11. Bölüm

10.Bölüm

Sude Öngül
sudeongul

" Ne! Ne demek öpmüş , nasıl öpmüş? Tam olarak nerden öpmüş? Lan denyo sen benim kızımı nasıl öpersin ?" Bu sesle birlikte dayanamamış ve gözlerimi açmıştım. Konuşan ise tahmin edildiği üzere Demir beydi. Sanki onlar burada yokmuş gibi yattığım yataktan doğruldum.

 

Hepsinin bana kayan bakışlarını hissedebiliyordum ama kimseyle göz teması kurmadan yataktan indim. Tekrar kimseye bakmadan odadan çıkmıştım. Böyle bir hareket yapacağımı tahmin etmedikleri için sanırım hiç birinden ses çıkmamıştı.

 

Onlara göre sebepsizce hastaneyi terketmek istemediğim için kendime kantinden bir kahve alarak bahçeye çıktım. Oturabileceğim bir yer bakındım ve ileri de bir bankın boş olduğunu görerek oraya ilerledim. Sakince kahvemi içerken derin bir nefes aldım. Kafein bağımlısı bir insandım.

 

Ben kahvemin tadını çıkartırken yanıma bir bedenin oturmasıyla kafamı o tarafa çevirdim. Gördüğüm yüzle kaşlarım havaya kalktı. Demir bey yine yüzüme bakmadan önümüzden geçen insanları seyrediyordu. Omuzumu silkip bende önüme dönüp etrafı seyretmeye başladım. Çok geçmeden de onun acı içinde ki sesi duyulmuştu zaten.

 

" Seninle konuşmadığım ve yüzüne bakmadığım için bana kırgınsın değil mi? Belki de sırf benim yüzümden ailenden koparıldığın için sinirlisin. Kızım ben ne dersem diyeyim geçmişi düzeltemem. Zamanı da geri alamam. Bu davranışlarım da sırf utancımdan yüzüne bakamadığımdan. Özür dileyecek gücüm yok. Abinler gibi seni kollarımın arasına alıp sarılacak cesaretim de yok. Ben kendimi affedemiyorken sana beni affet de diyemem. Ama sen yine de beni affetme olur mu? Çünkü ben kötü bir babayım kızımı koruyamadım. Bunca zaman kim ne yaptı diye düşünürken dibim de ki adamın farkına varamadım. Kusura bakma kızım hayatın bir hiç uğruna mahvoldu." Demiş ve kalkmaya çalışmıştı.

 

Bir anlık cesaretle kolunu tutmuştum. Bu hareketimle birlikte kafasını hızla kaldırıp bana bakmıştı. Onun bir suçu yoktu. Bu olay da bizim bir suçumuz yoktu. Bir tane adamın pis düşünceleriyle gelmiştik buralara.

 

"Demir Bey kendinizi suçlamanızı anlıyorum ama emin olun bu hikayede hiç birimizin suçu yok. Bu olay da da affedilecek bir durum yok. Engel olamazdınız. Kaderimiz de varmış yaşadık yapacak bir şey yok. Lütfen kendinizi suçlayıp daha fazla üzülmeyin." Aklıma onu rahatlatabileceğim başka bir söz gelmemişti. Ben içi rahatlasın diye hafif bir tebessümle bakarken onun gözünden düşen bir damla sınırları yakıp yıkmıştı. Beni kendine çekip sarılmasına da omuzum da ağlamasına da sesimi çıkarmamış ve ona eşlik etmiştim.

 

" Kızım güzel kızım benim. Yavrum , güzelim. Çiçeğim benim. Ne kadar hasret kaldık sana bir bilsen?" Sözleri daha çok ağlamamı sağlarken daha çok sarıldım karşım da ki adama. Sözleri içim de kelebekleri kozalarından çıkarmış oradan oraya uçuşmalarını sağlamıştı.

 

Daha ilk günden onlara anne , baba diyerek hitap edemezdim ama şu an kolların da olduğum adama baba diye haykırmak istiyordum. Neden demek istiyordum neden baba bizim başımıza geldi demek istiyordum. Diyemedim ne baba diyebildim ne de neden diyebildim.

 

Karşım da ki adam bu kadar kendini suçlayarak kahrederken daha fazla canını yakmak istemedim. Ne kadar o şekil de sarılarak ağladık bilmiyorum ama gözlerimin acıdığını hissediyordum. Elleri durmadan saçlarımı okşarken göz yaşlarımı durdurmak da bir hayli zordu. Neyse ki o benden önce kendisine gelmiş ve uzaklaşmıştı. Elleriyle yüzünü silerek buruk bir şekil de bu sefer direkt gözlerimin içine baktı.

 

" Hadi kendimizi toparlayalım da yukarı çıkalım. Hepsi senin için çok endişeleniyor daha fazla merakta bırakmayalım.Gece , kızım buradan çıktığımız da bizimle eve geleceksin değil mi? Yani seni zorlamak istemiyoruz ama gelirsen çok seviniriz." Ne diyebilirdim ki. İtiraz etmek gibi bir seçeneğim yokmuş gibi hissediyordum. Hem onları da daha fazla üzmek istemiyordum. Bu yüzden kafamı önüme eğip başımla onayladım.

 

" Gelirim. Sizinle birlikte gelirim Demir Bey. Daha fazla sizleri üzmek istemiyorum." Sözlerimle birlikte kırmızı olmuş gözlerinin parladığını gördüm. Cevabımla rahatladığını belli eder gibi derin bir nefes bıraktı ve ayağa kalktı ve elini bana uzattı.

 

" Hadi gel güzel kızım birlikte ailemizin yanına gidelim. " ailemiz lafına vurgulaması içim de kimsesiz olan noktaya bir balyoz darbesi indirmiş ve bir çok parçaya ayırmıştı. O parçaların hepsi de onlardan bir parçaydı aslında. Derin bir nefes alıp tebessüm ederek eline uzandım. Beni ayağa kaldırıp tuttuğu elimden kendine çekmiş ve kolunun altına almıştı. Sesimi çıkartmadım bu hareketi karşısında. Hep onlar bana bir adım gelirken benim daha fazla kendimi geri çekmemin bir anlamı yoktu.

 

Kendimize çeki düzen verip hastaneden içeri girdik ve tekrar Aratın bulunduğu odaya gittik. Odaya girdiğimiz de herkesin bıraktığımız gibi durduğunu fark ettim. Tek fark şu an Demir beyle olduğumuz durumu büyük bir tebessümle izlemeleriydi. Ama kimse sesini çıkarmamıştı. Sanırım benim utanıp tekrar araya mesafe koymamdan çekiniyorlardı.

 

Kimse sesini çıkarmamış ve biz normal bir şekilde sohbet etmeye devam etmiştik. Daha doğrusu onlar konuşmuş ben dinlemiştim. Yorgundum , hala dinlenebilmiş değildim.

 

" Alparslan oğlum hadi biz babanla kalırız Aratımın yanın da , sen kardeşlerini de al eve git dinlenin. Gece de yorgun hem görevden geldi kızım. Daha fazla ayakta kalmayın burada." İzgi hanımın sesiyle birlikte hepimiz ona dönmüştük. Ben o eve gitmeyi kabul etmiştim ama bu kadar erken beklemiyordum. Bu durum için şaşırmıştım ama belli etmedim. İzgi hanımın tekrar üzülüp kriz geçirmesini istemiyordum.

 

" Annem doğru söylüyor. Hadi kalkın bakalım gidiyoruz. Bir şeye ihtiyacınız olursa ararsınız." Alparslan konuşurken bir kişi hariç hepsinin tedirgin bakışları bana dönmüştü. Tabi ki o kiş Demir beydi. Aşağıda ki konuşmamızdan sonra itiraz etmeyeceğime emindi. Başımla onaylayıp İzgi hanımın gözlerinin içine bakarak konuşmuştum, eğer böyle yaparsam fenalaşmayacakmış gibi hissetmiştim.

 

" Kendi evime uğrayıp bir kaç parça kıyafet alayım gelirim eve." Hepsi umutla bana bakmıştı. Sanırım rededeceğimden eminlerdi. Onlar bana öyle bakarken istemsizce gözlerim Âhi ve Çağın arasında gidip gelmişti. Tek tedirginliğim ikisiydi. Sonra da o eve gidip kimsenin huzurunu kaçırmak istemiyordum ama onlar da bir ebeveyn olarak çocuklarının hepsini yanların da görmek istiyorlardı. Kimseden ses çıkmayınca kapıya yönelmiştim ama arkamdan gelen tedirgin sesle yerim de durmak zorun da kaldım.

 

" Kızım yanlış anlamazsan biz senin odanı önceden ayarlayıp kıyafet almıştık. Bir daha uğraşma istersen evde giyebileceğin kıyafetler var. Yani zorun da değilsin lazım olur diye almıştık sadece." Bu kadar düşünceli olmak zorundalarmıydı. Beni düşünüp hem oda hazırlamışlardı , hem de kıyafet almışlardı. Nasıl olur da giymem derdim ki. Beni düşünerek hareket etmeleri içim de yine bir yerlere dokunmuş ve önceden yaram olan o yere merhem olmuştu.

 

" Aşağı da bekliyorum. Benimle gelmek isteyen varsa arabam da yer var." Diyerek odadan çıkmıştım. Çok sürmeden de peşimden gelen ayak sesleriyle onların da geldiğini anlamıştım. Hastaneden çıkıp arabanın önüne geldiğim de ise arkam da benimle gelmek için bekleyen iki beden olduğunu fark ettim.

 

Merakla arkamı döndüğüm de ise karşım da ki ikiliye tuhaf bir bakış attım. Evet evet yanlış görmüyordum. Karşım da bana dolu gözlerle bakan ikili Âhi ve Çağından başkası değildi. Arkaların da bir hareketlilik daha hissettiğim de oraya baktım. Yekta benim arabama gelmeye çalışıyor, Alparslan ise ensesinden tutmuş diğer araca bindirmeye çalışıyordu.

 

Arkada savaş veren ikiliye umutsuz bir bakış attım. Önüm de hala bana bakan ikiliye ise kafamla arabayı gösterip beklemeden bindim. İkisi de birbirine bakmış ve daha fazla beklemeden arabaya binmişlerdi. Diğerlerini umursamadan yola çıktığım da 25-30 dakika sonra eve gelmiştik.

 

Arabadan yavaşça inip derin bir nefes aldım. Diğer ikili de arabadan inip karşıma geçtiler. Anahtarları varmıydı yokmuydu bilmiyordum. Bu yüzden de kapı açılana kadar beklemeyi düşünüyordum. Önüm de başları önlerine eğik bir şekilde bana bakmaktan kaçınan ikiliye baktım tekrardan.

 

" Anahtarınız mı yok? Niye dışarı da bekliyorsunuz?" Dayanamamış ve sormuştum. Çünkü ne gitmeye yelteniyorlardı ne de konuşmaya. Benim konuşmamı beklemiyorlarmış gibi ikisi de kafasını kaldırıp şaşkın şaşkın bana baktılar.

 

" Anahtarımız var da, sen gidecek misin geri? Yani hastanede annemi onayladın ama gidecek misin?" Bunları diyen Çağındı. Âhi ise gözlerini sürekli gözlerini kaçırıyordu. Onlara bakmayı kesip kafamı başka tarafa çevirdim.

 

" Geçin siz içeri. Buradayım biraz hava alayım gelirim." Sözlerimle birlikte ikisi de rahatlamış gibi omuzlarını indirmişlerdi. Daha sonra ise başka bir şey demeden eve girdiler. Ben de arkamdan gelen arabaya döndüm. Aral ve Alparslan gelmişlerdi ama yanların da bir de artı birleri olan Yekta da gelmişti. Kalbim Yektayı görmesiyle bir an da hızlanmaya başladı. Bu adam benim ayarlarımı fena bozuyordu da ne yapacağımı bilmediğim için sabırla bekliyordum.

 

" Güzelim sen neden girmedin içeri? Yoksa o ikisi sana tekrardan bir şey mi dedi?" Kafamı olumsuzca salladım.

 

" Yok sizi beklemek istedim. Onlarla aramız pek iyi değil rahatsızlık vermek istemedim. Bana odamı gösterir misiniz? Dinlenmek istiyorum artık." Üçü de bana buruk bir tebessüm göndermişti söylediklerime karşı.

 

" Gel bakalım abim , sen ona Alparslan abim olmadan eve girmem desene. Biliyorum en çok beni seviyorsun." Beni kolunun altına alarak resmen diğer ikiliden kaçırıyordu. Ben bunları düşünürken eve girmiş ve merdivenleri çıkmaya başlamıştık.

 

" Ben üstümü değiştirip bir kaç parça kıyafet aldıktan sonra Mizginin yanına geçeceğim haberiniz olsun." Bunu diyen tabi ki de Araldı. Ben uyurken Mizgini de muayene ettirmişler ve önemli bir şeyi olmadığını hastanede durmasına da gerek olmadığını söylemiş doktorlar. Bu yüzden de evine götürmüşler . Mizgin hakkın da öğrendiğim diğer şey ise yetimhanede büyüdüğüydü.

 

Ailesiz büyümenin ne demek olduğunu bildiğim için üzülmüştüm onun adına. Bu yüzden de Aral bir kaç gün baş başa kalmak istediklerini daha sonra birlikte eve geleceklerini söylemişti. Başta olmaz öyle şey deselerde sonradan onlara da hak vermişlerdi. Ben bunları düşünürken Alparslan bir odanın önün de durup kapısını açarak içeri geçmem için işaret verdi. İçeri girdiğim de ise sade güzel bir oda beni karşıladı.

 

" Güzelim odayı daha sonra istediğin gibi değiştirebiliriz. Annem şimdilik böyle olsun daha sonra kendisi istediği gibi ayarlar dedi. Kıyafetlerinin hepsi de giyinme odan da , rahat rahat takıl. Artık burası da senin evin bunu unutma olur mu?" Dediğin de ise gözlerimi odadan ayırmadan başımı sallayarak onu onaylamıştım.

 

" Teşekkür ederim. Odayı değiştirmeye gerek yok elinize sağlık. Kendi evim meselesine gelirsek de denerim." Demiş ve sözlerimi noktalamıştım.

 

" Tamam birtanem sen duş falan alıp güzelce dinlen . Ben evdeyim bir ihtiyacın olursa salon da olurum gelebilirsin." Tekrar başımla onayladığım da saçlarıma bir öpücük kondurmuş ve çıkmıştı. Daha fazla durmadan duşa girmiştim. Görevin tozu toprağı hala üstümdeydi hissedebiliyordum. Duşta biraz zaman geçirmiş ve bornozumu giyerek banyodan çıkmıştım. Tam giyinme odama yönelecekken içeriden gelen tıkırtıyla oraya ilerledim.

 

Odamın içerisin de bir ebeveyn banyosu ve giyinme odası bulunuyordu. Banyodan odaya geçtiğim de ise yatağım da uzanmış yatan adama baktım. Sonra buraya çıkmasına izin vermeyecek bir Alparslan varken nasıl odama girdiğini düşündüm. Tabi bu çok kısa sürmemiş ve camımın açık olmasından nasıl girdiğini anlamıştım.

 

" Odam da ne işin var?" Sesimle birlikte gözlerini bana çevirmiş ve tabiri caizse dona kalmıştı. Tepkisini anlamak ister gibi üzerime baktığım da hala bornozla olduğumu ve üst kısmımın biraz gevşek durduğunu fark ettim. Çaktırmadan üzerimi düzeltip belim de ki kuşağı daha sıkı bağladım.

 

Yekta ise ağır ağır yataktan kalkmış ve beni tekrar baştan aşağı süzmüştü. Peşi sıra yutkunma sesi oda da yayılırken bedenim gerilmişti. Üzerime doğru attığı adımla geri adım atmamak için kendimle büyük bir savaş vermiştim. Dibime kadar girdiğin de ise sadece gözlerime odaklanmıştı. Bende gözlerine baktığım da ise orada yanan ateşi resmen görmüştüm.

 

Eli yavaşça aramız da hareket etti ve usulca yanağıma yerleşti. Diğer eli ise beklemediğim bir şekilde belime yerleşip beni kendine çekmişti.

 

" Ben hasretimden ölürken karşıma bu şekil de çıkma cesaretini nereden buluyorsun kadın?" Sorusu beni dumura uğratırken yüzüm de ki eli yavaşça bacağımın açıkta kalan kısmına uzandığın da ise resmen elleri arasın da titremiştim. Siktir! Bir dokunuşuyla nasıl ortalığı yangın yerine çevirebilirdi. Ben olduğumuz durumun şokuna girmiş hareket dahi edemezken , karşım da ki adam tepkisizliğimden cesaret almış gibi yüzüme yaklaşırken odanın kapısı aniden açıldı. Hayır hayır bu şekilde basılamazdık. Çok yanlış anlaşılır ve ben bu durumu düzeltemezdim. Ben stresten kafamı çeviremezken karşımda ki adam bir anda kollarımın arasından çekilmişti. Ben daha ne olduğunu anlamazken peşi sıra gelen yumruk sesiyle kendime gelmiş ve ne olduğunu kavrayabilmiştim.

 

" Ulan kapıdan kovuyorum bacadan giriyorsun. Her şeyi geçtim sen nasıl benim kardeşimin özel alanını işgal edersin. Kim alacak lan şimdi seni elimden."


•••••••••

Bölüm biraz kısa geldi gözüme ama umarım beğenirsiniz. Bir de profilim de ki diğer kitabım REHLAL' e de bir şans verirseniz çok sevinirim. Son zamanlar da kendisine bölüm yazmadım ve ya eklemedim. Eğer beğenirseniz ona da yeni bölümler yazmayı düşünüyorum.

Aklım da farklı bir kurgu daha var ama şuan onu yazmayacağım. Sadece Asker- Doktor kurgusu olacağını söyleyebilirim. Okur musunuz böyle bir kurgu ona göre aklım da tamamen oturtup ilerleyen zamanlar da yazacağım.

Kitabımı okuyanlara da ayrıca teşekkür ediyorum.🌸♥️

 

 

Bölüm : 10.12.2024 02:02 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...