36. Bölüm

34. BÖLÜM

Sudenaz
sudenzbalikci6

HELLOOO

BÖLÜMÜ BEĞENMEYİ VE ARALARDA YORUM YAPMAYI UNUTMAYIN ⭐ ⭐

Sınırımız 150 beğeni ve 50 yorum lütfen bunu da geçin.

SudenzBalikci6

KEYİFLİ OKUMALAR...

"YILLARIN ACISI..."

~

Hatırlarım beni dipsiz bir denizin içinde boğulmaya itiyordu. Her hatıramda ya çok mutlu oluyorum ya da tamamen yıkılmış hissediyorum. Yine yıkılmış hissediyorum, ben küçük kız çocuğu ölümden korkardım ama beni öyle bir raddeye getirmişlerdi ki ölmek istemiştim. Canıma kıymak istemiştim... Ben nasıl o raddeye gelmiştim, bana ne yapmışlardı? O konuşmanın üzerine amcamdan ayrılmış Alparslan ile evimize gidiyorduk. Arabada yine sessizlik hakimdi, şu sıralar ikimizin de kafasının içi o kadar doluydu ki dış dünyaya kapalıydık. Hayatında olduğum herkes için artık sorun oluşturuyormuş gibi hissetmeye başladım, bu his ne kadar doğru veya yanlış bilmiyorum ama çevremde olan herkes zarar görüyordu. Amcama ya da yengeme kızgın mıyım? Aslında onları bile anlıyorum, empati kurunca belki bende öyle bir karar verirdim ama bir yerde onları anlayamıyorum. Ben sormasan ne zaman anlatmaya başlayacaklardı ya da anlatacaklar mıydı? İşte burada kızgındım. Bana gelip dan dan diye anlatamazlardı ama alp gibi yapabilirlerdi. Yavaş yavaş kendileri anımsata ya da bilmiyorum ama bir şekilde anlatsınlar isterdim. Kafamın içinde hiç sağlıklı düşünceler yok. Nasıl yapacağım, benim peşimde olan adamlar ile savaşmaya gücüm var mıydı? İşte buda sorundu. Her şey o kadar sorundu ki, her sorun düşündükçe çıkmaza gidiyorum. Duvarlar üstüme yıkılıyor ve benim sesim bile çıkamıyor.

"Güzeller güzeli bebeğim." Düşüncelerim Alparslan'ın sesini duyunca dağıldı. Cama dönük yüzümü ona çevirdim.

"Efendim." Fısıltım arabada duyuldu.

"Canın bir şey istiyor mu?" Aslında onunda konuşmak istediği konu farklı ama akşamdan belli ne kadar kaçarsa o kadar kaçmaya çalışıyor. Bu yıllarda tek savaşan bende değilim, oda benimle birlikteydi, oda beni bulmak için büyük bir savaş vermişti.

"İstemiyor ama senin istiyorsa alalım." Düşündü bir şey diyecek gibi oldu ama sonra vazgeçti. Sadece başını sağa sola salladı. "Ne istiyor canın?" Anladığıma şaşırdı. Artık onu tanıyorum, nerede ne diyeceğini ya da ne istediğini anlıyorum. Onu tekrar tanıyordum ve tekrar aşık oluyorum. Bu ona kaçıncı aşık oluşumdu?

Boşver fazla sorgulama aşko

"Markete gitmemiz lazım, ben dönüşü hesap edemediğim için dolap boş, hadi canın gece bir şey yemek isterse, gitmek ister misin?" Benim bu adama sevmeme gibi bir ihtimalim olamaz. Her daim önceliği benim, bu akşam olanlar benim kadar olmasa bile onu da sarsmıştı ama o hala beni düşünüyor.

"Gidelim sevgilim." diyerek yerimden kemerin izin verdiğince ona doğru eğildim ve yanağına kocaman sesli, sulu bir öpücük kondurdum ama sanırım bundan rahatsız olmuştu.

"Güzelim, öp istediğin kadar ama bu ne ıslak ıslak!" İlk defa bu kadar ıslak öpmemden rahatsız olmuştu. Aslında her zaman yavaş ve küçük öpücükler bıraktığım için ıslak ve sulu öpülmeye sevmediğini anladım.

"Şuna bak! İstediğim gibi öperim alp bey." asla çirkef değilim dedikten sonra kameraya yansıyan görüntülerim.

"Bebeğim, istediğin yerimi öp ama bu oldu mu şimdi?" diyerek eli ile öptüğüm yeri gösterdi, cidden sulu sulu öpmüşüm. Yüzümü buruşturmadan edemedim.

mih istediğin yeri dedi

"İstediğim yeri öperim, istediğim şekilde. Sen sus bakam erkek dediğin bu kadar şikayet etmez." Alp şikayetçi birisi asla değildi.

"Ben şikayetçi birisi miyim?" Bence kafamın içini okuyabiliyor. Sesinden ve mimiklerinden alındığını anlamıştım. Anlamasam bile yönünü hafifi kapıya doğru çevirmişti, resmen arabada trip atan kızlar gibi davranıyor.

FERİHA KALK YERDEN FDJBVJŞADBVA

"Sen bana trip mi atıyorsun?" yüz ifademden ne kadar şaşırdığımı belli oluyor.

OHA! NASIL ANLADI BU ZEKA İLE?

"Ne var? Atamaz mıyım, gönlümü alman çok mu zor?"

OHA!

BEN ŞUAN ERKEK TRİBİ ÇEKİYORUM!

"Ben... şey..." o kadar şaşırmıştım ki ne diyeceğimi bilemedim. Bu sırada sanki daha fazla konuşmamı istemiyormuş gibi radyoyu açtı.

"(...)

Hey seni yerler yerler

Seni ham yapar bu zilliler

Yaylanmadan yürü

Yoksa günah bizden gider

Seni yerler yerler

Seni ham yapar bu zilliler

Yaylanmadan yürü

Yoksa günah bizden gider

(Bu kadar cilvelisi olur mu be erkeğin)

(Delikanlı mısın kız mısın)

(Anlayalım artık hop usta)

(Sen başımıza bela mısın)

(...)"

Denk gelen yer ile daha fazla dayamadık ikimizde kahkaha atmaya başladık. Acayip güzel bir denk gelmişti, ben bu günlerde gülemem sanmıştım ama öğrendim ki yanımda alp olduğu sürece her şey kolaydı ve imkanı vardı.

"(...)

(Bu kadar cilvelisi olur mu be erkeğin)

(Delikanlı mısın kız mısın)

(Anlayalım artık hop usta)

(Sen başımıza bela mısın)

(...)"

Şarkının tekrar etmesi ile bende söylemeye başlamıştım. Şuan alp ile nakarat o kadar uyuyordu ki, bu anı her zaman hatırlayacaktım. Oda zaten daha fazla dayanamadı ve kendisi de eşlik etmeye başladı. Bu sırada arabayı büyük bir marketin önüne park etti. ikimizde sessizce indik.

"Tripin geçti mi?" Yavaş yavaş yanına yaklaştım ve durdum. Lacivertleri ile beni baştan aşağı süzdü, ardından gülümsedi.

"Ben sana nasıl trip atayım? Şu tatlılığa bak." Koca elleri ile yüzümü sert şekilde sevmeye başladı. Otoparkı sokak ışığı aydınlatıyor, o yüzden karanlık değildi ama insanlar bizi rahatlıkla göre bilirdi.

"Alp çek ellerini! Çocuk mu seviyorsun ya." Geri çekilmeye çalışmıştım ama nafile bir çabaydı.

"Ne var severim!" istifini bile bozmadan yüzümü sevmeye devam etti. Bende sessizce bitmesini bekledim, resmen kurbanlık koyun gibi. Otoparkta olan bir kaç genç alpin sevme şekline gülmüştü ama takılmamayı seçtim. En sonunda yanaklarımı öptü ve kendini geri çekti.

"Doymadım ama gidip alışveriş yapalım, evde devam ederim." Adamdaki rahatlığa bak. Bir şey dememi beklemeden elimden tutarak ikimizi de markete doğru yürüttü.

"Derin bir nefes alıyoruz ve sakin oluyoruz." Asla sinirli değilim ama öyle davrana bilirim.

"Al güzelim, istediğin kadar derin derin nefes al. Evde nefesini keseceğim için gerek olacak." yüzsüz ne diyor.

Ona çok güzel cevap verirdim ama markete girmiştik ve market kalabalıktı. Alp bizim için az ileride duran market arabası aldı ve tek tek reyonları gezmeye başladık. İlk ihtiyaç reyonları hariç çikolata reyonuna yönelmiş ve eline geçeni arabaya atmaya başlamıştı. Ben ise sadece ne yaptığını anlamaya çalışmakla ilgilenmiştim.

"Hayırdır hamile misin, bu kadar çikolatayı kim yiyecek?" dediğimde istifini bozmadan devam etti çikolataları alışveriş arabasına koymaya.

"Ben değil ama bu geceden sonra ihtiyacın olur diye alıyorum. Ön hazırlık diyelim."

"Niye bu gece ne olacak ki, ön hazırlık yapıyorsun?" Dediklerinden gram bir şey anlamamıştım.

SALAKKKKKK

"Bu gece seni çok güzel seveceğim..."

"Yuh! Oha! Terbiyesiz." Ne dediğini anladığımda onu arkamda bırakarak reyonun sonuna doğru ilerlemeye başladım. Alp arkamdan güzel kahkahasının melodisini duydum.

"Beyefendi yardıma ihtiyacınız var mı?" adımlarım olduğu yerde dondu kaldı. Aslına arkamı dönüp bir güzel dövme fikrim vardı ama hayır ben medeni bir insanım. Onu orada bırakıp, geldiğim pasta reyonundan kendime malzeme seçmeye başladım. İkisi arkamda kalmıştı ama seslerini duyabilirdim buradan.

"Hayır, teşekkürler." Sevgilim 'in dediği ile gülümsemeden duramadım. Bana ne kadar kibar ve güler yüzlü ise dış dünyaya tam tersiydi, kaba değildi ama çok net çizgileri olduğunu belli ediyordu.

"Emin misin, erkekler anlamaz bu tür alışverişlerden?" İşte bunu sevmiyorum. Aslında kadın iyi niyetli yaklaşsa hiç bir şey demezdim ama hayır, bu kadın bildiğiniz Alparslan'a sulanıyor. Bunu onlara on adım uzaktayken bile anlamıştım.

"Hayır dedim hanımefendi. Nişanlımın hangisini sevdiğini biliyorum, teşekkürler tekrardan." Şurada yağ gibi eriyecektim az daha.

"Nişanlınız ise sorun..." İşte bu cümlenin sonu artık hiç hayırlı yere gitmiyordu. Kendi hemcinsimin böyle bir davranış sergilemesini sevmiyorum. Adam nişanlım diyor, hala ne diyordu kadın!

"Canımın içi, aldın mı?" diyerek yanlarına doğru ilerledim. Alp beni görünce gülümsedi, kadın ise bozulmuştu ama istifimi bozmadan yanlarına ilerledim.

"Aldım bebeğim." diyerek ben onların yanına gitmeden kendisi sepeti iterek benim yanıma geldi.

"Bu arada, size nazik davranan ve istemediğini belli eden bir adama sulanmamalısınız." diyerek alp ile reyondan ayrıldık. Aslında daha fazla şeyler demek istiyorum ama bu akşamı bozmamak adına kısa ve öz demiştim. Bir erkeğin yanında biri olsun ya da olmasın, istemiyorsa istemiyor demektir. Bu kadınlar içinde geçerli. İnsanlar istemiyorsa istemiyordur bunu anlamak zor olmasa gerek. Bu kadar ısrarcı olunmaz, yardıma ihtiyaç duysa emin her hangi bir çalışan yardım ederdi. Bu kadının amacı tamamen farklı ve bu çok rahatsızlık veriyor.

"Sence evde pasta yapar mıyız?" Az önce olanları konuşmamak adına sordum.

"Yaparız bebeğim." Her malzemeden sepete atmaya başladı. Alp ile bir çok reyon gezdik ve girdiğimiz en son reyon kişisel bakım reyonuydu. Tüm market boyunca arkamdan hangi reyona gidersem gideyim sessizce gelmiş ve ona sorduğum soruların hepsini anlamasa bile cevap vermişti. Şimdi ise yine arkamda durmak yerine burada benimle pedleri inceliyordu.

"Ne yapıyorsun sen?" Aslında ne yaptığını tabiki de anlıyorum ama bunu ondan duymak istemiştim.

" Hangisi konforlu diye bakıyorum, aslında tamponda ala biliriz ama burada var mı ki?" diyerek sağına soluna bakmaya başladı.

"Sen bunları nereden biliyorsun?" ister istemez kaşlarımı çatmıştım.

medeniyet dediğin tek dişi canavar...

"Bir bebeğim var ve iki gün sonra regl olacak, onun için geldim markete yoksa çalışanlarda yapardı bu alışverişi." Şuan burada eriyorum, kimse buna mani olamaz. Bakışlarım onun üstünde kitli kaldı, o ise hala reyondaki ürünlere bakıyordu. Oha ben gün bile tutmazdım. Alp benim yerime tutuyordu resmen.

"Seni öpeceğim gel." Daha ne kadar içime işleye bilir dediğim her an daha çok derinlerimde yer kazanıyordu. Kollarımı koca bedenine sardım ve yanaklarına sulu olmayan şekilde nazikçe öptüm. "Seni seviyorum, bunu hissettiriyor muyum bilmiyorum ama seni çok seviyorum." dedim.

"Bende seni çok seviyorum ve beni sevdiğini bakışından, dokunuşundan bile hissediyorum. Bundan tereddüt etme asla." diyerek önüme gelen saçlarımı nazikçe kulağımın arkasına koydu. Daha sonra ben ona sarılı şekilde dururken kendisi işine devam etti. Benim yerime pedleri inceledi ve bana en sonunda karar verdiği ikisini gösterdi. Başım ile onaylayınca ikisini de sepete attı. Alışverişimiz bitmişti, aldıklarımızın hepsini ödedik ve beraber taşıyarak arabaya yerleştirdik. Alp kendi ağırları almış, bana hafif olanları bırakmıştı. Beraber evimizin ilk market alışverişini yapmıştık. Daha sonra konuşa konuşa eve vardık ve poşetlerin hepsini mutfağa bıraktık.

"Ev temiz?" Diyerek evimizi inceledim.

"Biz yokken düzenli temizlik yaptırdım. Ne zaman döneriz belli değildi o yüzden temiz kalsın istedim." dediğinde onu başım ile onayladım.

"Film izleyelim?" dediğimde konuşmaktan kaçtığımı anladı. Bu gece olanları konuşmak istemiyorum, daha fazla hayatımın kaydığını düşünmek istemiyorum.

hayatın kayıyor, sen düşünmek istemiyorsun aşko

"İzleyelim bebeğim." kaçmam için bana izin veriyordu. Eminim ki bunu istemiyor ama sonra ya erteliyor, benim için.

"Tamam mısır patlatayım, sende film seç." diyerek onu salona gönderdim. Kendimde izlerken yemek için aldığımız abur cuburları tabaklara koymaya başladım. Ben bunları yaparken alp film seçmişti, beraber film izlemek için koltuğa rahat şekilde kurulduk. Aşk filmi seçmişti ve film sonuna dayanamadan sıkıntıdan dizimde mışıl mışıl uyuyordu. Evet o kadar sıkılmıştı ki film başından belli beni izleyerek uyuya kalmıştı, onun bu haline gülmeden edemedim. Benim için bu film seçmişti geçenlerde konuşurken izleyelim demiştim ama ben bile dediğimi unutmuştum, o unutmamıştı. Son kez dizimde yatan adama bakıp yerimden kalkmak için hareket ettim. Başını dizimden düşmeden tutum ve altına yastık koyarak odadan çıktım.

Yatak odasına girince güzel bir duş almış ve en sevdiğim kokularımdan sürdüm, bu gece özel olsun istedim. Onun için hazırlanmak istedim. Beni daha önce tanga ile görmüştü ama bu seferki çok farklıydı. İçimde hem arsız bir kadın, hem de utangaç bir kadın baş gösteriyor. Sanki ikisi de ben değil gibiydim. Aynada kendimi izlemeye son verdim. Bu akşam olanları sonraya erteledim ve içimden geleni yaparak, özel olarak aldığım geceliklerimden birini girdim. Bu gece için kırmız seçmiştim, üstü tamamen dantelden oluşan ve oldukça dolgun gösteren bir tanga giymiştim. Altım ise sanki Alparslan'a zahmet olmasın der gibi sadece ipten oluşuyor, orta kısım dantel vardı. Aynadaki görüntüme ben bile yükseldim. En sonunda üstüme sabahlığı geçirip uyuyan beyefendiyi uyandırmak için çıktım odadan. Yavaş adımlarım bıraktığım gibi uyuyan sevgilimin yanında son buldu.

"Sevgilim..." Yanın yaklaştım ve koltuğun yanında siz çöktüm, ellerim ile uyandırmak adına saçlarını okşamaya başladım. "Canımın içi, uyan hadi odamıza gidelim." dediğimde uyanmak yerine başını göğüslerime yaklaştırdı. "Alpcim uyanman lazım hadi." Yüzünü buruşturdu sanırım cırtlak sesim ile bağırmam hoşuna gitmemişti.

"Güzelim, ben böyle mi uyandırıyorum." homurdana homurdana kendine gelmişti.

adam haklı.

"Ama sevgilim, güzel şekilde uyanmıyorsun ki!" Dert yandım. Dediklerimi aldırış etmeden, uykulu halde bana bakmadan direk yatak odasına gitmek adına merdivenlere yöneldi. Bu halli bana küçük bir erkek çocuğunu anımsattı. Sesli adımlar ile merdivenleri çıkmaya başladı, sanırım onu öpmeden uyandırmam hoşuna gitmemişti. Gönlünü yatak odasında alacağım için arkasından sadece güldüm.

birazdan ırzına geçeriz affeder.

Alpin çıkması ile bende peşinden çıktım, onun gürültülü adımlarına tezat benimkiler sakindi. Ona yetiştim ve beraber yatak odasına girince durdu, çıkmadan önce kırmızı ışığı ayarlamıştım. Sanırım bu garibine gitmişti. Anlamsız bakışları en sonunda bana döndü ve yeni fark ettiği detay ile gözleri büyüdü, Alp evde tişörtüz gezdiği için altında sadece siyah bir eşofman vardı. Bedeni baya iştah açıcı, "Ben..." dediğinde gözleri hala sabahlığımın üstündeydi. Onun konuşmasına izin vermeden yanına yaklaştım, bu gece o değil ben konuşacaktım... "Gece uzun olsun istedim." ellerim yavaş yavaş omuzlarından aşağı doğru kaydı. Onu özlemiştim ve bunu saklama gereği bile duymuyorum. Belki sabah utana bilirdim ama bu gece asla!

SABAH UTANACAĞINA EMİN MİSİN AŞKO. ZİRA BEN YANİ BİZ UTANMAZ BİRİYİZDE...

"Azıcık seni seve bilir miyim?" Adem elması hareket etti. Benden bu kadar cesur bir hareket beklemiyordu anlaşılan.

(SEVGİLİ KÜÇÜK OKURLAR. SİZİN İÇİN BUNDAN SONRASI YOK, UYARI KOYACAĞIM BİTİŞE.)

(AŞKO ALLAH BELANI VERECEK AMA SEN BİLİRSİN... YETİŞKİN İÇERİK BUNDAN SONRASI!)

"Bunun için izne ihtiyacın yok. Ne zaman istersen emrine ammedeyim." dediğinde daha fazla konuşmamak adına dudaklarını kendi dudaklarım ile mühürledim. Ellerini belimin iki yanında konumlandırdı ve beni kucağına aldığında bacaklarımı beline sardım. Çölde susuz kalmış gibi derin derin öptüm dudaklarını. Yaşadığımı hissetmek adına acelesiz yavaş yavaş öptüm. Dudaklarının arasına dilimde karıştı. Hemen altımda sadece bir öpücükle bile sertelmiş erkekliğini hissede biliyorum. Onu bu kadar erken tahrik etmek, her adımda daha cesur ve cüretkâr olmama neden oluyor. Beni yatağa bırakıp kendisi üstümdeki pozisyonunu aldı, elleri zaman kaybetmek istemez gibi acele ile üstümdeki sabahlığın kemerini buldu. Benim dokunuşlarım kadar onunki de etkiliydi. Dokunuşları beni çileden çıkartacak kıvama getirmişti, eller yavaş yavaş sabahlığımı çözdü. İçime girdiğim tanga ile kesişti gözleri, lacivert irisleri hızla gözlerimi buldu, şuan aç bir canavarı andırıyor. Şehvet ve tutku dört bir yanımızdan kuşatmıştı, ikimizde sabırsız ve acele hareket etmeye başladık.

"Hemen beni en derinlerine alman gerek." sesini duymam ile tüylerim diken diken olmuştu. Göğüs uçlarım dimdik oldu, içimde sadece onun geçire bileceği bir açıkla savaşmaya başlamıştım.

"Hemen değil. Bu gece, kuralları ben koyacağım," onun afallayan halinden yararlanarak yer değiştirdim. "ve bu gece ben oynayacağım, sahne benim." Onu sadece sözlerimle ne kadar etkilendiğimi bedeninin bana verdiği tepkilerden anlaya bildim. Onu konuşmam ile getire bilecek kıvamdaydı. Şeytani gülümseme engel olamadım.

"Şimdi gözlerini kapatacağım ve gerisini bana bırakacaksın." diyerek tam gözlerinin içine baktım. Bu gece için çok güzel düşüncelerim ve isteklerim vardı. Bu gece tamamen onun zevki ve benim görsel şölenim için ayarlamıştım.

"Güzelim..."

"Emre itaat et komutan." Yüzünde çarpık bir gülümseme oldu ama benimki daha çok tehlikeli bir gülümsemeydi.

"Korkmam lazım mı?" sesinden ne kadar istekli ve bana boyun eğmiş olduğunu anlamıştım. Sadece merak ediyor başına gelecekleri.

"Hayır, çok zevkli olacak." Gerçekten çok zevkli olacaktı ama dayana bilirsem. Altımda sanat eseri gibi bir beden vardı ve bu adamın sevdiğim adam olması, beni yeterince tahrik ediyor. Onaylaması ile üstünden kalktım ve hemen yatağın yanında bulunan komidini açtım. Ona şuan eğilerek görsel bir şölen sunuyorum. Oraya siyah bir kumaş koymuştum, bu geceki oyuncaklarımı Lav Vegas'tan almıştım. O yatakta öylece uzanıp beni izleyerek ve ne yapacağımı beklerken, ben gayet sakin şekilde işime odaklanmıştım. "Şimdi gözlerini bağlayacağım ve gerisi sürpriz." Oda da derin bir yutkunma sesi oldu, alp sanırım benden korkmuştu ama yine de onayladı ve sadece beklemeye başladı. Üstümdeki önü açık sabahlığa bir bakış attı ve gözlerini kapattı. Onun izin vermesi ile bende siyah kumaş ile gözlerini bağladım. Daha sonra bu gece için aldığım kelepçeleri yatağın hemen yanlarına olan demirlere geçirdim.

YATAĞIN YANINDA NEDEN DEMİR PARÇALARI VAR!!!!

ALP VE AKREP BURCU...

"O kelepçe mi?" Ses tonu hem hayret eder gibi hem de etkilenmişe benziyor. Elleri hızla gözündeki kumaşa gitti ama izin vermedim indirmesine.

"Bu gece komutan benim, sen sadece emir kulusun ve evet kelepçe. Sadece hisset." Bir şey demesine izin vermeden yatağa bağlı olan kelepçelerden birini koluna geçirdim.

"Bu işin sonu..."

"Bu işin sonunu zevk ile bitireceğim." Dediğimde derin bir nefes aldı. Bu haline güldüm, benden korkuyor ama aynı zamanda ne yapacağımı merak ediyor gibiydi. Onu ve kendimi daha fazla sınamamak adına diğer elini de yatağa kelepçeledim. İki elini de artık kullanamazdı.

"Şimdi, sadece hisset." Tek hamlede üstünde ata biner gibi oturdum. Altımda erekte olmuş erkekliğini iliklerime kadar hissettim. Ellerimi yavaş yavaş omuzundan aşağı doğru kaydırdım, derin nefesleri git gide sıklaşmıştı. Boynuna bir nefes verip kendimi ona sürte sürte dudaklarımı boynu ile buluşturdum. Duyduğum metal sesi ile gülümsedim, kelepçelerden kurtulmaya şimdiden çalışmaya başlamıştı ama nafile bir çabaydı. "Yavaş ol bileklerin acır." sanki onunla dalga geçmişim gibi histerik bir gülümseme sundu.

"Sence, şuan bu ne kadar umurumda?" dediğinde ona en arsız gülüşümü sundum ama görmedi, onun yerine hızla dudaklarını şehvet dolu bir şekilde öptüm. Bu sırada ellerim asla rahat durmayarak tüm vücudunda keşife çıktı. Onu hem bir o kadar hızlı ama bir o kadar yavaş şekilde hissetmek istiyorum. Vücudum onu çok net hissetmem ile kendinden geçiyor, şuan bir şey yapmasa bile beni boşalta bilirdi. Dudaklarımı ayırdım ama yavaş ıslak öpücüklerim ile kendime yol çizerek boynuna indim, oraya iz bırakacak şekilde öptüm, emdim. Alp altımda sadece kıvranıyor, onu bu hale getirmek bil bana inanılmaz haz veriyor. Dışa taşan zevk sularım ona karışmak için zorluyor ama asla acele etmiyor onu keşif ediyorum. Ellerim eşofmanının içine girdi, dudaklarım karın kaşlarının üstüne sayısız iz ve öpücük bıraktı. Alp artık sabrı kalmamış gibi boğuk ve tahrik dolu sesi ile inlemeye başlamıştı, "Ahh.. Bunun acısını alırım." onu aldırış etmeden karın kaslarından aşağı doğru eme eme indim. Her yerde kendi izimi bırakmak adına bir kaç saniye uzun uzun emdim.

"Alırsın bebeğim." dedim ve altında olan eşofmanını çıkarmak için iki yandan tutum. Onunda yardımı ile eşofmanı tek hamlede çıkardım, artık onu ne kadar etkilediğimi şaha kalkmış erkekliği sayesinde net görüyorum. "Beni ne kadar etkilediğini farkında mısın? O küçük deliğin için deliriyorum." sesini duymam ile tekrar bu anı bekleyen göğüs uçlarım dikleşti, bedenim de kontrol edilmeyen bir titreme geçti. Kendimi boxer'ın üstünden ona sürtmem ile başı arkaya doğru düştü, izlerim olan boynu net şekilde görüş alanıma girdi.

"Susar mısın! Şuan tek bir şeye odaklanmak istiyorum." dediğimde ağızı açıldı. Hızla yararlanarak onu öptüm ama bu öpücük kısa sürdürdüm, dudaklarım daha fazla delirsin ister gibi kasık bölgesini emdim, uzun uzun. "Mih... Ahh..." Ses tonu sert ve gürdü ama bir o kadar da etkilenmiş çıkmıştı.

"Yatakta sert olmanı seviyorum." Onu daha da gerdim. Bedeni dokunuşlarımdan ve öpmelerimden aldığı zevk ile gerilmişti. O ne hissediyor ise ondan daha fazla hissediyordum, artık ondan kurtulmak istediğim için boxer'ını indirmeye başladım, bu sırada tırnaklarımı o bölgede hissetmesi adına sürttüm. Yavaş hareketlerime tahammül edemiyor gibiydi. "Hızlan... Ah..." derinden gelen sesi ile dediğini uyarak hızlandım ve çıkardım. Onu da odanın bir köşesine attım. Kırmızı ışık sayesinde erkekliğini çok net göre biliyorum, kalın ve baya büyüktü. Eğer erkekliğini içime alabiliyorsam bana ödül vermeleri gerekiyor.

BEN DEMİŞİM...

"Bence tam sığar..." dudaklarımın üstünde dilimi gezdirirdim. Yapacağım şeyi ilk defa deneyecektim ama utanmıyor ya da korkmuyorum. Üstümde öyle bir arsızlık vardı ki bu gece utanmazın teki olmuştum. Başımı yavaş yavaş erekte olmuş erkekliğine yaklaştırdım, nefesimi ona doğru üfledim. İkimizde bedenin de tepki olarak titreme geçti. "Mihriban..." Adım ile inlemesi çok hoşuma gitmişti. "Sakin ol..." dediğimde bu dediğimi ben bile yerine getiremiyorum oysa.

"Şimdi onu..." Daha fazla konuşmadan ucundan başlayarak yavaş yavaş ağzıma aldım. Daha dudaklarım değer değmez sert ve azmış ses tonu doldu kulaklarıma. "Ahhh... Seni çok pis sikeceğim." dediğinde onu ala bildiğim kadar almaya çalıştım. O kadar azmıştı ki köküne kadar almam imkânsız gibiydi. "Bebeğim hepsini al..." Odaya dolan kelepçe sesleri ile Alp artık kelepçeleri kıracak diye korkmaya başlamıştım. Uyarmak için dişlerimi hafif geçirdim. Tırnaklarımı bacaklarına geçirdim. "Tamam tamam kıpırdamıyorum. Ahhh... Çek dişlerini." Boğazıma kadar onunla dolu olmamı umursamadan gülmeye çalıştım. Atik hareketler ile onu ağzıma almaya devam ettim. Ellerim bu evrede asla durmuyor ve onun bedeninde geziyor, daha çok arsızlık ediyordu. Bacakları ile başımı kıstırmaya çalıştı. Yaptığımdan büyük bir haz alıyor, onun bu halde azmış olması ve buna sebep olmam bana da büyük bir zevk veriyor. Altımda benim için kıvranması beni daha çok azdırıyor, zevk suyumun dışarı fışkırmasına az kalmıştı, bacaklarımın arasından yavaş yavaş aşağı doğru akmaya başlamıştı. En sonunda büyük erkekliğini boğazıma kadar almaya çalıştım, resmen dudaklarımın arası onunla doluydu. Bu hareketim ile daha fazla dayanamıyor gibi olduğu için erkekliğini dudaklarımın arasından serbest bıraktım ama bu kısa süreliğineydi. Büyük erkekliği az önce dudaklarım arasındaydı, dilim dudaklarımın üstünde gezindi ve bunu düşünmek bile içimdeki solucanların tepinmesine sebep oldu.

KELEBEKKKKK

"Dudaklarıma ak." Sanki bunu dememi bekliyor gibi başı geriye düştü, bedeni sesime bile tepki veriyor haldeydi. Haz o kadar doruklardaydı ki, daha fazla karşımdaki zevkten delirmiş adama dayanamayarak onu, dudaklarımda onun tadı varken öptüm. Tutkulu öpüşmeyi bölen şey alparslan'ın zevk dolu haykırışı oldu.

"Hayır... Ahhh... Lanet olsun! Geliyorum." Tekrardan eski pozisyonuma geldim, onu tekrar bu sefer tek hamlede sonuna kadar ağzıma almaya çalıştım. Ağzıma bile zor sığıyorken ben onu küçük kadınlığıma nasıl alıyordum? Bunu düşününce bile boşalmak istiyorum! Kalbim göğüs kafesimi delmek için çok haz dolu ve hızlı atıyor.

"Seni acımadan sikeceğim." sert ve azmış sesi tüylerimi ürpertti ama ağzım onunla dolu olduğu için cevap vermedim. Onun yerine dudaklarımı hareket ettirdim. Bunu yapmayı çok sevdim, onunla bir bütün olmayı çok sevdim. Bu halleri beni tahrik etmekten çok daha fazlasıydı, beni hiç bir şey yapmadan sadece konuşarak bile getire bilecek kadar etkiyor. Bu tehlikeli ve bir o kadar şehvet dolu.

"Geleceğim..." Onu ve kendimi daha fazla zorlamamak adına serbest bıraktım. Son kez baktım altımda kıvranan haline, bu halleri bana eşsiz bir zevk vermişti. İçimdeki solucanlar bile şuan beni sev diye bağırıyordu adeta. İçim hazdan dolayı bir hol oldu, sanki baştan belli amacıma ulaşmıştım. O ana gelmiştik. Heyecanlı bir nefes bırakarak onu izledim, kıvranışları, adımı inlemesi ve benim için azmış olmasını izledim.

"Çözeceğim." Son kez ona yaklaştım ve dudaklarına tutku dolu öptüm, dudaklarımda olan kendi tadını hissetsin istedim. Daha sonra üstünden kalktım ve sağ elini kelepçeden kurtardım, sonra hızla diğer elini de serbest bıraktım. Beni beklemeden kendisi davranarak gözlerini açmıştı. Üstünde ata biner pozisyonda oturuyorum ve altımda ki kumaştan çok net hissede bilirdi ıslaklığımı. Gözlerimin en içine baktı, ardından ne olduğunu anlamadan beni altına aldı ve aynı hızla dudaklarıma yapıştı. O kadar hızlı hareket ediyordu ki yetişemiyorum. Elleri bir an olsun durmuyor, üstümdeki unuttuğum sabahlığı çıkarmıştı. Dili ağzımın içinde adeta dans ediyor, alt dudağımı kıskacı altına aldı. Emdi emdi ve ısırdı, "Kanattın..." dedim dudaklarından ayrıla bildiğim saniyelerde.

"Bu daha başlangıç." beni taklit etti. Tekrardan beni öpmeye kaldığı yerden devam etti, ellerimi sırtına çıkardım ve onu daha çok kendime yapıştırmak adına çektim. Dudakları artık boynuma doğru kaymaya başladı, orayı emdi. "Ahhh... Alparslan..." sadece dudakları ile inlememi sağlamıştı. Ona seslenmeme hiç bir yanıt vermeden tek hamlede tangamı yırttı ve artık göğüslerim gözler önündeydi. Sanki göğüslerim onun iştahını açmış gibi haz dolu bakışları ile süzdü, dudakları sertleşmiş göğüs uçlarıma yapıştı. Onları ezdi ve koparmak ister gibi vahşice emdi. "Ahh... Acıyor yavaş." dediğimde hiç etkilenmişe benzemiyordu, tam tersi diğer göğüs ucumu da elleri ile oynamaya başladı. Benden küçük bir intikam alıyor olabilirdi ama bu umurumda bile değil. Aldığım zevk o kadar yoğundu ki bunu dışa vururum bilmiyorum. Alparslan ile seks yapmak çok farklı bir boyut kazanıyor, hiç hayatımda almadığım zevki alıyorum. Doruklarda süzülüyor ve o anlarda her duygudan tadıyorum. Bu adam benim başlangıcım ve sonum olacak. Şuan bir kez daha anlamıştım bunu.

"Alparslan..." dediğimde başını kaldırdı ve altında bertaraf olan bana baktı. Gördüğü dağılmış halim hoşuna gitmiş gibi şeytani şekilde gülümsedi.

"SENİ SEVİYROUM." Yüksek ve derinden gelen sesi ile aynı anda içimde girdi. Bu kadar hızlı beklemediğim için hafif canım acımıştı. Bu acı bile değildi, sadece ikinci defa olduğu için sızlamıştı.

"Alparslan..." dediğimde başım arkaya doğru kaydı. Aynı anda hem zevk, hem de acı hissetmiştim. Zar zor açık tutuğum bakışlarım onu süzdü, o zevkten delirmiş gibi duruyordu benim aksime, bana bir kaç dakika izin vermek adına içimde öylece durdu. "Özür dilerim ama pişman değilim." Arsız gülümsemesi hala yerli yerinde duruyor. "Bu gece seni sabah kadar sikeceğim." derin bir nefes aldı, gözleri ile beni yedi ve altında dağılmış görüntüm onu daha çok azdırdı bunu mimikleri asla gizlemiyor. "Bu gece sayısız benim için akacaksın. Dur durak bilmeyeceğim, sesinden sadece benim adım dökülecek." dediğinde ona hareket etmesi için komut verdim. "Sadece senin için sayısız boşalacağım." aldığı cevap ile hareketleri hızlandı. İçimde hızlı hareketleri sayesinde bayılmama ramak kalmıştı.

SEVİŞİRKEN ÖLMEEEE, BEN ÇOK BEKLEDİM BU ANI.

"Alparslan..." adı ile inlemem onu azdırmış gibi derin nefesleri ve hızlı hareketleri daha ne kadar hızlana bilirse o kadar hızlanmıştı. Hızlı ve acımasız girişleri beni zorluyor ama bu zevkli bir zorlanıştı. Bu gün ikimiz içinde milattı. "Daha hızlı..." arsız şekilde daha fazlasını inlemem ile içimden çıktı ve beni ters döndürdü, artık büyük ve kalın erkekliğini arkamda hissediyorum. "Daha hızlı ve derin olacak." dediğine karnımın altına bir yastık koydu, böylece götüm biraz daha havada kalmıştı. Yüz üstü yatarken bacaklarımdan birini omuzuna koydu ardından belimden aşağı doğru dudakları gezmeye başladı, ısırdı ve emdi. Bazı yerlere kendi izini bıraktı, belim ve vücudumun bir çok yeri haritaya dönmüştü ama onun da benden kalır yanı yoktu. Başı bacak arama gelinde durdu, "Hadi artık! Seni köküne kadar hissetmek istiyorum." emrime uydu. Bacağımın birini omuzuna koydu ve yan pozisyonda yatarken içimde sonunda kadar girdi. Bu şekilde onu daha derinlerimde hissettim. "Ahhh... Alparslan." Çığlığım onu daha da şaha kaldırdı ve artık ikimizde kontrolden çıkmış şekilde hızlandık.

"Geleceğim..." Bu sefer ben demiştim. Beni öptü, elleri ile beni sabit tutmak adına belimin iki yanına sabitlemişti. Beni kıskacı altına aldı ve ikimizde aynı anda boşalana kadar içime hızlı girişler yaptı. Bu beni zorluyordu ama aldığım zevk ile bunu görmezden gelebilmemi sağlıyor.

"Mihriban..."

"Alparslan..."

İkimizde birbirimizin adını söyleyerek ilk sularımızı akıtmıştık. İçimde hareket etmeden durması ile derin bir nefes aldım. Hızlı ve sert hallerini çok sevmiştim. Bu gece sadece bedenlerimiz değil, ruhlarımız ile sevişmiştik.

"Seni çok seviyorum." dediğinde mayhoş şekilde gülümsedim. Bedenim boşalmanın ve aldığı zevkin etkisi ile hala titriyordu.

"Seni çok seviyorum." Aynı onun gibi ama o kadar dinç çıkmamıştı sesim. Şişmiş ve kızardığını tahmin ettiğim dudaklarımı öptü. Ona aynı saniye karşılık verdim, "Bu gece, bu ilk benim için akman olmayacak." dediğinde bunu zaten tahmin edebildiğim için ona karşılık verdim.

"Sabah kadar adın ile sayısız boşalacağım, yılların acısına çıkaracağım." Mayhoş gülümsemem ona da bulaştı. Bu zevk dolu bir son olduğu için kendimizi birbirimizin bedeninde, ruhunda kayıp ettik.

(EEE AŞKO YETO AMA! BURADA BİTTİİİ.)

(BURADAN NAMUSLU BİR BİREY OLARAK DEVAM EDEBİLİRSİNİZ:)

Hayatımın bir çok kısmında uykularım huzurlu değildi, çoğu zaman korkarak uyanırdım bunun sebebi kabuslarımda gördüğüm insanlardı. Kollarında olduğum adam sayesinde huzurlu uykularım olmuştu artık, onun kolları arasından izin verseler asla çıkmak istemezdim. Alp sözünü tutmuştu sabah güneşi doğana kadar kaç defa sevmiştik birbirimizi bilmiyoruz, en sonunda altında bayılmak üzere olduğumu fark edince çarpık gülümsemesi ile bırakma kararı almıştı. Aslında ne kadar konuşsam da, bende halimden asla şikayetçi değilim. Onun kollarında olmayı, onun içimde olmasını çok seviyorum. İkimizde deliksiz şekilde uyumuştuk. Uyanma nedenim yine yanımdaki adamdı, yüzümün her yerine tek tek öperek beni uyandırmaya çalışıyor ama bu durumdan memnun olduğum için asla gözümü açmıyorum. Resmen yarım saattir uyanayım diye yüzüme ve boynuma saysız öpücük bırakmıştı.

sende cırtlak sesinle bağır.

"Güzeller güzeli bebeğim... Yarım saattir uyanıksın, ve numara yapamıyorsun." sesinin güzel melodisi ile gözlerimi açtım.

"Hayır yapıyorum, yapamıyor isem neden yarım saattir öpüyorsun?" boğuk ve çirkef ses tonum ile gülümseyerek bana bakıyor. Ben olsam şuan kendime yapıştırmıştım bir tane, sabah sabah bağırma diyerek.

"Bebeğim, seni daha fazla öpmek için sessimi çıkarmadım ama artık kahvaltımız buz gibi oldu." Ne kadar istemesem de ona hak vermiştim.

Benden önce kalkmıştı ve mutluydu, bunu kahvaltı hazırlarken ya da duş alırken çaldığı ıslıktan anlamıştım. Sessiz olmaya çalışarak önce duş alıp, daha sonra odadan çıkmıştı. Ne kadar sessiz yapmaya çalışsa da o daha yataktan kalkmadan uyanmıştım ama uyumak istediğim için bir tarafımı devirip uyudum tekrar. Sanırım saatler sonra beni kaldırmak için gelmişti ama yine uyanmıştım odaya adım attığı gibi, onun gidişinde ya da gelişinde uyanıyorum. İstemeye istemeye kalkmak için hareket ettim, alp bu sırada yatağa oturmuş bana üsten üsten bakıyordu. Benim kalkamayacağımı anlayınca kollarımdan tuttu ve beni oturur pozisyona getirdi. Dün gece duş alıp uyuduğumuz için üstümde siyah ona ait bir tişört vardı. Oturunca dün gecenin acısı çıkmak ister gibi kasıklarıma vurdu.

"Canın acıyor." daha ben bile yeni anlamışken, kendisi benden önce nasıl anlamıştı. Yüzüne boş boş baktım. "Uyurken elin kasıklarının üzerindeydi, fark etmiyorsun ama oturunca yüzün buruştu. Sana demiştim iki defa yeter diye." resmen beni azarlıyor canım acıdığı için. "Bakma bana yavru köpek gibi her mimiğini, her hareketini ezbere biliyorum. Ne diyeceğini, nasıl tepki vereceğini seni ezbere biliyorum." Dudaklarım beş karış açılmıştı.

"Hayır sadece ufak sancılar, kahvaltı yapar ilaç alırım bir şey kalmaz. Hem beni bu kadar iyi tanıman korkuttu." cidden korkutmuştu. Ben, alpi yıllardır tanıyorum ama asla onun kadar tanımıyordum. Bir insanı kendinden iyi tanımak mümkün değil diye düşünüyordum ama mümkünmüş. Elleri ile dağılmış saçlarımı hizaya sokmak ister gibi sevdi onlar.

"Korkma... Ben asla sana zarar verecek bir karar almam, seni üzecek bir şey demem."

Daha fazla yatak sefası yapmamak adına beraber mutfağa indik. Daha doğrusu alp beni kucağına almış kendi ile mutfağa götürmüştü, beraber bizim için hazırladığı kahvaltıya başlamıştık.

"Bu gün ne yapmayı düşünüyorsun?" kıtlıktan çıkmış gibi yediğim için bana seslenince elimde peynir ile kalmıştım. Kısa bir an düşündüm bu gün yapacak bir şeyim yoktu.

"Valla tüm gün evdeyim. Yapacak bir şeyim yok, senin işin mi var?" Dediğimde son kalan peynirimi yedim. Alp bu halime gülümsedi.

"Seni bu kadar acıktırdım mı?" Boğazımda kalan yemek ile canım çıkar gibi öksürmeye başladım.

"Gülme! Su ver, su!" Daha çok gülmeye başladı ama aynı anda da suyu uzatmayı ihmal etmedi.

"Bu kadar heyecanlanma eğer istersen..."

"Bana bak bakalım sen?" Öksürmem durmuştu, kollarımı masanın üzerine koydum ve ona doğru yaklaştım.

"Sana her zaman bakarım güzelim, buyur." Benim gibi kollarını masaya koydu.

"Oradan bakınca elindeki nimetten yararlanmayacak birisi gibi mi duruyorum!" Asla bunu diyeceğimi beklemiyordu. Kızardı...

ALPARSLAN UTANDI...

Gözlerini kısarak beni baştan aşağı süzdü, özellikle göğüslerimde takılı kaldı bir kaç saniye. "Hiç öyle durmuyorsun valla." Sesi istekli çıkmıştı ama şuan olmayacağını kendisi de biliyor gibi derin bir nefes aldı ve dertli dertli geri verdi.

"O mavilerini çek üstümde!" beni dinlemek yerinde hala arsız mavileri bedenimde turluyordu.

"Mavi değil! Lacivert güzelim. Lacivert!" Bu konuya takıktı ve benim onu sinir etmem için hiç bir olumsuz cevabı kabul etmiyorum.

"Mavi işte alp." dediğimde, sinirlendiği ve beni şuan bir kaşık suda boğmak istediğini anlaya biliyorum. "Mavi alp! Bana dik dik bakma." sanırım biraz çirkef ve uslanmazdım.

"Değil mavi! Benim gözlerim o çocuk ile aynı olamaz." derken oldukça sinirli ve tahammülsüz duruyordu. "Hatırlıyor musun?" işte sonunda anlamıştı. Sabaha karşı odadan çıkmıştı bende tekrar uyumuştum ve bu sırada hatırlamıştım ama gördüğüm rüya mı, yoksa anlarımdan birisi mi karar verememiştim. Verdiği tepkilerden anılarımızdan birisini olduğunu şimdi anlamıştım.

GEÇMİŞ ANI...

YAZAR ANLATIMI.

Mihriban kreşe başlayacağı için cemre herkesi toplamıştı. Tüm akrabalar olmasa bile çoğu gelmişti, aynı şekilde komşular ve arkadaşları da gelmişti. Ev kalabalık ve gürültülüydü. Herkes hoşnut olurken yine sadece üç kişi mutlu değildi bu olaydan.

Atakan, Mert, Alparslan...

Üçü' de, Mihriban'ın üstünde olan ilgiden hiç hoşnut değildi. Hepsi somurtarak yan yana oturmuşlardı. Atakan'ın hemen yanında selim oturuyor ve o baya hoşnuttu, ama bu üç erkeğin somurtarak oturmasından.

"Asmayın suratınızı, görende cenaze evi sanacak." dedi selim ama keşke sussaydı. Üç kişinin de tehdit dolu kızgın bakışlarını görünce köşesine çekildi.

"Bu çocuk neden benim kızımın peşinde!" kendi kendine homurdanan Atakan'ı sadece yanında bulunan iki küçük çocuk duydu. Selimde duymuştu ama gülmemişti bu sefer.

"Bilmiyorum baba. Mihriban da ne diye gülüyorsa!" Ayazın huysuzluk akan ses tonu ile söylediklerine, selim daha çok güldü.

"Bende bilmiyorum!" dedi alparslan.

"Beyler siz neden buradasınız?" dedi Ayşen, kocasının yanına oturarak. Evin en uzak köşesinde oturan dörtlüye anlam verememişti.

"Bunlar, Mihriban'ı kıskanıyor. Hem de şu küçük çocuktan." Selim'in eğlenerek kurduğu cümle ile bu sefer kimse ona bakmadı. Baksalar bile biliyorlardı ki umursamayacaktı selim.

"Aaa! Abartmayın çocuk onlar." Üçü de yan yana oturmuş dikkat ile Mihriban'ı izliyorlardı.

"Biz abartmıyoruz anne! Baksana, çocuk eline değdi." Alparslan'ın sesi kontrolsüz çıkmıştı, cemrenin ona bakması ile kollarını göğsünde bağlayıp başını diğer tarafa çevirdi Alparslan. Cemre bu harekete anlam verememişti, hemen misafirlerin yanından ayrılıp köşede oturan kendi ailesinin yanında geldi. Artık kadro tam sayılır, tek eksileri Mihriban.

"Siz niye buradasınız?" Kocasına bakarak konuşan cemre, oda anlam vermemişti.

"Niye olacak, kızıma bakıyorum." dedi atakan.

"Kardeşime bakıyorum." dedi ayaz.

"Mihriban'ıma bakıyorum." dedi alparslan. Atakan ve ayaz çatık kaşlar ile alparslan'a baktılar ama o hala Mihriban'a bakmaya devam etti.

"Sen, benim kızımın isminin yanına sahiplenici ek koyamazsın!" Son derece mutsuz ve sinirli çıkmıştı sesi atakanın.

"Sen benim kardeşime öyle seslenmezsin." Ayaz da babası gibi aksi ve huysuzdu.

"Ben Alparslan'ım , istediğimi yaparım! Buna siz değil mirhiban karışır." Herkes bir kaç saniye sessiz kaldı. Kadınlarda şaşırmıştı, böyle bir cevap kimse beklemiyor herkes hazırlıksız yakalanmıştı.

"Bana bak velet..." Atakan yükselmişti ama cümlesi kızının çığlığı ile yarım kaldı. Hepsi ortada oynayan Mihriban ve mavi gözlü çocuğa baktılar. Hepsi aynı anda hızlı adımlar ile yerde oturup dizini tutan Mihriban'ın yanına doğru ilerledi. İlk varan Atakan ve Alparslan olmuştu. Alp hızla Mihriban'ın yanına diz çöktü.

"Ne oldu?" Soğuk şekilde sormuştu alparslan. Herkes başına toplanmış ve aynı soruyu sormaya başlamıştı, Mihriban'ın dolu, toprağı andıran gözleri yine ilk Alparslan'ın lacivertlerine tutundu.

"Düştüm..." Alparslan anladı bu ses tonunu birazdan ağlayacağım diyor ve susmayacaktı.

"Nasıl düştün?" Kızının yanına oturmuş ve yarasına baktı cemre, biraz derin olduğu için hastaneye gitmeleri gerekiyor. Anlaşılan kızları çok sert düşmüştü betona.

"Cemre yenge oyun oynuyorduk, sonra bir anda ayağı takıldı. Arkamı dönünce yerde buldum onu." dedi mavi gözlü yabancı çocuk. Atakan, ayaz ve Alparslan çocuğun sesini duyunca göz devirmekten geri kalmadılar. Üç silahşor gibiler.

"Onunla kovalamacı oynayamazsın! O incinir." Kardeşini tanıyor ayaz, en ufak ters harekette kendini yaralayan birisi, baya dikkatsizdi bu konuda. O yüzden genelde her zaman koşmadan ve dikkat ederek oynardılar.

"Onun suçu değil ki." Lacivert gözlerini biran olsun Mihriban'ın üstünden çekmedi alparslan. "Mihriban'ın suçu, biliyor kendisini ama anlamsız şekilde hep koşmak istiyor." ne kadar o çocuğu sevmese de, Mihriban'ı tanıyordu. Kesinlikle o istemişti böyle bir oyun oynamak. Daha sonra Atakan kızını kucağına aldı ve Aras ailesi, Alparslan eşliğinde beraber hastaneye gitmek için yola çıktılar. Arabanın arka koltuğunda çocuklar oturuyor, ortada mihriban olacak şekilde ayaz ve alparslan birer köşede oturuyordu. İkisi de biran olsun mihribanın elini bırakmıyorlar ama sorun ayaz ne kadar konuşup kardeşinin dikkatini dağıtmaya çalışsa da, mirhiban kendisi ile tek kelime etmemiş alparslana bakıyor. Yol boyu bu böyle sürdü, en sonunda mihriban kabulleniş ile abisinin omuzuna başını koyup onu dinlemişti.

Hastaneye gelindi ve mihribanın ayağına dikiş atmak doktorlar onu odaya almıştı, herkes dışarda beklerken yine yanında alparslan vardı. Ne kadar konuşmasalar bile birbirlerinin ellerini bir saniye olsun bırakmamıştı ikiside.

"Benimle konuş!" Mihriban'ın sesi ağlamak üzere olduğunu bildiriyor adeta. küçük kız yine de bir yanıt alamadı, alp tarafından cevapsız kalan Mihriban sinirlendi.

"Konuşma! Zaten yeni arkadaş buldum kendime. Maviş, çok iyi arkadaş." Mihriban bir hırs ile konuşmuştu. Amacı yanındaki çocuğun damarına basmaktı ve başarmıştı.

"Kim ki o? Benden iyi öyle mi?" Alparslan daha fazla dayamadı en sonunda sinirden konuştu. Mihriban onunla konuşması ile kocaman gülümsedi ve omuz silkti. Bu sırada odada bulunan hemşire ikisine hayret ile baktı ama fark etmediler.

"Evet. Aynı senin gibi mavi gözleri var!" Mihriban inat olsun diye konuştu. Şuan dikkati dizindeki açık yara da değildi yanındaki çocuktaydı.

"Benim gözlerim lacivert! Kimse ile aynı değil, özelliklede o salak çocukla." Alparslan bir sinir ile konuştu. Mihriban, ilk başlarda mavi diyordu çünkü lacivert demeye dili dönmüyordu ama artık diye biliyor laciverti. Sırf Alparslan sinir olsun diye inat ile mavi diyor şimdi de.

"Hayır mavi! Hem neden konuşuyorsun benimle, hani küstün?" Bu sırada hastane odasının kapısı açıldı ve doktor içeriye girdi. Doktorun gelmesi ile herkes sustu.

"Merhaba güzellik." Doktor, Mihriban'ı korkutmamak adına demişti ama hemen yanında oturan alparslan bu durumdan asla memnun olmadı.

"Merhaba." Mihriban utandığı için kıkırdamış ve elini dudaklarına kapatmıştı. Şuan çok tatlı duruyor ama alparslan sinirle buna da göz devirdi.

"Şimdi ufak bir iğne yapacağım ama asla acımayacak. İstersen yanındaki küçük adamı dışarıya çıkarta biliriz." Doktorun dedikleri ile mihriban hızla alparslana doğru yaklaşmaya çalıştı ve küçük parmağını tuttu.

"Hayır çıkmasın." dedi mirhiban.

"Ben çıkmam." dedi alparslan.

Doktor aynı anda konuşan iki çocuğa gülümsedi. "Peki, abin yanında kalsın." Hemşireden ihtiyacı olacak iğneyi istedi. Mihriban, gördüğü iğne ile alparslanın koluna yapıştı.

"Alpp..." dedi nazlanarak. Alp yine anladı bu ses tonunu korkmuştu ve kendisinden destek istemişti.

"Bana bak. Benim gözlerim mavi değil, lacivert ve bu kadar koyu gözler herkeste yok." Dikkatini kendine çekmeye çalışmış ve başarılı olmuştu. Mihriban hızla başını ona çevirdi ve toprağı andıran kahveleri ile baktı.

"Hayır alp. Mavi işte." İnatla ısrar ediyor ama boşa inat ediyor mirhiban. Bizzat kendisi de biliyordu ki, alparslanın gözleri lacivertti. Ama sinir etmeye seviyor. Doktor bu sırada iğneyi vurmuş ve dikiş atmaya başlamıştı ama bunu sadece alparslan fark etti.

"Bir daha mavi dersen senin ile konuşmam. Bak bir küserim..." Hiddet ile söze başladı alparslan ama Mihriban'ın gülüne suratını görünce sustu.

"Sen bana küsmezsin ki." Mihriban omuz silkti, şuan resmen Alparslan'a cilve yapıyor. Kim derdi bu kız daha beş yaşında diye?

"Tamam küsmem ama en sevdiğin çikolatayı almam." Alparslan boşa çabalıyor, bunu oda biliyor ki alırdı. O, Mihriban'a kıyamazdı.

"Sen neden inat ile mavi diyorsun? Lacivert gözlere, baksana çok güzel." dedi hemşire araya girerek. Mihriban kaşlarını çatarak, başını kaldırdı ve yanında duran hemşireye baktı.

"Sizene, onun gözleri beni alakadar eder." Mihriban'ın cevabı ile doktor ve alparslan gülecekti ama ikisi de sadece dudaklarını ezmek ile yetindi.

"Mihriban! Çok ayıp, cemre teyze böyle öğretmedi." Alparslan eğlenen ses tonunu gizlemeye çalıştı.

"Değil ayıp. Ona ne! Senin lacivertlerinle sadece beni ilgilenirim." kollarını göğsünde birleştirerek, kıskançlık ile cevap verdi mihriban. Hemşire daha fazla konuşmadı.Çocuğa da alınmadı, hoşuna bile gitmişti.

"Abla, kötü bir şey demedi. Hemen özür dilemen gerekiyor cemre teyze duymadan." dedi alp.

"Off... Tamam ama benimle barışacaksın?" Bu kız asla beş yaşında bu kadar bilmiş olamazdı. Bu aykırı gibi bir şey resmen.

" Barışırım akıllım, zaten ben seninle küs kalmam." Sözlerini tasdikler gibi sarıldı alparslan.

"Özür dilerim." Mihriban, kolları arasında fısıltı ile konuşmuştu. Alparslan'ın teklifini kabul etmesine sevinmişti. Kocaman bir gülümseme vardı yüzünde.

"Sorun değil." dedi hemşire.

Bu sırada doktor işini bitirmişti, küçük yaraya bir kaç dikiş atmıştı. "Bitti mi?" Mihriban bu kadar çabuk bitmesini beklemiyor, aynı zaman da hiç hissetmemişti bile.

"Bitti güzellik." dedi doktor güler yüzü ile.

"Ona güzellik diyemezsiniz." Kaba bir üslup ile uyardı alparlan doktoru.

"Neden?" Doktor aslında anlamıştı nedenini ama yine de sormak istemişti.

"Çünkü ben sadece üç kişinin güzeli olabilirim." Mihriban, Alparslan'ın kolları arsına daha çok girdi.

"Peki." dedi doktor sadece. Bu iki çocuk ile hayrete düşürmüştü kendisini.

Doktorun ve hemşirenin çıkması ile aras ailesi içeriye girdi ve atakan kızını kucağına alarak hastaneden ayrıldılar. Gelirken ne kadar sessiz olsalar da dönerken bir o kadar sohbet etmişlerdi.

ŞİMDİKİ ZAMAN

"Ay ama! Orada ayağımı yardığımı unutmuş, seninle barışmak için kırk takla atıyordum."

"Ama hak etmiştin. Bak bakalım o çocuk ile benim gözlerim aynı mı?" Gözlerini kocaman açtı. Hala değişmemişti, tam küçük bir erkek çocuğu.

"Gözlerini geçsek bile senden bir tane daha olamaz. Olsa bile ben annesi olurum." Cilvem ile cümlemi tamamladım, keyfi her geçen saniye daha çok yerindeydi. Onunla bu kadar huzurlu olmayı seviyorum. Derin bir nefes aldım, alp cevap vereceği zaman telefonu çaldığı için susmak zorunda kalmıştı. Telefonun ekranın da albayın ismini görmem ile kaşlarım eş zamanlı çatıldı, Alp konuşmak için bahçeye çıktı bende bu sırada masayı topladım.

Hayatıma damdan düşer gibi giren bir adam komple hayatımı değiştirdi ve değiştirmeye devam edecekti. Onun hayatıma girişi ile hatırlamaya başlamıştım, onun gelişi ile taşlar ufak ufak oturmaya başlamıştı. Bu bir kaç ayda ne çok şey olmuştu, mesela bir daha amcamların evine gitmeye düşünmüyorum. Amcam, bunca yıl ne olursa olsun benden bir şeyler saklamıştı. İyi niyetli olsa bile saklananları, gizlenenleri sineye çekemezdim. Onu hayatımdan çıkaramam belki ama aramızda artık büyük bir duvar olacağı kesindi. Bir diğer sorunum ise gündelik hayatta unuttuklarımdı. Alparslan ve bir çok kişinin demesi ile yaptıklarımı unutmaya başladığımı fark ettim. Aslında önceden de ufak ufak unutuyordum ama bunu insanlık hali sanıyordum. Artık bu insanlık halinden çıkmıştı ve ben bunu oldukça geç fark ediyorum. En kısa zamanda psikoloğumun yanına gitmem gerektiğini aklıma not ettim. Onunla konuşacak çok konum birikmişti. Bide o vardı demi, meğerse adam unutmamı teklif etmiş bizimkilere.

Düşünmem gereken çok konu birikmişti ama en önceliğim ailem olacaktı. Onların nasıl ve neden öldüklerini ortaya çıkarmam gerekiyor, tabi bunun içinde en başta hatırlamam gerekiyordu. Bunu nasıl yapacağımı bilmiyorum ama tek başıma yapamayacağımı biliyorum. Bu yolda çok yara alacaktım, pes etme eşliğine geleceğim ama sonuna kadar gitmem gerektiğini de bilincindeyim. Ailemin neden öldüğünü ve neden hayatımın içine ettiklerini öğreneceğim. Benim ailem sıradan bir yangın da ölmedi. Elimle yüzümü sertçe sıvazladım, bu olay artık zıvanadan çıkmıştı.

Ben mihriban Aras, altı yaşımdan belli bir savaşın içindeyim ve bu savaş artık son bulacak. Kendime verdiğim en büyük sözde bu olsun. Canımı yakan kim olursa olsun, misli ile karşılık vereceğim. Ben pollyanna değilim, gerekirse çok canım yanar ve yanımda kimse olmaz, küllerinden doğan Anka misali kendi ayaklarımın üzerinde duracağım. Kendime bunu borçluyum, onca yılıma borçluyum, yıllardır yanımda olan her kese bunu borçluyum. Ben Alparslan'a yıllar boyunca geç kalmıştım ve o yılların intikamını alacağız.

"Sevgilim." Alparslan kolunu belime sardı ve beni kolları arasında yüz yüze bakacak şekilde çevirdi. "Yine neye yoruyorsun o sevdiğim zekanı?" gülümsedim ve çenesine ufak bir öpücük bıraktım.

"İntikam alacağım." dedim. ilk bir kaç saniye durdu ve sadece baktı, "Nasıl yani bebeğim?" dedi.

"Bildiğin hayatımı kim zehir ettiyse en ağır şekilde ona ödeteceğim. Bu yolda belki çok yara alırım ya da bocalarım ama..." Alparslan konuşmamı bölerek araya girdi. Ellerini belimden indirdi ve yanaklarımı elleri arasına aldı.

"Ben her zaman yanında olacağım. Düşersen kaldırırım, ayağın takılırsa tutarım. Beni nerede nasıl kullanmak istersen her zaman yanında olacağım. Önünde ya da arkanda değil, tam yanında elini tutuyor olacağım." yaratana bir kaç kez daha şükür ederim bilmiyorum ama bu adam sayısız şükür değerdi. "Doldurma gözlerini bebeğim." dediğinde ağlamak üzere olduğumu fark ettim. Ona sımsıkı olacak şekilde sarıldım, yavru bir kedi gibi sığındım kolları arasına.

"Bu ortamı bozmak istemem ama karargaha gitmemiz gerekiyor." dedi alparslan.

"Ne oldu ki?" hala kolları arsından çıkmak istemiyorum. Ne vardı bize dokunmasalar.

"Artık sende bazı şeyleri hatırladığın için albay çağırıyor, toplantı yapacakmışız." dediğinde kolları arasından çıktım ve elim ile kendimi gösterdim.

"Benimle mi?" sanki komik bir cümle demişim gibi güldü.

"Evet hanımefendi sizinle. Hadi hazırlan, geç kalmak istemeyiz." dedi. Başımı onaylar anlamda salladım ve beraber mutfaktan çıkıp, üst kata doğru merdivenleri çıkmaya başladık. Arkamdan beni takip ediyordu.

"Ne giysem acaba, çok mu resmi bir şey giymem gerek?" dedim. Bir kaç saniye cevap vermesini bekledim ama her hangi bir cevap gelmediği için merdivende durup, benden bir basamak aşağıda kalan sevgilime baktım.

"Oha! Götüme mi bakıyorsun sen?" sesim beklediğimden yüksek çıkmıştı, ses tonum sayesinde alp irkildi ve kendine geldi.

"Pardon dalmışım." lan böyle cevap mı olur.

"Götüme bakarak mı daldın?" sonunda lacivertleri benim gözlerime döndü.

"Evet, kaç beden olduğunu düşünüyordum." adama bak sanki günlük konuşmasını yapıyor. Bu sefer şaşıran taraf ben olmuştum.

"Yuh! Söyle bide kaç beden olduğunu tam olsun." dedim ama demez olaydım bunu bekliyor gibi arsız arsız sırttı.

"36." Bir bakışı ile anlamış olamaz demi.

"Sen! Seni öldürürüm... Sen nasıl bir bakışın ile anlıya biliyorsun?" Ben çirkef değilim bu beni çirkef bir kişilik yapıyor.

"Güzelim..."

"Sus be! Ne güzelimi, kaç kişinin götüne bakıp kaç beden olduğunu ölçtün?"

"Bebeğim, yanlış anlıyorsun. Hatırlarsan iki defa ben çıkardım ve beden ölçülerini biliyorum. İstersen sütyen..." Siktir bu aklıma gelmemişti, doğru diyordu kaç defa alışveriş bile yapmıştık. Şimdi boş yere mi yükseldim ben adam.

yoo bence hadini bildi.

Daha fazla uzatmamak adına bir basamak aşağı indim ve yanına geçtim, yaptığıma anlamsız bakışalar attı. "Mih ne yapıyorsun?" dedi sadece.

"Sen üste çık bakalım, ben arkandan geleceğim." Merdivenlerin üst basamağını işaret ettim. Bir işaret ettiğim yere bide bana baktı.

"Tamam da ne gerek var." diyerek söylene söylene yukarı çıktı. Onu arkasından takip etmeye başladım.

Vesselam götü de güzeldi. Şimdi yuvarlak ve kalkık götüne insan baktıkça bakası geliyordu, neyse benden başka kimse bakamaz! Sil bu düşünceyi aklımdan. Hem dağ da ya da karargahta kız yoktu, olsa tabiki de sorun değil! Ben MEDENİ! bir insanım.

"Götüme bakma!" Alparslan'ın oyun bozan ses tonu ile daldığım yerden bakışlarımı çektim. Ama bu benim için zor bir şeydi, çünkü merdivenleri çıkarken göründen başka bakış açım yoktu. Bu dünyanın sekizinci harika götü ile bakışmak benim için zevk. "Şuan resmen ırzıma zorla geçecek gibi bakıyorsun, bana bu kadar hayran olman hoş bir şey."

Bu adamın egosu tahmini ne zaman söner?

"Hayatım, biz sanırım ilişkimizi üç kişilik yaşıyoruz?" Şükür merdivenler bitmişti, merdivenlerin başında durdu ve kaşlarını çatak ne demek istediğimi düşündü.

"Üçüncü kişi, benim fevkalade bedenim mi?" Beş saniye düşündü ve verdiği cevaba ağzım açık kaldım.

"Hayır! Egon. Senden büyük egonu kast etmiştim." Onu yana iterek giyinme odama girdim. Oda yüzüne kondurduğu pis sırıtış ile peşimden beni takip etti.

Beraber hızla hazırlanıp, çıkmıştık evden. Araba karargaha yaklaşınca, alpin verdiği maskeleri takıp özel kata giriş yaptık. Alparslan üstünü değişip, kamuflajını giyecekti ve bende bu sırada onun odasına beklemeye başladım.

"Burada giyine bilirsin. Benim için sorun değil." Eğlenen ses tonum ile kurduğum cümle sayesinde banyoya girmeden bana yandan bir bakış atmasını sağladı.

"Benim için sorun. Burada giyinmek değil, giyinmek sorun! Şimdi çıkartıyor olabilirdik." Doyumsuz ve arsız olmasına bayılıyorum ama bunu bilmesine gerek olduğunu düşünmediğim için sadece gözlerimi devirdim.

Alparslan beş dakika sonra banyodan giyinip çıktı, valla ben anadan doğma çıkar diye bir hayal kurmuştum yalan yok. Maalesef giyinik sevgilim ile beraber toplantı odasına girdik. Herkes buradaydı, tek eksik biz ve albaydık. Alparslan odaya girince tim ayağa kalkmıştı. Onlar, alpin işareti ile rahat olunca bize ayrılan yere geçtik. Hepsi ile kısa bir muhabbetten sonra odaya albay girdi, hepsi bir anda ayağa kalkınca dımdızlak ortada kalmıştım ama şükür ki uzun sürmeden hepsi oturdu. Albayında gelmesi ile buraya gelme sebebimizin ne olduğunu öğrenecektik.

"Biraz araştırma yaptık, İlk öncelik Şekerden başlayalım. Kendisi emir kulu bir terörist, bir bok bildiği yok. Üstünde durulmaya bile gerek yok. Diğeri adam daha önemli ama gözden düşmüş olmalı ki onu yollamışlar. ABDİ: Doktor, ailesini öldürmüş ama ondan önce karısını pazarlayan bir terörist. Şu zamana kadar Hilmi'nin sağ koluydu ama artık değil. O yüzden ortaya çıkartılar. Alparslan sayesinde aldığım dosyada bir çok bilgi elde ettik. Bunlar önemli olan hilmi hakkında olanlar. Bu adam ile ailenin bir bağı olması lazım, belki sen bilmiyor olabilirsin ya da hatırlamıyor da olabilirsin." Albayın ekranda gösterdiği adama baka kaldım, bu adamı anımsadım ama nereden olduğunu hatırlamıyorum.

"Bu adam hilmi, resim yıllar önceye ait. Nasıl oluyorsa kendisinin iki üç resimden başka resmi yok. Ailesi Özkök ailesi, yıllardır tıp üzerinde deneyler yapıyorlar. Babadan kalma, ailecek suçlular ama devletin acelesi yok. Bir ara birisi içeriye çok iyi sızmış ama kısa sürmüş. Sebeplerini bilmiyoruz görevden alınmış, daha sonra bu görev ATAKAN ARAS'a verilmiş. Ondan sonra ÖZKÖK ailesi büyük sarsılmışlar ama devletin gücü yetmemiş o zamanlar. İçeride çoğu adamları var, her türlü kurtulmuşlar. Atakan, büyük bir darbe indirmiş olmalı ki onları ortadan kaldırmak istemiş ve başarmış. İşin içinde mihribanın hayatta kalacağı da yoktur ama bir şekilde şuan bizimle. Neyse, bu adam bir çok alanda deney yapıyor özellikle tıp üzerinde ve insan beyin üstünde." Albay derin bir nefes aldı ve sözlerini nasıl diyeceğini düşünür gibi bir hali vardı. Adamı çok yakından tanıyor olacak ki her kelimesi ile sinirlenmeden durmaya çalışıyor.

"Bu adamı nasıl almıyoruz, suçlu ve bunu biliyoruz ama adamları sayesinde dışarda mı?" Cihangir abinin sesi ile bakışlarım kısa bir ona kaydı, ellerini yumruk yapmış ve oldukça sinirli ekrandaki şerefsize bakıyordu.

"Alamıyoruz çünkü her şeyi yasal ve tek bir yasal olmayan bir deneyi yok görünüyor. Nasıl oluyorsa her şeyi kanuna uyarlamış, içeriye sızan adamlar fark edilip öldürülüyor. Sonuncusu atakan. Adamları onca yıl içimize o kadar sızmış ki, biz daha bir adım atmadan adam on adım atıyor ama artık devlet infazını verdi. En kısa zamanda elimizde olması lazım." Albay da bu konudan bıkmış görünüyordu, bu nasıl bir aile ise bir çok yerden sızmıştı devlete. Karşımızda üç kuruşluk adamlar yoktu, koca bir teşkilat vardı.

"Bu içeri sızan adamların, kimler olduğunu bilmiyor muyuz?" Ayazın bakışları keskin ve sorgu doluydu. Bu benimde aklımı kurcalamıştı.

"Biliyoruz, o yüzden artık kaçacak deliği kalmadı. Hilmi insanların beyini üzerinde bir çok deney yapıyor, bu artık durdurulamaz noktaya geldiği için elimizi hızlı tutmamız lazım. Yaptığı deneylere yıllardır çocukları da alet ediyor ve bir çok çocuğun beynini kontrol etmeye çalışıyor. İşte iş burada patlak veriyor. Hilmi Özkök, Mihriban'ın kaçırılmasında parmağı varsa." İşte bu cümlenin devamını duymaktan korktum. Gözlerim kapandı, sırtımdan aşağı soğuk soğuk terler inmeye başladı. "Ki bence var, o yüzden beyninde bir çip olabilir, seni kontrol eden ve geçmişini unutmanı sağlayan." İşte korktuğum sona gelmiştik, işte korktuğum o ana gelmiştim.

Bedenim duyduklarım ile iliklerine kadar dondu, tek bir uzvumu hareket ettirmedim. Aldığım nefesler ecelim oldu, görünmez bir bıçak kalbimi delik deşik etti.

~

Bölüm sonuuuu

Bölüm yayınlanma tarihi: 17.05.2024

Hangi sahneyi sevdiniz?

Kafanıza takılan sorulara cevap vereceğim sorum gelsin.

Sizce Mihriban'ın kafasında çip olabilir mi?

HİLMİYE KÜFÜR SERBEST...

BÖLÜMÜ BEĞENMEYİ VE YORUM YAPMAYI UNUTMAYIN. BENDE ORADAN MOTİVE OLARAK YAZIYORUM BUNU UNUTMAYIN. ❤️✨⭐⭐

Diğer BÖLÜMDE GÖRÜŞMEK ÜZERE.

İNST:sudenazbalikcii

TİKTOK:sudenazbalikci

ARADA SPOİ PAYLAŞIYORUM HABERDAR OLMANIZ İÇİN TAKİPTE KALIN.

GÖRÜŞÜRÜZ SEVGİYLE KALIN...

 

 

 

Bölüm : 23.05.2025 17:03 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...