34. Bölüm

32.Bölüm

Sudenaz
sudenzbalikci6

HELLOOO...

BÖLÜMÜ BEĞENMEYİ VE YORUMLAR YAPMAYI UNUTMAYIN. ⭐⭐

Beni de şuradan takip edin bakalım.

SudenzBalikci6

KEYİFLİ OJUMALAR.

“MASKELİ BALO”

~

Polis gelmişti, allah kahretsin! Ayaz ile olduğumuz yerde durduk çünkü silahların hedefindeyiz ve bunların şaksı yoktu valla. Siyahi bir polis biz doğru yaklaştı. Ayaz ile gözlerimiz kesişti o an, ikimizde bu işin sonunu biliyoruz.

“Kimlik?” dedi polis bey, sorun şu ki ayaz cüzdan taşımıyor. Bende her şeyimi masada bırakmıştım.

Daha sonra gecenin devamı olaylar çok hızlı gelişti. Polis memuru bizi yaka paça arabaya bindir, ardından karakola geldik ve bizim ifadelerimiz alındı. Meğerse bu gece oraya zaten operasyon düzenlenecekmiş, sebebi bizi götürmeye çalışan yedi kişiymiş. Daha fazla ayrıntı vermediler daha doğrusu biz daha fazla dinleyemedik. Bizi yaka paça nezarete atmışlardı. Elimi bir doktora göstermemiştim sadece acele şekilde birisi sarmıştı ama oda hiç estetik durmuyor. Kusmak istiyorum, başım dönüyor ve uyumak istiyorum. Aynı zamanda yerimde duramıyorum içim kıpır kıpır, ne içtiğimiz ya da ne kadar içtiğimizi şuan hatırlamıyorum. Sadece barmen koydu ve biz içtik. Birazdan da büyük ihtimalle mert ve alparslan koyacaktı! Allah sonumuzu hayır etsin valla. Şuan cenabet cenabet dua ediyorum diye cehenneme girer miyim?

“Ayaz şuan dua etsek kabul olur mu sence?” Hemen yanımda sessiz sessiz oturuyordu.

“Bence adem olma yolunda ilerliyoruz, sen yine de çok zorlama cenabet cenabet.” Dedi, düşününce şuan mantıklı gelmişti.

“Ayaz ne içtik biz?” Onu da hemen yanıma koymuşlardı beraber nezaret bankında oturuyorduk. Benden kalır yanı yoktu ceketini bana vermişti ve üstü başı dağılmıştı aynı benim gibi, onunda elinin üstü adamlara yumruk atığı için hafif morarmıştı.

“Bilmiyorum mih, tek bildiğim kusmak istiyorum ama aynı zamanda sabah kadar halay çekecek enerjim var. Bu nasıl ikilim amına koyayım.” Başını arkasındaki duvara yasladı ve gözlerini kapattı.

“Ben en son sek içtiğimizi hatırlıyorum, sonrası yok. Uçmuş gibiyim.” Ufak bir sorunumuz var, hala aynıyım. Kafamın içi dönüyor ve çeşit çeşit insan konuşuyor. Tek beden olabilirim ama bir çok ruhum var.

SENİN RUHUNU BİRAZDAN ALP UÇURACAK.

“Ben sizi çok güzel uçurucum.” YUH! Bu kadar erken mi? Evet gelmişti, korkulu rüyam ve aynı zamanda kahramanım.

“Alp...” Ayaz ile hızla ikimizde yerimizden kalktık ama önce yalpaladık, daha sonra doğrulduk. Alp gelmiş ve demir parmaklıkların ardında bize oldukça kızgın boğa misali bakmaya başlamıştı. İlk defa bana bu kadar kızgın ve ciddi bakıyor, bu sefer sınırı baya aşmıştık. Ne hissettiği yüzünden anlaşılmıyordu, tek okudum duyguları ikisiydi gerçi daha ne hissedebilirdi ki? Lacivertleri baştan aşağı tüm vücudumda gezindi, hasar kontrolü yapıyordu. Gözleri sargılı elimde takıldı, işte şimdi yüzünde öfke den başka duygu okuyabilmiştim. Endişe...

BAYILSAK SIYRILIR MIYIZ SENCE?

“Buradan hemen çıkarın onları.” Koridorun sonuna doğru bağırdı ve sanki bunu demesini bekliyorlardı. Sesini duyan bir polis içeriye girmişti, adından hemen parmaklıkları açtı ve bizim çıkmamız için müsaade etti.

Şuan burada bulunan kimseden çıt ses çıkmıyor, hepimiz susmuş ve sadece izliyorduk. Kapının açılması ile ne kadar başım dönse bile dik durmaya çalışarak çıktım, ayaz bana göre daha dayanıklı duruyordu. Alp önden, ben ve ayazda annesini takip eden ördek gibi arkasından onu takip ettik. Nezarethaneden çıktık ve bir odanın kapısının önünde durduk, içeriye girince buranın yetkili kişinin odası olduğunu anladım. Herkes buradaydı ve bize oldukça kızgın bakıyorlardı, cihangir abi hariç. O gülümsüyordu, ondan gözlerimi çevirdim bu sefer merte baktım. Oda alp gibi hiç hayırlı bakmıyor, valla bu sefer büyük batırmıştık her şeyi, “Abi...” kısık sesimi duyunca kaşları daha çok çatıldı. “Eve gidince Mihriban.” Keskin ve oldukça kızgın çıkan sesi ile sadece başımı onaylar anlamda salladım. Cidden kızmışlardı ve haklıydılar, bu sefer üste çıkacak kadar suçsuz değilim.

Ardından olaylar çok hızlı gelişti, bize bazı evraklara imza attırdılar ve yolladılar. Hepimiz arabalara geçtik. Alp bu sefer eve sürmek yerine başka bir yola sapmıştı, arabada ikimizden de ses çıkmıyor sadece susuyorduk. Araba büyük bir otelin önünde durdu, alpin inmesi ile bende indim ama artık ciddi manada başım fazlası ile dönüyor ve adım atmak ızdırap gibi geliyor, zorda olsa ilerledim ve asansöre binince bende ardından bindim. İlk defa onu bu kadar kızgın ve bana karşı suskun görüyorum. Bu bir hayli şaşırmamı sağlamıştı. Onu kırmıştım, ona haber vermem gerekiyordu ve bunda haklıydı. Karşısında haksız duruma düşmek benim içinde kötüydü. Bu durumda ne yapacağımı bilmiyorum, daha önce bu kadar sorumsuz davranmamıştım. Ama bende sadece eğlenmek istemiştim, beni zaten dakikasında bulur sanmıştım. Derin bir nefes aldım, başı bana döner gibi oldu geri hızla kendini kontrol etti ve dönmedi. Her hareketini izledim inene kadar. Asansörün durması ile indik, alp bir kapının önünde durdu ve çaldı. Kapıyı beste açtı, onların kaldığı otele gelmiştik. Sessizce onları takip ederek girdim içeriye, burası süit odaydı ve şuan oturma odasında hepsi oturuyordu. Hiç birine bakmadan hızla ayazın yanına geçtim, resmen suçlu gibi oturuyoruz yan yana. Suçluyuz zaten ama eğlenmiştik bunu inkar edemezdim.

“Kaçaklar anlatın bakalım.” Cihangir abinin eğlenen ve ılımlı sesi ile ayaz ile birbirimize baktık.

“Siz oyun oynarken biz çok sıkıldık, sonra koridor da gizli bir kapı fark ettim ve dan diye girdim. Ben girince ayazda girmek zorunda kaldı amacı beni tek bırakmamaktı,” Ayaza baktım. Oda pür dikkat bana bakıyordu. “İşte girince kapı ardımızdan kapandı ve çıkamadık. Esas kumarhaneyi bulduk ve az oynadık, içtik falan derken. Ayaz baya kazandı oyunları ama benim sayemde fark edildik.” Başımı çevirdim bu seferde bakışlarım alp ile buluştu, hepsi pür dikkat bize bakıyor ama ben sadece ona bakıyorum. “Ben nasıl kazandığını sordum, oda hile falan dedi. Türkçe konuşuyorduk ve kimse anlamaz sandık ama meğerse anlayan varmış. Oyunda yendiğimiz adam dilimizi biliyormuş, duymuş bizi. Aldı bunlar bizi yedi kişi bir yere sürüklemeye başladı.” Burada ayaz devreye girdi.

Biraz abartıyor olabilir misin, sürüklemek falan?

Yooo, az bile anlatıyorum.

“Dövemezdim yedisini, yanımda Mih vardı ve ikimizde baya içtik. O sırada adamlar bizi karanlık koridora doğru ilerletti. Sanırım çıkış orasıydı, ardından mih yangın alarmına basta. O curcunada ben yarısını indirim, iki üçünü de o indirdi. Biz çıkarken polis geldi sonrasını biliyorsunuz.” Ayazın susması ile ilk kahkaha sesi cihangir abiden geldi. O çok eğleniyor gibi duruyor, ardından hepsi gülmeye başladı. Mert ve alp hariç bide biz gülmedik. Komik değildi korkmuştum.

“Valla siz var ya, asla yan yana gelmemesi gereken o iki kişisiniz.” Selimin değerli parmakları ayaz ve beni gösterdi.

“Valla doğru diyor selim, sende ne göz varmış.” Dedi melike.

Abov sen ne diyorsun... Ben neler neler görüyorum bir bilseniz.

“Abi siz nasıl bulamadınız bizi?” ayazın oldukça merak dolu sesi ile bende bakışlarımı cihangir abiye yöneltim.

“Sahi ben bulurlar iki dakikaya demiştim.” Diyerek araya girdim.

“Bu ikili fark etti ilk,” Mert ve alpi gösterdi. “daha sonra ortalık curcuna, alp kamere kaydı mi dersin, Telefon takibi mi dersin hepsine bakmak istedi. Bir anda yok oldunuz sanki, Alp kamera kaydını izledi ama sizin gittiğiniz yerde kamera kaydı yok, bir yerden sonra yoksunuz. Sizi gören yok. Eee konumunuza bakamaz çünkü ikinizin de telefonu yanında değildi.” Herkes susmuştu, bizde iki suçlu cihangir abiyi dinliyorduk. “Bir adam gelmişti akşam ya yanına onu aradı, o devreye girdi ve karakolda bulduk sizi. Konuklar ve çalışanlar orada bir kumarhane olduğunu bilmiyor, siz nasıl buldunuz anlamadık. Normalde oradan giriş yapılmazmış ve o kapı her zaman kapalı olurmuş. Yasaklı bölgeye girmişsiniz. Sahibi olan adam şok oldu.” Ayaz ile koro halinde başımızı onaylar anlamda salladık.

“Hadi bunu anlıyorum sen nasıl böyle bir sorumsuzluk yapabilirsin?” alpin keskin ve soğuk çıkan sesi ile her kes susmuştu. Ortamda derin bir sessizlik oluştu, ben etrafı incelemekle meşguldüm. Oda baya büyük aynı bir evin oturma odasına benziyordu, koyu kahve ve beyaz tercih etmişlerdi duvarlarda ve eşyalarda. Aslında güzel bir odaydı. Hemen karşımızda büyük bir televizyon varmış, yeni gördüm. Stres ile bacağımın birini sallamaya başladım. Ayaz da benim gibi etrafı incelemeye başlamıştı. “Şu gerçek mi?” eli ile işaret ettiği yere baktım. Tekli koltuğun yanında sanki canlı bir aslan var gibiydi, ilk irkildim ama “Heykel.” O diyen melike ile rahat bir nefes aldık. Aslında hepsi bizim şapşal halimizde gülmek istiyor gibiydi ama mert ve alpin siniri için tutuyorlar gibiydi. Ya da ben sadece öyle anlamak istiyorum.

“Kime diyorum ben yaramaz!” İlk defa sesi irkilmemi sağladı, valla dövse daha az etkili olurdu alpcim. Yüksek ve buz gibi sesi ile korkmadım desem yalan olurdu.

“Komutanım...” ayazın konuşmasına müsaade etmeden araya girdim. “Onun bir suçu yok, ben girince girmek zorunda kaldı. Geri çıkamadık ve size haber veremedik. Hem sadece biraz eğlenmek istedik...” Ayazı topa atamazdım. Gerçekler sadece onunla benim aramda kalmalıydı. Alp çok kızgın duruyor, o bu kadar kızgın iken kimseyi ele veremem.

“Sana sormadım.” Demesi ile neye uğradığımı şaşırdım. Bana ilk defa bu kadar tepki gösteriyor ve sesini yükseltiyor. Yine de, “Anlıyorum, korktun haklısın ama...” diyerek kendimi açıklamak için araya girdim ama sanki şuan ben yokmuşum gibi davranıyordu. Yerinden kalktı ve merte baktı.

“Herkes odasına, bu gece bitmeli artık. Sende kuzeninin eline bak.” Dedi bunları derken bağırmasına gerek yoktu. Korkmuştu, tepkisinde haklıydı ama fazla değil miydi? Arkasına bakmadan oda da başka bir kapıya doğru gitti. Kırılmıştım, ben olsam ne olursa olsun ilk onunla ilgilenirdim. Onu o kadar kızdırmıştım ki, beni ikinci plana atmıştı.

“Alparslan. O ses tonuna dikkat et. Karşındaki benim göz bebeğim.” Mert’in sesini duyunca olduğu yerde çıkmadan arkası bize dönük durdu. Mert böyleydi, kendi ne kadar kızarsa kızsın başka kimsenin bana bu şekilde konuşmasına, tavır almasına izin vermezdi. Ortamda daha doğrusu ikisi arasında soğuk bir savaş vardı. Bu savaşta araya girmek isteyeni ezip geçecek gibi duruyorlar.

“Dikkat etmezsem ne olur Aras?” alpin bize dönemsi ile yüzünü gördük. Alaylı bir gülümseme vardı yüzünde, sinirden olduğu çok açıktı ama bize bu şekilde davranması gerekmezdi.

“Ettiririm. Kimse benim kardeşim ile bu şekilde konuşamaz DEMİR. Haddini bil.” Dedi mert. Herkes sinema izler gibi izliyor, bende içine. Korktuğum başıma gelmişti, bu ikisinin kavga etmesinde ölesiye korkuyordum çünkü ikisi de hayatımda önemli yerler sahiptiler. Birinden biri olmazsa yarım kalırım. Abim ve sevgilim arasında kalmak istemem ve bunun olmaması için elimden geleni yaparım.

“Beyler sakin olun.” Dedi cihangir abi, ama alp hızla bana doğru gelmeye başladı. Benim önüme gelemedi, mert aramızda etten bir duvar oluşturdu.

“Kimi kimden koruyorsun sen?!” Alparslan’ın sesi ve hareketleri artık tahammülsüzdü.

“Kardeşimi senden koruyorum. Seni uyardım, ona sesini yükseltme, kızsan bile kontrol et kendini dedim başta. Tamam senide anlıyorum, en az bende senin kadar endişelendin ama hiç kimse ona sesini yükseltmez, bir hiç gibi davranamaz. Sende yükseltemezsin. Burada abisi olarak ben bile kendimi kontrol ediyorsam, kimse ona senin gibi yaklaşamaz.” Mert’in sözleri bir bıçak gibiydi insanın içine içine sokmaktan geri kalmıyordu. Bu sırada yara olmayan elimden tutuğu gibi kaldırdı beni.

“Abiii...” fısıltım ile benimle aynı olan gözleri bana döndü. Alev alev bakıyordu, biraz daha zorlasak bu tartışma daha şiddetli bir boyut kazanırdı.

“Yok abi falan. Kimse sana böyle davranamaz gidiyoruz.” Mert kendini sıkıyordu bu oldukça belli oluyor gerilen vücudu ve çatılan kaşlarından.

“Mert sakin ol. Hem ben eminim alp bağırmak istememiştir.” Dedi cihangir abi.

“Sakin falan olamam.” Dedi mert kızgın sesi ile. Alp sadece susmuş izliyor, her hareketini. Tamam mert’in yaptığı iyi bir şeydi ama yine de Alparslan’dan her hangi bir tepki bekledim. Hiç bir şey yapmadan sadece merte baktı.

“Sevgilim, abimden bahsediyoruz...” pelin araya girmeye denedi ama mert onu da susturdu.

“Farkındayım sarın papatya.” Mertin sesi yumuşar gibi olmuştu. “Ama oda benim kardeşime bağıramayacağını ve kontrolsüz davranamayacağını farkında olsun.” Ortamda derin bir sessizlik oldu. Sanki mert fazla abartıyordu.

BİRİ MERTE BAĞIRSA SENDE FAZLA MI ABARTIRDIN?

Ölmek isteyen kim?

Bende öyle düşündüm.

“Tamam sakinim. Haklısın, şimdi oturun yerinize Araslar.” Alp geri adım atmıştı, asla geri adım atacağını düşünmemiştim, öyle bir izlenim vermişti ki bir ara tartışma dahada büyür sanmıştım.

“Sevgilim oturur musun?” pelinin yine araya girmesi ile mert ona baktı iki saniye, sonra bana döndü, ne yapalım diyordu bakışları. Gülümseyerek başımı onaylar anlamda salladım, ardından benimle beraber boş yere geçti. Kimse konuşmuyor, herkesin gözleri alp ve mert arasında mekik dokuyor. Alp’te az önce benim oturduğum yere oturdu ayazın yanına. Mert yanımdan kalktı ve banyo olduğunu düşündüğüm yere gitti.

“Sana çok düşkün.” Melikenin hayret eder gibi çıkan ses ile mertin arkasından bakmaya son verdim.

“Evet. Kusuruna bakmayın siz onun, söz konusu ben olduğumda arada yapıyor böyle.” Ortamdaki gergin havayı dağıtmaya çalıştım. Gerim gerim gerilmekten kaslarım ağrımıştı artık.

“Seni, benden korudu!” Geceden belli ilk defa benimle konuşan sevgilime döndüm.

SUS GÖT ADAM.

“Sende bana bağırmasaydın.” Gayet düz şekilde demiştim bunu, benden bu kadar net bir cevap beklemiyordu yüz ifadesinden anladığım kadarıyla. Ona başımı çevirip peline döndüm. “Senin için sorun olmazsa bu gün onunla kalmak istiyorum.” Pelin anlayış ile kabul etti. “Tabikide, hem bende abim ile kalırım.” Dedi.

Başımı ile onayladım. Aslında alp kızgın olmakta haklıydı, bende çok kızardım ama onun kadar kırıcı davranmazdım. Bana sesini yükselten insanları sevmiyorum, bir tür travma gibi bir şey olmuştu bu bende. Neden hatırlamıyorum ama bunu uzun zaman önce keşfetmiştim. Amcam bir gün bana bağırdığında, kriz geçirmiş ve baya uzun süre hastanede kalmıştım. Ondan sonra herkes bu konuda iki katı dikkatli olmak zorunda kalmıştı. Amcamda, alp gibi haklıydı. Ama bu durum elimde değildi, birisi bana sesini yükselttiğin de bilinç altım sinsi bir yılan geçmişe gidiyordu. Bu her kes de olmuyordu, çok ses sevmem, çok kalabalık sevmem. Kolay kolay insanlara alışamam, problemli bir kişiliğim vardı ve problemleri genelde kriz anında ya da beş dakika önce fark ederdim.

ALTI YAŞINDA MİHRİBAN HASTENE ODASINDAN KAÇIRILDIKTAN SONRA.

YAZAR ANLATIMI

Harabe karanlık ve sessiz oda da mih en köşede oturuyor, odayı sadece küçük cılız bir lamba aydınlatıyordu. Kaç gündür burada olduğunu bilmiyor küçük kız, içeriye koca iri yarı bir beden girdi. Adam duvar kenarında olan cılız çocuğu kolundan tutuğu gibi kaldırdı ve peşi sıra sürüklemeye başladı. Mihriban aydınlığa çıkması ile gözlerini kapattı, gözleri kamaşmıştı. En sonunda adam bir yerde durdu ve çocuğu bir çuval gibi koltuğun üstüne attı. Mihriban korku ile gözlerini yavaşça açtı, karşısında o adamı buldu.

“küçük MİHRİBAN” Adam yüksek sesle konuşuyor, hayır hayır adeta bağırıyordu. Özellikle ismini bağırarak demişti. Mih sanki o yokmuş gibi odada gezdirdi gözlerini, oturma odasıydı ama sorun vardı. Aşırı siyah döşenmişti ve başka renk yoktu. Koltuklar, süs eşyaları, avize hepsi siyahtı. Sanki kendini annesinin okuduğu masallarda olan kötü cadının evinde bulmuştu mihriban.

“ODAYA DEĞİL! BANA BAKACAKSIN. DUYDUN MU BENİ?” Dedi bas bas bağıran adam, hangi ara yanına gelmiş ve kolunu tutmuştu anlamadı bile mih. “KONUŞ BENİMLE KÜÇÜK.” Demesine rağmen mih ağzını bile açmadı. Bu adamla konuşamazdı çünkü ailesi tanımadığı kimse ile konuşmaması gerektiğini söylemişti.

“Demek konuşmuyorsun. O zaman alp...” mih hızla olduğu yerde dikleşti.

“HAYIR!” demesi ile adamın yüzünde gülümseme belirdi. “Demek konuşabiliyorsun.” Küçük kızın kalbi korku ile atmaya başladı. “Demek istediğinde bağıra biliyorsun.” Dedi adam.

Adam, Mihriban’ı aldı ve kendi ile odadan çıkardı. Bu sefer depo gibi bir yere gelmiştiler ve içerisi ölü insan bedeni kokuyordu. Mihriban bir kaç dakika nefes alamdı, alırsa kusar gibi hissetti, merak ile etrafı incelemeye başladı. Depo baya büyük ve az ileri de tavana asılı bedenler vardı, masanın üstünde çeşit çeşit ne olduğunu bilmediği aletler vardı. Kız korktu ve çırpınmaya başladı ama nafile bir çabaydı. Adam deponun köşesine doğru ilerledi, kendi ile kızı da sürükledi. En sonunda duvara monte edilmiş demir ile kızı ayaklarından bağladı, sanki bir hayvana tasma takar gibi rahattı adamın hareketleri, mihriban çırpınsa bile kurutulamıyor. Bağırsa bile kimse ona yardım etmiyordu. En sonunda havada asılı bedenlere tekrar baktı, bu sefer daha net görüyordu.

“HAYIR.” Mihriban can havli ile bağırdı. Havada asılı duran bedenler yara izleri ve kan doluydu.

“Biraz burada dur bakalım sen.” Dedi adam.

“Hayır.” Dedi tekrardan, mihriban burada olmayı anlamamıştı.

Adam bir şey demeden çıktı depodan, bu depo işkence deposuydu. Mihriban’ı orada bırakıp çıkmıştı. Kızın küçük kalbi korku ile çarpmaya başladı, saatlerce orada asılı bedenlere işkence edildi. Bir çocuk buna şahitlik etti, küçük bedeni ile duvar köşesine sinmiş ve bağırtıları duymamak için elini kulaklarına kapatmıştı. Kimse ona dokunmuyordu ama Mihriban’ın cezası buydu. Can havli ile bağıran insanlar ile saatlerce aynı odada kalmak. Bu normal bir insan için fazla travma doluydu oysa bunu yaşadığında ailesini yangın da kayıp etmiş birsi için daha fazlaydı. Ruh sağlığı git gide bozulması amaçlanmıştı burada. Bunu başardılar da kaç yıl geçse de orada yaşadığı her olay travma olarak kalmıştı. Unutmuştu ama zihni kilitli olan yerleri tek tek açmaya başlıyordu.

GEÇMİŞ SON.

MİHRİBAN ARAS ANLATIMI.

Hatırladığım anı irkildim, sanki inme inmiş gibi hiç bir uzvunu hareket ettirmedim. Yüzleri yoktu kimsenin ama sesleri çok netti, bunlar kabuslarımda bağıran insanlardı. Kalbim çok hızlı atıyordu bunu hissettim, sakin olmam gerekiyordu. Omuzumda bana ait olmayan bir el hissetmem ile olduğum yerden geriye doğru kaçmaya çalıştım.

“HAYIR.” Kendimi koruma amaçlı ellerimi başıma doğru kaldırdım.

“Mih, benim.” Dedi bir ses ama sesler çok fazlaydı. Kimin olduğunu ayırt edebilecek kadar iyi değilim. Kalbim durmak ister gibi çarpıyordu, zihnim anımın içinde kalmıştı ve oraya zincirli şekilde yardım istiyordum.

Herkes bağırıyor...

“BAĞIRMAYIN.” Diyerek olduğum yerde küçülmeye çalıştım, bunu yapma amacım kendimi korumaktı. Kendimi kimden koruyorum, yanımdaki insanlardan mı yoksa zihnimdeki insandan mı? Gerçek ve yalan birbirine karışmaya başladı. Görüşüm git gide bulanık bir al aldı, nefeslerim yetmiyor, bedenim ölmek istiyordu.

“Güzelim kimse bağırmıyor.” Dediğini duydum birinin, birileri devamlı adımı sesleniyor ve bağırıyor. Oysa ben bağırmasın istiyorum, sessiz olsun herkes ve bana kimse dokunmasın.

Oradaki adamlar bağırmasın...

“Bağırmayın diyorum size.” Dedim ama sanırım bağıran kişi bendim. Bir el kulaklarıma ne zaman kapattığımı bilmediğim ellerimin üstüne kondu, ardından bir çift lacivert göz görüş alanıma girdi. Ne kadar elimi çekmeye çalışsam da benden güçlüydü, lacivertleri zihnimin içine bir yılan gibi süzüldü.

“Benim güzel bebeğim... Sakin ol, bak burada güvendesin. Kimse sana bağırmıyor.” Sakin sesi ve tanıdık bir çift laciverte baktım. Daha sonra kolumda iğne hissettim ama ben kaçana kadar vurmuşlardı. Gözlerim kapandı ve gerisi karanlık.

YAZAR ANLATIMI.

“Senden bir şey istiyorum,” dedi hattın ucundaki kişi. Alp bu ses tonunu tanıyor, kendi için bir şey isteyeceği zaman kullanırdı bu ses tonunu. Alp kaşlarını çattı ve sözünün devam etmesini bekledi.

“Mert, onu denemeni istiyorum. Evet, Mihriban’a çok değer veriyor ama ne kadar değer verdiğini öğrenmem lazım. Anlıyorsun demi?” Hattın ucundaki kişi çelişkiye düşmüştü, alparslan bunu anlamıştı ama kendisi de çatık kaşları daha çok çatıldı, neden böyle bir şey istemişti?

“Neden?” alp kısık ve tedirginlik dolu çıkan ses tonu ile sorguladı. Bu sırada başını arkasına çevirdi. Mihriban yatakta bir melek gibi uyuyordu. Sessiz ve dikkatli olmaya özen gösteriyor bu yüzden.

“Hadi ama! Beni anlaman lazım. Onun güvende olduğundan emin olmak istiyorum. Öyle diyorsun ama etrafımızdaki adamlar belli, mert...” derin bir nefes aldı telefondaki kişi. “Mertte güveniyorum ama biraz üzerine oyna, bakalım nasıl tepki verecek.” Bu istek çok mantıksızdı alp için, bunu dile getirmekten geri kalmayacaktı ama arkadaşının isteğini de yerine getirecekti tabiki de.

“Bu mantıksız. Onların arasında öyle bir bağı var ki, ben diyen kişi bozamaz. Klasik bir örnek olacak ama sanki bir elmanın iki yarısı gibiler, bazen ikisini göz göze anlaşırken bulurum. Resmen birbirlerinin gözlerine bakmaları yetiyor, senle ben gibiydi. Ya da hangisinin diğerine ihtiyacı olsa sanki bunu hissediyorlar, o dakika orada oluyorlar. Bu bağı kardeşlikten de öte bir bağı, bu isteğin saçma ama senin için rahat etsin diye yapacağım kardeşim.” Dedi alp. Telefondan ses gelmemesi ile alp kırdığı potu anladı ama bunun için biraz geç kalmıştı. İkisi de telefonu kapattı ve alp balkonda bir süre daha gök yüzünü izledi. İçi sıkılmıştı genç adamın. Aslında Las Vegas’a gelme amaçlarından biri Mihriban’ın iyi olması içindi diğeri ise ona büyük bir sürprizi olmasıydı. Aklına üşüşen anlar ile dudakları iki yana kıvrıldı. Adam güldüğünü farkında bile değildi, sadece mihribanı düşünmek bile ne kadar heyecanlanmasına ve mutlu olmasına yetiyordu. Ne zaman bu kadar sevmişti bilmiyor ve bunu artık sorgulamıyordu kendisi.1

Mihriban Aras anlatımı.

“Alp.” Onu sonunda bulmuştum. O gece mert ile atışmışlardı ve sonu benim hastanelik olmamdı. Aslında uzun zamandır başıma gelmiyor ama artık küçük anlamsız bir kelime bile beni geçmişe sürüklüyor. O günün üstünden iki gün geçmişti, alp ile bir türlü rahat rahat tek kalamamıştık. Aslında kalmamış değiliz, daha doğrusu alp kaçıyordu benden! Bir türlü benimle konuşmamak için kaçıyordu şu iki günde. En sonunda mertten kurtulmuş ve alp ile kaldığımız eve gelmiştim. Burada olduğunu ayaz ağzından kaçırmıştı. Mert bir an olsun yanından ayırmıyor, bu iki gün boyunca götle don gibi gezmiştik. Bundan şikayetçi değilim, onunla doyasıya alışveriş yapmış ve çeşit çeşit yerler keşfetmiştim, bazılarında hep beraber olurken, bazılarında sadece o, ben ve pelin vardı. Doyasına beraber eğlenmiştik. Alp her zaman bir adım yanımdaydı ama bir o kadar uzağımda. Ne zaman konuşmak için yanaşsam kaçıyor, bahane uyduruyor ve yok oluyordu! Bu durum can sıkıcı olmaya başlamıştı.

“Mihriban?” Uykulu ses tonu ile düşüncelerimden arındım. Onu yatak odamızda yastığıma sarılı uyurken buldum.

Bana da sarıla bilirdi ama kaçmasaydı!

“Mihriban mı olduk şimdi?” Oldukça cırtlak çıkan ses tonum ile ekşi limon yemiş gibi oldu.

“Bebeğim rüya değil mi bu?” Hayır uykudan yeni uyanmış hali ile üstüne atlamak istemiyorum.

Hayır istiyorsun.

“Beni anca rüyanda göreceksin zaten bu gidişle.” Buraya oldukça pozitif ve sinirlerimden arınmış gibi gelmiştim ama buna da hayır! Unutun onu. Şuan benden kaçan adamı boğazlamak istiyorum.

“Güzelim, yavaş celallenme.” Arsız arsız birde ne diyor.

“Bu sakin ve celallenmemiş halim canım.” Yüzüme oldukça zoraki olduğu belli olan bir gülümseme koydum. Benim aksime o oldukça içten gülümsedi. Yorgan belden aşağısına kadar örtülmüş ve üst bedeninde her hangi bir kumaş parçası yoktu. Bu arsız bakışlarım ile baştan aşağı süzüyorum onu, yeni uyandığı için yüzü şişti ama bu hali bile yakışıklı. Saçları birbirine girmiş, meftun olduğum lacivertleri kısık kısık bakıyor. Yüzünde güzel gülümsemesi eksik değildi.

“Gel buraya,” kolumdan tutuğu gibi beni de yanına çekmek istedi ama engel oldum. “Azıcık soluklansam sende, neden izin vermiyorsun?” hayır hemen yelkenleri suya indirip onu mıncırmak istemiyorum.

“Bir de soruyor musun? Geçen gece mert’e davranış şeklini mi, yoksa iki gün boyunca benden kaçman mı? Hangisinden başlamak istersin?” yataktan kalktım ve başında zebani gibi dikilmeye başladım. Kollarımı göğsümde bağlamayı unutmadım. “Hemen kalk ve toparlan bana vermen gereken hesaplar var.” Diyerek ona son bir bakış atarak odadan çıkmak için hareket ettim.

“Hemen geliyorum bebeğim. Böylede farklı bir ateşli oldun gibi.” Demesi ile odanın kapısının önünde durdum arkamı dönüp ona düz bir surat ifadesi ile baktım. Bana tatlı olduğunu düşündüğü şekilde gülümsedi. Ona kanmamak adına hızla odadan çıktım.

Salona indim ev hala aynı duruyordu, ben mutfakta ikimiz için hızlı bir tost yaptım bu sırada alp gelmişti. Hazırladığım tostları ikimiz içinde tabaklara koydum ve masaya götürdüm, sesini bile çıkarmadan suçlu bir insan gibi yerine oturdu ve yemek yerine bana bön bön bakmaya başladı. Bende sanki kıtlıktan çıkmış gibi yemeye başlamıştım.

“Ne kadar daha bana bakmayı sürdüreceksin?” dedim.

“Ömrümün sonuna kadar.” Son lokmamı yutup onun lacivertlerine baktım.

“O gün mertin bir suçu yoktu. Aynı senin kriz geçirmemde suçlu olmadın gibi, ikinizde sinirli ve gergindiniz ama üstüne gittin ve bunu bilinçli yaptın. Senin mert’e o şekilde konuşmayacağını biliyorum, neler oluyor alp? Amacın ne? Buraya tatile gelmedik demi?” demem ile konunun ne kadar ciddi olduğunu anladı ve yerinde dikleşti.

“Evet. Hem sen çok istediğin için geldik, hem de burada yapmam gereken bir iş için geldik.” Yanılmadığımı zaten biliyorum. Onca şey olduktan sonra beni buraya tatile getirmesini beklemiyordum. O ne kadar senin için dese de içimdeki ses bunu inkar etmişti. Ondan hal ve hareketlerinden şüphe etmeye başlamıştım. Aslında bu yeni bir şey değildi.

“Alp açık ve net şekilde soracağım. Benden bir şey değil, bir çok şey saklıyorsun demi?” İkimizin de odak noktası gözlerimiz olmuştu. Sanki biraz daha bakarsak orada gerçekleri görecek gibiydik.

“Evet. Bunu şuan sana anlatamam ama zamanı gelince anlatacağıma söz verebilirim.”

“Peki, o zamanı gelince ben yanında olmazsam?” cümlemin bitimi ile adete bedeni buz kesti. Gergin bedeni daha da gerilmişti ve saniyelikte olsa gözlerinde o kaybetme korkusunu gördüm. Bana bakarken kendini saklamıyor o an ne hissediyor ise anlamama izin veriyordu.

“Asla. Seni benden hiç bir kul alamaz. Buna kati suret izin vermem.” Dediğinde ikimizde susmak zorunda kaldık. Zil çalmıştı ve konuşmamız yarım kalmıştı. Ayağı kalktım ve kapıya bakmak için onu arkamda bıraktım. Çıkmadan önce tostu yemeye başladığını fark ettim. Kafamın içinde bir çok soru ve yarım kalmış cevaplar vardı. Bu cevapların bazıları Alparslan’daydı ama işte ben o cevapları alabilecek miydim? Bana bir çok şey anlatmadığını farkındayım ve ne kadar hoşuma gitmese de ona verilen emiri yerine getirdiğini farkındayım. Bu oyun benim için çok fazlaydı. Kime neye güveneceğimi şaşırmaya başlamış ve kendimle çelişir olmuştum. Pes etmem yakındır. Kapıyı açtığımda karşımda bizimkileri tam kadro bulmuştum. Ayaz ve beste öndelerdi ve kapıya abanmışlardı. Açtığımda az daha düşüyordu ikisi de.

“Hoş geldiniz.” Dedim geçmeleri için müsaade ettim.

“Hoş bulduk bebeğim. Buldun mu kaçağı?” bestenin dediğine başım ile mutfağı göstererek, “Buldum. Mutfakta.” Dedim.

Hepsi tek tek içeriye girdi, en son da mert vardı. O benimle kapının önünde durdu. Halimi anlamış gibi sarıldı, işte tek güven veren limandayım. Merte güvenim sonsuzdu ve beni yanıltmayacağını biliyorum.

Aşko bok olmasın sonu dikkat et.

“İyi gibi durmuyorsun, iyi olursun sanmıştım.” Dediğinde kollarımı bedenine daha sıkı sardım.

“İyi olmak için geçmişimi ortaya çıkarmam lazım. Teşekkür ederim buraya geldiğin için.” Diyerek konuyu değişmek istediğimi belli ettim.

“Ne olursa olsun yanına gelirim.” Saçlarıma ufak bir öpücük kondurup geri çekildi. Abime sarılı şekilde içeriye geçtik. Herkes birbiri ile sohbet ediyordu mert ile boş olan koltuğa ilerledik ama bu sırada alp mutfaktan çıktı ve tam önümüz de durmuştu. Son karşılaştıklarında ne olduğu malum olduğu için gerilmiştim. Buraya gelerek mert bir adım atmıştı ama alpin sağı solunu tartamazdım. Mert ile adımlarımız durdu, “Özür dilerim geçen çok üstüne geldim.” Demesini asla beklemiyordum. Mert ise benim tam tersim sanki bunun olacağını biliyor gibi rahattı.

“Sorun değil. Bende senin üstüne geldim özür dilerim.” İkisi de beni arada bırakmadan sorunlarını çözmüştü. Buna mutlu olmuştum ve bunu belli edercesine gülümsedim. Mert hemen pelinin yanında ki boş yere oturdu, bizde alp ile boş koltuğa geçtik ama aramızda mesafe vardı.

“Şey siz konuşmadınız mı?” Dedi melike.

Konuştuk ama anlaşamadık.

Bide bebe yaparken denesek konuşmayı?

“Onlar sonra konuşur, biz erkekler olarak bu gün Las Vegas turu yapacağız. Sonra sizi alacağım ve akşam için hazırladığım yemeğe gideceğiz.” Ayazın programını ben hariç herkes onayladı.

“Bu çok saçma...” Kelimeler uraz tarafından ağzıma tıkıldı.

“Mızıkçı olma mih, sadece onayla yeter.” Dedi ve ben onay vermeden yerlerinden kalktılar bile. Sanki bunu daha önce hepsi biliyormuş gibiydi. Erkekler ben daha ne olduğunu anlamdan çıktılar evden, kızlar ile arkalarından bön bön baktık.

“Ne oldu ya?” dedi pelin.

“Bilmiyorum ama burnuma hiç iyi kokular gelmiyor.” Dedi beste.

Daha sonra onları boş vermeye karar verdik bende kahve yapmak için kalktım. Biraz ayılmam lazım, aksi halde feleğim şaşmış gibi geziyorum ortalıkta. Hızla makinede yaptığım için herkese kahveleri verdim, besteye meyve suyunu verdim.

“Buraya gelme sebebimizi hepimiz az çok biliyoruz ve ne olursa olsun yanındayız mihriban. Bunu sakin unutma tamam mı.” Bestenin sesini duyunca kahve bağırdağında olan bakışlarımı kaldırdım, bana içten ve samimi şekilde gülümsüyordu hepsi. Bunu demese bile hissetmiştim zaten bunu. Bir anda benim için kalkmış buraya gelmişlerdi, kimse bunu yapmazdı ne olursa olsun yapmak zorunda değillerdi.

“Teşekkür ederim.” Minnet dolu gözlerimi hepsinde tek tek gezdirdim.

“Teşekkür edeceğin bir şey yok. Biz sonradan da olsa aileyiz, birimiz değil hepimiz yıkılırız.” Melikenin dedikleri ile göz yaşlarım sicim sicim dökülmeye başladı. Şu sıralar çok kötü bir psikoloji içindeyim ve bunu hepsi farkındaydı. Hepsinin cümleleri ve hissettirdikleri benim için çok önemliydi.

“Seni germek istemem...” pelinin çelişkili sesi ile başımı bu sefer ona çevirdim.

“En baştan anlatmam gerekirse, hatırlamıyorum. Geçmişimi nasıl unuttum bilmiyorum, gün içinde bana dediğiniz bir çok şeyi unutuyorum. Bazen bunlar önemli konular olsa bile unutuyorum. Amcam benden bir çok şey saklamış bu zamana kadar...” daha fazla tutamadım ve ağlamaya başladım. Anlatması zor olan her şeyi yaşıyorum. “Ben kime güveneceğimi şaşırmış durumdayım. Sanki okyanusun içinde tek başıma boğuluyorum, kurtulmak için çığlık atıyorum ama kimse duymuyor beni.” Kızlar hızla yanıma geldi ve hepsi kollarını bedenime sarmaya çalıştı, bir sevgi yumağı olduk. Bu daha da duygulanmama sebep oldu. Bu insanları yeni tanıyorum ama hepsi için kıymetli olduğumu hissettirmeleri benim için paha biçilemezdi. Kime neye güveneceğimi şaşırdığım yerde benimle mantıklı konuşan beste, üzüldüğümü gördüğünde yanımda olan melike, bana hep akıl hocalığı yapan ela ve küçük kardeş hasretimin biraz olsun geçmesine yardım eden pelin. Bu kızlar benim için değerliydi, hepsi birbirinden paha biçilemez yere sahip olmuştu bende.

“Kafan çok karışık. Kendine bu kadar yüklenme, kimse senden hemen her şeyi hatırlamanı beklemiyor.” Dedi beste.

Beni ortaya aldılar, beste ve pelin hemen yanlarımda otururken. Ela bestenin yanında, melike pelinin yanına oturmuştu.

“Alp bir şey anlatmıyor. Bunu zaten biliyordum, en başta konuşmuştuk. Ona bir şey diyemiyorum çünkü aldığı emir ne ise onu uygular, peki ya amcam? Oda mı aldığı emiri uyguluyor saklıyor benden.”

Kızlar ile saatlerce sohbet ettik ve birbirimizi daha iyi tanımak adına, bir çok konuya değindik ve hepsini üstüne saatlerce konuştuk, en sonunda eve gelen kutular ile sohbetimiz bölündü, ayaz aradı ve hepimizin hazırlanması gerektiğini önemli bir yere gittiğimizi söyledi. Kızlar ile saatler içinde hazırlanmıştık bu sefer elbise tercihim koyu bir lacivertti, Straplez ve derin bir yırtmaca sahipti uzun elbisem. Üst kısmı vücudumu tamamen sararken, belden aşağısı hoş şekilde dökülüyordu yerlere. Saçlarımı açık bırakmayı tercih etmiştim ama sonra tepemden hoş bir örgü yapmıştı pelin, aynı taç gibi olmuştu. Önüme saç tutamları gelmiyordu. Kızlarda hazır ve hep beraber baloya gitmek için aşağı indik. Beyler gelmişti, hepsinin üstünde takım vardı ama bence en yakışıklı olanı Alparslan’dı, bu sefer beyaz bir gömlek giymişti ve gözleri her hareketimi hafızasına kayıt etmek için üstümden çekmiyordu. Hepimiz indik ve çift şekilde evden ayrıldık. Arabada derin bir sessizlik söz konusuydu.

“Özüz dilerim.” Güzel sesinin melodisini duymam ile bakışlarım alparslana döndü. “Seni koca iki gün tek bıraktığım için, buraya gelme amacımız biraz olsun iyi olmandı ama bu balo için uğraştım iki gün boyunca. Sana söylemedim çünkü...” tıkanıyordu anlatırken, yanlış bir şey ya da ağzından bir şey kaçırmak istemiyor.

“Aldığın emir bu yöndeydi.” Zorlanarak söylediği sözünü tamamladım.

“Mihriban...”

“Senden şüphe etmeye başladım. Bunu belki dan diye söylemem doğru değil ama benden bir şey sakladığını çok net belli ediyorsun. Bir şeyleri anlamamı istiyorsun...” sözlerim gelmemiz ile yarım kaldı.

KİTAP BOYUNCA KONUŞAMADI KIZ JSDJBCSLDBJC

“Geldik.” Demesi ile arabadan indi. Anlamıyorum onu, hal ve hareketleri çok kafa karıştırıcı olmaya başladı. Arabalardan indik ve hep beraber büyük kaleye anımsatan bir yapıtın önünde durduk. Ayaz arabadan elinde büyük bir kutu ile inmişti, ne zaman aldığını anlamadığımızı maskeleri hepimize uzattı.

“Maske ne alaka?” dedim. Anlamayarak elimdeki maskeye baktım.

“Maskeli baloya geldik.” Uraz’ın halinden memnun olarak sarf ettiği sözler ile şaşırdım.

“Maskeli olduğunu dememiştiniz.” Dediğimde kızlarda beni onaylayan kelimeler söyledi.

“Bizde son dakika öğrendik.” Dedi selim.

Daha sonra itiraz etmesen hepimiz maskeleri taktık.

“Ne olursa olsun bir şey yemeyin ve içmeyin. Birbirinizden ayrılmayın.” Kızlarda benim gibi kaşlarını çatıp alpe baktı. Anlamıyoruz hiç birimiz.

“Alp, tehlikeli ise neden geldik?” Bestenin sesi sorgu doluydu, Elinin biri çoktan belli olan karnının üstünde duruyordu. Sanki onu korumak ister gibi sarmıştı, cihangir abi elini karısının karnındaki elinin üstüne koydu.

“Ben sizi tehlikeli bir yere getirmezdim ama mecburuz, size söz hiç bir şey olmayacak.” Dedi cihangir abi.

Bok kokusu etrafımızı sardı.

~

BÖLÜM SONUUUU

BÖLÜM BİTİŞ TARİHİ:13.02.2024

BÖLÜM NASIL BULDUNUZ?

ALP İKİ GÜN BOYUNCA NEREDEYDİ?

AY NELER OLUYOR BU KİTAPTA...

Bölümü beğendiniz mi?⭐⭐⭐

DİGER BÖLÜMDE GÖRÜŞMEK ÜZERE.

İNST:sudenazbalikcii

TİKTOK:sudenazbalikci

ARADA SPOİ PAYLAŞIYORUM HABERDAR OLMANIZ İÇİN TAKİPTE KALIN.

GÖRÜŞÜRÜZ SEVGİYLE KALIN...

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bölüm : 09.03.2025 00:04 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...