
"Yekta!" Önünde sendeleyen adamla ne yapacağını bilememişti kadın. Vurulmuşmuydu? Hemde ona siper olarak. Bu anı ikinci kez yaşıyordu. Âhi de ikizi olduğunu bilmeden önüne atlamış ve ona göre ellerinde şehit düşmüştü. Bu düşünce karşısında eli ayağı titredi, vücudu kasıldı. Ona da bir şey olmazdı değil mi? Tam her şey düzene giriyor, mutlu olmaya başlıyorum derken mutluluğu elinden alınmazdı değil mi? Karşısında ki adama hisleri olduğunun kaç zamandır farkındaydı. Kendisini geri çekmesi ise üzülmekten, üzmekten korktuğu içindi. En önemli sebebi ise sevmeyi bilmediği içindi. Onu kaybetmeyi göze alamazdı. Bu sefer olmazdı.
"Komutanım ses verin , iyi misiniz?" Timin bağırışıyla kendine geldi kadın. Önünde düşmek üzere olan adamı yakasından tutup kendisiyle birlikte kayanın arkasına çekti. Yüzbaşıyı dikkatli bir şekilde yatırıp ,kendisine çevirdi. Gördüğü görüntü ise gözlerinin dolmasına, ellerinin titremesine neden oldu. Adamın üniforması kandı. Dokunmaya korktu. Dokunsa ne yapabilecekti? Titreyen ellerini kulaklığına attı.
" Berker buraya gelmen lazım. Yüzbaşı vuruldu. Duydunuz mu beni? Yüzbaşı vuruldu. Einizi çabuk tutun." Elini kulağından çekip yerde yatan adama yaklaştı. Bilinci henüz kapanmamış, gözleri yarı açık bakıyordu adam. Sesler uğultu gibi gelsede kulağına sevdiği kadının onun için telaş yaptığını az da olsa duyabiliyordu. Dikkatlice sevdiğini artık kabullendiği adamın ,başının ucuna çöktü. Sırtında ki çantadan yaraya bastıracak bir şeyler bulup ,adamın yarasına tampon yapmaya başladı. Bir eli yarasındayken diğer elini adamın yüzüne uzattı. Hafifçe başını kaldırıp dizlerine yasladı. Elini çekmek istemedi. Çekmedide. Sanki bıraksa ellerinden kayıp gidecekmiş gibi hissediyordu. Yavaş yavaş okşadı adamın yüzünü.
" Yekta. Kapatma gözlerini. Sakın, tamam mı? Sakın kapatma gözlerini." Korkması adama zoraki bir tebessüm ettirmişti. İçi sızladı bu tebessümle. Yine karşısına geçip pis pis sırıtsa ya da her fırsatı değerlendirse olmazmıydı? Adamın kanlı elleri yüzünde ki elini buldu. Avucuna derin bir öpücük bıraktı. Veda eder gibi. Veda, en sevmediği şeydi oysaki. Tutamadı kendini, tutmakta istemedi. Gözlerinde ki yaşları serbest bıraktı. Bu sırada Berkerde yanlarına gelmişti. Elini yaranın üzerinden çekip ona bakması için alan tanıdı.
" Gece. Gece'm, ağlama güzelim. İyiyim yok bir şey, merak etme." Adam kadının ağlamasını istemediği için ikna etmeye çalışıyordu. Kadın ise yarasına odaklanmış bakıyordu.
" Berker durum ne? Kötü mü, dayanamaz mı?" Karşısında ki askerine umutla baktı kadın. Küçük bir umut dalına ihtiyacı vardı. Askeri ise söyleyeceklerinden korktu.
" Komutanım. Kurşun karın boşluğuna gelmiş ama hala içeri de olması çok kan kaybettiriyor. Acilen buradan çıkmamız ve hastaneye yetiştirmemiz gerekiyor." Askerinin sözleriyle dişlerini dudaklarına geçirdi. Derin bir nefes alıp kendine gelmeye çalıştı. Umut dalını ona kendisi uzatacaktı. Hızla gözlerini silip sevdiği adama uzandı. Boynuna kokulu bir öpücük bırakarak kendine güç toplamaya çalıştı. O bunu yaparken ona şokla bakan iki adam vardı. Bir öpücükle beyni yandı resmen adamın. Korkmuştu , evet farkındaydı. Ama böyle bir şey yapmasını beklememişti. Bu öpücüğün bu an için olmamasını dua etti. Şu an yarası kötü olmasa bu anı bile fırsata çevirebilirdi.
" Karan timi. Temizleyin şu itleri. 10 dakikanız var hepsini temizlemek ve buradan çıkmak için. Cem telsiz!" Time emirler yağdırmaya başlaması , kendine geldiğinin kanıtıydı. Tim ise bu çıkışı beklemiyordu. Hepsi Yüzbaşı için korkuyordu. Hepsi bu vatanın evladıydı. Ve hepsi bu vatan için savaşırken kardeşti. Kardeşlerinin canı yanarsa , yakmasını da bilirlerdi. Üsteğmenin emirleri ile Karan Timi daha çok hırslanmış ve adamları indirmeye devam etmişlerdi.
" Komutanım, telsiz." Cem'in sesiyle kendine gelmiş ve beklemeden telsizi elinden almıştı.
" Yuva bir, Karan iki konuşuyor. Komutanım beni duyuyor musunuz!?"
" Yuva bir dinlemede. Bir sorun mu var , Üsteğmenim?"
" Komutanım Yüzbaşı vuruldu. Yaralımız var. Kısa bir işimiz kaldı. En kısa zamanda gelebilecek ve en yakınımıza inebilecek bir helikopter istiyorum sizden. Durumu gittikçe kötüleşiyor." Albay Celil Korkmaz duyduklarıyla hemen harekete geçmişti. Gece'nin sesi bu kadar endişeli geliyorsa durumu kötü demekti.
" Hemen en yakın karakoldan gönderiyorum helikopteri. Dikkatli olun, koordinatlarınızı da gönderin bir bakalım nereye indirebileceğimize."
" Emredersiniz Komutanım!" Kurtaracaktı onu. Başka bir çaresi yoktu. Ya kurtaracak ya da kendini de buraya gömecekti. Telsizi Cem'e verip tekrar Yüzbaşının yanına döndü. Berker yarasına pansuman yapıyorken onun gözleri yarı kapalı da olsa kadının üzerindeydi. Gece'nin gözleri ona döndüğün de elini kaldırmaya çalıştı ama sanki vücudunda ki bütün güç çekilmiş gibiydi. Elinin kıpırdaması bile karşısında ki kadına işaret olurken hemen yanına çöküp tuttu elini.
" Buradayım. Çıkarıcam seni buradan. Duydun mu beni ,çıkıcaz buradan. Herkes bizi bekliyor hem, ben sensiz gidemem ki. Ne yapayım tek başıma. Sen olmayınca kim güldürecek benim yüzümü. Kim uğraşacak. Bırakmazsın ki sen benim elimi. Yekta , gitme olur mu? Sakın gitme. Bırakma elimi." Hıçkıra hıçkıra ağladığının farkında bile değildi. Karşısında ki adam ise zor durumdaydı. Kendinde güç bulabilse şu an çeker alırdı kollarının arasına. Ama kolunu kaldıracak gücü yoktu. Kulaklıktan bunu duyan tim şaşkına uğrasa da derin bir nefes vermişlerdi. Sonunda komutanlarının kalbinin olduğunu bilmek güzel bir şeydi.
" Korkma tamam mı? Gözlerim kapanırsa da korkma. Çünkü ben seni... hiç bir zaman bırakmam güzelim. Uykum geliyor biraz ama söz uyusam da geri uyanacağım." Adam sonunun farkındaydı. Bu yüzden de karşısında ki kadının korkmaması için elinden geleni yapıyordu. Kadın olacağı anlamış gibi elini daha çok sıkıp başını olumsuzca iki yana salladı.
" Hayır , hayır. Yekta sakın uyumak yok lütfen. Uyuma kapatma gözlerini ne olur." Dese de boşaydı. Adamın başı çoktan sola düşmüştü. Adamın gözlerini kapatmasıyla silah sesleri de kesilmişti. Elini nabzını kontrol etmek için bile uzatamıyordu korkudan. İlk defa, iliklerine kadar korkuyu hissetmişti. Sevgi böyle bir şeymiydi? İnsanlar , sevdiklerine bir şey olacak diye bu kadar çok mu korkuyorlardı? Nasıl bir şeydi bu hissettikleri. Bu duygu karmaşasından çıkmasına neden olan şey ise yanında kendisini kolundan sarsan askeriydi.
" Komutanım kendinize gelin. Nabızı atıyor lütfen. Yol gösterin bize hadi!" İrkildi. Nabzı atıyormuydu? Yaşıyormuydu? Nefes nereden alınıyordu? Zar zor bir nefes alarak kendisini toparladı. Böyle yaparsa gittiklerinde timden atılacaktı. Kendisini kaybedemezdi görev başında.
" Sedye yapın hemen. Yüzbaşıyı helikopterin ineceği alana kadar taşıyacağız. Etrafı da iyi kontrol edin. Bir vaka daha istemiyorum." Tim, komutanlarının emri ile hemen harekete geçmişti. Poyraz, Cem, Berker ve Dursun sedyeyi taşıyacaktı. Metin ile Gece güvenliği sağlarken Cenk de Öğretmen Hanım'ı koruyacaktı. Hepsi görev dağılımını yapıp helikopterin ineceği alana hızla gitmeye başladılar.
Yirmi dakika sonra alana geldiklerinde helikopter inmiş onları bekliyordu. Dikkatli bir şekilde ilk önce sedyede ki Yüzbaşıyı bindirdiler. Cenk helikoptere atlayıp Öğretmen Hanımı da bindirdi. Peşi sıra bütün tim binerken Gece ,Yekta'nın yanına yere çöktü. Elini tekrar ellerinin arasına aldı. Hissetsin istedi. Burada olduğunu, onu bırakmadığını hissetsin. Tim ise komutanlarının bu kadar duygularını yansıtmalarına şaşırsada , bir yerde hak da veriyorlardı. Nereye kadar gidecekti duygusuzca zaten.
Hepsinin gözü yol boyunca Yüzbaşından ayrılmasa da bir kişinin gözü Öğretmen Hanımı kontrol etmek için ona da kayıp duruyordu. Kadın hem korkmuştu hem de karşısında ölmek üzere olan bir asker vardı. Onu kurtarmak için gelen askerlerden biriydi. Bunun vicdan azabını çekiyordu. Suçunun olmadığını bilsede yine de üzülüyor ve kendini suçluyordu.
Yarım saat sonra helikopter direkt hastanenin çatısına inmişti. Gerisi ise hızlı gelişmişti. Hemen sedyeye almışlardı Yektayı. Oradan da ameliyathaneye. Peşi sıra ağlayarak gelen Tan ve Baybars ailesiydi. Hepsi korkmuştu haberi alınca. Yine zor zamanlarında birbirlerine destek ve omuz omuza olmak için yanyanalardı. Gece ise Tan ailesinin gelmesiyle kafasını önüne eğmiş ve kaldırmıyordu. Yekta ona gelecek kurşunun önüne atlamıştı. Onun yüzünden buradaydı. Nasıl bakacaktı insanların yüzüne. Baybars ailesi ise aldıkları haber ile yürekleri bir kez daha ağızlarına gelmişti. Kızları yaralanmamıştı ama içerideki yatan adam da evlatları sayılırdı. Alparslan ise kardeşinin gözlerinden ve tavırlarından bir şey olduğunu anladığı için yanına gitti.
" Güzelim iyi misin? Yekta için endişeleniyorsan , merak etme o denyo ne yapar eder kalkar o yataktan. Bir de utanmadan gelir sana da nazlanır." Karşısında ki kardeşinin kafasını kaldırması ile göz göze geldiler. İkinci kez ağlarken görüyordu onu abisi. Gözleri ve burnu kıpkırmızıydı. Güzel ela gözleri buğulanmış yine her an ağladı ağlayacaktı.
" Abi! Benim yüzümden oldu. Benim önüne atladı. Bana gelecekti o kurşun. Benim yüzümden oldu." Saatlerdir kendisini tutuyordu ve adeta birinin bu soruyu sormasını bekliyormuş gibi ilk gelen kişiye patlamıştı. Onun sözleri ise etrafta ki ağlama seslerini ışık hızında kesmiş ve dikkatleri üzerine çekmişti. Öykü Hanım duyduğu sözlerle kafasını kaldırıp karşısında ki kıza baktı. Baktığı gibi de anladı. Can dostlarının öldüğünü sandıkları biricik kızlarıydı. Geceleriydi. Ne bakışları değişmişti , ne de saçları.
Yerinden usulca kalktı Öykü Hanım. Karşısındaki kadına doğru ilerledi. Gece kendine yönelen ayak sesleriyle kafasını kaldırdı. Karşısında ona bakan yeşil gözler kim olduğunu kanıtlar bir şekilde bakıyordu. Bekledi Gece , savunmasızca kadının ona bağırmasını, isyan etmesini bekledi. Ama bir anda kadının onu kolları arasına almasını beklemiyordu. O bu sarılmayı haketmiyorduki.
" Gece saçlım. Kendini suçlama sakın. Benim oğlum eğer o kurşunun önüne atlamasaydı o zaman ölürdü işte. Çıkacak oradan , hem de senin için çıkacak oradan. Anneyim ben , bilirim çıkacak bizim için değilse bile senin için kalkacak o yataktan." Kendine sığınacak bir liman bulmuşçasına sarılışına karşılık verdi kadının. Çıkacaktı sevdiği. Yine onu sinir edecek, ortalığı karıştıracaktı. Herkesi birbirine katıp yine onun elini tutup koşarak kaçacaktı. Bir süre iki kadın da birbirlerine sarılıp teselli bulmaya çalıştılar. Daha sonra ayrılıp yan yana oturmaya devam ederken yine zaman akıp gitmişti. Üç saatten fazladır ameliyattaydı. Kimse çıkıp tek kelime etmiyordu. Dördüncü saatin sonuna yaklaşırken kapının açılması ile hepsi oraya döndü. Doktor kapıda görünürken hep beraber yanına gittiler.
" Yekta Tan'ın yakınları sizler misiniz?"
" Evet Doktor Bey ben babasıyım. İyi mi oğlum?"
" Kurşun karın boşluğuna geldiği için şanslıymış. Farklı bir organa denk gelseydi o kadar kan kaybetmeye hastayı kaybedebilirdik. Kurşunu çıkardık, kan takviyesi de yaptık. Bu gece tedbir amaçlı yoğun bakımda tutacağız. Yarın normal odaya alacağız. Hayati riski atlattı merak etmeyin." Dediğin de ise hepsi derin bir nefes bırakmıştı. Doktorun gitmesiyle kapı tekrar açıldı ve sedyede yatan Yekta görüş açılarına girdi. Hemşireler yaklaşmalarına izin vermezken , diretmeden yoğun bakımın önüne çıktılar. Gece yoğun bakımın camının önüne dikilirken diğer aile üyeleri ise ona bakıyordu. Bu görüntüyü biraz daha ilerleyen zamanlarda görmeyi planlamışlardı. Bu kadar erken olacaklarının farkında değillerdi. Baybars erkeklerinin içinde küçük bir kıskançlık gezerken yeri olmadığı için kendilerini tuttular.
İlerleyen zamanlarda ise Atalay Beyi hastaneden çağırmışlardı. Acil olmasa gitmezdi ama oğlunun iyi haberini aldığı için bir saatliğine gitti. O gittikten sonra da Baybars erkekleri üç kadına da biraz eve gidip dinlenmelerini teklif etti. Öykü Hanım oğlunu bırakmak istemezken, İzgi Hanımda arkadaşını yalnız bırakmak istememişti. Geceye kimse git bile diyemezken, o gelecek olan bütün sözlerin önüne geçmişti.
" O hastaneden çıkana kadar bir adım dahi uzağına gitmem." Demiş ve açık açık her şeyi de söylemişti aslında. Öykü Hanım mutlulukla baktı karşısında ki kıza. O an oğlunun çektiği acıların şifasını bulduğunu anladı. Bitmişti her şey. Bundan sonra mutlu olamazlarmıydı?
İzgi Hanım ikisininde gitmeyeceğine emin olmuştu. Bu yüzden ikisine de evden kıyafet ve yemek getirmek için eve geçmişti. Baybars erkekleri ise nöbetleşerek bekliyorlardı. Mâlum biraz kalabalıklardı. Hastaneye bu kalabalık uymadığı için de böyle bir çözüm bulmuşlardı. Gece ise gözünü sedyede yatan adamdan bir an olsun ayırmıyordu. Yorgundu. Uykusuzdu. Görevden gelmişti. Ama hiç biri umurunda dahi değildi. O gözlerini açmadan gözünü kırpmayacaktı.
Ki öylede oldu. O gece gözünü dahi kırpmadan yatan adamı izledi. Yanındakiler değişti. Gidenler oldu, gelenler oldu. Hatta bir ara tim gelmiş ve onlarla kısa bir sohbet etmişti. Daha doğrusu, gözlerini Yektadan çekmeden sordukları soruları cevaplamıştı. Zaman akıp gitmişti ama o hiç bir yere kıpırdamamıştı. Kısa bir an lavaboya gitmişti sadece. Ondan sonrası ise hızlı gelişmişti. Sabaha doğru doktor gelmiş ve normal oday alacaklarını söylemişti. Yarım saat içinde normal odaya alınan adamın peşinden gitmiş ve hemşirelerin odadan çıkması ile içeri girmişlerdi. Tam yanına gidecekken kolundan tutulmasıyla olduğu yerde kaldı. Onu durduran şey ise annesi İzgi Hanımdı. Eline bir poşet sıkıştırarak odadaki lavaboya itelemişti.
" Al şu poşeti üzerini değiştir. Toz toprak içinde çıkma adamın karşısına. Hadi kızım bakma yüzüme bön bön. Değiştir gel üstünü. Ben kapıda bekliyorum seni." Daha ne olduğunu anlayamadan lavabonun fayanslarıyla bakışmıştı. Vakit kaybetmeden hemen üzerini değiştirdi. Siyah bir eşofman altı ve aynı onun takımı olan siyah bir tişört vardı poşette. Üşürse diye de bir hırka. Bu kadar düşünülmek beynine ağır geliyordu. Bu konuları da sonraya iteleyip çıktı. Odaya girdiğinde ise büyük bir kalabalık vardı. Umursamadan aralarından geçip elinde ki poşeti İzgi Hanımın eline tutuşturdu. Daha sonra ise ona ayrıldığı belli olan sandalyenin yanında durdu.
" Gece kızım otursana sandalyeye. Geldiğinizden beri bir dakika oturmadın. Gece de ful ayaktaydın. Yoruldun sende." Öykü Hanım zorla oturtmuştu kızı sandalyeye. Oğlu gözlerini açtığı anda yanında sevdiği kadını görsün istiyordu. Aklında dönen tilkiler ile sinsice sırıtıp harekete geçti.
" Ayy oda çok kalabalık oldu hadi biz gidelim Atalay oğlana kıyafet getirelim. Siz de gidin dinlenin uyanınca Gece kızım bize haber verir değil mi güzel kızım?"
" Veririm." Konuştukça boğazı acıyor , yutkunamıyordu bile. Neydi böyle olmasına neden olan? Normal odaya çıkmıştı işte birazdan uyanacaktı da neden hala içinde ki sıkıntı geçmiyordu.
Onun onaylaması ile birlikte hepsi odadan çıkmıştı. İtiraz etmeye kalkan Baybars erkeklerini ise iki anne bir olarak dilleriyle susturmuştu. Onların gitmesiyle daha fazla sevdiği adamın teninden ayrı kalamayarak elini tutmuştu.
Üzerinde örtü olduğu için yarası gözükmüyordu. Yaranın ne kadar aşağıda olduğunu bilmiyordu. Örtüyü biraz açıp bakmak istese uygun bir durumdamıydı onu da bilmiyordu. Ama görmekte istiyordu. Bu yüzden eliyle yavaşça aşağı kaydırdı örtüyü. Kasıklarının bir karış üstündeydi bandaj. Nefesi boğazında takılıp kalmıştı sanki. Dirseğini yatağa yaslayarak yüzünü avuç içine yasladı. Diğer eli ise bandajın etrafında daireler çiziyordu. Tabi bu esnada onu kısık gözleriyle izleyen adamdan ise bir haberdi. Bu görüntü karşısında içi titremişti adamın. Onu korkuttuğu için ise kendine kızdı. Tabi bu hüzünlü havayı dağıtması lazımdı. Yoksa yüreği bu duygu seline dayanamayacaktı.
" Güzelim ırzıma geçmiyorsundur inşallah." Gelen sesle birlikte kadın hızla kafasını kaldırıp ona yeniden alayla sırıtan yüze çevirdi gözlerini.
" Y-yekta." Sesi tiremişti. Ve içinde ki sıkıntı yeşil gözleri gördüğü anda gitmişti. Ona ihtiyacı vardı.
" Yekta'nın canı." Ne kadar onu korkuttuğu için kendine kızsada gördüğü görüntüden de bir hayli memnundu. Gözlerinde duygusuzluk yoktu sevdiği kadının. Aksine bütün duygularını sermişti. Adam gözlerine dalmışken kadının ayaklanmasıyla ona baktı. Bu kadar çabuk gitmeyecekti değil mi? Adam gitmesini engelleyecek bir şeyler düşünürken farklı bir şey oldu. Dağda boynuna konulan öpücüğün oraya ait olmamasını devamının gelmesini istemişti. Ama devamının böyle geleceğini bilseydi bu kadar çok uyurmuydu. Şu an resmen dudaklarının üzerinde ki dudaklar yıllardır sevip , bir an olsun vazgeçmediği kadına aitti. Gecesi, sevdiği kadın onu öpüyordu.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 23.77k Okunma |
1.7k Oy |
0 Takip |
36 Bölümlü Kitap |