
Dur ve hemen bölümü BEĞEN !!! bir yıldıza basmak zor bir şey değil.
Beğeni ve yorum sayıları çok düşük! O kadar emek veriyorum ama karşılık alamıyorum.
Bölüm sonlara doğru yetişkin içerikli, hadi hadi beğen⭐⭐
Bu arada bundan sonra gelecek bölümler beş bin kelimeden fazla olacak. Git gite işler karışıyor.
EMEĞİMİN KARŞILIĞINI VERDİYSEN KEYİFLİ OKUMALAR.⭐⭐⭐
“ŞEHVET VE ZEVK ARAFI”
~
“Siz nereden çıktınız?” Alpin ses tonu son derece tahammülsüz çıkmıştı. İnsanlara o kadar tehditkar bakıyordu ki hepsi sus pus olmuş birinin konuşmasını bekliyordu, ister istemez kıkırdadım. Gözlerimiz beste ile buluştu. Karnı büyümüştü sanırım doğuma çok bir şey kalmamıştı ya da daha vardı bu konuya hakim değilim. Beste bir adım öne çıkarak elini kaldırdı.
“Şimdi şöyle ki, Biz annemizin karnından çıkmış bulunuyoruz...” Şuan burada bulunan topluluktan bir ıyyy sesi yükseldi.
“Yenge bunu ben bile yapmazdım.” Uraz’ın harika cümlesi ile bestenin gözleri doldu ve cihangir abi, uraz’a cenaze namazını kıldıracak gibi bakmaya başladı.
“Başka harika cevabı olan var mı?” Sabırsız sevgilim hala neyi sorguluyorsa insanlar gelmiş işte, hem daha çok eğleniriz.
“Albayı aradığında kulak misafiri olduk, sonra bizimde tatile ihtiyacımız olduğu geldi aklımıza ama şimdi bu ekonomide yurt dışına açılamazdık tabikide! Bizimde aklımıza senin ne kadar zengin ve bizi de götüre bileceğin geldi. Sonuç buradayız işte.” Ayaz cümlesi bitince eli ile herkesi gösterdi. Hepsi herhangi bir tepki için Alparslan’a bakıyor ve bu herkese bende dahildim. Derin bir nefes aldı, verdi. Tekrar nefes aldı, tekrar verdi... Bu döngü beş dakika boyunca sürdü, hepimiz sabır ile bitmesini bekliyorduk.
“Ay içim şişti! Ben hamileyim çekilin şurada, götürecek işte bizi. Sokağa atacak değil ya.” Beste eli karnında uçağın merdivenine doğru ilerlemeye başladı. Arkasından hepsi onu takip etti. Şuan dışarda bir ben, birde kırmızı görmüş boğa gibi bakan alparslan kalmıştık. Tepkisine gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım.
“Gül gül sanada eğlence çıktı.” Artık kahkahamı tutmadım.
“Ama harika değiller miydi? Bide gelmiş burada bekliyorlardı kurbanlık koyun gibi.” Evet doğru ilk deldiğimizde hepsi elinde çantaları ile sıraya dizilmiş bizi bekliyorlardı. Alpinde dudakları iki yana kıvrıldı.
“Asla peşimi bırakmıyorlar.” Elimi tutarak kendi ile beni de uçağa binmek için yürütmeye başladı.
İkimizde uçağa binince ben uçağın içini süzmeye başladım. Baya büyük ve krem tonları ağırlıklıydı, karşılıklı dört kişilik koltuklar ve arasında kocaman açık kahve tonları masa vardı. Bu koltukların arkasında aynı şekilde dört kişilik karşılıklı koltuklar ve masa vardı. Hemen yan tarafta uzun iki koltuk yan şekilde konulmuş ve güzel sohbet edecek yer elde edilmişti. Herkes bir koltuğa oturmuş kalkmamızı beklemeye başlamışlardı.
“Alp burada avokado var mı?” Alp, besteye sen ciddi misin bakışları ile bakmaya başladı. Elimi sakin olması için koluna koydum. Temasım ile lacivert irisleri benimle buluştu.
“Hepiniz tatil boyunca bizden uzak duracak ve yanımıza bile yaklaşmayacaksınız! Pelin bebeğim sen hariç.” Pelin başını mert’in omuzuna koymuş kalkmayı bekliyordu. Abisine kıkırdayarak baktı. “Tamamdır abi.” Dedi ve yerine dahada yayıldı.
“Tamam mı! Sarı prenses beni ne çabuk sattın öyle.” Mert ve abartı tepkileri. “O zaman Mihriban’da benimle olacak tatil boyu.” Kuzenim diye demiyorum doğru ata çok iyi oynuyor yeminle.
“Allahım sabır...” Cümlesi kendi dudakları arasında kayıp oldu. Elini göğsüne koydu ve derin bir nefes aldı. Siktir, yaraları daha tam anlamı ile iyileşmedi bile.
“Alp gel koçum şuraya.” İlk Cihangir abi, alpin koluna girdi. Daha sonra ayaz olduğu yerden kalktı diğer koluna girdi ve cihangir abiler, karşılıklı olan ikili koltuğa oturması için yardım ettiler. Alparslan’ın oturması ile hızla bende yanına oturdum.
“Hemen bir şeyler yiyip ilaçlarını alıyorsun.” Dedim ama bu sırada pilot kalacağımızı söylediği için bir yarım saat daha bekledik. Ardından yemesi için ona kahvaltı istedim. Bu yarım saatte sessizce yerinde durarak beni izledi. Bende yiyecek bir şeyler gelene kadar ilaçlarını çantamdan aldım ve hangilerini içmesi gerektiğine baktım. Hepsini tek tek ayırmıştım evdeyken, içmesi gereken ilaçları aldım gerisini yerine geri koydum.
“Seni seviyorum.” Alparslan bir anda gelen romantizmine asla aşılacak gibi değildim.
“Bende seni seviyorum.” O aşık olduğum gülümsemesi büyüdü ve bana her zaman olduğu gibi eşsiz bir manzara armağan etti. “Eğer her zaman öyle güzel gülümsersen ben hiç susmam.” Gülümsemesi gözlerine ulaştı. Lacivertleri ışıl ışıl olmuştu.
“Bölmek istemem ama acaba şu tabağı alsanız mı?” Gözlerimi lacivertlerden çekme sebebim selimin araya girmesi oldu. Alpin bakışlarını gören selim hemen odağını bizden çekti ve yanındaki cama verdi. “Teşekkür ederim.” Diyerek uzatılan kahvaltı tabağını aldım ve önündeki küçük masaya koydum.
“Mih kanma sen bu şerefsize güzelim. Hepsi yalandır.” Mert’in harika fikri ile gülümsemem büyüdü. Kaç yaşına gelirlerse gelsinler hiç değişmeyeceklerdi.
“Lan şerefsiz ben en azından sadece değer verdiğim kadına gülüyorum. Sen geçen şu kadına neden gülüyordun onu açıkla istersen?” Alparslan’ın dedikleri ile kaşlarım hızla havaya kalktı. “Mert ne diyor abim?” Ardından hemen pelinin sesi duyuldu.
“Aha boku yedi!” Uraz baya keyif almıştı bu durumdan.
“Sen neden bu kadar keyif aldın ki? İki yıl önce sende defne yaprağına gülümsemiştin.” Biz kadınların hafızası zehir gibiydi valla. Uraz duydukları ile yutkundu o kadar sesli yutkundu ki herkes duydu.
“Aha boku yedi!” Ela bunu derken uraz’ın az önceki ses tonunu taklit etmeye çalışmıştı. Uçakta kahkaha tufanı koptu.
“Sen ne güzel ses taklit ediyorsun.” Ayazdan duyduklarım ile hızla başımı arkama döndürdüm. Bunu yapan sadece bende değildim. Melike, beste hepsi ayağa kalkmış ve ayaz’a bakıyordu. Eladan gelecek her hangi bir tepki için yüz ifadesine baktım adeta sen hayırdır diyordu. Aralarında her ne geçmişti bilmiyorum ama ela hiç bir cevap vermedi ve başını cama çevirdi. Resmen ayaz yok gibi davranmıştı ve her ne istiyorsa başarmıştı çünkü ayazın yüz ifadesi baya kızarmış, her hangi bir cevap alamamak onu kızdırmıştı.
“Ela yine sessizliği ile gol attı.” Selim kısık sesle demişti ama hepimiz duymuştuk. Kızlar kıkırdadı.
“Ayaz su vereyim mi?” Dedi uraz. Beste ve melike sesli şekilde gülmeye başladılar. Ayaz onlara herhangi bir cevap vermedi. Odağı tamamen eladaydı ama ela onu bir tarafına bile takmıyordu anlaşılan. Devran dönmüştü. Artık ela istemeyen, ayaz istenmeyen taraf olmuştu anlaşılan.
“Sevgilim.” Alparslan’ın sesini duymam ile kısık bakışlarımı onlardan çektim. Alp çatala batırdığı patatesi bana uzatmıştı yemem için.
“Hayır. Bu senin için ben aç değilim.” Reddetmem ile kaşları çatıldı.
“Ne demek aç değilim? Dün yedin en son kaç saat geçti. Alır mısın?” Demesi ile başımı onaylamaz anlamda salladım. Midem bulanıyordu kokusundan.
“İstemiyorum. Midem bulanıyor.” Telaş ile çatalı çekti ve masaya bıraktı. “Al işte hasta oldun. Kaç gündür bana bakıyorsun ama kendine hiç dikkat etmiyorsun.” Hayıflanarak benimle ilgilenmeye başladı. Aslında haklıydı oradan oraya derken şu bir kaç haftada kendimi iyice salmıştım. “İyiyim sakin ol. Sadece havada olduğumuz için biraz midem bulandı sadece.” Diyerek yatıştırmaya çalıştım ama bir fayda etmiş gibi durmuyor, telaşı gözlerinden belli oluyordu. Hasta olmama bile tahammülü yoktu. Onu hayatıma alarak yaptığım en doğru seçimdi bunu bir kez daha anlamıştım şuan. Öyle bir adam seviyorum ki, bana olan bakışları, bana gülümsemesi, dokunuşu ile kendimden geçiyorum. Adete bulutların üstündeyim. Öyle bir seviyor ki iliklerime kadar sevgi ne demek çok iyi hissediyorum.
“Neden doldu o kurban olduğum gözlerin.” O diyene kadar bunu farkında bile değildim.
“Seni çok seviyorum. Sakin gitme olur mu.” Bu bir soru değildi, olmasını istediğim ve olması için elimden geleni yapacağım bir sözdü. “Sana söz veriyorum... Hayatta olduğum her an yaşaman için ve seni ne kadar sevdiğimi hisset diye elimden gelenin fazlasını yapacağım.” Durduk yere böyle bir cümle kurmama anlam vermemişti.
“Sana söz veriyorum... Hayatta olduğum her an yaşa ve sevgimi hisset diye elimden geldiğinden daha fazla çabalayacağım.” İkimizde bir şey demeden sadece birbirimize uzun uzun baktık. Yüzünü mimiklerini her anını aklıma kazımak istiyorum zira unuturum diye ödüm kopuyor.
“Cihangir, beni bu kadar niye sevmiyorsun.” Duygusal ortamı bozan ses besteye aitti. Bakışlarımı masanın diğer tarafında karşımızda oturan ikiliye çevirdim. Beste yaşlı gözleri ile kollarını göğsünde bağlamış bize bakarken buldum. Sanki küçük bir çocuğun elinden şekeri alınmış gibi duruyordu.
“Bebeklerim.... Benim size olan sevgimi anlatacak bir kelime yok. Olsa da anlatamam kimseye, benim gözümden sizi görür aşık olurlar diye.” Selim arkadan ıslık çaldı.
“Vay be! Tek aşık olmayan ben kaldım.” Hayıflanması ile herkes ona bakmaya başladı.
“Bulalım sana da bir tane.” Sanırım melikenin aklında birisi vardı.
“Tamam da tek ilişkisi olmayan o değil ki.” Ela dan duyduklarımız ile hepimizin imalı bakışları onu buldu.
“Sen ilişki mi yapmak istiyorsun?” Dedi ayaz. Ela ona kısa bir bakış attı ve omuz silkti.
“Evet ne var bunda? Bende, Mihriban gibi sevilmek, Beste gibi el üstünde tutulmak, melike gibi mutluluktan ağlamak istiyorum. Olamaz mı?” Ortamda derin bir sessizlik oldu. Hepimiz ikili arasında olan diyaloğu dinliyorduk.
“En doğal hakkın olur tabi.” Ayazdan gelen cevap elayı hiç mutlu etmemişti. Gülmüştü ama sadece sinirdendi. İkiside karşılıklı oturmuş birbirine bakıyordu ama tek kelime etmiyorlardı.
“Sanırım bende bir şeyler demek istiyorum.” Uraz yerinde dikleşti ve yanında oturan nişanlısına baktı. İlk defa bu kadar ciddi duruyordu. “ Biz seninle yıllardır sevgili olduk, nişanlı olduk. Hayatıma girdiğin o günden belli dünyanın en mutlu insanı oldum. Benimle artık eş olmak ister misin? İlişkimizde bir adım daha atalım ve bu adımda artık gözlerimi açınca seni göreyim, görevden gelince sana kavuşayım istiyorum. Hatta belki istersen evimizde bize benzer veletler olsun. Sende ister misin evlenelim?” Uraz’ın biten cümlesi ile hepimiz heyecan ile melikeye bakmaya başladık her hangi bir cevap versin diye ama kıza inme inmiş gibi duruyordu.
“Evlenelim.” Bu kız onca güzel söze karşı bunu mu demişti?
Yavrum şokta olabilir mi?
Uraz heyecan ile yerinden kalktı ve kendi ile nişanlısını da kaldırdı. Sımsıkı sarıldılar birbirlerine. Sanki dünyaları verilmişler gibi mutluydular. Onlar adına çok mutlu olmuştum. Uraz yüzük almamıştı çünkü melikenin elinde zaten alyans ve tektaşı vardı.
“Uraz, melikeye ayaklarını yerden kesen bir evlilik teklifi etti.” Dedi beste. Biran ortamda büyük bir sessizlik oldu, ardından yine ııyy sesleri yükseldi. Bu kadın espri yapmamalı.
“Cihangir abi sustur şu eşini.” Dedi selim.
“Bizde evlenelim.” Kulağımın dibindeki ses ile irkildim. Alparslan baya yakınıma girmiş ve bana umut ile bakıyordu. Bu haline güldüm ve başımı aşağı yukarı salladım. “Oldu canım başka? Sen önce önümde bir diz çok ben karar veririm ona.” Sanki bana çok yakın olması etkilemiyormuş gibi kelimelerimi tamamladım. Bu kadar yakın olması kalp sağlığım için iyi değildi. Herkesin tekrar eski haline dönmesi ile alp geri çekildi ve önündeki tabakta kalan şeyleri yemeye başladı. Bu sırada onda olan bakışlarımı karşısında oturan besteye çevirdim. Büyük bir iştah ile Alpin tabağına bakıyordu. Bu haline gülümsedim ve hostesten bir tabakta onun için istedim. Tek fark eden bende değildim Cihangir abi de fark etmişti ama ben ondan önce davranmıştım. Kısa sürede onunda tabağı gelmesi ile hızla alp gibi yemeye başladı. “Kızım deseydin ya önceden isterdik.” Dedi alp. Büyük bir şokla bakıyor, sanırım ilk defa hamile iştahı görüyordu.
“Olmaz. Öyle zevkli değil.” Bestenin dediklerinden hiç bir şey anlamayan alparslan bana baktı bu ne diyor der gibi. “Yemeğini ye sevgilim.” Diyerek bunun normal olduğunu anlattım. Akıllı adam direk anladı.
Bu sırada mide bulantım artık arşa çıkmıştı. Şimdiye kadar çok iyi idare etmiştim ama bestenin tabağındaki yumurta kokusu artık canıma tak etmişti. Başımı hemen yanımdaki koridora doğru çevirdim. Mert bir şey olduğunu anlamıştı ki dik dik bana bakarken buldum onu, dudaklarımı oynatarak lavaboyu sordum. Arkamda az ilerideki kapıyı gösterdi. Yerimden kalktım ve alpe bir şey demeden lavaboya doğru ilerledim, içeriye girer girmez dün yediklerimi istifa ettim. İçim dışıma çıktı tabiri şuan çok iyi anlatılırdı benim durumumu, eğildiğim klozetten kalkmak için kendime biraz müddet verdim. Nefret ediyorum kusmaktan. Bedenim sanki kriz geçirir gibi titremeye başlamıştı, daha fazla ayakta durmak istemiyorum o yüzden yapabildiğim hızda elimi yüzümü yıkadım ve çıktım.
Kapıda bir adet mert karşıladı beni. “Seninki biraz daha burada durursak uçağı en yakın hastanede indirecek.” Açıklaması ile başımı salladım ve kollarımı açtım. Beni taşıması gerekiyor aksi halde düşüp kalacak gibiydim. Sessizce beni kucağına aldı ve herkesin olduğu koridora girdi. Beni telaş ile bekleyen sevgilimin yanına koymak istedi ama alp ona arka tarafta yatak odasına taşımasını söyledi. Mert yatak odasına girdi ve yatağa bıraktı beni, ardından odaya alp girdi ve mert’e teşekkür etti. Beni o taşıyamazdı çünkü hala yaraları ve kaburgaları iyileşmemişti. Mert odadan çıktı ve alp yatağa yanıma geldi.
“Hemen indiriyorum uçağı en yakın hastaneye.” Gitmek için hareket etti ama kolundan tutmam ile gidemedi.
“Gerek yok. İyiyim şuan, sadece biraz uyusam iyi olur.” Bana inanmayan gözler ile bakıyor. Büyük ihtimalle şuan yüzüm bembeyaz olmuştu ve titremem onu korkutuyor. “Korkma valla uyusam iyi olurum.” Bana ne kadar inanmasa da başı ile onayladı. Bedenini yataktan kaldırdı ve hızla ayak ucuma geçti. Önce ayakkabımı çıkardı, daha sonra bedenimi oturur şekle getirdi ve montumdan kurtuldu. Kalktı ve benim için yatağın yorganını kaldırıp benimle beraber içine girdi. “Teşekkür ederim canımın içi.” Diyerek göğsüne öpücük armağan ettim. Kollarını bedenime sımsıkı sardı sanki içine sokmak istiyordu beni. “Sen hasta olma. Teşekkürde etme. Bunların hiç birini teşekkür et diye yapmıyorum sadece yanımda ve iyi ol ha bide mutlu ol en büyük teşekkür budur.” Saçlarıma doğru fısıldadı kelimeleri ve uyuyamadan önce duyduğum en son şey bu olmuştu.
YAZAR ANLATIMI
Sessiz olmaya özen göstererek saatlerce izledi adam göğsünde uyuyan kadını, onun için paha biçilemez değere sahipti. Son haftalarda olan şeyler bir bir aklına üşüştü Alparslan’ın değerli hazinesini çok yara almıştı bu haftalar.
Yaraları bedenen değil, gözle görülmüyor ama Alparslan onları en derinden hissediyor. Dün gece gördüğü kabustan sonra alp uyumamış uzun uzun düşünmüştü. Şuan kimsenin elinden bir şey gelmezdi en iyisi biraz da olsa hava değişikliydi. Onu hayalleri olan kumarhaneye yani Las Vegas götürüyor, ilk kulağa saçma geliyordu ama sonra ikisi içinde iyi bir kaçamak olacağı aklına yatmıştı. Başka kimse olmayacaktı bu tatilde aslında ikisi hariç! Ama işler öyle olmamıştı. Albay timi’de almasını emretmişti. Biliyordu onların geleceğini, ama tim bildiğini bilmiyordu aynı Mihriban gibi. Kollarındaki kadının uzun kömür karası saçlarını okşadı, eşsiz güzellikte sanki bir ressamın kaleminden çıkmış yüzünde gezindi gözleri. Mihriban çok güzel bir insandı ve adam bunu kendinden başkası görecek diye ödü kopuyor her defasında. Mihriban’da aynı korku içindeydi. Bu iki deli insan birbirlerini tekrar kayıp etmekten delicesine korkuyordu. Alp derin bir nefes aldı ve yerinden kalktı, sessiz olmaya özen göstererek odadan çıktı. Yaraları hala tam iyileşmemişti ama bu bir sorun teşkil etmiyor kendine göre, oysa mihriban için büyük bir sorundu. Alparslan’ın zihnin içine Mihriban’ın telaşlı halleri doldu. Bir şey olacak ve canı acıyacak diye her şeye iki kat dikkat ediyor kadın ama aynı özeni kendine göstermemişti bu haftalarda. Bu yüzden biraz olsun sinirlenmişti Alparslan.
Alp saatler önce mihriban ile oturdukları yere bu sefer tek oturdu. Bazıları uyumuş, bazıları kendi halindeydi. Yolculuk saatler sürecekti, aslında uzun uçak yolculuğunu sevmezdi ama bunu şuan sıkıntı yapmadı.
“Uyudu demi?” diyerek yanı başına mert oturdu. Başı ile onayladı alparslan. Karşılarında cihangir ve beste oturuyor.
“Neden buruk bakıyor? Bir şey mi dedin kıza?” Beste daha fazla dayanamadı, herkes gibi Mihriban hal ve tavırlarını oda fark etmişti. Ne kadar iyiymiş gibi dursa da gözler ruhun aynısıdır.
“Hayır sadece... Konuştuk, ona bahsettim.” Kızlar çok ayrıntılı bilmese de üstü kapalı biliyordu hepsi.
“Babamın bildiğini ve bir şeyler sakladığını biliyor mu?” Mert oldukça gergindi. Babası bunca yıl hepsinden bir şeyler saklamıştı. Elbette bu işte gizem olduğunu tahmin etmişti ama babasının bu kadar içinde olduğuna anlam verememişti.
“Biliyor... Amcası ve unuttukları hakkında çok bir şey konuşamadık.” Dedi alp.
“Ben anlamadım, allah aşkına biri özet geçsin.” Dedi beste. Haklıydı olaylar o kadar karışıktı ki herkesin aklı bulanmıştı.
“Mihriban hatıralarını unutuyor. Sadece altı yaşında öncesini değil, bazen önemli bir konuyu, bazen normal gündelik bir işi... Mesela giderken ona veda etmiştim, ama unutmuş bunu...” Alparslan’ın dudakları arasından çıkan sözleri mert kesti.
“Biz psikoloğunun verdiği ilaçlar sayesinde unutuyor sanıyorduk ama işin aslı başkaymış. Hatırlaması gereken anları da unutuyor. Ahmet amca yani doktoru ilaçları aylar önce alp hayatına girmeden önce bıraktı. İçti şey sadece belli vitaminler ama hala hatırlamıyor, Hatırlaması için bir şeyler onun tetiklemesi gerekiyor her defasında. Mihriban kendisi mi unutuyor yoksa başka işler var bulamıyoruz, işin içinde yani anlayacağınız.” Mert derin bir soluk bırakarak arkasında yaslandı.
“Peki baban ne alaka?” Dedi ayaz.
“Babam... İşin başından belli birinden yardım alıyor. Kim bilmiyoruz onu, arkasında sağlam birisi var. Mihriban yangından sonra kaçırıldı dedik ya, işte orada birinden yardım aldı ve o biri Mihriban’ı, alpten bile saklamasını emretti. Babam iyi mi, kötü mü bilmiyoruz...” Herkes dumur olmuştu, o melek gibi duran adam ne saklıyordu merak konusu olmuştu.
“Ülkeye dönünce yanına gidesim var ama sonuçları iyi mi olur kötü mü tahmin edemiyorum. Biliyorsunuz ki bizim baştan belli yıllarca bir araya gelme sebebimiz aslında bu operasyon. Yıllardır ilmek ilmek işledik ve bir anda yıkamayız. Adımları temkinli ve sağlam atmak zorundayız.” Hepsi Alparslan’a onay veren bir mırıltı çıkardı. “Aras ailesinin ölüm sebebi kundak olduğunu hepimiz biliyoruz. Bunu Ömer amcada biliyor ama saklıyor, hatta Mihriban’da biliyor.” Herkes ağzı beş karış açık kalmıştı.
“Nasıl biliyor? Sen nasıl biliyorsun?” Dedi Cihangir.
(21.BÖLÜM ALP GÖREV DÖNÜŞÜ GECE)
Alp heyecan ile ellerinde çiçekler ile Arasların kapısına dayandı. Mertte mesaj atmış ve kapıyı açması gerektiğini söylemişti, bu durumdan ne kadar mustarip olsa da o gece mert almıştı eve alparslanı.
“Eyvallah.” Dedi alp karşısında duran Merte.
“Geç hadi, kimseye görünme. Uyunamaya bilir ilaç almıştı.” Diyerek merdivenlerden çıktılar beraber, Mert elinde çiçek ile Mihriban’ın kapısında bekleyen adamı arkasında bırakıp odasına girdi. Alp onun gidişi ile güzel bebeğinin odasında girdi. Oda adım atar atmaz derin bir nefes aldı. Oda resmen burcu burcu Mihriban kokuyordu. Bu kokuyu kimseye tarif edemezdi.
Ellerindeki buket ile derin uykuda olan kadının yatağına doğru ilerledi. Yatağa yavaşça diz çöktü ve nasırlı koca ellerini narin saçlarına değirirdi. Mihriban rahatsız olup yerinde hafif kıpırdandı ama uyanmadı. Daha sonra Alpin elleri yüzüne doğru ilerledi, toprak gözlerini kısık şekilde açıldı ve karşısında Alparslan’ı buldu. “Yine mi rüyama geldin?” uykulu ses tonu ile alp gülümsedi ve karşısındaki güzelliğe cevap vermek dudaklarını araladı ama o konuşmadan bölündü.
“Biliyor musun, önemli bir şey hatırladım?
“Ne hatırladın bebeğim.” Dedi kısık bir ses tonu ile.
“Ailem... ailem kıytırık bir yangında ölmedi! Kumpastı... Ailem Araslar öldürüldü.” Alparslan’ın bedeni dondu, uykulu kadın uykusuna kaldığı yerden devam etti. Alp odada kalamadı ve çıktı evden.
Bu gece hiç yaşanmamış gibi oldu, alp bu işin peşine düştü.
ŞİMDİKİ ZAMAN
“Siktir.” Selimin dudakları arasından kaçan kelimeye herkes hak veriyordu.
“Oha amına koyayım.” Dedi ayaz.
“Nasıl yani, şimdi hatırladı ve unuttu mu?” Melike olanlara anlam veremiyordu. Zira kimse veremiyor.
“Evet. Geçen celal kafeye geleceğini önemli bir toplantısı olduğunu söylemiş ama gitmemiş. Celal bir şey oldu sanıp beni aramıştı. Daha öncede oluyordu bunlar ama bu kadar değildi.” Mertin sözleri ile ortamda derin bir sessizlik oldu. Kimse olan bitene anlam veremiyordu.
“Şimdi ne yapmamız gerek?” Dedi beste.
“Bilmiyorum. Her şey çok karışık ve onun biraz olsun mental açıdan düzlemek için tatile çıktık.” Hepsi otomatik şekilde başı ile onay verdi.
Daha fazla kimse konuşmadı. Herkes susmuş ve kendi sessizliğine çekildi. Herkesin aklına takılan yerler ve soru işaret vardı ama kimse daha fazla konuşmak istememişti.
Saatler sonra iniş için hepsi uyanmış ve yerlerinde durmuştu. Mihriban saatlerdir uyuyordu, Alparslan da saatlerdir onun yanında uyumuş ve sonunda görevli iniş yapacaklarını söylediği için uyanmıştı. Ne kadar istemese de yanındaki güzeller güzeli kadını uyandırdı.
“Güzel bebeğim...” Diyerek koca elleri ile incitmekten korkarcasına saçlarını sevdi.
Adam ne kadar uyandırmaya çalışsa da Mihriban bir türlü açmadı gözlerini, “Mih bebeğim.” İkinci defa seslenmesi ile Mihriban başını alparslan’ın göğsüne daha çok gömdü. Bu harekete alparslan’ın dudaklarının iki yana kıvrılmasına sebep oldu. Uyuyor olsa da olmasa da başını her zaman alparslan’ın göğsüne koyuyordu. Adam bundan oldukça hoşnuttu.
Mihriban Aras anlatımı
“Azcık daha,” diyerek başımı yattığım yere daha çok gömdüm.
“Bebeğim bende uyu isterim ama iniş yapacağız.” Bebeğim dedi... Ne inişi ya?
Gözlerimi kısık şekilde açtım. Etrafta çok ışık yoktu, gözlerim bana ışıl ışıl bakan lacivertler ile buluştu daha sonra nerede olduğumuzu zihnime üşüştü.
“İniyor muyuz?” Adam zaten iniyoruz demişti ya ne gereksiz sorular bunlar.
“Evet güzelim. Koltuklarımıza geçmemiz gerekiyor.” Başımı salladım ve başımı göğsünden kaldırıp yastığa bıraktım. Kalkmak istemiyordum, çok güzel şekilde almıştım uykumu aslında ama yerim çok rahat. Alp bana bakmaktan bir an olsun vazgeçmiyor. Kesin saçım başım birbirine girmişti.
“Çok kötüyüm demi? Saçım başım dağılmıştır şimdi. Dur bir düzelteyim.” Diyerek kalkmak için hamle yaptım ama nafile bir çaba oldu. Saniyeler içinde alp üstümde şınav pozisyonu aldı ve güzel yumuşak dudaklarını kendi dudaklarımın üstünde hissettim. Beni yavaş, sakin keyfini çıkararak öpüyordu. Sanki çölde su bulmuş gibi heyecan ile karnıma kramplar girdi. Ne zaman beni öpse lanet solucanlar kıpır kıpır oluyordu. Ellerini, dudaklarını ya da dokunuşlarını üstümde hissetmeyi seviyorum. Bunu asla inkar edemem.
“Çok güzelsin.” Diyerek son verdi. Yine nefes nefese kalan ben olmuştum. Kalbim dört nala koşuyordu adete.
“Çok yakışıklısın.” Demem ile ellerinden biri dudaklarımın üstünde hissettim.
“Seni burada sonsuz şekilde öpmek isterdim ama iniş yapmamız lazım.” Dedi ve üstümden kalktı, eğer kalk masaydı ben halimden asla şikayet etmezdim.
Bende onunla beraber kalktım ve odadan çıktık, herkes ya uyuyor yada kendi halinde takılıyordu. Uçak ineceği için ışıklar yakıldı ve uyumayan tayfa, uyuyanları uyandırdı.
Beste, Cihangir abinin göğsüne sinmişti. Tamam karnı kocaman değildi ama hamile olduğunu artık belli ediyor. Cihangir abi göğsünde uyuyan karısını izliyordu.
“Resminizi çekeyim mi?” Cihangir abi bana baktı ve başı ile onayladı. Hızla masada duran telefonunu aldım ve bu anı bir kaç defa ölümsüzleştirdim.
Sonunda besteyi uyandırdı ve herkes kemerini takıp beklemeye başladı. Ben hala nereye geldiğimizi bilmiyorum. Başımı hemen koridora yakın koltukta oturan ve beni izleyen sevgilime çevirdim.
“Biz nereye geldik?” Bence artık söylemesi gerekiyor, bu kadar gizem fazlaydı.
“Las Vegas’a bebeğim.” Duyduklarım ile gözlerim resmen yuvalarından çıkmak ister gibi oldu.
“Yazık ağız açık kaldı.” Ayazı şuan takacak kadar umursamıyorum.
“Kumar mı? Yaşasın.” Heyecanlı ve abartılı mimiklerim ile Alparslan başını sağa sola salladı.
“Bensiz gitmek yok.” Tek Kaşını kaldırınca daha da mı karizmatik oluyor bu adam?
“Aynen.” Diye geçiştirmeye çalıştım ama yemedi. O sırada gözlerim ayaz ile buluştu. Resmen haylazlık ile parlıyordu göz bebekleri.
“Şimdi benim önemli bir sorum var. Kumarda kayıp ettiğimiz para Alparslan komutanımın mı olacak?” Dedi Uraz. Cidden aramızda en zengini oydu. Herkes büyük umut ile sevgilime bakmaya başladı.
“Yuh! Bir zahmet ellerinizi cebinize atın yani.” Çirkef tarafım ile alp’ten önce atıldım.
“Ya ama yenge onun parası çok.” Urazın dedikleri ile ona kısık ve tehdit dolu bakışlarımı yolladım. “ Komutanım sizinki benden olsun.” Demesi ile uçakta kahkaha tufanı koptu.
“”Aynen canım aynen.” Dedim.
“Sen kumar oynayamazsın.” Ayaz’ın dedikleri ile hepimizin bakışları onu buldu bu seferde.
“O niye la? Benim neyim eksik sizden?” Uraz yerinde dikleşti. Melike nişanlısının bu haline güldü.
“Lan şerefsiz sen az önce evlilik teklifi etmedin mi? Kumarda mı yiyeceksin paraları.” Ayaz son derece haklı çıkışı ile hepimiz kısa bir an düşündük evet doğru diyordu.
“Ailem zengin benim.” Urazın savunması ile ayaz ve selim ona onaylamaz bakışlar attı.
“Ejderha meyvesi mi dedi?” Bestenin araya girmesi ile bakışların hedefi bu sefer o oldu.
“Güzel karım ne ejderhası? Kim dedi ejderha?” Cihangir abi anlamamıştı ama bu kez tek o değil, hepimiz anlamamıştık.
“Uraz işte ejderha meyvesi dedi.” Eli ile urazı gösterdi.
“Yenge, ailem Zengin benim dedim.” Cümlesini tekrarladı evet Uraz aynı böyle demişti.
“Ee tamam zengin dedi buda ejderha meyvesi demek işte.” Hepimizin onu sorgulaması hoşuna gitmemiş gibi gözleri dolu dolu bakmaya başladı.
Bu kız bu çocuğu kullanıyor bence
“Ha tamam anladım ben. Canı ejderha meyvesi istemiş Cihangir abi.” Demem ile beste bana yaşlardan dolayı parlayan gözleriyle bakmaya başladı. Heyecan ile yerinde dikleşti. Bakışlarımı ondan çektim ve diğerine baktım, Hepsi gülmek istiyordu ama hamile birisi olduğu için tutuyor, hiç biri ikisi arasındaki bağı anlayamamıştı.
Alp gülmemek için başını saçlarıma gömdü ve derin derin nefes almaya başladı. Bende onlardanım ama beste bana böyle bakarken yüz ifademi sabit tutmaya çalıştım.
“Tamam canım inince alırız.” Dedi Cihangir abi. Beste başını heyecanlı şekilde salladı. Daha sonra uçak iniş yaptı ve hepimiz tek tek indik.
“Las Vegas’a hoş geldiniz.” Dedi görevli.
O adam Vegas mı dedi?
Başımı hızla elimi tutan Alp’e çevirdim. Gözleri vereceğim tepkiyi merak ettiği için pür dikkat bana bakıyordu. Heyecandan yerimde duramıyorum, çok mutluyum ve bunun sebebi yanımdaki adam. Hayatıma bir kez daha girdiği için şükrettim. Daha fazla beklemeden koca bedenine doladım kollarımı. Çocuksu heyecanım ve hareketlerime koca bir kahkaha attı, daha sonra vakit kayıp etmeden kollarını bedenime sardı. “Teşekkür ederim.” Diyerek başımı yüzüne bakmak için geri çektim. Bana cennetti andıran gülümsemesi ile bakmaya başladı. “Mutlu ol, o bana yeter.” Eli ile başımı göğsüne tekrar koydu. Sarılma faslı bittiğinde herkes pisten çıkmak için ilerlemeye başladı. Görevlinin yönlendirmesi ile havaalanın içinde çok takılmadan direk çıktık, çıkışta bizi üç araba bekliyordu. “Neden üç araba?” hepimiz iki arabaya sığardık çünkü öndeki araç hariç hepsi büyüktü. Alpin yüzünde haylaz bir gülümseme vardı. “Onlarla yeterince yan yana durduk. Öndeki araç bizim.” İlerlemeye başladı, elimden tutuğu için bende arkasında onu takip ediyorum.
“Lan kuzenimi nereye götürüyorsun? İmdattt kuzenimi kaçırıyor.” Mert’in abartı tepkisine sadece gülmekle yetindim.
“Kaçırmıyor, abim çok bile dayandı bize. Onlara özel olan yere götürüyor.” Pelinin dedikleri ile mert sakinleşti. Onu sakinleştiren şey duyduklarımız değildi, pelin kulağına ne dedi ise oydu. Arkama daha fazla bakmadan önüme döndüm. Alp benim için yolcu kapısını açmış binmemi bekliyordu. Onu daha fazla bekletmeden bindim ve sabahtan belli yapmak için kendimi tuttuğum şeyi yaptım dudaklarına kısa bir öpücük armağan ettim. Kısa olması kaşlarına çatmasına sebep oldu, “Sabır... Allah’ım sabır.” Söylene söylene kendi koltuğuna oturdu. Aracı kullanmak için şoför yoktu.
“Buraları biliyor musun?” Araç yola çıktı ve bu sırada bakışları kısa bir süre bana döndü.
“Evet. Seninle çok eğlenicez.” Nasıl bir eğlenceden bahsediyordu? Aklıma çok farklı eğlenceler geliyordu... “Neden terledin sen?” arsız arsız gülerek sorması yüzüne yumruk atma isteğimi körüklüyor.
“Ne terlemesi! Kim terlemiş? Ne eğlencesi? Nasıl bir eğlence? Nereye gidiyoruz?” Ardı arkası kesilmeyen sorularım onu eğlendirmişti. Arabada kahkahasının melodisi yankılanmıştı.
“Güzelim sakin ol. Hiç bir planımı söyleyemem ama sana şunu diye bilirim ki asla unutmayacağın bir tatil olacak.” İşte şimdi daha çok merak etmiştim.
“Alp! Olmuyor ama böyle, hiç bir şey demiyorsun.” Serzenişim onu eğlendiriyor benim aksime. En azından birimiz eğleniyoruz.
“Çatma o güzel kaşlarını. Hepsi sürpriz öğreneceksin.” Demesi ile sesli bir nefes verdim. Allah bilir başımıza neler gelecekti.
Gözlerimi arabayı ustaca kullanan sevgilimden çektim ve cama çevirdim. Havaalanından çıkmış Vegas yollarına düşmüştük. Hava burada yağışlı değildi ama yine de soğuk mevcuttu. Sokaklar sanat eseri gibiydi ve kış ayı olmasına rağmen kalabalıktı. Sokakta yürüyen insanlar resmen ünlü ya da baya zengin insanlardı. Vegas’a gelmiştim. Hayallerimin şehri Vegas’a gelmiştik, hem de en sevdiklerim ile Alparslan’ın planları neydi bilmiyorum ama bildiğim bir şey var ise burada olanları asla unutmazdım. Ayaz ve selim ile kumarhaneye gitmeliydim mesela. Kızlar ile doyasıya alışveriş yapmalıydım. Uraz ve mert ile çokça değişik şeyler yemeliydik. Hepsi ile çok eğlenecektik.
Dakikalar sonra araba durdu. Alp ile sessizce indik. Geldiğimiz yer ağaçlarla çevrili sessiz ve sakin bir yerdi. Yakınımızda tek bir ev yoktu, ev villa tarzındaydı ve baya büyüktü. Daha fazla üşümemek adına beraber içeriye girdik. Kocaman bir kapıdan geçtik, içeride adım attığımız gibi hole girdik, duvar kenarlarından üst kata iki adet beyaz merdiven çıkıyordu. Hemen karşımızda salon bulunuyordu, alp elimden tuttu ve bizi oraya götürdü. Burası genel olarak beyaz ve yeşil ağırlıklıydı. Oda baya büyüktü, ortada koltuk takımı vardı ve hemen karşısında dev bir televizyon vardı, hemen arkamızda mutfak bulunuyordu.
“Sevdin mi?”
“Bayıldım! Çok güzel burası.” Heyecanlı çıkan ses tonuma engel olamamıştım.
“Beğeneceğini biliyordum.” Kendinden oldukça emindi.
“Şimdi ne yapacağız?” dediğimde kısa bir an gülümsedi.
“Yemek yiyeceğiz daha sonra bizimkiler ile buluşuruz. Bu akşam hep beraber oluruz.” Dediğinde aklıma hiç hayırlı şeyler gelmemişti. Hınzır gülümsememe mani olamadım.
“Diğer akşam ne yapacağız ki?” Dedim. Elleri ile yüzümü avuçları arasına aldı. “Zamanı geldiğinde göreceksin.” Dedi ve beni arkasında bırakıp üst kata çıktı. Ördek yavrusu gibi nereye giderde oraya gittiğim için yine onu takip ederek peşinden ilerledim. Merdivenlerde durup bana kısa bir bakış attı ve gülümsedi, ardından tekrar ilerlemeye başladı. Üst katta alt kat gibi değildi. Burada daha çok gri ve beyaz ağırlıklıydı. Sağa tarafta gördüğüm kadarıyla üç oda vardı. Alp sola doğru ilerledi bende peşinden takip ettim. Bu tarafta iki oda vardı. İkisinin de kapısı açıktı. Birisi giyinme odası diğeri yatak odasıydı. Alp giyinme odasına girdi.
“Bizim eşyamız yok ne yapacağız? Daha bir şey alamadık.” Arkasını döndü ve bana uzaylı görmüş gibi bakmaya başladı.
“Güzelim... Sence bu sorun mu? Biz gelmeden her şey ayarlandı.” Diyerek dolabın kapaklarını açtı. İçleri kıyafetler ile doluydu. Sanırım hatırlamam ve aklımın bir köşesine yazmam gereken önemli bir bilgi vardı. Oda sevgilimin bir DEMİR olması.
“Anladım...” şuan çok saf ve salak göründüğüme yemin edebilirim.
Bende zenginim ama bu kadarı şov gibi
“Gel buraya.” Beni kolları arasına çağırması ile itaat ettim ve girdim kollarına. Ben onun kokusu ile mest olurken o benim için bir krem uzun elbise beğendi.
“Sen bunu giyer misin?” demesi ile kolları arasından çıktım ve elbiseyi aldım. Oda kendi için hazırlanmış tarafa geçti. Kendine benim elbisemle aynı renk krem bir kazak ve siyah kumaş pantolon aldı ve bana göz kırpıp odadan çıktı. Adamdaki havaya bak valla! Arkasında sersim bir ben bırakmıştı.
Daha fazla arkasından bakmadan seçtiği elbiseyi giydim, aynadaki görüntüm hoşuma gitmişti. Uzun krem renginde kalın kumaştan bir elbiseydi ve omuzları düşüktü, eteğinde derin bir yırtmaç vardı ve güzel duruyorum. Bunu sorun etmeden benim için hazırlanmış makyaj masasına oturdum. Orayı biraz kurcaladım ve sonunda istediğim tokayı buldum. Bu toka bu sene baya viral olmuş kurdele tokalardandı, elbisem gibi krem yengindeydi ve çok güzel duracaktı. Hemen koyu uzun saçlarımı taradım ve önden iki tutam alarak birleştirip taktım tokayı. Masada yeni alındığı belli olan makyaj ürünleri ile güzel bir makyaj yaptım, göz makyajımı hafif tutup, dudaklarıma kırmızı bir ruj ile tamamladım. İşim bitince tekrar aynanın önünde bir kaç poz çektim. Bu sırada alp odaya tekrar girdi, benimle uyumlu giyinmişti. Dışardan gayet uyumlu ve şık duyuyoruz.
“Her seferinde daha ne kadar nefesimi kesebilir ki diyorum ve sen her seferinde sözlerimi bana yediriyorsun.” Gözleri baştan aşağı tüm vücudumda gezindi.
“Peki senin benden kalır yanın var mı?” her milimini zihnime kazımak ister gibi bedenine de gezdirdim. “Bu kadar... Bu kadar yakışıklı olman günah değil mi?” Güzel yüzünde melekleri günaha davet eden bir gülümseme oluştu.
“Burada durup sabaha kadar seninle ilgilenmek istiyorum ama maalesef gitmemiz gerekiyor.” Bana elini uzattı, hiç düşünmeden tuttum uzatılan eli.
Beraber evden çıktık, Nasıl olsa sorsam bile söylemeyeceği için sormadım ne yapacağımızı. Beraber sessiz bir yolculuk geçirdik. Araba güzel bir restoranın önünde durdu burası baya ünlü bir restorandı ve içeriye herkes giremezdi. Evet sınıf ayrımı çok fazla yapılıyordu burada. Alp ile beraber restorana girdik, çalışanlar alpe selam veriyordu. Ben gayet hanımefendi şekilde hepsine sadece gülümsemekle yetiniyor ve genel olarak içeriyi süzüyorum. Kimsenin yapmacık tavırlarını çekemem, ama biraz dan film çekecektim. İçerisi loş bir ışık ile aydınlanıyordu ve masa değil daha çok localar vardı, genel olarak siyah ve gri tonları hakimdi ortama. Büyük bir loca sadece bizimkilere ayrılmıştı ve kalabalıktan uzaktı. Sinir ile derin bir nefes verdim, yanımdaki adam bir çok kadının dikkatini çekiyordu ve benim sinir tansiyonlarım çıkıyordu. Kıskanç birisi değilim, sınırım yerimi bilirim ama benim olan benimdir! Kimse dikkatli bakamazdı ve süzemezdi buna izin vermem.
“Neden gerildin?” duyduğum ses ile kısa bir an yanımdaki adama baktım.
“Herkes sana bakıyor.” Serzenişime sadece güldü. “Neden gülüyorsun? Komik değil. Bu kadar dikkat çekici olmamalıydın!” resmen çocuk gibi tepinmek istiyorum ama hayır ben bir hanımefendiyim ve kimsenin saçını başını yolmamalıyım.
Bu dediğine inanıyor musun?
Hayır.
“Ben sadece sana bakıyorum...” gözlerimi ona çevirmem ile anladım. Cidden o güzel lacivertleri sadece bana bakıyordu. “Kendinden habersiz bana güzel diyorsun, oysa sen hiç benim gözümden kendinde bakmadın nereden bilesin.” Bacaklarım bir sonraki adımı atamadı, olduğum yerde durdum. Resmen restoranın ortasında durmuştuk. “Bu kadar güzel konuşma lütfen, düşer bayılırım şimdi.” Alay ettiğimi sanarak güldü, ama ben oldukça ciddiyim. Başka bir demeden restoranın bizim için ayrılmış locasına geçtik. Herkes tam kadro buradaydı. Bize ayrılan yere geçtik. Masa yuvarlak olduğu için herkes birbirini görüyordu. Sipariş için bizi beklemişlerdi.
“Ne oldu bir gelemediniz?” mert’in kaşı gözü ayrı oynuyor.
“Bir şey yok.” Dedim.
“Kuzeninin kalbine inme iniyordu da.” Alpin dediği ile herkes telaşlanmıştı. “Telaşlanmayın, beni görünce mecazi dedim.” Egosu boyundan büyük.
Şeyi dahada büyüktür dbhvbxjvdlcmksd
Tçvbe tnve
Tövbe yavrun tövbe. Kızın dili şaştı.
“Komutanımın keyifi yerinde bu gün ondanız demek oluyor bu.” Selimin harika fikri ile hepsi alparslana bakmaya başladı.
“Lan it! Buraya bedava geldin, bedava konaklıyorsun, bide ben mi ödeyeceğim yediklerinizi?”
“Evet.” Cihangir abi ve ben hariç hepsi koro halin de aynı anda cevap verdiler. Masada benim ve cihangir abinin kahkaha sesi duyuldu.
Bunlar çok yüzsüzdü valla.
“Yuh be oğlum, yiyin bu benden olsun.” Cihangir abinin dediği ile herkes rahat bir nefes bıraktı. Bunlar cidden pintiydi.
“Valla bunlar adam olmaz abi.” Dedi alp.
“Biliyorum koçum.” Dedi cihangir abi.
“Hepinizi anladım ama mert sen ne alaka?” buranın kat ve kat daha fazla hesap Ödemişli mutlaka vardı.
“Şimdi güzelim, yanında eniştem dururken neden elimi cebime atayım ki? Aha bunlar çıkıyoruz dediğinde yanıma sadece kıyafetlerimi aldım, cüzdanım evde kalmış.” Masada kahkaha tufanı koptu. “Lan sanki siz aldınız mı?” Diye selim ve ayaza sordu.
“Yoo.” Yine ikisi aynı anda konuşmuştu.
“Yemin ediyorum, sizi alana allah yardım etsin.” Melikeye çok katılıyorum.
“Valla bana böyle değil.” Pelin yanında oturan kuzenimi gösterdi. “Valla bana da aynı değil.” Diyerek bende pelini onayladım. İkimiz ne zaman dışarı çıksak genelde hep mert harcardı, ben cüzdanımı bile almazdım. Aramızda asla senin benim yoktu. O an hangimizde olursa o öderdi.
Garsonun gelmesi ile herkes sipariş verdi, benim siparişimi Alparslan’a bırakmıştım. Damak zevkine güveniyorum eminim çok güzel yemekler isterdi.
“Kırmızı mı? Beyaz mı?” bakışları üstemeydi.
“Lacivert?” dediğimde kıkırdadı,
“Maalesef, o sadece sana özel.”
“Peki, kırmızı.” Bakışları dudaklarımda bir kaç saniye oyalandı. Daha sonra siparişi verdi. Herkes kendi siparişini verdi.
“Alparslan eminiz demi? Bizi kandırmıyorsunuz?” Ayazın tereddüt dolu ses tonu ile ona baktık.
“Ne diyorsun oğlum?” Dedi alp.
“ Ya sonu meyhaneye benzemesin diyorum.” Demesi ile timden bir kahkaha tufanı koptu. Olayı bilmeyenler olarak sessiz kaldık.
“Durun hemen anlatayım.” Selim heyecanlı bir giriş yaptı ortama. “Şimdi biz yine hepimiz toplandık bir gün iddiaya girdik, neyse iddiayı söyleyemem çünkü çok ayıp!” Gereksiz merak yaratıyordu.
“Ne ayıbı be! İddia resmen komutanımın don rengiydi.” Elanın dedikleri ile aydınlandık. Bir dakika o ne dedi?
Don dedi, renk dedi, yaraaaa...
Tamam sus anladım.
“Ne?” Tepkim ile tim sırıtmaya başladı.
“Ya bu süper ikili komutanım don rengi üzerine iddiaya girmişler kendi aralarında, sonra o akşam komutanım bizi meyhaneye götürdü...” elanın lafını uraz böldü.
“Sus devamı bende. Neyse bunlar girmiş iddiaya. Biz gittik meyhaneye içtik içtik tozunu kaçırdılar yine. Bunlar yine cüzdan almamış tabi...” Gülmeye başladı. “Gecenin sonuna geldik, bunlar hariç hepimiz ayığız. Neyse komutanımda o gün cüzdanını unutmuş aaa!! Selim ve ayaz hariç hepimize cüzdan almamamızı emretti o gün giderken ama bizim bir şeyden haberimiz yok. Meğer bu iki salak iddiaya girerken, komutanım duymuş bunları, o yüzden gitmişiz biz. Komutanım sabaha kadar selimle ayazı orada bıraktı yardım için. Sabah alırız bu ikisini dedi. Biz evlere dağıldık ama sabah bir gittik bunları almaya. Bunları soymuşlar...” O ana gitmiş gibi hepsi gülmeye başladı. “Bunlar altlarında bir donları kalmış, donların üstünde el işareti çeken bir resim vardı, onları girdirmişler, öyle beklemişler sabah kadar bizi kapıda. Tabi bunlar bir hafta yataktan çıkamadılar. Komutanım öyle idman yaptırdı. Bir daha iddiaya girmediler.” Aklımda canlananlar hiç hayırlı değildi. Masada herkesin neşesi yerindeydi. Selim ve ayaz hariç. Başımı yanımdaki adama çevirdim. Hiç bir şey yapmamış gibi suyunu içiyordu.
“Sen çok fenasın.” Fısıltım ile haylaz gözleri beni buldu.
“Yo daha hiç bir şey görmedin ki.” Omuz silki. Bu sırada yemeklerimiz geldi. Önümdeki yemekten bir parça aldım, alpin meraklı bakışları üstümdeydi. Gerçekten güvendiğim kadar vardı. Bu adam gurme falan olmalıydı.
“Hmm... Çok güzel.” Yüzünde arsız bir sırıtış oluştu.
“Biliyordum beğeneceğini." Akrep burçları genel olarak mı böyle özgüven ve kendini beğenmiş?
(YAZAR NOTU: Yoo hiçte kendini beğenmiş değiliz! Olanı söylüyoruz alpcim haklı.)
Saatler ilerledi sohbet eşliğinde yemekler yendi. Hep beraber çıktık ve Vegas sokaklarını gezmeye başladık, her sokak ışıl ışıl ve çok kalabalıktı. Baya lüks markaların olduğu sokaklarda geziyorduk. Çoğu mağaza çok kalabalık olduğu için kızlar ile gündüz gelmeye karar verdik. Daha sonra baya büyük ve çeşit çeşit olan oyuncak mağazasına girdik, girme amacımız buradan aramıza yeni katılacak bücüre oyuncak almaktı ama içerisi insana neden girdiğini unutturacak kadar güzeldi. Alp ile peluş oyuncakların olduğu reyona göz atmaya başladık. Reyonda boyum kadar ayıcık vardı, her hayvanın peluşunu yapmışlardı ve hepsi o kadar gerçekçi duruyor ki inanmak istemiyorum.
“SSSS...” ben ayılar arasında karar vermeye çalışırken ayaz arkamdan gelip sinsice yılan ile korkutmuştu. İrkilmem ile gülmeye başladı.
“Hiç komik değil.” Tepkime daha çok gülmeye başladı, ona alpte katıldı.
“Komik değil mi? Sen değil miydin merti korkutan? Kendin daha çok korktun.” Onu nasıl biliyor ya? İster istemez bende gülmeye başladım, daha sonra başkasını korkutmak için yanımızdan ayrıldı.
“Alp şu en üsttekini verir misin?” herhangi bir ses gelmediği için arkamı döndüm ama dönmez olaydım. On sekiz var ya da yok iki kız alpi resmen rehin almıştı. Rehin almıştı derken masum sevgilimi reyona sıkıştırmışlar ve durmaksızın bir şeyler soruyorlardı. Alp umutsuzca gözleri beni arıyordu. Şuan reyonda annesini kayıp etmiş çocuklara benziyordu, daha fazla yerimde duramadım ve yanınlar gittim. Kızlar beni fark etti.
“HEY!” harika İngilizcem burada işe yaracaktı. Yüz ifadem de aynı ses tonum gibi soğuktu. “Ne oluyor burada?” sözlerim tamamen Alparslan’aydı.
“Çocukların boyu yetmediği için onlara yardım ettim, üstteki oyuncağı istediler.”
Bu adamdan olur. Ben onay verdim.
Çocuklar mı?
İkisi de on sekiz yaşlarında vardı nerdeyse! Buna daha sonra anıra anıra gülerdim ama neyse.
“Anladım sevgilim. Sen çocuklara yardım ettiysen gidelim.” Dediğimde onunda gülmek üzere olduğunu anlamıştım. Kim olsa gülerdi, kızlar baya bozulmuş ve kızarmışlardı.
“Hey, biz çocuk değiliz.” Dedi kızlardan birisi.
“Banane bunda.” Alparslan’ın cevabı ortamda sessizlik sağladı. Kızlar git gite daha da sinirlenmeye ve bozulmaya başladı. “Bebeklerim gelin gidiyoruz.” Orta yaşlardı bir adamın kızları çağırması ile kızlar artık ağlamak üzereydi. “Aynen siz çocuk değilsiniz!” dediğimde oradan alp ile çıktık. Reyonların arasında ilerlemeye devam ettim oda arkamdan geliyordu.
“Elimi tut sonra bir çocuk vakası daha yaşamayalım.” Bu sefer elini uzatan bendim.
“Seve seve.” Arsız sırıtması ile başımı onaylamaz gibi sağa sola salladım. Daha sonra durduğumuz reyona baktım.
SİKTİR!
OHA!
YUH!
Biz yanlışlık ile erotik oyuncak reyonunda duruyorduk. Hele burada o yüzden çok kimse yoktu, ben peşimden sürüklerken burada böyle oyuncak olduğunu fark etmemiştim bile.
“Çocuk oyuncağı değilmiş.” Dalga mı geçiyordu o?
“Şaka mı yapıyorsun sen?” sesim fısıltından farksızdı.
“Yoo. Bence gel seçelim.” Diyerek raflara bakmaya başladı. Ben etrafa, o raflara bakıyordu.
“Alp tek değiliz ne seçmesi? Gidelim. Aksi halde birinin diline düşersek siktir sene kurtulamayız.” O biri özellikle ayazdı. Alp beni bir tarafına bile takmadan ne işe yaradığını bilmediğim oyuncaklar arasından seçim yapmaya çalışıyordu. Her an düşüp bayıla bilirim!
Tipik akrep burcu çok bile dayandı bence. Mih uyalım artık şu adama!
“Sevgilim sana diyorum.” Kolundan dürtmem bir işe yaramıyordu.
“Durur musun! Oyuncak seçmeye çalışıyorum. Dikkatimi dağıtma.” Hiç dalga geçiyormuş gibi değildi.
“Lan... onlar seks oyuncakları!” demem ile bana en arsız ve pis gülümsemesini gösterdi.
“Eee tamam bende çocuğum ve oyuncaklar ile oynamak istiyorum.” Nasıl bir yüz ifadem var ise kahkahasını daha fazla tutamadı.
“Allah seni ne yapmasın.”
“Taş gibi yaratmış daha ne yapacak canım.” Bunun egosunu anlatacak bir kelime kalmamıştı bende.
En sonunda oradan çıkardım onu, tek onu da değil hepimiz çıkmıştık ve saatin geç olması ile herkes yorulmuştu. Onlar otele biz eve gitmek üzere yola çıktık. Ev şehir’e çok yakın değildi o yüzden dakikalardır yoldaydık.
“Teşekkür ederim.” Dedim.
“Öpersen yeter.” Bu adam hep böyle arsız mıydı?
“Öperim, eve gidelim.” Dediğimde bir şey demedi. Dakikalar sonra eve gelmiştik. Alpin arabayı durdurması ile indik ve beraber evin koca kapısından içeriye girdik. İlk işim yukarıya çıkmak ve üstümdekilerden kurtulmak oldu, daha sonra sıcak bir duş aldım. Çok iyi gelmişti.
Uzun bir duşun ardın banyodan bornoz ile çıktım. Alp yatak odasındaydı büyük ihtimalle. Giyinme odasına girdim ve kendime oldukça müstehcen bir siyah takım aldım. Takımın burada ne işi vardı bilmiyorum ama çok güzel ve yoktu! Evet yanlış demedim, bildiğin yoktu sadece dantel ve ipten oluşuyordu, merakıma yenik düşüp denemek için giydim. Allah!!! Valla çok seksi olmuştum. Aynada kendime bakmaya doyamadım, o yüzden çıkarmak yerinde içime o takımı giyip üstüme saten düz elbise geceliği geçirdim. Nasıl olsa altımda fark etmezdi. Bakımı yaptıktan sonra odaya girdim, alp dediğim gibi buradaydı ve üst bedeni çıpıldak, altında sadece siyah boxer ile canım önünde telefonla konuşuyordu, yavaşça arkasından beline sarıldım. Benim geldiğimi bildiği için telefonda ki her kimse kapattı ve yüzünü bana döndü.
“Uyuyalım mı bebeğim?” adam bana göre çok sabırlı valla.
“Tamam.” Dediğimde beraber odanın ortasındaki büyük yatağa ilerledik. İkimiz de yatağa girince beni göğsüne doğru çekti, bende memnun olarak direk başımı göğsüne koydum ve ayağımın birini onun bacak arasına doğru attım. Altımda sadece orta kısmı dantel ve kenarları sadece ince bir ipten tanga vardı, bunu çok net hissetmiş olmalı ki bedeni anında gerildi.
“Senn...” yutkundu. “çok tehlikeli sularda yüzüyorsun.” Başımı hafifi kaldırıp lacivertlerine baktım.
“Ya o sularda boğulmak istiyorsam?” Dudaklarına doğru fısıldadım.
BÖLÜM BİTTİ BURADA...
BÖLÜMÜ BEĞENDİNİZ Mİ?
YORUM YAPTINIZ MI?
(GÜNAHA EVLADIM GÜNAH! GÜNAHA DEVAT KISMI BURASI AŞKO FHBSDJCDVB)
+18 (Hala burada mısınız?)
Aramız da yine milimler vardı. Bir cevap vermesine izin vermeden dudaklarım, onun yumuşak ve dolgun dudaklarına kapandı. Ayağımın birini üstüne doğru attım ve artık tamamen üstünde onu soluksuz öpüyordum. İkimizde alev alev yanıyoruz ve anca birbirimizi söndüre bilirdik. Öperken bile bu kadar heyecanlanıyorsam ilerlesem neler olacağını düşünmeme gerek yoktu.
“İster misin bu yangına bir son vermek?” dudaklarımız arasında hafif bir mesafe bırakarak sormuştum.
Bir kaç saniye düşündü ve ardın ne olduğunu anlamdan, sırtım yatak ile buluştu. Alp sanki ateşler içinde kalmış gibi öpmeye başladı. Ben cevabımı çok açık almıştı, cehennemin ateşinde yanıyorduk ikimiz de adete, hem öpüyor hem de elleri ile vücudumu keşfediyordu. Elleri asla yerinde durmuyor, boynumdan başlayarak ince kumaştan olan saten geceliğin askılarını düşürdü. Heyecandan nefes alamıyor gibiydim ama oda bana nefes olmaya yemin etmiş gibiydi. Ardından iki saniye ayrıldık ve geceliği bedenimde çıkarttı. Derin soluklar alarak tepkisini izledim, lacivert irisleri bedenimi baştan aşağı süzmeye başladı. Göz bebekleri büyümüştü, asla böyle bir tanga beklemedi açıktı.
Her mimiğini aklıma kazımak için dikkat ile izledim onu, “Sen... çok güzelsin.” Gözlerimiz buluştuğunda ne kadar çok beğendiğini daha iyi anlamıştım. “Senin güzelliğini anlatacak kelime yok lügatim da.” Beğenileceğimi biliyordum ama bunu duymak ve bilmek çok farklıydı, içimdeki şeytan her saniye daha çok tetikliyordu beni.
“Anlatma. Hissettir.” Dudaklarına doğru fısıldadım. Elleri sanki komut almış gibi tekrar tüm bedenimde gezintiye çıktı. Dokunuşları bir insanı nasıl tahrik edeceğini biliyor gibiydi, yumuşak ve azdırıcı dokunuşları uyarılmama neden oluyordu.
Dudakları boynumda konumunu aldı ve yavaş yavaş aşağı doğru ilerlemeye başladı. Sulu ve iştahlı öpücüğü ile içimdeki azgın taraf gün yüzüne çıkıyordu. Dudakları yavaş yavaş göğüslerime doğru ilerliyor ve akıl sağlığım ile oynamak istiyordu. Benimde ellerim hiç rahat durmuyor onun bedeninde geziniyor, İkimizde çok yaramaz yetişkinlerdik. Dudakları en sonunda göğüslerimim tam ortasında durdu ve elini sütyenime atmadan bana baktı. İzin istiyordu ama benim kalım beş karış havadaydı, her bir soluğu tenimi yakıp kavurmaya devam ederken konuşmak çok zordu.
“Bu gece her şey serbest komutanım.” Dediklerim ile göz bebekleri ışıldamıştı.
Aldığı komut ile şeytani gülümsemesini gözler önüne serdi. Baştan belli yapmak istediği gibi sadece dantel ve ipten oluşan tangamı tek harekette yırttı. Bu haline daha farklı zamanda gülerdim ama şuan çok seksi ve baştan çıkartıcı duruyordu. İlahi eşsiz sesi zihnimin içinde yankılandı. Karşısında çıplak kalmıştım ama utanmaya benzer tek bir hareketim yoktu. Hatta onun gözlerinde beğeni ve tutkuyu gördükçe daha fazlasını istiyorum.
“Demek her şey serbest.” Dediğinde göğüs ucuma dudaklarını kapadı ıslak ve dolgun dudakları ile ısırıp emmeye başladı. Hiç acele etmiyor tadını çıkartarak yavaş ve sakin ilerliyor ama bu beni daha fazla baştan çıkarıyordu.
“Ah...” inlemem ile keyifi daha çok yerine geldi ve daha çok işkencesine devam etti. “Alp...” adı ile inlemem durdurdu onu ve başını kaldır. Lacivertleri birer mücevher gibi ışıl ışıldı.
“Adım ile o kadar çok inleyeceksin ki. Sesini yarın kullanamayacaksın.” Cevap verme tenezzülünde bile bulunmama izin vermedi. Dudakları kaldığı yerden aynı işkencesini diğer göğsüme da yaptı. Dudakları baştan çıkarıyordu adeta, ustaca emiyor ve ısırıyordu. Baştan çıkmıştım ve dur durak bilecek gibi değildik. Elleri göbeğimden aşağı doğru inmeye başlamıştı. Daha sonra göğüslerime yaptığı ufak işkencesine ara verdi, ıslak öpücükleri ile emmeye devam ederek aşağı doğru inmeye başladı. Altında kıvranıyor ve adını haykırıyorum ama bu onu durdurmak yerine daha fazla zevk veriyordu. Durmasını zaten istemezdim. Dudakları en sonunda kasıklarım da durdu ama elleri asla durmadı ve tangamın üstünde gezindi. En mahrem yerlerimde dokunuşlarını hissede biliyorum ve bu aklımı başımdan alıyor. Elleri yine rahat durmadı ve tangamın alt tarafını da yırttı. Onu tek hamlede aldı ve odanın bir köşesine yolladı. Hareketleri aklımı başımdan alıyordu, sanki ilahî bir lorda tapıyor gibiydim. Elini kadınlığımın girişinde durdu. Bana zevk ve acı vermek onu daha çok baştan çıkarıyordu.
“Birazdan burayı doldurucam ve...” ellerini mahrem yerimden çekmiyor tam tersi bana küçük işkence sunmak ister gibi olduğu yerde hareket ediyordu, uyarılmış bedenim bu hareketine tahammülsüzlük ile tepki veriyor. Kendimi eline doğru iterken buluyorum, parmağı benim zevk suyum ile ıslanmıştı. Dilimi yutmuş gibi tek yaptığım adını inlemekti. “Alp...”
“Şşt... adım ile inlemeye devam edersen, bu gece seninle sabah olmaz.” Ses tonu bile artık erotik gelmeye başlamıştı. Bakışları kısılmış ve lacivertleri artık daha koyuydu. Onunda benden aşağı kalır yanı olmaması gördüğüm şişkinlik ile gülümsememe sebep oldu. Ben ne kadar uyarılmışsam o daha kötü haldeydi. İkimizde bu gecenin sabahı olmayacağını biliyorduk. İkimiz de birbirimizden aşağı kalır yanı yoktu. Odayı sadece cılız bir ışık aydınlatıyordu, bu sayede birbirimizin ne halde olduğunu görüyoruz.
“Olmasın.” Diyerek boşluğundan yaralanarak onun üstüne çıktım. Artık ben üstte o alttaydı. “Artık eşitlenelim.” Tam olarak oturduğum yerde hissede biliyorum kalınlığını ve ne kadar etkim altına aldığımı. Dudaklarım ile onun bana yaptığı gibi boynundan başlayarak hiç acele etmeden kendi izimi bırakarak inmeye başladım. Vegas’ı asla unutmayacağız! Bedeninin her yerinde kendime ait izler bıraktım ve bu sırada ellerim hiç rahat durmadı aynı onun gibi, aşağı indim indim yavaş ve sakince her hareketimde bedeni gerildi ve kasıklarında durdum, gözlerimi ona çevirdim heyecan ile beni bekliyordu. Daha fazla uzatmadan iç çamaşırını indirdim ve artık benim için ne kadar büyük ve kalın olan erkekliğini gördüm. İçimdeki heyecan artık arsız bir zevke bırakmıştı kendini, onu en derinlerimde hissetme isteğim arşa çıkmıştı. Tek hamlede yataktan kalktı ve üstüme çıtı.
“Seni...” Diyerek dudakları kasıklarımda durdu, “Öyle bir seveceğim ki...”
“Ah... Tehdit etme! İcraata geç.” Demem ile nefesini en mahremimde hissettim. Kurtuluşum oymuş gibi adını inledim, “Alparslan...” inlemem ona zevk vermişti. Şeytani gülümsemesinin başka açıklaması olamazdı. Sanki bana inat eder gibi bu seferde dudakları ile resmen beni yalamaya başladı. Ani hamlesi ile altında haykırdım ve evde birisi olsaydı kesin ölüyorum sanırdı. Doğru sanırdı, zevkten kendimi ölecek gibi hissediyorum. Kalın ıslak dudakları ve dili resmen beynim ile oynuyordu. Dudakları, dili ustaca emiyordu inlemelerim çığlıklara dönmüştü ve her adını inlediğimde daha şiddetli karşılık alıyorum ve kendimi onun dudaklarına doğru itiyorum, daha fazlasını istediğim için saçlarına asıldım ve başını daha çok oraya gömmek istedim. Daha sonra boşalmama izin vermeden başını kaldırdı ve benim sularımın bulaştığı dudakları, dudaklarıma kapandı. Soluksuz ve çölde su bulmuş gibi onu öpmeye başladım, şeytan bizi yeterince himayesi altına almıştı. İkimizde durmadan hızlı hızlı dudaklarımızda soluklanmak istedik.
“Alparslan köpeğin olsun. Ne istiyorsun söyle.” Kendimden geçmemi çok iyi sağlamıştı ve resmen patlamak üzereydim artık.
“Doldur beni.” Şehvet dört bir yanımızı kuşatmıştı ve artık duramaz ya da durdurulamazdık. Burada kalmıştık şehvet ve zevk arafında.
Şeytan ikimze de vesvese veriyordu adeta. Daha fazla bir şey demem gerek kalmadan bacaklarımı onun için açtım. Çıplak bedenlerimiz arasında milimler kalsın istemiyordum, artık orada varlığını en mahrem yerimde hissediyorum. “Hissediyor musun? Beni ne hale getirdiğini ve ne kadar etkilediğini anlaya biliyor musun?” dedi. Gözleri her tepkimi aklına kazımak istiyormuş gibi izliyordu yüzümü. Cevap vermeden önce elimi aramızda koydum ve onu avuçlarım arasına aldım. Avucum kapanmamıştı o kadar büyümüştü ki. Ona dokunmam onu çileden çıkardı, yüzü kasıldı ve boynu geriye doğru düştü.
“Ahh... Öldürmek mi istiyorsun?” İnleyen taraf ben değildim. Elimde daha fazla tutmama izin vermedi ve elimi omuzuna koydu. İki elimde omuzumdaydı artık. Onun elleri belimi sabitlemek için orada duruyordu. Göğüsüm heyecan ile inip kalkmaya başladı.
“Sakin ol.” Dudaklarıma fısıldaması hiç sakin olmamı sağlamıyordu. Onu çok net hissediyorum bu heyecanımı daha çok körüklüyordu.
En sonunda dudakları benim öpülmekten şişmiş dudaklarımı esir aldı. Daha sonra başını içimde hissettim o kadar büyüktü ki, dudaklarımdan ayrıldı. “Bu biraz acıta bilir özür dilemicem.” Tek hamlede kendini tamamen içime soktu. Dudaklarımın arasından kaçan çığlığa engel olamadım, zaten onu da kendi dudakları arasına esir aldı. Sızlıyor ve acıyor, bu onun büyük olmasından ve benim dar olmamdan kaynaklanıyordu. Aslında bu gece yeterince zevk almıştım ama bu bambaşka bir boyuttu. Alp ile beraber olmak bambaşka bir boyuttu. Onu tamamen içimde hissetmem zevkin en doruk noktasıydı.
“Geçti.” Dediğimde, hareket etmeye başladı. Bu seferde elleri göğüslerimi avuçlarken bir yandan içimde dolduruyordu. “Ah... Alppp.” Çığlıklarım daha fazla ileri gitmesini istiyordu.
“Söyle alpin canı.” Artık dudakları ellerinin yerini almış göğüslerimi emmeye başlamıştı. İçimde bir an bile durmuyor, yataktan sesler geliyordu. İnşallah sağa çıkabiliriz bu günden. Bende onun gibi ellerim ile onun bedenini keşfe çıkmıştım. Tırnaklarım sırtında adeta balerinler gibi hareket ediyordu. Kendi izini bende bırakıyorsa, bende aynı şekilde onda izimi bırakıyorum. Fırsat buldukça boynuna gözle görülecek yerleri kendime ait kıldım.
“Daha hızlı...” emir almış gibi başını kaldırdı göğüslerimden ve hareketlerini hızlandırdı. Kasıklarımda oldukça rahatsız edici ağrı vardı ama şuan bulunduğum araf çok zevkli olduğu için sorun yoktu.
“Seni bundan sonra asla rahat bırakmam.” Kulağımın yanında fısıldamıştı ve nefesi boynuma değdikçe daha çok tahrik oluyorum.
“Bırakma.”
“AH... Mihriban. Hissediyor musun beni nasıl alıyor küçücük yuvan? Senin için nasıl büyüdüm farkında mısın?” Şuan aklım başımdan gitmiş gibiydi. İçimdeki hareketleri hızlıydı ve zevk doluydu. İkimizde tatmin olmaya çok yakındık. Bedenlerimiz bir olmuştu, ruhlarımız bu gece ayrılmamaya ant içmişti.
Yıllar önce beni Alpin kucağına verdiklerinde ne kadar doğru karar olduğunu şimdi anlıyorum. Biz ikimiz birbirimizden başka kimsede bu kadar zevk ve tutku dolu olmazdık.
“Geleceğim...” Omuzuma bir öpücük kondurdu.
“Beraber geleceğiz sevgilim.” Belimden tuttu ve beni sabitledi. İçime girişleri artık başka bir boyut kazandı ve bu ayrı bir zevk verdi, daha hızlı ve daha dolu hissettim. İçime sonuna kadar giriyordu. Bundan aldığı zevki çıkardığı seslerden ve bana olan bakışlarından anlayabiliyorum.
“Senin için sana akacağım, bu küçük yuvan beni ne hale getirdi bak.” Dedi. Baktım. Terlemiş bedeni, derin derin aldığı soluklar ile baştan çıkartıcı ve baştan çıkmış duruyor. Ona baktıkça tapmak istiyorum önünde.
“İçime ak. Benim sana akmak istediğim gibi sende bana ak. Küçük yuvama benim için ak.” Diyerek onu daha da baştan çıkardım. İçimde gel gitleri devam ederken şişmiş dudaklarımı öptü.
En az benim kadar zevk alıyor, belki daha fazlası bile olabilir. İkimizde dakikalar sonunda boşaldık. İçime adeta fışkırmıştı. Rahatlayan bedenlerimiz ile başını içimden çıkmadan göğüslerimin üstüne koydu.
“Çok güzeldi. Çok güzelsin” mayhoş gülümsemesi bana da bulaştı.
“Çok güzeldi. Çok güzeldik.” Dediğimde içimden çıktı ama hala üstümdeydi.
“Seni sabah kadar bırakmazdım ama bu gece bu kadar idare edeceğim.” Diyerek kendini yan taraf attı üstümden.
“Tüh çok üzüldüm.” Diyerek nefeslendim.
Dağılmış haldeyim ve yataktan kımıldamak için hamle yapmıyorum. Halime gülümsedi ve beni kolları arasına alıp kaldırdı ikimizde. Başımı omuzuna koydum. Nereye gittiğimizi anlamıştım banyo ya doğru ilerlemeye başladı.
“Birlerini çok yormuşum sanırım.” Benimle dalga geçmesine daha sonra takılacaktım. Şuan tek istediğim temizlenip kolları arasında girmek ve aldığım tatminlik duygusu ile uyumaktı.
“Hıhı. Yıka beni.” Kahkahası kulaklarıma dolduğunda sadece gülümsemekle yetindim. Beni küvetin içine bıraktı ve suyu ayarladı. Daha sonra beni köpüklemeye başladı, özen ile yıkadı. Arada durdu ve sabır çekti sonra benim bayık bakan gözlerimden öptü ve benimle ne kadar çabuk yorulduğum ile dalga geçti. Daha sonra ben çıktım banyodan onu tek bıraktım, üstüme Alparslan’ın geniş tişörtlerinden birini geçirdim. Ben giyinene kadar o çıkmış ve dağılan odayı toplamıştı. Bende nevresimleri değiştim ve sonunda yatağa girebilmiştik uyumak için! Beni göğsüne çekince direk rahat pozisyonuma geçtim. “Seni seviyorum canımın içi. “ fısıltımı duymuştu.
“Seni seviyorum güzel bebeğim.” Son duyduğum bunlar olmuştu.
ALOOOOO BİTTTİİİİİİ...
BÖLÜMÜ BEĞENMEYİ UNUTMAYIN!
BÖLÜM YAYINLANMA TARİHİ :22.03.2024
Yani aşko bir beğen.
Bölümü nasıl buldunuz?
En beğendiniz sahne hangisiydi?
Ay yetişkin içerikli sahne yazmak çok değişikmiş.
Çok şaşkınım şuan kendime ben mi yazdım diye mal mal ekrana bakıyorum.
Neyse siz beğendiniz mi?
DİGER BÖLÜMDE GÖRÜŞMEK ÜZERE.
İNST:sudenazbalikcii
TİKTOK:sudenazbalikci
ARADA SPOİ PAYLAŞIYORUM HABERDAR OLMANIZ İÇİN TAKİPTE KALIN.
GÖRÜŞÜRÜZ SEVGİYLE KALIN...
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 41.09k Okunma |
2.5k Oy |
0 Takip |
49 Bölümlü Kitap |