

Emre
Elfida'nın odasından ayrılıp kendi odama geçtiğimde gülmeden edemedim. Bu kadın gerçekten dengemi bozuyordu. Kendisi fazla mayfatik kitaplar okumuş ya da izlemiş olmalıydı ki benim de onlardan biri olduğumu düşünüyordu. Ne mafyaydım ne de onlar gibi davranan bir adam. İnsanları kaçırıyor olabiliriz ama yine de kendime mafya diyemem.
Bakalım Elfida hanım yarın yaşadığı bu utanç ile nasıl karşıma çıkacaktı. Hiç düşünmeden söylediği cümle beni fazlasıyla şaşırtmışken kendisinin utanmasına sebep olmuştu.
Odamdan çıkıp mutfağa geçtim. Elfida doğru söylüyordu günümün çoğu burada geçiyordu. Cebimden sigara çıkarıp ağzıma aldım. Çakmağı ateşlediğimde karşımda Elfida'yı gördüm. Karanlıkta oturmuş ne yapıyordu? Çakmağın ateşini biraz daha yüzüne tutunca kaşlarını çattı. "Biraz daha yaklaştır! Ateşle mi yakmaya çalışıyorsun? Işığı yaksana!" Sinirle kalkıp ışığı açtığında gözlerim kamaşmıştı. Gözlerimin ışığa alışmasını bekledikten sonra Elfida'ya döndüm.
"Yatağında deve kuşu gibi gömülmemiş miydin sen?" Söylediklerim ile kaşlarını tekrar çatmıştı ama yanakları kızarmıştı. Sigaradan bir nefes alıp masada duran küllüğe bıraktım. "Uyku tutmadığı için su içmeye geldim. Burası biraz daha serin geldiği için oturmak istedim."
Başımla onaylayıp sigarama uzanacaktım ki küllükte duran sigaramı alıp içmeye başladı. "Sigara hırsızı."
"Ayıp oluyor hırsız falan lütfen. Ben hırsız değilim. Alırken gördünüz bundan dolayı hırsız olamam." Yeni bir sigara çıkarıp yaktım. İkimiz de konuşmadan sigaralarımızı içtik. "Kahveden dolayı mı?"
"Evet, içmeyi seviyorum fakat," Sol göğsünü tuttu. "Kafein kalp çarpıntısı yapabiliyor. Nabzımı hızlandırıyor ve sanki nefes alamayacakmışım gibi bir his yaratıyor. Aslında hepsi kuruntudan ibaret düşünceler. Kafein sadece hafif düzeyde kalp çarpıntısı yaşatıyor."
"Kafein sadece hafif düzeyde kalp çarpıntısı yaşatıyor olabilir fakat hissettirdiği şeyler yaptığı etkiyle birleştiğinde kafanı bulandırır." Kalp çarpıntısı da hafif bir şey değil. Eğer kafein zarar veriyorsa içmemeli. "Gülü seven dikenine katlanır Emre Efendi. Kahveyi seviyorum. Yarattığı etkilerin bilincinde olarak tüketiyorum."
"Daha çok ölüme oynuyor gibisin Elfida!" Adıyla hitap etmemle şaşırıp dona kaldı. İsmini söylemiş olmam neden bu kadar büyük bir etki yaratmıştı? "Seviyor olabilirsin fakat sevdiğin şey sana zarar veriyorsa uzaklaşmalısın."
"Seven sevdiğini nasıl bırakabilir ki?"
"Herkes günün birinde çekip gider. Ya ölü olarak ya da diri olarak. Hiç fark etmez. Eninde sonunda gider." Söylediklerimle bakışlarını kaçırıp masada duran sigara paketinden bir sigara çıkarıp dudaklarının arasına koydu. Çakmağı ateşleyip sigarasını yaktım. Dumanı içine çekip yüzüme üfledi.
"Gerçekler can yakar. Kendinden vazgeçemezsin sevdiğin yüzünden."
"Ne biliyorsun sevmek hakkında da bu kadar şairane konuşuyorsun? Sen hiç kimseyi sevmemiş bir adamsın Emre." Birini sevmek illa aşık olmak mıdır? Arkadaşlarımı, annemi sevemez miyim? Bir kadını sevmemiş olabilirim ama annemi ve arkadaşlarımı sevdim. Annem belki yanımda değil ama arkadaşlarım var. Bana aile olmaya çalışan dostlarım.
"Sevmek için illa birisine aşık olmak gerekmez asi kadın. Her şey ve herkes sevilebilir. Bir kadını sevmemiş olmak beni sevgisiz birisi yapmaz."
"Şairane bir ruhun var, sanırım. Pek anlamam şiirlerden." Annemden biliyorum. O çok şairane bir kadındı. Yazar, okur ve çok güzel konuşurdu.
Derin bir nefes alıp ayağa kalktım. Kendime su doldurup tekrar oturdum. Yarın annemin mezarına gideceğim. Onu çok özledim. Kokusunu, sesini ve en çokta ona sarılmayı. Ben annemi çok özledim.
"İyi geceler arsız kadın."
"Bir anda ağzımdan çıkan kelimelerden dolayı beni suçlayamazsın!"
"Düşünmeden söylememeliydin. Tekrar iyi geceler arsız kadın." Masaya vurduğunda gülerek odama geçtim. Neşemi az da olsa yerine getirebiliyordu. Yatağıma uzanıp uykuyu bekledim.
Fazla konuşmaz, fazla insanlarda yüz göz olmazdım. Fakat Elfida hayatıma girdikten sonra herşey değişmişti. Kendisine bazen uzun uzun açıklamalar yapıyordum. Sohbeti benim başlattığım bile oluyordu. Şu kısacık zamanda bunları yaşadığımıza inanmıyorum.
~~
Sabah yüzüme su dökülerek uyandırıldım. Uykumun bölünmesinden nefret ederken bu kaçık kadın beni ıslatarak uyandırmıştı! "Defol git başımdan arsız kadın!"
"Ben arsız falan değilim! Sen kendine bak zalim adam!" Yataktan sinirle kalkıp yukarı kata çıktım. Peşimden geliyordu. "Ne o benimle banyoya mı girmeye karar verdin arsız kadın?"
"Arsız sensin! Utanmaz adam!" Hızla aşağı indiğinde gülmeden edemedim. Bu kadın evime neşe olmuştu. İnanamıyorum!
Banyoya girip soğuk bir duş aldım. Soğuk su vücudumun açılmasında çok iyi rol üstleniyordu. Üstümü giyip aşağı indim. Mutfaktan Elfida'nın sesleri geliyordu. Şarkı söylüyordu.
"Bir zamanlar sevdiğin
Aşkı bildiğin günler oldu mu?
Bana güller verdiğin
Tatlı nameler gerçek oldu mu?" Serdar Ortaç'ın Mesafe şarkısını söylüyordu. Sesi gayet güzeldi ama Serdar Ortaç kadar olmadığı kesin. "Ne yaptın kahvaltıya?" Sorum ile şarkı söylemeyi bırakıp bana döndü. "Sessiz sessiz gelmene ne gerek vardı?" Her zaman ki gibi aksilik yapıyor. Asi kadın. "Sessiz gelmedim. Sen çok dalmışsın şarkıya."
"Sucuklu yumurta yaptım yer misin?"
"Zehir yoksa evet." Söylediklerim ile gülerek masaya bir şeyler koymaya devam etti. Gidip oturduğumda masa çok güzel görünüyordu. Elfida oturmadan yemeye başladığımda kızmaya başladı. "Büyüğün masaya oturmadan yemeğe başlanmaz! Sofra büyüğün su küçüğün. Su hariç başlamamalısın!"
"Su büyüğün sofra küçüğün olmasın o. Ayrıca ben senden büyüğüm."
"İkisinin de doğrusunu biliyorum! Mutsuz suratın az neşelensin diye uğraşıyorum."
"Bugün şu adamların işini halledelim sonra seni depoya bırakacağım. Benim ufak bir işim var." Miran Akın'ın adamları gelip Elfida'ya kesin bir şeyler verecek veya söyleyecekti. Ondan sonra Elfida'yı depoaya çocukların yanına bırakıp annemin mezarına gidecektim.
"Beraber olacağımızı sanıyordum."
"İstersen lavaboya ve banyoya da benimle gir." Göz devirip cevap vermeden yemeğini yemeye koyuldu. "İşim uzun sürmez merak etme. Hemen halledip geleceğim."
"Beni Ömer'e ne kadar maruz bırakırsan sana o kadar çektiririm arsız adam!"
"Ahlaksız teklifi ilk sunan sendin. Bana arsız diyemezsin."
"Sonrasında teklifkerde bulunduğuna göre teklifimi dört gözle istiyorsun demek oluyor!"
"Seni öpmek için yalvarmayacağım."
"Seni buna pişman etmek çok güzel olurdu." Neden onu öpmek için yalvarayım ki? Ne olabilirde onu öpmek için yalvarabilirim? Ben asla birine yalvarmam! "Bu imkansız."
"Göreceğiz." diyerek tabağını makineye koyup kalktı. Ben mutfaktan çıktıktan sonra buraya tekrar gelip toparlayacağına eminim.
Tabağımı bitirip bende makineye yerleştirdim. Evimde bir kadın olduğu için onun yaptıklarına ayak uydurmalıydım.
Odama geçip yatağa uzandım. Elfida işini bitirdiğinde odama gelir ve beni kendi evimden kovardı. Buna kesinlikle eminim. Kapım tıklandığında yanılmadığımı fark etmek beni gülümsetti. Kalkıp kapıyı açtım. "Gidiyorum, fazlada uzaklaşmayacağım. Bir şey olursa bağırman yeterli."
"Tekrar birini evde öldürmek istemiyorum. Kan lekesi ne kadar zor çıkıyor haberin var mı?"
"Tek sorun buysa evi her gün boyatabilirim."
"Yok kalsın. Boya ve tiner kokusuna her gün katlanamam." Odamdan çıkarak dış kapıya doğru yöneldim. Peşimden geliyordu. "Dikkatli ol."
"Senden büyük bir adamı yaralayıp diğerini de öldürdüm. Merak etme gayet dikkatli olacağım." Evden çıkıp uzaklaştım. Evi görebileceğim bir konuma geçip beklemeye koyuldum.
Bir süre geçtikten sonra kapının önüne iki tane adam geldi. Evin önünde birde araba vardı. Arabanın önünde de iki kişi toplam dört kişiydiler. Elfida kapıyı açtığında adamlar bir zarf verip gitti. Uzaklaştıklarından emin olup eve gelip zile bastığımda Elfida içeriden söylenerek geliyordu. "Anahtarını neden almadın, uşağın mıyım ben senin?" Öfkeyle kapıyı kapatıp odasına geçti. Ah şu kadınlar yok mu?
Odasına girip yatağına oturdum. Zarf komodinin üzerindeydi. Açmamıştı. "Bakmamışsın." Zarfı bana uzattı. "Sen bak, belki bu sayede güvenin artar." Zarfı alıp açtım. İçinde bir numara ve not yazıyordu. 'Miran Akın. Seninle bu numara üzerinden iletişim kuracağız güzel yıldızım.'
"İğrenç adam!" Elfida okuduklarım ile zarfı yırttı. Kağıt bendeydi ama Elfida yazanlara çok sinirlenmişti. "Ben senin yıldızın falan değilim! Ailemden nefret ediyorum. Nefret!" Öfkeyle telefonunu da bana uzattı. "Hem kendi numaranı hem de şu lanet adamın numarasını kaydet." Dediğini yaparak bana uzattığı telefonu alıp önce kendi numaramı yazdım. "Kendimi ne diye kaydedeyim?"
"Suratsız adam!" Göz devirip Emre Karaaslan diye kendimi kaydettim. "Miran pisliğini, pislik diye kaydediyorum."
"Yok, hayır. Birde sevgili Miran diye kaydet! Beni çıldırtmaya mı çalışıyorsun?" Onu da kaydedip telefonunu ona verdiğimde elimden numara ve notun yazılı olduğu kağıdı alıp yırtmaya başladı. "Seni de böyle yırtacağım Miran Akın!"
"Hazırlan da çıkalım."
"Ne işin var da bu kadar gizli?" Gizli bir iş yaptığım yoktu. Annemin mezarına gidecektim. Birkaç gündür gitmiyordum. "Gizli bir işim yok asi kadın. Sorgulamak haddine değil. Hazırlan çıkalım."
"Hazırım ben zaten. Çıkabiliriz. Anahtarlarını unutma sakın!" Öfkeyle odasından çıkıp dışarı bahçeye çıktı. Uslanmaz kadın! Peşinden çıkıp kapıyı kilitledikten sonra yanına gelip arabayı açtım. İkimiz de bindiğinde arabayı çalıştırdım. "Öfkeni anlamıyorum. Nedendir bu öfken?"
"Öfkeli değilim." Kendisini götürmediğim için bana öfkeliydi. Gözlerinde öfkesi belli oluyordu. "İçin rahatlayacaksa eğer tehlikeli bir yere gitmiyorum."
"Beni arkadaşların ile yalnız bırakmanı istemiyorum Emre. Ömer beni tedirgin ediyor. Bana her an öldürecekmiş gibi bakıyor oluşu beni korkutuyor. Dışarıda ki adamlar yetmiyorken içeride de bir düşman istemiyorum."
"Ömer senin düşmanın değil."
"Her fırsatta bana musallat oluyor. Elinde olsa hiç düşünmeden işimi bitirir. Senin ve arkadaşlarının hatırına yapmıyor bunu!"
Depoya gitmeyip sola girdim. Beraber gidelim bakalım Elfida.
Mezarlığa geldiğimizde Elfida ne olduğunu anlamamış gibi etrafa bakıyordu. "Morgta ki cesetlerin bana yetmeyeceğini düşündüğün için mi geldik buraya."
"Annemin mezarını ziyarete geldik. Bunun için seni depoya bırakacaktım. İçin rahatladı mı?" Pişmanlıkla yüzünü eğdi. Bazen gereğinden fazla sivri oluyordu dili. Annemin mezarının önüne geldiğimde kafası eğik peşimden geliyordu. Getirdiğim su ile mezarı sulayıp kurumuş dalları ve yaprakları temizledim.
"Emre ben-" Sözünü kestim. Şu anda bir şey duymak istemiyordum. "Sonra konuşuruz." Bir şey söylemeden başını salladı sadece. Annemin mezarının başına bir süre öylece oturdum. Ne kadar zaman geçti bilmiyorum ama telefonumun çalması ile kendime gelmiştim. Telefonu alıp baktığımda arayan Hürkan'dı. "Efendim kardeşim? Depoda bir sorun mu var?"
"Hayır abi yok. Seni merak ettik. Kaç saattir yoksun."
"Saat kaç?"
"15.38." O kadar süre burada kaldığıma inanmıyorum. Annemin yanındayken zaman su gibi akıp geçiyor. "Tamam geliyoruz. Merak etmeyin iyiyiz biz."
Mezarın yanından kalkıp arabaya geçtik. Yola çıktığımızda Elfida tekrar konuşmaya başladı. "Emre ben özür dilerim. Bilmiyordum annenin yanına geleceğini."
"Bilmediğin şeylere burnunu sokmaman gerekir. Sana hiç mi bir şey öğretilmedi!" Sinirle söylediklerime anında pişman olmuştum. Annesi ve babası olacak insanlar kendi kızlarını ayırıp zindana atar gibi odasına kilitlemişti kızlarını. "Sinirliyim. Üzgünüm. Sinirliyken benimle konuşmaman en iyisi."
"Hayır, doğru söylüyorsun. Ayrıca hak da ettim. Ailem bana hiçbir şey öğretmedi. Tek öğretilen işe yaramaz olduğumdu. Özür dilerim Emre. Bilmeden ukalalık ettim."
Sinirliyken konuşmamalıydım. Kalbim kırılmış olabilirdi ama kırıldığım için kırmamalıydım. Birbirimizi ya kırıyor ya da öfkelendiriyorduk. Bunu yapmakta üstümüze yok!
Depoaya geldiğimizde arabayı durdurdum fakat kapatmadım. Garaja bırakmam gerekiyordu. "Sen in. Beş dakika olmadan yanına geleceğim. Beladan uzak dur." Göz devirip kapıyı açıp indiğinde bende garaja arabayı park edip içeri geçtim.
Herkes toplanmış benim odamda oturuyordu. "Nasılsınız çocuklar?"
"İyiyiz ama bir sorun var." Ömer bir sorun olduğunu söylemişti. Nasıl bir sorun olabilirdi ki?
"Ne konuda bir sorun?"
"Göstersek daha doğru olur." Kaan ayağa kalkıp önden giderken bizde peşine takıldık. Hücrelerden birine girdiğimizde adamlarımızdan birisinin karnı deşilmiş bir halde sandalyeye oturmuş duruyordu. "Hiçbir iz yok mu?"
"Yok kardeşim. Ne yaraladığı alet ne de bir parmak izi. İş mükemmel yapılmış."
"Dikkatli olun çocuklar. Aramızda bir casus olabilir." Ömer'in gözleri Elfida'ya kaydığında omzuna vurdum. "Aramıza yeni katılan birini hainlikle suçlayamazsın!"
"Aramıza o geldikten sonra olan oldu. Başımıza ne geldiyse onun yüzünden!"
"Onun yüzünden değil Ömer! Patronu öldürdüğümüz için başımıza bunlar geliyor. İçeride bir casus var. Herkesin telefonunu tek tek kontrol edin!"
Ömer sinirle yanımdan ayrılırken omzuma vurarak çıktı. "Emir ve Ali ceset sizde." İkisi de oturan adamı alıp hücreden çıkardılar. "Hürkan herkesi topla ve telefonlara bakın Kaan ve Umut ile beraber."
Elfida'nın kolundan tutup yanıma çektim. Kulağına eğilip fısıldadım. "Biri senin gibi karın deşiyor. Ne düşünüyorsun?"
"Yaptığım karın deşme olayı bir seferlikti. Öfkemi çıkarmak için yaptım. Birisi beni taklit ediyor. Dikkatli olunda işin ucu bana patlamasın. Eğer öyle bir şey olursa çok fena şeyler yaparım Emre!"
"Bilmez miyim? Burnumdan getirmeden rahat durmazsın."
"Bilmene sevindim. Şimdi ne yapıyoruz? Bana öğretiyor musun bildiklerini?"
"Savaşa gidiyor gibi davranıyorsun."
"Peşimde insanlar varken ne tür bir davranış bekliyorsun benden tam olarak?"
"Boş versene. Yürü gidiyoruz." Depodan arka kapıdan çıkıp bahçeye geçtik. Bahçede iplerle çevirili bir ring alanı ve onun biraz ilerisinde de atış yapmak için yerler vardı. Elfida'nın kolu bu haldeyken ona dövüş dersi vermek biraz riskli olurdu. Silahla atış yapması onun için daha iyi olacaktı.
"Şu alanı görüyor musun?" diye sordum atış yapılan yeri göstererek. "Atış yapacaksın. Silah kullanmayı biliyor musun?"
"Bıçak kadar ustası değilim." Belimden odamdan aldığım silahı çıkarıp ona uzattım. "Silahı tutup hedefin karşısına geç. Sana nasıl tutacağını göstereceğim."
"Nasıl?" derken silahı hedefe tutmuş bekliyordu. Arkasına geçip ellerini tuttum. Silahı hizalayıp işaret parmağını tetiğe getirmesini sağladım. "Ateşle!" Tetiğe basıp ateşlediğinde hedefi kaçırmıştı. Arkasından çekilip alan tanıdım. Belki dikkati dağılmıştır diye.
"Parmağını tetiğe yerleştirip tekrar ateşle." dediğimi yapıp tekrar ateşledi. Hedefe gelmişti ama tam ortadan vuramamıştı. "Arkana geçip yardımcı edeyim mi yoksa sen kendi başına ateş edebilir misin?"
"Hedefi tutturma konusunda kötüyüm. Hedefi göstermeye yardımcı olabilirsin." Arkasına geçip silahı beraber tutup hedefe doğru getirdim. Ben tutarken ateşlediğinde hedefi tam ortadan vurmuştu. "Vurdun!" diye heyecanla bana sarılınca onu ittim.
"Heyecandan oldu. Hemen iterek kabalık yapmana gerek yok!"
Atış yaptığı yeri gösterdim. "Sevincin sırası değil. Tekrar tekrar atış yap."
"Kaba ve yozlaşmış birisin!" Sinirle hedefin önüne geçip birkaç el ateş yaptığında gülerek ona döndüm. "Öfkelendiğinde atışların daha isabetli oluyor." Atış yaptığı hedefi gösterdim. Bazıları hedefin tam ortasına gelmemiş olsa bile hedefin içindeydi. Iskalamamıştı.
"Yine de beni öfkelendirmene gerek yoktu. Kalbimı kırarak beni öfkelendirdiğin için senden nefret ediyorum!"
"Hayat toz pembe değil. Herkes kalp kırar. Kırmamak için uğraşırsan daha çok kırılırsın. Hayat acımasız."
"Hayat da acımasız değil, insanlar acımasız."
Doğruyu söylüyordu. Hayat değildi ki acımasız olan. İnsanlardı. Birçok şeyi mahveden. Her şeyi katleden. Doğanın kanununu bozan bile insanoğluyken hayata acımasız demek haksızlık olurdu.
"Atışını yapmaya devam et. Bir sorun olursa buradayım."
"Ne o sadece atışı ben mi yapacağım? Sen de boş boş izleyeceksin? Olmaz öyle şey geç sende beraber atış yapalım."
"Sakın bir belaya bulaşma içeriden tabanca alıp geliyorum!"
"Burada ne gibi bir belaya bulaşabilirim!" Yanında ayrılıp içeri geçtim. Yanına ne olur ne olmaz diye birkaç adam gönderip ekibin yanına gittim.
Elfida
Kendimce atış yaparken Emre'yi de benimle atış yapmak için teşvik edip onu içeri gönderdim. Ben burada atış yapacağım o ise beni izleyecek. Oldu paşam! Benimle beraber o da atış yapacaktı. İçeri gittiğinde yanıma iki adam göndermişti. Burada tek başımayken beladan uzak dururdum.
Ben atış yaparken mermim bitmişti. Emre'yi bekliyordum. O gelince ondan mermi isterdim. Öylece Emre'yi beklerken yanıma getirdiği adamlardan biri geldi.
"Sorun mu var Elfida Hanım?"
"Kimsin sen? Adımı nereden biliyorsun?"
"Ben korumalardan Hakan Altınışık. Geldiğiniz günden beri herkes sizi biliyor."
"Yani? Kimsen kim. Umurumda bile değil. Çekil gözümün önünden."
"Efendim mermi vermemi kabul edin. Anladığım üzere merminiz bitmiş."
"Senden bir şey istediğimi hatırlamıyorum. Ne istiyorsun?"
"Doğruyu söylemek gerekirse neden eski patronun karını deştiğinizi merak ediyorum."
"Ölmüş bir adamdı. Beni kaçırmayı emreden kişiydi."
"Ama efendim yanılmıyorsam eski patron sizi değil ikizinizi istemiş." Bu adam kimdi ve bu kadar şeyi nereden biliyordu. "Bana bak adam derdin ne bilmiyorum ama uzak dur. Yoksa seni öldürmekten çekinmem." Belimde Emre'nin verdiği bıçak vardı. Bıçağı hafifçe kınından çıkarıp ona gösterdiğimde başını öne eğerek yanımdan ayrıldı.
Bıçağımı kınından çıkarıp hedefe fırlattım. Yanıma gelen adamda bir şeyler vardı. Yakında çıkardı kokusu.
Emre
İçeri ekibin yanına geldiğimde hepsi toplanan telefonlarla ilgileniyordu. "Herkesin alındı mı telefonu?"
"Evet aldık Patron." Emir'in bana patron demesi ile sinirlendim. Ben onların arkadaşlarıydım. Bana patron dememeliydiler. "Patron demenize gerek yok. Sizler dostumsunuz."
"Ne oldu Emre? Dışarıda Elfida ile silah atışı yapıyordunuz." Hürkan'ın sorusu ile ona döndüm.
"Bir silah daha alacağım. Benim silahımın aynısından kullanan var mı?"
"O silah bir tek sende var Emre, mermisi de öyle. Bizim kullandıklarımız farklı." Ömer doğru söylüyordu. Ben hariç hepsinin kullandığı silahlar aynıydı. Bir tane daha olmalı. Elfida'nın mermisinin bittiğine de eminim.
"Kolay gelsin çocuklar." diyerek yanlarından ayrılıp odama girdim. Mermi ve silah alıp çıktım. Elfida'nın yanında gönderdiğim korumalardan biri vardı. Ne konuştuklarını duyamıyordum ancak Elfida sinirlenmiş olacak ki korumaya kendisine verdiğim bıçağı kınından çıkararak gösterdiğinde ister istemez güldüm.
Bu kadın her zaman asiydi.
Yanlarına doğru giderken koruma da uzaklaşıyordu. Elfida kınından bıçağını çıkarıp hedefe fırlattığında tam on ikiden vurmuştu. Yanına gidip mermi verdim. "Sorun ne? Koruma sana bir şey mi söyledi?"
"Mermi teklif etti. Sonra saçma sapan sorular sordu."
"Nasıl sorular."
"Boş versene. Sinirliyim zaten, ben bıçağımı alırken sende silahı doldursana mermisi bitti." Elinden silahı alıp yeni mermi taktım. Kendisi de gidip bıçağını alıp yanıma geldi. "Sana mermi verse bile bu silaha uymazdı. Bu silahı sadece ben kullanıyorum. Kimse de yok. Tabii artık biri sende." Ona silahı uzattım. "Bana ve arkadaşlarıma doğrultmadığın sürece bir problem yok." Silahı hizalayıp ateş etmeye başladı. Bende yan tarafına geçip ateş etmeye başladım.
2 saat sonra
Neredeyse iki saat olmuştu. Hava kararmıştı. Silahı belime yerleştirip Elfida'nın koluna dokunduğumda silahı bana doğrulttu. "Sana ne dedim? Silahı bana veya arkadaşlarıma doğrultmak yok be kadın!"
"Birden koluma dokunduğunda korktum. Bir daha olmaz." Silahı beline yerleştirdiğinde içeri geçtik. İkimiz de yorulmuştuk. Odama geçtiğimde benden önce koltuğa yerleştiğinde yere oturup duvara yaslandım. "Dövüş kadar atış yapmakta yorucu."
"Kolay olan ne var ki asi kadın?"
"Uyumak, oturmak ve yatmak."
"Eve geçeriz birazdan fakat bugün Hürkan götürsün bizi. Araba kullanacak halim yok. Sen ne yiyeceksin eve gidince? Yorgunsun."
"Ne oldu beni mi düşünmeye başladın?"
"Hayır, sadece açıktan bayılmanı istemem. Sabah yediklerinle duruyorsun."
"Bana diyene bak. Sanki kendisi öğlen bir şey yedi de."
"Sen beni boş ver. Eğer bir şey hazırlayacak halin yoksa-" Sözümü kesip lafa atıldı. "Kendin mi yemek yapacaksın? Dolapta hazırladığım pizzalar var. Isıtıp yeriz. Dert ettiğin şeye bak."
"Hürkan'ın yanına gidiyorum. Uslu dur."
"Oslo dor!" Ağzımı zevklendiğinde ayağa kalkıp kolunu tuttum. Bundan nefret ediyordu. "Bir gün elimden değil kolumdan bir kaza çıkacak göreceksin!" Göz devirip odadan ayrılıp Hürkan'ın yanına gittim.
"Ne oldu Emre?"
"Bu gece benim evime gelmeni istiyorum. Biz ikimiz çok yorulduk ve araba kullanacak halimiz yok. Bizi sen götürebilir misin?"
"Götürürüm abi o da soru mu? Ben arabayı çıkarayım. Gelirsiniz." Başımla onaylayıp odaya giriyordum ki Elfida biriyle konuşuyordu. Köşeye geçip dinlemeye başladım. "Yine mi sen? Ne istiyorsun be adam?"
"Atışlarınız ilk antrenmana göre çok gelişti."
"Bundan sana ne? Beni mi izliyorsun? Çekil başımdan işim gücüm var!"
"Emre beyin evine gitmek gibi mi?"
İçeri girip korumanın yakasını tutup duvara yasladım. "Haddin olmayan şeylere burnunu sokma! Kovulmak istemiyorsan bu kadından uzak dur." Yakasını bıraktığımda üzerini düzeltip çıktı.
"Adamı kovma şansın yok mu?"
"Eğer kovarsam aksilik çıkar ve sorun çıkarabilirler. Şimdilik bu riski göze alamam. Seninle ne derdi olduğunu öğreneceğiz."
"Acele etsen iyi olur çünkü bu adamı hiç sevmedim."
"Sen dışarı çıkıp bin arabaya istersen. Ömer ile konuşmam gerekiyor."
"Buradayım, bekliyorum."
Odadan çıkıp telefonları kurcalayan ekibin yanına gittim. "Ömer yanıma gelir misin?"
Ömer yorgundu ve yorgun bakışlarının ardından ne var? Dercesine bana bakarak peşimden geliyordu. Boş bir hücreye geçip konuşmaya başladım. "Dostum senin sorunun ne? Neden kadını öldürecek gibi bakıyorsun? O geldikten sonra daha da agresif oldun."
"Endişeliyim ve korkuyorum. Patronu öldürmeni söyledim ama bu isteğim hiç düşünülmeden yapılmış bir plandı. Şimdi ise peşimizde bir çok kişi var. Elfida Miran Akın tarafından kaçırıldı. Başımıza bela aldık."
"Endişeni anlıyorum Ömer ama sakin olman gerekiyor. Öfke ile bir şey halledemezsin."
"O kadın hayatımızı mahvetti Emre!"
"Onu isteyen patrondu. Suçlanması gereken kişi o ve o artık aramızda değil! Kendine gel Ömer. Her şey yoluna girecek. Öfkeni kontrol altına al!"
Ömer bir şey söylemeden yanımdan ayrılıp gittiğinde sıkıntıyla nefes verdim. Herkes ile teker teker başa çıkmak çok zordu. Herkes korkuyor ve endişeliydi. Nasıl idare edeceğimi bilmiyordum.
"Bu iş sandığımdan da zor olacak." Elfida'nın yanına geçtiğimde oturmuş masasının üzerinde ki kitapları kurcalıyordu. "Gidelim, Hürkan çok bekledi." Sandalyeden kalkıp odadan çıktığında beraber dışarı çıktık.Hürkan'ın getirdiği arabanın yanına geldik.
İkimzi de odadan ayrılıp dışarı çıkıp Hürkan'ın getirdiği arabanın yanına geldik. Ben ön koltuğa biniyordum ki Elfida kolumdan tutarak beni durdurdu. Kulağıma yaklaştı. "Yanıma gelir misin? Giderken uyuyacağım ve Sert koltukta uyumak istemiyorum." Kolumu çekip onu dinlemeye koyuldum.
"Yani?"
"Yani senin bacağına yatacağım."
"Bunu yapmayacağım. Sen fazla arsız bir kadın olmaya başladın."
"Arsız değilim! Ufak bir iyilik istiyorum. Beni kaçırmana say."
"Her işini bu şekilde yaptıramazsın!"
"Miran Akın'ın yanında olmamı istemezsin."
"Tehditlere de başladık anlaşılan."
"İstediğim olana kadar elimde ki bütün durumları değerlendiririm."
"İyi!" Kapıyı kapatıp arka koltuğa oturduk beraber. Hanım efendi ise kafasını kucağıma koyup gözlerini kapattı. Bir süre sonra uyuduğuna dair mırıltılar duyduğumda göz devirdim. Gerçekten de uyumuştu. Hem de benim dizimde!
"Bu kadın ne yaptı da sana bunu kabul ettirdi?"
"Sorma Hürkan, sorma." Gülerek sürmeye devam ettiğinde sinirle cama döndüm. Yolu izlemeye koyuldum.
Depoda bir casus vardı. Miran Akın ise Elfida'yı casus yapmak istemişti. Elfida ise bazı istekleri doğrultusunda bunu yapabileceği konusunda beni tehdit etmişti. Gerçekten böyle bir şey yapabilir miydi?
"Emre geldik. Ben eve geçiyorum, sende Elfida'yı alıp gelirsin."
"Uyandırmama yardım et!"
"Kendi işini kendin hallet." diyerek arabanın üzerinde anahtarı bıkarıp çıktı gitti. Eve gelmeden önce anahtarımı vermiştim. Vermez olaydım. Bacağımda yatan kadının omzunu dürttüm fakat kalkmamıştı. Yavaşça kafasını bacağımdan kurtarıp koltuğa yatırdığımda huzursuz sesler çıkarıyordu.
Şöfor kapısına geçip anahtarı aldım. Sonra ise arka kapıyı açıp Elfida'yı kucağıma aldım. Başını göğsüme yaslamış öylece uyuyordu. "Bana bunları yaptırdığına inanamıyorum!"
Arabayı kilitleyip zile bastım. Hürkan kucağımda Elfida'yı görünce gülmeye başladı.
"Sus Allah'ın cezası, sus!" İçeri girdiğimde Hürkan kapıyı kapatmıştı. Bende Elfida'yı odasına bırakıp çıktım. "Soru falan istemiyorum geç içeri buzlukta pizza var. Isıt ye."
"Sen yorgunsun, aç değil misin?"
"İştahım yok. Sana afiyet olsun. Ben yatıyorum. Sende yukarıdan istediğin odaya geçip yatarsın. İyi geceler." Hürkan gülerek mutfağa geçtiğinde bende odama geçtim. Bugün fazla yorucu ve karmaşık bir gün olmuştu. Kendimi yatağa attığımda yorgunluğum daha da üzerime çökmüştü. Gözlerimi kapatıp uykuya teslim oldum.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |