
" Ulan kapıdan kovuyorum bacadan giriyorsun. Her şeyi geçtim sen nasıl benim kardeşimin özel alanını işgal edersin. Kim alacak lan şimdi seni elimden." Alparslanın sesini bir diğer yumruk sesi takip etmişti. Ben sakince olduğum yerde onlara döndüğüm de ise Yekta yerde karşılık vermeden Alparslandan gelecek darbeleri bekliyordu.
Onları ayırmak ise şu an da aklımın ucundan dahi geçmiyordu. Bu yüzden de yanlarından sessizce ayrılıp giyinme odama girdim. Hızlıca üstümü giyinip geri odaya döndüğüm de ise Alparslanın hala vurmaya devam ettiğini gördüm. Ama yerde yatan adamın yüzünden akan kanlar ise beynim de bir şimşeğin çakmasına neden olmuştu.
Bana söylediği sözlerin ve kırdığı kalbimin intikamını aldığımı düşünüyordum. O yüzden daha fazla yerim de durmadan yanlarına yaklaştım.
" Lan kaç kere diyeceğim ben sana kardeşimden uzak dur diye. Tehdit ediyoruz olmuyor, dövüyoruz olmuyor, sövüyoruz ondan hiç anlamıyorsun. Ne yapacağız lan biz sana daha." Yanlarına geldiğim de ise kapıdan endişeyle bakan ikiliyi fark ettim. Aynı zaman da şaşkınlardı da ve bu şaşkınlık Âhiye müdahale etme fikrini aklına getirmiyor gibiydi. Sakince yerde ki ikiliye ilerledim. İkisinin de benden kat ve kat iri cüsseleri onları ayırmak için gücümün yetmiyeceğinin de kanıtıydı.
" Alparslan tamam kalk yeter. Öldüreceksin tamam sorun yok ben hallederim sorunumu." Ben konuşuyordum ama boşaydı bu çabam. Derin bir nefes alıp bir cesaretle Alparslana seslendim.
" Abi !" Sesimle birlikte eli hava da kalmıştı. Gözlerimi kapattım istemsizce. Ona böyle seslenmek bilmiyorum erkendi belki de ama ilk günden beri etrafım da olup her anım da yanım da olmaya çalışıyordu. Onu aslında kabul etmiştim ama bunu dile getirmemiştim. Bu anın da daha özel bir an olmasını isterdim tabi ki de ama yerde yatan adama daha fazla kıyamamıştım. Burnundan akan kanın yanı sıra kaşı ve dudağı da patlamıştı. Ne kadar inkar edersem edeyim ona kapıldığımın farkındaydım. Ben Yektayı incelemeye dalmışken Alparslanın ağır çekim de bana döndüğünü fark ettim. Sakince kendisine döndüm.
" Yeter tamam . Dur artık ne olur." O ise şuan olduğu durumun farkın da değil ve dediklerimi duymuyormuş gibi bana başka bir soru yöneltti.
" Sen , sen bana abi mi dedin?" Bana konuşmayı yeni öğreniyormuşum gibi davranması ise şu durum da komikti.
" Evet konuşmayı biliyorum ya hani, sen de abimsin. Hadi bırak artık mahvettin çocuğun yüzünü." Hala sözlerimi algılayabildiğinden emin değildim. Beni ilk defa görmüş gibi sakince ayağa kalktı. Bu hareketiyle birlikte büyük bir nefes vermiştim. Daha fazla yerde ki adamın dayak yediğini görmek istemiyordum çünkü.
" Sen beni abin olarak kabul ettin mi şimdi? Ben yanlış anlamadım değil mi sen bana abi dedin, beni kabul ettin?" Tebessüm ettim sözlerine karşı ve başımla onayladım dediklerini.
" Evet kabul ettim. Ben seni en başından kabul etmiştim ama abi demek için daha çok erkendi. Şu an bile erken olduğunu düşünüyorum ama detaylara takılmaya gerek yok. Şimdi de izninizle yerde ki adama pansuman yapmam gerekiyor." Hala olayın şokun da olacak ki itiraz etmeden odadan çıkmıştı. Eminim ki şokunu atlattığı anda bize hesap soracağını biliyordum. Alparslan abim odadan çıktığın da ise hala bana şaşkınca bakan ikiliye dönüp tekrar konuştum.
" Siz de bana ev de varsa bir ilk yardım çantası getirin." İkisi de aynı an da kafasını sallayarak odadan çıkmışlardı. İkisinin de sözlerini unutacak değildim , bu yüzden de onlara tavrım netti. Onları boş vererek hala yerde yatmakta olan adama yaklaştım. Baş ucuna gitmemle gözlerini zorlukla açarak bana baktığında elimi uzattım yardım etmek amacıyla.
Yardımımı geri çevirmeyerek elime tutunduğun da yavaşça ayağa kaldırıp koluna girerek destek oldum. Odam da bulunan geniş koltuğa onu oturttum. Bu sırada da Âhi elin de ilk yardım çantasıyla gelmişti. Çantayı alıp kapıyı işaret ettim. İşaretimi almış ve odadan çıkarken kapıyı da kapatmıştı.
Çantayı elim de tutarken ileri de gördüğüm pufu alarak tam karşısına koyarak kendisine biraz daha yaklaştım. Bu yakınlık bile kalbimi gümbür gümbür attırırken onun artık kalbimi yavaş yavaş işgal ettiğini fark ettim. Bunu bir kaç hafta da nasıl başarmıştı hiç bilmiyordum ama şu an hiç rahatsız değildim. Derin bir nefes alıp karşımda ki adamın yüzünü ellerimin arasına aldım.
" İyi misin?" Sorduğum sorunun saçmalığının ben de farkındaydım ama onun iyiyim demesine ihtiyacım vardı. Ne kadar kırgın olsam da benim yüzümden bu hale gelmesi biraz zoruma gitmişti. Ben üzüldüğümü belli etmemek için yüzümü ifadesiz tutmaya çalışsam da sanırım başarılı olamamıştım. Kendi olduğu durumu boşverip koltukta biraz daha dikleşerek yüzündeki ellerimi elleriyle kavradı.
" İyiyim, kendini de suçlama sakın kendim kaşındım. İzinsiz odana girmemem gerekiyordu. Hele de sen o haldeyken yaklaşmamam lazımdı ama kendime engel olamadım ." Sözleri ne kadar içimi rahatlatmasa da başımla onu onaylayarak ellerimi yüzünden çekmiştim.
Ben ellerimi çekince onun da elleri boşluğa düşmüştü. Yanıma koyduğum ilk yardım çantasına dönerek pamuk ve tentürdiyot çıkartıp pamuğa döktüm. Tekrar yüzüne baktığım da ise yine gözleri kapalıydı. Tahmin ettiğimden fazla hırpalamıştı sanırım Alparslan.
Sakince pamuğu kaşına bastırdım. Bastırmamla yüzünü buruşturmuştu. O yüzünü buruşturunca ben de istemsiz yüzümü buruşturdum. Adamın yakışıklı yüzünü ne hale getirmişti . 10-15 dk boyunca yüzünde ki yaraları güzelce temizleyerek küçük bantlar yapıştırmıştım. Ne kadar uzaklaşmak istemesem de işim bittiği için uzaklaşmıştım.
" Ben gidip bir Alparslana bakayım ." Tam kalkacakken bileğime sarılan ellerle durmak zorun da kaldım.
" Biliyorum bunu istemek hakkım değil ama biraz yanım da dursan , olmaz mı?" Sorusuyla ne yapacağımı bilemedim bir an da . Şu haliyle bile gözlerimin içine öyle güzel bakıyordu ki ne söylese kabul edermişim gibi geliyordu. Daha fazla tepkisiz kalamadım ve başımla onu onayladım. Oturduğum puftan kalkarak yanına koltuğa oturdum.
Yanına oturmamla zorla gözlerini açarak bana döndü. Ben de tamamen ona döndüğüm de ise ikimiz de kafamızı koltuğa yaslayarak birbirimizi izlemeye başladık. Onu izlerken tek dikkatimi çeken şey ise gözlerini kapatmamak için direniyor olduğuydu. Kendime gelip oturduğum yerden toparlandım.
" Çok yorgun gözüküyorsun. Sen de görevden geldin ve hiç dinlenmeden bir de üzerine dayak yedin. Hadi kalk Âhi seni evine götürsün. Daha sonra tekrar konuşuruz."
" Kendim giderim merak etme sen beni. Hem benim yüzümden sen de dinlenemedin. Biraz yatıp dinlen yarın karargahta görüşürüz nasıl olsa." Bu halde bile beni düşünmesi ,yine içim de sevgisiz büyüyen, ilgi bekleyen küçük kızın bana umutla içimden el sallamasına neden olmuştu. Bir şeylerin hızlı gittiğinin farkındaydım ama zamanı durduramazdım. Hele de asker olan bizim için zaman çok kıymetli ve her saniyemiz önemliydi. Ben bunları düşünürken o yavaşça oturduğu yerden ayaklandı.
" Kendin gidebileceğine emin misin?" Beni başıyla onaylayıp saçlarıma küçük bir öpücük bırakmıştı. Bu hareketi karşısın da gözlerimi kapatmamak için kendimi zor tuttum.
" Taksiyle gideceğim zaten sen beni merak etme. Yat dinlen , Alparslanı da takma kafana konuşur hallederiz."
" Tamam dikkat et ama gidince de bana haber ver." Anlık boşluğuma gelmiş ve söylemiştim. Gözlerini zar zor açıyor ve arada da başını tutuyordu. Büyük ihtimalle kafası biraz sarsılmış ve gözler vurmanın etkisiyle ağrıyordu. Sözlerime karşı ise tebessüm etmiş ve başıyla onaylamıştı.
" Aklın kalmasın ben de , hadi sen dinlen." Bu sefer onaylan ben olmuştum. Sonun da vedalaşabilmiştik. Onu kapıya kadar geçirmiş , taksiye bindikten sonra da odama çıkmıştım. Ondan mesaj gelene kadar uyumayacaktım. Odama girip yatağıma uzandığım da kapımın çalmasıyla kimin geldiğini az çok tahmin edebiliyordum. Kapım açıldığın da tahminim de yanılmadığımı gördüm. Alparslan gelmişti. Şoku üzerinden yeni atmıştı sanırım.
" Gelebilir miyim?" Bu soruyu çekinerek sormasının sebebi ise Yektayı dövmesinden kaynaklanıyordu. Sorusuna karşı kafamı aşağı yukarı salladım. Onayımla birlikte kapıyı kapatarak yanıma gelip uzandı. Benden bir atak gelmediği için de konuşmaya başlamıştı.
" Ben özür dilerim. Yani sizi o halde görünce tutamadım kendimi. Biliyorum yaptığım yanlıştı ama abicim bende abiyim işte kıskandım durduramadım kendimi."
" Bu açıklamayı bana değil Yektaya yapman gerekiyor. Tamam sanada haksızsın demiyorum haklısın ama bir iki tane vur bırak niye devam ediyorsun." Ben de haklıydım. Bana sormadan etmeden dalmıştı adama.
" Güzelim ne bileyim ben sizi öyle o şekilde görünce hem onun hırsını hem de eskiden kalma ne varsa onların hırsını aldım. Biz aramız da hallederiz onunla merak etme. Bırak hem sürünsün biraz." Dediklerine ister istemez gülmüştüm.
" Neyse ben biraz dinlenicem iznin olursa?" Sözlerime karşı kaşlarını çattı.
" İzin almana gerek yokta cümlende bir şey eksik onu tamamla rahat bırakırım seni." Ne eksikti ki cümlemde. Düşündüm aklıma bir şey gelmedi . Anlamadığımın farkına vardığın da ise buruk bir şekil de tebbessüm edip odadan çıkmıştı. Bunu daha sonra düşünmeye bıraktım ve telefonumu elime aldım. Beklediğim mesaj gelmişti.
Yekta:
Ben eve geldim güzelim aklın kalmasın , dinlenmeyi de unutma sakın.
Mesajıyla birlikte rahatlamış ve telefonumu bırakarak yatakta uyku pozisyonu almıştım. Yorgunlukla birlikte çok sürmeden kendimi uykunun kollarına bırakmıştım.
ARAL BAYBARS'DAN
Evden bir kaç parça kıyafet almış ve evden tekrar ayrılmıştım. İki yıldır hasretinden ölüp bittiğim , kafayı yemek üzere olduğum kadınımın yaşadığını öğrenmiştim. Bu , bu tarifi imkansız bir histi. Hastane de doya doya sarılamamış ve öpememiştim. Bu yüzden de Mizginin evin de baş başa bir kaç gün geçirecektik.
Psikolojisi ne durumdaydı bilmiyorduk ve onu evde tek başına bırakamazdım. Bizim ev de kalması kimse açısından sorun olmazdı ama hiç değilse bir iki gün beraber vakit geçirmek istemiştik. Özlemiştim ve bu özlemi bizim evde gideremezdim. Gerçi o özlem hiç bitmezdi ama olmuşla ölmüşe çare yoktu.
Olan olmuştu ve elimizden gelen ise bu kadardı. Ya gerçekten o gün, o araba da ikisi de şehit olmuş olsaydı ve bugün hiç dönmemiş olsalardı ne olacaktı. Düşünmek bile istemiyordum. Olay hakkında henüz ikisiyle de konuşmamıştık ve kendilerini biraz toparlayana kadar kimse konuyu açmayı düşünmüyordu.
Ben düşüncelere dalmışken çoktan gelmiş ve arabadan iniyordum. Şu apartmana gelme fikrini bile özlemiştim resmen. Daha fazla geçmişi düşünmenin bir anlamı yoktu bu yüzdan daha fazla düşünce denizin de boğulmadan apartmandan içeri girdim. Üçüncü kata çıkıp kapıyı çaldım.
Geleceğimi bildiği için kapıyı hemen açmış ve ben daha ne olduğunı anlayamadan kollarıma atlamıştı. Hemen elimi beline atarak daha çok kendime çektim ve eve adımladım. Eve girip kapıyı ayağımla kapattım. Bu hallerini o kadar çok özlemiştim ki. Konuşmasak da olurdu sadece kokumuz birbirine karışsa yeterdi bizim için. Ayakta beklemeden o şekil de benim yönlendirmemle koltuğa oturmuştuk.
" Aral, çok özledim. Aklımı kaybedeceğim sandım orada. Ne haldesin , ne yaptın? Belki ölmedim ama canlı canlı gömüldüğümü hissettim." İsmimi onun ağzından duymak bile vüdumu ürpertirken daha fazla dayanamayıp kafasını gömdüğü boynumdan çıkarttım. Kaşlarını çatmış bana anlamazca bakıyordu.
Boynum da soluklanmayı sevdiğini biliyordum ama şu an benim de soluklanmam gerekiyordu. Bu yüzden daha fazla vakit kaybetmeden ölüp bittiğim dudaklarına yapıştım. İlk önce hissetmek ister gibi sadece bekledim ve onun dudaklarımın üzerin de gülümsediğini hissettim. Bu ise sabrımın taşmasını sağlayan son damla olmuştu.
Dudaklarımı aralayıp alt dudağını emdiğim de ise nefesimin kesildiğini hissetmiştim. O kadar özlemiştim ki bu hissi anlatması imkansızdı. Onun da sabrı taşmış olacak ki saldırırmışçasına üst dudağımı dudaklarının arasına alıp emmeye başladı. Ondan böyle bir hareketi beklemediğim için istemsizce inlemiştim.
Mahvediyordu bu kadın beni, daha ne yapabilir ki derken daha fazlasını yapıyor ve beni çileden çıkartıyordu. İnlemem hoşuna gitmiş olacak ki bir an da oturduğu yerden kalkıp kucağıma oturmuştu. Siktir! Ulan kadın bu kadar özlemişken şu durumdayken gelip nasıl otururdun oraya. Nefes nefese geri çekildiğimiz de ise beni dumura uğratan sözlerini söylemişti.
" Aral , biz evlensek mi artık?"
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 23.77k Okunma |
1.7k Oy |
0 Takip |
36 Bölümlü Kitap |