
Hayatımız da o kadar çok keşke vardı ki; saymakla bitmezdi. Mesela keşkelerimizin başında ilk sırayı "keşke onu demeseydim " çekerdi. Peşi sıra ise diğer keşkeler gelirdi. Keşke öyle olmasaydı, keşke bu yaşanmasaydı... Gibi sonu bitmeyen bir döngüde ilerliyordu keşkelerimiz. Hatta daha bir çok yaşamadağımız ,demediğimiz keşke anlarımız vardı.
Kollarında uyuyan kızını izleyen adamınsa bir çok keşkesi vardı. Dile kolay yirmi iki yıldır keşkeleri vardı. Küçük kızı ellerinden kayıp gitmişti ve o hiç bir şey yapamamıştı. Yıllarca bunun acısıyla yaşamış ve sevdiği kadın daha kötü olmasın diye acısını yaşayamamış, yansıtamamıştı. Geceleri herkes uyuduğunda sessizce bir köşede ağlamaları ise ona yetmemişti.
Ailesinin her bir ferdi dağılmış ve onları ayakta tutmak ise tamamiyle ona kalmıştı. Karısının durumu hiç iyi değilken, ilaçlarla zar zor ayakta durmuştu. Oğulları ise hepsi sessizleşmiş, ne olduğunu anlayamamışlardı. Şüphesiz en büyük destekçisi Atalay ve ailesi iken diğer destekçisi oğlu Alparslandı.
Kardeşler arasında en büyük o olduğu için elinden geldiğince hepsini bir arada tutmaya çalışmıştı. Evde durmak istemeyip yurtta kalmayı isteyen, hırçınlaşan kardeşlerini elinden geldiğince sakinleştirmişti. Tabi bazen arada büyük ataklar oluyordu. Mesela bir gün biz kardeşimizi bulucağız diyerek ayaklanıp evden kaçmaya kalkışmışlardı. Bu olay herkesi etkilemiş, hayatlarını alt üst etmişti. Alparslan ise erken yaşta büyümek durumunda kalmıştı.
Aslında hepsi sessiz, kendi hallerinde takılmaya başlamışlardı. Ama Gece bulunduğundan beri sanki eski neşeleri geri gelmiş gibiydi. O çocuksu halleri, atışmaları nasıl Gece gittiğin de gittiyse, şimdi onun gelişiyle tekrar gelmiş ve eski mutlu hayatlarına dönmeye çalışıyorlardı. Zordu. Yaşanan herşey zordu.
Acıları öyle büyüktü ki, kaybettikleri yanlarında olmasına rağmen hala içleri yanıyordu. Ve bu yanma öyle kolay kolay da geçecek gibi değildi. Az önce aşağıda yaşanan olay ise bunun kanıtıydı. Kızın , baba diye haykırışı herkesin yüreğini dağlamıştı. Demir Baybars'ın ise yüreğine kızgın demirler basılmıştı. Yüreği sanki kor alevlerin içinde yanıyordu. Sığamıyordu hiç bir yere. Nefes dahi alamıyordu. Ama kızı masum masum kollarında uyurken kalkamıyordu yerinden. Kalksa , sanki kızını yine bırakacakmış gibi hissediyordu. Yine ellerinden kayıp gidecekmiş gibi.
Aşağıda ise durum farklı değildi. Hepsi oldukları koltuğa mıhlanıp kalmışlardı. Gece ilk defa duygularını böylesine yansıtmıştı onlara karşı. Karşılarına geldiği ilk günden beri hep umursamaz ve vurdum duymaz tavrına alışan aile fertleri bu durum karşısında ne yapacaklarını, nasıl hissedeceklerini bilememişti. Gece'nin ağlamasını beklemedikleri gibi baba demesini de beklemiyorlardı. Daha doğrusu haykırmasını.
Bu bir haykırma olsa da aslında bu bir kabullenişti. Herkes bu durumun farkındaydı. Bir tarafta İzgi Hanım oturmuş kızının durumuna ağlarken, diğer tarafta ise iki tane pişman kardeş birbirine bakıyordu. Bunlar pek tabi Âhi ve Çağındı. Birisi ikizine ağır laflar etmenin ağırlığını ve pişmanlığını yaşarken, diğeri ablasına yaptığı ergence davranıştan pişmandı.
Abi tayfası perişanken , bunların dışında bir kişi daha vardı pişman olan. O kişi de hiç şüphesiz Yektaydı. Sevdiği kadına yıllardır hasretti. Daha küçük yaşta gönlüne taht kurmuştu Gecesi. Sırf abilerine inat olsun diye uğraşsada , aslında şakalarının hepsi bir bir gerçek olmuştu. Gece gitmeden önce küçücük yüreğinde büyük bir yaşam belirtisi olan kalbinin kıpırtıları ve orada olduğunu belirten ağırlık vardı.
Sevdiği kadının gitmesiyle kalbinde ne bir ağırlık kalmıştı, ne de bir his. Bomboştu yüreği. Koca bir delik oluşmuş ve asla orası dolmamıştı. Biliyordu. O boşluk hissinin sebebini de , kalbinin tek bir tık atmayışının sebebini de biliyordu. Sevdiği kadındı sebebi. Bu yüzden yıllarca bir kadına dahi gözü değmemişti. Hayatına Geceden başka kimseyi almamış , olan anılarıyla yetinmişti. Onun olduğunu anladığı anda çekip sarılmak , yılların acısını çıkarırcasına ciğerlerine sevdiğinin kokusunu doldurmak istemişti. Ama bu isteğini gerçekleştirmesine engel olan neden ise onu korkutmak istemeyişiydi.
Her halinden belliydi o zamanlardan küçük bir anı dahi hatırlamadığı. Az önce öyle bir ağlamıştı ki, yıllar öncesine gitmişti aklı. Yine yeniden. Hep oralardaydı aslında. Hiç çıkamıyordu o anlardan. O zamanlar Gece ağlayacaksa hep Yektanın yanına gelir , kollarının arasına girip öyle ağlardı. Çünkü küçük Gece bir onun kokusunda sakinleşir ve susardı. Yine eski anılardan çıkmasını sağlayan ise çalan telefonuydu. Cebinden çıkarıp baktığın da ise Albay Celil Korkmaz arıyordu. Beklemeden açtı telefonu hemen.
" Emredin Komutanım!" Sesiyle birlikte düşünce denizinde boğulan aile fertleri kendine gelmişti. Bu telefonun ne anlama geldiğini hepsi biliyordu.
" Tan , timini topla 40 dakika içinde karargahta olun. Görev var."
" Emredersiniz Komutanım, geliyoruz." Demiş ve telefonu kapatmıştı. Görev vardı hepsi anlamıştı. Yekta anladıklarını bilse de yine de eve girmeden önce açıklama yapmıştı.
" Görev emri geldi. Geceyi alıp gitmem gerekiyor, izninizle." Demiş ve Gecenin odasına yönelmişti. Odanın önüne geldiğin de ise kapıyı çalıp içeri girdi. Yatakta uyuyan Geceye kollarını sıkıca sarmış , onu izleyen bir Demir Baybars vardı. Kızı sanki ellerinden kaçıp gidecekmiş gibi sımsıkı sarılmıştı. Demir Bey kapının açılmasıyla oraya döndüğünde ise Yektayı görmüştü. Anlamıştı. Gelme dediği halde böyle bir olayın üstüne geldiyse , kızını almaya gelmişti. Kızı yine ondan uzağa gidecekti. Bu düşünceyle kollarını daha çok sardı kızına.
" Demir amca gitmemiz lazım." Kafasını salladı Demir Bey. Biliyordu zaten daha neden tekrar yüzüne vuruyordu ki bunu. Derin bir nefes aldı Demir Bey ve en ciddi haliyle Yektaya döndü tekrar.
" Yekta, ne kadar sana kızsam da sen de benim bir oğlumsun. O yüzden kızıma göz kulak ol. Sana emanet. Bir daha yakma canımızı evlat. Ne onun , ne bizim yanmasın artık canımız. Sağ salim geri getir kızımı bana." Derin bir nefes alma sırası bu sefer Yektadaydı. Nefesini bırakıp , kararlılıkla Demir Amcasına döndü.
" Aklın kalmasın Demir amca. Ona zarar gelmemesi için elimden geleni yaparım. Senin kızın ise benim de sevdiğim kadın. Bunu en başından sana söylüyorum. Söylüyorum ki ilerde bir gün ben değil başkasından veya uygunsuz bir durumda öğrenirsin , güvenin sarsılır eder bunu kabul edemem. Hele ki karşıma geçip emanetime ihanet mi ettin deme bana. Peşin , peşin söylüyorum belki bir daha söyleme şansım olmaz Allah bilir. Ben kızını canımdan çok seviyorum." Bu sözler karşısında Demir Bey sessiz kalmıştı. Biliyordu sevdiğini. Yıllarca birlikte acı çekmiş, kızının yasını onlarla birlikte tutmuştu. Aşkı en iyi o bilirken nasıl engel olmaya çalışacaktı ki, ne diyecekti. Sadece kafasını salladı ve yattığı yataktan kızının anlına bir buse kondurarak kalktı.
" Biliyorum. Senelerce ondan başkasını sevmediğini de , acımızı da , yasımızı da sonuna kadar bizimle birlikte yaşadığını biliyorum. İşte bu yüzden sana emanet ediyorum. Sevgin kadar koru onu. Bilirim ki sevgin büyüktür. Neyse uyandır da geç kalmayın. Dikkat edin kendinize." Demiş ve tuttuğu göz yaşlarıyla odadan çıkmıştı. Çıkarken de Yektanın omzuna eliyle hafifçe vurmuştu. Bu onun dilinde onay vermekti. İçi rahatlamıştı genç adamın. Yıllardır içinde tuttuğunu sansa da aslında herkes farkındaydı olanların.
Karşısında uyuyan güzel kadınına baktı. Burnu kızarmıştı yine. Ağlayınca hep kızarırdır o küçük burnu. Gözleri ise ağlamaktan şişmişti. Şimdi nasıl kıyıpta kaldıracaktı. Ondan bağımsız ayakları sevdiği kadına doğru gitti. Demir Beyin kalktığı boşluğa oturdu. Eli istemsiz saçlarına uzandı. Koklamak için can attığı saçlarına. Yavaş yavaş okşadı, sevdi saçlarını. Zamanı olsa ömür boyu bu manzarayı izleyebilirdi ama zamanı yoktu. Time merdivenleri çıkarken mesaj atmıştı. Onların çoktan yola çıktığını da tahmin edebiliyordu. İstemese de bu manzarasını bozmak ve uyandırmak zorundaydı.
" Gece , güzelim kalk hadi." Tutamıyordu dilini. Daha bir çok iltifat etmek geçiyordu içinden. Zamanı vardı. Ona bir alışsın sevdiği neler neler diyecekti daha. Yatakta küçük bir kıpırtı olduğunda sevdiği kadına baktı. Gözlerini açmaya çalışıyordu. Ama sanırım ağlamaktan gözleri acıdığı için yüzünü buruşturup elini gözlerine kapatmıştı.
" Uyandırmak istemezdim ama Komutan aradı görev varmış. Hadi kalk bir elini yüzünü yıkayalım. Soğuk su acısını alır gözlerinin. " Gözlerini zorlukla açmıştı kadın. Yanında babasını görmeyi beklerken Yektayı görmesi şaşırtmıştı. Ama her fırsatta yanına geldiğini düşünürse şaşırmaması gerekiyordu. Yekta karşısında ki kadının ona uyku mahmuru bir şekilde bakmasıyla içinin titrediğini hissetti.
" Uyandırmak istemezdim ama çıkmamız gerekiyor." Ne ara kadının dibine bu kadar girmişti bilmiyordu. Tek bildiği şu an her şeyi boşverip öpmek istediğiydi. Ama görev beklemezdi. Bu yüzden hemen oturduğu yerden kalktı. Onun kalkmasıyla kadın da bir panikle kalkmıştı yataktan. İlk defa panik yapmıştı. Zira kalkmasaydı adamın onu öpeceğini hissetmişti. Ki olay adamın onu öpmesi değildi. Asıl mesele adam onu öpse , karşılık vereceğini hissetmişti içinde bir yerlerde. İstemişti az önce, onu öpmesini deli gibi istemişti. Ondan ne kadar uzak durmaya çalışırsa çalışsın bir şey vardı, ona çekilen bir tarafı vardı . Bunu da aşağıda izlediği videodan anlamıştı. Geçmişten gelen bir bağ vardı aralarında. Güçlü bir bağ vardı.
Korktu bu hislerinden kadın. Alel acele adamın yanından geçip kendisini lavobaya attı. Elini yüzünü yıkadı bir süre. Aynaya bakmadı. Bakarsa gözlerinde göreceklerinden korktu. Aceleleri vardı , hızlı olması gerektiği için hemen işlerini halledip lavobadan çıktı. Odaya girmeden direkt giyinme odasına gidip üzerini değiştirdi. Kamuflajları askeriyede olduğu için onu oraya gidince giyecekti. Hızlıca hazırlanıp çıktı odasından. Yekta yoktu odada , aşağı inmiştir diyerek kadında aşağı indi.
Hepsi kapıda toplanmış onu bekliyordu. Bu görüntü kadının bocalamasına neden oldu. Yıllardır görevlere gidip geliyordu ve bir kere dahi birisiyle vedalaşmamış, arkasında onu bekleyen birini bırakmamıştı. Şu an bu durum karşısında ise ne yapcağını bilemiyordu. Ne demesi , ne yapması gerekiyordu? Hiç yaşamadığı bu durum da ne yapması gerektiğini bilmeyen kadını ise ailesi anlamıştı. Gözlerin de bu duyguya yabancı olduğu o kadar belliydi ki, karşısında ki kalabalık bile ne yapacağını bilememişti. Bu durumu ise çabuk atlatan , aralarında bu konuyla ilgili en tecrübeli olan Alparslandı.
" Abicim. Zamanın yok biliyoruz o yüzden kısaca vedalaşalım istedik." Hepsinin yüzünde zoraki bir tebessüm , yüreklerin de koca bir korku vardı. Demir bey ise daha fazla uzakta durmaya dayanamamış ve kızını kollarının arasına almıştı. Saçlarına buse kondurup, konuşmaya başlamıştı:
" Güzel kızım, dikkat et kendine olur mu ? Sağ salim tekrardan dön bize." Tekrardan. Bu söz hepsi için ağırdı. Zamanları olsa hepsi uzun uzun vedalaşırdı ama zaman kısıtlıydı. Zaten yeterince oyalandıkları için kısa bir sarılma faslının ardından ikisi de kapıdan çıkmıştı. Vedalaşmaya yüzü olmayan daha doğrusu Gece'nin yüzlerine bile bakmadığı ikili ise üzgünce odalarına çıkmıştı. Daha fazla oyalanmadan Yektanın arabasına binerek beklemeden yola çıktılar. Karargaha geldiklerin de ise beklemeden odalarına çıkıp kamuflajlarını giydiler. Hepsi hazır olduğun da harekat odasına gittiler. Albay Celil Korkmaz Karan Timini bekliyordu. Timin gelmesiyle hepsi topuk selamı vermiş ve Albayın emriyle yerlerine oturmuşlardı. Albay beklemeden söze girmiş ve görevi anlatmaya başlamıştı:
" Çocuklar size haber vermedim ama dün öğle saatlerin de merkezde ki okullardan birinde kadın bir öğretmenimiz kaçırılmış. İhbar gelir gelmez polis ekiplerimiz olay yerine intikal etmiş ama yetişememişler. Güvenlik kameralarına bakıldığında da teroristler tarafından kaçırıldığını tespit ettik. Olay bize taşındı, araştırmalarımızı yaptık. Dağda olan istihbarat arkadaşlarımızla iletişime geçtik. Dünden beri uğraşıyorlardı ki bugün de haber geldi. Yerini bulduk , sizden isteğim Öğretmen Hanım'ı sağ salim buraya getirmeniz. Göreyim sizi aslanlarım. Bu işinde hakkından gelirsiniz Allah'ın izniyle."
" Emredersiniz Komutanım!" Hep bir ağızdan gelen sesle gururla baktı Albay evlat bildiği çocuklara.
" Hazırlanmaya başlayın. 20 dakika içinde helikopter sahasında olun. Geri kalan detayları Yüzbaşınıza ileteceğim." Dediğin de ise hepsi başıyla selam vermiş ve kapıya yönelmişti. Yüzbaşı Yekta hariç hepsi hazırlanmak için hangara gittiler. Çok sürmeden Yekta da onlara katılmıştı. Albayın dediği gibi 20 dakika sonra helikopter sahasındalardı. Çok geçmeden Celil Albay da onlaro yolcu etmek için gelmişti.
" Dikkat!" Yekta'nın sesiyle hepsi esas duruşa geçmiş bekliyordu. Albay yanlarına geldiğin de ise tekrar Yekta'nın sesi yankılanmıştı.
" Karan timi bir yüzbaşı, bir üsteğmen, iki teğmen, üç asteğmenle emir ve görüşlerinize hazırdır komutanım!"
" Karan Timi! Bize emanet olanı alın gelin aslanlarım! Yüzbaşım ne yapacağınızı biliyorsunuz."
" Emredersiniz Komutanım!"
••••••
Karan Timi helikopterden indiği gibi beklemeden rehinenin tutulduğu mağaraya gelmişlerdi. Mağarayı net görebilecekleri bir tepeye konuşlanmış ve doğru zamanı bekliyorlardı. Yaklaşık 30-40 kişilik bir topluluk vardı. Yüzbaşı timine kısa bir göz atıp önüne tekrar döndü. Silahının dürbününden aşağıdaki adamları izlemeye devam etti.
" Tim aranızdan şanslı biri aşağı sızacak. Öğretmen Hanım'ın güvende olduğuna emin olmamız gerekiyor. Şimdi içeri kim giriyor?" Hepsi gözlerini birbirinde gezdirirken aslında kimin gireceğini biliyorlardı. Cenk. Bu işin ustası oydu. Bir çok dil biliyor oluşu ona büyük bir avantaj sağlıyorken diğer yandan da anında ortama uyum sağlamasıyla bu işlerde şüphesiz en önde o olurdu. Kendisi de bildiği için söze girmişti:
" Ben sızarım Komutanım."
" Tamamdır aslanım dikkatli ol. Bize de haber ver güvende olduğunuzu." Demiş ve Cenk'i aşağı göndermişlerdi. Cenk aşağı sızmaya çalışırken timin geri kalanı gözünü mağaradan ayırmıyordu.
Cenk ise yukarı da aşağıyı gözetlerken bir adamın tek başına uzaklaştığını görmüştü. Amacı o adamı indirip onun yerine sızmaktı. Adamı gördüğü yere doğru sakince ilerlemeye başladı. Bir taraftan da etrafını kolluyor ve sessiz olmaya çalışıyordu. Mesleklerinin en büyük olayı sessizlikti. Adamı ileride çalılıklara doğru işerken görmesi ile yüzünü buruşturdu. İçinden saydırsa da görevdeydi. Aynı kararlılıkla ciddeyetini bozmadan devam etti. Arkadan yaklaşarak ani bir atakla boynunu kavrayıp beklemeden kırdı. Ne kadar iğrense de o iprenç kıyafetleri üstüne geçirdi. Adamın boynunda ki puşiyi alıp yüzünü kapatacak şekilde sardı.
" Komutanım , hazırım aşağı iniyorum." Kulaklığına konuşarak durum bildirisi yaptı. Komutanından onayı alıp aşağı doğru ilerlemeye başladı. Aynı o gevşekler gibi yürümeye başlamış ve rolune uyum sağlamıştı. Gelen istihbarata göre mağaranın ele başı dün akşam itibariyle toplantı için diğer mağaraya geçiş yapmıştı. Bu yüzden de mağara da büyük bir gevşeklik söz konusuydu.
Mağaraya yaklaştıkça önüne adamlar çıkmaya başlamıştı. Yüzünde ki puşi sayesinde kimse sorgulamıyor bu kim demiyordu. Mağraya ilerlerken bir taraftan da kaç kişi olduklarını hesaplamaya çalışıyordu. Yukarı da hesapladıkları sayıdan belki de biraz fazlaydılar. İçeriyi göremedikleri için üstün körü hesaplamışlardı. Mağara çok büyük değildi ama yine de tedbirli olmaları gerekiyordu. İçeri girdiğin de belli etmeden etrafa göz atmış ve Öğretmen Hanım'ın yerini bulmak için gördüğü odalara girip çıkıyordu. Son bir oda kaldığın da ise sakince oraya ilerledi. Tek umudu şuan bu odaydı. Oda da denemezdi. Bölme bölme ayrılmış yerlerdi. Sonuncu odaya geldiğin de ise gördüğü görüntü karşısında duraksadı.
Karşısın da elleri kolları bağlı, bir köşeye fırlatılmış gibi duran bir kadın vardı. Altındaki pantolonu yer yer yırtılmış ve en kötüsü ise üstünde ki kazağının önü tamamen açıktı. Açık değil yırtılmıştı. Bu görüntü karşısında dişlerini sıkmak zorunda kalsada karşısında ki kadını korkutmadan durumu açıklayıp buradan çıkarması gerekiyordu. Kadın dizlerini kendine çekmiş, önünde ki yırtığı kapatmaya çalışıyordu.
Yerde cenin pozisyonun da yatıyorken diğer taraftan da gözleri kapalı bir şekilde ağlıyordu. İçi sızladı adamın bu görüntü karşısında. Ne yapacağını , nasıl yaklaşacağını bilememişti. Derin bir nefes alarak yanına doğru ilerledi. Adımları olabildiğine sakin ve korkutmaktan kaçınır gibiydi. Kadının gözleri açıldığında ise adımları duraksadı. Resmen bocaladı. Hem de bir çift mavi göz karşısında. Kadın ise onu gördüğü anda korkmuş ve olduğu yerde çırpınmaya başlamıştı. Ağzında ki kumaş parçası bağırmasına engel oluyordu. Bu adam için ise iyi bir şeydi. Sessiz olmaları gerekiyordu. Kadının çırpındığını gördüğünde kendini toparlayıp hemen yanına çöktü.
" Hanımefendi sakin olun. Ses çıkarmayın. Sizi kurtarmak için geldim." Ne derse dinlemiyordu kadın. Yine vücuduna birileri dokunacak korkusu ile çırpınmaya devam ediyordu. Derin bir nefes aldı adam. Ardından etrafına bir göz atıp temiz olduğunu gördüğünde ise kadına biraz daha yaklaşarak kollarından tuttu. Kadını kaldırıp kendisiyle göz göze gelmesini sağladı. Kadının biraz olsun durulduğunu anladığında ise tekrar konuşmaya başladı:
" Öğretmen Hanım , sakin olun. Onlardan değilim , sizi kurtarmak için geldim. Detaylarını dışarı da anlatacağım söz ama önce sakinleşmeniz ve derhal buradan çıkmamız gerekiyor." Cümlelerinin bitmesiyle kadının mavi gözlerinin içinde küçük bir umut ışığı yanmıştı. Ağlamaktan gözleri kızarmış ve mavileri buğulanmıştı. İçi titredi adamın.
Kalbinin orta yerine bir çift mavi göz geldi kuruldu. Bu nasıl bir maviydi anlam verememişti. Deniz mavisi dese değil, gök dese değil. Neydi bu renk. Lacivert gibiydi de ,değildi de. Şu an durmuş bunu düşündüğüne de inanamıyordu gerçekten. Biri kapıdan içeri girse apışıp kalacak tepki bile veremeyecekti. Bilinci kapanmış gibiydi adeta. Kadının kafasıyla onu onaylamasıyla kendine gelmiş ve ayağa kalkmıştı. Kafasını pencereye çevirip etrafı gözetledi. Aklında bir plan oluşturmaya çalışıyordu. kapıdan çıkamazlardı. Timin adamları temizlemesini de bekleyemezdi. Kararsız kaldığı için elini kulaklığına atıp konuşmaya başladı.
" Komutanım!"
" Söyle çakı!"
" Komutanım , Öğretmen Hanım'ı buldum ama çıkmamız biraz zor ne yapayım?"
" Olduğunuz yerde çıkabileceğiniz bir yer var mı?"
" Sadece bir tane cam var komutanım."
" Tamamdır aslanım. Bizimkiler sana yardıma geliyor. Biz demeden çıkmayın olduğunuz yerden." Demiş ve Berkerle Cemi de aynı şekilde göndermişti. Plan aynıydı. Cenk gibi içeri sızacak onlar camdan çıkarken etrafı kontrol edeceklerdi.
İkisi de Cenkin yaptığı gibi içeri sızmış ve tarif ettiği camın önüne gelmişlerdi. Berker beklemeden cama tıklatıp geldiklerini belirtti. Cenk işareti alıp hemen yanında ki kadının eli ve ayağını çözerek camı açtı. Beklemeden kadının camdan çıkmasına yardımcı oldu. Kadın çıktığın da ise peşinden o da atik bir hareketle camdan aşağı indi. Kadın korkudan ve üstünün yırtıklığından titrerken sıkıntılı bir nefes aldı adam. Hiç biri gözünü değdirmese de göreceklerini bir kaç saniye de görmüşlerdi.
" Oyalanmadan çıkalım şuradan." Cemin sesiyle birlikte dördü de oyalanmadan hareket etmeye başlamıştı. Biraz yukarıya çıkıp güvenli bir kayanın arkasına saklansalar bile yeterdi. Az biraz uzaklaştıklarında ise bir kurşun sesi duymaları bir olmuştu. Cenk koluna isabet eden kurşunu umursamadan Öğretmen Hanım'a siper olarak önüne çekti. Kadının artık bağırmaya gücü kalmadığı için sussada titremesi her şeyi ortaya seriyordu. Korkuyordu. Kim korkmazdı ki bu olayda. Kendilerini ilk buldukları büyük kayanın arkasına atmışlardı. Cem ile Berker timine destek çıkarak çatışmaya başlarken, Cenkin derdi ayrıydı.
Üstünde ki pis kıyafeti çıkarıp bir kenara savurdu. Kıyafeti çıkartmasıyla üniforması ortaya çıkmıştı. Kadın üniformayı görünce derin bir nefes almıştı. Güven demekti bu üniforma. Güven, ben buradayım demekti. Adam ise olaydan kopmuş bir şekilde kamuflajının üstünü çıkararak yeşil bir tişörtle kalmıştı. Kadın şaşkınca ona bakarken o umursamadan çıkardığı kıyafeti kadının üstüne geçirip önünün düğmelerini iliklemişti. Kadın şaşkınlıktan olsa gerek itiraz bile edememişti.
Yukarı da ise durum farklı değildi. Hepsi büyük bir dikkatle vurduğunu indirmek derdindeydi. Bir mermiye , bir kelle. Yavaş yavaş adamların sayısı azalırken , aşağı kayalıklara doğru inmeye başlamışlardı. Gece olduğu yerden dikkatlice çıkıp bir diğer kayaya geçmek için uğraşıyordu ki bir silah patladı. Silah sesinin ardından önünde bir beden belirdi. Ve o an dudaklarından tek bir isim döküldü:
" Yekta!"
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 23.77k Okunma |
1.7k Oy |
0 Takip |
36 Bölümlü Kitap |