

Emre
Mutfaktan ayrılıp odama geçmiştim. Yaptığım birkaç hata olduğunu kabul ediyorum. Başta o lanet herifi öldürseydim bir sorun yaşanmazdı fakat ben zarar vereceğini düşünmemiştim! Bir diğer hatam ona zarar vermekti ne için yaptığımı biliyor olabilir ama yine de bu konuda bir şeye kızgın olduğunu gizlemiyor. Bugün onu yorup dinlenmesini de söylemem hataydı sanırım çünkü buna da tepki göstermişti. Bu kadın her şeye tepki gösteriyor! Bu kadın yüzünden öfkemi kontrol edemez oldum.
Yataktan kalkıp sağ tarafımda ki odaya girdim. Birçok kez okumama rağmen tekrar annemin okuyup içine notlar bıraktığı kitaplardan birini aldım. Köşede duran tekli koltuğa oturup sayfayı açtım. "Herkesin içinde kendinden haberi olmayan iyi ve kötü biri bulunur." Annem kitaba bir kağıt yapıştırmış onun üzerine de bu sözü yazmıştı. İçimizdeki şeytan kitabına uyan bir sözdü.
"Diğer odalar bu kadar temizken mutfağın bu kadar berbat bir halde olmasını anlamıyorum!" Söylenerek içeri giren Elfida'yı görünce gülmemek için yanaklarımı dişledim. Bu kadın gerçekten sinirlerimi bozuyor! "Bir sorun mu var?" Öfkeyle elinde ki süpürgeyi kenara koyup bana döndü. "Evet, var! Sizin yaşam alanınız mutfak mı? Eğer gelmeseydim mutfağı böceklerin işgal edeceğine eminim!" Fazla abartıyordu. Temizlik görevlisi çağırarak hem onların işleri için bir miktar para katkısında bulunurdum hem de mutfağım temiz olurdu. İki tarafta kazançlı çıkardı.
"Sana temizle diye bir şey dediğimi sanmıyorum ayrıca o lanet takıntın yüzünden bana kızamazsın." Tepkisizliğim onu deli ediyordu fakat bende bu kadının yanında pek tepkisiz kalamıyordum. Ayarlarımla oynadı resmen! "Beni deli ediyorsun!" Beni deli ettiğini bir bilse eminim daha çok ederdi! Ona ruhen zarar verecek bir şey yapmadığıma eminim! Benden intikam almak ister gibi bakmasını asla anlayamıyordum.
Onda iz kalacak türden ruhunda yara açmam bu kısa zamanda mümkün değildi! Bana düşman kesilmesinin bir sebebi olmalı. Etrafı sakinleştirmek için basit bir soru sordum. "Yemek yapmayı biliyor musun?" Umarım bu soruya sinirlenmez. Ne yapacağı asla belli olmuyor. Bir daha asla belimde bıçak da bulundurmayacağım! Her bulduğu fırsatta boğazımı kesecek gibi tutması hoşuma gitmiyor.
"Neden sordun? Yemeklerini bana mı yaptıracaksın yoksa?" Al işte bu kadın neden doğrudan sorularıma cevap vermiyor ki! "Sana öyle bir şey yapman için bu eve getirmedim. Sen bu evde hiçbir işten sorumlu değilsin. Eğer yapabiliyor ve yapmak istersen mutfağı kullanabileceğini söylemek istemiştim." Sayesinde hayatımda yapmadığım şeyi yapıyor uzun uzun cümleler kurup onunla sohbet ediyordum! Neden evime almayı kabul ettim ki!
"Bu evde olduğum sürece siz mutfağa giremezsiniz bayım. Yemekleri yapmaktan gocunmam." Onun yapacağı yemeklere güvenmiyorum. Elinde zehirli bir madde yoktur belki ama ne yapar ne eder bir şekilde zehir ya bulur ya da yapacak bir kadın olduğuna eminim. "Mutfak senin olsun, zehirlenmek istemiyorum." Söylendiğimde güldü. "Seni öldürmek isteseydim bunu iki defa yapma şansım varken yapardım. Alerjiniz olan bir şey var mı?" Yoktu ama olduğunu söylersem onunla bana yemek yapacağına eminim. Bende bundan dolayı ne de sevmediğim şeyi ne de sevdiğim şey söyleyecektim. Bu kadına güvenmiyorum.
"Alerjim olan bir şey yok olsa da söylemezdim. Önüme zehirlenme garantili bir yemek gelsin istemiyorum." Alerjimin olduğu bir şey yoktu. Sevmediğim yemekte pek yoktu ama yine de ona bir şey söylemeyecektim. "Bana güvenin. Böyle bir şey yapmayacağım." Gözlerimi kısarak ona baktım. Ona hâlâ güvenmiyorum. Yine de ne yapacağını görmek için nefret etmediğim bir şey söyledim. "Acıyı sevmiyorum." Yapacağı yemeğin bol acılı olacağına dair bahse girebilirim!
"Acısız bir yemek yiyeceksiniz. Hem lezzetli hem de acısız." 'Acısız' kelimesine yaptığı vurgu ile gülmek istedim ama yanaklarımı dişledim. Ciddiyim bu kadın ayarlarımla oynamıştı! Elimde ki kitabı kapatıp aldığım rafa koydum. Elifda da getirdiği süpürgeyi yerleştirip odadan çıktı. Bende peşinden çıkarken ışığı kapatıp kapıyı örttüm. Odama girdiğimde Elfida benim odamda etrafı inceliyordu.
"Odanın sol tarafta olduğunu söylemiştim." Omuz silkip dediklerime cevap vermeden odayı incelemeye devam etti. "Silahların, bıçakları ve tüfeklerinin asılı olduğu bir oda bekliyordum. İşkence edecek bir bodruma sahip misin?" Evimde silah veya tüfek bulundurmuyordum. Sadece bıçaklar var onlarda yemek yaptığım zaman lazım olduğundandı. Yaptığımız bütün pis işleri depoda yapıyorduk. Öldürdüğümüz adamlar öldürmüş olduğum patronla sorunu olan kişilerdi. Patronun genellikle herkesle sorunu vardı!
"Odana git küçük asi." Eve geldiğinden beri rahat durmuyor sonra da yorgun olduğu için beni suçluyordu. "Fazla sıkıcısın! Artık patron sen olduğuna göre kimseyi kaçırıp öldürmeyecek misin? Eğer böyle bir şey düşünmüyorsan yap derim çünkü peşimde insanlar var!" Peşinde ki kişiler ile sorunu olan sadece patron değildi. Artık patron ben olduğuma göre hepsi ile sorun yaşayacak olanda bendim.
Hazırlıklı olmakta fayda vardı. Elfida'nın bana mutfakta saldırıp verdiği bıçağı çıkarıp ona verdim. "Düşmanlarım patronu öldürdükten sonra daha da çoğalacak. Her ne kadar eline bıçak verme taraftarı olmasamda kendini koruman gerekiyor." Gülerek ona uzattığım bıçağı elimden aldı. "Kaç yılında kaldığımızı merak ediyorum. Milattan öncede mi yaşıyoruz? Bıçak yerine neden belinizde silah yok?" Bıçakla bu kadar tehlikeli olan biri eline silah geçse daha da tehlikeli olurdu.
"Bıçak senin için. Bizim silahlarımız var." Sırtarak yanıma yaklaşıp kolumu tuttu. Çekebileceğim halde çekmeyip ne yapacağını izledim. Yavaşça kolumu sıyırdığında ona yaptığımın öcünü alacağını fark ettim. Elleri çok soğuktu. Kulağına eğildim. "Kısasa kısas diyorsun hah." Kulağına söylediklerimden sonra kafasını eğip bana baktı. "Kısasa kısas!" Soğuk bıçak sıcak olan bileğime temas ettiğinde istemsizce dudaklarım kıvrılmıştı. "Acı mı hoşuna gidiyor?" Kendimi toparlayıp gözlerine baktım. Anlamıyordum, bakışlarının altında yatan duygu karmaşasını anlamlandıramıyordum.
"Yapacağın şey basit." diyerek bıçak tuttuğu elini tutup bileğime bastırdım. Soğuk eli sıcak elimde temas ettiğinde Elfida'nın ürperdiğini hissettim. Bıçak tutan onun eliydi fakat bana zarar veren benim elimdi. Zaten hep böyle olmaz mı? İnsan çoğu zaman kendisine zarar verir ama farkında olmaz. Elimi çektiğimde kaşlarını çatıp bir bana birde bileğime bakıyordu. Bıçağı biraz daha bastırıp kestiğinde bir şey yapmadım. Canım yanmıştı fakat bu da geçerdi. Fiziksel acılar her zaman geçerdi.
Bıçağı bileğimden çekip elimi tuturak avucumu açtı. Keseceğini düşünürken o bıçakta ki kanı avucuma sildi. Sonra da odadan çıkıp gitti. Gülerek kesik olan bileğime bakarak banyoya girdim. Suyla temizleyip peçete ile kuruladım ama hâlâ kanıyordu. Banyoyadan çıktığımda söylenerek etrafta dolaşan Elfida'yı gördüm. "Nerede bu çanta?" Ne çantasından bahsediyor bu kadın?
"Ne arıyorsun?"
"İlk yardım çantası nerede?" Söylediklerine gülmek istedim. Beni yaralayıp saracak mıydı? Hem de bu sözleri kendisi söylemişken. Belki ben yaptırdım ona ama yapmasam bile onun yapacağına eminim. "Kendi yaramı kendim sararım. Benim gibi açtığın yaraları sarma."
"O yarayı teknik olarak sen açtın!" Ben açmadığıma dair itirazda bulunmuyordum. Sorun ben yapmasam bile onun yapacak olmasıydı. "Odana gidip yat. Ben hallederim."
"Odana gelme sebebim havlu bulmaktı, banyo yapacağım. Yüzümde hâlâ o lanet adamın dna'sı var!"
"Yukarı katta bir banyo var orada yapman senin açından daha rahat olur." Yarın gidip kıyafetlerini de aldıktan sonra tehlike geçene kadar yanımda güvende olurdu. "Beni takip et." Berber yukarı çıktık. Yukarı çıkmadan önce kendimden birkaç kıyafet ve havlu alıp çıkmıştım. Banyonun kapınısının önünde durduğumuzda havluyu ve kıyafetleri uzattım. "Burada bekle ben içeride bileğimi sarayım, uzun sürmez." Göz devirip içeri girdi. Kıyafetleri kapının arkasında ki askılığa asıp dolapta ki sargı bezini çıkardı.
Tentürdiyot sürdüğünde kolumun yanması ile dişlerimi sıktım. Acı çekmek, zevkle karışık bir acı duygusuydu. Yanmanın verdiği o his kanın akışının hissettirdiği zevk. İşte acı buydu! "Kendini kesmeye meraklı olduğunu bilseydim bunu daha önceden yapardım. Mazoşist olma ihtimalin var mı?" Bileğimi sardığında cevap vermeden banyodan çıktım. Acı denilen şey sade fiziksel acıdan ibaret değildi. Her acı geçmiyordu. Bazı acıların izi geçer, bazı acılar ise kalıcıdır emare bırakır. Hiç istemediğin emareler.
Aşağıya kendi odama indim. Çıkmazın içine düşmüştüm. Neden o kadını kaçırdık ki? Bizim yüzümüzden başı belada. Bizim, özelliklede benim yüzümden onun başına bir şey gelirse ne yapacağım? Yataktan kalkıp mutfağa geçtim. Viski doldurup içmeye başladım. Beynimi böyle anlarda uyutmak iyi geliyordu. Telefonumu çıkarıp Hürkan'ı aradım. İki kere çaldıktan sonra telefonu açtı. "Efendim Emre?"
"Ne yapıyorsun kardeşim?" Sorum ile güldü. Ne yaptığını biliyordum. Evinde oturmuş keyif yapmaya çalışıyordu. Düşünüyor mantıklı açıklamalar arıyor ama asla mantıklı bir açıklama bulamıyordu. "Beni biliyorsun, sen ne yapıyorsun. Elfida ile iyi anlaşıyor musunuz?" O kadar iyi anlaşıyoruz ki anlatamam sana Hürkan!
"Çok iyi anlaşıyoruz kardeşim. O kadar iyi anlaşıyoruz ki kadın eve gelmeden önce de geldikten sonra da boğazıma bıçak dayadı!" Söylediklerim ile kahkaha atınca sinirle bende güldüm. "Dedikodumu yapıyor oluşunuz hiç hoş değil." Arkandan Elfida'nın sesini duyduğumda ona döndüm. Üzerinde sadece ona verdiğim tişört vardı. Yanıma oturup önümde duran viskiyi alıp kafasına dikti. "Ben seni daha sonra arayacağım Hürkan." diyerek telefonu kapatıp cebime koydum. Yanımda oturan kadına döndüğümde bana bakıyordu.
"Burdan kalkıyor, odana gidiyor ve yatıyorsun."
"Biliyor musun? Emir almak benlik değil. Git kendin uygula bebek emirlerini!" Viski şişesini alıp boş bardağa tekrar boşaltıp yavaş yavaş içmeye başladı. "Başımın belasısın asi kadın!" Öfkeyle söylediklerime güldüğünde bende gülmek istedim ama her zaman yaptığım gibi gülmeyip boş boş ona baktım. Gülmeyi kesip ciddikeşerek bana baktı. "Gülmeyi ve diğer duyguları elinizden kim aldı?" Sorduğu soru yutkunmama neden oldu. Derin bir soruydu.
Gülmemi sağlayan annem olmuştu. O gülüşleri susturan da babam. Biri beni severken diğeri ölümüne nefret ediyordu. Annem sevgiyi öğretmişti lakin babamın nefreti ağır basmıştı. Nefret sevgiden daha ağır gelir. İnsanlardan nefret etmiyorum ama bu nefreti, öfkeyi ve kini ne şekilde kullanacağımı biliyorum. İnsanlara duygularına açarasan seni kandırabilirler. Öfke, kin ve nefret insanların senden uzak durmasını sağlar.
Arkadaşlarımı seviyorum. Onlara bağlı değilim ama ölmelerini de isteyecek kadar cani değilim. Özellikle de benim yüzümden... Sevdiklerime benim yüzümden bir şey olursa kendimi affetmem. Sevmek bu zorlu yaşam içinde bana yasak. "Soruma cevap istiyorum Emre." Bana doğrudan ismim ile seslenmesi tuhaf bir his oluşturmuştu içimde. İsmimle hitap etmeyen bu asi kadın ismimle seslendiğimde berbat geçmişimden ve düşüncelerimden ayrılıp ona döndüm.
"Beni ve geçmişimi sorgulama. Yaptıklarımı sorgulama çünkü bunlar senin boyunu aşar asi kadın." Keyifsizce yüzünü buruşturdu. Beni anlayamazdı. Anlamasını da beklemiyordum. Geçmişim karışıktı. Ben karışıktım. "Geçmişinle ve kendinle yüzleşmezsen eğer bu hayat senin için daha da berbat hale gelir."
"Biliyor musun? Hayatım hakkında emir almak benlik değil. Git ve kendin için uygula." Onu laflarına gönderme yapmam onu güldürmüştü. Sinirle önüme döndüm. Viski şişesini alıp kafama diktim. Boğazımı biraz yakmıştı ama düşüncelerimden beni uzaklaştırmaya yarıyordu. Burnuna fiske attığımda gülüşü büyüdü. "Beni küçük bir çocuk sanma bayım, yirmi üç yaşında bir kadınım ben." Söylediklerine cevap vermeden kalkacağım sıra kolumdan tuttu. "İç dünyanda neler dönüyor bilmiyorum ama içerek kurtulamazsın."
"Sende içiyorsun." derken sandalyeye iyice yerleştim. "Cevap mı istiyorsun asi kadın?" Hızlıca başını salladığında sıkıntıyla öne doğru eğildim. "İstediğin bir soruya karşı bende sana istediğim bir soruyu soracağım."
"Yalan olmadan." Söylediklerini tekrar ettim. "Yalan olmadan." Bardağında ki viskiden birkaç yudum alıp bana döndü. "Somurtmana sebep olan şey ne?"
"Hep somurtmuyorum abartma."
"Doğru. Arada öfkeleniyorsun!" Derin bir iç çekip düşünmeye verdim kendimi. Ailemin iki farklı insanının bana öğrettiği şekilde hayattaydım. Asıl sebep babam desem o bile değildi. Çünkü annem öldükten sonra böyle değildim. Beni buna zorlayan hayat şartları ve insanlardan duygularımı gizleme iç güdüm yaptım. "Annemin sevgisi babamın nefreti ile büyüdüm. On yedi yaşında annem öldüğünde hâlâ sevgi doluydum. İlerleyen yaşlarda duygularımı insanlara gizlemem gerektiğini fark edip kendime bir kalkan kurdum."
"Öfkeden bir kalkan." Söylediklerini başımla onaylamakla yetindim. "Söylesene, neden ufak bir kestikten korktun? Leş kokan bir yer olduğunu söylediğim o garajda da ilk başta korkmuştun. Klostrofobin olduğundan da şüpheliyim." Yalan söylediği noktalar vardı. Önce korkup sonra insanları deşmesi de bunlardan biri! "Klostrofobim yok evet, korkma sebebim bana eski travmalarımı hatırlatmış olmandı. O odada o lanet hücrede bağlayıp bana zarar verecek olman. Geçmişimin kalıntıları." Bana kendi geçmişimle yüzleşmemi söylüyor ama kendi geçmişinden kaçıyordu. Geçmişten ne kadar kaçarsa kaçsın gerçek hayattan kaçamazdı.
"Geçmişten kaçabilirsin ama gerçeklerden asla." Yüzünü buruşturup viskisinden tekrar birkaç yudum aldı. "Bana öğüt verecek son insan bile olamazsın mafya babası!"
"Sana mafya babası olmadığımı söyledim!" Güldüğünde bende sinirden güldüm. "Birilerini kaçırmayı bırakıp öldürmeyi kesersen demekten vazgeçerim."
"Öldürmekten başka şansım yok. Seni ve arkadaşlarımı korumam lazım." Elini uzatıp elimi tuttu hemen geri çekip ayağa kalktım. "Bunu bir daha asla yapma! Bana dokunma."
"Bileğine zarar verirken dokunmuştum. O zaman sorun yoktu. Destek için dokunmam neden seni rahatız etti?" Cevap vermeden mutfaktan ayrılıp odama girdim. "Bizi korumak istiyorsan bizimde savaşmamıza izin ver. Yalnız savaşmana gerek yok!" Kapımın önünden sesi gelince kapıya yumruk attım. "Git ve uyu. Rahat bırak beni!" Sinirle yatağa geçip uzandım. Alkolün de etkisi yüzünden fazla öfkeliydim. Yanlış bir şey yapmak istemiyorum.
Korumak için evime aldığım kadına bir daha zarar veremezdim. Bir kere olmuştu ama ikinci defa olmayacaktı! Gözlerimi kapatıp uyumayı diledim. Düşüncelerimden, gerçeklerden ve geçmişin talihsizliklerinden tek kaçışın uykuydu.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |