28. Bölüm

26.Bölüm

Sudenaz
sudenzbalikci6

HELLOO NASILSINIZ?

BÖLÜME GEÇMEDEN ÖNCE BEĞENMEYİ VE YORUM YAPMAYI UNUTMAYIN LÜTFEN.❌ಠ⁠︵⁠ಠ

BANADA EMEĞİN KARŞILIĞINI VERİN LÜTFEN༼⁠ ⁠つ⁠ ⁠◕⁠‿⁠◕⁠ ⁠༽⁠つ

KEYİFLİ OKUMALARI...

"HER ZAMAN VE HER DAİM..."

~

ALPARSLAN GÖREV EMRİ GELDİĞİ DÜN.

Yazar anlatımı.

Alparslan ani gelen görevin hiç hayırlı olmadığını seziyor, ne kadar mihriban'ı teselli etse de kendisi de bir o kadar endişeliydi. Mihriban'ı orada bırakmak bir türlü içine sinmemişti, bu günü tamamen ona ayırmak istemiş ve dolu dolu planlar yapmıştı. İşler istediği gibi gitmemiş günleri bozulmuştu. Düşünceleri dur durak bilmiyordu, Arabasını karargahın yakınlarına park etti ve Karargaha yine yüzünde maske ile girdi. Gizli geçitti kullanmıştı girerken. Hızla üstünü değişti ve toplantı odasına girdi, herkes buradaydı ve kendisi yine son gelmişti. Alp'te timi gibi büyük toplantı masasında kendine ayrılan yere oturdu.

"Bulduk alp." Albayın dudakları arasından çıkan kelimeler ile kaşları çatıldı Alparslan'ın ama yüzündeki maskeden bir şey anlaşılmıyor. Neyi bulmuşlardı diye düşündü adam kısa bir an.

"Geçen yapılan saldırıyı, düzenleyen şerefsizi bulduk." Albayın işareti ile ekrana saçı başı birbirine girmiş bir pezevenk göründü. Orta yaşlarda bir adamdı ve saçı sakalı birbirine girmişti.

"Abdi diyorlar adama, kendisi bir çıban. Yani oyuncak düz mantıkla, şuana kadar başınıza ne geldiyse bu emir vermiş. Şuan dağda ve güvende olduğunu sanıyor. Uzun zamandır mihriban ve seni takip ediyor ve bizim kadar profesyonel," Hepsi pür dikkat albayı dinliyorlar. "Bu adam esas düşmanımız Hilmi'nin diğer adamı ve bir çok kilitti açacak bizim için. Oldukça tehlike içeriyor kendisi ve ne olursa olsun, sağ salim gelmesi lazım. Üst mevki sizi uygun gördü bu görev için. Acil çıkış yapmanız için her şey hazır." Albayın dedikleri kulağa ilk kolay gibi geliyordu ama hayır başka bir şey vardı altında.

"Peki nasıl olacak? Elimizle koymuş gibi bulduk, bunda bir terslik mu?" Dedi ayaz. Hepsinin aklına takılan kısımlar vardı.

"Kolay olmadı ama istihbarat kesin diyor, Kısaca özetlim size. Bu adam bir çok projenin kilit kısmı, geçen aldığımız adamlar ve içerden gelen bilgi doğruluyor bunu. Hilmi'nin sağ kolundan birisi buda, yıllardır dağa da ve bulunduğu yeri avucunun içi gibi biliyor. Çok tehlikeli bir görev ama ne olursa olsun bize sağ lazım bunu unutmayın. Bu adama çok dikkat eden, kendi kızını ve oğlunu öldürmüş bir şerefsiz. Karısını pazarlamış ve sonunda sağa çıkmış." Albayın dedikleri ile keskin timinin kanı dondu. Adamı tek bir an bile nefes almaması gerekiyordu aslında ama maalesef emir o yönde değildi.

"Nasıl kendi çocuklarına kıyabilir lan." Dedi cihangir, Kendiler çocukları olsun diye ne kadar çabalamışlardı oysa nasıl kıyılırdı masum bir cana ama herkes iyi değildi, dünya da buna benzer bir çok haysiyetsiz var.

"Şizofren oruspu çocuğu." Dedi Uraz ama sadece kendi duydu.

"Albayım, başka demeniz gereken bir şey var mı?" Dedi Alparslan. Zira gidip adamın ümüğüne yapışmak istiyor ama yapamaz. Kendisine hakim olmalı ve kendinden isteneli yapmalıydı ne kadar zor olsa da.

"Çok dikkatli olun. Vardığınızda bir süre yürümeniz gerekiyor, gerekli koordinatları verilecek size. " herkes derin bir nefes aldı. Bu şerefsizi alıp getireceklerdi ne olursa olsun bu adam nefes almamalıydı.

Her şey en ince detayına kadar planlandı, dakikalarca planın üstünden geçildi. Tim hazır ve nezir şekilde helikoptere bindi. İki gün yürüyeceklerdi Koordinatlara göre, hepsi tek tek helikopterden atladı.

Şerefsiz avlama vakti gelmişti.

BİRİNCİ GÜN.

Tim durmaksızın saatlerdir yürüyordu, baya ayaklarına karasular inmişti ama kimse çıtını çıkarmıyor alpten bir emir bekliyorlar. Alp en sonunda hepsinin yorulduğunu anlamıştı ve hava karardığı için saklanmak için bir kayalık bulmaları için biraz yürümeleri gerektiğine karar verdi. Kolay değildi, yükleri ağırdı ama asıl ağır olan gönüllerdi. Alp ne kadar tehlikeli olduğunu bilse bile Mihriban'ı düşünmeden edemiyor. Diğerlerinde ondan kalır yanları yoktu, hepsinin zihnini meşgul eden birileri vardı. Alp istediği gibi geceyi geçirecek bir yer buldu.

"Tim kayalıklarda duruyoruz. Geceyi burada geçiricez."

"Oh be! Allah'ım." Dedi Selim.

"Ne oldu lan gözcü, iki dakika yürüdün hemen yoruldun mu?" Ayaz yüzündeki sırıtma ile demişti.

Selim çok iyi gözcülük yapar, uzağı çok iyi nişan alır ve tam isabet vururdu. Timdeki lakabı gözcüydü.

"Lan it ne ortalığı karıştırıyorsun, Komutanım siz yaramaza bakmayın aynı işte " Dedi selim.

Ayazın lakabı tam kendi gibi Yaramaz, çok iyi laf cambazlığı yapar ve insana beynini sorgulatırdı. Keskin zeka ve haylazlık bir numara.

"Komutanlarım iki dakika susun da kafamızı dinleyelim." Dedi uraz.

"Lan sende mi buradaydın keşif." Dedi ayaz.

Uraz çok iyi keşif yapar ve bulundukları yerin koordinatlarını ezberler kayıp olmalarını engeller, aynı zamanda bombaları ve nerede mayın olduğunu anlar ve engel olurdu.

"Şifa burada mısın?" Dedi cihangir.

"Dinliyorum komutanım." Dedi ela.

Elanın lakabı şifaydı, kendisi timin doktoru olur.

"Lan şifada mı geldi?" Dedi yaramaz, tim güldü bu şaşkın haline.

"Baştan belli buradayım komutanım." Dedi şifa. Aradaki sınırı her zaman korur ve geremedikçe görevde konuşmazdı.

Bu sırada bulundukları yere oturdular, herkes çok acıktığı için yemeklerine saldırdı. Şifa hariç hepsi açlıktan çıkmış gibiydi, şifa sadece maskenin altından belli olmasa bile düm düz bir suratla karşıya bakıyor.

"Neden yemiyorsun şifa?" Dedi yaramaz.

"Canım istemiyor komutanım." Dedi şifa.

"Canının isteğine göre hareket etmiyoruz şifa, yemeğini ye." Ayaz keskin çıkan sesi ile üstün üstün dediklerini ikiletemezdi. Normal hayatta olsa şuan kafasına bir şey geçirirdi ama emir komuta zincirindeydiler, o yüzden maskesinin yarını kaldırdı zorla da olsa bir iki lokma yemeye çalıştı.

Ayaz biliyordu ki, yanındaki kadına normalde böyle bir şey dese o emir götüne sokardı ama şuan emir komuta vardı ve en sevdiği şeylerden biri elayı çıldırtmaktı. Bu düşünce ile dudakları iki yana kıvrıldı, hesaba katmadığı şey ise maskesinin yarısının açık olmasıydı.

"Hayırdır ayaz neye sırıtıyorsun." Dedi gözcü. Yaramazın fark ettiği gerçek ile toparlanmaya çalışıp, gülümsemesini sildi ama geç kalmıştı.

"Kime olacak, gelmeden önce konuştuğu kişiyedir komutanım." Dedi keşif. Uraz'ın dediği ile herkes aynı komutu almış gibi yemeğinden başını kaldırmış ve ayaza bakmıştı, ayaz ise sadece bir kişiye bakıyor ama keşke bakmaz olaydı.

"Sus lan keşif, iftira atma bana." Dedi yaramaz ama o bakışlardaki hayal kırklığını görmüştü bir defa. Ela ne kadar yemeği ile ilgilenmeye çalışsa da bir kaç saniye boş bulunup açık vermişti.

"Ne o yaramaz, adam olmaya mı karar verdin?" Alpte konuya dahil olmuştu.

"Ne! Hangi ara karar verdin lan? Daha gelmeden önce konuşuyordun, keşif doğru diyor bende duydum." cihangirde artık adam olmasını isteyen taraftı ama biraz burnu sürtmesi gerektiğini düşünmüştü.

"Komutanım siz yapmayın bari, valla konuştuğum..." Ela daha fazla burada durmak istemiyordu ama dağa da nereye gide bilirdi ki, tek yapacağı kendi tulumuna girip uyumaktı.

"Komutanım ben tulumuma geçmek istiyorum." Dedi şifa, onun konuşması ile ortam buz kesmişti. Herkes aslında ona yardım etmeye çalışıyor ama ayaz o kadar derin yara ve yanlış izlenim bırakmıştı ki, ela vazgeçme evresindeydi.

"Geç şifa." Dedi alp.

Ortamda derin bir sessizlik vardı, şifa en sona kendi tulumuna geçti. Ayaz daha fazla duramadı ve nöbeti kendi üstlendi, diğerleri dinlenmek için tulumlara geçti. Ayaz geç kalmış hissediyordu, aslında sadece bir his değildi bunu biliyordu. Ela ondan vazgeçme evresine gelmişti, ona da hak verdi. Sessizce güneşin doğmasını beklemeye başladı.

ÜÇÜNCÜ GÜN .

GECE.

Tim yine bir yerde mola vermişti, dinlenmek için. Bu gün nöbeti Alparslan tutacaktı ama yanında bir adet ayaz vardı. Ona dinlenmesini söylemişti alp ama ayaz yerinde duramıyor, içi sıkılıyordu.

"Neden ona gerçeği demiyorsun?" Dedi alp.

"Komutanım..." Sesi çaresiz ve titrek çıkmıştı yaramazın, alp kaşlarını çattı ve karşı dağa dik dik bakmaya başladı. Ayaza bile bile bakmıyor, bakarsa biliyor ki ayazın çaresizliğini, korkularını görecekti ve ayaz anlatmak istemeyecekti.

"At rütbeyi, Rahat ol." Dedi Alparslan. Yaramaz derin bir nefes aldı ve alp gibi karşı dağa bakmaya başladı. Nereden başlasa bilmiyor, böyle bir şey nasıl söylenirdi ki?

"Ben..." Derin bir nefes alıp yutkundu. " Korkuyorum ya yine aynısı olursa Alparslan, ben nasıl dayanırım? Kusurlu birisi nasıl sevilir Alparslan?" Ayazın sesindeki acıyı hissetti alp, hızla başını yanındaki adama çevirdi. Bu konuda ona çok kızıyor ama bir yerde de anlıyor. Yine de sesinin sert çıkmasına mani olamadı.

"Bu düşüncen yüzünden o kızı kayıp edeceksin! O kız seni senelerdir seviyor ve sende bunu farkındasın. Korkuların da haklısın ama her zaman aynısı olacak diye bir kanun yok yaramaz. Kendine gel ve konuş onunla, olmasa bile ilerde içinde bir pişmanlık olmaz." Alpin dedikleri ile ayaz düşünmeye başladı. Doğru diyordu ama keşke bu kadar basit olsa her şey diye düşündü. "Düşünme yaramaz. Çok düşünmek çare olmaz bazen akışına bırakmak gerek. Boşuna yakıyorsun oğlum ikinizde. Eminim ela senin çocuğun olmuyor diye seni terk etmez." Diyerek tamamladı sözlerini.

Ayaz derince yutkundu, onun çocuğu olmuyordu. Göreve kasıklarına gelen kurşun ile bu engellenmişti. Dıştan bakan biri ne kadar kusursuz ve zeki bir insan der imrenirdi oysa, hatta yerinde olmak isterdi belki ama o kendini hiç bir zaman kusursuz biri olarak görmemişti.

Ayaza göre onun çok büyük kusuru vardı...

Baba olamıyordu...

DÖRDÜNCÜ GÜN.

Hala kamp yerine ulaşmak için yürüyorlardı, az kalmıştı hedefe ulaşmaya.

"Komutanım. Sizin bebe nasıl?" Dedi yaramaz.

"Haline bedduacı yaramaz." Dedi cihangir.

"Komutanım neden öyle dediniz, ne yaptı bu yaramaz yine?" Dedi gözcü.

"Ne yapacak, geçen sabahın köründe elinde silahlar ile kapıya dayandı. Neymiş asker evladı şimdiden öğrenmesi gerekmiş her silahın adını." Tüm bakışlar ayazı buldu.

"Ama komutanım, bakın ben araştırdım. Bu aylarda duyu organları gelişiyormuş..."

"Lan gerzek çocuk daha doğmadı! Sus yoksa şimdi sen kayıp edeceksin organlarını." Dedi cihangir.

Akşam olmuş ve yine dinlenmek için bir yer bulmuşlardı dağda. Nöbet eladaydı bu gece ama oda tek değildi, ayaz ve alp uyanık geri kalan herkes uyuyordu. Alp sessizce elanın yanına yaklaştı, "Düşüncelesin?" ela komutanın sesini duyunca kalkmak istedi ama alp omuzuna koyduğu eli ile engel oldu. Yanına oturdu.

"Evet komutanım." şifa kısa ve net cevap vermişti.

"Hayırdır? Vazgeçmiş duruyorsun?" alp her askerinin derdini bilir ve elinden geldiğince derman olmaya çalışırdı, ama şifa gizemli bir kutu gibi zorlamasan açılmazdı asla.

"Öyle çünkü komutanım..." elanın sesi titremişti ama kendini ve duygularını kontrol etmeye çalıştığını anladı alp.

"Kendini kontrol etme ve bana neden seni diri diri toprağa gömmüşüz gibi baktığını anlat?" dedi alp. Ela bir kaç dakika sustu, sahiden öyle mi bakıyorum diye düşündü.

"Vazgeçtim artık komutanım. Ben başta beni seviyor, değer veriyor sanıyordum ama anladım. Anladım komutanım..." ela kendini kontrol edemiyordu artık. "Neyi anladın şifa?" alp anlamıştı aslında ne demek istediğini ama yanındaki kadın konuşsun biraz olsun anlatsın istiyordu.

"Beni istemediğini, beni sevmediğini anladım komutanım. Ben meğerse boş yere çabalamışım, kendimi harap etmişim. Baştan belli diyordu bana 'ben sana göre değilim' diye haklıymış. Ben gördüm komutanım," derin bir nefes aldı, ela ilk defa bu kadar anlatıyordu kendini. "o gün bir kız vardı yanında, onları gördüm. Kız çok güzeldi, naif ve kibar birine benziyor aynı zamanda..."

"Kızım, sen ne anlatıyorsun?" Alp sinirlenmeye başlamıştı, söz ettikleri kişi ayazdı.

"Gördü mü anlatıyorum komutanım. Kızın saçlarına dokunurken elleri titriyor, sadece elleri titremiyordu ama göz bebekleri bile titriyordu. Öyle seviyordu ki komutanım, ben hiç sevilmemişim. Bunu o gün anladım. Bir dahada ondan tarafa bakmaya yasakladım kendime." Ela sustuğunda alp ne diyeceğini bilemedi. Zira onları dinleyen ayaz bile donmuş kalmıştı tulumun içinde. Çok büyük batırmıştı anlaşılan ve çok büyük sıçmıştı. Korktuğu başına gelmişti,

Ela, gönül yarasından vazgeçmişti...

"Biliyor musun komutanım, ben hiç sevilmedim..."

Ela sustu, alp sustu ne denirdi bu evrede?

İkisi imkansız aşk mı olmuşlardı şimdi?

BEŞİNCİ GÜN

Hedefe gelinmişti, ve plana uygun şekilde hepsi kamufle olmuş, saklanmıştı. Bazıları taşın ardına bazıları ağacın tepesine ama şuan hepsi kamufle olmuştu.

"Komutanım bok kokusu alıyorum." Dedi yaramaz, ortalık çok sessiz ve sakin olduğu için bu durum hiç hayırlı değil.

"İlk defa bu gereksize katılıyorum, doğru diyor burada bir şeyler dönüyor." Dedi cihangir.

"Komutanım sizde övdünüz mü, gömdünüz mü belli değil." Dedi yaramaz.

"Ne fark eder? Sence senin için iyi bir şey demiş olabilir mi?" Dedi keşif. Ayazdan bir homurtu yükseldi olduğu yerde, Alparslan hariç hepsinin yüzünde bir sırıtma oldu.

"Pusuya düşürüldük." Alparslan'ın dudaklarının arasından çıkan kelimeler ile tim bir kaç saniye sessizlik içinde kaldı, herkes Alp'ten bir komut beklemeye başladı. Alp bile bile gelmişti ve eğer her şey plana uygun devam ederse, tere yağdan kıl çeker gibi olacaktı.

"Komutanım?" Dedi cihangir, artık ne yapmamız gerek söyle demekti bu. Alp lacivert gözleri etrafı keşfediyor bu sırada, düşünmesi ve onları en az hasar ile çıkarması lazımdı.

"Keskin allah nasip edecek inşallah. Hazır mısınız?" Dedi alp. Etrafları sarılmıştı ve çıkmaları şuan için zor görünüyordu, alp en doğru olanı dan diye demişti. Herkesin bir yanı mutlu, diğer yanı vicdan azabı içindeydi, hepsinin aklına ilk sevdikleri gelmişti. Sözde bu günden bahsetmek kolaydı ama artık söz ya da mecaz değildi olaylar.

İşte şimdi ya şehit olacaklar, ya kurtulacaklar.

"EMREDERSİNİZ." Dedi keskin timi. Hepsi üzgündü ama aynı zamanda hepsinin ilk günden belli istedikleri mertebeye ulaşacaklar allah nasip ederse. Hepsi alp'ten gelen komut ile şerefsiz avlamaya başladı.

"Bana bakın, benimkileri vurmayın." Dedi yaramaz. Sesi oldukça yüksek çıktığı ve herkesin kulağını sikti, tim yüzünü buruşturdu.

"Lan amına koyduğumun gevşeği bağırma." dedi cihangir, içi buruktu arkasında bir hamile eş bırakacaktı arkasında ama aynı zamanda bir ayrı mutluydu, mesleğe başladığı ilk yıllardan belli isteğine kavuşuyordu. Bestenin çok üzülüp kendini harap edeceğini biliyordu ama aynı gurur duyacağını ve çocuklarını en güzel şekilde yetiştireceğini de biliyor.

"Komutanım siktin kulağımı." Dedi keşif, mutluydu isteği olacaktı onunda. Hepsi gibi onunda hayali vatan için canını vermekti. Melikeye bir çok mektup ve video bırakmıştı, Gelmeden önce ve hepsinde özür diliyordu. Hem onu sevdiği için, hem de onu bıraktığı için. Çok çalışmıştı aslında melikeye sevmemeye ve onunla olmamak için çok hata yapmıştı, ama melike tutuğunu koparan birisi olduğu için en sonunda ona yenilmiş ve şuan evleneceklerdi. Mahşere kalmıştı kavuşmak.

Tim vurduğunu öldürüyor, aynı zamanda hem elleri hem dilleri çalışıyor, Hepsinin kafasının içinde sevdikleri vardı ama dillerinde sadece kahkahalar dökülüyor...

"Lan it, bunu derken benimkini niye indiriyorsun." dedi cihangir.

"Abi buradan eğer birimiz sağ çıkacaksak, o sen olmalısın." Gözcü bunun olacağına çok inanmıyordu ama yine de umuda sarılmıştı.

"Gözcü doğru söylüyor güçlü, Evde seni bekleyen bir çocuğun var." Alp keskin çıkan sesi ile timde ona katıldı, ama unuttuğu bir şey vardı. Tek onun değil buradaki herkesin bir bekleyeni vardı. Alp düşünmekten kaçıyor ama yeni kavuştuğu bir aşkı vardı. Onlara belli ki kavuşmak haramdı, iki yakaları bir araya gelememişti. Tam kavuştuk dediklerinde tekrardan bir sorun çıkıyor ve yine uzak düşüyorlar.

"Komutanım, Beste zaten her şeyi farkında ve benimle her şeyi gözer alarak evlendi. Şehit haberim onu gururlandırır." Haklıydı. Beste her şeyi farkında bir insan ve eminim gurur duyacaktı. Omuzları dik olacaktı dışarda, ama sadece dışarda... Görenler ne kadar güçlü diyecekti, yıkık bir binanın altında kaldığını kimse görmeyecekti.

"Komutanım bu salakların yarısı mayına yakın yerde duruyor patlatayım mı?" Keşif yine bir şeyleri keşfetmişti. Alp, askeri ile gurur duydu kendiler gidecekse yanında bu şerefsizlerinde bir çoğunu götüreceklerdi.

"Patlat." emir verildi ve Uraz'ın silahından çıkan kurşun ile keskine görsel şölen sunuldu. Mayınlar bir birini tetikledi ve itlerin yarıdan çoğu öldü ama bu yetersizdi yine ve yine onlardan azdı tim. Her türlü bu işin ucunda kurtuluş yoktu. Ortalığı bir duman kapladı, bir kaç saniye şerefsizler durdu. Bundan yararlanan keskin timi bir kısmını daha öldürdü.

"Hay kellesini öptüğüm." Yaramazın keyfi yerine gelmişti bu ses tonundan anlaşılıyor.

"Lan yaramaz bırak şu kelle öpmeyi." Dedi gözcü, bir selimin arkada bırakacağı kimse yoktu. Bu yüzden rahat sanıyordu herkes ama hayır, onunda arkada kalacak yeni bir sevdası vardı ve bunu daha yaşayamamışlardı bile. Selim dönersem açılırım demişti kendi kendine ama dönmek pek nasip olacak gibi değildi.

"Şifa neden hiç konuşmuyor?" Dedi uraz.

"Şifa?" Dedi alp ama kulaklarına ses gelmemişti. Tim hemen ciddi bir hal aldı, Ayazın aldığı nefesler yetmemeye başlamıştı. Korku yavaş yavaş içine sızdı, Ayaz yerinden kalkmak için hareketlendi ama açık hedef haline gelmeden alp fark etti.

"OTUR YERİNE YARAMAZ." Dedi keskin ve oldukça emir veren ses tonunu ile. Ayaz ya oturacak ay da emre itaatsizlikten meslekten bile olabilirdi.

"Komutanım..." Dedi ayaz. Sesi aceleci ve korku dolu çıkmıştı. Sabahtan belli şehit olacağı için korkmayan adam, sevdiğine bir şey olacak diye ortalığı yıkmak istiyordu. Şimdiye kadar hep kendinin önce şehit olacağını düşünürdü ama kaderini bilemezdi. Kader ağlarını belki de tam tersi örmüştü.

"Komutanın olarak söylüyorum yaramaz. Yerinde kal ve ateş et." Dedi alp. Ayaz kendi içinde bir mahkeme kurgu ve kendi intiharını verdi. Denileni yapmak için eski pozisyonunu aldı. Oraya gitse kendilerini öldürte bilirdi. Yerlerini deşifre eder eve timin sebebi olurdu.

"Emredersiniz." Dedi ama bu kelime dudaklarının arasından ilk defa lanet ederek çıktı.

"Komutanım..." Dedi şifa.

"Niye hatta değilsin şifa?!" Alp'te çok korkmuştu ve bu sesine yansımıştı. Ela onun ikinci kız kardeşi ve silah arkadaşıydı.

"Komutanım ufak bir sıyrık sadece." Ayaz, emir komuta zincirini kırmayı ilk defa bu kadar arzulamıştı.

"İyi misin? Hemen geliyorum." Ayaz asla yerinde duramıyor ve yine alp tarafından durduruldu.

"YERİNDE KAL ASKER! YARAMAZ NEYİNİ ANLAMIYORSUN? GÖZCÜ EN YAKIN SENSİN, ŞİFANIN YANINA GİT. DİĞERLERİ ATEŞE DEVAM." Dedi alp. Ayaz el mecbur yerinde kaldı.

"Amına koyduğumun oruspu çocukları bitmiyor." ayaz kendi kendine fısıldamıştı ama tim kulaklık sayesinde hepsini duymuştu. Kimse daha fazla konuşmadı ve ateşe devam ettiler.

Herkes verilen komut ile kendine düşeni yapmaya başladı. Alp buradan çıkmanın imkânsız olduğunu biliyordu ama kanının son damlasına kadar savaşacaklardı. Başka seçenekleri yoktu. Bunu bile bile gelmişti buraya, mihriban asla onu affetmeyecekti ama şuan bunu düşünüp operasyonu mahvetmek istemedi.

"Ne durumdasınız?" demesi ile herkes derin bir nefes aldı.

"Komutanım mühimmat azaldı ve üstümüzde kalan bombaların bir çoğunu attık. Şerefsizler çoğaldıkça çoğalıyor soylarını siktiğim." Dedi keşif.

"KOMUTAN ELİMİZDESİN. TESLİM OL YA DA HEPİNİZ ÖLÜN." Pis pis gülüyor ve bundan keyif alıyor abdi. Sonunda yıllardır çabaladığı hedefini alacaktı.

"Kanımın son damlasına kadar savaşıyoruz. Duydunuz mu keskin?"

"Emredersiniz." Koro halinde hepsi bir ağızdan dediler. Burada pusu olduğunu bile bile geldiler, Bunun geri dönüşü yoktu hepsi biliyor. Ya şehit tabutu ile evlerine döneceklerdi ya da hiç bir parçaları dönmeyecekti. Vücutlarının her bir parçası yok olacaktı. Bir anda büyük bir ses duyuldu ve ortamı bir sis bulutu kapladı.

"Komutanım..." Dedi yaramaz.

"Siktir bu ne lan?" Dedi keşif.

"Amına koyduğumun çocukları." Dedi gözcü.

"Nefes almayın..." Dedi güçlü ama bu mümkün değildi. Ortamı anından bir sis bulutu kaplamıştı ve yavaş yavaş bedenleri uyuşuyor ve hareket edemez hale geliyorlardı. Bu nasıl bir illet ise kısa zamanda kılını bile kıptırtamaz hale gelmişlerdi.

"Merhaba ölüm nasılsın?" Alparslan'ın arkasında duruyordu şerefsiz. Ölüm nefes almakta zorluk çekiyor ve bir hamle yapamıyor. "Beğendin mi hediyemizi? Bir kaç dakika içinde uyuyacaksın ve ben istediğimde uyanacaksın." Dedi şerefsiz. Alparslan'ın lacivertleri kapanmak üzereydi zaten.

"Kes... Keskin..." Alp son bir umut timini uyarmak istedi ama başaramadı, gerisi koca bir karanlık...

Pusuya düşürülmüşlerdi ama bunu zaten biliyordu alparslan. Kolay olmayacağını biliyorlardı ama böyle bir şeyi tahmin etmiyorlardı. Keskin timi kendinden geçti, hepsi olduğu yerde bayıldı kaldı. Şerefsizler hepsini orta alana sürükledi, abdi büyük bir keyif içindeydi bu yüzündeki gülümsemeden çok net anlaşılıyor.

"Hepsini mi alıyoruz başkan?" aralarından biri abdiye sordu.

"Hayır, ölü işimize yaramaz. Biz sadece ÖLÜMÜ alıyoruz." abdinin keyfi çok yerindeydi, diğerlerinin öldüğünü söylemişti şerefsizin biri. "Emin sizin değil mi, hepsi ölü?" dedi son kez teyit etmek için sordu.

"Hiç birinin nabzı yok abi." Dedi şerefsiz.

"Çok iyi. Hadi burada işimiz bitti gidiyoruz." Dedi abi.

Hepsi tek tek arabalara doluştu ve yeni mahzenlerine doğru yol almaya başladılar.

Onların ardından timi almak için askerler geldi. Her şey istenildiği gibi olmamıştı, planda aksilikler çıkmıştı. İşte şimdi büyük bir sorun vardı.

"Komutanım Ölüm yok." dedi asker.

"Boku yedik." Dedi komutan.

GÜNÜMÜZ MİHRİBAN ARAS ANLATIMI

"Ölmedi, Sadece kayıp." Dedi albay.

Duyduklarım ile az önce nefes almamı engelleyen etken bir anda kuş oldu uçtu sanki. Yüreğim azda olsa ferahladı.

"Nasıl kayıp?" Dedi mert. Benden önce sormuştu, zira iyi etmişti. Benim ne konuşacak takatim ne de ayakta duracak halim kalmıştı.

"Ne oldu benim oğluma albayım?" Dedi Selim amca.

"Pusuya düşmüş tim. Alp hariç hepsi iyi." Ne de kolay diyorlardı pusuya düşmüş diye, benim yüreğim yangın yeriydi...

"Siz niye böyle geldiniz o zaman albayım?" Amcamın sesi kzıgın çıkmıştı. Her kes konuşuyor, soruyordu ama ben sadece köşede durmuş dinliyorum. Kelamlar dudaklarımın arasından çıkmıyor.

"Önlem için geldik böyle, Ayşen teyzenin sağlığı için." Dedi cihangir abi. Neyi vardı ki Ayşen teyzenin? "Kalp spazmı, ameliyat oldu bir kaç yıl önce." Dedi cihangir abi bizi aydınlatmak adına. Şimdi anlaşıldı. Kadına bir şey olmasın diye ambulans ile gelmişlerdi ama az daha hepimizi toptan öldüreceklerdi.

"Bende geliyorum." Sesimi duyduklarında hepsi bana anlamsız bakışlar atmaya başladı. Nereye gittiğime anlam verememişlerdi. "Karargaha bende geliyorum, Karşı çıkan olursa pişman olur. Zira başınıza yıkarım orayı." Bir albayı ve askeri tehdit ediyorum ama umurumda bile değildi. Benim her şeyim dediğim adam ortada yoktu ve benden evde durmamı bekleyemezlerdi.

"Mih..." Dedi albay, itiraz edecek bir ses tonu ile, "Eğer beni oraya götürmez sensiniz. Tüm şehri ayağa kaldırırım. Bunu yaparım! Hem de Alparslan'ı bulana kadar yıkılmadık yer bırakmam ülkede." Ne kadar ciddi olduğumu anlamaları için tam gözlerinin içine baktım ve oldukça dik duruş sergiledim. İçim yangın yeriydi, kız çocuğu kimsesiz kalmaktan tekrar korkmaya başlamıştı ama kuyruğum her zaman olduğu gibi dik duruyor.

Şuan yıkılma zamanı değil, yıkma zamanı.

"Oraya girmen bir sivil olarak. Gu..."

"Ben, size güvenlimi diye sormadım. Beni. Oraya. Götürün. Kendi sağlığınız için dediklerime uyan derim." Benden asla böyle bir çıkış beklemiyorlardı. Albay ve cihangir abi bir kaç saniye bakıştılar ve başlarını onaylar anlamda salladılar. Ben hariç herkes evde bekleyecekti, bende askeri araca bindim ve yola çıktık. Kafamın içinde kırk tane tilki dönüyor ve hepsi farklı bir şey söylüyor. Aldığım nefesler yetmiyor... Yeni bulmuştum ve tekrar kayıp etmek istemiyorum.

Elimi kalbime koymak istedim ama kalbim şuan kayıptı.

"Bulacağız onu." Dedi yanımda oturan cihangir abi.

"Bulun onu, ne olur," Ses tonum sanki az önce onları tehdit eden ben değilmişim gibi zayıf ve yenilmiş çıkmıştı. İkimizde sustuk ve yolda kısa sürede bitti. Araba ormanın içinde durdu.

"Buradan sonra maskeyi takman gerekiyor." Dediler. Bir önde oturan albayla baktım, bir yanımda oturan cihangir abiye. Onlar da maske takmıştı. Hangi ara takmıştılar fark bile etmedim oysa sessizce bana uzatılan maskeyi taktım. Burnuma direk müptelası olduğum koku doldu. Bu maske Alparslan'ındı.

"Alparslan'ın. Gelmeden önce böyle bir şey yapacağını bildiğimiz için yanımıza aldık." Dedi cihangir abi. Gözlerimdeki şaşkınlığı görmüştü. Biliyorlardı onlar ile zorla geleceğimi, araç durdu karargahın içinde. Hepimiz indik. Etrafta dolu asker vardı ama benim aşina olduğum askerim yoktu. Nerede, ne yapıyor, nasıl soruları kafamın içinde fink atıyordu adeta. Derin bir nefes aldım ve üstümüzde olan bakışları umursamadan karargahın içine doğru kendimden emin adımlar ile girdim. En üst kata albayın odasına çıktık. Burada üstün bir teknoloji söz konusuydu. Alp ilk geldiğimizde anlatmıştı ama ona pek kafa yormamıştım. Şimdi de aynı şekilde sessizlik içinde peşlerinden ilerledim, albayın odasına girdik, oturmam için eli ile masanın önündeki koltukları gösterdi. Sessizce dediklerini yaptım.

"Sen burada bekle." Dedi albay. Odadan çıktılar. Bende albayın odasında tek kaldım. Oda düz sıradan bir odaydı, Kahve tonları döşenmişti, klasik bir kitaplık ve masa vardı ek olarak bide dolap, Daha beş dakika bile olmamıştı ama odada duramıyorum. Duvarlar üstüme üstüme geliyor. Nefes alamıyorum... Dolu olan gözlerim düşüncelerim ile taşmaya başladı. Ben ağlak bir insan değilim ama söz konusu alparslan olduğunda pek bir ağlak oluyordum. Ona bir şey olma düşüncesi beni yerle bir ediyor.

Onu daha yeni bulmuştum ve kayıp etmek istemiyorum. Benim yollarım dikenli ve taşlıydı bu yıllardır böyle olmuştu ve olmaya devam ediyordu ama bir nebze de olsa alp iyi gelmişti. Artık ışığım vardı ama o ışığı kayıp etmek üzereydim. "Neredesin mavi alp." Oda da benden başkası olsa, belki deli olduğumu düşüne bilirdi. Islak kirpiklerimi duruladım ve göz yaşlarıma bir son verdim. Daha fazla bu odada kalmak istemiyorum. Odadan çıktım, tekrar girmem mümkün değildi çünkü her kapıda özel yüz tarama ve parmak izi vardı. Koridorda biraz ilerledim ve tam karşımda toplantı odası yazan bir oda vardı, oraya girmek içinde parmak izi lazımdı ama ben daha kapıya yaklaşmadan kapı açıldı. İçeriden tim ve albay çıktı. Bir iki kişi daha vardı tanımadığım ama onları es geçip albaya baktım.

"Onun odasına girmem mümkün mü?" Son kalan enerjim ile demiştim bunu. Bana baktı baktı ve başını onaylar anlamda salladı.

"Yaramaz seni götürsün." Dedi yaramaz kimdi bilmiyorum. Bilsem de umurumda değildi şuan, tek umurumda olan birisi vardı ama oda burada değildi. Neredesin alp?

"Gel şurada." Dedi ayaz.

Yaramaz, ayazmış.

Sadece başımı salladım ve onunla az önce geldiğimiz koridorun sonuna kadar yürüdük, Alpin adının yazılı olduğu kapının önünde durduk.

"Nasıl gireceğiz. Kiliti var mı?" Sonuçta odanın kapı kilitti yoktu, Her hangi bir anahtar sokacak yerde yoktu. Sadece kapının hemen yanında duvarda küçük bir tablet gibi cihaz vardı. "Parmağını okut Mihriban." Diyerek cihazı gösterdi.

"Nasıl yani?" Dedim ekrana bakarken.

"Alpin odasında senin de parmak izin var. İstediğin gibi gire bilirsin." Beklemediğim cevap ile göz bebeklerim genişledi. Ne zaman yapmıştı bunu? Bu kadarını ne zaman düşünmüştü?

"Bunu ne zaman..."

"Burada gördüğün gibi her şey son sistem, o yüzden şaşırma. Anladığım kadarıyla bundan haberin yok ama alp bu yapar. Basit iş parmak izini bulup sisteme girmiştir." Buna basit mi diyor! Sadece başımı salladım ve dediğini yaparak parmak izimi ekrana okuttum. Ekranda onaylayan bir ses duyuldu.

"Güzeller güzeli bebeğim, hoş geldin." Dedi yapay zeka.

"Ha siktir..." Ayaz bile şok olduysa ben kendi halimi söylemiyorum bile.

"Hoş buldum." Ses tonumdan bile ne kadar şaşkın olduğumu anlaşılırdı.

"Şaşırma, beni alp yaptı ve seni seviyorum." Dedi yapay zeka. Ayaz yanımda sinirden gülmeye başladı, haklıydı sisteme neler eklemiş.

hanımcı boy.

Daha fazla kapıda durmadım ve benim için açılan kapıdan içeriye girdim. "Bir şey istersen seslen gelirim. Ya şu tuşa bas geliriz." Dedi masada duran küçük yeşil tuşu işaret etti. Ona sadece başımı salladım. Odaya girmedi ve sadece dıştan bir göz attı, sonra irisleri benimle buluştu. "Onu bulacağız en kısa zamanda." Dedi ve gitti. Bende ardından kapıyı kapattım. Oda aynıydı düz sıradan oda ama fazladan bir masada bize ait bir fotoğraf eklenmişti. Buram buram Alparslan kokuyordu odası. Son kalan dermanım ile masanın başında duran sandalyesine oturdum. Derin bir nefes aldım daha fazla tutamadım kendimi, ağlamaya başladım. Masada, odada bir çok yerde bizim, benim fotoğrafım vardı. Oda resmen bizle doluydu.

"Neredesin kurban olduğum?" Sanki burada bana cevap verebilecek gibi kendi kendime konuşuyorum. Başımı masasına koydum ve içim dışıma çıkarcasına ağlamaya başladım. İçim çok acıyor, sanki biri kalbime ardı ardına balyoz darbesi indiriyor. Aklımın bana zoru var gibiydi, normalde hatırlamaması gereken dolu anı, ses kafamın içinde dönüyordu. Biz kısa sürede ne çok anı biriktirmiştik ve bunlar sadece benim hatırladıklarımdı. Bir bu kadar da daha öncesi vardı eminim. Bir açılma sesi duydum ve başımı hızla kaldırdım. Bilgisayarını açmıştım ama ekranda şifre vardı. Bilgisayar yüzümü taradı ve kendi kendine açıldı. Buna şaşırmamıştım ama kapıdaki yapay zeka aklıma gelince kendime güldüm. Alp bunu ne zaman yaptı diye kafa yormayacaktım artık. Bilgisayar ekranına baktım, adımın yazılı olduğu bir klasör vardı.

Neden Alparslan'ın bilgisayarında adım yazılı bir klasör vardı ki?

"Ne yapıyorsun sen Alparslan." Kendi kendime konuşuyor ve cevap bekliyorum. Daha fazla vakit kayıp etmeden tıkladım ve içinde sadece bir video vardı. Tabiki de onu da izleyecektim. Videoya tıkladım ve ekranı bir adet Alparslan Demir belirdi.

Benim güzel sevgilim...

"Merhaba... Hay sikeyim seni alp böyle giriş mi yapılır..." Kendini video ya çekmişti.

kendini nasıl sikecek mih?

sen cidden orada mı takıldın.

"Güzeller güzeli bebeğim... Şuan ne demem gerek bilmiyorum ama bu kamerayı açma amacım sana son kez belki de seni seviyorum demek. Sen alışıksın kameralara benim aksime. Neyse ne diyordum, bu video sana ulaştıysa ya şehit haberim gelmiştir ya da ben ortada yokumdur. Ne diyorum ben ya şehit haberim gelmeden bu video ya nasıl erişeceksin neyse onu da halledicim. Seni çok seviyorum güzel bebeğim... Eğer şehit olduysam... Vatan sağ olsun. Sana göre tanışalı bir kaç ay oldu, ama bana göre biz tanışalı yıllar oldu. Annen, efsun teyzem seni benim için doğurmuş kim ne derse desin. Neyse bu çok boş bir video olacak ama böyle idare et." Etrafa baktı ve kaşlarını çattı. Şuan sinirli istediği olmayan erkek çocuk modundaydı. "Seni bulduğumda savunmasız ve ürkek bir kız çocuğu gibiydin, dudakların titriyor ama o cırtlak sesinle bağıra bağıra ağlamaktan geri kalmıyordun. Kucağıma verdiklerinde susmuştun. Ondan önce babanda bile susmamıştın. O günü hiç unutmam sanki avuçlarıma kalbimi bırakmışlardı... Küçücük devamlı melül melül bakan bir kız bebek... Büyüdü ve beni de kendi ile büyüledi." Derin bir nefes aldı. "Sonra yıllar geçti ikimizde büyüdük. Keşke hiç büyümeseydik... seni benden altı yaşında aldılar bir hastane odasında, elimden bir şey gelmemişti. Yıllardır hala kendime çok kızarım. Hala kızıyorum... Neyse orada ayırdılar bizi mih. Sen o gün son kez alp dedin. Ben o gün son kez alp oldum. Şuan canın çok acıyor ve kendini çaresiz hissediyor olmalısın. Sen güçlüsün ağlama falan diyemem. Seni çok iyi anlıyorum. Onca yıl seni aradığım için, senin yokluğunu ve ne kadar güçlü olunursa olunsun, o hissi biliyorum..." Lacivertleri dolu dolu oldu. " Ne lanet bir duygu olduğunu biliyorum. İçinden söküp atmak istediğini biliyorum ama artık bununla yaşamak zorundasın ya da beni tekrar unutmak zorundasın. Neyse bunlardan bahsetmek değildi niyetim. Uzun uzun konuşmak ve sana dolu dolu anılarımızı anlatmak istiyorum ama maalesef o kadar vaktim yok. Ölüme gidiyorum mih..." Ellimi kalbimin üstünde koydum. "Bile bile ölüme gidiyorum. Verdiğim sözü tutamadım özür dilerim güzel bebeğim. Ama sen şuan iyisin ve güvendesin o yüzden içim çok rahat..." Ne diyordu. Ruhum bedenimi terk ediyor, Kafamın içinde cümleleri dönüyor.

Bile bile ölüme gitmişti.

"Şuan bana çok kızıyorsun ama beni anlayacağın günlerde gelecek ve bana hak vereceksin. Senden bir şeyler istiyorum güzeller güzeli bebeğim, İlki kimseye güvenmemen. İkincisi hatırlaman... Abini hatırla... Neler olduğunu ve neden burada olduğunu hatırla... Sen kim olduğunu hatırla Mihriban Aras. Karanlığına mum yak. Işığını söndürme hiç bir zaman. Söndürmek ve solman için her yolu deneyecekler ama pes etme. Sonunda zafer bizim olsun. Senin için çok zor olsa bile, bir an önce hatırla mih... Bizi hatırla belki bencilce bir istek ama hatırla. Seni çok seviyorum bebeğim..." Dediklerine bir anlam veremiyorum. Dolu gözleri taşmaya başladı. Alparslan ağlıyordu veda mesajında. Ben burada, o orada ağlıyordu. Neden bile bile ölüme gitmişti. Neden beni burada, her şeyin içinde bırakmıştı. Kendi düşüncelerim beni intihara sürüklemek istiyordu.

Hatırla diyordu, neyi hatırlamam gerekiyordu?

Niye kimseye güvenmemem gerekiyordu?

Beni bırakıp ölüme nasıl gitmişti?

Nefes alamadığımı hissediyorum. Hızla yerimden kalktım ve cama doğru ilerlemeye çalıştım. Nefes almam gerekiyordu ama daha cama ulaşamadan ayaklarım beni yarı yolda bıraktı. Yere oldukça sert şekilde dizlerimin düştüm. Ellerimden biri boğazıma sarıldı. Hırıltılı nefesler alıp veriyordum. Ya da sadece nefes aldığımı düşünüyordum.

Karanlıkta kalmıştım. Karanlığım bir nebze ışık var sanıyordum ama o ışığı benden almak istiyorlar.

GEÇMİŞ.

"Mih hadi annem uyu artık."

"Anne alp gel..."

"Okulda..." Efsun sözlerini tamamlayamadan içeriye ayaz ve alp girdi. Mihriban öndeki dişleri ile sırıtmaya başladı.

"Alp... Çiko?" Alp, kıza gözlerini devirdir.

"Aldım gelirken." Kızın tam yanına geldi ve elindeki çikolatayı verdi.

🌒

"Alp gelsin, Atakan susacak gibi değil." Dedi efsun. Küçük kızın bir türlü ağlaması dinmiyordu. El mecbur Atakan gitti ve alp alıp geldi. Kızı saatlerdir ağlıyordu ve bir türlü susmuyor. Alp evi inletircesine ağlayan kızın odasına girdi ve hızla soluğu yanında aldı.

"Ağlama geldim bak ben." Dedi ve Mihriban'ın yatağına oturdu. Mih ıslak kirpikleri ile baktı mavişleri.

"Mavi alp." Dedi küçük titreyen dudaklarını büzerek.

"Bebeğim benim gözlerim mavi değil! Lacivert."

"Mavi..." Mihriban inat ile mavi diyordu ve alparslan derin bir nefes aldı.

İki ebeveyn sessizce onları izliyordu. Kızları sanki saatlerdir ağlamıyormuş gibi alparslan'a kur yapıyor. İkisi de bunu hayret içinde izliyor ve sessini bile çıkarmıyorlar. Alp kendi ile Mihriban'ı yatağına yatırdı, uyuması için göğsüne yatırıp saçları ile oynamaya başladı.

🌒

"Anne alp düştü..." Mihribanın bağırtısı ile alparslan kaşlarını çattı.

"Mih bağırma önemli bir şey değil." Mih onu takmadan dizine bir bakış attı, Dizi baya derin yarılmış ve kanıyordu.

"Önemli. Sus sen." Kollarını beline koymuş çirkef modunu açmıştı. Daha sonra alpi hastaneye götürdüler, yarası derin olduğu için.

"Küçük hanım siz kapıda bekleyin, Bizim ufak bir işimiz var." Mihriban kaşlarını çattı ve tutuğu eli daha sıkı tuttu.

"Hayır. Ben gitmem." Küçük boyu ile doktora kafa tutuyordu.

"Mih kapıda bekle gelicem ben." Dedi hasta yatağında olan ve dikiş atılmasını bekleyen alp.

"Hayır dedim. Bende ducam." Kız inat ile çıkmıyor, hemşire omuzuna dokun nazikçe. Mihriban tam yargaya çıkaracağı zaman alp müdahale etti hemen.

"Tamam kalsın doktor bey. Aksi halde tüm hastaneyi başımıza toplar, bakmayın siz onun altı yaşında olduğuna." Dedi. Doktor hayret ile baktı çocuklara. Mih istediğini almıştı, yatağa tırmandı ve alpin tam yanına oturdu ellerini tutu. Sanki kendi canı acıyormuş ve dikişi kendine atıyorlarmış gibi ağlamaya başlamıştı.

"Acıyor?" Bunu alpin demesi gerekiyordu ama hayır mihriban demişti.

"Senin inci tanelerini akıtman kadar acıtmıyor canımı." Alp her zaman ki alpti.

"Tamam acımasın canın sildim." Dedi mihriban ve gözlerini silmek için ellerini hareket ettirdi ama ondan önce alp davrandı ve nazikçe göz altlarını sildi. Doktor ve hemşire çocuklara imrenerek baktı.

🌒

"Mih, benimle neden konuşmuyorsun?" Ayaz bahçede oturan ikiliye sırıtarak baktı. Kardeşine, Alpin artık kendini sevmediğini ve başka kız ile olan fotoğrafını göstermişti. Bundan Alparslan'ın haberi yoktu tabiki de.

"Sen ben sevmiyor." Dudaklarını büktü ve toprağı anımsatan göz bebeklerini doldurdu, tabikide çenesi titretmeyi ihmal etmedi.

"Hayır, nereden çıkardın bunu?" Alp lacivert gözlerini kocam açmış mihribana baktı.

"Abim dedi, senin bir kızla foton var." Mihriban elleri ile saçlarını omuzunun arkasına attı.

"Ulan ayaz yaktım seni. Hayır o kız sadece arkadaşım, sıradan birisi." Evet Mihriban yedisinde ne ise yetmişinde de oydu.

"Ama..."

"Aması yok güzeller güzeli bebeğim..." Mihriban sanki ağlayan kendisi değilmiş gibi dökülmüş dişleri ile sırıtmaya başladı.

"Tamam sadece ben?" dedi Mihriban.

"Tamam sadece ben?" dedi Alparslan da onu tekrar ederek.

"Her zaman mı? Söz mü?" Alp başını iki yana salladı.

"Her zaman ve her daim. Mih'in, Alp'i sözü."

"Her daim ve her zaman. Alp'in, Mih'i sözü."

Olayın tatlıya bağlanması ile sarıldılar ve daha sonra oyunlarına devam ettiler.

🌒

YILLAR ÖNCE

Hastane odasından kaçırıldıktan bir gün sonra.

"Alp gelsin..."Dedi mihriban.

"Alp yok artık." Dedi karşısındaki beden.

"Var alp, Gitmez ki alp." Umut doluydu sesi.

"Ailen öldü senin! ne alp diyorsun sen?" Bağırması ile küçük bedeni irkildi ve bir adım arkaya kaçtı.

"Hayır o beni bırakmaz. Gelecek alp... Alp hep gelir." Dedi küçük bedeni ile karşısındaki dev gibi duran adamın üstüne yürüdü.

"Gelemez alp. Unutacaksın onu. Duydun mu beni? Unutacaksın." Mih yüzünü buruşturdu kendisine bağıran adama karşı.

"Hayır dedim sana bırakmaz o beni." Diyerek kafa tuttu.

🌒

Kaçırıldıktan bir hafta sonra.

"Derslerin başlayacak ve sen en iyi şekilde yetiştirileceksin." Dedi adam ama mihriban bir haftadır onunla tek kelime etmiyordu. Bu git gite sinirini bozmaya başlamıştı. Altı yaşındaki çocuğa laf geçiremiyor.

"Konuş benimle."

"Konuşursan ve dediklerimi yaparsan, alp ile telefonda konuşursun." Mihriban duydukları ile toprak irisleri ile kendi ile eş değer olan irislere çevirdi. Heyecan ile başını salladı ve konuşmaya başladı...

🌒

Yıllar sonra Mihriban üniversite zamanı.

yazar anlatımı

"Sana ne dedim ben Mihriban?" Mihriban başında susmak bilmeyen yaşlı adama baktı.

"Ben sana dedim. Beni, ondan uzak tutamazsın." Ayağa kalktı ona aynı şekilde bağırarak yanıt verdi.

"Anlaşmayı çiğneyemezsin! Her şeyi tehlikeye atıyorsun." Yaşlı adam durmadan anlaşma diyordu. Bir türlü Mihriban'ın ne hissettiği ile ilgilenmiyordu.

"Hayır. Duydun mu beni hayır. Bana hemen her şeyi açıklıyorsun. Nasıl yaparsın bunu. Söz verdin sen, bana. Yıllardır ondan boş yere mi uzak duruyorum ben..."

"Hiç bir şey boş yere değil. Sözümü tutum ben." Dedi yaşlı adam ama tutmadığını kendisi de biliyordu.

"Lan ne tutması..." Diye masada duran vazoyu fırlattı adama. Adam son anda eğildi ve kafasına gelen vazodan kurtuldu. "Ne tutmasından bahsediyorsun sen! Kandırdın sen, ben..." Diyerek omuzları düştü sesi kısılmıştı sonra doğru. Olduğu yere çöktü.

"Ölüyordu... Onu kayıp ediyordum... Kavuşamadan ellerimin arasından gidiyordu..." Olduğu yere çöktü ve ağlamaya başladı.

"Sözümü tutarım. Onu yaşatırım ama bunun için sende, bana bir şey vereceksin." Dedi yaşlı adam. Hemen yanına oturmuştu, Mihriban sinir ile sırıttı ne diyordu nu adam?

"Ne diyon sen." Kibarlığı son öğrendikleri ile köşe bırakmıştı.

"Bir anlaşma teklif ediyorum." Yüzsüz gibi hala nasıl konuşabiliyordu bu adam. "Bakma öyle. Aynı şeyi istiyoruz madem, ben riske giriyorum sende gireceksin." Dedi.

"Ne istiyorsun? Canımı al kurtarayım kendimi, senden." Adam istediğini aldığı için sırıttı.

Şimdiki zaman.

Hatırlıyorum.

Kesik kesikti ama ben hatırlıyorum.

Başım zonkluyordu yine, başıma birisi balyoz ile vuruyordu. Ben ne yaşamıştım öyle. Küçük alp ve mih ne kadar da güzeldi... Ellerim boğazımda kaldı. Artık gözlerim kapanmak üzereydi, odanın kapısı bir anda açıldı ve içeriye kim girdiğini görmedim. Görüşüm çok bulanıktı ve sesler asla net anlayamıyorum. Hepsi beynimin içindeki anıların sesleri sayesinde duyulmuyordu. Birisi yanımda ve bana dokunuyor,

"Nefes al. Kriz geçiriyorsun."

Bana mı diyordu?

"Ben yanındayım. Nefes alıyorsun bak. Sakin ol şimdi sana ufak bir iğne..." Neden sustu anlamamıştım, şuan anlamakta istemiyorum. Ne oluyordu bilmiyorum tek odağım kafamın içiydi.

"AYAZ ÇIK DIŞARI..." Neden bağırıyorlar. Biraz sessiz olmalılar, kolumda sinek ısırığı gibi bir acı hissettim. Sonrası karanlık...

~

BÖLÜM SONU...

BÖLÜM BİTİŞ TARİHİ: 04.01.2024

Bölüm yayınlanma tarihi: 02.02.2024

BÖLÜMÜ NASIL BULDUNUZ?

SİZCE KİM, KİM?

NELER BEKLİYOR SİZİ?

AYAZ VE ELA NE OKACAK?

KAFAMIN İÇİ GİBİ KARIŞIK BÖLÜM OLDU. NEYSE BİZİM Kİ ARTIK UFAK UFAK HATIRLAMAYA BAŞLADI BUNDAN SONRASI CURCURUNA.

DİGER BÖLÜMDE GÖRÜŞMEK ÜZERE.

İNST:sudenazbalikcii

TİKTOK:sudenazbalikci

ARADA SPOİ PAYLAŞIYORUM HABERDAR OLMANIZ İÇİN TAKİPTE KALIN.

SudenzBalikci6

GÖRÜŞÜRÜZ SEVGİYLE KALIN... (⁠。⁠♡⁠‿⁠♡⁠。⁠)

 

 

 

 

Bölüm : 02.02.2025 19:31 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...