İLK DEFA İSTEKSİZ BÖLÜM ATIYORUM. O KADAR BÖLÜM ATIYORUM DÜZENLİ BİR TÜRLÜ YILDIZA BASIP OY VEREMİYORSUNUZ. ❌❌❌❌
HAFTAYA BÖLÜM İSTİYORSANIZ 100 BEĞENİYİ GEÇİN LÜTFEN. ✔️✔️✔️✔️✔️🫡
~
"Güzel bebeğim." Uyku ve uyanıklık arasında bir yerdeyim. Yavaşça gözlerimi açmak zorunda kaldım ve ilk önce yanımdaki adam görüş alanıma girdi, daha sonra güzel gülümsemesi ile güneşim aydı.
"Neden uyandırıyorsun beni?" mızmızlık yaparak yerimden yavaş yavaş onun bedenine doğru kaydım. Aramızda çok mesafe yoktu, bu yüzden kollarımı gövdesine sarıp, o mest olduğum kokusu ile uyumaya kaldığım yerden devam etmek istedim.
"Saat on bir ve kahvaltı için bizi bekliyorlar." Ne ara uyumuştum ben ya.
"Sen gece burada mı kaldın? Neden beni uyandırmadın?" Rahat yatağımdan pardon Alparslan'ın göğsünden kalktım.
"Dün film izlerken uyudun. Bende seni odana taşıdım sonra sabah bir baktım burada uyumuşum." Duyduklarım ve çok inandırıcı açıklaması ile sırıtmama mani olamadım.
"Hmm... Bak sen, amcam ne diyor bu konu hakkında ona sordun mu?" Benim gibi yerinden kalktı, artık ikimizde yatakta oturur pozisyondaydık. Aynı benim gibi dudakları iki yana kıvrıldı ama onun ki benim gibi içten değil tamamen sinsilikten.
"Evde yoklar ki." Amcamlar gelmemişlerdi. Şimdi anlaşılıyor bu rahatlığının nedeni.
"Şimdi anlaşıldı senin sinsi sinsi sırıtman."
Daha fazla bir şey demesini beklemeden yataktan kalktım. Banyoda işlerimi halledip çıktım. Benden sonra alp girmek için yataktan kalktı ama Başımı ona çevirmem ile cıbıldık hali ile karşımda duruyor. Vücudu çok güzeldi! Baldırlarda kas mı vardı onun?
var aşko yeni mi fark ediyorsun.
sen çok önceden gördün heral de!
ohoooooo benim hayalleri süslüyor paşam.
"Nefes al güzelim." Bide benimle dalga geçiyor terbiyesiz. Bakışlarımı bedeninden çekemiyorum! Göğsünde bir kaç tane yara izi vardı ama bu ayrı bir çekicilik yaratmıştı onda. Yunan tanrısı mübarek!
"Aldım." diyerek kaldığım yerden tekrardan bedenini süzmeye başladım. Kendime engel olmama ve ona hayran olduğumu saklamama gerek yoktu.
"Güzelim bu kadar hayran olacağını bilsem daha önce soyunurdum." Daha fazla kapı önünde beklemekten vaz geçtim. Yanına doğru adımlamaya başladım. Tam karşısında durdum. Ben giyiniktim hem de fazlası ile. Parmağımın birini baldırına değdirdim. Onu daha önce üst bedeni çıpıldak gördüm, hatta havuza bile girmiştik ama o zaman bu kadar dikkat etmemiştim.
"Bunlar gerçek mi?" Daha saçma bir soru soramazdım kesinlikle. Yüzüne bakmak yerine bacaklarındaki kaslara bakıyorum direk.
"Evet bebeğim." Gülmemek için kendini sıkıyor. Bence kalp sağlığım için gülmemeli de. Bir anda hem gülüşünü hem de fevkalade vücudunu yüreğim kaldırmazdı.
"Ronaldo gibi. Valla bu sefer Georgia Rodriguez değil. Ben iyi yere kapak atmışım." Dedim tamamen dalga geçiyorum.
"Mih... Gel buraya sevgilim." Güzel melodisi kulaklarıma dolarken beni kollar arasına çekti ama benim gözüm hala aşağılarda bir yerde.
beni dinlesen şimdi çocuk bile olmuştu!
"Valla alpcim senin de maşallahın var şimdi. Bu nasıl bir vücuttur! Kaç yıldır spor yapıyorsun sen?" Artık gözlerim direk lacivert irislerine bakmaya başladı, aksi halde hiç istenmeyen şeyler olabilirdi. Güzel yüzüne merak ile bakmaya başladım. Kısa bir an düşündü sanırım sayıyor.
sende düşünmek ister misin mih?
"Şimdi yaşı hatırlamıyorum ama dokuzuncu sınıftı sanırım askeri liseye gittiğimde başladım. O zamandan belli yapıyorum." Dudaklarım aralık kaldı.
YUH!
"Maşallah maşalla. Bende işte toplasan bir ay zor devam etmişimdir." Bana neden sinsi sırıtması ile bakmaya başladı bu adam.
"İstersen her sabah kaldıra bilirim seni beşte." Nefesim daraldı dur.
"Yok sağ ol ben etli butlu mutluyum. Hiç gerek yok nefesimi daraltmaya." Diyerek kolları arasından kaçtım. Yine odamın duvarlarında güzel kahkahası yankılandı. Giyinme odama girdim ve kapıyı yüzüne kapattım. Ne demek beşte kalkıp spor yapmak. Bu adamın benim kalbimle zoru var.
"Manyak beş diyor bide." Kendi kendime konuşarak kırmızı üstüme tam oturan v yaka günlük elbisemi aldım dolabımdan. Onu giyip saçlarımı açık bıraktım. Altına uzun siyah topuklu çizmelerimi giydiğimde hazırdım. Sade bir günlük makyaj ve takılar ile tam hazır olmuştum. Elbise diz kapaklarımın altında bitiyordu ve çizmem sayesinde tenim görünmüyordu. Aynadaki yansımama hoşuma gitmişti. Aynadaki görüntümü çekmek için telefonumu elim aldım. Bu sırada içeriye alp girdi. Sanırım Mert'in odasından kendine bir şeyler almıştı. Üstünde siyah bir boğazlı kazak vardı. Altındaki pantolon kendine aitti.
"Merttin dolabı mı?" Dedim üstündeki kazağı göstererek. Yanıma geldi.
"Evet, bir daha vermemek adına ödünç aldım. En son arkamdan küfür ediyordu ama bence bana verdi." Gülümsememe engel olamadım. Mert'in giyinme odasının bir tarafı çok sevdiği ve daha etiketi üstünde olan kıyafetler ile doluydu ve kimseye vermezdi. Ben bile alsam benimle bir ay konuşmazdı. Koleksiyon gibi bir şey yapıyordu kendince.
"Nasıl oldu bu verdi? Ben alsam bir ay konuşmaz benimle." Cevap vermek yerine sırıtmakla kaldı. Daha fazla üstünde durmadan bende aynadaki görüntümüzü çektim. Alp elini belime sarmış duruyor arkamda, yüzü görünmüyor çünkü saçlarımın arasına saklamışı. Bir benim yüzüm görünmüştü. Tekrardan çekmek için bu sefer ön kamerayı açtım. Ben otuz iki diş sırıtarak kameraya poz verdim. Alp benim aksime sadece bana bakarak gülümsemeyi seçmişti.
"Bunları paylaşıcam." Elinden tutup odadan çıkarttım. Sessizce merdivenlerden peşimden geldi, bende elimdeki telefondan hangisini paylaşsam diye karar vermeye çalışıyorum. Beraber mutfağa doğru ilerlemeye başladık.
"At sevgilim. Nasıl olsam sıradan düz bir iş insanıyım." Evet bu doğruydu. Herkes onu iş insanı sanıyordu. Bu yüzden beraber fotoğraf atmam da sıkıntı yapmıyor.
"Alp ya bir gün askeri kimliğin ortaya çıkarsa ne olur?" Ses tonumdaki merak elle tutulur cinstendi. Bazen bu düşünce yüzünden uykularım kaçıyor. Herkesin yanında iki katı dikkat ediyorum ama ya bir açık verirsem diye onu kızlara bile anlatırken çok dikkat etmeye çalışıyorum. Bana kısa bir bakış attı.
"Öyle bir şey mümkün değil ama oldu diyelim işte o zaman selam okunuyor demektir. "Bedenim bir yay gibi gerildi, Bir gün Allah korusun deşifre olursa her şey biterdi.
"Allah korusun." Demekten geri durmadım. Sessizce mutfağa girdiğimizde mert ve pelin sofrada bizi bekliyordu.
"Sonunda abi bir an gelmeyeceksiniz sandık." Pelin bizim oturmamız ile hızla kahvaltılıklara daldı. Bu kıza aç mı bıraktık acaba diye düşünmekten kendimi alamdım. Hızlı yemeye ve çiğnemeye çalışıyor. Bu kızın kiloları nereye gidiyor acaba?
"Abartma prenses sadece on beş dakika oldu." Dedi alp.
"Abartma güzelim sadece yarım saat oldu." Dedi mert.
İkiside birbirine baktı ve yüzlerini buruşturdu. Pelin bile yemeğine ara vermiş bunlara bakarak sırıtıyordu ama keşke yapmasa. Dudaklarına çikolata bulaşmıştı ve bu mert'in de dikkatini çekmişti ki bir avcı gibi gözlerini kısarak avına odaklanmıştı. Daha sonra bakışlarını bölen şey Alparslan'ın, mert'e avına odaklanmış avcı gibi bakması oldu. Pelin hiç bir şeyi takmadan yemeğine devam etti. Bu iki adam görünümlü, erkek çocukları hiç büyümeyecekti.
"Güzelim bu gereksiz sevgilin, benim koleksiyon dolabımı patlattı. Hem de gitmiş prada olanı almış! İnana biliyor musun?" Mert küçük bir çocuğu annesine şikayet eder gibi alp'i bana şikayet ediyor. Yüzüme sanki dehşete düşmüş bir ifade yerleştirdim.
"Sen, beni mi şikayet ediyorsun?" Alp jetonda köşeli değil ki neyi anlamdı, ya da neyi sorguluyor acaba?
"Evet ne var bunda? Resmen gitmişsin almışsın bide yukardan bağırıyor 'mert ben bu prada yazan şeyi aldım' Diye. İnana biliyor musunuz kalbime indi. Neyse sonra pelin öptü geçti." Mert canlandırarak ve mimiklerini kullanarak abarta abarta anlatıyor her şeyi. Sonda dediği şey ile pelin ile iki saniye bakıştılar. Domates pelinin boğazında kalmıştı aksi halde bu kadar öksürmesi normal değil. Ya da o domates sevgilimin boğazında kaldı, bu kadar kızarması normal değildi.
"Kendi ölüm fermanını imzalayanı da ilk defa görüyorum. " Diye merttin kolunu mıncıkladı. Mert tabide aynı saniye yüzünü buruşturdu ve abartılı mimikleri ile kolunu tutu bana bakarak.
"Görüyor musun! Biri alttan ayağıma vurur, diğeri kolumu mıncırır. Tek buldular beni."
"Sıkıştırmayın mert'i. Çok üstüne giderseniz altına yapar o." Dediğimde ben ve mert dışında iki kardeş anlamamıştı ama kahkahalarını da pek tutamadılar tabi, Mert bana avına bakan şahin edası ile bakmaya başladı.
"Sakın. Unut o aklındakini." Parmağını bana doğru sallamaya başladı.
"Ben merak ettim anlat mih." Bakışlarımı mertten ayırıp. Hemen yanında oturan peline baktım. Yüzünde saf bir merak ve heyecan vardı.
"Güzelim o merak edilecek bir şey değil. Boş ver sen." Dedi mert.
"Bak şimdi eve ilk geldiğim zaman tamam mı, bu beni sıkıştırıyor habire. Küçüğüm ya kendi kendine abicilik oynuyor. Bir gün canıma tak etti artık, yengemle oyuncakçı da gezerken yılan gördüm ama görünce ağlamaya başladım o derece gerçek gibiydi. Sonra yengemden onu istedim. Kadın ilk şaşırdı buna anlam veremedi tabi haklı küçük çocuk ne yapacak yılanı, ama aynı zamanda ilk defa da bir şey istediğim için kırmak istemiyor beni. Neyse aldı yılanı bana. Bende eve geldim tüm gün yılan belgeseli falan izledik. Daha sonra Kimseye bir şey demeden odama çıktım. Gece olmasını bekliyorum heyecan ile intikam alacam. Neyse gece oldu. Ben heyecan ile odamdan çıkıp bunun odasına girdim. Yılanı tam bunun baş ucuna koydum. Garip garip yılan gibi tıslamaya çalışıyorum bu sırada. Neyse allem ettim, gallem ettim bunu uyandırdım. Bu uykulu uykulu yılanı fark etti. Bir bağırmaya başladı aman allahım. Nasıl bağırıyor bu sırada kalktı yerinden ve beklenen son altına işedi. Bağıra bağıra kaçtı. Bende hemen odama geçtim. Yılanıma sarılı uyumaya başladım. Bu mert önce amcamların odasına gitmiş, daha sonra benim odama geldiler ama ben uyuyorum. Yılanıma sarılı! Bunu görünce daha çok bağırmaya başladı ama evde ve tüm mahallede bunun çığlıklarını dinliyoruz sonra oda yetmez gibi tekrar işedi." Mutfakta mert hariç hepimizin kahkaha sesleri duyuldu. Ortalık şen bir hal almıştı. "Bir hafta yakın amcamlar ile yattı. Daha sonra benimle bir daha uğraşmadı..."
"Çünkü yılanını yanından ayırmadı. Beni bir ay boyunca! İnana biliyor musunuz? Bide sokar ha ayağını denk al dedi." Yarım kalan cümlemi mert tamamlamıştı. O anlara tekrar dönmek keyfimi yerine getirmişti. Evet belki ailem ya da alp ile olan anılarımı hatırlamıyor olabilirim, onların aksi mert ile yaptığımız her şeyi en ufak detayına kadar hatırlıyorum.
"Korkak." Dedi Alparslan. Pelin, merttin omuzuna başını koydu. Gülümsemesini saklmaya çalışıyordu kendince.
"Abi deme öyle. Altına yapar." Diye golü tam on ikiye vurdu. Mutfakta bu sefer mertte dahil hepimiz gülmeye başladık. Daha sonra daha fazla beklemeden kahvaltımızı yaptık. Mert ile yedi yaşımdan belli dolu anımız vardı böyle. Altı yaşımın yarısında onlar ile yaşamaya başlamıştım. Yedi yaşına girince yavaş yavaş bir birimize alışmaya başladık. Böyle küçük küçük oyunlar ile. Ne kadar ilk zamanlar anlaşamasak ta çevremize çok güzel anlaşıyormuş gibi lanse ederdik. Bir yerden sonra zaten abi, kardeş olmuştuk.
🌒
Kahvaltı boyunca konuştuğumuz tek konu bu gün ne yapacağımızdı. Pelin ve benim ısrarlarım sonucu at binmek için çiftliğe gidiyorduk. Beyler ne kadar isteksiz ise biz o kadar istekliydik. Üstlerimizi değişip çıktık evden. Şuan arabadaydık ve varmamıza çok az kalmıştı. Tek araba gitme kararı almıştık bundan tek mustarip sevgilimdi. Bide iki saat hangi araba ile gideceğimizi tartışmışlardı. Zor saatlerden sonra sonunda onu da hallettik. Hazır ve nazır şekilde yola koyulduk.
"Ay içim bunaldı, iki erkek egosundan. Mih ver müziği." Pelin ve mert arka koltuklarda oturuyor ve Pelin iki koltuk arasından başını çıkarmış bana umut ile bakıyordu.
"Hayır benim arabam ile gidebilirdik. Benim arabam daha hızlıydı." Alp aynadan kısa bir bakış attı mertte.
"Sizin arabanız aynı marka ve aynı model! Ne hızı allah aşkına." Diyerek ortalık alevlenmeden susturdum. Pelinin dediği gibi kendi telefonum zaten arabaya bağlı olduğu için oradan bir müzik açtım.
Muti- azer bülbül ille de sen.
Açtığım müzik ile alp kısa bir an bana döndü ve gülümsedi. Şarkının son sesini açtım ve eşlik etmeye başladım. Erkeklerin garip bakışları altında pelin ile onlara armağan ettik.
Daha sonra biz sustuk ve onlar eşlik etmeye başladı.
Gel, otur yanıma, öyle bi' tanem
...
Yoksan vursunlar , valla' vursunlar
Senden başka birine değerse ten yağsın kurşunlar
...
Şu gönlüne bir girebilsem dünyalar benim olur
Sensizlik çok zor geliyor bana ille de sen ille de sen(x2)"
Ay yerim ben bunu. Hallere bak elini kolunu sallıyor şarkıyı söylerken. Allah'ım manzaram fevkalade. Derin bir nefes aldım kendime gelmek adına ama biraz zor duruyor. Daha sonra farklı farklı müzikler dinledik. Ben sevgilime yükselmekle meşguldüm büyük bir zaman diliminde. Sonunda çiftliğe gelmiştik, bu beni ilk arkadaş zamanı getirdiği çiftlikti. Araba durunca hep beraber indik. Pelin hayran hayran çiftliğe bakıyor, mert ise hayran hayran peline bakıyordu. Bu sırada olanlardan gözlerimi çektim ve az ilerimde duran lacivert irisler ile buluşturdum. Elini benim için uzattı bende hemen daveti kabul ettim. Sıcak ellerinin arasında soğuk ellerim kayıp olmuştu. Beraber çiftliğe ilerlemeye başladık.
"Burası çok güzel." Peline katılıyorum.
"Bende çok sevdim ilk geldiğimde." Dedim.
Beraber atların olduğu yere geldik. Kapıdaki güler yüzlü görevlinin yardımı ile atları aldık ve binmek için hazırdık. Alparslan kendi atını, ben kendi atımı almıştık ve aynı anda başlarımız birbirine döndü ikimizin de aklına aynı şey gelmişti anlaşılan.
"Yarışalım mı?" O gün ki gibi sordum. Gülümsemesi büyüdü.
"Kuru kuru mu ?" Dedi oda hatırlıyor.
"Tamam ama şuan aklıma bir şey gelmedi." Aynı o gün yaptığım gibi baştan aşağı onu süzdüm. İkimizin de yüzünde koca birer gülümseme vardı. Onun yanında cidden çok gülmeye başlamıştım. Aklıma yengem ile konuşmamız gelmişti, ona amcamın yanında neden bu kadar güldüğünü sormuştum ve bana aynı şunu demişti;
'Bir gün aşık olursan anlarsın. Ama şöyle bir şey söyleye bilirim. Amcanın yanında kendim oluyorum, ona olan aşkım sayesinde çok mutlu ve tamamlanmış hissediyorum. Tamamlandım ve doyuma ulaştım bu yüzden hareketlerimi sorgulamıyor ve sadece içimden geldiği gibi hareket ediyorum.'
Yengemi anlıyorum çünkü aşık olmuştum. Yıllar sonra tamamlanmış ve tamda dediği gibi, yanında kendim olduğum, içimdeki heyecanı ve hareketlerimi yargılamayacağını bildiğim birinin yanında doğal olduğum davrandığım için dudakların bir türlü kapanmıyordu. O kadar mutlu ve doyuma ulaşmış hissediyorum ki bozulacak diye ödüm kopuyor.
"O zaman kazana açık çek. Ne isterse." Teklifi cazipti yine ve yine sonuç belliydi aslında ama belki bu sefer ben kaza bilirdim.1
Mih kazan ve soy adını al yavrum
İkimizde alandan çıktık ve hızla ormana doğru yol aldık. At ne kadar hızlı gide bilirse o kadar hızlı gitmeye çalışıyorum ve bu sefer öndeyim. Rüzgarın vuruşunu ve o huzuru hissediyorum, saçlarımı dağılıyor ve bana nefes aldırıyor. Nefes aldığımı ve özgür olduğumu iliklerime kadar hissediyorum. Bu yaptığımız kış ayında akıl karı değildi ama çok zevkliydi. Yaklaştığımızda atları yavaşlattık ve yine o gün ki yerde durduk, atlardan indik ve büyük ağacın gövdesine yaslandık.
"Ben kazandım." Sesimde engel olamadığım bir neşe vardı, bu sefer ben kazanmıştım.
"Olabilir güzelim. Tebrik ederim güzel yarıştı." Diyerek kendi atını ağaca bağladı, bende aynı onu taklit ederek atımı ağaca bağladım. Alp beni kollar arasına aldı, saçlarıma öpücükler armağan etti, Bir süre beraber ayakta kaldık. Ben, onun kolları arasında kaldım, sımsıkı sarmıştı dört bir yanımı. Daha sonra ilk geldiğimizde yaptığımız gibi çimenlerin üstüne oturduk. Belimizi koca ağaca verdik. İkimiz de bir süre sessiz kaldık ya da kafamızın içini dinledik de diye biliriz. Alpin sıcak kolları sayesinde soğuk havayı çok hissetmiyorum hatta ısındım bir nebzede olsa.
"Ne düşüncelere boğdu seni?" Kendime engel olmamıştım. Bu kadar uzun uzun ne düşündüğünü merak ediyorum.
"Sen." Başımı omuzundan kaldırdım artık gözlerini ve yüzünü daha net göre biliyorum.
"Benim neyimi düşünüyorsun bu kadar."
"Her şeyini. Hayatıma girişini, sonra çıkışını, sonra tekrar girişini. Kısaca seninle olan anılarımı. Seni düşünüyorum, kokunu. Hayatımsın Mihriban Aras. Her şeyimsin. Senden bir dilek hakkım vardı ya o gün tam burada kazanmıştım. Ben onu dilemek istiyorum." Ciddi hali ile kaşlarım çatıldı. Nefesim tekledi ne isteyecekti ormanın içinde benden.
"Ne isteyeceksin ki, dinliyorum." Yutkundu.
"Ne olursa olsun. Büyük küçük fark etmez, her konuda arkamdan vurma beni. Tekrar hayatımdan çıkma. Bana gel dünyanın en saçma konusu bile olsa bana gel ve Alparslan çözer de. Güven bana yani demem o ki beni arkanda bırakacak, beni yıkacak bir şey yapma. Senden bunu istiyorum." Yutkundum. Durduk yere böyle bir şey istemesi manasız gelmişti.
"Ben seni arkamda bırakmama Alparslan. Sen nereye ben oraya unuttun mu?" Soğuk elimi yanağına koydum ve az olan sakalları avuç içimde hoş bir iz bıraktı. "Ben elimde olduğu sürece seni arkamda bırakmam. Ben bir şey yapıyorsam bil ki bizim içindir." İkimizde bir süre konuşmadık daha sonra beraber atlara binip geri döndük. Ortamdaki güzel enerji dağılmış, onun yerine oldukça kasvet dolu hava gelmişti. Neden benden durduk yere böyle bir şey istemişti ki? Dediklerimde samimiydim. Ne olursa olsun eğer elimdeyse ilk gideceğim kişi Alparslan'dır. Bana verdiği değer bakışlarından bile anlaşılıyor. Ben böyle seven bir adamı nasıl yıkarım. Sessiz geçen yolculuğumuzun ardından atları ahıra koymak için indik üstlerinde. Benim beyaz atım bir anda huysuzlandı ve içeriye girmemek için direniş göstermeye başladı.
"Bebeğim ne oluyor?" Alparslan yanıma gelmişti. Bir bana bir atıma baktı.
"Anlamadım. Bir anda huysuzlandı girmek istemiyor." Dediklerim ile alp biraz uzakta olan görevliyi çağırdı. Görevlinin yardımı ile atı içeriye soktum. Alp bu sırada mertlere haber vermek için çıktı. Görevli yardım etti ve çıktı. Sadece Beyaz ve ben kalmıştık.
"Bebeğim. Güzel atım benim ne oldu sana?" Evet atla konuşuyorum ama sonuçta ahırda benden başka kimse yok.
"Atla konuşmak iyidir." Arkamdan gelen ani ses ile yerimden hafif sıçradım ve hızla arkamı döndüm yüzünde maske olan bir adam ile karşı karşıya kaldım. Kendimi korumak adına geriye çekildim bir kaç adım. Aramızda çok mesafe yoktu ama yine de kendimi korumam için gerekiyor.
"Siz kimsiniz?" Ne kadar tırssam da kuyruğumu dik tutmalıyım.
"Boş ver benim kim olduğumu. Nasılsın? Asker ile iyi gidiyor mu? Gerçi kısa sürecek ama olsun." Yayvan hali ve konuşma üslubu ile ağzının ortasına bir tane çarpma isteğim vardı.
"Beyefendi size kimsiniz dedim." Sözlerimi daha sert şekilde tekrarladım.
"Çok ısrarcısın. Ben şeker." Dedi ve kahkaha atmaya başladı. Bakışlarım güvenlik kameralarında gezindi ardından ahırda ve çevrede biri var mı diye kısa bir bakış attım. Bu sırada ne olduğunu anlamadan kahkahasını kesti ve koluma bir şey enjekte etti. Ne olduğunu anlamadım. Anladığım tek şey hareketleri hızlıydı belli ki oda eğitimliydi.
"Bana şeker derler. O çok sevgili, sevgilinin de ensendeyiz. Her an bumm." Dedi ve arkasına bakmadan gitti. Her ne enjekte etti ise hareket edemiyorum. Bedenim uyuştu ve sessim çıkmıyor. Ne yaptı ise çok kuvvetli bir şeydi ki saniyesinde etki göstermişti. Gözlerimin önünü kararmaya başladı ve daha fazla ayakta duramadım yere yığıldım atımın kişneme sesi doldu kulaklarıma ve yerinde durmuyordu bunu gelen seslerden anlıyorum ama tek değildi aynı zamanda Alparslan'ında atı yerinde durmuyor ve hareket ediyordu. Onlar sayesinde diğer atlarda harekete geçti ve ortalık ses cümbüşüne döndü. İçeriye giren ayaklar gördüm daha sonrası koca bir karanlık.
🌒
Gözümü açtığımda hastanedeydim ve tek değildim, başımda süper ikili bekliyordu. İkisi de didişe didişe başımda bekliyorlardı ve sonunda tabiki de pelinin istediği olduğu için aslında mert kazanamayacağı savaşa giriyordu, haklı bile olsa haksızdı! Saatlerdir Alparslan'ı görmemiştim. Akşam olmuştu ve çıkmak için can acıtıyorum ama doktorum kısa felçlik yapan bir ilaç yapıldığını söylemişti ve bu gün burada geçirmem gerektiğini altını çizmişti. Oda da mert ve pelinle kafayı yemek üzereydim, fazla sevgiden kusacak gibiydim. Aslında sorunum onlar değildi, Alp hastanede mi yoksa başka bir yerde mi bilmiyorum.
"Arayın şunu gelsin. Valla imdat diye bağırıcım." Ses tonum artık bezmiş çıkmıştı. Saatlerdir hareketsiz yatıyorum ve sevgilim yanımda yok.
"Bu kadar kolay mı sıkıldın benden?" Mert acıtasyon yapmaya başladı ve ben artık sabrımın son sınırında olduğumu hissetmeye başladım.
"Ben konuştum az önce geldiğini söylemişti." En azından pelin aklı başında birisi. Sadece başım aşağı yukarı sallayarak onayladım onu, Bir müddet daha yattım. Hep beraber oda da merttin açtığı bir filmi seyrettik. Film dönem filmiydi ve yine dedektif konuluydu. Bu tarz filmleri izlemeyi seviyorum aslında ama şuan o bile o kadar çekilmez geliyordu ki anlatacak kelimelerim yoktu.1
"Bence bu katil." Dedim yaşlı adamı göstererek.
"Hayır bence çocuk." Mertle ortak noktamız yoktu.
"Ya çocuk o nasıl öldürsün sonra da gömsün." Pelinde benimle aynı fikirde olması ile ona aferinde sende ışık var bakışlarımı yolladım.
"Hayır abi. Olaya büyük pencereden bakın. Çocuğun annesini sıkıştı yordu..." Bizi ikna etmek için film dondurdu.
"Mert on yaşındaki çocuktan bahsediyoruz. Biri yardım etmeli o zaman." Bana kısa bir sen hayal kırklığısın bakışını attı. Sonra sevgilinin saçlarını okşamaya devam etti. Alparslan'ı özledim! Uyandığımda onu yanımda bulmak isterdim ama her istediğimiz olmadığını bir kez daha anladım. Zaten yeterince kuyruğu dik tutmaya çalışıyorum ne var yanımda olsaydı ki, İlk sorduğumda karargahta demişlerdi ama daha sonra işi var dediler. Saat akşamın dokuzu oldu ama ne gelen ne giden vardı. Doktor bir gece kalmam gerektiğini söylemişti. Merttin dediğine göre çok korkmuştu beni getirirken. Hatta kaza bile yapıyormuş. Uyanmadan bir saat önce çıkmış ve gelmedi hala. Bir gözüm kapıda onu bekliyorum ama koluma takılı serum sayesinde her an uykuya yenik düşe bilirim. Bünyem ilacı tamamen atması için hemşireler saat başı başka ilaç veriyordu. Bu tüm gün uyku ve uyanıklık arasında geçirmemi sağladı. En sonunda saat on oldu daha fazla direnmeden gözlerimi kapattım.
"Uyudu mu?" Dedi uzaktan gelen ses.
"Evet seni bekledi ama ilaçlar uyuttu onu." Biri ona yanıt verdi ama sesi boğuk geliyor.
"Bir türlü çıkamadım karargahtan. İşim uzadı."
"İt herif. Bu kadar önemli ne işin olabilir senin?"
"Kayıtları bulmam gerekiyordu. Ona bunu kimin yaptığını bulmam gerekiyordu eğer geç kalsaydım. Kayıtları silerlerdi." Bunun için mi yanıma gelmemişti.
"Bu mu yani, Onu bunun için mi tek bıraktın?"
"Anlamanı beklemiyorum zaten. Kendimden başka kimseye güvenemezdim bunun için. Şuan orada bulunan her kes şüpheli. Adamın yüzü görünmüyor. Mihriban'la bir şeyler konuşuyorlar ama ne konuştuklarını anlamdık. Albay tuttu bide gelemedim oğlum işte. Sanki elimde olsa bırakır mıyım onu." Bu yaptığından memnun değildi bunu ses tonundan anlamıştım.
"Tüm gün seni bekledi! Evet biz buradaydık ama gözünün bir kapıdaydı ve diken üstündeydi, ne kadar sevmesem de bu durumda yanında olması gereken en çok sendin. O sana sığınıyor. Korkmuş belli titriyor yanına biri yaklaşınca sıçrıyor uykusunda ama seni de anlıyorum Alparslan. Görevin ve omuzundaki yüklerini biliyorum neyse biz gidelim artık. Bir şey olursa ararsın. Sabah geliriz. Doktor sabah tetiklere göre çıkabilir dedi. Hemşire saat başı gelip kontrol ediyor." Gözlerimi hafif araladım, görüş alanıma üç beden girdi ama net değillerdi, puslu bakışlarımın geçmesi için gözlerimi tekrar açıp kapadım. Bu sefer daha net gördüm.
"Su veriri misin?" Peline bakarak demiştim ama hepsi aynı anda hareket etti. Alp bu sırada inat ile o lacivert gözlerini üstümden çekmiyor. Bende inat ile ondan başka her yere bakıyorum.
"Kaldır kafanı bebeğim." Peline uyarak başımı hafif kaldırdım ve bardaktaki suyun hepsini bitirdim. Yemek yiyememiştim serum sayesinde aç hissetmiyorum.
"Bir şeyler yedi mi?" Biri şu lacivert gözlü canavarı susturabilir mi!
"Hayır. İlaçlar sayesinde doktoru yarın sabaha kadar yemesin dedi." Pelin bize nazaran abisine daha kibar yanıtlar veriyor. Ben olsam sanan dangalak derdim. Medenice! Alp'te, benim gibi düşünüyor olacak ki yanında duran kardeşini kolları arasına çekti. Sarıldı ve saçlarına buse kondurdu.
"Sende bu herifle git. Dikkat edin, en küçük bir şeyde ne yapman gerektiğini biliyorsun. Seni seviyorum prenses." Pelinin gözleri ışıl ışıl oldu adeta.
"Bende seni seviyorum abi. Merak etme güvendeyim ben." Daha sonra sevgilisinin elini tuttu. İkisi odadan çıkmadan önce bana baktılar. Bundan yararlanarak hemen lafa girdim.
"Beni tek mi bırakacaksınız?" Duygu sömürüsü yapmakta sıkıntı yoktu bence.
"Hayır sevgilin ile bırakıyoruz." Dedi ve hain kuzenim odadan çıktı. Peline görümcelik yapma zamanım gelmişti anlaşılan.
🌒
Gece saat on iki olmuştu ama ikimizden de çıt çıkmıyor. Hangi tarafa geçerse başımı onun tersine çeviriyorum. Az önce odaya hemşire gelmiş ve yine başka bir ilaç vermişti. Gözlerim kapanmak için yer arıyordu ama inat ile uyumuyor açık haber kanalına bakıyorum, sanki bana Oscar verilecek uyumadığım için. Alp tam yanıma sandalyede oturuyor ve hala inatla dik dik bana bakıyor. Bence dayak istiyor diye yorumluyorum.
"Özür dilerim güzel bebeğim." Konuşmasa daha iyi olur aslında.
"Beni tek bıraktın." Hala televizyona bakıyorum.
"Bana bakar mısın?" Neden tatlı tatlı konuşuyor.
"Hayır." Allah'ım ben nazlı bir insan değilim ki.
bende alp delisi değilim! artı sapık düşünceli değilim!
Bir kıkırdama sesi doldu kulaklarıma ve bende hemen istemsizce başımı çevirdim. Gözlerim sabahtan belli kaçtığı lacivert irisler ile buluştu. Ona baktığımı anlayınca yüz ifadesine topladı. Kıvrılan dudakları düz bir hal aldı.
"Neye gülüyorsun hayırdır?" Yok yok yengemin hanımefendi dediği kızı ben olamam.
"Bir şeye gülmüyorum canım..."
Canına sıçarım senin ! trip atıyorduk en son.
"Ha ben sağırım, kafamda uyduruyorum öyle mi?" Hamile miyim acaba ya da regl olacağımda haberim mi yok? Ya da Bence hemşire ilacın içine bir şey karıştırmış olabilir.
Bence sen nazlanmak istiyorsun.
"Sen bana trip mi atıyorsun?" Ses tonundaki hayret neyin nesiydi? Ben trip atamaz mıyım!
"Yok ne alaka? Ben trip atmam!" Keşke dediğime kendim inana bilsem.
"Mihriban sen bana bildiğin trip atıyorsun. Hem de ilk defa." Hoşuna gitmiş gibi bir ifade var yüzünde ama anlamadım ki biri bana trip atsa kafa göz dalmak isterdim. Şimdi bunun neden hoşuna gidiyor ki?
"Ne alaka? Atmıyorum ben trip! allah allah..." Yerinden kalktı ve çok uzağımdaymış gibi hasta yatağımın yanında durdu. Üsten üsten bana bakıyor. Hem de o meftun olduğum dudakları iki yana kıvrılmış şekilde. "Çekilir misin? Ekranı göremiyorum." Burnumu kıvırdım ve yüzümü buruşturdum. Bir anda elleri iki yanaklarıma koydu ve acıtmadan sıkmaya başladı.
"Ben sana kurban olurum... Kurban. Şuna bak! severken elimde kalacak. Allah'ım gel kız buraya öpücem o bal yanaklarını. Sonra bağımlı olduğum dudaklarını öpücem." Elleri yanaklarımı mıncırmayı bırakmıyor. "Allah seni, ben seveyim diye bana göre yaratmış. Bal yanakların, müptela olduğum dudakların ve..." Gözleri yavaş yavaş battaniyenin altında olan alt bedenime doğru kaydı.
"Çok ayıp. Tamam sus." Dedim hızla.
"Ayıp yatakta olur güzelim. Bence şuan çok müsait ne dersin." Ben kızaran bir insan değilim ama taşta değilim. Adamın karşısında taş olsa çatlar kızarır valla.
"Alp." Ses tonum beklediğimden yüksek ve hayret eder gibi çıkmıştı.
"Ne alp canım! Tüm gün koşturdum. Az öte gitte yatayım." diyerek boş tarafımı işaret etti.
"Yat gel! Ben kalkayım sen yat. Utanma bide bayıl tam olsun."
"Ben her gün bayılıyorum zaten SANA." Cidden bunu demiş miydi o. Sanırım ben yeni bir alp ile tanışıyorum.
"İyi değilim. Saatlerdir sensizim ve uykum var. Yoruldum, bide çok fazla korktum ama keyfim yerine geldi seni görünce. Sevgilim bana ilk tripini attı ve haklıda. Seni burada tek bırakmak istemezdim ama mecburdum. Albay bırakmadı görünce, tüm gün kırktan fazla kayıt izledim silinenleri kurtarmaya çalıştım. Bunları sen affet diye demiyorum. Sadece elimde olmayan sebepten dolayı bir kaç saat gelemedim yanına. Özür dilerim." Dikkatli bakınca ne kadar yorgun olduğunu anladım. Haklıydı elinde olsa kesin yanıma gelirdi zaten.
"Ben sadece korktum. Anlıyorum seni ama uyanınca göremeyince kafayı yedim sandım. Yoktun yanımda ama merak ettim seni. Trip atmamam ve çocukça davranmamam gerekiyordu. Biliyorum elinde olsa bir an yanımdan ayrılmazdın. Bende özür dilerim." Yatakta ona da yer açtım. Serum takılı olmayan sol tarafıma girdi. Yataklar özel oda olduğu için büyüktü. Rahatça sığmıştık.
"Sen özür dileme haklısın. Bir daha seni tek bırakmayacağım elimde olduğu sürece. Şimdi barıştık mı biz?" Çocuk gibiydi. Dudaklarım bu anı bekler gibi kıvrıldı.
" Küsmedik ki. Ben ufak bir trip attım sadece." Parmağım ile tırnağımın ucunu gösterdim ölçü verir gibi, az önce trip atmıyorum diyen kimdi acaba?
"Hmm o zaman..." Dudaklarımın arasında kayıp oldu kelimeler. Özlemiştim. Kaç saattir benimde istediğim buydu ama tutmuştum kendimi. Kolunu yatağa koyarak üstüme eğildi. Güzel dudakları beni talan ediyor ve şuan hiç olmaması gereken duygulara sürüklüyor. "Hastanedeyiz." Kendimi geri çekmek zorunda kalmıştım. Yoksa sonumuz iyi değildi.
"Evet doğru." Homurdanmasına kıkırdadım. Başını tekrar yastığa koyup tavana bakmaya başladı. "Bunun acısını çıkarırım çok yakında." Tehditti ile kıkırtılarım sırıtmaya döndü.
"Bekliyorum heyecan ile o zamanı." Gözlerim ile bedenini baştan aşağı süzdüm.
"Mih uyuyalım. Yoksa ikimizde sağa çıkamayız bu odadan." Haklıydı. İkimiz de libidosu tavan insanlardık. Bu kadar uzun zaman nasıl oldu da hayatlarımıza birini almadık acaba.
Başımı her zamanki sığınağıma koydum. Göğsüne.
"Hayır. Yüzü görünmüyor. Sabah ifadeni almaya ekip gelecek onlardan önce bana anlatırsın ama şuan tek istediğim göğsünde soluklanmak. Yaşamıma devam etmem için kokunu solumam lazım." Göğsündeki başımı kaldırdım ve yastığı koydum. Bu sırada oldukça keyifsiz bana kaşlarını çatmış bakmak ile meşguldü. Rahat bir pozisyon aldığımda kollarımı onun için açtım.
"Bu seferde sen benim göğsüm de uyu." Ellerimi onun için aça bildiğim kadar açtım.
"Sen, benim canımı acıtmazsın. Tam tersi acıyan canıma merhem olursun, Gel sevgilim." Tereddüt ediyordu. "Alp kollarım havada yoruldu gel artık." yakarışım ile sonunda kollarım arasına girdi ve başını göğsüme koydu. Uyumak ve biraz kafa dinlemek için ikimizde sustuk. İnce parmaklarım gür saçlarında kayıp oldu. Yumuşacık ve güzel kokan saçlarını derin derin soludum.
"Kalk ayağa!" Kalkmak çok zordu bir ton dayak yemiştim ama sesim bile çıkmıyordu.
"Kalk ayağa dedim sana. Bu kadar güçsüz olamazsın!" Sesinin desibeli her hareketsiz kaldığımda daha çok yükseliyordu.
"Sen kimsin? Bu kadar kolay yıkılamazsın. Anladın mı? kalk ayağa yoksa vururum onu." Sayısız darbe ve harabeye dönmüş vücudum işittikleri ile diken diken oldu. Sanki az önce yerde hareketsiz yatan ben değilmişim gibi olduğum yerden kalktım. Son gücüm ile Hemen yanımda olan yaşlı adamın boğazına yapıştım.
"Bir daha beni onunla tehdit edersen SENİ ÖLDÜRÜRÜM!" Sesim oldukça keskin ve net çıkmıştı. Oda biliyordu ki gerçeği bana korkarak baktı. Beni yetiştirmiş olabilirdi, beni buraya kadar getirmiş olabilirdi ama kimse beni onula tehdit edemezdi.
"DUYDUN MU BENİ?" Bağırmam ile başını onaylar anlamda salladı. Onu bıraktım ve zar zor adım atarak depodan çıktım.
Ne olursa olsun. Kim olursa da olsun. KİMSE BENİ ONUNLA TEHDİT EDEMEZDİ. Buna asla izin vermem. Onun canının acıması benim dünyayı yakmam demekti. Bunu herkes bir gün anlayacaktı.
(...)
BÖLÜM BİTİŞ TARİHİ: 20.12.2023
BÖLÜM YAYINLANMA TARİHİ: 19.01.2024
BİRAZ UZUN YAZDIM NASIL OLMUŞ?
AY BAYILDIM BEN YAZDIKLARIMA DURUN KENDİME GELEMEDİM!1
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
28.26k Okunma |
1.76k Oy |
0 Takip |
42 Bölümlü Kitap |