21. Bölüm

20.Bölüm

Sude Öngül
sudeongul

GECE'NİN GİYDİĞİ ELBİSE

 

MİZGİN'NİN GİYDİĞİ ELBİSE

 

•••••••••

 

 

Etrafımda kocaman bir karanlık vardı. Sanki dipsiz bir kuyuya düşmüştüm. Büyük de bir boşluk vardı bunların yanı sıra . Ne olmuştu? Başımın üzerin de sanki tonlarca ağırlık vardı. Boğazımı ise sanki kesip biçmişlerdi. Tanıdıktı bu his ama nereden tanıdıktı? Gözlerimi açmaya çalıştım. Öyle birbirine geçmişti ki kirpiklerim, tutkalla yapışmış gibiydi. Kendimi zorlarken uğuldayan kulaklarım da uzaklardan bir ses duydum sanki:

 

" Hocam! Hasta kendine geliyor, uyanıyor." Hasta kimdi? Ben miydim , o hasta? Zorlukla gözlerimi açtım. Etrafı net göremiyordum. Yeni uyandığım için olmalıydı. Gözlerim sonunda biraz daha netleşirken, tepemde dikilen hemşire ile göz göze geldik. Sanırım bahsedilen hasta bendim. Kendime gelmeme fısat vermeden , tekrar konuşmaya başladı:

 

" Gece Hanım merhaba. Bir alerjik reaksiyon geçirmişsiniz, bu yüzden buradasınız. Kendinizi nasıl hissediyorsunuz?"

 

" Boğazım." Diyebilmiştim, zar zor. Anlayışla kafasını sallayıp elinde ki kağıtlara bir şeyler yazdı.

 

" Boğazınız biraz acıyabilir. Ama merak etmeyin bir kaç saate kendine gelecektir. Şimdi sizi normal odaya alacağız. Ailenizi de o zaman görebilirsiniz." Demiş ve uzaklaşmıştı. Yorgunlukla gözlerim tekrar kapandı. Uyku ve uyanıklık arasında bir yere doğru ilerlediğimi hissediyordum. Gözümü açıp ne olduğuna bakacak gücü bulamıyordum kendimde. Biraz zaman sonra ilerlemem durmuş ve sesler yükselmişti. Kendimi bir kere daha zorlayıp , gözlerimi açmıştım. Karşımda bana dolu ve kızarık gözlerle bakan ailem duruyordu. Korkmuşlardı. Bu sefer ki korku benim içindi. Yektaya bakındı gözlerim , ama yoktu. Beni bu halde bırakıp gitmezdi, biliyordum. Bilincimin tamamen kapanmadan önce beni kucakladığını hayal meyal hatırlıyordum. Ben Yektaya odaklanmışken hiç beklemediğim birisi gelip bir anda sarılarak boynumda ağlamaya başlamıştı:

 

" Abla! Çok korktum, sana bir şey olacak diye , çok korktum!" Sanırım bunu kimse beklemiyordu. Boğazım konuşmama izin vermediği için elimi kaldırıp saçlarını attım. Sakinleşmesi adına hafif hafif okşadım. Ne yapılır , ne denir bilmiyordum ki?

 

" İ-iyiyim." Sesimle birlikte daha çok sokulmuştu olduğu yere. Ben daha bunu atlatamadan bir diğer yanıma da başka birisi konmuş ve boynuma sokulmuştu. Ne oluyordu amına koyayım? Öldüm de mezar taşımamı sarılıp , pişmanlıklarını dile getiriyorlardı.

 

" Diğer yarım. Özür dilerim , çok özür dilerim. Ölüm, ağıza alınamayacak kadar korkunç bir şeymiş. " buna diyecek bir sözüm yoktu. Ne tepkim , ne de bir şefkatim vardı. Saçlarını okşadığım çocuğun affedilir bir yanı vardı. Daha olayları kavrayabilecek bir yaşta değildi. Bunların yanı sıra affedilmeyecek sözler, hareketler yapmamıştı. Kendine göre atarlanmıştı sadece. Evet , affetmeyi kabul etmiştim. Ama bu şu an bir yanımda ağlayan ikizim için geçerli değildi. Onun daha zamanı vardı. Bu yüzden ona inat diğer yanımda ki küçük kardeşimin saçlarına küçük bir öpücük kondurdum. Gücüm ancak buna yetiyordu çünkü. Daha sonra odadakiler ikisine de kızmış ve yataktan kaldırmışlardı. Nefes almam adına biraz alan tanımışlardı. Tabi iki dakika sonra içeriye Yekta dalmıştı. Kimseye aldırış etmeden yanımda ki sandalyeye oturması ile gözlerim üzerini buldu. Kan içindeydi. Yarasına mı bir şey olmuştu?

 

" Güzelim, iyi misin canımın içi?"sözleri ile içim bir hoş olsada , aklım başka noktadaydı.

 

" Y-yekta." Sesim zorlukla çıkmıştı. Boğazımda ki devasa ağrı hala devam ediyordu.

 

" Söyle Yekta'nın canı." Şu durumda bile kalbimi yerinden hoplatabiliyordu. Ama yine de hala onun için endişeliydim.

 

" Kan."

 

" Bir şey yok güzelim. Merak etme sen, dikişler biraz açılmış o kadar ." o esnada can havliyle beni kucağına almıştı. Benim yüzümden dikişleri mi zarar görmüştü? Tabi benim yüzümden olmuştu başka neyden olacaktı.

 

" Benim, yüzümden." Uzun uzun konuşamıyordum. kelimeler boğazıma bir diken gibi batıyordu adeta. O ise söylediklerimi reddedercesine elime öpücük kondurmuştu.

 

" Hayır güzelim. Neden senin yüzünden olsun. Senlik bir durum değil tamam mı ? Düşünme sen şimdi bunları dinlenmene bak. Biz buradayız , güvendesin bebeğim." Kanuşup tekrar itiraz etmek istedim. Benim yüzümden demek istedim. Başımıza ne geliyorsa benim yüzümden. Diyemedim. Boğazımda ki his o kadar tanıdıktı ki , o kadar acı bir tanıdıklık. Ama bu sefer yalnız değildim ailem vardı. Hepsi bir köşeden bana bakıyordu. Ben onlara dalmış düşünürken odaya doktor girdi. Yüzünde anlamsız bir mutluluk vardı.

 

" Eveet nasıl olmuş hastamız?" Kısık gözlerim ve sesim ile birlikte doktora cevap verdim:

 

" İ-yiyim."

 

" Biraz yorgun hissediyor olabilirsiniz. Alerjik durumlarda genelde böyle şeylerle karşılaşıyoruz. Bugün bol bol dinlenirseniz geçecektir merak etmeyin." Babamın sorusu ile gözlerim ikisi arasında gidip gelmeye başlamıştı.

 

" Doktor Bey kan tahlili demiştiniz , bir sorun çıkmadı değil mi?" Doktorun yüzünde ki gülümseme arttıkça arttı. Tabi sonrasında hepimizi şoka sokan sözler döküldü dudaklarından:

 

" Yok çıkmadı. Hatta müjdemi isterim. Gece Hanım tebrik ederim iki haftalık Hamilesiniz!"

 

•••••

 

Dakikalardır herkesin gözleri kocaman bir şekilde birbirimize bakıyorduk. Tabi ben direkt karnıma bakıyordum. O varlık oraya hiç bir bok yemeden de yerleşebiliyor muydu ki? Ne diyordum ben ya, benim hamile olmamı gerektiren hiç bir bok yaşanmamıştı ki. Ya da yaşanmışmıydı? Yanımda , karnıma kocaman olmuş gözleriyle bakan adama bu konuda pek güvenemiyordum açıkçası. Her boku yiyebilirdi. Odada resmen kırk dakikadır süren bir sessizlik vardı. Hatta bu sessizliği ise ikizim olacak şahıs bölmüştü.

 

 

"Miyekis ınana!" Anlamsız kelimesi ile bir süre göz kırpıştırdım. Sessizliğe bir ok daha atıldı , en konuşmaması gereken kişiden.

 

" Ben, baba." Evet, kesinlikle boku yemişti. İnkarda etmiyordu salak. Desene adam biz bir halt yemedik diye. Ben saf saf etrafa bakarken odada bir gök gürledi.

 

" LAN!" pardon gök değilmiş. Alparslanmış. Onun gürlemesi , pardon bağırması ile Yekta yerinde sıçramıştı. Ve bağırması ise uyuyan diğer abileri , pardon evin erkek üyelerini uyandırmıştı.

 

" LAN!" bu sefer hepsi bağırmıştı. Babamda dahil. Ve ben daha ne olduğunu anlamadan Yekta kapıya koşmuştu. Peşinden ise sevgili ailem. Annem ve Öykü teyze ise bana hala kocaman gözleri ile bakıyorlardı. Koridordan ise bağırış sesleri geliyordu.

 

" Ulan , ben dedim size hastanede tek bırakmayalım diye. Kesin o gün bir bok yedi bu it herif!" Diyen Alparslanı , Deniz'in sesi takip etti.

 

" Lan çük kafalı bir yakalayım seni varya, doktorlukta ilk sünnetimi seninle yapacağım. Kökünden yapacağım hemde, gel lan buraya!" Sesler uzaklaşırken kattan çıktıklarını anlamıştım. Umarım bu sefer öldürmezlerdi.

 

" Kızım, bu doğru mu?" Annemin sorusunu ise aklımda dönüp duran soru ile yanıtlamıştım:

 

" O varlık , buraya hiç bir bok yemeden girebiliyor mu?" Bir taraftan da karnımı gösteriyordum. Düşüncesi öyle korkutmuştu ki , sadece düşündüğüm şey gerçek olup olmadığıydı.

 

" Kızım siz öyle bir şey yaşamadınız mı?" Gayri ihtiyari bir şekilde kafamı iki yana salladım. Sanırım aklım yerine yeni yeni geliyordu.

 

" Öykü teyze biz , daha ilişkimizin adını koymadık ki. Sadece o vurulunca ben bütün herşeyin farkına varıp duygularımı belli ettim. Bir kaç ufak yakınlaşmadan başka da ileri gitmedik , ki doktor iki hafta dedi. İki haftalık dedi imkansız." Onlar da yeni aydınlanmış olacak ki anında ayaklandılar. Öykü teyze az önceki adamlar gibi koşarak kapıya yöneldi.

 

" Ayy bunlar oğlumu öldürmeden şu salak doktoru bulayım. Atalaay!" Öykü teyzenin odadan çıkması ile anneme döndüm. Rahatlamış bir ifade vardı yüzünde.

 

" Yemin ederim bütün saçmalıklar bizi buluyor. Doktorun da salağına denk geldik iyi mi?" Dediğinde ise ikimizden de anın saçmalığı ile bir kahkaha patlamıştı. O sırada odaya Öykü teyze ve yanında ortalığa sıçan doktorum giriş yaptı.

 

" Ayy kalkın bırakın gülmeyi. Alparslan ile Demir oğlumu bir pencereden aşşağı sallandırıyor. Durmuş gülüyorsunuz ayol. Bu salak isimleri karıştırmış. Gece Arya adında bir kadının testlerini almış. Acele edin çocuğumu aşağı atmadan kurtaralım." Öykü teyzenin sözleri ile doktor sanki çok normal bir durumun içersindeymişiz gibi konuşmuştu:

 

" Hanımefendi, salak falan ayıp oluyor ama." Öykü teyze bir taraftan koşarken bir taraftan da doktora laf yetiştiriyordu. Tabi peşinden de biz ilerliyorduk.

 

" Ne ayıbı ayol , çocuğum senin yüzünden camdan sallanıyor şuan da . Salaklık değil de ne yaptığın ayrıca." Koşa koşa bir odanın önüne geldiğimiz de ise durdum. Boş, hasta olmayan bir odaya tıkmışlardı sevdiğim adamı. Aşağı atıp buraya yatışını da yapabilirlerdi. Emin olamıyordum bu adamlardan. Kapının girişinde korku dolu gözlerle bakan Mizgini gördüm. Bu ara düğün hazırlıkları içinde oldukları için pek görüşememiştik. Ona bakmayı bırakıp içeri adımladım. Diğer taraftanda doktoru odaya soktum. Sesim çıktığı kadarı ile durumu açıkladım.

 

" Baba , abi durun. Bir yanlış anlaşılma olmuş , doktor bey size açıklama yapacak." Sesim ile birlikte hepsinin gözleri beni bulmuştu. Tabi sevdiğim beyin ise kıçıyla bakışıyorduk. Maşallah pek de güzel kıçı vardı adamın. Bu nasıl şekillendirmişti lan kıçını? Ay adamı aşağı atacaklardı ben daha göt baş derdindeydim. Resmen ayarlarımı bozmuştu bu adam.

 

" Kusura bakmayın bir yanlış anlaşılma olmuş. Gece ismini görünce karıştırmışım. Okuduğum dosya Gece Arya adında başka bir hastama aitti. Gece hanımın test sonuçları temiz çıktı, ayrıca hamile falanda değil." Babam ve Alparslan abim Yektayı bırakmaya kalkıyordu ki ani bir hareketle ensesinden yakaladım. Adamın götünü keserken gidiyordu aşağı az kalsın. Ensesinden aynı bir köpek yavrusu gibi çekip ayaklarını yere bastırdım. Beni görünce yüzünde bir rahatlama oldu. Ama o rahatlama hissi az önce duyduklarından olsa gerek sinire dönüştü. Diğerleri de doktora aynı sinirle bakıyordu. Bu sefer ki hedefleri salak doktor olurken hepsi bir an da doktorun üzerine koşmaya başladı.

 

" Lan salak doktor , nasıl karıştırırsın sonuçları?" Gibi sözlerin üzerine benim; kıçı güzel , gereksiz adamım konuşmuştu:

 

" Ulan şerefsiz, sen benim duygularım ve hayallerimle nasıl oynarsın!"

 

" Yekta ! Siktirme belanı!"

 

" Saygılar kayınbabacım!"

 

••••••

 

Kendimi yorgunlukla yatağıma bıraktım. Aşırı yorucu bir gündü. En son ne olduğunu bile pek hatırlamıyordum. Bir ara topluca doktoru kovalamışlar ve araya Yektayı da katmışlardı. Ve evet sonunda hastaneden atılmıştık. Hatta bir ara hastane polisi devreye giriyordu ki bizi tanıdıkları için geri çekilmişlerdi. Yolda gelirken de uyuya kalmıştım. Kıçı güzel adamımla yolculuk etmek istesem de olmamıştı. Çünkü salak herif götünü kollamak için hastaneden koşarak çıktığı gibi hızını alamamış ve kaçmaya devam ederek eve kadar koşmuştu. Eve kadar koştuğunu ise gelmemizin üzerinden yarım saat sonra kan ,ter içinde bahçede belirmesi ile anlamıştım. O sırada bahçede hava aldığım için denk gelmiştim. Ne kadar korkarsa korksun yine de yapacağından geri kalmıyordu. Bunu neden mi diyordum? Çünkü göt herif evlerine koşmadan önce bir güzel beni öpmüştü. Hem de ne güzel öpmüştü insafsız. Bir de koşarken;

 

" Baybarslardan korksaydık, topuklarımız götümüze vura vura kaçardık" dedi. Ve bunu derken de resmen topukları kıçına değe değe eve girmişti. Salaktı ama seviyordum bee. Neyse artık bunu sonra düşünürdüm. Çok yorulmuştum. Yaşadığım şey çok kolay bir şey değilken bir de saçma işlerle uğraşmıştık. Neyse ki sonunda yatağıma kavuşmuştum. Yorgunlukla gözlerim kapanırken kendimi karanlığa bıraktım.

 

•••••••

 

 

" Güzelim, kalk hadi. Kahvaltı yapacağız seni bekliyoruz." Uzaktan bir ses geliyordu ama cevap veremeyecek kadar yorgun hissediyordum kendimi.

 

"Hıhı." Böyle bir cevap vermem ise kesinlikle yorgunluğumdan dolayıydı. Gülme sesi duydum tekrardan.

 

" Benim kardeşim çok mu yorulmuş? Biliyorum yorgunsun ama bir şeyler yiyip ilaçlarını alman lazım. " zorlukla gözlerimi araladığım da ise karşımda bir adet Deniz vardı. İlk gün bana samimi gelsede kendisiyle pek konuşamamıştık. Ben kendimi toparlayıp, kalkmaya çalışırken tek kolunu belime sarıp tuttuğu gibi kaldırmıştı beni. Oha! Nasıl yapmıştı lan onu. Resmen poşet gibi alıp yere bırakmıştı beni. Olayı kavrayamadığım için sendeler gibi olmuştum. Şaşkınlığımı ise dile getirmeden edemedim:

 

" Ohaa! Nasıl yaptın lan onu?"

 

" Lan mı? Hiç yakıştıramadım abicim. Ayrıca lütfen balon değil bunlar. Bu halis, bu mulis." Demiş ve kollarını göstermişti. Her iki koluna ayrı isim koyması ise gülebileceğim bir olaydı. Ama hala uyku sersemi gibiydim. O yüzden lavaboya doğru adımladım.

 

" Sen in ben de birazdan geliyorum abi!" Demiş ve lavaboya girmiştim. İşlerimi halledip çıktığım da ise olduğu yer de öylece duran bir adet Deniz vardı. Az önce abi diye hitap ettiğim Deniz abim vardı. Onun da bana yaptığı gibi ayılmasına izin vermeyip kolundan çekiştirerek aşağı indirdim. Yine bahçeye kurulmuştu sofra, o yüzden oraya yöneldim. Tuttuğum Deniz abim ile birlikte.

 

" Günaydın!" Mutlu bir giriş yapmıştım. Olan olaylar sevgi pıtırcıklığımdan bir gram eksiltmemişti. Hepsi bocalasa da hemen toparladılar.

 

" Günaydın , güzel kızım. Gel bakalım baba bir günaydın öpücüğü alsın senden." Her gün olan bir şeymiş gibi neşeyle yanına gittim babamın. Yanağıma sıkı bir öpücük kondurup kendi yanağını uzattı. Bunu da yadırgamadım. Daha ne kadar zamanımızdan kayıp verebilirdik ki? Bu yüzden aynı onun gibi sıkıca öptüm yanağını.

 

" Günaydın , babacım!" Ona ilk baba deyişim değildi belki. Ama bu şekilde ilkti. İlk dediğim de acı ile haykırmıştım. Şimdi ise neşeyle şakımıştım. Kafamı kaldırıp bize buruk bir tebessüm ile bakan İzgi Hanıma yöneldim. Yani anneme. Yeterdi bu kadar uzak kalmak. Yanına oturacağımı sanıp gözlerini benden kaçırsada , ben onun yanağına eğilip az önceki gibi bir öpücük kondurdum.

 

" Günaydın, annecim!" Anne demem ile zaten hazır da bekleyen yaşların birisi kendini aşağı attı o güzel gözlerinden. Kadın mutluluğunu yaşayamadan , ortamda bir yüksek ses oldu:

 

" SEN BANA ABİ Mİ DEDİN!?!?!" Denizin bağırması ile ben bile yerimden sıçramıştım. Ki herkes benimle aynı durumdaydı. Heleki de tam önün de bulunan Çağın:

 

" Ananısikeyim! Abi ne yapıyorsun yaa aklım çıktı. Tövbe tövbe küfür ettirdin bir de bana. Hem sen mabadından uydurma. Ablam sana abi falan demedi."

 

" Yok ablacım ben ona yukarı da abi dedim de şoku üzerinden yeni attı yavrucuk. Neyse hadi ben çok acıktım yemek yiyelim." Hiç bir şey olmamış ve ortalığı şoka sokmamışım gibi oturup kahvaltımı yapmaya başladım. Onlarda boşverip kahvaltılarına dönmüştü. Tabi üzerlerinde hala bir şaşkınlık vardı ama yine de benim geri çekileceğimden korktukları için seslerini çıkartamıyorlardı. Şaşkın ve mutlu olanların yanında içi buruk olanlarda vardı farkındaydım. Âhi , Aral ve Araf. Onlara hala bir hitapta bulunmamıştım. Masada gözlerimi gezdirdiğim de ise Mizginin de olduğunu fark ettim.

 

" Aa , Mizgin kusura bakma görmemişim seni. Nasılsın iyi misin?" Çok güzel bir kadındı. Kıskanılacak bir güzelliği vardı ama allahtan o kadınlardan değildim. Güzel gülümsemesi ile bana cevap vermişti:

 

" Yok canım ne kusuru. Mutlu bile oldum sizi böyle görerek. İyiyim sağol, sen nasılsın?" Gülümsemesine aynı şekilde karşılık vermiştim.

 

" İyiyim bende . Olaylardan, olaylara. Sende gördün zaten." Bu sözlerime karşı küçük bir kahkaha atmıştı. Tabi yanında ki adamın aşkla ona baktığını görse böyle gülebilirmiydi bilmiyorum.

 

" Ay evet biliyorum. Vallahi ne yalan söyleyeyim çok güldüm. Bunları bir ara konuşalım seninle ama ben sana bir şey diyecektim eğer bugün müsaitsen tabi." Düşünceli bir şekilde kaşlarım çatılmıştı.

 

" Bir karargaha uğramam lazım ama bir sorun mu var?"

 

" Yok canım sorun değil de , ben bugün gelinlik bakmaya çıkacağım. Daha doğrusu İzgi annem, Öykü teyze ile birlikte bakacağız. Sende bize katılmak ister misin? Ne olur hemen itiraz etme. Yanımda bir tane arkadaşım olsun istiyorum." Yanındaki adam rica eder gibi kafasını yana eğmişti. Zaten kabul edecektim ki , ne demeye tatlı tatlı hareket yapıyordu. Sevimsiz bir bakış attım kendisine. Tekrar yanında ki kadına döndüm.

 

" Gelirim canım sorun değil ama bir saatliğine karargaha uğramam lazım sorun olur mu?" Hevesle başını salladı.

 

" Yok sorun yok. Nasıl istersen."

 

" Ben değil , sen nasıl istersen. Dönüşte de uğrayabilirim. Haa bu arada bir arkadaşımı da çağırabilir miyim?"

 

" Tabi ki de kimi çağırmak istersen çağırabilirsin." Başımla onaylayıp tekrar kahvaltıma döndüm.

 

" Abicim , senin karargahta önemli bir işin mi var? Bildiğim kadarı ile sizin timiniz izinli. Yarın bitiyor izniniz."

 

" Yektanın vurulduğu görevin raporları eksik, onları tamamlayacağım."

 

" Gitsin o it tamamlasın sen ne diye yoruluyorsun? Hem timin komutanı da o bırak gitsin o."

 

" Abi adam yaralı nasıl gitsin allah aşkına?" Sözlerime kaşlarını çatmıştı.

 

" Pardon, o mu yaralı? Dün tazı gibi kaçmayı biliyordu ama. Koşarken , öperken , bir boklar yerken yaralı olmuyor işe geldimi yaralı oluyor." Diye homurdanması ile yanlış anlaşılmayı düzeltmem gerektiğini fark ettim.

 

" Hepinize toplu bir cevap vermek istiyorum. Ne kadar bu konu hakkında utansamda , yine de konuşayım. Doktorun ima ettiği şey aramızda gerçekleşmedi. Ve gayet aklı başında bir insan olarak neyin ne zaman olması gerektiğini bilecek kadar biliyorum bazı şeyleri. O yüzden lütfen bu konuda konuşurken sözlerimize dikkat edelim. Bazıları gibi pişman olacağınız , dönüşü olmayan sözler etmeyin." Demiş ve taşımı da gerekli yere atmıştım. Biraz süründürmekti amacım. Elbet zamanı gelince affederdim. Âhi izin isteyip masadan kalkarken telefonum çaldı. Açıp baktığım da ise götü güzel adamım arıyordu. Bekletmeden açıp telefonu kulağıma tuttum.

 

"Efendim."

 

" Günaydın güzeller güzelim." Sırıtma kızım sırası değil sırıtma. Şerefsiz köpek, nasıl konuşulması gerektiğini biliyordu.

 

" Günaydın." Hafif gülmesi sesi geldi kulağıma.

 

" Biliyorum müsait değilsin. Az önce evden çıkarken duydum konuştuklarınızı. Ayrıca bebeğim ben gayet bir şeyler yaptığımıza inanmıştım. Neden hemen inkar ediyorsun? Neyse bunları o şeyi yaparken konuşmayı tercih ederim. Şimdi karargaha geçiyorum, senin gelmene gerek yok diye aradım. Tercihim yanımda olman olsada , Mizginin yanında ol. Öpüyorum görüşürüz." Yüzümün kıpkırmızı kesilmesi yüzde kaç ihtimaldi? Masadakilere bir şey belli etmemek için telefon rehberimden Rüyayı bulup, aradım. Anında açmıştı telefonu.

 

" Ayy Gece kuşum sen beni arar mıydın?" Şu an olduğum kişiliği bilmediği için telefonda şok yaşatmamaya karar vererek konuştum.

 

" Rüya bir saat için de attığım konumda ol. Gelinlik bakmaya gideceğiz geç kalma." Telefondan gelen çığlıkla şokun en büyüğünü yaşattığımı anlamıştım.

 

" NE!!! Ne demek gelinlik? Ne gelinliği? Lan kiminle evleniyorsun? Evleneceğin kişi Yüzbaşı değilse yüzüne dahi bakmam." O kadar çok bağırıyordu ki ses dışarı taşıyordu. Tabi hepsi anlamıştı Yekta olduğunu.

 

" Canım arkadaşım bana değil başkasına bakacağız. Gelince konuşuruz hadi öptüm bay." Demiş ve yüzüne kapatmıştım. Umarım üzerinden şokunı atıp gelebilirdi. Kahvaltının geri kalanı sakin geçmişti. Karnımızı doyurduktan sonra Mizgin ile birlikte benim odama çıkmıştık. Üstümü değiştirecektim.

Giyinme odama geldiğimiz de ise ikimizde kıyafetlere bakıyorduk. Ben pantolonlara gözümü dikmişken, Mizgin beni elbiselerin olduğu alana çekiştirerek konuşmaya başlamıştı:

 

" Ayy Gece pantolon mu giyeceksin bu havada gerçekten? Ne kadar güzel elbiseler var burada, onlardan giyebilirsin." Tam itiraz edip ben elbise hiç giymedim diyecekken tekrar konuşmuştu:

 

" Bakma bana öyle, elbiseleri de gözlerinle yok edemezsin ayrıca. Giymemiş olabilirsin anlarım seni ama bence deneyebilirsin değil mi? Lütfen benim için bir kez giy." Nasıl kırabilirdim ki bu kadını? Onun yarası benden de çok iken nasıl hayır diyebilirdim? Çaresizce başımı sallayarak onayladım. Sonra onun üzerini süzdüm. Bana diyordu ama kendisi de pantolon giymişti. Tek kaşımı kaldırdım bu görüntü karşısında.

 

" Mizgin hanım bana diyorsunuz da size ne demeli peki? Sende seçiyorsun bir elbise buradan. İtiraz istemiyorum. Yoksa vallahi bende giymem!" Onu da çaresiz bıraktığım da benim aksime hevesle başını sallamıştı. İkimizde bir tane elbise seçmiş ve giyinmiştik.

 

Mizgin pembe çiçekli bir elbise seçmişti kendisi için. Askılı, mini ve göğüs kısmı büzgülüydü. Ben de ne kadar uzun elbise arayışına girsemde Mizgin hepsini geri çevirmişti. En sonunda ; bel kısmı korse tarzında, kolları yarım ve balon kollu , sarı bir elbise seçmiştik. Ve evet bu da miniydi. Ayağıma spor ayakkabı giymek için neyse ki ikna edebilmiştim. Hatta kendiside de bana hak vermişti. Çünkü yorucu bir gün bizi bekliyordu. Hazırlanıp aşağı indiğimiz de ise merdivenlerde durmuştuk. Kapıda bizi götürecek olan Aral abim ile kısa bir an bakışmıştık. Önüne dönüyordu ki , ne gördüğünü anlayamarak tekrar bize dönmüştü.

 

" Güzellerim?" Sesi sorgular biçimde çıkarken , benim tek takıldığım söylediği kelimeydi. İkimizinde gönlünü yapmaya çalışması o kadar güzeldiki, abi demek için geç bile kalmıştım ben bu adama. Hatta bakışına bakılırsa, bunu küçük bir koz olarak bile kullanabilirdim. Elbiseler baya bir kısaydı , haklıydı biraz ama bence izin alacak yaşı çoktan geçmiştik.

 

" Abicim!" Diye şakımıştım adeta. Yüzümde ise Yektadan alışıla gelmiş bir sırıtış vardı. En pisinden hemde. Mizgin ise bana sen çok fenasın bakışı atıyordu. Ne sandın der gibi omuz silkip bizi hala süzmekte olan adamın koluna girdim. Sürükleyerek, evet resmen sürükleyerek arabaya bindirdim. Yanına da Mizgini iteleyip , iyi yolculuklar diledim. Çünkü bir an kendi arabam olduğu aklıma gelmişti. Annem ve Öykü teyze ile birlikte benim arabamla gitmek için arabama yürüdüm. Onlarda arkamdan gelirken , çoktan arabayı çalıştırmıştım. İkisi de binince , arabayı evin önünden çıkardım. Yol iki kadının bol dedikoduları ile geçmişti. Konumdan, bahsedilen gelinlikçiye gelmiştik. Hep birlikte arabadan inip içeri girdik. İçeri girdiğimizde ise Rüyanın da geldiğini görmüştüm. Beni gördüğü gibi ayağa kalkıp üzerime atladı.

 

" Yaa sen benim aklımı mı yedireceksin bana? Berker aramasa haberim olmayacak. Bütün ayrıntıları bilmek istiyorum, her ayrıntısına kadar." Büyük bir gülümseme ile karşılık verdim arkadaşıma. Ama unuttuğum şey ise bu kadına daha önce bu şekilde hiç gülmediğimdi.

 

" Tamam canım anlatırız, dert ettiğin şeye bak. Müsait bir anda , Mizgini de alır benim eve geçeriz. Bir kız gecesi yaparız, hatta bekarlığa veda yapalım Mizgine." Dediğim de ise Mizginin dolu gözleri ile karşılaşmıştım. Bu dönemde fazla duygusaldı. Sanırım bunların sebebi ise , bir ailesinin ve arkadaşının olmayışıydı. Bu durumda üzerime ne düşerse, onu mutlu edebileceğim ne varsa yapardım. Duygusal ortamımızı dağıtan ise çalışan bir kadının bize seslenmesiydi.

 

" Mizgin hanım son zamanlarda en popüler olan gelinliklerimizden bir tanesini denemek ister misiniz?" Anında kendisini toparlayıp kadını hevesli bir şekilde onaylamıştı. Onlar kabine giderken ben de belki güzel bir şeyler bulup öneririm diyerek bakınıyordum. Tabi bu bakınmamın bir an da kabinde biteceğini bilememiştim. Öykü teyze bir anda kızlar sizde deneyin demiş ve bizi kabine itelemişti.

 

Elimdeki gelinlikle bir süre bakıştım. Bunu tutuyorum çünkü elimde şu an , dememe az kalmıştı. Bu noktaya nasıl gelmiştim inanılır gibi değildi. Ben gelinliğe bir yaratıkmış gibi bakarken olduğum kabine bir görevli kadın girdi. Yardım edeceğini söylediğin de anlamsızca kafamı salladım. Peşi sıra gelinliği de giymiş bulunmuştum. Derin bir nefes alıp adımımı dışarı attığımda ise karşımda görmeyi beklemediğim birisi vardı.

 

 

Bölüm : 06.01.2025 16:12 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...