30. Bölüm

28.Bölüm

Sudenaz
sudenzbalikci6

Bölüm beğeni ve yorumları çok düşük. Bölümü BEGENMEYİ ve YORUM yapmayı unutmayın teşekkürleri.

Bölüm sınırını ne zaman geçerseniz bölüm o zaman gelecektir. (100 BEĞENİ)

KİTAP HAKKINDA DUYURU PAYLAŞIYORUM, BAZEN SPOİ PAYLAŞIYORUM BENİ TAKİP ETMEYİ UNUTMAYİN.(⁠✷⁠‿⁠✷⁠)

SudenzBalikci6

Keyifli okumalar.

"CENETTİ BAHŞETMEK."

~

Korku... Her şey sorunsuz giderken bir anda onu kayıp ettim sanmıştım, Çok korkmuştum ve onun hayatımda ne kadar büyük bir yer kapladığı ile bir defa daha yüzleşmiştim. Onlar gülüyorlardı, benim aksime. Aşağıda ağlamam yetmemişti, sanki ne kadar ağlarsam ağlayayım bir fark olmayacaktı. Bazı insanlara göre ağlamak zayıflık demekti, asla böyle düşünmüyorum. Bu bir haftada ne kadar ağlamadıysam kendim ile kaldığımda bir o kadar fazla ağlardım. Kişilerin ya da kalabalık anlarda istesem de ağlamıyorum. Bundan utandığım için değil, bunu beceremiyorum.

"Güzelim, yanıma gelir misin?" Bakışlarımı hastane zemininden kaldırdım. Oda da sadece o ve ben kalmıştık, diğerleri gitmişti. Bu kesinlikle Alparslan sayesinde olmuştu. Herkesi 'Bizi tek bırakmaları gerektiğini' Söylemişti... Hayır asla bu kadar kibar olmadı! Tam olarak 'Yeter sizi gördüm azıcık gidinde sevgilimle hasret gidereyim' demişti. Bu tavrına ne kadar kızdıysam yine bir o kadar mutlu olmuştum. Ailesi ve arkadaşları onun trup gibi olduğunu anlayınca gitmişlerdi. Şuan koca odada bir o, bir ben kalmıştık. Alparslan verilen serumun etkisi ile ister istemez uyumuştu, bende saatlerdir oturduğum sandalyede onu izlemiştim. Sessizce yüzünü ve mimiklerini izlemiştim. Hayatta olduğuna şükretmiştim. Uyuması ve saatlerdir uyuyor olması aslında içimde korkuya sebep olmuştu o yüzden parmağımı burun deliklerinin altına götürdüm. Nefes aldığını anlamak için... Bu sırada uyanmıştı.

"Efendim." Dedim. Elimi hızla oradan çekmiştim. Sesini duyunca yerimden kalktım ve tam tepesinde dikilmeye başladım.

"Yaklaşır mısın?" Doğru mu işittim diye bir kaç saniye düşündüm. "Az yaklaş bana, kulağına bir şey demem lazım." Kaşlarım daha ne kadar çata bilirim bilmiyorum ama her işittiklerim daha çok çatılıyordu. Boş odaya göz gezdirdim. Bana ne diyeceğimi anlamış gibi baktı lacivertleri. " Mih bende biliyorum oda boş ve ikimiz varız ama diyemem yaklaş." Ne kadar anlam veremesem de yaklaştım şairlerin bile kelimeleri kifayetsiz kalacağı güzellikte olan yüzüne. Başını hafif kaldırdı yastığından ve yüzünde çok önemli bir şey diyecek gibi ciddiyet vardı. Yanağımda hissettiğim ıslaklık ile iki saniye dondum. Daha sonra hızla doğruldum eğildiğim yerden. Amacı beni öpmekti...

"Alparslan?" Sen hayırdır der gibi çıkmıştı ses tonum. Aşık olduğum yüzünde arsız bir sırıtma vardı.

"Ne yapabilirim? Yaklaş öpeceğim desem gelmezsin. Bende özledim be kızım." İç çekerek konuşması ve derin derin bakan lacivertleri ile elimde olmadan gülümsedim. Özlemiştim bu arsız hallerini. Bu hallerini bir daha göremeye bilirdim... Bu düşünce zihnimin bir köşesinde her zaman olacaktı artık. Tamam bu hep biliyordum ama bilmek ve yaşamak arasında çok fark varmış.

"Bakışlarındaki buğulara sebep olduğum için kendimi çok fazla suçluyorum..." Sabırsızca cümlesini bölmeme izin vermedi. "Hayır. Ben konuşmak istiyorum. Oraya bile bile gittim..." Daha fazla duymak istemiyordum. En azından şuan değil. "Eve gidince konuşalım. Şuan uyu." Dedim. Sesim beklediğimden keskin ve soğuk çıkmıştı. Şuan duymak istemiyorum, sadece kaçıyorum belki ama ya duyduklarımı sineye çekemezsen. O zaman ne olacaktı. Önce kendi içimde, onunla bu konuşmayı yapmadan kendimi hazır hissetmem gerekiyor.

"Peki." Ses tonu kuru ve köşeye sinmiş gibi çıkmıştı. Sanırım benden bu kadar tepki beklemiyor ama aynı zamanda gözlerinden bana hak verdiğini haykırıyordu. Oraya neden ve ne düşünerek gittiğini merak ediyorum ama bunu şuan yapamazdım. Gecenin bir yarısı onunla bunu konuşmak istemiyorum.

"Ağrın var mı? Aç mısın? Rahat mısın?" Sorularımı arka arkaya aceleci bir tavır ile sormuştum. Onunla ilgilenmem hoşuna gitmiş gibi gülümsedi. Dolgun dudakları iki yana kıvrıldı ve bana çok güzel bir manzara sundu.

"Hayır ağrım yok. Aç değilim ve rahatım. Birazda sen rahat ol lütfen, yanıma gelip beraber uyumaya ne dersin?" Valla arsız bu ya.

Koca bir evet.

"Hayır." İsteğimin dışını yapmam gerekiyordu. Hasta diye onu sineye çekemezdim. Tamam onu çok seviyorum ama bazı şeylere tepkimi net ve keskin olması lazımdı. Bunu hastanede yapmam doğru muydu? Burada çelişkiye düşüyorum işte.

Mih onu kayıp ediyorduk... Sarılalım.

Evet kayıp ediyorduk ama bu ona yüz vereceğimiz anlamına gelmez. Kendini koruması ve bile bile ölüme gitmemesi gerekiyordu. Tamam elbette bu onun görevi ama giderken beni diri diri toprağa gömmeye ne gerek vardı? Hiç mi düşünmemişti ne hale geleceğimi. Ona kızgınım ama bir o kadar da kıyamıyorum. Beni onsuzlukla sınamaya hakkı yok. Dikkatli olabilirdi ya da bilmiyorum, tek bildiğim onu son görüşüm olabilirdi haftalar önce.

"Peki." Dedi sadece odayı tekrar sessizlik doldurdu. Koca hastane odasında ikimizden de ses çıkmıyor, ne benim konuşacak mecalim vardı, ne de onun bana anlatacak geçerli sebebi. Sandalyeden kalktım ve ona uzak olan koltuklardan birine oturdum. Bu koltuklar yatak tarzındaydı ve yumuşacıktı.

"Bir şey istiyor musun?" Sesimi duyunca lacivertlerini camdan görünen manzaradan bana döndürdü.

"Ne istersem yapacak mıyız?" Neden yine arsız arsız sırıtıyor bu adam. Kollarımı göğsümde kavuşturdum.

"Ne istediğine bağlı." Diyerek tek kaşımı kaldırdım. Nedense yüz ifadesi çok arsız şeyler isteyeceğini haykırıyor.

"Çocuk?" Ben demiştim. Sinirlerim bozulduğu için gülümsedim. Benim gülmem ile oda gülmeye başladı. Avuç içlerimi yüzüme kapattım ve daha çok gülmeye başladım.

"Cidden mi?" Hayret edemeden duramıyorum. Bu durumda bile istekleri hiç değişmiyordu.

tipik akrep burcu.

"Evet güzel olurdu."

"Olmazdı. Sana bir şey olduğunda ne diyeceğim? Baban bile bile bizi arkasında bıraktı mı diyeceğim?" Gülmem sona ermişti ve mimiklerim oldukça donuklaşmıştı. Derince yutkundu. Onu çok seviyorum evet ama bu yaptığını burnundan getirmeyeceğim anlamına gelmiyordu.

Fena girdi mih.

Daha sonra çıtını bile çıkarmadan sessizce yatağında televizyondan açtığım filmi izlemeye başladı. İkimizde yine konuşmuyorduk. Odada her zaman olduğu gibi sessizlik vardı. Buradan çıkınca canını okuyacaktım ve bunda çok ciddiyim. Her şeyi anlarım. Bu yola mesleğini bile bile çıkmıştım. Eğer o video olmasa ve gelseler alp şehit oldu deseler gurur duyardım ama bile bile yapmıştı. Bunu yapmak zorunda değildi. İstese yapmayacağını, yakalanmayacağını biliyorum, ama o bile bile yakalanmış ve kendini ortaya atmıştı bunu yaparken beni, ailesini hiç düşünmemişti ya da düşünmek istememişti. İşte esasında takıldığım tam olarak buydu. Elinde olduğu halde yakalanmasıydı beni sinirlendiren. Onun hayatında bu kadar değersiz biri miydim. Derin bir nefes aldım, İçimde sönmek bilmeyen bir yangın vardı ve bu yangını alp daha çok harlamıştı. Altı yaşımda kendimi o yangında yanarken bulmuştum ve şuan yirmi üç yaşındayım, yine kendimi diri diri yakacak yangının içinde bulmuştum.

Sabah ikimizde hemşirenin odaya girmesi ile gözlerimizi açtık. Gece arada yine kalkıp nefesini kontrol etmiştim. Bunu daha çok yapacaktım çünkü alp bende böyle bir travma yaratmıştı. Doktorlar gerekli muayeneyi yapmıştı ve çıkışında her hangi bir sorun olmadığını söylemişlerdi. Bundan dolayı çıkışını yapmak için onu odada tek bırakmıştım. Ama çıkış yapmak yerine doktor hanımın odasına gidiyorum, evet sabah ikisi de iyi olduğunu söylemişti ama benim illa tekrar duymam gerekiyor. Doktor hanımın odasının önüne gelince, sekreterinin haber vermesi ile içeriye girdim.

"Rahatsız ediyorum biliyorum ama..." Diyerek kapıyı ardımdan kapattım.

"Gel canım, söyle otur." diyerek bana masasının önünde bulunan siyah deri koltukları gösterdi. Odası normal doktor odalarının aynısı değildi. Oda da renk olarak siyah ağırlıklıydı. Eşyaların rengine tezat duvarlar beyazdı onlarda siyah olsa boğardı oda insanı. Köşede duran kitaplığında yüzü aşkın kitap vardı.

"Sever misin okumayı?" Daha fazla ayakta dikilmeyerek karşı gösterdiği koltukluğa oturdum. Başımı onaylar anlamda salladım. "Seni buraya getiren ne Mihriban?" Aslında neden geldiğimi biliyordu. Bunu bakışlarından anlaya biliyorum ama benim konuşmamı bekliyor.

"Alp iyi mi? Bana dürüst olun lütfen."

"Madem sana dürüst olmamı istiyorsun olayım. O gayet iyi. Evet geldiğinde derin yaraları vardı ve kaburgalarında çatlaklar vardı ama şuan daha iyi. Koşacak ve göreve gidecek kadar iyi diyemem ama ilk güne göre çok iyi. Onun için korkunu, endişeni anlaya biliyorum ama sen iyi misin Mihriban?" Gülümsedim.

"Değilim ama halledicem."

"Yardım alıyorsundur diye düşünüyorum ama istersen arkadaşım var seni yönlendire bilirim."

"Yok teşekkür ederim. Benim bir psikoloğum var. Ben sadece emin olmak istedim."

"Emin ol trup gibi. Seni korkuttu için sakin çabuk yumuşama sürünsün." İster istemez duyduklarıma güldüm. İki haftaya aşkın süredir gerçek anlamda ilk defa gülmüştüm. Doktor hanımla biraz daha konuştuktan ve gerekli bilgileri aldıktan sonra odadan çıktım. İçim artık daha rahattı. Hastaneden çıkışı yapınca onu daha fazla bekletmemek adına hızla odaya doğru ilerledim.

"Ona dedin mi?" Alp tek değildi. Duyduklarım ile adımlarım kapının önünde durdu.

"Hayır. Benimle konuşmuyor, haklıda onu bu kadar korkutmaya hakkım yoktu." Derin bir nefes aldı. "Gece kaç defa nefes alıyor muyum diye kontrol etti. Düşündüğümden daha fazla travma yaratmış onda."

"Bunu en başından biliyordun Alparslan. Bu göreve çıkarken her şeyi göze almıştın."

"Güzelim gelsene." Hızla sağıma soluma saktım. Nasıl fark etmişti bilmiyorum ama üstümdeki telaşı bir kenara bırakıp içeriye girdim. Girmem ile ilk gözlerim hasta yatağında yatan sevgilim ile buluştu. Daha sonra hemen yanındaki benim gece boyu ara ara oturduğum sandalyede oturan cihangir abiyi buldu.

"Hoş geldin abi." Diyerek içeriye tamamen girdim. Ardımdan kapıyı kapatıp Alparslan'ın boş olan tarafına geçtim. Gözleri her hareketimi ve mimiğimi izliyor, sanırım ne duyduğumu sorguluyordu.

"Neden geç kaldın? Bir şey oldu sandım." Hasta yatağından bile beni mi düşünüyor. Dudaklarım iki yana kıvrıldı. Bu halleri aşırı hoşuma gidiyor ama şuan bunu dile getirecek değilim. Sonuçta hala ona kızgınım.

"Doktorun yanına uğradım. Önemli ya da atladığımız bir şey var mı diye merak ettim." Her an gibi bir tepki bekledim ama sadece yüzüme dümdüz bakmakla yetindi. Sonra dudaklarımı dayayıp doya doya öpmek istediğim adem elması aşağı yukarı hareket etti. Gözlerimi bir türlü oradan çekememiştim. Ortamda bir an sessizlik hakim olmuştu, sanırım Alparslan, fazla takıntılı ya da problemli olduğumu düşünüyor.

"Bir sorun yoksa çıkabilir miyiz?" Cihangir abinin sesini işittiğimde, gözlerimi ona döndürdüm. "Evet, bir sorun yokmuş zaten bir hafta uyuttukları için yaraları daha iyi durumdaymış. Sadece belli günler pansuman falan yapıp dikkat edecekmişiz." cümlem bitse bile gözlerimi bir an ondan alamadım. Sanki bildiği şeyleri ona söylemiş gibi hissettim.

"Peki öyle ise hadi gidelim." Diyerek yattı yerden kalkmaya çalışan sevgilime baktım. Biz her hangi bir tepki verene kadar kalkmış ve oturur pozisyona gelmişti. "Hey! Bu kadar hızlı ve fevri hareket edemezsin." yüzümde ne kadar sinir olduğumu anlaşılıyor olacak ki sadece küçük bir erkek çocuk gibi başını sallayarak onayladı beni.

"Keşke karargahta veya operasyonda da bu kadar uysal kedi olsan alpcim." cihangir abinin serzenişi ile sert yüz ifadem yerle bir oldu. Oda da kıkırtım duyuldu ama sadece benim değildi. Cihangir abide kıkır kıkır gülüyor ve aramızda tek gülmeyen kişi Alparslan'dı. Sanırım onu kediye benzetmemiz hoşuna gitmemişti, zira bunu somurtan yüz ifadesinden anlıyorum.

"Ne oluyor? Ne yaptın cihangir, hasta çocuk." Bestenin sesini duymam ile başımı kapıya yasladım. Elinde poşetler ile kapıdan girmiş yanımıza gelmişti bile. "Bu niye mazlum kesi gibi." Bu sefer odada kıkırtı seslerimiz değil, kahkaha seslerimiz duyuldu. Beste çok güzel şekilde gol yapmıştı ama bundan haberi bile yoktu. "Neye gülüyor bu ikisi?" diyerek somurtan alpe sordu, "Neye olacak senin ve kocanın beni kediye benzetmenize. Bunu ilk mert yapmıştı. Büyük ihtimalle hepiniz oradan kaldı aklında." Kısa bir an düşündüm, mert bunu kızların yanında demişti. Timin yanında dememişti. Neyse daha fazla somurtmasına izin vermeden konuyu değişmek istedim.

"Ne var poşetlerde?" diyerek bestenin elindeki poşetleri işaret ettim.

"Ha bunlar, size giyecek temiz şeyler getirdik. Bide arabanı getirdim Alparslan, bizzat ben sürdüm. Kapıda seni bekliyor."

"Bana bir şeyler oluyor!" alp elini kalbinin üstüne koymuş, yüzünü buruşturdu. Elimde olmayan telaş ile, "Ne oldu? Şimdi iyiydin. Bekle doktor çağıralım." aceleci tavrım ve korkmuş ses tonum ile yüz ifadesi düzeldi. Elini kalbinden indirdi ve lacivertleri suç işlemiş gibi mahcup bakmaya başladı.

"Bir şey olmadı, olayı abartıyor abicim, telaşlanma sen. Bu arabasını kimseye vermez, beste ben sürdüm deyince inme indi kalbine öküzün." Cihangir abinin dedikleri ile omuzlarım düştü ve sadece başımı salladım. "Ben üstümü değişeyim. Abi sende alpe yardım eder misin?" Diyerek umut ile cihangir abiye baktım. Aslında alp kendi giyine bilirdi ama içimin rahat etmesi için ondan istemiştim. Bana sadece gülümsedi ve başını salladı. Beste elindeki bana ait olan poşeti uzattı. Aldım ve bana ayrılan yan odaya geçmek için bir şey demeden odadan çıktım. Bu kadar korkmam ve telaşlanmam psikolojim için iyi bir haber değildi.

psikoloji nanay nanay bu daha başlangıç oysa

Bestenin getirdiği poşetten bir adet tayt ve kazak çıktı. Onları hızlıca üstüme giyip, daha sonra oda da bulunan eşyalarımı topladım. Bir haftadır bu hastane odası bana verilmişti ve bir çok olmasa bile temel ihtiyacım olacak her şey buradaydı. Gereken her şeyi küçük bir el çantasına koydum ve unuttuğum bir şey var mı diye son kes kontrol ettim. Her şeyin tamam olduğunda çıktım. Alparslan'ın odası hemen yan tarafındayım, hala bizden başka kimse yoktu bu katta. Herkes sıkı bir önlem almıştı. Bu kadar önlem ne içindi? Tamam Alparslan askerdi ama bunu belli başlı insanlar harici bilen yoktu. Tamam soyadları da Türkiye'de bulunan sayı ailelerdenlerdi ama cidden bu kadar önlem ne diye alınmıştı. Hastane katını kapatacak kadar! Mertte, amcam aynısını yapmıştı. Allah korusun ben vurulsam direk hastaneyi kapatırlar sanırım. Bakışlarım beyaz koridorun sonunda beni bekleyen üçlüyü buldu. Alp üstüne siyah bir eşofman takımı ve mont giymişti. Hızlı adımlarım ile onları daha fazla bekletmemek adına ilerledim.

"Tamam mısın?" Cihangir abiye bakarak başımı onayalar anlamda salladım.

"İyi mısın? İstersen tekerlekli sandalye..." Ses tonuma da telaş karışmıştı. Cümlemin devamı Alparslan'ın elimden tutup beni gövdesine çekmesi ile yutmuştum. "İyiyim ve iyiyiz. Yürüye biliyorum, şimdi evimize gidelim." Diyerek beni de kendi ile asansöre bindirdi. Büyük asansöre hepimiz sığışmıştık.

"Şimdi siz hangi eve gidiyorsunuz?" Bu soru ile bakışlarım Alparslan ile buluştu. Sorunun absürtlük ile gülmeme mani olamadım. Çok doğru bir soruydu demir ailesi için.

"Ha valla benim hatun iyi sordu, bu şerefsizin kaç evi varsa hala bilmiyoruz! Hangisine gidiyoruz." Cihangir abi çok haklıydı.

"Ben size konum atıyorum. Şimdi daha fazla asansörü tutmayın inin." Alparslan'ın demese kimse geldiğimizi anlamazdı. Hep beraber kapıdan çıktık ve ben günler sonra daha iyi halde ilk defa çıktım şu kapıdan. Yanımdaki adamın sıcak elleri sayesindeydi buda.

Beraber kapıda duran Alparslan'ın arabasına bindik. Beste ve Cihangir abi kendi arabalarına binmek için arkamıza doğru ilerlediler. Çatık kaşlarım ile arabanın hemen önünde durdum. Kollarımı gövdemde bağlayıp beklemeye başladım. Alparslan arabanın şoför koltuğuna oturmak üzereydi. Hayır hasta ve hastaneden yeni çıkmış biri için fazla özgüvenli.

"Kapıyı açmak için geldim. Centilmenlik olsun diye şey ettim." Asena bile bu kadar iyi kıvıramıyordu. "Aynen canım. Yan koltuğa hadi." Diyerek kendim şoför koltuğuna oturdum ve onun söylene söylene yolcu koltuğuna geçmesini bekledim. Bindi ve kemerini takınca onda olan bakışlarımı fark etti.

"Kendi evimize gidiyoruz. Bunlara aile evinin konumunu attım ama sen bizim evimize sür şoför." Ne kadar da düşünceli!

şoför diyen ağzını öpelim.

"Neden böyle bir şey yaptın?"

"Güzel bebeğim azıcık yalnız kalalım, ben sana bir doyayım, tabi bu imkansız ama olsun biz yine deneyelim." Doymaktan kastı ne idi? Aklıma hiç iyi ve iyilik dolu şeyleri gelmiyor.

şehvet, tutku ve aşık dolu şeyler.

"Neden aklıma hep..." Cümlemi heyecan ile böldü. Yerinde dikleşti ve kocaman açtığı gözleri ile bana bakmaya başladı. "Çok doğru şeyler geliyor. Azıcık yani sende istersen, beni klonlayalım ya da seni klonlayalım bana fark etmez hepsi uyar. Sen hangisini istersin?" Sanki hasta olan ve bir koca hafta uyumuş olan benmişim gibi hissediyorum. Enerjisinden ve azminden hiç bir şey kayıp etmemişti. Dudaklarım ne kadar engel olmaya çalışsam da bana ihanet ederek iki yana kıvrıldı. Alpin bunu fark etmeme gibi bir ihtimali yoktu, zira kendisi iki dakikadır sadece dudaklarıma bakıyor.

"Sonunda cenneti bahşettin, Bir an cehenneme direk diktim sanmıştım." Böyle konuşması şuan için hiç iyi değildi. Hala ilk günkü gibi romantik bir şey duyunca heyecanlanıyorum ve elim ayağım bir birine karışıyor. Araba sürerken bunu yapmamalı. "Heyecanlandın mı sen?" Otuz iki dişini görebileceğim kadar sırıtmamalı!

"Evet." Omuzumu silkerek ona yandan kısa bir bakış attım. Çok güzel gülüyor bu adam.

"Bak sen. Demek hala seni ilk günkü kadar heyecanlandıra biliyorum." Tamam onun kadar doruklarda duygularımı yaşayan birisi değilim ama hiç mi belli etmedim şuana kadar, bir tereddüt ettim.

"Beni bu hale getirmek için bir şeyler demene veya yapmana gerek yok, bakman yeterli, o ışıl ışıl lacivertlerini görmem yeter, nefesimin kesilmesi için." Yüzündeki gülümseme daha ne kadar büyüye bilirse bir o kadar daha büyüdü. Gülümsemesi bana da bulaştı. Daha sonra ikimizde konuşmadık yine. Tek yaptığı yola çıktığımızdan belli bana bakmaktı. Heyecandan avuç içlerim terlemişti.

"Arabaya bindiğimizden belli neden bakıyorsun?" Hayır heyecandan kaza yapabilirim, İkimizin de canı tehlikede!

"Çok güzel ve seksi kullanıyorsun." İşittiklerim ile araba yolda kaydı, hızla manevra ile toparladım. Neden bu kadar güzel bakıyor ki!

adam bakmakla kalmak istemiyor gibi ama...

"Seni hala öldürmek istiyorum Alparslan." Aklımı karışmasına ve gardımın inmesine izin vermezdim.

"Öldürmek istediğin için mi günlerdir kapımda bekliyorsun?" Bence gel beni döv dedi kendince.

"Hatırlat eve gidince seni dövücüm." Haftalardır duymak için can attığım o güzel melodi tekrar kulaklarıma doldu. Sonunda eve geldik ve arabayı garaja park ettim. Ondan önce davranarak indim ve hızlı adımlarım ile onun kapısı açtım. Yavaş ve temkinli hareketleri olduğu için ondan önce hareket ediyorum. Arabadan inmeden bana baktı, "Cidden mi? Beni taşıya bileceğini mi düşünüyorsun?" Aslında şöyle bir bakınca çok haklıydı. Alp kalıplı bir insandı ve eminim tüm yükünü bana verse devrilirdik.

"Bilemem yatakta üstüme çıktığında taşıya biliyorum, burada da taşırım diye düşünmüştüm ama istemiyorsan kendin in." Diyerek sadece kapıyı sonunda kadar açtım. Sudan çıkmış balık gibi kalmıştı. Bu hallerini hafızama kazımak ister gibi uzun uzun baktım. Bir şey demeden indi ve yavaş adımlar ile otogardan çıktık. O kendi kendine yürürken bende çantaları aldım. "Bana ver, çok ağırdır onlar." Kaşlarım çatıldı ve başımı daha dik bir konuma getirdim. "Bana bak beni küçümseyip durma, bir çarparım bide allah çarpar. Yürü eve." Asla çirkef değilim, alp beni çileden çıkartıyor sadece ve bundan keyif alıyor. Daha fazla bir şey demeden ve benim sinir sistemim ile oynamadan şükür eve girdik. Yolda ne kadar beni sinir ettiyse hepsinin acısını çıkartmıştım şuan. Evin kapısında donmuş gibi kaldı. Kapıyı biz annesi açmıştı.

Ah evet alpin böyle bir şey yapacağını düşündüğüm için daha önce herkese konumu yollamıştım, ve şuan tüm tim ve ailelerimiz buradaydı. Alp arkasında kalan bana döndü. Lacivertleri kısılmış ve aşk olsun der gibi bakıyordu. "Ne oldu?"

"Senin başının altından çıkıyor demi?" Diyerek içeriyi görmem için kenara çekildi.

"Evet, sana moral olur diye düşündüm. Kötü mi düşündüm ki?" bakışları gözlerimden büzmüş olduğum dudaklarıma kaydı. Yutkundu ve başını olumsuz anlamda salladı.

"Yok canım. İyi etmişsin, zaten şu bir haftada çok özlemiştim onları!" Atıfta bulunuyordu çünkü bir haftadır zaten hepsi ile beraberdik. Onları odadan kovacak kadar bıkmıştı. Özellikle merti.

"Hoş geldin alpcim." Oturduğu yerden resmen dört köşe olan kuzenimin sesini duyması ile gözlerini kapattı ve sabır çekti. Daha fazla beklemeden beraber içeriye girdik. Onun yatması için ayşen teyze koltuğun birini yatak haline getirmişti. Alp vakit kayıp etmeden oraya oturdu. Bende elimdeki çantalar ile üst kata çıkmak için harekete geçtim. Onları orada bırakıp çamaşır adına geçtim ilk iş olarak. Herkes buradayken işlerimi bitirsem iyi olurdu. Çamaşırları halledip, ardından kendimi pis hissettiğim için odamıza geçtim ve hızlı bir duş aldım. Üstüme rahat bir eşofman takımı geçirdim yine, bu sıralar favorilerim sadece rahat olan her şeydi. Aynanı karşısında uzun uzun kendime baktım. Resmen bu geçen haftalarda çökmüştüm ve yüzüm bunu haykırıyordu. Beni bu kadar korkutan ona bir şey olmasıydı. Tamam ne kadar dik durmaya çalışsam da olmuyordu. İnsan sevdiği bir nesneyi bile kayıp etse oturur günlerce üzüle bilirdi. Resmen geçen haftalarda diri diri cehennemi yaşamıştım, oysa daha toprağa bile girmemiştim. Ayna da kendime bakmaya bir türlü bir son veremiyorum, ama daha fazla baktığım sürece daha fazla ağlamaya devam edecektim. Göz yaşlarım bir türlü son bulmuyordu, banyoda haddinden fazla kalmıştım ama umurumda bile değil. Azıcık ağlayıp yoluma kaldığım yerden devam edebilirim. Ne kadar süre daha orada durdum bilmiyorum zaten bilsem de umurumda değil dedim ya. Hızla küçük ve ağladığımı kapatacak bir makyaj yaptım. Sonuç ise artık daha iyi ve canlı görünüyorum. Benim düşme ve yıkılma lüksüm yok diye kendi kendime nutuk çekmem, çünkü bende insanın ve bende düşe kalka ilerleyeceğim bu yolda, her insan gibi. Daha fazla oyalanmamak adına aşağı indim. Hala buradaydı herkes. Sessizce amcamın yamacına oturdum. Alp çatık kaşları ile saçlarımı işaret etti. Ah evet onları kurutmayı unutmuştum ama bu benim için problem olmadığı için sadece omuzumu silktim.

Amcamın kolunu açması ile sanki bu anı bekliyor gibi girdim hızla.

"Nasılsın?" Amcam sadece benim duyabileceğim bir ses tonu ile konuşmuştu. Bu sırada herkes ile tartışan sevgilime baktım.

"İyi." Kuru bir iyi çıkmıştı dudaklarımın arasından.

"Onu sormuyorum Mihriban. Sen nasılsın?" İnanmaması normaldi zira zaten dikkatli bakıldığında iyi olmadığımı herkes anlaya bilirdi. Yeter ki bakmayı bilsin. Sustum ve daha sonraya erteledim bir çok konu gibi bunu da. Başımı omuzuna koydum, ama bu saadetimiz yengemin çatık kaşlar ile üst katı işaret etmesi ile son buldu. Yengem ile aynı anda yerimizden kalkmamız ile herkesin bakışları bizi buldu. "İşimiz var, geliriz." yengemin kısa ve net ses tonu ile herkes tekrar önüne döndü. Bu sırada Ayşen teyze elinde bir tepsi ile salona girdi. Tepsinin içinde Alparslan'ın yemesi için çorba, iki dilim ekmek vardı. Ayşen teyzenin gerekirse zorla ağzına tıkacağını bildiğim için gönül rahatlığı ile üst kata çıkan yengemi takip ettim.

"Gel bakayım buraya," banyo ya girmiş ve elinde bir adet kurutma makinesi ile beni bekliyordu. "Kurutmadan niye iniyorsun? Hala aynısınız, illa benim yapmam gerekiyor." bahsettiği şeyi anladım, çocukluğumdan belli kaçardım hep zorla kuruturdu.

"Yenge küçük çocuk değilim artık." serzenişime göz devirdi ve önünü işaret etti. Bunu yapmayalı yıllar olmuştu. İlk onlara geldiğim zaman çok yapardı ama bir yerden sonra kimse dokunmasın istediğim için kendim yapmaya başlamıştım.

Aşağı çok ses gitmesin diye kapıyı kapattım. Banyo ya girip önünde durdum ardından yengem aynı Alparslan gibi incitmekten korkar gibi kuruttu saçlarımı, sonra taradı ve güzel kokulu yağlardan sürdü. İşi bittiğinde aynadan göz göze geldik. "Uzamış..." Saçlarıma bakarak iç çekti. "Evet... ilk günkü gibi değiller artık." ikimizde de kederli bir gülümseme oldu. Onlara ilk geldiğim zaman saçlarım yandığı için elimde makas ile gitmiştim yengeme, kes istemiyorum demiştim. O günü ikimizde asla unutmazdık. Ağlaya ağlaya kesmişti saçlarımı o gün, benim aksime. Ben tek bir göz yaşı bile dökmemiştim. Saçlarım kısacık olmuştu. O gün saçlarıma ağlamadım belki ama oyuncak ayımın kolu yırtıldı diye saatlerce ağladım. O ayıya sahip çıkamadığım için saatlerce içim çıkana kadar ağladım.

"Hadi doğru mutfağa." Elini ilerle bekleme yapma der gibi salladı. Duygusal anın bozulması ile kıkırdadım, yengemin pek duygusal modu yoktu. İkimizde mutfağa girdik.

"Neden geldik? kahve mi yapacağız?" Sorum ile bana bu kızdan adam olmaz bakışları yolladı. Mutfak masasını göstererek "Oraya elinde bir kase çorba ve ekmek alarak otur hemen." sanırım yengemin despot hallerini hiç özlememiştim. Dediğini ikiletmeyi sevmediği ve benimde karnım zil çaldığı için sessizce dediklerini alarak oturdum.

"Evet hem ye, hem cevap ver bakalım."

"Neye?" çorbadan bir kaşık alarak sorudum.

"Bir kahve için malzemeler nerede?" kıkırdadım ve kaç kişi olduğumuzu söyledim, artı olarak malzemelerin yerini de söyledim. "İkinci, bu ev ne iş?" çorbayı boğazıma dizmek istiyor sanırım. Makineye gerekli kadar su koydu ve kahve ekledi, bende çorbamdan bir kaşık daha aldım. Ne kadar geç cevaplarsam benim zararımdaydı ama ne diyecektim?

Alp bizim için aldığını mı?

Alp bizim için, yani daha rahat seks yaparız diye aldığını mı?

Alpin sizden gizli olması için aldığını mı?

Alpin canı sıkıldığında ev alma gibi hobisi olduğunu mu?

Ele hepsi olmaz.

ALP ÇOCUK İSTEDİĞİ İÇİN ALDI.

"Alp almış. Bizim için, belki bir gün buraya tamamen taşınırız ve evleniriz diye." Bence gayet kurtarıcı bir cevap oldu.

"Maşallah... Demek ciddi düşünüyorsunuz?" Çorba ile öldürmek istiyor beni, bence!

"Yani sence bu evi alması bir an önce evlenmek istemesinden mi kaynaklanıyor?"

"Benim fikrimce alp geç bile kaldığınızı düşünüyor olabilir." Kafamı karıştırmakta bir numara.

"Ama bunun için erken değil mi? Hem daha birbirimizi..." Sözlerimi yengemin gelip karşıma oturması ile yuttum.

"Korkularını ve çelişkilerini anlaya biliyorum, ama sence erken mi? Şu açıdan baktın mı hiç, içerideki adam senin gözlerinin içine bakıyor, dudaklarının arasından çıkan en ufak bir cümle için heyecan ile bekliyor. Gözleri sen güldüğünde dalıp gidecek kadar çok seviyor, sen ağlamayı bırak azıcık suratın düşse herkesi öldürmek ister gibi bakıyor. Hadi hepsini geçelim, neyi bekliyorsun? Hayat sence bekleyecek kadar uzun mu? Onunla zaten mutlusunuz, madem böyle aynı evde yaşamak ve hiç ayrılmamak istiyorsunuz bunu yapın. Aynı evde yaşamak için evlenmenize gerek yok ama amcanın ne kadar medeni! olduğunu biliyorsun." Son dedikleri ile gülümsedim. Aslında haklıydı ne bekliyorduk ki? Onu zaten yeterince bekletmiştim daha fazlasına gerek var mı ki, yoktu.

"Bunları alp ile konuşurum. Sende medeni! amcam ile konuşursun." yengemde güldü ve olan kahveleri bardaklara koymak için kalktı yerinde. Bende kalan çorbamı bitirdim. Ardından oturma odasına tekrar döndüm. Artık daha iyi hissediyordum. Alparslan'ın ayak ucuna kuruldum. Gözlerim ona döndüğünde elindeki taze sıktığım meyve suyuna bakıyordu.

"Neden öldürecekmiş gibi bakıyorsun?" kendime engel olamamıştım.

"Bende kahve içmek istiyorum. Tamam bunu da seviyorum ama kahve kokuyor her yer." serzenişi ile gülümsemem büyüdü. Benimkinden içmesi için uzattım. Onun ilaçlardan dolayı kahve tüketmesi gerekmiyordu.

"Bir yudum al ve sonra meyve suyunu iç sevgilim." Sanki çocuk avutuyor gibiyim. Elimdeki kahveyi aldı ve dediğim gibi bir yudum içti, ardından bana tekrar verdi ve kendi için sıktığım meyve suyunu içmeye başladı. Kahveler içildi, ayaz ve amcam yeterince alp ile uğraştı, daha sonra saatler akşama gelirken kalktılar hepsi. Aslında ayşen teyze kalmasını söylesem de benim daha iyi geleceğimi söylerek gitti. Herkesin gitmesi ile bir ben ve alp kaldık. İkimizde birimizin konuşmasını bekliyorduk ama hangimiz ilk konuşacak bilmiyoruz. En sonunda ne izlediğimi bilmediğim televizyondan çektim bakışlarımı ve meftun olduğum adama döndüm. Dönmem ile onu bana bakarken buldum. Ona ne zaman bakmasam hep beni izlerken buluyorum.

"Konuşmamız gerekiyor." İkimiz de aynı şeyi söylemiştik.

~

BÖLÜMÜ BEĞENMEYİ UNUTMAYIN. ಠ⁠_⁠ಠ

BÖLÜM SONUUU...

BÖLÜM BİTİŞ TARİHİ; 14.01.2024

BÖLÜM YAYINLANMA TARİHİ:01.03.2024

EVET NASIL BULDUNUZ BÖLÜMÜ?

İlk defa yazdığım bölümü çok içime sinerek paylaşıyorum.

DİĞER BÖLÜM İSTİYORSANIZ LÜTFEN SINIRI GEÇİN. 。⁠◕⁠‿⁠◕⁠。 (100 beğeni)

DİGER BÖLÜMDE GÖRÜŞMEK ÜZERE.

İNST:sudenazbalikcii

TİKTOK:sudenazbalikci

ARADA SPOİ PAYLAŞIYORUM HABERDAR OLMANIZ İÇİN TAKİPTE KALIN.

GÖRÜŞÜRÜZ SEVGİYLE KALIN...

 

 

 

 

Bölüm : 02.02.2025 19:34 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş