
Korku. Korku ne demekti? Nasıl bir histi? İnsan bir korkuyla asla yapmayacağı şeyleri yaparmıydı?Yapabilirmiydi? Bu zamana kadar bunlara bir cevap veremezdi belki ama...Şu an öptüğü adamla korkunun ne demek olduğunu anlamıştı. Ölümle bir çok kez yüz yüze gelmesine rağmen sevdiği adamın ölümüyle yüzleşmek hepsinden ağır gelmişti. Hiç yapmadığı şeyler yapıyordu. Ağlamıştı. Hemde hıçkıra hıçkıra ağlamıştı. Bir erkeğe temasta bulunmuştu. Sevmezdi, rahatsız olurdu. Görev dışında kimseyle temas etmemeye çalışırdı. Ama durum o ki kendisi temas etmiş, adamın elini sıkı sıkı tutmuştu.
Az önce de sevdiği yeşillerle tekrar göz göze gelmesi ile tutamamıştı kendisini. Hastaneden çıkınca anlatabilirdi hislerini. Ama o kurşun sanki onun beynine çarpmış gibiydi. Bu saatten sonra hiç bir anı, hiç bir fırsatı kaçırmak istemiyordu. Hayatı kaçırmak istemiyordu. Nefes nefese geri çekildi sevdiği adamdan. Bir an için öpüşüne karşılık vermeyeceğini düşünmüş, korkmuştu. Ama adam ilk şoku üstünden attığı anda elini yanağına koyarak daha çok çekmişti kendisine. Usul usul öpmüşlerdi birbirlerini. Yılların hasretini, acısını çıkartmak istercesine sakinlerdi. Çekilmesi ile birlikte ikiside gözlerini araladı. Ela ve yeşil renk tekrardan birbirleriyle kesişti. O sırada ela gözlerden bir kaç damla yaş süzüldü. Bu görüntü ise adamı tedirgin etmişti. Pişman olmamıştı değil mi? Pişman olduğu için ağlamıyordu?
" Gece , ben...yani. Sen öpünce tutamadım kendimi, pişman mı-" lafını tamamlamasına izin vermedi kadın. Boynuna kollarını dolayarak bulunduğu yere sayısız öpücük kondurdu. Öpücüklerinin arasında ise tenine hastane kokusu karışmış adamın kokusunu içine çekiyordu.
" Korktum. Çok korktum aptal. Neden önüme atlıyorsun salak herif? Ya sana bir şey olsaydı, ne yapacaktım o zaman ben?" Şok üstüne şok yaşıyordu adam. Korktuğunu ilk vurulduğu an anlamıştı ama bu kadar büyük bir tepki beklemiyordu. Karşısında ki kadının ,onun için bu kadar endişeleneceğini düşünememişti. O an dağda kendinde güç bulamadığı için sarmalayamamıştı kadınını. Bu sefer gücünü yeterince almıştı. Beklemeden sardı kollarını kadına.
" O kurşuna siper olmasaydım, o kurşun sana gelseydi o zaman ben ne yapacaktım Gece. Yıllardır acınla yaşamışken, yine acımı çekecektim. Olmaz , bu sefer buna izin vermem. Hele de sen bana gelmişken, kollarımdayken bu saatten sonra sadece sen varsın benim için." Kadın bulunduğu yere son bir öpücük kondurup uzaklaştı.
" Neyse , sonra konuşuruz bunları. Sen uyu dinlen biraz. Bende kahve alıp geleyim kantinden." Kadının gözleri uyumadığı ve ağladığı için kan kızmızısı kesilmişti. Göz altları ise uykusuz ve yorgunluktan morarmıştı. Bu durumdayken adamın onu bırakacağını düşünmesi ise büyük bir yanılgıydı. Uzanıp gitmeye kalkan kadının bileğinden tuttu.
" Gece , en son ne zaman uyudun sen?" Kadın soru karşısında gözlerini kaçırmıştı. İlk defa kaçırmıştı gözlerini. Derin bir nefes sesi ile birlikte tedirgin bir ses duyuldu oda da:
" Sakın bana görevden döndüğümüzden beri uyumadığını söyleme." E onu demezse nasıl cevap verecekti ki.
" Tamam , söylemem." Demesi adamı kaşıncı kez olduğunu bilmediği şoka soktu. Yani bu kadar zaman duygularını gizleyip , şu an bütün duygularını dışarı mı vuruyordu bu kadın? Ne yapıyordu Allah aşkına?
" Güzelim, neden uyumadın onca saat?" Bu sefer gözlerine sabitlenen elalarla öylece kaldı adam. Bu sefer korkan oydu. Gelecek olan cevaptan korkuyordu. Aşkına karşılık olarak bakan elalar her şeyi açıklarken , kalbinin ortasında ki boşluğun olduğu yerde bir ağırlık hissetti. Sanki kayıp bir yapboz parçası gelip yerine oturtulmuş gibiydi. Bu kadar mıydı yani? Yıllarca boşluğun sebebinin ne olduğunu düşünürken bir çift sevgi dolu ela gözmüydü?
" Seni izledim. Sen uyananana kadar başında bekledim. Gidemedim bir yere. Gidersem , geldiğim de bıraktığım yerde olmazsın diye korktum. "Bu cümleleri kurmayı kadında beklemiyordu. Ama demişti bir kere, geç kalmayacaktı hiç bir şeye.
" Gece." Adam ilk defa ne diyeceğini bilemiyordu. Ne dese boş kalacaktı bu sözlerin karşısında. İkisinin de kaybettiği büyük yıllar vardı. Geri gelemeyecek bir sürü yıl. Düşünmeyi bıraktı adam. Düşünmek yerine yattığı yatakta sevdiği kadına yer açtı. Tuttuğu bileği çekiştirerek bakışlarıyla yanında ki boşluğu işaret etti. Bu hareketi karşısında kadın sığınacağı limanını bulmuşçasına beklemeden ayakkabılarını çıkarıp uzandı adamın yanına. Yarasına zarar vermemek için ise büyük bir çaba sarf ediyordu.
" Merak etme, sen benim canımı yakmazsın." İçi titredi ikisininde. Kadın ne yapması gerektiğini bilmiyordu. İlk defa karşı cinsiyle hem duygusal , hemde tensel bir yakınlık kuruyordu. Bilmezdi ilişki durumlarında ne yapılması gerektiğini. Adamın da ondan kalır bir yanı yoktu ama sevdiği kadın yanında olursa diye bir sürü hayali vardı. Hepsinde de kollarının arasına alıp derin derin kokusunu içine çekiyordu sevdiği kadının. Hayallerinin ilkine bir tik attı. Sevdiği kadını kendine çekti, sarıldı, kokladı saçlarını, bir sürü öpücük kondurdu gece karası saçlarına. Sonra bir tik daha attı hayallerinin bulunduğu sayfaya. Sevdiği kollarında ikisi de yorgunlukla ve huzurla gözlerini kapattı.
••••••••
Hastane odasında ikili uyurken İzgi Hanım ve Öykü Hanım çeşit çeşit yemekler yapıyordu. Birisi oğlunun sevdiği yemekleri yaparken diğeri de kızım ne sever diye düşünüyordu. Bu düşünce yüreğine ağır gelsede ,artık mutlu günlerin kapıda olduğunu hissederek kötü hisleri kenara bıraktı. İki arkadaş hem dertleşti hem yemek yaptı.
Erkekler ise apar topar odadan çıkarılmalarının nedenini anladığında iş işten geçmişti. Anladıkları gibi odaya girmek isteselerde anneler devreye girmiş ve izin vermemişti. Yine araya birileri girerse Gece'nin kendini geri çekip duygularının önüne geçmesinden korkmuşlardı. İkisinin de artık mutlu olmasını istiyorlardı. Akşama kadar bir sürü yemekler yapılmış, hastaneye gitmek için evden çıkılmıştı.
Hastanede ki ikili ise bir kaç saatte olsa uyumalarıyla biraz dinlenmişti. Nasıl oldu bilinmez ikisi de kendini dinç hissediyordu. Ama ikisi de bir harekette bulunmadan yatıyorlardı. Yekta yarasından dolayı kıpırdamasa da , Gece'nin Yektadan uzaklaşmaya cesareti yoktu. Hem huzurluydu da olduğu yerde neden kalksındıki. Tabi her huzurlu anın bir katili vardı. Kapının önünden yine mâlum kişinin sesinin gelmesi ile birbirlerine baktılar:
" Yaa Öykü teyze çekil şu kapının önünden girelim işte içeri." Diyordu Alparslan.
" Aayy Alparslan diyorum ki bir gireyim bakayım . Müsaitlerse gireceğiz zaten içeri." Diyen ses ise Öykü Hanıma aitti.
" Lan ne demek müsait değillerse. Ulan Yekta yine bir bok yediysen bu sefer kimse alamaz seni elimden!" Alparslanın bağırması ile ikisi de yüzünü buruştururken, Yekta yüzüne yine pis sırıtışını takınarak kollarında ki kadına döndü.
" Güzelim kızmazsan bir şey söyleyeceğim ama hemen itiraz etmek yok." Bakışlarından yine bir halt yiyeceği belli olsada kafasıyla onayladı kadın.
" Alparslanın sinirleriyle birazcık oynasak diyorum. Ne dersin birtanem?" Bu kadar yakınken zaten içi gidiyordu kadının , bir de güzel güzel konuşmasa olmazmıydı. İster istemez kadın da gülmüştü karşısında ki adama. Zaten olduğu konumdan ayrılmak istemiyordu, bahane olurdu onada.
" Tamam da ayıp olmaz değil mi bu şekilde olmamız?" Çekinerek sorması ile adam dişlerini dudaklarına geçirdi. Yoksa kapıdakileri umursamadan öpecekti yine.
" Olmaz bebeğim. Neden olsun? Hem sizinkilerden şüphe etsem de bizimkiler mutlu bile olur." Şüphesine hak verdi kadın. Kapıda ki sesler bile şüphelerini doğrular nitelikteydi. Dışarıdan kapıyı açmaya kalktıklarında ise alel acale birbirlerine daha çok sokuldular. Gece'nin başı Yekta'nın boyun girintisine denk gelmişti. Yekta ise sanki aralarında mesafe varmış gibi elini beline dolayıp daha çok çekti kendine. Kadın da elini üstten adamın beline sardı. Ardı sıra kapı sökülürcesine açılmıştı. Odaya büyük bir kalabalık girmişti. Tabi kimse böyle bir yakınlık beklemiyordu. Hele de Yekta'nın üstü çıplak iken Alparslan gerisine bakamamış ve eliyle yüzünü kapatmıştı.
" Hassiktir! Lan ben bakamıyorum . Nolur ikisinin de çıplak olmadığını söyleyin bana!"
" Yuh! Abi sende mi benim düşündüğüm şeyi düşünüyorsun?" Bu soru ise beklenmeyen birinden gelmişti. Âhiden gelmişti bu soru. İkizine bir kez bile sarılamamışken bu andaval onunla nasıl böyle bir haşır neşir olabilirdi. Gerçi böyle düşünmeye bile yüzü yoktu ama ister istemez yakın olmak istiyordu onunla.
" Lan! Atalay bak bu oğlun elimde kalacak haberin olsun. Lan oğlum küçükken de başımıza belaydın hala belasın. İzgi Allah aşkına uyandır şunları ben bakamıyorum." Bu konuşmalarını duyan ikili ise kahkaha atmamak için zor tutuyordu kendini.
" Ayy ben size dedim ama bir bakayım müsaitler mi diye." Bu soruyla birlikte Alparslan hızla gözlerini açtı.
" Ulan çıldırıcam şimdi. Kaldırın şunları , ben kaldırırsam hiç iyi şeyler olmayacak."
" Çocuk her fırsatı sonuna kadar değerlendiriyor yemin ederim. Pişt, uyumadığınızı görebiliyorum kalkın bakıyım." Araf'ın sesi ile ikili gülerek ayaklanmıştı.
" Abi yaa niye bozuyorsun."
" Valla Yektacım dua et çektiğim gibi almadım seni o yataktan." Ne yaparsa yapsın umurunda değildi Yektanın. Sevdiği kadın resmen hislerini sermişti önüne. Nasıl bundan başka bir şeyi düşünebilirdiki şu anda. Gece, Yektanın oturmasına yardımcı olduktan sonra istemeyerekte olsa kalktı. Kalktığı gibi Alparslanın kolları arasında buldu kendini.
" Güzelim sen ne zamandır uyumuyorsun, hadi ben seni eve götüreyim de uyu biraz." Bunları demesinin tek sebebi Yektadan uzaklaştırmaktı ama alacağı cevabı bilse konuşurmuydu, orasını bilemiyordu.
" Yok abi ben uyudum. Yeni uyandık." Demesi ve peşi sıra yataktaki adamdan gelen büyük bir kahkahayla kadın da gülmüştü.
" Alparslan ex oldu. Güzelim bir anda denir mi ,adama kal geldi." Bu duruma ne kadar memnun olmasalarda herkes gülmüştü. Karşılarında iki tane mutlu insan vardı. Gülen iki yüz vardı. Yektanın yıllar sonra böyle güldüğünü görmek iki aileyi de mutlu etmişti. Gece'nin gülmesi ise artık aile olacaklarının umudu gibiydi. Kızları artık onlara bir tepki veriyor, hatta bir de dalga geçiyordu. Nasıl kızsınlardı, nasıl bu anı bozsunlardı şimdi? Kimse de sesini çıkarmadı zaten. Şakalarla , kahkahalarla getirilen yemekleri yediler.
Gecede ki değişimin hepsi farkında olsada, sanki her zamanki haliymiş gibi kimse yadırgamadı. Hiç bir şey sormadılar. Akşama kadar sohbet ettiler, güldüler, şakalaştılar. Hatta küslükler bile unutuldu o anda. Gece hiç birini umursamadı. Hayatın ne kadar kısa olduğunu, ölümün her an burunlarının dibinde olduğunu anladığı için kimseye sesini çıkarmadı. Her şeyi görmezden geldi. İkizinin ağır , kalp kıran laflarını duymadı. Küçük kardeşinin benim ablam yok dediğini duymadı. Her şeyi o kayaların tepesinde bırakmış ve burada yeni bir hayata adım atmıştı.
Akşama kadar bu böyle devam ederken gelenler oldu, gidenler oldu. En sonunda ise doktor geldi odaya , Yektayı muayene etti. Bir gece daha kalmalarını söylesede Yekta durmadı. Daralmıştı hastaneden. Doktorla konuşup ikna etmeye çalıştı. Daha sonra babası araya girip , doktor olduğunu belirtince ikna oldu adam. Çıkış işlemleri yapıldı, Yekta üzerini giyince hepsi birlikte hastaneden çıkıp arabaların önüne geldiler. Tabi yine ilk konuşan Alparslandı.
" Ben kardeşimi alıp gidiyorum. Siz gelirsiniz sonradan." Demiş ve Gecenin koluna uzanmıştı ki İzgi Hanım araya girdi.
" Oğlum evler zaten yan yana. Nere kaçırabileceksin kızı sanki. Bin kızım sen sevgilinin yanına." Sevgili sözcüğünün altına bastırması herkesin beynine bir balyoz indirdi. Bunlara Yekta ve Gece de dahildi. Adı konmamış bir ilişkileri vardı ve bu şekilde hitap edilmesi ikisininde hoşuna gitti. Yektanın hoşuna giden ise eline tutunmuş elle birlikte arabaya bindirilmesiydi. Koltuğa nasıl oturduğunu bile anlamamıştı. Gözlerini kırpıştırdı bir kaç saniye. Etrafına bakındı bir kez daha. Arabanın dışında herkes şokla Gecesine bakıyordu. Yine o pis sırıtışı takındı yüzüne.
Anlaşılan sevdiği kadın Baybars erkeklerini kudurtmaya devam ediyordu. Sevdiği kadını izlemeye dalmışken abilerine attığı öpücükle kahkasını tutamamıştı. Peşi sıra yanında ki kapı açılıp sevdiği yanına kuruldu. Gözleri gülerek ona dönen kadınla kolunu kaldırdı. Ne yapması gerektiğini anlayan kadın ise hiç beklemeden girmişti sevdiği kolların arasına. Onlar huzurla birbirlerinin kollarında dinlenirken, ön kapılar açılıp arabaya Atalay ve Öykü bindi.
Arka koltuktaki ikiliyi gördüklerinde ise birbirlerine baktılar. Aşk evliliğiydi onlarınki ve gördükleri görüntü ise eskileri hatırlatmıştı onlara. Duramadı Atalay Bey karşısında ona aşkla bakan kadına yaklaşıp dudağına küçük bir öpücük bıraktı. Arka koltuktakilerin pek etrafına baktığı da söylenemezdi zaten. Tekrar önlerine döndüklerinde ise beklemeden yola çıktılar. Çok uzak değildi zaten yarım saat sürmeden eve gelmişlerdi.
Evde kızları Aslı ve küçük kızı Asel onları bekliyordu. Asel daha 2 yaşında olduğu için bırakıp gidememişti hastaneye. Bir de en büyük abi vardı Toprak. Oda Doktordu. Ama şehir dışında bir konferansa katıldığı için geç haberi olmuştu. Gelmesi de uzun sürmüş ve bir kaç saat önce anca gelebilmişti. Evin önüne geldiklerinde ise Atalay Bey'in arabayı park etmesiyle Gece hemen inmişti arabadan.
Ani atakları aileyi biraz şaşırtsada Yekta'nın bulunduğu kapıya gittiğini gördüklerinde ise gülümsemişlerdi. Yekta ise hâla saf saf göz kırpıştırıyordu. Sevdiği kadın resmen iki günde kişilik değiştirmişti. Hoşuna gitsede biraz da tırsmıyor değildi. Kapısının açılması ile kafasını kaldırıp ona bakan ela gözlere baktı. Alık alık baktığını gören kadın ise Alparslan gelmeden adamı da alıp eve girme derdindeydi. Hafif bir şekilde eğilerek koluna girdi.
" Ne bakıyorsun öyle? Hadi in gelecek şimdi cehennem bekçisi gibi dikilecek tepemize Alparslan. Gelmeden girelim şu eve." Sözleri onları izleyen herkesi güldürmüştü. Yekta ise artık bu hallerine alışmaya karar vererek indi arabadan. İndi inmesine de yürümesine engel olan bir şey yapışmıştı bacaklarına.
" Taaayy!!" İkisinin de bakışları yerde ki miniğe dönmüştü. Yekta ise gördüğü görüntü ile gülümsedi.
" Oyy dayım sen mi geldiin?" Kafasını kaldırıp baktı küçük kız tepesinde dikilen ikiliye. Tabi ellerinin birleşik olduğunu gördüğünde ise ayırarak kendisi tuttu dayısının elini.
" Çesim men. Uf oydu diye ten." Konuşmasına ne kadar gülmek istese de , sevdiği kadınla arasına giren bir kişinin daha çıkmasıyla kaşları çatıldı. Bir bitmiyorlardı gerçekten.
" Tay men tucak." Kollarını kaldırarak kendisini kucağına almasını söylesede , yarasıyla alamazdı. Dikişleri açılabilirdi. Tam bunları söyleyecekken, yanındaki kadının yere eğildiğini gördü. Yere eğilmiş yeğenine bakıyordu.
" Merhaba , biz tanışmadık güzellik. Benim adım Gece , senin ismini öğrenebilir miyim?" Bu anı birçok kez kafasında hayal etmişti. Hatta bir uçurumun kenarında gökyüzüne bakarak yeğenini anlatmıştı sevdiği kadına. Öldü denmişti ama bir naaşını bile vermemişlerdi ellerine sevdiği kadının. Başına gideceği bir mezarı bile olmamıştı. Bu an ise hayallerinden de ötedeydi. Bir tik daha attı deftere. Bir hayal daha gerçekleşmişti.
" Aşel."
" Memnun oldum Aselcim. Şimdi iznin olursa seni kucağıma ben alabilirmiyim? Dayın uf olduğu için canı yanmasın, olur mu?"Gözlerinin dolması, ağlamak istemesi normaldi değil mi şu anda?
" Oluy tay uf omaşın." Dayı diyemeyip tay demesine başka zaman gülecekti kadın. Küçük kızı kucağına alıp bir koluyla sabitledi kucağına. Daha sonra ise yanında bu anı büyük bir hüzünle izleyen adamın elini tuttu. Onları izleyen aile fertlerine doğru ilerlerken , bir aile gibi göründüklerinin farkında değidi ikiside.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 23.77k Okunma |
1.7k Oy |
0 Takip |
36 Bölümlü Kitap |