33. Bölüm

31.Bölüm

Sudenaz
sudenzbalikci6

HELLOO...

BEĞENMEYİ VE BOL BOL YORUM YAPMAYI UNUTMAYIN.❌✖️❌ (⁠・ั⁠ω⁠・ั⁠)

Ee beni de bir takip et sana zahmet.

SudenzBalikci6

KEYİFLİ OKUMALAR...

~

"KUMARHANE "

Gözlerimi erkenden açma sebebim Alparslan'ın bedenimi kıskacı altına almasıydı, beni altına almıştı ve dört bir yandan İstanbul'u fetheden Fatih Sultan Mehmet misali yapışmıştı. Yüzünü göğüslerimin arasına gömmüş mışıl mışıl uyuyordu saatlerdir. Onu biran bile rahatsız etmemek için kımıldamamaya çalışıyorum. Yan komidinde duran telefonumu aldım, öğlen olmuştu. Bunca saat uyanmaması çok normaldi sabaha karşı yatığımız için! Daha fazla uyumak ve günü öldürmek istemediğim için ellerimi gür ve uzun saçlarına daldırdım, kaç zamandır evde olduğundan saçları bir hayli uzamıştı. Her türlü çok yakışıklıydı. Ellimi saçlarından yavaş yavaş yanaklarına doğru hareket ettirdim. Yine dokunmaya kıyamıyormuş gibi ellerim ile tüm yüzünü sevdim. Dokunuşlarım hafifti sanırım bu yüzden uyanmıyor, "Sevgilim..." Burnumu saçlarına yaklaştırdım güzel kokusunu derin derin soludum. Yavaşça olduğu yerden başını hareket ettirdi, gülümsememi bastıramıyorum.

"Azıcık daha uyusam?" Uykulu ve boğuk çıkan sesini duyunca aklıma dün geceki halleri geliyordu.

Çıkıyor mu?

Neredesin sen dünden beri?

Keyfini sürüyorum. Amacımı ulaştım.

"Saat öğlen oldu canımın içi, uyanda bir şeyler yiyip dışarıyı keşfedelim." dediklerim ile başını göğüslerimden kaldırdı ve yastığa koyduğu, gözleri kısık ve yüzünde küçükte olsa bir tebessüm vardı.

"Günaydın güzel bebeğim." Bu adamı ne zaman görsem, sesini duysam solucanlar hep böyle hareket mi edecekti.

Solucanına sıçayım senin!

"Hadi sen kendine gel, bende mutfakta bir şeyler hazırlarım." diyerek yerimden kalktım ama kalkmamak sanırım daha doğru olurdu, dün giydiğim tişörtü baya yukarıya kadar sıyrılmıştı ve kasıklarıma hafif bir sızı vardı. Artık yatakta ikimizde oturur pozisyondaydık. Elini hızla belime attı ve beni tek hamlede bacaklarına oturttu, Elleri ile gözümün önüne gelen saçlarımı arkaya doğru attı. Şuan üstünde boxer hariç hiç bir şey yoktu ve ben hormonlarım ile oynuyordu adeta. Kucağında benimle ayağa kalktı ve banyonun yolunu tuttu.

hormonlar nanay jbsdbvdbjvl

"Şimdi seninle tekrar güzel bir duş alıyoruz ve sonra kahvaltı yapıyoruz." Beni küvetin içine bıraktı ve kendisi de suyu ayarlamaya başladı.

"Beraber mi alacağız?" Dünden sonra utanmıyorum ama yine de sormaktan geri kalmadım. Başını çevirdi ve bana arsız gülümsemesi ile baktı.

"Sence, bundan sonra bensiz duş alabilir misin?"

"Bence alırım ama almak ister miyim, işte orasını muamma." Kuyruğu dik tutmak lazımdı. Hemen öyle iki kaslı ve yunan tanrısı gibi vücut gördük diye indiremem.

allahtan belanı istiyorsun diye yorumladım.

"Tamam güzelim. Nasıl istersen." Suyu ayarladı ve yanıma geldi.

🌒

Hızlı bir banyodan sonra ikimizi yıkamış ve giydirmişti, evet sanki küçük bir çocukmuşum gibi giydir ve saçlarımı özenle kuruttu. Bunları yaparken asla gocunmadı. Bende aynı şekilde onu giydirip, saçlarını özenle kuruttum. Şuan amerikan mutfakta kendimiz için küçük bir kahvaltı hazırlıyorduk. Ben kahvaltılıkları masaya koyarken alp menemen yapıyor büyük bir dikkat ile, sanki özenle ameliyat yapıyor gibiydi. Bana arkası dönük şekilde ocaktaki menemen ile ilgileniyordu. Bu gün dünyanın en mutlu insanı gibi hissediyorum ve bunu kesinlikle bu adama borçluyum. Eğer o olmasa toparlanmam ve hazmetmem daha zor olurdu. Ne kadar düşünmekten kaçsam da birde amcam vardı. Benden bir şeyler saklıyor, bunların hepsini tatil sonrası öğreneceğim. Bizzat kendim konuşacak ve artık gerçekleri, ne biliyorsa öğrenmek istiyorum. Beni buraya geldiğimizden belli bir çok defa aramıştı ama açmamıştım, yengem ile bir çok defa kısa ve öz şekilde mesajlaştım ama ona da ister istemez gardımı almıştım. Amcamın ondan bir şey saklayacağını düşünmüyorum.

"Bu kadar düşünme. Bırak akışına, biliyorum hiç biri senin için kolay değil ama şuanın tadını çıkarmanı istiyorum. Hepimiz sen iyi ol diye buradayız, bunu asla kötü niyetle demiyorum ama suratının düşmesine sebep olan herkesi yakıp yıkmak istiyorum." kulağımın çok yakınından gelen ses ile irkildim. Ne zaman geldi ve belime sarıldı fark bile etmemiştim.

"Biliyorum, ama elimde değil. Ben her şeyi unutacak mıyım? Doktor ilaçları kesti demiştiniz, o zaman neden unutuyorum? Amcam benden ne saklıyor? Mert ve yengem biliyor mu? Aklımda daha çok soru var ve ben işin içinden nasıl çıkarım bilmiyorum. Nefesim kesiliyor... Ailem neden öldü benim Alparslan? Buda o lanet sorulardan birinin cevabı ama hatırlamıyorum."

"Güzelim, sorularının hepsine cevap bulacağız beraber. Senden istediğim tek şey şuan buradayız ve bu anı yaşayalım mı?" Haklıydı.

Bazen sadece anı yaşamak gerekiyordu.

"Yaşayalım." Güzel gülümsemesi bana da bulaştı. Eli ile hazır masayı gösterdi.

"O zaman güzel bir kahvaltı yapıyoruz ve daha sonra sen ağrı kesici içiyorsun. Ardından seninle güzel bir Vegas turu yapıyoruz." Çok cazip teklifini asla reddetmeden hemen masaya oturdum. Benden uzağa oturmak yerine yine hemen yanımdaki sandalyeye oturdu. Beraber hazırladığımız kahvaltının sefasını sürmek için ikimizde başladık.

Sessiz ve bol yemeli geçen bir kahvaltıdan sonra ikimizde oturmuş ve çay içiyoruz masada. Evet alp onca yol boyunca yanında çayda getirmiş, neymiş buraların çayı iğrençmiş. Haklıydı ama bu kahvaltı boyunca onunla dalga geçmediğim anlamına gelmemişti.

"Konuşmamız gereken bir konu daha var." Ciddi ses tonum ile reçel sürdüğü ekmeği dudaklarıma uzattı ve onu da yedim. Daha sonra arkasına yaslandı ve benim konuşmamı beklemeye başladı.

"Biz dün korunmadık. Çocuk... Alparslan, ben bizden bir parça olsun çok isterim ama şuan değil. İlerde büyük kalabalık bir aile olalım ama şuan erken bence. Sen ne istiyorsun? Sana sormadan kendi kafama göre bir şey yapmak istemedim." Derin bir nefes aldı ve yerinde daha dik bir konuma geldi, dikkati tamamen bende ve sakin şekilde cümlemi bitirmemi beklemişti.

"Bende senin gibi düşünüyorum. Şuan değil, ileride sana benzeyen bir çok çocuğum olsun çok isterim ve bu konuyu benimle konuştuğum içinde teşekkür ederim." Dedi.

Dedikleri ile rahat nefes aldım. Biliyorum ben istemediğim sürece bu konuda diretmezdi ama bunu kendinden duymak resmen daha fazla rahatlamamı sağlamıştı. Daha sonra ikimizde mutfağı topladık ve evden çıkmak için giyinme odasına çıktık. Tam olarak yarım saattir kendime düzgün giyecek bir şey arıyorum, Alparslan sayesinde omuzlarım ve vücudumun her yeri morluk içindeydi. Tabi söylendiğime bakmayın kendisinin boynunda baya dikkat çeken bir iz bırakmıştım. Resmen boynu dün birbirimizi yediğimizin kanıtı gibiydi, "Ne oldu?" Keyfine diyecek yoktu beyefendinin. Arkamı dönmem ile onu kapıya yaslanmış beni izlerken buldum, gözlerim hızla üstünü taradı. Altında siyah güzel bir kumaş pantolon vardı, üstünde güzel siyah kadifemsi bir gömlek vardı ve saati olsun, kolundaki hiç çıkarmadığı bilekliği olsun çok hoş duruyordu. Alp koyu tonlar giyinmeyi seviyor ve genelde ve çok güzel uyduruyordu. Mübarek taş gibi adam, kendi nazarımdan gidecek adam allah korusun.

"Bir de soruyor musun! Vücudumu haritaya çevirmişsin ve giyecek uygun bir şey bulamıyorum." serzenişime gülümsedi.

Yerinden kımıldadı ve bana doğru geldi, geldi ve tam karşımda durdu. Önceden aramızda iki adımlık mesafe olurdu, şimdi asla mesafe koymuyor ve tam dibimde duruyor. "Güzelim... Saklamak zorunda değilsin, bak bana ben hiç zahmete girmiyorum." doğru söylüyordu ama kendimi rahatsız hissettiğim için saklamak istiyorum.

"Biliyorum ama bu sadece senin ve benim özelim olarak kalsın istiyorum." gülümsemesi büyüdü ve başka bir şey demeden benim için bir şeyler seçti. O seçimlerini yaparken benim tek yaptığım onu altan altan dikizlemek oldu. Uzun boyu, ressamın kaleme almış gibi kusursuz yüzü çok yakışıklıydı. Tabiki de her insan gibi kusursuz değil ama bana göre onun kusurları bile çok güzel.

Eline bir şeyler aldı ve bana uzattı, "Bunları giy bakalım." Diyerek verdiklerini aldım. Hiç utanmadan ve nazlanmadan üstümde yine ona ait olan tişörtü tek celsede çıkardım. Bu sırada gözlerini kırpmadan olduğu yerden beni izliyor, altımda sadece lacivert bir tanga vardı. Derince yutkunduğunu duydum. İster istemez bu hallerini sırttım ve kaldığım yerden devam ettim. İlk olarak bana krem rengi kumaş bol pantolon seçmişti, onun üstüne yine krem rengi güzel üst bedenime yapışan kazak seçmişti. Kazak boğazlı ve bel kısmı açıktı, çok güzel durmuştu ikisi de. Bunları beğendiğim için hızlıca aynada son bir bakış attım ve makyaj masama oturdum. Telefonumu aldım ve uzun zamandır çok aktif olmadığım hesabıma atmak için makyaj videosu çekmeye başladım. Ben bunları yaparken alp tam olarak kameranın kendisini görmeyeceği kısma geçmiş ve beni izlemeye başlamıştı. Ben kullandığım ürünleri anlata anlata makyajımı tamamladım ve sonra paylaşmak için galerime kayıt ettim. İşim bitince alp ikimize de ayakkabı dolabından seçimler yaptı. Her şeyimi onun seçmesini çok sevmiştim. Zevkli birisi olduğu için çok güzel oluyordu seçimleri. Bana koyu kahve binici çizmesi seçti, kendine uygun yarım botlar seçti, kabanlarımızı giyince hazırdık. Evden çıktıktan bir süre sonra ilk durağımızı gelmiştik. Burası akşam geldiğimiz sokaktı, çok akşam ki kadar olmasa da kalabalıktı

"Güzel bir alışveriş yapalım..." Alpin sözleri araya girmem ile yarım kaldı.

"Kumarhaneye gideriz demi?" heyecanlı ses tonum ve mimiklerim onu gülümsetti.

"Gideceğiz güzelim Neden bu kadar çok gitmek istiyorsun anlamıyorum." Lacivert irisleri kısıldı ve varla yok arası oldu.

"Bence çok illegal ve merak uyandırıcı. Hem bir defa hayata gelmişim gitmeyeyim mi?" duygu sömürümü yememişti şuan bana resmen 'hıhı aynen ondan canım' bakışları atıyor. Daha fazla onunla göz hapsinde kalmak istemediğim için kımıldadım ve dünyaca ünlü bir mağazaya girdim, benim girmem ile oda peşimden geldi. Evde ve burada hatta alp ile olan evimizde bile tonlarca kıyafetim yokmuşçasına alışveriş yapmak istiyorum.

"Burada bir kaç şey alsam batmazsın demi?" Reyonlarda gezerken sorduğum soru ile güldü. İçerisi beyaz ve oldukça gösterişli döşenmişti. Vegas'ta her şey çok abartıydı ve ben buradayım diye bağırıyor adeta. Askılıklar bile altın kaplamaydı. Kıyafetler renk renk düzenlenmiş ve sadece kadın reyonu vardı. Askılardan beyaz mini incili bir elbiseyi aldım. Tam bana göreydi, sade ve şık tek sorun biraz nikah elbiselerini anımsatmasıydı.

"Burayı satın alsan yine batmam bebeğim." Resmen şuan kalbimden vurdu beni. Duyduklarım ile otuz iki diş sırıtmama mani olamadım, dalga geçmiştim tabiki buradan kendimde bir şey alsam batmazdım ama onun cevabını daha çok merak etmiştim.

"O zaman gönül rahatlığı ile mağazayı keşfe çıkıyorum, sende bak orada otur ve beni bekle." Pür dikkat sadece peşimde dolanıyor ve beni izliyor, bunun yerine ona kabinin önlerinde olan koltukları işaret ettim ama bana mısın demedi. Hala durmuş ve bana bakıyor.

"Madem oturmuyorsun sende benim için bir şeyler seçer misin?" hani erkekler alışverişten nefret ediyordu. Bana gelen mi bozuktu acaba.

öpte başına koy salak.

tamam.

"Beraber seçelim. Oturmak istesem evde otururduk güzelim." Ben bu adamı yerim.

Daha sonra beraber bana bir kaç elbise seçtik. Hiç denemeden hepsini aldık, oradan çıktıktan sonra dünkü oyuncakçı dan bir kaç oyuncak aldık aramızı katılacak ufaklık için, elif ve emre içinde bir kaç çeşit oyuncak ve kıyafet aldık. Selim onlar ile çok iyi ilgileniyordu ama dönünce bende yanlarına uğramak istiyorum. Elim boş gitmemiş olurum. Burada işimiz bitince aldıklarımızı arabaya koyduk. Şuan alışveriş değildi de yemek için ve gezmek için başka bir rota belirledik. Aslında bunu sadece alp belirledi, ben peşinden küçük ördek yavrusu gibi takip ediyorum. Bu seferki durağımız, Mizumi restoran oldu. İçeriye adım attığım Japon kültürü haykırıyordu, Çinde olabilir! İçerisi kırmız tonlarına bürünmüş ve duvarın biri komple camdı, dışarıda şelale vardı, bu soğukta oraya oturamam valla.

Alp camın kenarında bir masaya geçti, bende hemen karşısında yerimi aldım.

"Beğendin mi?" sesini duyduğumda daha fazla ortama göz atmayı bıraktım ve lacivertlerine baktım.

"Güzel bir yer, gelmek istiyordum ama inşallah yemekleri de güzeldir."

"Özellikle yemek istediğin bir şey var mı?" Sorusu ile kısa bir an düşündüm. Burası genelde deniz ürünleri ön planda bir restoran olduğu için hayır yok.

"Çiğ olmayan ve yenilebilir her şeyi yerim." endişem onu gülümsetti, saat erken olduğu için çok kimse yoktu ama yine de dışarda bu kadar gülmemeli. "Gülme. Biri görecek şimdi, las vegas hapishanelerini merak etmiyorum." ufak çaplı serzenişim ile gülümsemesi arsız bir sırıtışa döndü.

"Hmm," çıkardığı sesler ile zihnime dün gece görüntüleri doluştu. Bile bile yapıyordu adi.

"Be adem düzgün dursana!" muhteşem yüz yıl izlediğimi bu kadar belli edemezdim.

"Tamam tamam. Toprağa girmek için çok gencim." demesi ile sustu ve yüz ifadesi ciddi bir hal vermeye çalıştı ama bu konuda beceriksiz, bu sırada yanımıza bir çalışan geldi ve siparişlerimizi aldı. Alp bir çok denizden çıkan hayvanları sipariş etmişti. Tabiki de denizden çıkan sadece balığa pozitif bakıyorum. Başımı camın ardından görünen şelaleye çevirdim. Alp sessizlik içinde telefonu ile ilgileniyor, onu rahatsız etmeden sadece yanağı görünecek şekilde fotoğrafını çektim. Daha sonra düzgün görünen bir fotoğrafını çektim. Her karede ayrı bir güzel çıkmıştı. En sonunda evde aynada çekildiğimiz ve az önce çektiğimi kolej yapıp koydum hesabıma. Bu sefer hikaye değil, post atmıştım. Yüzü her iki resimde de görünmüyordu, buna özellikle dikkat ediyorum. Adama nazar değmesin. Zaten alp kendi sosyal medya hesabında da yüzü görünen üç beş fotosu vardı, Ya gözlüklü ya arkası dönük çekilmişti.

"Yüzüme dalıp gidecek kadar mı, aşıksın bana?" sesinin güzel melodisi daldığım yerden çıkardı beni.

"Böyle anlatmaya çalışsam kelimeler tükenir. Anlatılmaz. Hissettirmeye çalışsam, ne yaparsam yapayım asla tamamen hissedemezsin. Seni böyle alıp içime soksam bir nebze o zaman anlarsın." Güzel gülümsemesi büyüdü, gözleri ışıl ışıl sevgi dolu bakıyordu adeta.

"Ben seninle ne yapacağım? Böyle ne kadar yan yana olsak, iç içe olsak bir türlü doyamıyorum sana. Dediklerini o kadar iyi anlıyorum ki..." derin derin iç çekti.

Bu sırada yemeklerimiz geldi. Görevli masaya tabakları koydukça yüz ifademin şekli değişti. "Biraz daha öyle bakarsan seni yerim." alpin Türkçe dediklerini sadece ben anlamıştım. Nasıl bakıyorum ki? "İlk defa limon yiyen bebekler gibi yüzünü ekşitme, insanlar yanlış anlayacak." Öyle yaptığımı o diyene kadar farkında bile değildim. Hemen yapay bir gülümseme koydum yüzüme, bu sırada görevli son tabağı koyup gitti. Bir ortamdaki yemeklere bir alpe baktım. O benim aksime ortamdan ve yemeklerden oldukça mutlu gibiydi.

"Alp bu ıstakoz hareket mi ediyor, bana mı öyle geldi?" Cümle mi Türkçe beyan etmiştim aksi halde beni buradan atabilirlerdi. Alp derinden ve sesli bir kahkaha attı.

"Güzelim, hayır bayılacaksın. Yiyelim hatta ilk sen dene." Bir ortamdaki karides ve adını bile bilmediğim deniz ürünlerine, bir de karşımda ısrar ile yemem gerektiğini söyleyen sevgilime baktım.

"Emin misin? Gerçek anlamda bayılmayalım." Tereddüttüm ve tepkilerim onu eğlendiriyordu. Tamam daha önce tabiki de deniz ürünleri yedim hatta suşi bile yedim ve çok severim ama bunlar hiç iştah açıcı durmuyordu.

"Daha fazla hoşuma gitmeye devam edersen, sonraki durağımız ev olur güzelim." Ben tehditti çok net aldım. Hiç çubuklara almadan, direk çatal ile tatmaya başladım. Elim ilk bildiğim tat olarak suşiye gitti. Yedim ve bayıldım, cidden çok güzeldi. Alp merak ile yüz ifademi izliyor ve sabır ile tepkimi bekliyor. Çiği değil yarı pişmişti ve harikaydı tek kelime ile, "Bunu sevdim. Bizim oradakilerden daha güzelmiş." dediğim sırada başı ile onayladı ve kendisi de yemeye başladı.

"Biliyordum seveceğini. Şimdi şunu dene." çatalı ile gösterdiği tabağa baktım. Resmen canlı gibi duran ıstakozu diyordu. "Yazık değil mi hayvana niye söyledin ki?" tabiki de canlı değildi ve tadını merak ediyorum ama yazık hayvana.

"Güzelim bir defa denemek için..."

"Tamam çok ısrar ettin. Deniyorum." Diyerek ıstakozdan tatmak için aldım. Çok az miktarda eti vardı. Yediğim gibi çıkarmak istiyorum! Zorla da olsa küçük bir parçayı yuttum.

"Valla kötü." yakarışım bu gece olduğu gibi keyfini yerine getirmişti.

"Tamam yeme." demesi ile rahat bir nefes aldım. Masada bulunan diğer her tabaktan birer lokma aldım. Beğendiğimi alp ile yiyor, beğenmediğimi sen ye diyorum. Bence gayet adildim. Restorandan çıkınca hava iyice kararmıştı, Artık eve gitme vaktiydi.

"Eve gidelim, hazırlanalım. Bizimkiler ile daha sonra kumarhaneye gideceğiz." bu adam beni kalbimden vurdu valla.

"Olur." heyecan ile oturdum arabaya. "Nasıl giyinsem acaba? Bu sıralar mafya karısı makyajı çok popüler bende mi yapsam? Çok mu fazla olur ki?" Ardı arkası kesilmez sorularım eşliğinde araba çalıştı ve bizi eve götürmek için yola çıktı.

"Bence eşofman giy." dedikleri ile başımı hızla alpe çevirdim, gözleri yoldaydı.

"Yok bide bayıl Feriha." çirkef modum yine devreye girmişti.

"Off... Sen şimdi gider çok güzel olursun, al başına belayı." tepkilerinin sadece mizahtan oluştuğunu biliyorum. Ne yaptığıma, giydiğime karışacak birisi değil.

"Oflanmaz sevgiliye." kollarımı göğsümde bağladım ve arkama yaslandım. Kısa sürede eve geldik ve ben heyecan ile üst kata giyinme odasına çıktım. Alp oflaya puflaya arkamdan geliyor, bu gün aldığımız bir çok şey eve getirmiştik. Şimdi sıra ne giyeceğimdeydi.

Kendimi hızla kırmızı mini bir sırt dekolteli bir elbise seçtim, önü tamamen kapılı iken arkası tamamen açıktı, tam üstüme göre olduğu için çok güzel olmuştum. Saçlarımın ucunu doğal görünümlü bir maşa yaptım, siyah stilettolarım ile hazırdım. Kabanımı alıp odadan çıtım, merdivenlerin sonunda hazır şekilde beni bekleyen sevgilime doğru adım adım yaklaştım. Siyah bit takım giymişti ve gömleği bile siyahtı, tek renk lacivert irisleriydi ve fevkalade duruyordu. Gitmeyi iki defa mı düşünseydim acaba?

"Senin benim kalbimle alıp vermediğin ne?" merdivenin başından belli tek odağı benden, aynı benim gibi gözleri tüm vücudumda gezindi. Gördükleri hoşuna gitmiş gibi değildi, "Asıl ben seninle nasıl baş edeceğim? Bu gece biran önce bitmeli." Hızlıca kırmızı rujumu bozmadan dudaklarına küçük bir öpücük armağan ettim ve çekildim, kısa öpücükten memnun olmamış gibi duruyor.

"Eve gelince seni çok uzun seveceğim." Arsız bakışları üstümdeydi, özellikle kalçalarımda dolanmıştı.

"Bir itirazım olmaz." Dediğimde derin bir nefes aldı, daha sonra ikimizde kabanlarımızı giyip yola çıktık. Yol bu sefer çok kısa sürmüş gibi gelmiyordu. Heyecandan arabaya sığamıyorum.

"Yemin ederim, beni göreceğin zaman bu kadar heyecanlı değilsin." kısık söylentisi hoşuma gitmişti.

"Yuh kendini kumarhane ile bir mi tutuyorsun?" yoldan ayırdığı gözleri ile kısa bir an beni buldu.

"Sence öyle bir şey mümkün olabilir mi?" Akrep burcu özgüveni!

"Hayır." arabada başka bir şey konuşmadık ben sessizce ışıklar ile süslenmiş vegas caddelerini izledim. En sonunda araba durdu, arabadan inmeden önce geldiğimiz yere baktım. Issız ve sessiz bir yerdi aynı zamanda karanlık ve baya lüks arabaların olduğu bir yere gelmiştik. Arabadan inince daha ayrıntılı süzdüm etrafı, şehirden biraz uzaklaşmıştık ve etrafta sadece bu büyük binadan başka bina yoktu. Alp valeye anahtarı verip, yanıma geldi. Bu sırada önümüzde iki araba durdu. Arabalardan bizimkiler tek tek inmeye başladı. Erkekler genelde aynı alp gibi takım giymişti, sadece gömlek renkleri bazıları siyah, bazıları beyaz tercih etmişti. Beste uzun krem rengi saten kumaştan elbise tercih etmişti, hamile olduğu yandan bakılmadığı sürece belli değildi. Melike siyah bol uzun bir pantolon üstüne straplez büstiyer giymişti. Ela dehşeti vahşet olmuştu. Derin göğüs dekolteli mini siyah bir elbise seçmişti, elbise boyundan ötürü dahada mini olmuş gibiydi, boyu ve güzelliği çok dikkat çekecek gibi duruyordu. Ben onları süzerken hepsi tek tek geldi yanımıza ve karşımızda durdular.

"Hanımlar çok güzel olmuşsunuz." Alparslan bir kadının gönlünü nasıl fethedeceğini çok iyi biliyor. Kızların hepsi tek tek teşekkür etti.

"Ayaz Karadeniz de gemilerin mi battı koçum, bu suratsızlık ne?" Alp düşüncelerimi okuyor bence. Hepsi gülmeye başladı, gülenlerin için ela bile vardı.

"Yok komutanım. Onun ki kuyruk acısı." Selimin dedikleri ile kızlar daha çok gülmeye başladı.

"Burada durup ayazı biraz daha göme bilirim ama biz üşüdük." Bestenin araya girmesi ile hepimiz komutu almış gibi kapıya doğru ilerlemeye başladık. Kırmızı halıda yürüyoruz resmen, gösterişli altın kapının içinden geçtik, kapıdaki görevlilere ceketlerimizi verip yavaş yavaş içeriye doğru ilerlemeye başladık. İçerisi çok kalabalık ve sesliydi. Herkes bir tarafta kumar oynuyordu, içeri de çok güzel çalışan kadınlar vardı. Allahtan gündelik bir kıyafetle değil de, düğüne gider gibi gelmiştim ama yine de burada çok sıradan kalmıştık. Alpin yönlendirmesi ile hep beraber boş masaya doğru ilerledik, ama bu sırada alp yaşlarında esmer, uzun boylu ve kalıplı bir adam bize doğru gelmeye başladı.

"Alparslan Demir." Diyerek sevgilim ile tokalaştılar. Adam türktü, siyah gömleği ve pantolonu, lüks takıları ile buraya uyumlu duruyordu.

"Ömer BOZCU." Alparslan da aynı adam gibi ona seslenmişti. Ömer ile tokalaşıp geri çekildiler, adamın gözleri kısa bir an bana döndü sonra tekrara Alparslan'a döndü, ardından tekrar şokla bana döndü.

"Siktir! Oha amına koyayım." Koyu kahveleri yerinden çıkmak ister gibi büyüdü, "Bulmuşsun onu." dediğinde aslında beni tanıdığını anlamış oldum. Alp kocam gülümsemesi ile bana baktı. Başını onaylar anlamda salladı, "Evet buldum onu kardeşim." dediğinde tekrar adama döndü ve bir kaç bir şey konuştular. Tim ve biz ortada dikilmiş etrafı süzmekle meşguldük. Buraya o kadar yabancı durmuyorduk ama yine de ilk defa gelmiş olduğumuz belliydi. Ortamda altın kaplama ağırlıklıydı her şey, kapı girişinde iki büyük altın kaplama aslan duruyordu. Masalar özel yapım kumar masasıydı ve her gelen adamın, kadının yanında bir çalışan vardı. Şimdi neden bu kadar büyük bir alana yapıldığını anlamıştım. Üst kat odalar vardı muhtemelen.

"Şimdi şu masa size ait, çok kalabalık olduğunuz için büyük masayı ayarladım." Başı ile ilerideki büyük okey masasını gösterdi, ayaz ile heyecanlı şekilde birbirimize baktık. Alpin teşekkür etmesi ve adamın kısa bir benimle konuşması sonrası gitmişti. Bizde hep beraber masaya doğru ilerledik.

"Siz oynayın, biz ilerideki sakin alanda olacağız." Cihangir abi kendi ile besteyi de götürdü. Bar kısmına gitmişlerdi. Oha ama orası bile altın ve siyah renkler ağırlıklıydı. Çeşit çeşit içki vardı, hatta aralarından adını sadece şuan öğrendiğim içkiler bile vardı.

"Evet bu gece çok eğleneceğiz." Ayaz ile aynı cümleyi söylemiştik. İkimizin de bakışları hiç hayıra alamet değildi.

"Siz ikiniz. Sakin bir an olsun gözümün önünden ayrılmıyorsunuz." Alp sanki bize dememiş gibi yukarıya doğru bakmaya başladık. Oha avizeler elmas şeklinde baya gösterişi duruyordu tavanda. Valla bir düşse rahat yarımız ölürdük. Buranın sahibi kimse baya para dökmüştü buraya.

"Oha avizeye bak amına koyayım." ayaz benim iç sesim olabilir.

"Harbiden, ayaza katılıyorum bir düşse valla yarımız ölüyüz." Selimde çok doğru konuştu.

"Ya adamlar allah bilir nasıl astı oraya onu." dedi mert.

"Buraya geldiniz bunu mu düşünüyorsunuz cidden!" Melikenin hayret içinde dedikleri ile,

"Evet." Koro halinde cevap vermiştik. Alp bize, sizden adam olmaz diyerek başını sağa sola salladı. Onu bir tarafımıza bile takamdan direk etrafı keşfetmek adına gözlerimiz ile keşife çıktık. Daha fazlasına gözlerini bir an olsun benden ayrılmayan sevgilim izin vermiyor.

"Off sıkıldım ben." Beste söylene söylene yanımıza geldiler.

En sonunda zor kararlar ile kumar oynamaya karar verdiler. Alp ve uraz karşılıklı oturdu, cihangir abi ve selim karşılıklı oldu. Hepsi de baya iddialı başlamıştı oyuna, bu sırada geri kalanlar olarak biz sadece izleme kararı almıştık. Ben sessizce etrafı gözetliyor ve oyunu takip etmeye çalışıyorum ama bir türlü istediğim kaos ortamı olmamıştı. Başımı uraz ve selim arasında oturan ayaza çevirdim, oda pek sıkılmışa benziyordu. Kaş göz işreti yaparak ilerideki WC koridorunu gösterdim. Hepsini dikkati çekişmeli oyundaydı, "Ben WC gidiyorum." alpin oyundaki dikkati kısa bir an bozuldu ve bana döndü.

"Gelmemi ister misin?" Ben adamın arkasından iş çeviriyorum o bana nazik davranıyor. Azıcık vicdanım sızladı valla.

"Hayır, kısa sürede gelirim." Diyerek yerimden kalktım. Alp sadece başını salladı ve oyununa geri döndü. Ben yavaş yavaş koridora girdim, kısa bir süre sonra hemen ayazda gelmişti.

"Ben çok sıkıldım. Esas kumarhane bu olamaz." Dediğimde sinsi bir sırıtma ile bana bakmaya başladı.

"Zaten bu değil." cümlesi bitti ve bana arkamdaki duvarı gösterdi.

"Ne var, duvarı gösteriyorsun?" düz duvar işte allahım. Bir türlü kaşı gözü durmuyor bu çocuğun.

"Ne duvarı yenge. Kapı o." Kocaman açtığım gözlerim ile bir duvara bir ayaza baktım.

"La neresi kapı?!" dedim. Ben hala düz duvar dışında bir şey göremiyorum.

"La nasıl görmezsin." Diyerek duvarda bir yere dokundu, ardından duvar ikiye ayrıldı ve içeriyi görmeye başladık.

OHA!

YUH!

"Ayaz, sende görüyor musun?" Gözlerimden kalpler çıktığına yemin edebilirim.

"Evet ve gördüklerim ile kanım kaynıyor." Ellerini bir birine sürttü ve aynı anda birbirimize döndük, sinsi sırıtmamız ile içeriye doğru bir adım attık.

Burası içeriden tamamen farklıydı, yine altın ağırlıklıydı ama o kadar sakin ve sessiz değildi. Burası tam hayallerimdeki kumarhaneydi, kırmızı ve altın rengi ağırlıklı etrafta kadınların ve erkeklerin yiyiştiği, ben ultra zenginim diye bağıran insanlar doluydu.

"Biz çok eğleneceğiz." aynı anda yine birbirimize bakarak cümleyi kurmuştuk.

GECE ŞİMDİ BAŞLIYOR...

"Hadi... hadii..." Alpin bizi getirdiği yer sadece bir heves geçirme alanıydı, ayaz ile büyük bir azimle gerçek kumarhaneyi bulmuştuk. Burada cidden anlatıldığı gibi bir çok oyun vardı. Kumarhanelerde oynanan oyunlar arasında poker, rulet, blackjack, bakara, slot makineleri, zar oyunları, bingo, keno, çarkıfelek, sic bo, dragon tiger, casino hold'em, three card poker, ultimate texas hold'em, caribbean stud poker, let it ride, pai gow poker, craps, big six wheel, money ve daha adını bile bilmediğim dolu oyun. İnsanlar ise oldukça lüks kesimlerdendi, dünyaca ünlü oyuncu, iş insanları her kesimden mevcuttu. Ayaz ve ben resmen cennete düşmüş gibi hala kapıda durmuş etrafı inceliyoruz.

"SENCE DE BURASI CENNET DEĞİL Mİ?" ayaz bağırmasa asla duymazdım, ortamda loş bir müzik sesi vardı ama onu bastıran insan ve oyun sesleri daha çoktu.

"BURAYA BAYILDIM." heyecanlı çıkışım ile ikimizde birbirimize baktık.

Alpin bizi getirdiği yerde kumarhaneydi ama orası daha sakin ve elit bir yerdi, burası ise tamamen kötülük ve gerçek hayat gibiydi. Bizim zaten istediğimiz ayaz ile buydu. Allahtan belamızı istiyoruz diye biliriz. Etrafı altın heykeller ve kırmızı masalar vardı, her yer ben lüks kesimim diye haykırıyordu.

"Önce birer içki alıyoruz. Ardından oyun başlasın." Diyerek ayazı ile ortada duran baya şah şahlı bara ilerledik. İkimizde hafif olsun diye viski almıştım, ben bunları yaparken ayaz ne oynayacağımızı seçmeye çalışıyor. İçkileri alıp birini yanımda duran ayaza verdim.

"Ne oynuyoruz?" Dediğimde sinsice sırttı, bu sırıtış inşallah gece sonu da yüzümde eksik olmaz.

"Rulet oynuyoruz, ilk hafif başlayalım dedim." Başımı onaylar anlamda salladım. Gözlerimi rulet oynayan insanlarda gezdirdim. İki türlü oynayan vardı. En köşede rulet oynayan insanlara görünce yüzümü buruşturdum. Bir adam ve bir kadın vardı, oyunu iki kişi oynuyorlardı ve oyunu kayıp eden kim olursa üstünden bir parça çıkarıyordu. İğrenç. Diğeri ise olması gerektiği gibi, Oyun süresince oyuncular, bahislerini tek sayıya veya çeşitli sayılara, kırmızı veya siyah renklere ve tek veya çift sayılara yerleştirebilirler. Kazanan sayıyı ve rengi belirlemek için, bir kurpiye tekerleği belirli bir yöne çevirdikten sonra, topu diğer yöne doğru, rulet tekerleği çerçevesinin çevresini oluşturan dairesel yola fırlatır. Top bir süre sonra momentumunu kaybeder ve tekerlekteki 37 (Fransız/Avrupa ruletinde) veya 38 (Amerikan ruletinde) renkli ve numaralı ceplerden birine düşer. Yani esas olması gerekeni oynuyorlardı. Burada alp olsa ve sadece o ve ben olsak kesinlikle ilki seçerim, ama şuan buna gerek yok.

Ayazda benimle aynı düşünüyor olacak ki kalabalık yani esas rulete doğru ilerledi. Adamlar ile bir şekilde bahis koyarak oynamaya başladı, bende oynamak istiyorum ama önce oyunu tamamen öğrenmeliyim. Ayaz tahminlerini söyledi ve baya yüklü bahis koydu ortaya.

"Bana bak bunlar senin paran değil mi?" bunu kimse anlamasın diye türkçe sormuştum. Ayaz bana oldukça pis bir gülümseme ile baktı. "Daha komutanımın parasına geçmedim. Şuan başlangıç." dedi. Görevli topu attı ve döndü döndü ve dum! Bahissin kazananı ayaz oldu. Herkes ona nefret dolu bakışlarını attı ama ayaz kazandığı bahisi kendi önüne çekti. Oyun bir süre böyle devam etti ve ayaz baya tahminlerini tutturdu ve baya kazandı. Masada herkes şuan bizi öldürmek istediğine ant içebilirim. Saatler sonra bende onun gibi oynamaya başladım ama onun kadar iyi değilim. Kazandığı bahislerin iki üç tanesini benim sayemde kayıp etti. Sonunda ikimizde sıkıldık ve bu sefer kart oyunlarına geçtik. Ayaz ve ben karşılıklı eş olmuştuk ve ayaz sayesinde baya bunda da kazanıyorduk. Adam oyunun açığını bulmuş gibiydi.

"Amına koyayım, kart mı çalıyorsun lan sen?" Yaşlı adamın ayaza sinir olması ile bir tık ortam gerilmişti. Bu sırada kaçıncı olduğunu bilmediğim içkilerimizi içiyorduk.

"Oynamasını bilmiyorsun. Gelmiş ne diyor amına kodumun çocuğu." Ayazında sert çıkışı ile oradan da zafer ile ayrıldık. İkimizde baya yüklü miktar kazanmıştık, daha doğrusu eğer benim kayıp ettiklerim olmasa daha çok kazanırdık. Çok eğlenceli. Ayaz ile barmenin oradaki oturaklara kendimizi attık, ikimizde hafif sarhoş olmuştuk ama bu bizi durduramaz.

Hayallerimden biri olan kumarhaneyi sonunda gerçekleştirmiş ve doyasıya eğleniyorum. Belki buraya alp ya da mert ile gelsem bu kadar eğlenmezdim ama ayaz sayesinde hayatımda asla unutmayacağım bir anım daha olmuştu. Kıpır kıpır yerimde duramıyorum resmen, "Şimdi ne oynayacağız?" dediğimde ayaz oldukça tehlike dolu bakışlarını attı ve bir şey demeden barmene sipariş verdi. Barmen önümüze sek koydu ve ayaz ile direk bardakları kafamıza diktik. Yavaş içseydim belki daha iyi olabilir ve boğazım bu kadar yanmaz, kusma isteği yoğun olmazdı ama eğlencelide olmazdı. Yanımda alp ya da mert yokken içiyorum, tek temennim gece sonu ızdırap olmaması ama ayaza da güveniyorum. Onu çok iyi şekilde tanımasam da güveniyorum.

"Bana güveniyorsun?" demesi ile başım ona doğru döndü.

"Evet." dedim ve gülümsedim.

"Şaşırdım doğrusu, komutanım onun yanında olmadığın da içmediğini söylemişti. Hatta yanlış hatırlamıyorsam hayatında sadece iki defa sarhoş olmuşsun." Dedikleri doğruydu. Ona güveniyorum çünkü bana zarar vermezdi.

"Doğru ya da yanlış bilmiyorum şuan kafam yerinde değil. Ama sana güveniyorum, bana abimmiş gibi hissettiriyorsun. Beni sevdiğini ve değer verdiğini görüyorum ve çocuk gibi davranamam buraya eğlenmeye geldik. Şuan düşünmeden içelim ve sabahlar olmasın. Sonrasını sonra düşünelim." Diyerek yeni gelen votkaları da içtik etraf artık çift görme aşamasına daha gelmemiştim.

"Nasıl kazandın?" oyunları kast etmiştim, oda bunu anlamış ve sırıtmıştı.

"Hile..." Ağzım beş karış açılmıştı, hile yapması imkansız sanıyorum ama değilmiş. Gerçi karşımdaki adam kurnaz ve bordo bereliydi. Zekasının ne kadar üst seviyede olduğunu unutmamam gerekiyor.

"Oha! Nasıl?" Dedim.

"Anlatamam, komutanım beni öldürür." dediğinde gülmeye başladı. Ayaz ile kaçıncı olduğunu bilmediğim içkiyi içtik. Artık ciddi ciddi sarhoş olmuştuk.

"Demek hile yaptınız." Tanımadığımız ses ile hızla arkamızı döndük. İki tane ızbandut gibi adam tam arkamızda duruyorlardı, adamlar iri yarı ve bana yaklaşma diye adeta bağırıyordu. Ayaz ile gözlerimiz buluştuğunda, hızla kendini toparladı.

"Ne diyorsunuz beyefendi?" İngilizce olarak söylemişti bunu. Adamlar ikisi de alayla bize bakıyor, sanırım bu sıçtık demek.

"Konuş hebeş kaplumbağa."

SİKTİR.

BOKU YEDİK.

Ayazın başı otomatikman bana döndü, ikimizde derince yutkunduk. Bu sefer boku sağlam yemiştik.

"Türk müsün kardeş?" Ayaz samimi davranmaya çalışıyor ama adam resmen sonunuz olacağım der gibi bakıyor, valla ayazı tek bırakıp kaçma fikri aklıma yatıyor. Sonuçta iki tane kas yığınını dövemem, tırnağımda kırılsın istemem.

"Türk'üz kardeş Türk'üz." adamlardan biri cevap verdi aynı zamanda yanımıza doğru beş kişi geldi. Hepsi resmen boku sağlam yediğimizin kanıtıydı.

"Ayaz bu sefer sağlam sıçtık." Aslında inkar edebilirdik ama bunun pek yardımı olacak gibi değildi. Adamlar tam karşımızda durdu toplam yedi kişi oldular, "Dövüşmeyi biliyor musun?" dediğimde ayaz bana alaylı bir yok artık bakışı attı.

"Dövüşe bilirim ama seni araya katarsam alp beni öldürür. Yani hayır paşa paşa dayak yiyeceğim." Şuan bir de o vardı, masadan kalkarken telefonumu almamıştım ve alp çıldırmış olmalıydı. Başım artık dönmeye başlamıştı, her an kusa bilirim ama kuyruğu dik tutmam lazım. Adamlar kendi aralarında bir şeyler konuşmaya başladı. Kumarhanede kimse bu tarafa bakmıyor her kes kendi halindeydi, eminim burada bir ton dayak yesek kimse yardım etmezdi.

"Sanırım kusacağım." dediğimde ayaz başını sağa sola salladı. "İnkar edemeyiz adamlar duydu her şeyi, bize inanmazlar ama dayakta yiyemeyiz." Ayaz nasıl bu kadar mantıklı düşünüyor benim bir taraflarımda pireler uçuşacak az kaldı.

"Mantıklı ol sonuçta işin bu senin hadi." Yarım yamalak sözlerim ile bana umutsuz vaka bakışları attı.

"Gelin bizle." Adamın biri ayazı yakasından tutuğu gibi havaya kaldırdı. Ayaz ne olduğunu şaşırmıştı aynı benim gibi. Burada olan insanlar sanki bu her zaman oluyormuş gibi davranıyordu. Bu sefer sağa çıkamayacaktık sanırım, aynı zamanda hak etmiştik.

"Tamam abi, indir beni geliriz biz." ayaz kuyruğu indirmişti bile, beni sormaya bile gerek yoktu. Sarhoş ve dönen başım ile hiç bir şey yapamazdım. Adam ayazı indirdi ve kumar hanenin diğer tarafındaki koridoru gösterdi, çıkışa gel demek mi oluyordu bu?

"Yürü takip edin bizi." Dedi ve türkçe bilen önden, biz ortada diğerleri de kaçmayalım diye arkamızdan karanlık koridora doğru ilerlemeye başladık. "Alp ile otursaydık, bunlar olmazdı." yakarışım ve yarım yamalak cümlem ile ayazda derin bir iç çekti.

"Canım komutanım, burada olsa şimdi yedisini de döverdi." kocaman açtığım gözlerim ile ona sen ne anlatıyorsun bakışı attım. "Ne var kızım, ben bunları bu sarhoş kafa ile dövemem. Kaç kadeh içtik biz?" Sorusu ile kısa bir an düşündüm.

"Valla bilmiyorum ki, en son ne içtik biz?" harbiden bizim şuan ayakta durmamız bile büyük bir başarıydı, aslında tam ayakta da duramıyoruz. Ben ayaza yaslanmıştım oda bana yaslanmıştı kuzu kuzu yürüyoruz. Dikkat ile karanlık koridora baktım, koridorun duvarında küçük bir yangın alarmı vardı ve biz onun hemen yanından geçecektik. Oha siktir, kurtulduk.

Yavaş yavaş kendimi ayazdan ayırdım, düzgün yürüyemiyormuş gibi davranıyorum, ya da cidden düzgün yürüyemiyorum. Neyse bu ayrımı sonra yaparım. Ecel terleri dökmeye başladık, "Düzgün yürü." arkamdan gelen ses ile ayaza tutunmaya çalıştım, karanlık koridora girince sanki ayağım dönmüşte duvara tutunur gibi yaptım ve hızla yangın alarmının o küçük koruma camını kırdım ve alarma bastım, adamlar benim yaptığımı fark etmemişti karanlıktan dolayı. Ayaz hızla beni tuttu ama o fark etmişti. Bir anda ortam curcuna oldu ve adamlar sağa sola bakmaya başladı, bu fırsatta bende birinin bacak arasına tekme attım, ayaz hızla üçünü birden bayılttı. Enselerine vurmuştu, yapsın yani o kadar bordo bereli olmuş. kalmıştı iki, öndeki türkçe bilen zaten en önden gitmişti. Diğer iki adamlardan biri bana doğru gelerek, yumruk atmaya çalıştı ama hızla onu engelledim, sonuçta o kadar dersi boşa almamıştım, bu şekilde sarhoşken bile kavga edebiliyorsam helal olsun bana. Adam daha fazla sinirlenmişti bu hareketime anlaşılan üstüme doğru geldi ve sefer ondan hızlı davranarak yumruk atan ben olmuştum ama yangın alarmını kırdığım yaralı elim ile atmıştım. Ayaz kendini düşen adamı bayıltmıştı bile, adamlarda hafif sarhoş olunca işimiz kolay olmuştu. Ayaz bana gelen adamında ensesine bir vurdu oda gitti, daha sonra hızla kolumdan tuttu ve çıkışa doğru koşar adım ilerlemeye başladık.

"Çıkışlar kapalı, alın bunları."

BU SEFER ALPARSLAN BİZİ GÖMECEK HEMDE DİRİ DİRİ...

~

BİR EMEĞİMİN KARŞILIĞINI VER BİR YORUM YAP!!! BİR BEĞEN...ಠ⁠_⁠ಠ

BÖLÜM SONUUUU

BÖLÜM BİTİŞ TARİHİ:31.01.2024

Bölümü nasıl buldunuz?

Bir hata varsa kusura bakmayın düzeltirim.

DİĞER BÖLÜMDE GÖRÜŞMEK ÜZERE.

İNST:sudenazbalikcii

TİKTOK:sudenazbalikci

ARADA SPOİ PAYLAŞIYORUM HABERDAR OLMANIZ İÇİN TAKİPTE KALIN.

GÖRÜŞÜRÜZ SEVGİYLE KALIN...

 

 

 

 

 

Bölüm : 09.03.2025 00:03 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...