25. Bölüm

23.Bölüm

Sudenaz
sudenzbalikci6

HELOOO YENİ BÖLÜM GELDİ.

İLK DEFA İSTEKSİZ BÖLÜM ATIYORUM. O KADAR BÖLÜM ATIYORUM DÜZENLİ BİR TÜRLÜ YILDIZA BASIP OY VEREMİYORSUNUZ. ❌❌❌❌

HAFTAYA BÖLÜM İSTİYORSANIZ 100 BEĞENİYİ GEÇİN LÜTFEN. ✔️✔️✔️✔️✔️🫡

KEYİFLİ OKUMALARI...

"SEÇİMLER VE TERCİHLER"

~

Oda da derin bir sessizlik hakimdi. Belki de ilk defa dikkat ile baktığım lacivertleri itina ile benden kaçıyordu. Ben dışımda herkes kas katı kesilmişti. Neler döndüğünü, ne olduğunu anlamak için sessizce birinden tepki bekliyordum ama ne alp, nede baş komiser her hangi bir açıklama yapma zahmetine bile girmiyorlar. Hayır bu kadın kim olabilirdi en fazla. Tanıştıklarını bizzat anlamıştım ama neden bu kadar gergin olduklarına anlam veremiyorum. Kafamın içindeki yapbozda oturmayan yerler vardı.

"Alparslan Demir görüşmeyeli nasılsın?"

Nedense altıncı hissim hiç iyi bir insan olduğunu söylemiyordu karşımdaki kadının. Mavi gözleri alpin kucağındaki bebeye döndü. Odadan tok topuklu sesi duyuldu ve Alparslan'ın tam karşısına geçti. Artık aralarında mesafeler iki adımlıktı. Onun kucağından mavişi almak için eğildi bu sırada derin bir nefes aldı. Bunu sadece ben görmüştüm çünkü bende aynısını yapıyorum. Alp yüzünü kadından diğer tarafa dönüp bebeyi uzattı. Lan o benim sevgilimi mi kokluyor? Kaşlarım fark ettiğim gerçek ile her saniye daha çok çatılıyor ama sadece sustum ve Alparslan'ın tepkisini bekledim. Rahatsız olduğunu ve benimde olduğumu fark etti. Bunu bana saniyesinde dönen bakışlarından çok net anlaya ispatlar nitelikteydi. Kendini hızla bana doğru kaydırdı ve kadınla arasına mesafe koydu. Mavişi annesine uzatmış beklemişti alması için, ama Kadın eğildiği yerde mal gibi kaldı.

OHH İYİ OLDU KAŞARA! Saçlarını yolmak lazım bunun.

Herkesin saçlarını yolamayız bazen geri çekilip bunu karşı tarafa bırakmak lazım.

olsun az yolsak güzel olurdu.

Sonunda çocuğu kucağına aldı. Maviş hala kucağında sırıtarak bize bakıyor. Yine duyduk sessiz odada topuklu seslerini bu seferde benim karşımda geçti. "Biz tanışmadık. AHSEN COŞAR Ben." Onu zaten anladık salak deme isteğimi bastırdım ve bir uzatılan ele, bir sahibine baktım. Bir kolu ile mavişi tutuyor diğer elini bana uzatmış duruyordu karşımda. Elimi daha fazla bekletmeden uzatacağım zaman buna alp bileğimden tutarak mani oldu ve ellerimizin buluşmasına izin vermedi.

"O kadar uzun boylu değil." Ses tonu neden bu kadar ciddi ve keskin olduğunu adlandırmakta zorluk çekmiyorum. Kadın sadece gülümsedi ve arkasında bulunan tekli koltuğa kucağındaki maviş ile oturdu. Gram bozulmamıştı tam tersi yüzünde anlamsız gelen bir gülümseme hakimdi.

"Kusura bakma lütfen, ben değil kocam şikayetçi olmuş..."

"Şikayetini geri al ve bir daha gözüme görünme." Alp herkesin lafını kesiyor. Gözlerimi birbirine düşmanca bakan ikiliden çektim. Daha doğrusu kadının bakışları alp kadar soğuk değildi. Ama onda anlamsız bir ışıldama mevcuttu. Alparslan'a bakarken sanki gözlerinin içi gülüyor. Sanırım kafamda kuruyorum. Maviş sanki ortamdaki gerginliği hissetmiş gibi ağlamak için hazır bir yüz ifadesi ile izliyor hepimizi.

"Maviş, ağlayacak bu kadar gergin olma." Diye sevgilime konuştum. Benim varlığımı daha yeni hatırlamış gibi irkildi oysa dizlerimiz bile bir birine değiyor. Gözleri ilk önce kendi ile eş değer maviş gözlere döndü. Ona yalandan gülümsedi, daha sonra bana döndü. Sadece baktı, bende aynı şekilde sadece baktım.

"Şikayetimi geri çektim. Evini bulmam için şikayet etmemiz gerektiğini düşünmüş kocam. Hala istenmediğin zaman bulunamıyorsun alp." Kaşlarım duyduklarım ile eş zamanlı olarak çatıldı. Alpin vücudu sanki daha fazla gerile bilirmiş gibi gerildi. Bu kadar tanıması ve ona alp demesi hiç güzel bir şeyler hissettirmiyor.

"Alparslan diyeceksin! Bunu hala ögrenemedin mi? Şikayetini geri aldıysan biz gidiyoruz." Diyerek yerinden kalktı ve bana elini uzattı. Bir ona bir eline kısa bir bakış attım, daha sonra odada bulunan herkes bize baktığı için tuttum o eli ama bunu hesabı evde sorulurdu. Elini tutunca başkomisere kısa bir baktı ve başını salladı, aralarındaki sessiz anlaşmada ne dedilerse aynı şekilde başkomiser de başını onaylar anlamda salladı. Daha sonra o önde ben arkada beraber odadan çıktık. Çıkmadan son kez mavişe baktım, bana gülüyordu hala. Kapıyı kapatmadan önce durdum. Benim durmam ile Alp'te durdu ve arkasını döndü.

"Onu göre bilir miyim?" Diye sordum ahsene. Önce şaşırdı daha sonra ifadesini topladı bir çocuğuna, bir bana baktı.

"İstediğin zaman alp bizi bulur." Dedi. Sadece başımı sallayarak kapıyı kapattım. Bu sefer yanımda durmuş lacivertlere ben bakmadım onun yerine karakolun içinde gezindi bakışlarım. Derin bir nefes aldı ve sustu. Bizi yönlendirmesi ile kapıda bir memurun masasında durduk ve ben bir kaç yere imza attım.

İkimizde sessizce karakolun arkasından çıkış yaptık. Şuan arabada derin bir sessizlik vardı. İkimizde tek kelam etmiyor sadece susmaya ant içmiş gibiydik, bu sessizlik ne kadar sürer bilmiyorum ama bildiğim bir şey varsa oda oldukça gergindik. Aklımda oldukça çok soru vardı ve bunların cevapları hepsi Alparslan'daydı.

"O kadın kim?" Daha fazla dayanamadım. Sorumu işitti ve kısa bir an yoldan gözlerini çekip bana bakıp, tekrar yola döndü.

"Kuzenim anne tarafından." Yoldaki gözleri avında odaklanmış aslan gibi kısıldı ve benden her hangi bir tepki bekledi. Sadece kuzeni ise neden bu kadar gergin ve aralarında mesafe vardı?

"Neden o zaman bu kadar gerildiniz?" Kollarımı göğsümde bağladım. Bu seferde her cevap alamadığım saniye ben geriliyorum.

"Eski nişanlım." Ne dedi o? Az önce kuzenim dediği kadın, eski nişanlısı mıydı? Hani benden önce kimse olmamıştı. Yalan mı söylemişti bana? Sakin kalmak adına kendime zaman tanıdım. Öfke ile kalkmak istemezdim.

"NE DEMEK ESKİ NİŞANLIM? SEN BANA YALAN MI SÖYLESİN? HANİ KİMSE YOKTU?" Yine oldukça sakince sorularımı ve sorunlarımı dile getirdim. O kadar sakinim ki arabada sesim yankılanmıştı. Avına odaklanmış aslan moduna bu seferde ben geçtim. Sessiz kaldığı her saniye aleyhine işliyor haberi yok.

"Öyle değil, ben görevdeydim. Anneannemin başının altından çıkmış. Bende çok sonra ögrendim. Hemen geri nişanı attım." Bu ne biçim anneanne! Bu sefer sakin kalmak adına yine derin bir nefes aldım. Öfkem ile Alparslan'ın ağzına sıçmak istemezdim.

düşman anneanne götüne şeytanlar ateşli kazık soksun.

"Sen benimle dalga mi geçiyorsun? Ben senin eski nişanlının yan yana mı geldim az önce?" Sakin kalmayı başardım ama ne kadar sürer bilmiyorum işte orasını.

"Güzelim... en son nişanı attığımda görmüştüm, akrabalarım ile çok bağım yok. Bilmiyordum çocuğun onun olduğunu. Bilsem engel olur, ikinizi bir araya getirmezdim."

"Tamam öyle oldu diyelim. Bunu neden bana demedin? Diğer sorun ise Maviş, o kadının eline nasıl geçti Alparslan?" Bir diğer konuda buydu o adam bu çocuğu nasıl ulaşmıştı. "Kuzeninin pardon eski nişanlının parmağı olabilir mi bu işte."

"Her şey olabilir, Bizim tim araştırıyor. Bir haber gelince ilk sana anlatırım." Dedi ve bana kısa bir bakış atıp önüne döndü. "Güzel bebeğim... Sana yalan söylemedim senden önce kimse olmadı ve senden sonra hayatımda iki kadın olacak, biri sen, diğeri kızım." Yumuşamıyor ve tavrıma kaldığım yerden devam etmem gerekiyor ama böyle dememeli.

Salaklık etme sen Mihriban Arasın.

"Öyle bir şey olursa. Duyar ya da görürsem. Seni vururum alp. Seni iki bacak arandan vururum Alparslan demir." Ses tonum oldukça soğuk, ona eş değer olacak şekilde başım dik ve mimiklerim oldukça donuktu. Tehdittim ile lacivertleri bana döndü ve gözlerimde her ne gördüyse yutkundu. Beni biraz tanıyorsa zaten boş tehditlerimin olmayacağını bilirdi. "Asıl sorum o değildi bu arada. Neden benden sakladın?" Diyerek kendimi tekrar ettim.

"Saklamadım. Sadece önemsiz bir konu olduğu için unuttum gitti. Bu gün görmesem aklıma bile gelmezdi." Erkekler neden böyle varlıklar bilmiyorum. "Seni öpeyim mi?" Demesi ile kendimi tutamayıp gülecek gibi oldum ama hemen buna engel oldum ve sert yüz ifadem ile ön cama döndüm.

"Sus ve anlat, bu nişan olayını."

"Anneannem ben görevdeydik. Kıza boş ümitler verip kendi aralarında yüzük takmışlar. O zaman ölüm döşeğinde olduğu için bizimkiler bir şey yapamamış. Ahsende..." Ahsen hala Alparslan'a aşıktı. Doğru anlamıştım gözlerindeki ifadeleri. Yanılmamıştım.

"Tamam sus hele. O kadından uzak dur kendi can sağlığın için. Ve diğer kadınlardan da. Hayatında sayılı kadınlar hariç fazlalık istemiyorum. Özellikle eski nişanlı, eski sevgili, eski platonik falan. İnşallah anladın ne demek istediğimi. " Gramda olsa yüz ifademi yumuşatmadım. Oldukça tehditkâr demiştim. Bir komutanı tehdit etmek kaç yıl? Yine tüm medeniyetimi konuşturmuştum. Arabayı bir anda sağa çekti. Ne olduğunu anlamak için başımı ona çevirdim ama o hızla üstüme eğildi ve emniyet kemerimi çözdü. Hareketleri hızlı ve aceleciydi. Beni belimin iki yanından tuttu ve kucağına çekmesi öpmesi aynı anda olmuştu. Üstümde hüküm kurmak ister gibi sert ve derin öpüyordu. Kendimi her hareketimde daha çok ona bastırıyordum. Az önce tehdit eden ben değilmişim gibi öpüyorum. Nefes nefese kendimi geri çektim. Yarım bırakmıştım ikimizi de. Ona yalandan bir gülümseme attım.

"Sen, benden bir kaç gün uzak dur. O zaman belki benden bir şey saklamaman gerektiğini anlarsın. Pardon unutmaman gerektiği diyecektim dilim sürçtü. " Diyerek kendimi yan koltuğa bıraktım. Benden böyle bir hareket beklemediğini yüzündeki sinirden oluşan sırıtmadan anlıyorum. Bir öpme ile yelkenleri suya indirmem ben.

"Mih önemli bir şey değildi. Unutmuştum."

"Önemli olması ve ya olmaması beni alakadar eder. Sen anlat gerisine ben karar veririm. Unutmuş olman güzel bir şey ama ben, sana sorduğumda bana kimse olmadı dedin. Demeseydin anlatsaydın, bu gün ben, o kadının karşısında daha dik durabilir, elini sıkmak istemezdim." Dediklerimi bir kaç saniye düşündü. Sanırım ilk tartışmamız olmuştu.

"Haklısın güzelim. Bende olsam daha fazla sinirlenirdim. Özür dilerim bebeğim. Bundan sonra iki katı dikkat ederim. Ama şunu bil asla amacım senden bir şey saklamak değildi. Benim için çok küçük bir parazitti ve üstünden yıllar geçince unutmuşum."

"Sorun değil hayatım. Amcam bekler eve bırakır mısın beni?" Daha fazla uzatmaya gerek yoktu. Aslında ben buna bu kadar takılmazdım, bana başka zaman gelse ve dese böyle böyle dinler ve konuyu kapatırdım, ama bu gün orada o kadın evliydi ama hala Alparslan'a gözlerinde parıltılar ile bakıyordu. Bu kadarı fazla. Kimse benim sevdiğim adama gözlerinin içi gülerek bakamaz.

"Meftun olduğum dudaklarına işkence etme. Bana söyle sorun neyse." Alpin sesi ile düşüncelerimden sıyrıldım. Araba çalıştırmış ve güzergâh evlerimizdi.

"Ben... Ben, o kadın hala sana aşık ve sende bunu benim kadar farkındasın! Salak veya anlamayacak birisi değilsin bunu. Ben orada düştüğüm duruma takıldım. Unutmuş olabilirsin insanlık halidir hatta belki de benimde söylemeyi unuttuğum onca şey vardır, her neyse, ama orada hemen o odadan çıkmamız lazımdı. Ben senin eski nişanlın ile yüz yüze gelmek istemezdim." Belki yanlış belki doğru bilmiyorum. Ama cidden beni oradan çıkarsaydı ya da kadının kim olduğunu daha önce deseydi en azından odaya girmeden önce. Ben ona göre tepki gösterir ya da mesafemi bilirdim.

"Güzelim, bana hala aşık olduğunu bırak evlenip çocuk yaptığını bile bilmiyordum. Üstünden yıllar geçti ama haklısın seni onun ismini duyduğum ilk an çıkarmam gerekti. Ya da sana o an demem gerekti." Biliyordu oda neye takıldığımı. İki medeni insan gibi konuşarak anlaşmak çok paha biçilemez bir duyguydu. Başka bir şey demedim. Ben sustum, alpte sustu. Daha sonra araba evlerin önünde durana kadar ikimizde konuşmadık. Arabayı her zamanki yerine bıraktı yine arabadan da sessizce indik. İner inmez yanıma geldi. Bizim giriş ile onların girişi aynı bahçedeydi. Elleri saçlarıma uzandı ve onları yavaş yavaş sevdi. Yanağımı elinin sırt kısmı ile okşadı.

"Öpebilir miyim güzel sevilim?" Az kaldı yelkenler suya inecekti.

"Hayır. Senin cezanda bu Alparslan bey." Yüzü sanki en sevmediği nesneyi görmüş gibi ekşidi. Gülmemeliyim!

"Sen deme!" Sorgu dolu bakışlarım yüzünde gezdirdim. Ne dediğine anlam verememiştim. "Bana Alparslan deme. Sen öyle deme." Küçük erkek çocuğu modunu açmıştı.

bence klonla bizi diyor mih.

"Ne diyem?" Bende onun tam tersi çirkef modumu açmıştım. Gülümsedi, benim aksime.

"Alp de, sevgilim de, hayatım de ya da canımın içi de. Bak seçenek çok canın ne istiyorsa de ama Alparslan deme. Sen adımı dediğinde benim kalbim duracak gibi oluyor mih." Allah'ım bende yelken falan hiç bir şey kalmadı. Dudaklarım iki yana kıvrıldı bunu görünce onunki de daha çok büyüdü.

"Demem canımın içi." Diye uzandım ve yanağına ufak bir buse kondurdum. Bundan yüz bulmuş olacak ki oda beni öpmek için eğildi.

"Hayır alpcim, sen öpemezsin." Diye kendimi geri çektim. Yüz ifadesi kahkaha atmamın en büyük sebebi oldu.

"Bu haksızlık." Kollarımı göğsümde birleştirdim ve son derece çirkef halim ile konuştum.

"Ne demek haksızlık! hak ettin sen. Hem sen, beni bırakıp nereye gideceksin." Dedim konuyu değişmek amaçlı. Normalde arabasını garaja park ederdi ama bu sefer etmemişti bu dikkatimden kaçmamıştı.

"Karargaha gidiyorum bizimkilerin yanına. Bu olayı öğrenmem lazım. Hem de albay çağırdı gitmem gerek." Onu başım ile onayladım. Daha fazla ikimizde soğukta kalmaması için başım ile evin kapısını gösterdim.

"Ben gidiyorum, dondum. Görüşürüz sevgilim. Dikkat et bir şey olursa ara. Evdeyim bende." Dedim. Onun bir şey demesini beklemeden, arkama bakmadan eve geçtim. Ben kapıdan girene kadar orada bekledi en son dış kapıyı kapattım ve araba sesini duydum. Gitmişti.

ALPARSLAN DEMİR ANLATIMI

Güzel bebeğim, benden kaçarak eve girdi ve kapıyı yüzüme kapattı. Haklıydı o an oradan onunla ilk dakika kalkmam gerekiyordu ama hareket mekanizmam donmuş gibi kala kalmıştım. Ona özellikle bahsetmediğim bir konu değildi. Sadece olaylar o kadar hızlı gerçekleşiyor ki sadece unutmuştum. Hatırlamam gerektiği kadar önemli bir konu değildi benim için. Daha fazla kapıya gülümseyerek bakmaya son verdim. Hayatıma girdiği ilk andan belli ne çok güler olmuştum. Bazen aynaya baktığımda sırıttığımı fark ettiğim an kafayı yediğimi düşünüyorum. Arabamı çalıştırdım ve karargaha doğru yola çıktım. Mih yokken hayatım çok sessiz ve sıradandı. Arabamda, evimizde ve ya yanımda olduğu her an alışmıştım onun yanımdaki varlığına. Onsuz onca yıl nasıl yaşadığımı bir ben bir allah bilirdi. Belki kulağa birine bu kadar bağlanmak çok saçma gelirdi. Bunu çok duymuştum insanlardan bu kadar sevemedikleri için ya da sevilmedikleri için seven birini gördüklerinde 'takıntı, saçma, bu kadarı abartı' gibi bir çok terim kullanıyorlar ama sadece bu kadar sevilmedikleri, sevmedikleri içindi bence. Bir insanı sevmek için önce kendinizi sevmek gerekiyor. Kendini nasıl kabulleniyorsan onu da aynı şekilde kabullenmek gerekiyor. Ben hayatımdaki kadının yıllardır yokluğu ile sınanmıştım. Şimdi varlığı ile sınanıyorum. Ya bir an her şey rüya ise diye açıyorum her sabah gözlerimi. Sessiz arabamın içinde telefon sesi duyuldu.

"Komutanım. Toplantıya bekleniyorsunuz. " Dedi ayaz.

"Tamam geliyorum. İki dakikaya oradayım." Dedim ve kapattım. Karakolda gelen mesaja göre hepsi toplanmış beni bekliyordu. Aslında geç bile kalmıştım ama mihribanı kimseye güvenemezdim. Başına bir şey geldiğinde kendini koruya bileceğini biliyorum ama gelmesin. Tek bir saç teline zarar gelsin istemem. Karargaha girmeden geçittin kapısının olduğu evin önünde durdum. Karargaha elimi kolumu sallayarak nadir girerdim. Ayşelerin olduğu gece karargahtaki herkes yardım için orada olduğumuzu sanıyordu. Hepsine bir hikaye uyarlanmıştı. Sırf bizim kimliğimiz açığa çıkmaması için her türlü önlem alınıyor. Ben ve timim yaşıysan ölüleriz. Üst düzey rütbeliler ve Aras ailesi dışı kimse bizim varlığımızı bilmezdi ve bilmemelilerdi. Bu yıllardır ilmek ilmek işlediğimiz planımızı yok ederdi. Bunu kimse istemediği için herkes oldukça dikkatli olurlar, Eşlerimiz ve istisnalar hariç KESKİN timi yoktu. Hiç olmamıştık. Yüzüme maskemi takıp arabadan indim. Burada tek bir su kuyusu gibi olan geçit vardı. Gören herkes su kuyusu sanır, ama Tasarımı o şekilde yapılmıştı. Kuyu çok derin değildi ama bunu yukardan bakma ile anlayamazdı kimse. Üst düzey bir proje ile tasarlanmıştı. Elimi taşın üzerine koymam ile ilk önce az olan su çekildi ardından merdivenler açığa çıktı altı basamak vardı ve kapı göründü. Etrafıma son kez bakıp kuyunun içine atladım. Hızla merdivenleri aşıp kapıya geldim. Kapının yanındaki taş görünümlü tablete tekrardan parmak izimi okutup kapıyı ardımdan kapattım. Bu sistemde sadece keskin timinin parmak izi, albayın parmak izi ve Mihriban'ın parmak izi ile ortaya çıkardı. Onun harici herkes kuyunun taşına dokunduğu an, kimlikleri sisteme kayıt olurdu. hafif zorlansa alarm devreye girer ve bizim haberimiz olurdu. Zemin kaygan içerisi küf kokuyor, dar geçit beşe ayrıldı ve ezbere bildiğim yollu seçip, üçüncü yola girdim. Diğerlerinin sonunda tuzak vardı. Olası bir hamlede insanları yanıltmak için yapılmış bir oyun ve sonu ölümlü biten oyunlar. Mağaranın keskin kokusu ve Telefonumun cılız ışı beraber ezbere bildiğim yolları bitirdim ve yine kapının önünde durdum. Bu kap da diğeri gibi parmak izi değil, göz tarama sistemi var. Gözlerimi taradı ve onayladı. Kilit sesi boş mağarada yankılandı kapı açıldı. Karargahtaki en üst kata gelmiştim. Ardımdan kilitlenen kapının sesini duydum. Derin bir nefes aldım. Kokuda midem bulanmıştı. Üstümü değiştirmem gerekiyordu o yüzden odama doğru ilerledim. Boş koridorda tek duyulan benim ayak seslerimdi. Ortam genellikle karanlık olduğu için hala elimde telefonum vardı. Odama girince daha fazla vakit kayıp etmemek adına hızla kamuflajlarımı giyip toplantı odasına girdim. Timim buradaydı. Hepsi ayağa kalkmıştı benim girmem ile, hepsinin üstünde kamuflajı vardı. Kimseden çıt çıkmıyor odada.

"Rahat." Hepsi tekrar kalktıkları yere geçti, bende hemen başa geçtim. Ne kadar hepsi haylaz olsa da ve söz konusu vatan olduğunda ciddi olurlardı ve özlerini kapıda bırakırlardı. Kapıda girmeden önce herkes ciddi olması gerektiğini ve algılarını sonuna kadar açması gerektiğini bilirdi. Bu yüzden bu oda da kimse dışarda olduğu gibi rahat olamazdı. En ufak hata da canlarımız söz konusuydu. Biz neyse milletimizin canı söz konusu olurdu. İşte bu yüzden herkes olması ve yapması gerekeni bilir ve hareket eder. Kapı açıldı ve içeriye albay girdi. Hepimiz kalktığımızda albay eli ile işaret etti ve hepimiz rahata geçtik.

"Hoş geldiniz çocukları." Diyerek başa geçti onun geçmesi ile masanın ucundaki ekrana Mihriban ile evimizin sokağındaki görüntüler geldi.

"Ben hepsini izledim ve araştırdım tabiki de aklımızdaki isim ama bunu kanıtlayamıyoruz. Görüntüler bir şey çıkmamış." Hepimiz sessizce ekrana bakıyorduk. Çöpü karıştıran kadının yanında bir araba durdu ve iki kişi indi. Bir süre bir şeyler dedi kadına, bu bizim eve gelen kadındı. Kadına ne dedi ise, kadın bunlardan korktuğu için arabaya bindi. Görüntüler bitti. Hemen ardından başka saatlerde aynı araba yine durdu, içinden aynı kadın indi ama bu sefer bakımlı ama düzgün şekilde giyinmişti ve kucağında maviş vardı. Bizim evimize girdiler ve görüntüler kapandı.

"Bu adamları bulduk ama ondan da bir şey çıkmadı. Hepsi emir kulu hiç bir şey bilmiyorlar. Üstleri ile sadece mesajlaşıyorlar ama ondan da bir şey çıkmadı çünkü her hat başka biri adına ya da ölüler adına. "

"Bu adamlar manyak." Dedi ayaz. Bence tam bir ruh hastası ama sessiz kalarak albaydan bir emir beklemeye devam ettim.

"Mihriban güvende mi?" Cihangir abinin sorusu bomba etkisi yarattı ortamda. Sanki kendim eve bırakmamış gibi şüpheye düştüm. Başımı hızla albaya çevirdim.

"Hayatına girdiğimizde belli korunuyor her adımı takip ediliyor. Üstelik sadece bizim adamlarımız değil. Amcasının adamları da koruyor. Alparslan olsun, peşindeki adamlar olsun bir an tek kalmıyor. Bu güvende olduğu anlamına gelmez ama her zaman dikkatli ve tedbirli olun. Alparslan unutma ve şaşma görevinden." Görevimden şaşmamak ve her an tetikte olmak Mihriban'ın yanında çok zordu. Zira çoğu aklımı başımdan alabiliyor.

"Emredersiniz." Dedim sadece. Daha ne diye bilirdim ki. Görevim ve amacımız belliydi en baştan. Oyunda bize verilen replikler olsun, kişiler olsun her şey olması gerektiği gibi ilerliyor.

" Çocuklar, bu olayın ucu ahsene nasıl dayandı onu da araştırdık. Kocası olacak şerefsiz parka götürmüş çocuğu ve orada almışlar çocuğu. Adam fark ettiğinde hiç bir şey yapmamış ve saatler sonra polise haber vermiş. Bu sabah gitmiş polise, kadın iş seyahatinde haberi yok hiç bir şeyden. Bu sabah öğreniyor ve kadının uçağı inmeden adam polise gidiyor. Onu da takibe aldık. Bir şey çıkabilir itten."

"Bu it nasıl baba lan. Hadi çocuğa bir şey olsa." Cihangir abi çok haklı.

"Çocuk umurunda değil abi belli." Dediğim ile bakışlar bana döndü. Çocuk umurunda olsa en baştan yaygara çıkarması gerekiyordu. Benim çocuğum kayıp olacak bir anda ve ben sakince bekleyeceğim öyle mi! İstanbul'u yakarım ve içinde herkesi yakarım.

"Komutanım doğru söylüyor. Biz alalım bu elamanı albayım." Dedi ayaz. Hepimizin çocuklar ince çizgisiydi. Çocuk her zaman çocuktur. Ne yaşarsa yaşasın her zaman çocuktur.

"Merak etmeyin ve acele etmeyin onunda zamanı gelecek. Şu saldırı vardı ya o iş halledildi adamlar tutuklandı. Artık rahat olabilirsin Alparslan. Ama asla tedbiri elden bırakmıyorsun dediğim gibi Mihriban Aras her zaman önce Allah'a sonra sana emanet." Bunu hiç bir zaman unutmuyordum. Onu ne olursa, olsun korumam gerekiyordu. Bu bana verilen bir görev olduğu için değil asla, sevdiğim kadının ah bile dememesi içindi.

"Emredersiniz komutanım."

"Asıl mevzuya geliyorum. Her dakika bizim için artık çok önemli. Sizin timin kurulma sebebi bu operasyon bunu zaten biliyorsunuz. Aras ailesinin neden öldüklerini ve Mihriban arasın neden kaldığını her zaman merak ediyorsunuz." Derin bir nefes aldı ve bana döndü. " Mihriban'ın artık yavaş yavaş hatırlaması gerekiyor, seni ve anılarını. İlaçları kesin. Evet zaten azaltmıştı ama şimdi tamamen bırakmanız gerekiyor. Bunu doktor beye illetim haberi var ve onayladı. Sende hep yanında ol her zamanki gibi seninle konuşmasını sağla..."

"Komutanım Aras ailesi neden öldü." Diye daha fazla uzatmadan konuya girdim.

"Aras ailesi ölüm sebebi..."

🌖

Bu nasıl bir kaderdi? Bu nasıl bir hayattı? Öğrendiklerim bana bile çok fazla gelmişti. Bende bu kadar sarsıntı yaptıysa, Mihriban öğrendiğinde yıkılırdı. Öğrenmemesi gerekiyordu. Kimse ona bunu söyleyemezdi. Buna asla izin vermeyeceğiz. O her zaman yangından dolayı bilmeliydi. Elektrikten ya da kendi kendinde çıkmış kıytırık bir yangından dolayı. Bu kadar kolay mıydı koca aileyi yok etmek. Olmamalıydı. Kimsenin hayatı bu kadar kolay yerle bir edilememeliydi. Ama bulacaktım. Nasıl onca yıl sonra sevdim kadını bulduysam, buna sebep olanları da bulacaktım. Arabanın içinde daha fazla nefes alamadım. Sanki aldığım nefesler bana yetmiyordu. Saatlerdir arabanın içinde Ömer amcaların evinin önünde bekliyordum. Ne yanına gitmeye yüzüm vardı. Ne de ondan uzak kalmaya mecalim vardı. Hava kararmış ve git git daha soğuk oluyordu. Mihriban oradaydı ama gitmeye cesaretim yoktu işte. Nasıl yapacaktım. Ondan saklaya bilecek miydim? Yada yavaş yavaş toparladığı hayatını bir de ben mi tepe takla edecektim. Düşüncelerim ile derin derin nefes aldım. Tıkırtı sesi ile irkildim. Ne zaman bu kadar dalmıştım düşüncelerime anlamdım. Başımı cama çevirmem ile güzel bebeğimin yüzünü gördüm. Gözlerim tüm yüz hatlarında gezdirdim. Onu bir kaç saatte özlemiştim. Arabadan inip direk onu kollarım arasına aldım. Derin derin nefes aldım o güzel kokusunu doya doya içime çektim. Yumuşak saçlarına sayısız öpücükler kondurdum. Bu sırada sadece kıkır kıkır gülmek ve keyfini çıkarmak ile yetindi.

"Alp, Sevgilim iki saattir gelmeni bekliyorum neden gelmedin?" Sesini duymam ile kalbim dört nala koşmaya başladı. Yıllar geçse bile bu hiç bir zaman bile değişmemişti. Merak ile yüzüme bakıyordu. Gerçeği diyemezdim. Daha bu gün ondan bir şey saklamamam için konuşmuştuk.

Bu benim görevim.

"Albay aradı onunla konuşuyordum bebeğim." Onun için ona yalan söyleye bilirdim. Belki bir daha yüzüme bile bakmazdı ama bilmemesi ve iyi olması daha önemliydi.

"Hmm... Anladım. Hadi içeriye girelim dışarısı soğuk." Küçük elleri, elimi içine aldı ve beni peşinden kendi evlerine çekmeye başladı. Sessimi çıkarmadan peşinden ilerledim. Beraber eve girdik. Evin içi sıcacıktı ve tek bir ses yoktu. Ta ki Mert'in sesini duyana kadar. Tüm evde çok net duyulacak kadar bağırıyordu.

"Ne bağırıyor bu gereksiz." Mih bir bana baktı, bir de sessin geldiği odaya bakıp gülümsedi.

"Klasik mert. Pelin istediğini vermemiştir."

"O it, benim kardeşimden ne istiyor ki?" Bana gözlerini devirdi ve beni de ardında sürükleyerek cevap vermeden odaya girdik. Mert oturmuş pardon kız kardeşimin dizine uzanmış inek gibi yayılmıştı koltuğa.

" Lan it, benim kardeşimin narin bacakları senin o koca ve kalın kafanı nasıl taşısın kalk." Gördüklerim ile kaşlarım çatıldı. Erken kırışık olacaktım bu gidişle. Mert ondan bahsettiğimi anladı ama kalkmak yerine, yerine daha çok yayıldı ve bana istifini bozmadan bakmaya çalıştı. Ama bu hareketi ile düşüyordu ki pelin tuttu başını. " Sevgilim, gözlerin akarmış böyle, düz bak karşıya." Dedi masum kardeşim.

"Beyni akmış, gözü aksa ne olur sanki." Mihriban ile iki kişilik koltuğa oturduk. Temas bağımlısı sevgilim direk kolumun atına girdi ve başını göğsüme koydu. Ellerim sanki komut almışım gibi yumuşak saçlarını sevmeye başladım. Bu kız çocuğu hallerini çok seviyorum. Saçlarına büyük ve sesli bir öpücük bıraktım. Pelin gülümsedi sadece ama gereksiz ve neden hala kardeşimin dizinde yattığına anlam vermediğim şahıs kusuyormuş gibi şekilden şekille girdi. "Oh mis gibi." Diyerek iç çektim. Alıp içime sokasım vardı bu kızı. Eğer canı acımayacağını bilsem böyle döve döve sevesim var.

"Bu damat beni çekemiyor yine, neyse bu gün iyi günümdeyim seninle atışmayacağım."

"Ay bir susun film izleyelim mi?" Dedi pelin. Ona kollarımdan birini açtım.

"Gel yanıma izleyelim." Dedim sonuç ta mert'in yanında kalmasına daha fazla gerek yoktu. Pelin kocaman gülümsedi. Mert ise kollarımın arasında ki sevgilime baktı sinsice.

"Güzelim, sende benim yanıma gel." Mert otuz iki dişini göstererek Mihriban'ı yanına çağırmıştı. Kızlar sadece aramızda olan atışmaya gülmekle yetindi, kimse yerinden kalkmadı. Zaten bizde daha fazla konuşmadık. Pelin bir film seçti ama mert beğenmedi. Mert ile zar zor karar vermeleri için onları tek bıraktık. Bu sırada bizde mutfakta abur cubur kaseleri hazırlamak için kalkmıştık. Daha doğrusu Mihriban hazırlıyor ben arkasından kollarımı beline dolamış destek oluyorum.

"Alp, izin verir misin şunları tabaklara koyayım." Kollarım ile ince belini iki yandan kıskacıma almıştım. Hareketleri kısıtlıydı ama sessini bile çıkarmadan kendini gövdeme daha çok bastırıyordu. Yukarı raftan tabak alması gerekiyor ama benim sayemde hareket edemiyor.

"Koy sevgilim ben ne yapıyorum sanki." Masum serzenişim ile toprak harelerini kocaman açtı. Azıcık ısırsam ne olurdu sanki.

"Ne mi yapıyorsun? kıskacına aldın beni hareket edemiyorum. Hem sen şu mısırın altını kapat hadi." Kollarım arasında gayet güzel hareket ettiğini düşünüyorum. Ama sanırım sadece ben düşünüyorum şuan bana oldukça ters bakışlar atmaya çalışıyor ama sadece kedi yavrusu gibi bakıyor bana. Ondan tırsmış gibi ister istemez kollarımı çözdüm belimden ve bana dediği gibi mısırın altını kapatmak için harekete geçtim.

"Tamam. Tamam." Homurdanmam hoşuna gitmiş gibiydi. Şen kahkahası kulaklarımın pasını sildi.

"Homurdanma Sevgilim, hızlı hareket edelim ki sana daha çok sarıla bileyim."

"Asıl amacın ortaya çıktı. Hemen otur sen şuraya ben hemen hallediyorum." Diye onu belinden tuttuğum gibi tezgaha oturttum. Ani hareketim ile dudakları arasından bir çığlık kaçtı. Kimse duymaması adına o çığlığı kendi dudaklarımın arasında kayıp olmasını sağladım. Narin ve kiraz aromalı dudaklarını doya doya öptüm. Ellerimi belinin iki yanına konumlandırıp daha çok kendime çektim. Bacaklarını belime sardı ve kendini bana bastırdı. Git git derin bir hal alan öpüşmeyi ne kadar istemesem de sonlandırmak zorundaydım. Nefes nefese geriye çekildi ve o kurban olduğum gözleri yüzümün her santimin de dolandı. Elim ile kızarmış ve yumuşak yanaklarını okşadım.

"Seni çok seviyorum." Duyduğum cümle ile hareket mekanizmam dondu. Aniden böyle şeyler dememesi gerekiyordu kalp sağlım için.

"Bende seni çok seviyorum. Her zerrene kurban olurum." Ellerim ile tekrardan incitmekten korktuğum yüzünü sevdim. Çok seviyordum ben bu kadını.

"Biliyorum canım." Diyerek saçlarını omuzundan arkaya doğru attı, bir cilve ile ama daha sonra bir şey hatırlamış olacak ki telaş ile beni itmeye çalıştı. " Alp biz ocağın altını kapatmadık. Çekil çekil..." Belinden tutup hareket etmesini engelledim.

"Güzelim ben kapattım." Derin bir nefes bıraktı.

"Ha tamam o zaman. Hadi indir beni işimiz bitsin içeriye geçelim." Aldığım komuta uyarak onu indirdim ve ikimizde ellerimizi dolu tekrardan içeriye geçtik. Aras ailesi kesinlikle korku film seviyor.

"Başka bir şey bulamadınız mi? Hem pelin korkar tek uyuyamaz gece." Pelin hep saçma bulurdu insanların kendi kendini korkutmasın dan o yüzden izlemeyi tercih etmezdi.

"Abi bende dedim aynısını ama bu dağa ayısı bana..." sözünü yanında oturan mert kesmişti. Ve oldukça halinden memnun duruyordu.

"Ben, seni kollarımda uyuturum dedim ya güzelim." Mert dayak istiyor. Bakışları bana döndü gözlerimde nasıl bir ifade gördü ise yutkundu. "Ben seni koynum uyuturum mert." Sözlerimin bitimi ile bende olan bakışları Mih'i buldu. Ondan yardım istiyor.

"Alp ve mert bir uyur, ben ve pelin koyun koyuna yatarız bu gece."

"Olmaz." Dedim.

"Olmaz." Dedi mert.

Mihriban kollarını göğsünde bağlamış tek kaşını kaldırmış ve oldukça seksi duruyor. Aklımı karıştırmamalı şuan.

"Neden olmasın beyler. Hem ben, Alparslan ile uyuyamam, mert istemez. Ee mert, pelin ile uyuyamaz, Alp istemsiz. Bence harika bir çözüm planı ne dersin pelin." Yüzündeki sinsi sırıtma ifadesine engel olmaya çalışıyor ama sadece çalışıyor.

"Olmaz ben sensiz uyuyamam." Dedim. Ardından mert ile gözlerimiz buluştu. Mihriban'ı kollarım arasına aldım.

"Bu deve ilk defa düzgün bir cümle kurdu. Bende pelin 'siz uyuyamam." Bence ölmeyi bayılmak sanıyor.

"Ee o zaman o kıskanç ve kıro hallerinize son verin ve filmi başlatın." Elimden tutu ve ikili koltuğa oturdu, hemen onun ardından bende oturdum. İkimizde susmuş ve kabul etmiştik. Sevgilim, arkasına yastık koyarak belini koltuğun, kolluk kısmına yasladı. Kolları arasına girmem için davet etti beni. Davete icabet ederek hemen kolları arasına girdim. Başımı göğsüne koydum ve eşsiz kokusunu doya doya içime çektim.

~

Bölüm sonuuuuu

Bölüm bitiş tarihi: 16.12.2023

Bölüm yayınlanma tarihi: 12.01.2024

Bu sefer aksiyonsuz bitsin istedim. Rahat rahat okuyun dedim.

SİZCE ARAS AİLESİNE NE OLDU?

ALP SÖYLEYECEK Mİ?

SİZ OLSANIZ SAKLAR MIYDINIZ?

DİĞER BÖLÜMDE GÖRÜŞÜRÜZ SEVGİ İLE KALIN.

İNST:sudenazbalikcii

İnst Mecrûh hesabı: sudenzbalikci6

TİKTOK:sudenazbalikci

ARADA SPOİ PAYLAŞIYORUM HABERDAR OLMANIZ İÇİN TAKİPTE KALIN.

GÖRÜŞÜRÜZ SEVGİYLE KALIN...

 

 

 

Bölüm : 23.12.2024 10:27 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...