24. Bölüm

22.Bölüm

Sudenaz
sudenzbalikci6

HELOOO YENİ BÖLÜM GELDİ.

İLK DEFA İSTEKSİZ BÖLÜM ATIYORUM. O KADAR BÖLÜM ATIYORUM DÜZENLİ BİR TÜRLÜ YILDIZA BASIP OY VEREMİYORSUNUZ.

HAFTAYA BÖLÜM İSTİYORSANIZ 100 BEĞENİYİ GEÇİN LÜTFEN.

KEYİFLİ OKUMALARI...

"MAVİŞ BEBE"

~

Bazen her şey sorunsuz gider ve siz artık her şeyin yolunda olacağına inanırsınız ama hayat hiç beklemediğiniz yerde hiç beklemediğiniz Kişiden vurur sizi. Bu çoğu zaman başıma gelmişti. Artık ister istemez her şey çok iyi gittiğinde şüphe duymaya başlıyordum. Mert ile sohbetimizi bölen kişi dış kapıdan gelen sesti. İkimizde kalktık ve Hole geçtik. Alp kapıda bir kadın ile konuşuyordu ve kadını baştan aşağı göz hapsine aldım. Benim yaşlarımda bir kadındı ama daha önemli sorun kucağında bana bakan maviş gözlü erkek bebek vardı. Daha fazla orada dikilmeye son verdim ve kapıda kadınla konuşan sevgilimin yanına ilerledim. Beni fark etti ve hemen yana kaydı ve bana müsaade etti. Bedenlerimiz tanımadığım kadının karşısında yan yana duyuyordu. Alp bana kısa bir baktı. Ondan önce davranarak elini tutum. Karşımdaki kadının bakışları önce beni süzdü daha sonra ellerimize baktı. Gözleri en sonunda aşık olduğum lacivertlere alaylı bir baktı. Kaşlarım çatıldı ve vücudum daha çok gerildi.

"Bu kim?" Oldukça soğuk ve keskin çıkan sesim ile Alp yutkundu.

"Filiz..." Sağ ol ya çok açıklayıcı oldu.

"Filiz barbun. Alpin çocuğunun annesi." Ne dedi o?

Barbunya çocuk annesiymiş ama kocası kim anlamadım.

"Ha siktir." Dedi pelin.

"Hay amına koyayım." Dedi mert. Onlar hala arkamızda durmuş sadece izliyorlardı. Mineeee rezene diye bağırmama çok az kaldı.

"Sana mı sordum ben?" Keskin sesim ve sert yüz ifadem de gezdi gözleri daha sonra yutkundu. Bu kadının beden dili resmen ben yalan söylüyorum diye bağırıyordu. Gözlerimin seğirdiğine yemin edebilirim.

"Filiz tanı..." Alpin konuşması yine yarım kaldı.

"Off Alp uzatma işte çocuğumun annesi desene..." Sinirden atan gözlerim ile karşımdaki kadına baktım daha sonra hala mal gibi tutuğu kucağındaki çocuğa baktım. Onu bir çırpıda aldım ve Alparslan'ın kucağına verdim.

ÇOCUĞUNU!

Daha sonra hızla elimi karşımdaki kadının boğazına sardım ve nereden geldiğini anlamadığım güç ile sıkmaya başladım. Bence çok iyi bile dayandım. Neden bilmiyorum ama karşımdaki kadının yalan söylediği çok açık ve belli ediyordu. Alpin bir çocuğu olmadığına emindim. Her hangi insana ve ya hayvana bile şiddete karşıyım ama kimse kusura bakmadın hak edene hak ettiği verilir.

"Bir, onun sözünü kesemezsin. İki, yalan söylemek çok günah. Üç, kimin kuklasısın..." Her cümlede daha çok sıkıyordum boğazını. Ölmesine daha bir kaç dakika vardı.

Evet bir insan boğalar ak kaç dakikada ölür biliyorum.

Nereden biliyorsun?

kendimden...

"Mih..." Pelin'in telaşlı sesini bölen Mert'in sesi oldu.

"Bırak, eğer karışırsan arada kalırsın. Çekirdek ister misin?" Mert bu hallerime alışkındı. Evet bir çok kes onun kız arkadaşlarını sadece arkadaş oldukları için bile tehdit edip kuyularını kazmıştım. Alparslan elinde çocuk ile kalmıştı. Adama kal gelmişti. Benden böyle bir şey beklemediği çok açıktı. Dedim ya suçsuz hiç bir insana zarar vermem. Kolay kolay kavga etmem ama benim olan her hangi bir şey söz konusu olursa... Sınırım ev çizgilerim çok net. Benim olanlara dokunmayın sizin olanlara dokunmayayım.

"Güzel sevgilim." Elindeki çocuğu hemen yanında duran mertte verdi ve boğazına sarıldığım kadınla, beni ayırmaya çalıştı. Fazla güç kullandığım elimi açamıyordu. İstese açardı ama bu durumda bile bana güç kullanmak istemiyordu.

bunun için daha sonra yatağa atalım.

"Bırak yoksa senin de topuğuna sıkarım." Oldukça soğuk ve kendinden emin şekilde çıkan sesim ile dondu daha sonra bıraktı ve mertler in yanına geçti.

korktu mu o? abov Cafer, Alp'e bez yetiştir annem. djkhsdbvshsb

iç ses gülemez.

"Ben... Sadece ufak bir oyun..." Diye boğazını sıktığım filiz konuşmaya çalışıyordu. Artık süre dolmuştu zira filizcik zaten yeterince korkmuş duruyordu. Elimi en sonunda boğazından çektim yeterince kızarmıştı yüzü. Bir kaç saniye daha tutsam öle bilirdi ama şuan ölüsüne ihtiyacım yok. Derin derin nefes aldı öksürüklerinin arasında.

"Bir adam yolda çevirdi..." Öksürdü. " Çocuğu verdi ve buraya getirdi..." Derin derin nefes alıp cümlesini bitirmesini bekledim. "Para verdi. Huzurunuzu kaçırmam için..." Tekrar derin bir nefes aldı ve kendine gelmeye çalıştı. " Valla benim bir suçum yok abla paraya ihtiyacım vardı. Zorunda kaldım." Para ihtiyacı yok gibi duruyordu. Üstü başı oldukça düzenli ve temizdi. Hatta üstündekiler baya pahalı markalardan duruyordu. Demek ki onu buraya getiren zengin ve çevremizden birisi olabilirdi. Yan tarafımda olan hareketlilik ile başımı oraya döndürdüm. Alp cebinden telefonunu çıkartıp ve bir kaç bir şey yazdı daha sonra dış kapıyı kapattı. Bana baktı. Ben zaten baştan belli ona bakıyordum.

"İçeriye geçelim. Birazdan bizim çocuklar gelecek almak için." Diye eli ile salonu gösterdi. Ona sadece başım ile onay verdim. Ben önde o arkada beraber salona geçtik. Oturmam ile hemen yanıma gelmiş ve elimi kendi avuç içine aldı. Mert, Kadının kolundan tutup getirdi ve koltuğa bıraktı. Çocuk Pelin'in kucağındaydı. Kadın tek kişilik koltukta oturuyor. Mert hemen Pelin'in yanına geçti.

"Düzgün anlat." Dedi Alp.

"Bir adam yolda çevirdi sana çok para veririm ama sende bana yardım edeceksin dedi." Gözleri kısa bir an bana döndü. Ne gördüyse Tekrar halı desenlerine döndü. Artık benden korkuyordu sanırım. Doğru yapması gereken oydu. "Sonra işte buraya gelmemi ve çocuğun senden olduğunu söylememi. Huzurunuzu kaçırmamı söyledi. Ama bu abla çok sert ve uyanık çıktı." Kollarımı göğsümde kavuşturdum. " Para verdi bana ama yüzünde maske vardı. Yüzünü görmedim. Gözleri sadece koyu kahveydi. Tek başınaydı arabada. Ben arkadaşınız küçük bir şaka yapıyor sanıyordum. Basit olur paramı alırım sanmıştım." Bu kadar çok mu paraya ihtiyacı vardı. Para herkese her şeyi yaptıra bilirdi. Peki ya inansaydım ne olacaktı. Güvenim, hayatım yerle bir olurdu. Yıllar sonra tam her şey düzeliyor dediğimde hayatıma sevdiğim adamı aldığımda her şey bok olabilirdi. Eskisinde kötü olabilirdi.

"Çocuk senin değil yani." Bir peline, bir kucağındaki Mavişe baktım. Erkek çocuğu aynı Alparslan'ın gözlerine sahipti. Belki de kendi çocuğu olsa bu kadar benzerdi anca.

"Hayır benim değil. O adam verdi. Nereden buldu bilmiyorum inanın bana." Dolu gözleri ve beden dili yalan söylediğini kanıtıydı ama bu kadarını bilmesede olurdu.

Alp bir kaç soru daha sordu. Filiz hepsine tek tek cevap verdi. Bir müddet sonra kapı zili duyuldu ve içeriye polisler girdi. Polise kısa bir özet geçmişti Alp. Polis yakınen ilgileneceği ve en kısa zamanda haber vereceğini söyleyerek gitti. Şuan saat üçtü ve artık uyumak istiyorum.

"Yuh be ne gündü bir bitmedi." Mert çok haklıydı.

"Ama bir an Mih, kadını öldürecek sandım yeminle." Pelin az önce olanlar olmamış gibi gülüyordu.

"Öldürmez o. Ruh hastası kuzenim iyi bu konularda. Bir insan kaç dakikada ölür ya da nereye dokunsa bayılır falan biliyor hepsini. " Sanırım kuzenim mert benden tırsıyor. Dediklerine gülümsedim. Yan tarafımda kıpırtı ile bakışlarımı o yöne çevirdim. Alp yerinde duramıyor. Sanki diken üstünde oturuyor gibiydi.

bizden tırsmış olabilir mi?

bende bizden tırsıyorum.

"Oha bananda öğret. Lütfennnn..." pelin kocaman açtığı mavi gözleri ve heyecanı ile karşımda bana hayranlıkla bakıyor.

"Öğretim. Bende hocamdan öğrenmiştim." Dedim. Pelin, mertte sinsice sırıttı.

" Siz ne tür bir eğitim aldınız?" Alparslan kollarını göğsünde birleştirmiş odağını tamamen bize vermişti. Yüzü gergin ve kaşları çatıktı. Beni ve aldığım eğitimleri devamlı sorguluyordu. Benden şüphe duyduğunu düşünmeye başlamıştım. Haklı ben olsam bende sorgulardım. Ki sorgulamıştım ama herkes gerek kendin içinden farklı cevap alamamıştım.

"Valla küçücük veletken babam kalkın gidiyorsunuz dedi, bir sabah ve bizi emekli askerlerden birinin eğitimine bıraktı üç ay boyunca. Yani ebemiz baya ağladı ama senin bildiğin her şey biliyoruz yani koçum ayağını denk al." Merte onaylamaz bir bakış atıp sözü ben devraldım.

"Neden habire bize şüphe ile bakıyorsun?" En sonunda aklımdakini dilime döktüm.

"Şüphe değil..." Bu gün sözlerini asla tamamlamayacaktı.

"Şüphe duyuyorsun. Beden dilini okumasını biliyoruz aynı buradaki herkes gibi. Sen bizden devamlı şüphe duyuyorsun. Bize neden güvenmiyorsun?"

"Ne demek güvenmemek tabiki de size güveniyorum. Sadece mesleki deforme her kese ister istemez aynı yaklaşıyorum. Bu canını sıktığını fark edemedim dikkat ederim bundan sonra bebeğim." Kaşlarımı daha ne kadar çata bilirim bilmiyorum. Az daha çatılsa gözlerim olacak.

"Evet canımı sıktı. Eğer bu kadar şüphe duyuyorsan araştır bizi. Gerçi her şeyini bildiğin insanları araştırman saçma olur." Ortamı bir anda gerilmişti. Aslında bir anda olmamıştı ortam zaten baştan belli gergindi. "Poligonda da aynısını yaptın. Bize ya da bana güvenmiyorsun. Mesleğini biliyorum zira saygıda duyuyorum ama bu kadar şüpheli yaklaşımın normal gelmiyor Alparslan. Bir sorun varsa bilelim." Bu sefer kaşlarını çatan oydu. Haklıydım benden bu kadar şüphe duyulmamalıydı.

"Güzel bebeğim... Bir sorun yok sadece benden önceki hayatını merak ediyorum. Doğru diyorsun istesem sizin her şeyinizi ortaya dökerim ama bunu yapmıyorum. Seni, senden duymak, gözlemleyerek öğrenmek istiyorum. Sorgulama sebebim bu aslında. Bensiz nasıl bir hayatın olduğunu öğrenmek istiyorum ama bunu yanlış yansıtmışım." Lacivert irisleri doğru dediğini haykırmak ister gibi bakıyordu toprak irislerime.

"O zaman bunu açıkça belli et ya da sor bana ben anlatırım. Devamlı her şeyimize şüphe ile yaklaşma. Bu insanı durduk yere tedirgin ediyor." Dedim ve yerimden kalktım. Daha fazla durmak istemiyorum. Bir an önce gün bitmeli ve biz yeni bir güne başlamalıydık. Ben kafayı yemeden.

Maviş gözlü erkek çocuğu Pelin'in kucağında uyuya kalmıştı. Yanlarında durup. "Ver bana bizimle uyusun." Dedim. Pelin başını salladı ve çocuğu yavaşça benim kucağıma verdi. Uyanmadı ve kucağımda aynı benim Alparslan'a yaptığım gibi başını göğsüme gömdü. Bu hareketine gülümsedim. Bu sırada yüzüme bir flaş patladı. Alp elindeki telefon ile bizi çekmiş. Ona gülümsedim aynı karşılığı fazlası ile aldım. Sanki az önce hiç tartışmamışız gibiydik. Daha fazla bir birimize salak salak sırıtmak istemediğim için üst kata doğru ilerledim. Ben önden o arkamdan yatak odamıza geldik.

"Çocuk bu gece ortamızda yatsın." Önce bana sonra kucağımdaki çocuğa baktı. Daha sonra odaya göz gezdirdi en sonunda haklı olduğumu anlayıp başını aşağı yukarı salladı.

"Ben yine mi senden ayrı yatacağım!" Kucağımdaki çocuktan daha çocuktu. "Sadece bu gece sevgilim. Hem dolapta süt varsa ısıta verelim." Alp sadece başı ile onaylayıp odadan çıktı. Arkasından kısık sesli kahkaha attım. Çıkarken surat ifadesi elinden şekeri alınmış bir çocuk gibiydi. Yatağın başına daha fazla dikilmedim ve çocuğu yatağın ortasında bıraktım. Üstüme değişme zahmetine giremezdim o yüzden bende yan tarafına kıvrıldım. Zaten gecelik vardı üstümde. Bu akşam o kadın geldiğinde ve duyduklarım ile Alp'ten hiç şüphe etmemiştim. Bu kadının yalan söylediğini anladığım için mi yoksa, Alparslan'a olan güvenimden mi kaynaklıyordu. Sorgulamamıştım bile bu kadar hangi ara güvenmişim. Her geçen an daha çok hayatımda yer ediniyor. Bundan şikayetçi değilim ama bundan korkuyorum. En çok güvendiklerim ortadaydı. Her şeye şüphe ile yaklaşmamam gerektiğini herkesin aynı olmadığını seansta anlatmıştı psikoloğum. Bir aralar yine herkese güvensizlik ile yaklaştığımda konuşmuştuk bunu. Alp kötü birisi değildi onu ne kadar tanıyorum bu cümleyi kuruyorum bilmiyorum ama tek bildiğim hislerimde yanılmadığım.

Onunla hatırlamadığım ortak bir geçmişimiz vardı.

"Geldiğimi fark etmeyecek kadar düşündüren nedir seni?" Alpin sesi ile düşüncelerimden sıyrıldım. Bakışlarımız buluştu Karşıma geçmek yerine tam yanıma oturmuş ve elinde biberon içinde süt vardı. Bir an bu çocuğun bizim olduğunu ve onun baba olduğunu hissettim.

"Biberon yakışmış beyefendi." Kısa bir biberona baktı.

"Darısı bizim çocuklarımıza ama onlar biberonla değil de senin güzellikler ile beslenmeli ve bundan önce benim..." Göz bebeklerim her cümlesi ile daha da büyüdü. Gülmemem ve ciddi olamam lazım.

"Alp ne diyorsun yavrum sen?" Sesim çok çıkmamasına dikkat ediyordum. Çocuk uyansın istemem sonuçta.

"Ne diyeceğim işte onlar senin güzellikle beslenmesi için. Onlardan önce ben beslenmeliyim ki onlar olsun." Alelade sırıtıyor karşımda.

yeni nesilde utanmada yok

"Azdın mı sen." Tamam hepimizin ihtiyaçları vardır ama bu sıralar bu kadar ima neden yapıyordu. Ona olan sorum ile dudakları daha çok iki yana kıvrıldı. Ellerinden birini belime sardı. Çok yakındık çok...

"Sağlıklı bir bireyim sevgilim. Normal olarak seni arzuluyorum karşımda güzeller güzel bebek dururken elde değil. Beni de anla ve bu ilk defa başıma geliyor daha..." Yüzümde sırıtmam git gide büyüdü. önce birisini olamamasını bilmek ve bu duyguları ilk bende tatması çok hoşuma gitmişti. Benden önce birisi olsa da onu yargılamazdım asla ama içten içe kendimi yerdim. Kıskanç bir insan değilim! Paçalarımdan medeniyet akıyor.

"Nasıl daha önce kimse olmadı mi?" Yüzünü buruşturdu. Tam ısırmalık. Sanki bilmiyorum olmadığını bendeki hallere bak ya.

"Olanları kınamıyorum ama bana ters geliyor. Neden bir kişiye özel olmak varken daldan dala konayım. Ben bu zamana kadar seni bekledim aklıma bile gelmemişti bu ve hiç bir kadına o gözle bakmadım asla. Benim için bir sen vardın. Bir sen varsın. Tek ve özel olansın benim için." Ay tam çocuk yapılmalık adam. Bir kere daha ne kadar şanslı olduğumu hissettim. Alparslan Demir benim en büyük şükür sebebim.

"Yani bu senin için önemli mi? Mesela senden önce biri..." Kaşları çatıldı. Bedeni gözle görülür şekilde kasıldı. Bunu düşünmek hoşuna gitmemişti ama merak ediyorum tepkisini.

"Benden öncesi beni ilgilendirmez saygı duyarım ama bunu da konuşmak istemem. Özelin ve seçimlerin sana kalsın daha fazla duymama gerek yok." Bedenimi daha çok ona yaklaştırdım. Ellerimi yanaklarına koydum. Usul usul sevdim iki yanağını.

"Senden öncesi yok. Sadece sen varsın. Hatırla sana ilksin demiştim. O sözümün arkasındayım her konuda ilkimsin. Aynı senin, beni beklediğin gibi bende seni bekledim ve bende senin gibi düşünüyorum." Kelimelerim ile lacivert gözlerinin içi güldü. Bu gülümseme dudaklarına yansıdı ve bana çok güzel bir manzara sundu. Evet yargılamamış ve saygı duymuştu ama bu son dediklerimin hoşuna gitmediği anlamına gelmedi. Çok hoşuna gitmişti ki şapşal aşık gibi gülümsüyor. "Çok hoşuna gitti sanırım." Diye bende onun gibi şapşal şekilde gülümsemeye başladım.

"Yalan yok hoşuma gitti. Tamam saygı duyardım seçimlerine ama bana saklı olman ve her konuda ilkin olmak hoşuma gider." Ellerinin tersi, kollarımı usul usul seviyor, belimdeki eli de yerinde rahat durmuyor olduğu yeri okşuyordu.

Daha fazla ikimizde konuyu uzatmadık. Elindeki sütü aldım ve yatağın ortasında yatan bebeğe Kucağıma almadan yattı yerden sütü dudaklarına yaklaştırdım. Doğru tahmin etmiştim. Bebek açtı ve sütü nefes nefese kalana kadar bir kaç dakikada bitirdi. Uykusuna kaldığı yerden devam etti. Bende altını kokladım pisletmemişti. Filiz denen kadın yanına bir bebek çantası ile gelmişti allahtan. Onu içinde her türlü ihtiyaç vardı bebek için. Hala yanımda oturan alp sadece beni ve hareketlerimi izliyordu.

"Çok güzel anne olursun." Dudakları arasından duyduklarımı bir iki saniye algılayamadım. Benim bu zamana kadar asla annelik le ilgili bir düşüncem olmamıştı. Hayatıma birini bile alacağım belli değildi. Hep tek öleceğimi düşünürdüm ta ki Alparslan'a kadar. Hayal dünyamda alp ve benden küçük bebekler düşledim. Çok güzel baba olurdu.

bebekler...

"Kendimi bilmem ama sen çok güzel baba olursun." Dedim.

"Ne demek kendimi bilmem. Ben senden doğacak bir çocuğun babası olmak isterim. Aksi halde şimdiye kadar asla bunu düşünmemiştim bile." Çok ortak noktamız var.

"O zaman hayırlısı diyelim. Zamanı geldiğin de çocuklarımız olsun." Sanırım cümlede dediğim bir yere takılmıştı. Kaşlarını kaldırdı ve teyit etmek ister gibi tekrarladı.

"Çocuk değil çocuklarımız?"

"Evet. Ne olursa olsun. Kim olursa olsun insan kendi canından kanından birisini hep yanında istiyor. Tamam ben asla tek kalmadım ama kimse öz abimin yerine koymadım. O yüzden tek olmasın. Tabi sende istersen." Yüzüne tabiki de hadi istemede göreyim der gibi asla bakmıyorum.

"Benim canıma minnet sen yeter ki iste." Beyefendiye bak neşesi oldukça yerinde.

"Doğru senin için zevk benim için acı..." Aslında hiç bu acıdan düşünmüyorum. Sadece buna olan tepkisini de merak ettim. Sanırım onun düşüncelerini hep merak edicem.

"Saçmalama lütfen. Senin ufacık elin kesilse benim canım daha çok acıyor nasıl böyle düşünürsün. Asla canının acımasına izin vermem elimde olsa." Beni kolları arasına çekti ve sımsıkı sarıldı. Bir insanın beni bu derece sevmesi ağlamama sebebiyetti.

"Öyle düşünmüyorum sadece tepkini merak ettim. Seni çok seviyorum canımın içi." Cümlemin bitmesi ile boynuna küçük bir öpücük kondurdum.

"Seni çok seviyorum güzel bebeğim." Kalbimde ya da içimde lanet solucanlar halaya durdu ve sanırım bunu hey duyduğumda aynısı olacaktı.

"Uyuyalım sevgilim." Diyerek battaniyenin altına girdim. Alp ortamızda yatan bebeğe çatık kaşları ile bakıyor. "Alp bebeğe düzgün bak." Dedim gülmelerimin arasında.

"Ama seni benden ayırdı. Eğer böyle olacaksa biz bakıcı tutalım. Kimse gece seni benden almasın." Ya yerim ama ben bunu.

"Tamam ama şimdi lütfen uyuyalım." Dediğimde artık gözlerimi kapattım ve yerime sindim. Dudaklarımın üstünde bir anda bir baskı hissettim. Alp kısa ve hızlı bir öpücük bırakıp yerine yatmıştı.

"Tatlımı yedim bende artık uyuyabilirim." Diyerek yorganın altında bana dönük yattı. Elleri temas bağımlılığını kanıtlar gibi yorganın altından ellerimi tuttu. En sonunda ona son kez bakıp. "İyi geceler alp." dedim. Sesim fısıltı gibi çıktı ama duydu. "İyi gecelerim seninle Canmânâ" Son duyduğum yine onun seni oldu.

Gözlerimi yüzümdeki minik dokunuşlar yüzünden açmıştım. Zaten çok geç yattığımız için kalkmam çok zordu. Gözlerimi açar açmaz karşımda bana sadece öndeki iki dişi ile sırıtan, maviş gözlere baktım. Cin gibiydi maşallah sabah sabah. Daha sonra arkasında uyuyan alparslana baktım. Yüz üstü yatmış kolunun biri yastığın altında uyuyordu. Komidinin üstünden telefonumu aldım ve bu hallerini sonsuz kıldım. Maviş sanki fotoğrafını çekeceğimi anlamış gibi daha çok sırıtıyor. Gel de yeme! Alp'e son bir bakış atıp Mavişe döndüm, Yerimden yavaşça kalktım ve ellerini beni de al der gibi uzatan bebeyi aldım kucağıma. Elimi yüzümü başka banyoda yıkardım. Alpi uyandırmak istemiyorum. Yavaş adımlar ile kucağımda mavişle beraber çıktık odadan.

"Maviş gel beraber el yüz yıkayalım." Diyerek onu ortak banyo ya getirdim. İçeri girince önce kaşlarını çattı. "Daha bir gün oldu hemen sevgilim gibi kaşlarını çatma." Konuşmam ile çatık kaşları etrafı süzmeyi bırakıp bana döndü. Yüz ifadesine kahkaha atardım ama sesimle tüm ev uyanmasın diye sadece sırıttım. Benim sırıtmam ile Kucağımdaki çatık kaşlı bebe'de sırıtmaya başladı. Önce kendi işlerimi hallettim. Daha sonra çatık kaşlı bebe için suyu ılıklaştırdım ve onun yüzünü yıkadım. Suyu her yüzüne çarptığımda tükürür gibi yapıyor ve etrafa sıçratıyordu. Yıkama işleminden sonra beraber salona inip onun alt değişme işlerini hallettim. Üstünü başını pakladım ve en sonunda beraber soluğu mutfakta aldık. Onu koyacağım bir yer aradım ama yoktu bende tezgahın üstüne hemen yanıma oturttum. Onu korumam daha kolay olurdu. Bebeği sandalyeye oturtmak çok mantıklı değildi. Ben kahvaltı hazırlarken ona oyalansın diye eline küçük küçük şeyler verdim. Telefondan kısa bir araştırma sonra öğrendiklerime göre eline bir şey yemesinde sakınca yoktu.

Bizden çok iyi anne olur mih.

"Bana bak sana bunu veriyorum ama Alparslan'a söylemek yok maviş." Demem ile sırıta sırıta yüzüme baktı. Çok tatlı bir bebekti. Elimdeki çikolata kavanozuna elini uzattı. Benden hızlı davrandığı için çekememiştim ve şuan elleri çikolata olmuş karşımda duruyordu. Kızmak yerine kavanozu verdim. Sonuçta bebek o hem fazla olmamak şartı ile yesin canım.

"Maviş ben verecektim zaten..." Beni bir tarafına takmamış çikolata olan elini ağzına götürdü. Kendi dilinde bir şeyler dedi ama anlamadım. Bende parmağımı hiç çekinmeden kavanoza daldırdım. Onu orada bırakıp kahvaltının devamını halletmek için kolları sıvadım.

"Kız maviş biz seninle iyi anlaştık ha." Elimdeki tabakları masaya düzdüm. Yine kendi dilinde bir şeyler dedi.

kız dediğim için oğlana küfür etmiş olabilir.

"Anlamıyorum ki seni. Ne diyorsun." Sofraya ekmeği bıraktım ve hala tezgahta çikolata kavanozu ile oturan mavişin tam yanında durdum. Çikolata kavanozunun içinde bir kaşıklık vardı ve onu da ben yediğim için vermiştim. Sadece kenarlarını parmaklıyordu.

BEN DOLU KAVANOZU VERDİN SANMIŞTIM.

küçük bebeğe dolu kavanoz verilmez.

"Şşt bebe sıyırdın mı boş kavanozu iyice. Bak alp gelirse o bir kaşığı da sen yedin tamam mı." Sırıtan yüzü yerine kaşlarını çatmış bana bakıyor. Görende dediklerimi anlıyorsalar. "Çatık kaşlı bebek..." Dediğimde elindeki kavanozu bıraktı doymuştu anlaşılan.

"Tipe bak maviş dur fotoğrafını çekeyim." Her bir tarafı çikolata olmuş ve Bana şaşkın ördek gibi bakıyor. Hemen iki tane fotoğraf çektim. Daha sonra Kendimi de kadraja alıp beraber çekildik. Çayın demlenmesi ile onu kucağıma aldım. Alparslan'ın uyanma saati gelmişti yeter uyuduğu. Arkamı dönünce hiç beklemediğim bir manzara karşıladı beni. Alp uykulu gözleri ile kapıda durmuş elindeki telefon ile bizi çekiyordu. Onu görmemiz ile telefonu cebine koyup yanımıza geldi. Kollarını bedenime dolaması ile maviş arada kaldı. Bu hoşuna gitmemiş olacak ki kendi dilinde söylendi. Alp önce beni yanağımdan öptü daha sonra mavişin çatık kaşlarını elleri ile düzledi ve saçlarından öptü.

"Çatma lan kaşlarını bebe. Zaten sevgilimi çalmışsın benden. Isırırım seni bak." Bunların hepsini yüzündeki sırıtma ile dede ve Maviş sanki Alpin dediklerini anlamış gibi Çikolata olan ellerini boynuma sardı. Üstümüz başımız çikolata oldu.

"Ay ben seni yıkamayı unuttum." Diye kucağımdaki bebeğe baktım. Daha sonra ellerine ve üstümüze baktım.

"Mih çikolata mı yedin. Hem de zararlı olduğunu bile bile." Büyüklük yapmam gerektiği bir andaydım.

"Hayır ben değil o yedi." Diye başım ile kucağımdaki bebeyi gösterdim. Alp bana konuş hebeş kaplumbağa der gibi bakıyor.

"Aslında sana inanırdım ama..." Merak ile cümlenin sonunu beklerken ellerini yanaklarıma koydu ve baş parmağı ile dudağımın kenarını sildi. "Burada kanıt bırakmasaydın." Siktir çok yakımında ve onu öpmek istiyorum. Derince yutkundum. Onu şuan bebeğin karşısında öpsem ne olurdu sanki.

Bittenede sen yap. Kucağındaki gibi gezeriz işte.

Olur.

"Hatırlat seni daha sonra öpeyim." Fısıltımı duymuştu ve cezbedici dudakları iki yana kıvrıldı.

"Kesinlikle hatırlatırım." Dedi ve kendini geri çekti. Onun kendini çekmesi ile mutfağa uykucu çift geldi. Pelin ve mert beraber girdiler ama pelin uyanmışa benzemiyor. Mertin kolunun altına girmiş. Ona yaslı şekilde girmişti mutfağa.

"Neden erkenden uyandık." Esneyerek ne kadar uykusu olduğunu kanıtladı.

"Güzelim saat on çokta erken değil." diyen Alparslan masaya göz attı. Tek eksik çaylardı. Oda bardaklara çay koymaya başladı. Bende kucağımdaki bebe ile başa geçtim.

"Alp bunun senin olmadığına emin miyiz?" Mert dayak istiyorum diyor. "Valla bana bakma mih. Kucağındaki çocuk kendi çocuğu olsa anca bu kadar benzerdi." Aslında haklıydı. Maviş gözleri, mimikleri, yüz tipi ve saçlarının koyuluğu bile aynı Alparslan'a benziyordu.

"Güzelim aklına girmesine izin verme. Kimseden çocuğum olmadığına eminim." Çayları doldurmuş ve herkese tek tek verdi ve yanıma oturdu. Alparslan daha önce kimse ile beraber olmadığını söylemişti. Ona inanıyorum.

"Ben alpten eminim ama senden emin değilim be kuzen." Topu ona atmam ile kaşları itina ile çatıldı. Uykusu olan pelin bir anda dik konuma gelmiş ve tehdit dolu bakışları Mert'in üstündeydi.

"Canım kardeşim istersen ayrılabilirsin. Bak aynı evde büyüdüğü kuzeni bile neler diyor." Alparslan'ın keyifli bir anda nirvana olmuştu. Daha fazla onları izlemedim çünkü Kucağımdaki bebe çatalımda ki peynire dadanıyor. Ona yiye bileceği küçüklükten ezdim ve verdim. Şap şap yapa yapa yiyor.

"Yok öyle bir şey ben şu zamana kadar sadece pelini sevdim. Hala sadece Pelin'i sevicem." Kendinden oldukça emin çıkmıştı ses tonu. Pelin sanki az önce tehdit dolu bakışlar atmıyormuş gibi hemen aşk dolu bakışlara geçti.

"Kusucam..." Dilan Polat çakması olma yolunda ilerliyorum.

"Alp senin bu zenginlik belgeli demi?" Sorum ile tüm bakışlar bana döndü.

"Evet güzelim de ne alaka?"

"Hiç merak işte bir bakmışsın massak bizi araştırıyor malum şuan herkesi alıyorlar. Oh iyi ediyorlar."

"Bebeğim sence asker adamın öyle işler ile işi olur mu? Tövbe de Allah çarpar adamı."

"Merak etme mih. Biz kökten zenginiz." Canım pelin. Ağzından bal damlıyor.

"Say bakalım güzelim kulaklarım duysun." Mert doksan derece dönüş ile karşımızda. Pelin aynı Alparslan gibi bildiği tüm mal varlığını saydı.

"Oha zengin karı bulmuşum kendime!" Mert'in dediği sofra da anı bir sessizlikten yarattı. Daha sonra ilk kahkaha atan ben oldum.

"Demirlerin maşallah var." Dedim mertte dönüp ama o elleri ile bir şey hesaplıyordu.

"Mih sen şimdi dört bebe yapsan, ben dört yapsam belimiz yere gelmez." Gerçekten bir an düşündüm ve Aslında çok mantıklı düşünceleri var. Demir kardeşlerin kahkahası tekrar duyduk.

"Bende aynısını düşünüyorum." Masada oldukça şen şakrak kahvaltı yapıldı. Ben ve Kucağımdaki bebe veranda da salıncakta keyif yapmak için mutfaktan çıkmıştık. beraber büyük salıncağa oturmuş sallanıyoruz. Daha doğrusu ben sallanıyor oda kucağımda kikir kikir gülüyordu. Kapıdan içeriye giren bedene döndü bakışlarımız Alp elinde iki kupa ile geldi.

"Mertler nerede?"

"Gitti onlar işleri varmış." Sadece başım ile onayladım.

"Bende otursam dünya güzeli bir kadının kucağına kikir kikir gülerim tabi." Diyerek oda yanımıza oturdu. Kahveleri orta sehpaya bıraktı.

Gel şöyle dememek için kendimi tuttum.

"Alp sen kıskanıyor olabilir misin şu kadarcık bebeyi?"

"Tabi kıskanıyorum oturmuş kucağına sana kikir kikir gülüyor. Tavlamaya çalışıyor seni. Sende leyla olmuşsun hemen." Duyduklarımı sorguladım bir anda cidden kıskanıyordu. Şaşkınlığım yüzüme yansıdı ve kaşlarım oldukça havaya kalktı. Gözlerim büyüdü karşımda otuz yaşına girecek bir adam vardı ev bir iki yaşında olan bebeği kıskanıyordu.

"Sende otur." İlk duyduklarını sorguladı daha sonra Teklifim ile yüzünde sinsi bir sırıtma oldu.

"Gece söyle bunları bana şimdi çocuk var." Allah'ım bide göz kırpıyor.

"Tamam söylerim. Gece bunları sana." Göz kırptım ve mavişi birazda onun kucağına verdim. Alpin kucağına gider gitmez ilk bana baktı. Daha sonra dikkatini Alpin künyesi çekti. Elleri ile onu boynundan çekiştirmeye çalıştı ama her başarısız olduğunda dudakları büyülüyor ve kaşlarını daha çok çatıyor.

bu çocuk bu kadar alpe benzememeli.

"Lan bebe çatma kaşlarını sana da yaparız bir tane olur biter." Dedi Alp.

"Ya versene şu künyeni ağlayacak şimdi." Yerimden kalktım ve boynundan künyesini çıkartım. Mavişimin elime verdim. Verdim ama ağzına almaya kalkması ile hemen çekmeye çalıştım tekrar.

"La o ağıza alınmaz." Diye bir ben bir maviş çekiyordu. Sanırsın deve gücü var mübarek küçücük bebek. En sonunda Alpin gülmesi bitti ve olaya bir el atması ile künyeyi aldık elinden. Ağlayacak gibi olunca Alp salıncağı biraz hızlandırdı. Bu dikkatini dağıtmamızı sağladı. Biraz daha orada oturduk ve kahve, maviş derken zaman geçti öğlen olmuştu bile. Zil sesi ile ikimizde birbirimize baktık.

"Birini mi bekliyordun?" Dedim.

"Hayır. Bekle bakıp geleyim." Dedi ve mavişi kucağıma verdi. Bende merak ile kucağımda maviş ile peşine takıldım.

"Mih güzelim arkamda dur." Diyerek önce kameradan gelenlere baktı. Yüzü kimi gördüyse dahada ciddi bir hal aldı.

"Açsana artık sevgilim." Bizi kendi arkasına çekti ve mübarek kapıyı açtı.

"Merhaba çocuk şubeden geliyoruz. Barış akar için geldik." Duyduklarım ile Alpin arkasından çıktım ve görüş alanım kapıdaki iki polisi buldu.

"Kapıma niye dayandınız?" Alp oldukça ciddi ve soğuktu.

"Alparslan yanlış anlaşılma olmuş sanırım. Mihriban Aras, yenge hanım kucağında tuttuğu barış akarı kaçırdı olarak şikayet gelmiş. Emniyete gelmek zorundasınız." Alparslan'ın ve benim kaşlarım eş zamanlı çatıldı. Parmaklarım ile Alparslan'ın koluna tutundum.

Ne!

Oha!

"Yok öyle bir şey." Diye itiraz ettim. Alp bana kısa bir bakış attı ve memurlara geri döndü.

"Tamam bekleyin üstümüzü değişip geliyoruz." Diye kucağıma tuttuğum mavişi aldı.

"Çocuğu almak zorundayız. Prosedür gereği biliyorsunuz." Polis memurunun dediğini yaptı ve mavişi verdi onlara. Kapıyı kapattı. Hemen arkasındaki kilitler için olan bir ekran vardı. Ondan bir şeylere bastı ve kilit sesleri duyuldu.

"Gel güzelim üstümüzü değişelim." Diye beni merdivenlere doğru ilerletmeye başladı.

"Maviş orada kaldı..." Merdivenleri çıkmaya başladık. Neler oluyor. Kim neden böyle bir şey yaptı bilmiyorum. Kafamın içi Karma karışık oldu.

"Merak etme benim parmak izim ya da yüzüm olmazsa bahçeden bir adım atamazlar. Kapılar kilitli ve duvarlar güvenlik modunda." Kapıları anlamıştım ama duvarları daha sonra anlaya bilirdim. Hızla üstüme bir tayt ve sweatshirt geçirdim. Kalın kabanımı aldım ve hazırdım. Alp'te hazırdı bu sefer siyah bir Jean ve kazak giymiş ve aynı benim gibi kabanını almıştı. İkimizde kısa sürede hazırlık. Evden çıktık memurlardan mavişi aldık. Kendi arabamız ile gidemeyeceğimizi söylediler ama ne kadar itiraz etseler de alp bir telefonun ile işi halletmişti. Şuan arabada derin bir sessizlik vardı. Maviş kucağımda uyumuştu kısacık zamanda. Arabada uykusu gelenlerdenmiş.

"Noluyor bilmiyorum ama biri bizimle sağlam uğraşmaya başladı. Orada sakın avukat gelmeden konuşma güzelim. Ben gidince en ufak detayına kadar öğreneceğim." Dedi ve gelmiş olduğumuz karakolun bahçesine arabasını park etti. Önce bana ardından Kucağımdaki bebeye baktı. Daha sonra dudaklarıma oldukça kısa süren bir buse armağan etti. İkimizde sessizce arabadan indik. İnemem ile gözlerimin büyümesi aynı anda oldu.

Bu kadarını beklemiyordum.

Kapıda hem magazine ekibi, hem de bir düzine 'beş tane' avukat vardı. Şaşkın bakışlarım yanıma ne zaman geldiğini anlamadığım Alparslan'ı buldu.

"Bu kadarına gerek var mıydı?" Fısıldamıştım yine ama o yine beni duydu. Önce mavişi kendi kucağına aldı. Daha sonra elimi tuttu. Üçümüz beraber karakoluna içine doğru ilerledik. Etrafımızda korumalar ve avukatlar tarafından çevrilmişti. Magazinciler tonlarca soru soruyordu.

"Alparslan bey birlektiliğiniz doğru mu?"

Kardeşiz biz!

"Mihriban hanım sosyal medyada bu yüzden mi aktif değilsiniz. Kıskançlık mı söz konusu?"

Yok eben!

"Suçlamalar doğru mu bebeği neden kaçırdınız?"

Kaçırdık sonrada eve getirdik aynen.

"Bebek sizin mi Alparslan bey?"

Babanın.

"Bebeğin, annesi kim?"

Anan!

Daha düzinelerce soru eşliğinde sonunda içeriye girdik. İkimizde beraber baş komiserin odasına girdik. İçeri girmem ile dikkatleri baya üzerimize çevirmiştik. Ben olsam bende bakarım beş avukat ve kaç olduğunu sayamadığım kadar koruma görsem.

"Alparslan hoş geldin." Dedi amcam yaşlarındaki adam. Saçları aklar düşmüştü komiserin.

"Hoş bulmadım ama emin amca." Dedi Alp. Bizimle beraber ikili koltuğa geçti. Başkomiser masası tam karşımızda duruyordu.

"Valla oğlum şikayet geldi. Yoksa seni ve Mihriban'ı tanıyorum ailesi hatırı geçen birileri." Dedi adının emin olduğunu öğrendiğim komiser.

"Emin bey ben öyle bir şey yapmadım ve detaylı öğrenmek istiyorum." Diye konuya ben dahil oldum. Yanımda olan sevgilimin eli sakin ol der gibi elimi sıktı.

"Mihriban hanım adınıza şikayet geldi. Öğlen saatlerinde bebeği kaçırdığınız iddia edilmiş. Kamera kayıtları var." Dedi kısaca.

"İzlet bana emin amca. O kamera kayıtları ve şahitlerim var evde olduğumuza dair." Dedi Alp.

"Kim? Böyle bir şikayette bulundu?" dedim. Bende olan bakışları kısa bir Alparslan'a dokundu. Daha sonra gömleğinin boğazını çekiştirdi ve yutkundu. Her hareketinde daha çok geriliyorum ama adam susmaya yemin etmiş gibi beş dakika boyunca odadaki her yere baktı ben hariç en çok Alparslana baktı.

sanırsın acun söyle o kaltağı dövelim.

"AHSEN COŞAR" Dedi. Bu isim bana bir yerden tanıdık gelmediği için Alparslan'a döndüm. Bembeyaz olmuştu yüzü. Lacivertleri irisleri benimle buluştu.

"O kim sen tanıyor musun?" Diye sordum. Oda da çıt çıkmıyor. Neden ikisi de bu kadar gerildi anlamıyorum. Kapı açıldı. Üçümüz de aynı anda kapıya döndük. Kapıda güzel bir hanımefendi vardı ve mavi gözleri Alparslan'da durdu.

"Alparslan Demir görüşmeyeli nasılsın?"1

~

BÖLÜM SONUUU...

BÖLÜM BİTİŞ TARİHİ:11.12.2023

BÖLÜMÜ NASIL BULDUNUZ?

MAVİŞ KİM?

MİHRİBAN NEDEN ALPARSLANA BU KADAR GÜVENİYOR SİZCE?

AY BİR BUNLARLA UĞRAŞAN KİM SİZCE?

DİGER BÖLÜMDE GÖRÜŞMEK ÜZERE.

İNST:sudenazbalikcii

TİKTOK:sudenazbalikci

ARADA SPOİ PAYLAŞIYORUM HABERDAR OLMANIZ İÇİN TAKİPTE KALIN.

GÖRÜŞÜRÜZ SEVGİYLE KALIN...

 

 

 

Bölüm : 23.12.2024 10:24 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...