15. Bölüm

14.Bölüm

Sude Öngül
sudeongul

 

" Ben istedim. Sorun yok." Dediğim gibi hepsinin bakışları bana dönmüştü. Gözlerinde heves ile karışık umut dolu bakışları kalbim de bir yerleri sızlatmıştı. Aynı zaman da ise bana şaşkınlıkla bakıyorlardı. Haklılardı, çünkü ben olayın en başından beri onlara karşı hiç bir adım atmamıştım. Bu ilkti. Bu şaşkın bakışmayı bölen ise yine Arafın sesiydi:

 

 

" Eveet , hazır mısınız? Yansıtmaya başlıyorum." Sanırım şuan en heyecanlımıyız oydu. Ya da heyecanını yansıtabilen tek kişiydi. Sessizlikten onayı alarak , ilk fotoğrafı yansıtmıştı. Ellerimin titrediğini hissediyordum. Bir cesaretle söylemiştim ama karşımda ki fotoğraf karesi içimi öyle bir burkmuş ve boğazıma yumru oturtmuştu ki , kararımdan tedirgin olmuştum. Buna hazır değil miydim? Daha ne kadar gerçeklerden kaçabilirdim ki? Nereye kadar eskileri görmezden gelebilirdim?

 

 

Herkesin gözü bendeydi. Benden bir tepki , bir duygu belirtisi bekliyorlardı. Dışardan bakan birisi kesinlikle bocaladığımı anlayabilirdi. Yutkunmaktan artık boğazım acıyordu. Fotoğraf öyle güzeldi ki. Herkesin yüzünde güzel bir gülümseme vardı. En çokta yıllarca hissetmediğim huzur. Bir fotoğrafa bakınca bile insanın içine huzur dolabilirmiydi? Ya da mutluluk... Duygularımı anlatmaya kelimelerim yetmezdi. Öyle ki dudaklarımın arasından bir yaşam belirtisi bile gösterecek nefes çıkmamıştı. Nefesimi tutmuştum fotoğrafı görünce.

 

 

Fotoğrafta , ortada küçük bir kız bebek vardı. Bendim, o kız bebek bendim. Etrafıma yastıklar koyulmuş ve öyle oturtulmuştum. Sanırım yeni, yeni oturmaya başlatılmıştım. Önüme bir sürü oyuncak konulmuş ve etrafıma da abi sürüsü istila etmişti. Hepsinin elinde farklı bir oyuncak vardı. Odakları tamamen ben ve diğer yanımda yerde uyumaya yüz tutmuş Âhiydi. Fotoğraftan bile Alparslan abimin yanında ki Aratı itelediğini görebiliyordum. Hepsi büyük bir gülümsemeyle bana bakıyor, anladığım kadarı ile de bir şeyler söylüyorlardı. Bunu ise yüzlerin de ki gülümseme de dudaklarının yamuk yumuk durmasından anlamıştım. Ben fotoğrafın her bir ayrıntısını incelerken yanımda ki İzgi Hanım konuşmaya başlamıştı.

 

 

" Burada daha yaşına basmamıştın. Sekiz aylık 10 günlüktün. Abilerin seninle oynamayı çok sever ve asla aralarında paylaşamazlardı. Hatta bu fotoğraftan sonra çok uzun sürmeden birbirlerine girmişlerdi. En son senin yokluğunu fark ettikleri için kavga etmeyi kesmişlerdi." Benim hakkımda her ayrıntıyı hatırlaması, hatırlamaları içimde ki sevgiden uzak büyüyen küçük kızın heyecanla olduğu yerde el çırptığını hissettim. Hem de karşımda kendi küçüklüğümden bir fotoğraf görmüş olmanın heyecanıyla benim de el çırpmam çok yüksek ihtimaldi. Ben bunları düşünürken ortamda Alparslanın hafif alayla karışık kızgın sesi duyuldu.

 

 

" Biz kavgaya dalmışken birileri alıp seni kaçırmış. Bütün her yeri aradığımızda , senin odanda yerde uyuya kalmıştınız malum şahısla." Alparslanın sözü bittiğin de hepsinin kızgın gözleri Yektaya döndüğünde malum şahısın kim olduğunu anlamıştım. Anlaşılan o zamanlarda da hiç bir fırsatı kaçırmıyordu beyefendi. Yekta kendine dönen kızgın gözlerin aksine piç bir gülüş atarak bana göz kırpmıştı. Arsızdı , sövsende , dövsende anlamıyordu. Artık kendi haline bırakmıştım ama kalbim benim aksime bir göz kırpışa sanki yanmıştı. Ben kalbimin varlığını bu zamana kadar hiç hissetmezken , bu eve geldiğim günden beri üstünde bir ağırlık vardı. Yaşananların aksine bu ağırlığın sebebi bana göre şu an bu ortamda bulunduğum insanlardı. Hayatıma girer girmez kalbimde ki duvarlar bir bir çatlamış ve o çatlaklardan çiçek açmıştı. Siyah olan kalbime bir an da renkleri getirmişlerdi.

 

 

Şu anda hiç bir şey düşünmek istemiyordum. Bunu demek için yanlış bir ortamdı farkındaydım. Ama şu an sadece fotoğraflara bakmak istiyordum. Bu yüzden gözlerimi tekrar Araf'a çevirdiğimde komutu almış ve fotoğrafı değiştirmişti. Bu fotoğrafta ise biraz daha büyüktüm. Ayakta durabiliyordum mesela. Sanırım o tatsız olay olmadan önceki zamanlardı. Yani üç yaşında kaçırılmıştım denildiğine göre ve karşımda ki görüntü de o yaşlarda olduğumu gösteriyordu. Üzerim de beyaz bir elbise vardı. Elbisenin etekleri biraz kabarık, tütü etekti. Birinin elinden tutmuş ve öyle poz vermiştim. Elini tuttuğum kişinin ise beyaz gömlek ve bir siyah pantolonu vardı üzerinde. Yüzüne baktığım da ise kafamda sanki bir ses çınladı. "küçükken ben geldiğim de abilerini bırakır benim peşimden ayrılmazdın. Hee tabi bir de benimle evleneceğini söyleyip evin erkeklerini çıldırtırdın." Sanırım burası yerin yarılıp içine girmem gerektiği yerdi.

 

 

"Hah bende diyordum nerede kaldı bizim lolipop. Ulan kızı bir kere de sal be abiciğim. Yemin ederim söyleyecek sözüm kalmadı lan." Parti kur oy verelim be abiciğim. O kadar haklıydı ki. Her anımda vardı herhalde.

 

 

" Ulan sen Atalaya dua et. Yoksa ben seni kızımın yanına iki metreden , yok iki metre az oldu kilometre daha makul olur bu it için. Yaklaştırmazdım da işte baban olacak hıyarla maalesef ki dostluğumuz var." Yanımda ki Demir Beyin konuşması ile gözler ona dönerken benim takıldığım tek bir nokta vardı: kızım. Daha önce de bir kaç kez söylemişti ama yinede her duymam da kalbimde ki duvarda bir çatlak daha oluşuyor . Ve ben ne kadar itiraz etsemde o çiçek , o çatlaktan içeri bir güneş gibi sızarak açıyordu. Ne kadar tepkisiz kalmaya çalışsam da bu atışma karşısında dudaklarımda ki tebessümün farkında dahi değildim.

 

 

Demir beyin sinirli sesinin karşısında Yektadan yine ses çıkmamıştı. Normalde arsızca cevap vermesi gerekirdi ama fotoğraflar yansımaya başladığından beri sesi çıkmıyordu. Arada sinir etmek için gülsede gözlerinde ki durgunluk ve buğunun farkındaydım. Gözlerimizi Yektadan çekip tektar fotoğraflara odaklandığımız da Araf tek tek fotoğrafları ilerletmişti. Bir fotoğrafta ilk emeklediğim an vardı . Birinde ilk adım attığım bir görüntü. O kadar çok fotoğraf kareleri vardı ki saniye başı beni çektiklerini düşünmüştüm.

 

 

Bir video varmış mesela o zamandan kalma elimizde olan tek bir video. Daha doğrusu Araf videoların olduğu flaşı bulamamış. Bulduğu ilk an göstereceğini , bu videonun da tesadüf eseri bu flaşa yüklendiğini söylemişti. Her bir fotoğrafta içim içime sığmazken , kalbim artık ne yapacağını bilemezken bir de video vardı. O zamanlardan bir kare bile hatırlamazken video bana ne hissettirecek veya ne anımsatacaktı bilmiyordum. Ama izlemek istiyordum. Görmek , bilmek istiyordum o zamanlar da olan mutlu , huzurlu anlardan bir ses duymak istiyordum. Ben bunları düşünürken etrafta bir çocuk sesi duyulmasıyla odak noktam tamamen videonun oynadığı ekrandı.

 

 

Ekranda ki sanırım Denizdi. Telefonu kendi yüzüne tutmuş saçlarını düzeltiyordu. Arkada onun aksine büyük bir kargaşa vardı. Sesler dikkatini çekmiş olacak ki telefonu bir yere sabitleyip o da karmaşanın olduğu yere ilerliyordu. Alparslan abimin çatık kaşları ile karşısında ki diğer abi tayfasına bağırdığını görebiliyordum. Sesler biraz boğuk ve birbirine karışmış olduğu için net değildi. Onların kavgası dışında ise koltuğun kenarına tünemiş bir ben vardım. Benim yanımda ise Âhi oturuyordu. Başını benim omzuma yaslamış ve birlikte hayran hayran resmen tartışmalarını izliyorduk. Sonra odaya tabiki de yırtık çoraptan çıkar gibi çıkan Yekta giriş yapıyordu. Artık bu duruma hepimiz alışmış şekilde bakıyorduk ama sorun o değildi. Asıl sorun o kargaşayı susturmaya yetecek bir sesin koltuktan atlayarak Yektaya koşarak ilerlemesiydi.

 

 

" Çevgim!" Kelimenin anlamını bilmesem de video da ki sessizlik pek hayra alamet değildi. Benim bağırışım Yektanın yüzünde büyük bir gülümseme oluşturmuş ve kollarını çabucak bana sarmıştı. Ortamda çıt çıkmazken hepsinin şaşkın bakışı ikimizin üzerindeydi. Ben videoya odaklanmış olsam da Yektanın pür dikkat beni izlediğinin de farkındaydım.

 

 

" Ya kızım kaç kere dedim. Çevgim değil, sevgilim diyeceksin." Demesi ise şu an da video da ki kişilerin büyümüş haliyle yanlarımda sinirlendiğini hissedebiliyordum. Her şey bir kenara bu adamın fırsatçılığı çığır aşmıştı.

 

 

" Ne ? Ne diyecekmiş , ne?" Bu ses tabiki de videoda ki Alparslan abimden gelmişti. Haksız da değildi , ne alakaydı yani?

 

 

" Çevgiim!" Ortamda yine benim tiz sesim duyulmuştu. Küçük olduğum için kelimeleri tam söyleyemiyordum anlaşılan. Ki daha üç yaşında ki bir çocuğa sevgilim kelimesinin öğretilmesi de işin asıl garip tarafıydı. Ben pür dikkat ekrana odaklanmışken Deniz koşarak gelip telefonu eline almıştı.

 

 

" Buyası kayışacak arkaşlar . Yekta dayak yeyken çekmek isteydim ama sonra Atalay amcama delil olarak gösteyiy. O yüzden kapatıyoyum." Demiş ve kapatmıştı. Tatlı ve güzel zamanlar olduğu o kadar belliydi ki. Ama nedense bunları izlemek, bakmak içimi rahatlatmıştı. Bunca yıllık hayatımda artık yalanları değil , gerçekleri görmek içimi rahatlatmıştı. Gözlerim dolmuştu ister ,istemez.

 

 

Bağıra , çağıra ağlamak geliyordu içimden. Mektubu aldığımdan beri tek istediğim buydu. Ağlamak. Sanki ağlasam yılların acısı üstümden gidecek gibiydi. Göz yaşlarım nedeniyle burnum sızlıyordu. Ben kendime engel olamadan bir damla yaş süzüldü yanağıma doğru. Peşi sıra diğerleri de onu takip etti. Vücudumun titrediğini ve peşinden omuzlarımın da sarsılması kaçınılmaz olmuştu. Bu kadar kalabalığın önünde ağlamak istemiyordum.

 

 

Duvarlarımın yıkıldığını görmelerini istemiyordum. Kendime ve onlara biraz daha zaman tanımak istiyordum. Hızlı ilerlerse sanki biri pişman olacakmış gibi korkuyordum. Ben kendimi toparlamaya , sıkmaya çalışırken vücuduma bir çift kol sarıldı. Kahretsin ki bu kokuyu ve kolları tanıyordum. Yıllarca o kelimeyi ağzıma sürmemiş, söylemek istedem dahi söyleyebilecek kimseyi bulamamıştım.

 

 

Vücuduma sarılan kolların sahibi ise Demir Beydi. Yani babamdı. Dilimin varmadığı, demeye korktuğum kelimenin sahibiydi. Sanki ona baba desem bir an da benden uzaklaşacakmış gibi hissediyordum. Korkuyordum. Onları kendimden uzaklaştırmaktan, beni sevmemelerinden korkuyordum. İlk defa bir ailem olduğunu, kendimi bir yere ait hissederken sadece korkuyordum. Ne itebiliyordum onları, ne de çekip sımsıkı tutabiliyordum.

 

 

" Kızım, ağlama göz bebeğim. Ağlama birtanem. Ne olursun içim yanarken daha da yakma bebeğim." Sözleri karşısında ağzımdan bir hıçkırık kaçarken kendime engel olamadığım bir kelime çıkmıştı ağzımdan.

 

 

" Baba!" Sesimle birlikte ortamda büyük bir gerginlik hissetmiştim. Vücuduma sarılı olan kolların ise adeta kas katı kesildiğini hissettim. Kelime ağzımdan resmen haykırmak istercesine çıkmıştı. Ortam da tek bir tepki sesi çıkmazken , kendimi olduğum güvenli ve sıcak kollardan çekmek istedim. Ben kendimi geri çekmeye çalıştığım da ise güvenli kollar bana daha sıkı sarılmıştı. Ve duyduğum sesten onunda ağladığını anlamıştım.

 

 

" Babam! Söyle , söyle kızım. Söyle canımın içi , ne istersen söyle. Yeter ki susma güzelim." Olaylara karşı olan sessizliğim ve umursamazlığımın zorlarına gittiği belliydi. Benden hep bir tepki bekliyorlardı , biliyordum. Ama en sonuna kadar kendimi tutmuş ve en sonunda aylarında vermiş olduğu yorgunlukla daha fazla duramamıştım. Yorgundum. Çok yorgundum. Zihnim öyle bir bulanıktı ki , düşüncelerimi toparlayıp zihnimi berraklığa kavuşturamıyordum. Ama şu anda olduğum konum zihnimi büyün berraklığı ile önüme sunmuştu. Ben bu aileyi, daha doğrusu ben kendi ailemi istiyordum.

 

" Baba!" Kelime sanki kendime kanıtlamak ister gibi çıkıyordu dudaklarımdan.

 

" Söyle kızım. İstediğini söyle , ne dersen kabulüm."

 

"Baba , ben çok yoruldum. Kafamın içi susmuyor, durmuyor hiç biri. Sanki her taraftan biri konuşuyor. Sustur onları ne olur, ne olur seni istemiyorlar , sevmiyorlar diyen sesi sustur. Yalvarırım." Kelimeler artık benden bağımsız dudaklarımdan firar ediyordu.

Sözlerimin herkeste yıkım etkisi yarattığını ise ortamdan duyulan kesik nefesler ve küçük hıçkırıklarla anlamıştım. Hepsi ağlıyordu. Bana ağlıyorlardı. Belki de acımaz, acizliğime ağlıyorlardı. Ben böyle düşünürken bir anda havalandığımı hissetmiştim. Aldığım koku ise babamın kollarında olduğumun kanıtıydı.

 

" Biz kızımla uyumaya gidiyoruz. Geleni yakarım. Hele de sen Yekta bu seferde her delikten çıktığın gibi çıkma sakın." Her lafın sonunun Yektaya dokunması ise komediydi. Ama şu an onu düşünecek durumda değildim. Uyumaya gidiyoruz demişti. Benimle birlikte mi uyuyacaktı yani? Düşüncesi bile içimde ki ölmüş kelebekleri uyandırmaya yetmişti. Ben heyecanımı zapt etmeye çalışırken bir odaya girmiş ve kapısını kapatmıştı. Beni yumuşak bir zemine bırakıp çekilmeye kalktığında ise kafamı gömdüğüm boynundan çıkarmadan kollarımı daha da çok sardım boynuna.

 

" Güzel kızım üstünü değiştirmen için bıraktım seni. Böyle rahat uyuyamazsın." Sözlerine karşı omuzumu silkip daha da sıkılaştırdım kollarımı.

 

" İstemiyorum. Böyle yatacağım. Gitme." Sesim ağlamamdan dolayı çatallı çıkmıştı.

 

" Gitmiyorum. Buradayım. Hiç gider miyim ben seni bırakıp. Bir daha bırakabilirmiyim bebeğim?" Derin bir nefes alıp yanıma uzandı ve tekrar konuşmaya başladı.

 

" Gecem , güzelim. Güzel kızım. Teşekkür ederim. 22 yıl sonra tekrardan bize geldiğin ve bize tekrar nefes aldırdığın için teşekkür ederim bebeğim. Kelimelerim yetmiyo acımı anlatmaya. Affet beni kızım. Ben bu acıya dayanamıyorum ama sen affet." Tek kelimem ile derinden bir nefes aldığını hissetmiştim.

 

" Affettim."

Bölüm : 29.12.2024 00:30 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...