiğini düşünüyorsun ama öyle değil. Acım aynı dozda. Kendine zarar vermeni istemiyorum. Bir süre zaman istiyorum. Lütfen bana dokunma."

Emre bir şey demeden cama döndü. "Bana dokunabildiğin için mi beni seviyorsun?"

"Hayır." Hızla cevap vermesi hoşuma gitmişti. "Neden sürekli dokunma derdindesin."

"Seni özledim."

"Bu senin suçun."

"Sana dokunmadan yaşayabilirim ama kokunu solumadan yaşamak zor." Güzel sözler söylüyor olabilir ama kalbim kırılmıştı. Emre bana inanmamıştı. Bir şey söylemeden önüme dönüp sürmeye devam ettim.

Eve geldiğimizde Emre'den anahtarı alıp kapıyı açıp hızla yukarı çıktım. Emre kapıyı kapatıp peşime takıldı. "Neden yanıma geldin? Banyo yapacağım."

"Havlu vereceğim."

"Yerini biliyorum."

"Bildiğini biliyorum sadece, ben veririm." Odalardan birine girip havlu uzattı. Omuz silkip havluyu alıp kapıyı kilitledikten sonra kapının arkasına havluyu asıp girdim banyoya.

Ilık suyun altında bir süre bekleyip saçımı şampuanlamaya başladım. Emre beni eve getirmiş olabilirdi fakat hâlâ ona öfkeliydim. Düşünmeden aldığı bu mantıksız kararı kolay affetmeyecektim.

Saçımı durulayıp havluyu sardım. Eşyalarım aşağıdaydı. Merdivenin başına geçip bağırdım. "Koridorda dolaşma aşağı geleceğim, üzerimde havlu var." Cevap gecikmedi. "Üzerinde havlu varsa neden gelmekten endişe ediyorsun?"

"Odana çekil seni görmeyeyim aptal herif!"

"Zaten odamdaydım! Bağırman ile çıktım, ileri zekalı kadın!"

"Sağ ol biliyordum zaten. Hatırlatma iyi geldi."

"Seni orada mı bıraksaydım, bu kadar sinir bozucu olduğunu unutmuşum."

"Sözlerine dikkat et beyefendi çünkü ben bıçağıma dikkat etmem!"

"Özrümü kabul edin hanımefendi."

"Reddedildi! Odana geç ve yaptıklarını düşün."

"Emrin olur paşam! Başka emrin?"

"Paşa değil sultan daha makbule geçer."

"Ne milattan öncesinde ne de orta çağda yaşamıyoruz!"

"Odana geç yoksa kelleni alırım."

"Sen fazla dizi izliyorsun."

"Seni bir daha uyarmam!" Emre homurdanarak sertçe kapıyı kapattığında odasına girdiğini anlayıp aşağı indim. Odama geçip hızla üstümü giydim. Uyumak istiyordum. Bütün bu olanlar kafamı bozuyordu. Işığı kapatmaya bile halim olmadığı için pikenin altına girip sırtımı kapıya döndüm. Gözlerimi kapattım ve uykunun bana uğramasını bekledim.

Sabah kalktığımda yatağımın ucunda kollarını başına koymuş köşede uyuyan Emre'yi gördüm. Bütün gece uyumayıp beni izlemiş sonra da uyuya mı kalmıştı? Omzunu dürttüm. "Ne işin var odamda? Sana bana dokunma demedim mi?"

"Sana da günaydın! Ayrıca sana elimi bile sürmedim gördüğün gibi burada seni izleyerek uyuya kalmışım o kadar."

"Seni kolay affetmeyeceğimi biliyorsun."

"Biliyorum." Asla yapmam dediği şeyleri benim için benim sayemde yapmıştı. Yalvarmam dedi yalvardı, öpmem dedi öptü. "Depoya gidelim, Hakan'ın kafasını koparacağım!"

"Önce onu yakalamamız gerekiyor."

"Elinizde ses kaydı var. Kanıtınız var! Beklemen hata! Emre o adamın kellesini kendi ellerimle Miran'a teslim edeceğim." Emre derin bir nefes alarak ayağa kalktı. "Kalk o halde, gidelim."

"Hürkan'ı ara ve adamı biz gelene kadar bir hücreye atmasını söyle."

"Neden? Zaten gittiğimizde direkt işini halledeceğiz."

"O adam ölmeden önce o hücrede yatacak!" Emre sıkıntıyla soluyup telefonunu çıkarıp Hürkan'ı aradı. "Hakan'ı hücreye at."

"Bir şey olduğu için değil ben dediğim için, geldiğimizde işini bitireceğiz."

Emre telefonu kapatıp bana döndü. "Oldu mu istediğin?"

"Evet! Şimdi depoya gidelim."

"Hiçbir şey yemedin. Biraz ye sonra gideriz."

Bir şey demeden kalkıp mutfağa girdim. Ekmeğin arasına bulduğum şeyleri koyup yemeye başladım. Emre de kapı pervazında durmuş izliyordu. "İzlemesene, yiyorsan gel."

Yanıma geldiğinde onun içinde hazırladığım sandviçi ona uzattım. "Ne kadar özür dilersem dileyeyim beni affetmeyeceğini biliyorum. Yaptığım hatanın yanlış olduğunun farkındayım. Bütün herşey seni gösterirken seni içeri tıktım ama hata ettim. Yaptığım şey için üzgünüm sevgilim."

"Özürlerin kifayetsiz sevgili. Canımı çok yaktın. Hem de hiç olmadığı kadar çok. Kapanmış yaralarımı tekrar açtığın yetmiyormuş gibi yeni yaralar ekledin."

"Açtığım yarayı kapatmak istemek yanlış ama bırak yardım edeyim."

Bir şey demeden tabağımı makineye yerleştirip odama girdim. Biraz zamana ihtiyacım vardı. Hatasının farkında fakat bende açtığı yaraları da yok sayamam. Onu affettim ama içten içe de affetmedim.

Odamdan çıkıp koridora doğru yürürken Emre karşıma çıktı. "Gidiyoruz ve sen önüme çıkıyorsun."

"Biraz dinlenmeye ne dersin? O pislik depoda kalabilir, sen dinlenmeyi hak ediyorsun."

"O kadar mı berbat görünüyorum."

"Ne? Hayır! Berbat değilsin. Yorgun görünüyorsun. Dinlenmenin iyi gelebileceğini düşündüm." Hiçbir şey demeden odama geri döndüğümde gülerek peşimden geldi. "Sen biraz yat ben içecek bir şeyler getireyim."

"Alkol istemiyorum." Onaylayarak yanımdan ayrıldığında bende yatağıma geçip oturdum. Getirdiğim kitaplardan birini açıp okumaya başladım.

Uzun bir süredir kitap okuyordum. Emre'nin yanıma gelmediğini düşünüp etrafa göz gezdiriyordum ki karşımda oturmuş içeceğini içiyordu. "Ne kadar süredir buradasın?"

"Bir saate yakın? Kitap nasıl gidiyor."

"Güzel." demekle yetinip komodine bıraktığı içeceği alıp kitabı komodine bıraktım. Birkaç yudum alıp Emre'ye döndüm. "Beğendin mi?"

"Evet! Ne bu?"

"Alkolsüz sadece elma suyu bulabildim."

"Güzel." diyerek tekrardan yudumlamaya başladım. Emre dikilmiş sadece beni izliyordu. "Odana gitsene. Kendi odan var!"

"Benim odam senin gibi kokmuyor."

"Ne halin varsa gör. Bana bulaşmadığın sürece sorun yok." İçeceğimi bitirip Emre'ye sırtımı dönerek yatağa uzandım. Emre ışığı kapattı. Hâlâ burada olduğuna eminim.

"Neden o rahatsız sandalyedesin ki? Gidip odana yatsana!"

"Sen beni mi düşünüyorsun?" Cevap vermediğimde kısık gülüşünü duydum. "Yatağımdan daha rahat bir yer varsa o da senin kolların." Güzel sözler söylüyor sonra bir bakmışım hücredeyim!

"Canın cehenneme! Seni öyle kolay affetmem! Kadınlara zarar vermiyoruz biz. Dedi ve iki kere bir kadını hücreye tıktı!" Onu taklit ederek konuştuğumda gülüşü büyümüştü. "Beni affetmeye bilirsin ama benden de uzak durmak istemediğini biliyorum." Yanımda hissettiğim ağırlık ile çıtımı çıkarmadım. Sandalyeden kalkıp ne zaman yanıma gelmişti hiçbir fikrim yoktu.

Elleri belime dolandığında heyecandan kalbim hızlanmıştı. Pekala yanımda durabilirdi fakat bu onu affettiğim anlamına gelmiyordu. Belime sardığı elini tuttum. "Seni affetmedim. Canımı çok yaktın. Geçmişimi bana hatırlatıyorsun." Emre'nin sertçe yutkunuşunu duydum. Burnunu boynuma sürtüyordu.

"O an kafam çok karışmıştı. Ne yapacağımı şaşırmış durumdaydım. Suçlu olarak gösterilen biri vardı ve o sendin. Bir lider, patron olarak yapmam gerekeni yaptım. Seni hiç düşünmeden."

"Beni hiç düşünmeden..."

"Yaşattıklarım için özür dilerim. Kriz anında yapmam gereken herşey elime ayağıma bulaşıyor. Seni geçmişinden çıkaramadığım için üzgünüm."

"Geçmişim olmasa bugüne gelemezdim. Ben sadece beni bırakıp gitmenden endişe ediyorum."

"Ölüm bizi ayırana dek senden gitmeyeceğim." Boynuma bir öpücük bıraktığında gözlerimi kapatıp onun göğsüne yaslandım.

"Saçlarıma babamdan sonra dokunan tek erkeksin." Gözlerim kapalı konuşuyordum. Uyumadığını biliyordum. "Babam hep saçlarımı çekiştirir ve yolardı. Kemeri ile sırtıma acımasızca vururdu. Geçmişimden kaçmak istesemde onunla yüzleşmeliyim." Emre elini saçıma getirip oynamaya başladı.

"Geçmişin gizli pusundan seni kurtaracağım."

"Seni çoktan affetmiştim. Sadece neler çektiğimi anla istedim. Nasılda yalvardın ama beni öpmek için. Sana söylemiştim değil mi?" Güldüğümde homurdanıyordu. "Yaşayacağım en büyük ikinci cehennem senin ölümün olurdu."

Ona cehennemi yaşatacağımı söylediğimde annesinin ölümü onun cehennemi olduğunu söylemişti. Öfkeliydim ve yaptığıda hafif bir şey değildi. "Beni çok öfkelendirdin!"

"Bir daha yaşanmayacak. Yarın Miran'ın adamını halledeceğiz. Hücrede cezasını çekiyor."

"Nasıl telefonlar toplanmasına rağmen o olduğunu anlamadınız?"

"İçecekleri almadan önce Hürkan aradı, onu hücreye tıkmadan önce fark etmiş ki iki tane telefonu var."

"O adamı kendi ellerimle öldüreceğim, sonra ise lider olarak görüneceğim! Dünya üzerinde ki her bir pisliği öldürteceğim!"

"Başa geçmek istemediğini sanıyordum."

"Düşününce fena fikir olmadığına karar kıldım. Sonuçta alfayı öldüren alfa olmuyor mu?"

"Öyle." Eğer ben başta olursam kendi yoluma adaleti sağlayabilirim. "Güç mü istiyorsun?"

"Güçlü olmak fena olmazdı."

"Eskisi gibi olmazsın. Her gün öldürülme korkusu ile o tahta yaşarsın. Geceleri düzgün uyuyamaz geleceğini sadece işine adamak zorunda kalırsın. Kafanı dinleyemez, kendinle ilgilenemez olursun. Gerçekten hâlâ başa mı geçmek istiyorsun?"

"Hayır, ama Miran'ın ölmesini istiyorum. Sonrası beni ilgilendirmez."

"Miran ve onun casusu ölecek ve biz ikimiz mutlu bir hayat yaşayacağız."

"Yarın her şey bitiyor."

"Evet." Gözlerimi daha sıkı yumup huzurun kollarında uykuya teslim oldum.

Bölüm : 22.01.2025 12:04 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...