20. Bölüm

19.Bölüm

Sude Öngül
sudeongul

GECE KOR'DAN

 

" Yandı, canım çok yandı. Gece , artık benden uzak durma olur mu? Ne olursun artık beni kendinden mahrum bırakma." Derken gözünden bir damla yaş süzülen adama baktım. Bu kadar mı çok yanmıştı canı? O kadar mı çok seviyordu beni? Ağlayacak kadar seviyormuydu? Ya da ağlamasına değecek birimiydim ki ben? Usulca uzandım yanağında ki yaşa. Parmaklarımı gezdirdim yüzünde. Yetmedi dudaklarımla silmek istedim göz yaşını. Usul usul öptüm yüzünün her bir karesini.

 

Belki erkendi, belki de geç bile kalmıştık. Bilmiyordum. Ama tek bildiğim artık bu adamdan da ailemden de uzak kalmak istemediğimdi. Kırgın olduklarım elbette vardı. Ama gözlerinde ki pişmanlığı görebiliyordum. İki güzel sözle ya da hediyeyle affetmezdim. Affedersem eğer kendime haksızlık etmiş olurdum. Ama yine de zamanla affetmeye çalışırdım. Onlar beni hatırlamıyordu, ki ben de kimseyi hatırlamıyordum. Âhi ikizimken, bir diğeri benden yıllar sonra doğmuş olan kardeşimdi. Beni hiç bilmeyen ve görmeyen kardeşim. Âhi ise ikizimdi ama hatırlamıyordu işte. Ben nasıl hatırlamıyorsam o da öyle hatırlamıyordu. Bu yüzden de ikisinede pek kızamıyordum.

 

Kucağında oturduğum adamın yüzünden geri çekildim. Pansuman yapmaya gelmiştim ve yine olay farklı yerlere gitmişti. Saatler önce öpmüştüm ben bu adamı. Şimdi tekrar öpsem ne olurduki? Bir gün de temas bağımlısı olmuş olamazdım değil mi? Çünkü ben şu an olduğum konumdan uzaklaşmak istemiyordum ve o dudakları tekrar öpmek istiyordum. Bir de bundan sonra bir adım uzağında dahi olmak istemiyordum. En azıyla elini tutsam bile yeterli olabilirdi. Ben bu düşüncelerle kilitlenmiş bir şekilde dudaklarına bakarken , onun parmaklarının dudağımda gezdiğini hissettim. Dokunuşuyla birlikte gözlerim , gözlerine tırmandı.

 

" Uzaktan bakmak zor olmuyor mu öyle bebeğim?" Sözleri utanmama neden olmuştu. Umarım yüzümde bir yerler kızarmamıştır. Ben gözlerimi kaçırmaya çalışırken ,parmakları olduğu yerden uzaklaştı. Peşi sıra yüzünü yüzüme yaklaştırdı. Sanki ilk defa öpecekmiş gibi bir his kapladı içimi. Heyecanlandım. İçim içime sığmadı. Evet ilk ben öpmüştüm ama o kadar ani yapmıştım ki bunu , heyecanlanmaya zamanım kalmamıştı. Ben öpecek diye beklerken durdu.

 

" Sende nefeslenmeme iznin var mı güzelim?" Sorusu içimde öyle bir noktaya baskı uyguladı ki, şu an oturup hüngür foşur ağlayabilirdim. Duygusallığı bir kenara iteleyip , cevabımı aradaki mesafeyi kapatarak verdim. Aynı hastanede öptüğü gibi öpüyordu. Sakin ve oldukça tutkulu bir şekilde. Ellerim omuzuna sarılırken, onun elleri ise belime dolanmıştı. Kaslı ve kalıplı vücudu beni yeterince tahrik ediyordu. Biz birbirimizde nefeslenirken bir anda büyük bir gürültü koptu. Beklemediğimiz bir şey olduğu için sıçramış ve birbirimizden ayrılmıştık. Ayaklanıp arkamı döndüğümde ise Alparslan ve Aral'ın bize şok ile baktığını gördüm. Siktirdi gerçekten. Bu şekilde basılmak istemezdim ama olan olmuştu.

 

" A-abi , benim gözlerim yanlış görüyor değil mi? Bizim Gecemiz bize bunu yapmaz değil mi?" Alparslan neyseydi de , Araldan böyle bir şey beklememiştim. Cidden kapıyı kırıp oday girmişti manyaklar. Ve ben daha pansuman bile yapamamıştım.

 

" Aral , sen de mi benim gördüğümü görüyorsun abicim? Ben hayal sanmıştım, bence ikimiz de aynı hayali görüyoruz. Evet , evet kesinlikle öyle." Alparslanın kendini inandırma çabası ise ayrı bir komikti. İlk karşılaştığımız andan beri , yüzünü mıncırmak istiyordum. Mıncıra mıncıra sevecektim bu koca adamı. Başka türlü sevilmesi imkansızdı. Bir bana , bir de arkamda bu sefer sıçtığının farkında olarak gözleri kocaman olan adama bakıyordu. Sonunda yüzünde ki o pis sırıtışı silebilmiştik beyefendinin suratından. Gerçi öylede ayrı bir yakışıklı duruyordu ama şu an bunu düşünmemem gerekiyordu. Olayı buradan çevirmek biraz zordu. Ama belki üzerlerindeki şoku atlatamadan odadan çıkartabilirdim.

 

" Aaa abilerim siz neden geldiniz? Ben zaten geliyordum yanınıza." İkisi de saf bakışlarıyla bana bakmaya başladı. Gördükleri olayda kalmışlardı anlaşılan.

 

" Abicim biz , az önce gördüğümüz şey-"

 

" Ayy abi sorma , ne kadar gıcık bir şeymiş bu adam. Sinir etti bende tam kafa atıyordum ki o anda geldiniz." At yalanı, bilmem napayım inananı gibi olmuştu biraz. Olayı çakmadan buradan çıkarmam lazımdı ikisinide. O yüzden olduğum yerden atılıp ikisinin de koluna girerek kırılmış olan kapıya yönlendirdim.

 

" E hadi aşağı inelim. Sofra kuracaklardı , yardım edelim de yemek yiyelim. Ben çok acıktım ,siz acıkmadınız mı?" İkiside hâla saf saf bakıyorlardı birbirlerine. Gözlerini kırpıştırarak bana baktılar.

 

" Acıktık. " ikisinden de aynı anda gelen cevapla gülme isteğimi bastırmaya çalıştım. Saflardı falan ama seviyordum yaa. Yavaş yavaş kendimi biraz daha iyi hissediyor ve açılıyordum sanırım. İçimde büyük bir sevgi pıtırcığı vardı sanki. Mesela şu an bile yanımda ki adamları şapur şupur öpesim vardı. Ki kendimi pekte tutmak istemiyordum. Çünkü bunlar pişman olacağım şeyler değildi ki , biz zaten birbirimize çok geç kalmış bir aileydik. Sonunda salona geldiğimiz de ise herkes bize dönmüştü. Asel beni gördüğü gibi oynadığı Âhiyi bırakmış ve koşarak bacaklarıma yapışmıştı. Yere eğilip hemen kucakladım miniğimi. Geldiğimizden beri peşimden ayrılmıyordu. Aynı dayısıydı bu kız. Bulduğu her fısatta dibimde bitiyor ve yanaklarımı sulu sulu öpüyordu. Şu anda da olduğu gibi. Kafamı tekrar salona çevirdiğim de ise timinde geldiğini gördüm. Başımla selam verip konuştum:

 

" Hoşgeldiniz gençler."

 

" Hoşbulduk komutanım!" Hep bir ağızdan konuşmaları ile herkesin bakışları bize dönmüştü. Sanırım onlarla da aramdaki sınırı kaldırsam iyi olacaktı. Garip gelebilirdi bir anda bu kadar sıcak bir insana dönüşmem ama yeterdi bence. Bunca zaman, bunca yıl soğuk olmam , uzak olmam yeterdi. Üç günlük dünyada artık bir şeylerin pişmanlığını yaşamak istemiyordum. Keşke yerine iyi ki yapmışım demek istiyordum.

 

" Askeriye dışında komutanım demenize gerek yok. Nasıl isterseniz öyle hitap edebilirsiniz." Hepsi gözlerini ve ağzını açmış bir şekilde bana bakarken , bir diğer şok olacakları şeyi yaparak gülümsedim.

 

" Euzubillah! Ulan komutanıma bir şey olmuş. Komutanım ne yaptınız? Tuvallette ekmek mi çiğnediniz? İncir ağacının altına mı işediniz ne yaptınız?" Yüzümü buruşturdum bu sözlerine karşı.

 

" Abartma lan. Bizde insanız işte, değişmeye çalışıyoruz. Pişman etme ilk günden."

 

" Valla sizi bilememde , bu an bir ay benim rüyalarıma girebilir." Gözlerimi devirdim. Salak bir insandı ama bunu da sevdiğimi fark ettim. Dedim ya içimde bir sevgi pıtırcığı vardı bugün. Sanırım içimde yıllardır bir köşeye itelediğim başka bir ben vardı. Ve fırsatını bulduğu anda çıkmıştı.

 

" Ee yemekler ne durumda ben acıktım." Bu sözlerime karşı babam güzel gülümsemesi ile ayaklanıp beni kolunun altına almıştı. Buna da büyük bir gülümsemeyle karşılık verdim.

 

" Dışarıya hazırladık masayı. Gel güzel kızım biz oturalım , diğerler gelmesede olur boşver." Çok tatlı adamdı vesselam. Bununda mı yanaklarını mıncırsaydım acaba. Neyse bunu daha sakin bir ortamda yapardım artık. Biz masaya ilerlerken arkamdan bir ses duydum.

 

" Lan Cenk , oğlum Gece komutanımızın içine üç harfliler kaçmış olmasın? Cevap versene lan , ne oldu sana? Bir tuhaflık var sende. Geldiğinden beri bir garipsin. Salak salak dalıp duruyon. Lan , lan yoksa aşık maşık mı oldun? Lan oğlum ben senin götünden ayrılmıyorum , ne ara aşık olma fırsatı buldun? " Çocuğa hem konuşma fırsatı vermiyordu , hemde cevap vermiyor diye kızıyordu.

 

" Berker! Götünden ayrılmadığına göre bizim oğlan sana aşık olmuş olmasın?" Bu ses tabiki de bana aitti. Berker ise ilk dediklerimle gözlerini kocaman açmış ve ardından Cenkten uzaklaşmıştı.

 

" Yok artık. Yok demi lan? Neyse ben yine de götümü kollayayımda, kusura bakma kardeşim ben kadınlardan hoşlanıyorum."

 

" Ben sanki sana bayılıyorum pezevenk!" Demiş ve Berkerin kıçına tekmeyi yapıştırmıştı. Herkes gülerek sandalyelere oturmuştu. Yektayı da anladığım kadarı ile Atalay amca getirmek için gitmişti. Umarım canım abilerim Yektayı görünce tekrar bir atağa girmezlerdi.

 

Çok geçmeden Yekt ve Atalay amca da gelip oturmuştu yerlerine. Neyse ki Yekta beyciğimiz biraz akıllılık edip abilerimden en uzakta olan sandalyeye oturmuştu. Onların yerleşmesi ile de yemeğe başlamıştık. Yemek gayet güzel geçiyordu. Sohbetler ve kahkahalar eşliğinde güzel bir yemek yiyorduk. Edilen sohbeti dinlerken, önündeki mezeden bir çatal alıp ağzıma attım. Mezeyi zar zor yutarken bir anda nefesimin kesildiğini hissettim. Gözlerimin karardığını ve vücudumun buz kesmesi de peşi sıra gelmişti. Elimi can havliyle boğazıma attım. Nefes alamıyordum. Can havliyle yanımda ki babamın koluna elimi attım.

 

" Gece! Kızım ne oluyor!" Herkesin ayaklandığını hissedebiliyordum. Ama ben kalkamıyordum bile yerimden. Ölüyormuydum? Mutlu oldum diye sevinirken bu kadar kısa mı sürecekti mutluluğum?

Oysa ben doya doya yaşamak istiyordum hayatımı, hatta daha yeni yaşayacaktım hayatımı. Ailem ile birbirimize daha doyamamışken bitiyormuydu hikayemiz?

 

" Gece, güzelim ses ver ne oluyor? Bitanem konuş benimle hadi güzelim , ne oldu söyle yalvarırım?" Sevdiğim adamın sesi ile zar zor gözlerimi aralamaya çalıştım. Konuşmak o kadar zordu ki şuanda, yinede zar zor konuşmaya çalıştım.

 

" Kara, Kara-biber." Sesim kısık çıksada kulağını dudağıma yaklaştırarak ne dediğimi anlamaya çalıştı.

 

" Karabiber mi? Alerjin mi vardı güzelim ha kafanı salla sadece ." Kafamı zorlukla aşağı yukarı hareket ettirmeye çalıştım. Dediğimi anladığı gibi beni kucakladığını hissettim. Gerisi , gerisi yoktu. Gerisi koca bir karanlıktı.

 

••••••••


 

Sevdiği kadını kucaklamış arabaya doğru koşuyordu adam. Bunu yaparken ise ne patayan dikişleri önemli idi ne de acıyan canı. Şu an acısı karnında değildi. Şu an acıyan yeri kalbindeydi. Bugün ne kadar da mutlulardı. Sevdiği kadının bir anda değiştiğini fark etmişti. Attıkları adımlara karşılık adım atıyordu. Kendini geri çekmediği gibi o da onlara geliyordu. Deli gibi korkuyordu onu kaybetmekten. Ona bir şey olursa ne yapacaktı? Bir kere kaybetmiş , yıllarca görememişti sevdiği kadını. Ya yine aynısı olursa ,bu sefer dayanabilirmiydi?

 

" Alparslan! Geç arabaya , en yakın hastaneye sür çabuk." Bütün aile yıkılmış ama durmadan arabalara geçmişlerdi. Geceleri tekrar ellerinden kayıp gidiyordu. Ama bu sefer olmazdı, olamazdı. Onu kaybedemezlerdi. Hepsi arabalarıyla harekete geçmiş hızla ilerliyorlardı. Hepsinin yüreğinde bir korku vardı.

 

" Gece , abicim kalk ne olursun bir ses ver ne olur." Bilinci çoktan kapanmıştı oysaki kadının. Arabada ki iki erkek de ne yapacağını bilemiyordu. Yekta'nın karnında büyük bir kan gölü vardı. Farkında dahi değildi bunun. Dikkati tamamı ile kucağında yatan kadındaydı.

 

"Güzelim. Canımın içi, ne olur dayan ne olur. Buraya kadar geldik he , daha bir sürü güzel günümüz olacak ne olursun yaşa. Benim için, bizim için yaşa birtanem." Arabayı kullanan adam bunları duysada , bir şey diyecek halde değildi.

 

" Evet güzelim. Daha ben bu adamı ,seni öptü diye döveceğim. Sonra sen gelip ayıracaksın bizi. İkimizede ters ters bakacaksın. Hadi dayan güzel kızım , dayan abim geldik." Dediklerini kadın duymasada ikiside konuşmaya devam ediyordu. Çok sürmeden hastanenin önüne gelmişlerdi. Acı bir fren sesi duyuldu ortamda, peşi sıra bir bağırış.

 

" Sedye getirin! Çabuk sedye getirin, kardeşim ölüyor çabuk!" hemşireler sedyeyi getirdiğinde kucağında kadınıyla indi adam arabadan. Beklemeden sevdiği kadını sedyeye koydu. Ellerinden alıp götürdüler. Hepsi arkasından büyük bir hüzünle baktı. Yine belirsizliğe düşmüşlerdi. Acil servisin önünde bekliyorlardı. Yekta duvarın dibine çökmüş öylece duruyordu. Hala yarasının kanadığının farkında dahi değildi. Sadece sevdiği kadını götüren adama alerjisinin olduğunu ve bu hale geldiğini söylemişti.

 

Diğer tarafta ise acılı bir anne ve baba vardı. İkisininde acısının nedeni kızlarına bu kadar geç kalmış olmalarıydı. Mesela neden alerjisi olduğunu bilmiyorlardı? Ya da başka bir şeye alerjisi var mı neden bilmiyorlardı? Kızlarına dair hiç bir şey bilmiyorlardı. En kolayından en sevdiği yemeği bile bilmiyorlardı. Canları yanıyordu ikisininde. Abileri de perişan haldeydi. Herkes perişandı. Hepsinin aklından geçenler aynıydı. Ama iki kişinin içinde bir de pişmanlık vardı.

 

Bunlardan birise Âhiydi ve içi yanıyordu. İkizine geç kalmamıştı değilmi? Kalbinde ki ağrı ikizinin çektiği acıdan dolayımıydı? Kendine hakim olamıyordu. Yere oturmuş ağlıyordu. Yanında ise Çağın vardı. O da ağlıyordu. Ablasının o halini gördüğünde o kadar kötü olmuştu ki, abilerinden önce yanına gitmişti. Yekta kadına sarılmışken bir elini de o tutmuştu. Bunu o an ki korku ile kimse görmemişti. İlk başlarda gördüğü kadından korkmuştu. Gözlerinde ki soğukluktan, onunda onları istemediğinden korkmuştu. Haksızdı. Hem de sonuna kadar haksızlardı. Hepsi umutla beklerken sonunda doktor içeriden çıkmıştı.

 

" Kızım nasıl doktor bey?"

 

" Açıkçası bizi biraz korkuttu Gece Hanım. Böyle alerjik durumların sonu bazen kötü bitebiliyor. Neyse ki zamanında getirmişsiniz. Alerji iğnesini vurduk, değerleri de normale döndü. Tekrar fenalaşma ihtimaline karşı bu gecelik burada kalmasını öneririm. Ama bir kan tahlili yapalım, sonuçlarına göre kalıp kalmamak da karar verirsiniz. Geçmiş olsun." Demiş ve yanlarından ayrılmıştı. Hepsi derin bir nefes aldı. Yekta rahatlamanın etkisi ile kendini arkasında duran sandalyeye attı. Attığı gibi de yarası acıdı. Kafasını eğip karnına baktı.

 

" Hassiktir." Sesi ile herkesin bakışı ona dönmüştü. Ayağa kalkıp toplu bşr cevao vererek acilden içer girdi.

 

" Ben bir yarama baktırayım, bir şey olursa haber edin." Demiş ve bir hemşireye durumu anlatıp tekrar dikiş attırmıştı. O dikiş attırırken Geceyi odaya çıkarmışlardı. Alparslan arayıp odayı tarif etmiş ve kapatmıştı. Beklemeden tişörtünü geri giydi. Hızla acilden çıkıp sevdiği kadının bulunduğu odaya adımladı. Odayı bulduğu gibi beklemeden içeri girdi. Ailesi sevdiği kadının başına toplanmıştı. Gözleri yarı baygın bakan kadın ile kalbine bir ağrı daha girdi. Onu böyle görmeyi hiç sevmemişti. Bir daha böyle görmemek için de elinden geleni yapacaktı. Olduğu yerden hareketlenip sevdiği kadının dibine çöktü.

 

" Güzelim, iyi misin canımın içi?" Kadının gözleri ona döndüğünde ise üstünü gördüğü gibi bu haliyle bile kaşlarını çatmıştı.

 

" Y-yekta." Boğazı acıyordu kadının. Kendini yorgun ve bitkin hissediyordu.

 

" Söyle Yekta'nın canı."

 

" Kan." Tek kelimesi ile ne dediğini anlamıştı.

 

" Bir şey yok güzelim. Merak etme sen, dikişler biraz açılmış o kadar ." Yalandı. Bir anda ağır kaldırdığı için dikişlerin hepsi patlamıştı. Yarası da daha yeni olduğu için çok kanamıştı.

 

" Benim , yüzümden." Bu durumda bile yine kendinden başka herkesi düşünüyordu. Eline uzanıp üzerine küçük bir öpücük kondurdu adam.

 

" Hayır güzelim. Neden senin yüzünden olsun. Senlik bir durum değil tamam mı ? Düşünme sen şimdi bunları dinlenmene bak. Biz buradayız , güvendesin bebeğim." Konuşmak istiyordu kadın ama boğazı izin vermiyordu. Biliyordu bu hissi. İlk alerjisini fark ettiğinde de aynısı olmuştu. Kendini zar zor hastaneye atmıştı. Ve o zaman tek başınaydı. Şimdi ise bir sürü başında bekleyen insan vardı. Ailesi vardı. Hepsi birer köşeye çekilmiş kadına odaklanmış iken odaya doktor girdi. Yüzünde kocaman bir tebbesümle aileye baktı. Kimse bu mutluluğa anlam veremezken, devamında gelecek olanı da beklemiyorlardı.

 

" Eveet nasıl olmuş hastamız?" Kısık gözleri ve sesiyle doktora cevap verdi kadın.

 

" İ-yiyim."

 

" Biraz yorgun hissediyor olabilirsiniz. Alerjik durumlarda genelde böyle şeylerle karşılaşıyoruz. Bugün bol bol dinlenirseniz geçecektir merak etmeyin." Demir Bey doktorun sözlerinin bitmesiyle bir soru yöneltti.

 

" Doktor Bey kan tahlili demiştiniz , bir sorun çıkmadı değil mi?" Doktorun yüzünde ki gülümseme arttıkça arttı.

 

" Yok çıkmadı. Hatta müjdemi isterim. Gece Hanım tebrik ederim iki haftalık Hamilesiniz!"

Bölüm : 05.01.2025 23:30 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...