19. Bölüm

18.Bölüm

Sude Öngül
sudeongul

Hastanenin geniş koridorlarında hızla ilerliyordu genç adam. Ayakları ne kadar ileri gitse de , beyni geri adım atmasını söylüyordu. Kafasında ki sesler susmadıkça daha çok sert basıyordu ayaklarını yere. Öğretmen Hanımı o gün Komutanlarıyla birlikte hastaneye getirmişlerdi. Daha sonra muayene edilmiş ve ciddi sorunların olmadığı söylenmişti. Ama yine de bir gece gözetim altına alınmışlardı Öğretmen Hanımı.

 

Cenk ise kendini hastaneden dışarı atmıştı. Yanına uğramamak için kendisini direkt karargaha atmıştı. En alakasız işleri bile yapmıştı ama o hala rengini bile çözemediği gözleri aklından çıkartamamıştı. Bir göz rengi onu nasıl böyle alt üst edebilirdi anlamamıştı. Bu içindeki hisler ne anlama geliyordu onu da bilmiyordu. Sevgi ne demek bilmezdi. Bir ailesi yoktu. O doğduğunda annesi ölmüş ve babası denen adam onu bir yetimhaneye bırakmıştı. Ona söylenen ve dosyasında yazan şeyler bundan ibaretti. Sevmemiş, sevilmemişti.

 

Sevgiyi bir tek timinde ki kardeşlerinde görmüş, göstermişti. Onun ilerisinde bir sevgi tanımıyordu. Hem sevgi veya adı ne ise o ilk görüşte hissedilmezdiki. Hissedilebilir miydi? Bilmiyordu. Şu an bunu bilmekte istemiyordu. O an bir boşluğuna gelmiş ve ani duygu değişimi yaşamıştı. Evet , evet öyle olmuştu. Düşüncelere dalmış yürürken danışanın söylediği odanın önüne gelmişti. Kapının önündeki askerlere başıyla selam verdi. Düşünürse giremeyeceğini, bu kapının önünden döneceğini bildiği için beklemeden kapıyı tıklatıp içeri girdi. Arkasından kapıyı kapatıp önüne döndüğünde ise yine o gözlerle çakıştı gözleri. Ne diyeceğini bile bilmiyorken girmişti odaya.

 

" Merhaba. Öğretmen Hanım nasılsınız." Saçmalamamak ve yanlış bir şey söylememek için kendini sıkıyordu. Bir kadınla nasıl konuşması gerektiğini bilmiyorduki. Kalkıp bir anda eyvallah birader bile diyebilirdi.

 

" Merhaba. Şey tanışıyor muyuz?" O mağaraya girdiğin de yüzünde puşi olduğu için onun yüzünü görmemişti kadın. Tedirgindi bu yüzdende. Üzerinde kamuflajıda olmadığı için korkarak bakıyordu kadın ona. Yanlış anlamaması için hemen kendini tanıttı:

 

" Ben Üsteğmen Cenk Kaya. O gün sizi oradan çıkaran bendim. Yüzüm kapalı olduğu için hatırlayamamış olmanız normal. Korkmanızı gerektiren bir durumda yok ayrıca. Kapıda iki askerimiz sizin güvenliğiniz için nöbet tutuyor." Kadın derin bir nefes aldı sözleri karşısında. Güvende olduğunu bilmek iyi hissettirmişti. Adam ise konuşabiliyor oluşuna şükür etti.

 

" Kusura bakmayın, dediğiniz gibi o an yüzünüzü görememiştim. Bende size teşekkür etmek istiyordum. Biliyorum göreviniz ama yinede teşekkür ederim." Her sözünde adamın içinde bir kıpırdanma oluyordu. Kesinlikle sesinin nahifliğindendi. Birde o ses tonuyla kısık konuşması işleri iyice sarpa sarıyordu.

 

" Dediğiniz gibi görevimizdi. Teşekkürlük bir şey yok. İyi olmanız bizim için yeterli." Gülümsedi kadın cevabına. Oysa şu an gülmemeliydi. Hele de o küçük bir tebessümde bile ortaya çıkan gamzelerle hiç gülmemeliydi.

 

" Siz ne için gelmiştiniz? Bir sorun yok değil mi?" Ne için gelmişti, o da bilmiyorduki. Ne bahane sunacaktı mesela şu anda. Elini ensesine atıp kısa saçlarını çekiştirdi.

 

" Ben , siz iyi misiniz merak ettim de ondan gelmiştim. Yani geçiyordum bir uğramak istedim." Biraz daha konuşursa saçmalayacağı aşikardı. Sustu bu yüzdende. İlk dakikalardan rezil olmak istemiyordu. Kadına incelediğin de ise üzerini değiştirdiğini ve çantasını hazırladığını gördü. Anlaşılan o ki iyi zamanda gelmişti. Biraz daha geç gelseydi ,kaçırabilirdi.

 

" Siz çıkıyordunuz sanırım?" Emin olmak için sormuştu. Odada tek başına olmasına bir anlam verememişti. Tek başına kalmamıştır umarım diye düşündü içinden.

 

" Evet çıkış işlemlerimi hallettim, çantamı almaya gelmiştim odaya." Sözleri düşüncelerini doğrular nitelikteyken , kendinden beklemediği bir hamle yapmıştı:

 

" Eğer sizi almaya gelecek biri yoksa ben bırakabilirim gideceğiniz yere." Çekinerek ve utançla ona alttan alttan bakan kadın, kesinlikle kalbinin ayarlarını bozmaya çalışıyordu.

 

" Size zahmet vermeyeyim, bir taksiyle giderim ben teşekkür ederim." Bu kadar nahiflikle nasıl zahmet verebilirdiki. Sakince uzandı adam kadının elindeki çantaya. Korkutmak istemiyordu ama yapıdı buydu. Kadınlarla konuşmayı bilmezken bile gayet iyi idare etmişti. Çantayı yavaşça kadının ellerinden aldı. Alırken parmakları birbirine değdiğinde ise bir kıvılcım oluştu ve ikisininde içine süzüldü. İkiside farkına varmadı bunun. Çantayı alıp geri çekildi ve eliyle yolu gösterdi adam.

 

" Zahmet olmaz. Buyurun önden ilerleyin Öğretmen Hanım." Kadın çekinsede kafasını sallayıp önden ilerledi. Onun ilerlemesi ile adamda hemen ilerlemiş ve adımlarını kadına uydurarak yanında yürümeye başlamıştı. İkiside sessizlik içinde çıkışa doğru ilerledi. Hastaneden çıktıklarında ise Cenk bir adım öne geçip yine sessiz bir şekilde Öğretmen Hanımı arabaya yönlendirmişti. Arabanın yanına geldiklerinde ise ön kapıyı açıp kadına geçmesi için işaret verdi. Onun binmesiyle kapıyı kapattı ve elindeki çantayıda arka koltuğa koyarak kendi yerine geçti. Arabayı çalıştırırken ise yanında ki kadına döndü.

 

" Ne tarafa doğru gidiyoruz Öğretmen Hanım?"

 

" Merkezde ki büyük okula doğru gidin siz , okula yakın evim. Ben size yolu tarif ederim." Başıyla onayladı adam. Arabayı hızlı bir manevrayla hastanenin önünden çıkarıp, yola çıktı. Yolculuğun sessiz geçmesini istemiyordu ama ne konuşacağını da bilmiyordu.

 

" Buralı mısınız normalde de , yoksa tayin ile falan mı geldiniz?" Derin bir nefes vermek istiyordu ama yanında ki kadına gerginliğini çaktırmamak için veremiyordu. Şurda bir "huh" diye bağırsa abartımı olurdu.

 

" Yok buralı değilim. İstanbulluyum, zorunlu doğu görevim buraya çıktı. O yüzden buradayım." İlk defa görmüştü o mağarada onu. Yeni mi gelmişti? Geldiği gibi dağa mı kaldırmışlardı yoksa?

 

" Yeni mi geldiniz buraya? Daha önce sizi hiç görmemiştim de o yüzden soruyorum yanlış anlamayın lütfen." Kadın küçük bir tebessümle kafasını iki yana salladı.

 

" Yok bir yılı geçmiştir. Yani geçen senenin başında gelmiştim. Okul dışında da pek bir yere çıkmadığım için görmemiş olabilirsiniz." Bir seneden fazladır buradaydı ve hiç karşılaşmamışlardı. Karşılaşsalar unutmazdı. İmkanı yok bu gözleri unutmazdı.

 

" Doğrudur , gerçi bende pek işten kafamı kaldırıp dışarı çıkmıyorum. Yoksa kesin karşılaşırdık bir yerlerde. Bazen okullara da gidiyoruz biz meslek tanıtımı , tatbikat falan olduğunda çağırıyorlar. Bu senede gelecektik ama başka bir tim görevlendirildi." Anlayışla gülümsedi kadın. Askerleri her zaman sevmişti. Yaptıkları meslek o kadar güzeldiki ne dese az kalırdı yanında. Yolun geri kalanı kadının evini tarif etmesiyle geçmişti.

 

Evin önüne geldiklerinde arabayı park edip indiler. Arka kapıyı açıp çantayı aldı bir eline adam. Diğer taraftanda ön kapısını açıp inmeye çalışan kadına elini uzattı. Arabası biraz yüksekti. Kalıpları gereği biraz büyük arabalar tercih etmek zorunda kalıyorlardı. Önüne uzanan ele tutundu kadın. Elinin içinde ki narin el öyle güzel hissettirmişti ki , bir an hissettirdiklerinden korkup elini geri çekmeyi bile düşünmüştü. Kadın arabadan indikten sonra adama döndü.

 

" Teşekkür ederim Cenk Bey. Zahmet ettiniz buray kadar , bir kahvemi içmek istermisiniz. Vaktiniz varsa tabi." Kolundaki saatine baktı adam. Vakti vardı da aklı varmıydı bilmiyordu. Rahatsız etmektende korkuyordu.

 

" Yok ben hiç rahatsız etmeyeyim sizi Öğretmen Hanım. Siz çıkın rahatça dinlenin."

 

" Olur mu öyle şey ne rahatsızlığı. Hem o kadar hayatımı kurtardınız , teşekkür olarak bir kahve ikram edeyim." Tam kabul edecekken cebinde ki telefonunun çalması ile duraksadı. Cebinden telefonu çıkarıp baktığında ise arayanın Berker olduğunu gördü. Bekletmeden açıp kulağına götürdü telefonu:

 

" Efendim."

 

" Kardeşim neredesin sen? Bir gittin gelemedin."

 

"İşim vardı. Ne oldu , bir sorun mu var?"

 

" Yok bir sorun yok da komutanımız duramamış hastanede çıkmış eve. Biz de sen gelince ziyaret etmeye gidecektik ama sen gelmek bilmeyince bir arayalım dedik."

 

" Tamam siz konumu atın ben direkt geçerim buradan. Orada görüşürüz." Demiş ve beklemeden telefonu kapatmıştı. Karşısında ki kadına baktığında ise yüzünde hafif bir buruklukla ona bakıyordu.

 

" Benim gitmem lazım. Hastanedeki asker arkadaşlar yine sizi beklemeye devam edecekler. Merak etmeyin korkulacak bir durum yok. Sadece tedbir amaçlı bir iki gün bekleyecekler." Buruk bir tebessümle kafasını salladı kadın. Neydi yüzündeki burukluğun sebebi?

 

" Teşekkür ederim tekrar. Tanıştığıma memnun oldum Cenk Bey. Görüşmek üzere." Kadın tam arkasını dönmüş binaya ilerliyordu ki sesiyle durmuştu.

 

" Öğretmen Hanım! İsminizi söylemediniz, yani tekrar karşılaşırsak hitap edebilmek için." Kadının yüzünde imalı bir tebessüm belirirken sözleriyle birlikte olduğu yerde kalmıştı.

 

" Bir gün kahve içmek için zamanınız olursa eğer, o zaman ismimi söylerim Cenk Bey." Dediği gibi arkasını dönüp binaya girmişti. Arkasında öylece kala kalmış bir adam bıraktığının farkında bile değildi. Kendi yaptığına kendisi utandığı için koştur koştur merdivenleri çıkmış ve direkt kendini duşa atmıştı. Bu durumu en iyi su atabilirdi üzerinden. Aşağıda ki adam ise sarsak adımlarla arabaya binmiş ve yola çıkmıştı. Kafası ne oluyor oğlum dese de , kalbi halay çekiyordu. Bir anda fazla gelmişti bu kadar duygu. Kafasını iki yana sallayıp önüne dönüp yola odaklandı.

 

 

•••••••

 

 

YEKTA TAN'DAN

 

Hayat öyle garip bir yerdiki bazen hızına dahi yetişemiyordu insan. Bu sıralar bende öyleydim. Yetişemiyordum. Aylar önce , yıllardır acısını çektiğim kadın çıkıp gelmişti. Nasıl olduğunu anlamadım ama resmen ortamıza pimi çekilmiş bir bomba misali bırakılmıştı. Küçücük bir yanlışımızda patlayacak gibiydi. Ki çoğu zaman patlamıştıda.

 

Beni kurtarmak için geldikleri mağarada görmüştüm onu yıllar sonra. Olduğum odaya keskin gözleriyle girdiğinde içimde birşeylerin koptuğunu hissetmiştim. O ela gözler, gece karası saçlar... Benim, bizim bildiğimiz hatta bıraktığımız Gecemizdi. O an biraz şüphelensemde ümitlenmemek için bir kenara itmiştim düşüncelerimi. Daha sonra karargaha gelirken, yol boyunca bir kere konuşmamıştı. Fazlası ile sessizdi. Sesini birazcık dinlesem belki oradan da bir şeyler çıkarabilirdim ama konuşmamıştı.

 

Karargaha indiğimiz de gür sesi bütün vücudumu titretmişti. Bir kaç saat sonra tekrar Albayın odasında karşılaşmıştık. Albayın karşısındada beni şaşırtmamış ve en kısa şekilde konuşmuştu. Kolundaki yaranın hâla kanıyor olması ise beni ayrı bir sinirlendirmişti. Derdini anlamak zordu vesselam. Odadan çıkıp gittiğinde ise Albayla bir iki şey daha konuşup ona yetişebilmek adına peşinden gitmiştim.

 

Revire adımlayacak iken dış kapının orada olduğunu görmem ile peşinden ilerlemiştim. Arabaya yaklaştığını gördüğümde ise durdurmuştum. Kendini tanıttığında ise sarsılmıştım. Gece Kor demişti. Gece dediği an resmen olduğum yerde sendelemiştim ama karşımda ki kadın bütün umursamazlığı ile bunun farkına bile varmamıştı. Gözlerine bakmıştım , saçmaydı ama bir umut orada tanıdık bir şeyler görmek istemiştim. Üç yaşında almışlardı onu bizden. O yaşta nasıl hafızasında bizden bir şeyler kalabilirdiki. Daha fazla bir şey belli etmemek için arkamı dönüp gitmiştim.

 

Zaten sonraki günlerde her şey ortaya çıkmıştı. Yanılmamıştım. Oydu. Gecemdi. Benim kadınımdı. Duygularımı gizlemeye çalışmıştım. O an ne yaşadıysam arka plana atmıştım. Ağlamak istemiştim mesela. Ağlayarak ona sarılmak, yılların acısını çıkartmak istemiştim. Neden diye haykırmak istemiştim. Neden çaldılar yıllarımızı demek istemiştim. Ama Gece'nin daha olayları kavrayamadığını fark ettiğimiz için hepimiz kendimizi geri çekmeye çalışmıştık. Ben daha çok dalgaya vurmuş ve eski günlerdeki gibi Baybars erkekleriyle uğraşmıştım. Kafamı dağıtmamda büyük bir etkenlerdi kendileri.

 

Kendimi geri çekmeye çalışsamda bazen kendimi tutamamış ve bir kaç temasta bulunmuştum. Hatta bu temasların sonunda Geceden büyük uyarılar almıştım. Ve karşılığında sevdiğim kadına biraz kötü davranmıştım. Evet kabul ediyorum ,tam bir şerefsiz gibi davranmıştım.

İster istemez beni kendinden uzak tutmasını kabullenememiştim. Küçükken dibimden ayrılmayan kızın beni kendinden itelemesini kaldıramamıştım.

 

Hislerimi ne kadar belli edersem edeyim umursamamıştı. Daha doğrusu benim onu iki günde sevdiğimi düşünmüştü. Haklıydı belkide. Hatırlamıyordu ki geçmişimizi. Hatırlasa eminimki bu kadar soğuk , uzak olmazdı. Yinede vazgeçmemiştim ondan. Nasıl vazgeçilirdiki? Ben ondan başkasını bilmemiş, görmemiştim. Görevdeyken kesin nişancının onu nişan oldığını gördüğümde ise bir saniye olsun düşünmemiştim. Ateş etmeye zamanım olmamıştı çünkü tetik çoktan çekilmişti. Önüne siper olduğumda ise devamında öyle bir tepki beklememiştim. Ağlamıştı. Benim için ağlamıştı. Ben daha ağladığını kaldıramazken hastane odasında beni öpmüştü. Ben kalkınca gideceğini sansamda bir anda yüzüme eğilmesi beklemediğim bir şeydi.

 

Şu an ise eve geldiğimiz gibi beni odama postalamışlardı. Küçük yeğenim Asel ise Geceyi ele geçirmişti. Geldiğimizden beri göremiyordum sevdiğim kadını. Annem odama çıkıp dinlenmemi söylemişti ama duramıyordum. Hergün karargahta ordan oraya koşturuyordum ve şu an yatmak bana göre değildi. Sıkılmıştım ve sevdiğim kadını da özlemiştim. 22 yıldır nasıl dayanmıştım bilmiyorum. O kadar yılın üzerinden şimdi bulmuşken yanımdan ayırmak istemiyordum. Ve şu an bu biraz imkansız gibi görünüyordu. Çünkü aşağıdan Baybars erkeklerinin sesi geliyordu. Kalkıp aşağı insem yanına bile yaklaştırmazlardı beni. Ben bunları düşünürken odanın kapısı hızla açılıp kapanmıştı. Kapandığı gibide kilit sesini duydum. Kafamı kaldırıp baktığımda ise Gece'nin nefes nefese kapıya yaslandığını gördüm.

 

" Güzelim ne bu hâl, bir şey mi oldu?" Yaslandığı kapıdan ayrılıp yanıma doğru gelirken , gözümü bile kırpmadan onu izliyordum. Yanıma gelip yatağın kenarına oturduğun da ise elinde bir ilk yardım çantası olduğunu fark etmiştim.

 

" Öykü teyze yarana pansuman yapılmasını söyledi. Bende tam kalkıcakken klasik Alparslan abim atladı olaya. Ben yaparım , ederim diyerek. Onlar tartışırken bende çantayı kaptığım gibi kaçtım. En son beni kovalarken yerde yuvarlandığını görebildim." Sözlerine büyük bir kahkaha patlatmıştım. Tabi yaramın sızlaması yüzümün aynı hızla buruşmasına neden olmuştu. Benim yüzümün buruşması ile karşımda ki kadının üzerimdeki tişörtü kaldırması bir olmuştu.

 

" Güzelim sen de iyi alıştın ha ırzıma geçmeye." Sözlerime karşı gözlerini devirmesi beklendik bir şeydi.

 

" Abartma istersen. Pansuman yapmaya geldim. Haa dersen ki ben illa Alparslan yapsın istiyorum, hemen çağırabilirim."

 

" Sen beni tehdit mi ediyorsun acaba hanımefendi?" Sözlerime dudaklarını büzerek omuzlarını silkti.

 

" Yani tehdit demeyelim de ,öneri sunuyorum diyelim." Onun yaptığı gibi dudak büzerek ellerimi kollarının altına geçirdim. Kollarının altından kaldırarak kucağıma yan bir şekilde oturttum. Olduğu konuma şaşkınlıkla bakarak bana döndü.

 

" Yekta ne yapıyorsun? Dikişlerini patlatacaksın." Yekta. Bendim. Ve bu kadın bana ilk defa ismim ile sesleniyordu. Sadece ismimle. Böyle küçücük bir şeyde bile nasıl duygulanabilirdim. Gözlerimin dolduğunu hissediyordum. Bunu karşımda ki kadına yansıtmamak için gözlerimi ondan kaçırdım.

 

" Ne oldu ? Canını mı yaktım? Yekta konuşsana, bir şey mi oldu?" Gözümden düşen bir damla yaşla birlikte tekrar kafamı ona kaldırdım. Yeşillerim , elalarıyla kesiştiğinde ise gözlerinde ki tedirginliği gördüm.

 

" Yandı, canım çok yandı. Gece , artık benden uzak durma olur mu? Ne olursun artık beni kendinden mahrum bırakma."

Bölüm : 04.01.2025 23:07 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...