
Herkese merhabalar. Bölüm biraz gecikti biliyorum ama ilk kitabım olduğu için yazmakta bazen zorluk çekiyorum. Umarım bölümleri beğeniyor ve sizi tatmin ediyordur. Eğer okuduktan sonra oy ve yorum yaparsanız çok sevinirim.
Bölüm şarkısı:
AHMET KAYA; AĞLADIKÇA
Keyifli okumalar diliyorum hepinize.🌸😊
Aşk, sevda , sevgi. Bu üç duygu ya da his, ne olduğunu bile bilmediğim üç kelime. Kimine göre bu üç kelime bir çok anlam ifade ediyordu. Mesela aşk. Aşk; kimine göre midede uçuşan sayısız kelebekti, kimine göre mide bulandıran bir histi. Sevda; kiminin kara sevdası, kiminin kavuşamadığı yarasıydı. Sevgi ise diğer iki kelimeye göre en masumuydu. Sevgi; yanında ki bir arkadaşına ve ya ailene bile besleyebileceğin bir duyguydu. Ama ben bu yaşıma kadar bu üç duygu ya da his ne denirse hiç birini yaşamamıştım. Ta ki gerçek ailemi bulana kadar. Yalanlarla büyümüştüm bu yaşıma kadar. Ailemin beni bile isteye bıraktığını söylemişti; beni büyüttüğünü sandığım adam. Minnet duymuştum bana baktığı için, mahçup olmuştum bu yaşıma kadar bana harçlık verdiği için... ve peşi sıra bir sürü duyguyu , hissi yaşamıştım. Mesleğime başladıktan sonra ise öfke, nefret, kin... gibi bir sürü duygu silsilesi geçmişti hayatımdan. Ama ailemi bulduktan sonra ise hiç yaşamadığım, tatmadığım duyguları yaşamıştım.
En basitinden ilk defa bu kadar sevildiğimi hissetmiştim. Anne , baba kavramım bile yokken , abi, kardeş , ikiz kavramım oluşmuştu bir anda. Ben daha olayı kavrayamazken, adamın biri çıkıp 22 yıldır hasretimden öldüğünü söylüyordu. En zoruma giden ise karşımda ki insanların; beni bile isteye bırakamayacak kadar özlem duygusunu bana hissettirmeleriydi. Ne kadar kendimi onlardan geri çekmeye çalışırsam çalışayım, olmamıştı. Ne onlar uzaklaşmıştı , ne de ben onlardan uzaklaşabilmiştim. Şu an baktığım elbisede uzaklaşamadığımın kanıtıydı.
Kutunun içinden çıkan notu okuduktan sonra elbiseyi kutudan çıkarmıştım. Ve şu anda yatağımda uzanmış , karşımda asılı olan elbiseyi izliyordum. Garip hissettirmişti. İlk defa birisi beni düşünerek bir şey almıştı. Dürüst olmak gerekirse bu düşünce ile birlikte bütün yorgunluğumu bir kenara bırakarak ağlamıştım. 25 yaşımda ilk hediyemi almıştım. Hem de sevdiğim adamdan. Ben bilmesemde çocukluğumda birlikte oynadığım adam bana elbise hediye etmişti.
Tabi ki ağlamamı sağlayan tek şey bu değildi. Kutunun içinden bir kutu daha çıkmıştı. Bu öbür kutuya oranla daha küçük ve biraz da eski bir kutuydu. Rengi solmuş ve yıpranmıştı. İçerisini açtığım da ise gördüklerim beni büyük bir şoka uğratmıştı. Bu zamana kadar yaşamadığım, hissetmediğim ne kadar duygu varsa hepsini bir anda hissetmiştim. Kutunun içindekiler elbiseydi. Evet küçük bir kız çocuğuna olacak elbiseler. Küçük Geceye ait olan elbiseler. Bir de oyuncak vardı. Notu okuduğum da ise içimde ki duygu yoğunluğu ikiye katlanmış ve ben içim çıkarcasına ağlamaya devam etmiştim. Tek umudum sesimi birinin duymaması ve beni bu halde basmamasıydı. Kutunun içinde ise iki tane not kağıdı vardı. Birisi yıpranmış, diğeri ise yeni yazıldığını belli edercesine temizdi. Elime ilk yeni yazıldığı belli olan notu aldım.
'Biliyorum , bunlar ne böyle diyeceksin. Bunlar senden bana daha doğrusu küçük Geceden, küçük Yektaya kalan eşyalar. Seni içimde yaşatmama yardımcı olan eşyalar. O iki elbiseyide ben almıştım sana. Yani babam ile birlikte senin için almıştık. Oyuncak ise anneme söyleyip senin için ördürmüştüm. Onsuz uyuyamazdın. Elbiseleri ise ben aldım diye üzerinden çıkarmazdın. Bunları sana göndermemde ki sebep ise anla diye. Sevgimi , aşkımı anla ve bana güven diye. Yarın benimle dışarı gelmek istemezsen anlarım güzelim ama yinede belki bana azıcıkta güvenirsin diye gönderdim. Ha kimseye gösterme bunları çünkü aldıklarımdan haberleri yok. Senin ölüm haberin geldiğinde artık gelmeyeceğin kesinleşince gizlice almıştım. Kokunu ve seni unutmamak için almıştım. Ben 22 yıl boyunca seni içimde bir yerlerde yaşattım güzelim. Eğer içinde bir yerlerde bana ait bir şeyler varsa yarın attığım konumda seni bekliyor olacağım.'
Bu kadarını beklememiştim. Bana bu şekilde bağlı olmasını ve benden bir şeyler saklaması kesinlikle beklediğim bir şey değildi. Evet sevgisini hissediyordum , hissetiriyordu. Gerek bakışları olsun , gerek sözleri. Ama bu kadar büyük bir his ya da aşk... ben bunun altından kalkabilirmiydim ki? Onun beni sevdiği gibi sevebilirmiydim? Ya seviyorum diye üzersem , o zaman ne olacaktı? Bir kaç günlük hissettiğim duygularla karşısına geçip seni seviyorum diyemezdim. Adam 22 yıldır benden vazgeçmeden sevmiş ve için de yaşatmaya çalışmıştı. Ben şimdi nasıl kalkıp yarın karşısına geçerdim , nasıl seni seviyorum derdim? Diğer nota gözüm iliştiğinde ise cesaret edemedim. Elimin ona gitmesini engelleyen bir şeyler var gibiydi sanki. Yinede titreyen ellerimle notu aldım.
'Bugün senin bir daha hiç gelmeyeceğini söylemelerinin üzerinden 4 yıl geçti zülüf. Oysa ben sana daha hiç böyle seslenememiştim bile. O ismin gibi saçlarına zülüfüm diyememiştim. Annemin izlediği bir dizide duymuştum bu kelimeyi. Küçükken anneme sorduğum da ise bana; adam kadını çok sevdiği için saçlarına ve kadına öyle hitap ediyor demişti. Bir de sevgilinin saçı demekmiş ,bunu da okulda öğretmenime sorduğumda söylemişti. Ben de sana zülüf diyecektim. Nere gittin oyun arkadaşım , ben seni çok özledim. Geri gelemez misin gittiğin yerden? Bizden daha çok mu sevdin gittiğin yeri? Ama ben seni çok seviyorum ve sevmeyede devam edeceğim. Hatta senin için bir günlük bile tutuyorum. Ama babam dedi ki bir daha gelmeyecekmişsin. Artık cennetteymişsin. Seni birisi kaçırmış bunu da konuşurlarken duymuştum. Seni bulamasam da seni kaçıranı bulacağım söz veriyorum. O yüzden de asker olacağım, o kötü adamı yakalamak için. '
Beni kaçıranı da benide bulmuştu. Hatta beni o adamın elinden kurtarmıştı. Biz neredeyse bir ömür kaybetmiştik. Şimdi yarın oraya gitmezsem yine bir şeyler kaybetmeyecekmiydik? Bu okuduklarımdan sonra nasıl gitmezdim ki? Ama hala korkuyordum da. En iyisi yarın karar vermekti. Biraz uyuyup dinlendikten sonra sağlam kafayla düşünmem lazımdı. Ani karar ve duygularımla karar verirsem ikimizi de üzmekten korkuyordum. Kendim umrumda değildim ama Yekta. Onu üzemezdim ki, hem de beni böyle güzel sevmişken.
••••••••••••
Sabah uyandığım gibi kendimi evden dışarı atmıştım. Dün akşam okuduklarımdan sonra eve sığamadığımı hissetmiş ve biraz da olsa kafam dağılsın diye dışarı çıkmıştım. Sabah uyandığımda ise saat daha 06.30'du. Uyandıktan sonra da geri uyuyamadığım için kalkıp karargaha gelmiştim. Kahvaltıya kadar işlerimi halledip geri eve dönerim diye düşünerek askeriyede ki odama gelmiş ve evraklarla uğraşıyordum. Geldiğimden beri ne kadar zaman geçmişti bilmiyorum ama saat şu anda 09.20 'di. Kahvaltıyı genelde bu saatlerde yapıyorduk ama şu an gitmeye kalksam yetişebilirmiyim bilmiyorum. Telefonumun da şarjı bitmiş ve kapanmıştı. Bu yüzden haber de veremiyordum. En iyisi şimdi kalkıp eve gitmekti. Hem belki akşam içinde hazırlanmaya başlardım. Daha doğrusu ne yapacağımı bilmediğim için Rüyadan ve ya Mizginden yardım almayı düşünüyordum. En mantıklısı evrakları sonraya bırakıp ilk önce revire gitmekti. Oradan da Rüyayı alıp eve geçerim. Bu kararım ile birlikte olduğum sandalyeden ayaklanıp ceketimi üzerime giyinip , revire gitmek için odadan çıktım. Tam revirin önüne gelmiştim ki Albayın postasının sesi ile durmak zorunda kaldım.
"Komutanım Albayım sizi ve timi 20 dakika içinde harekat odasında bekliyor. Time haber verildi yoldalar."
" Tamam aslanım geliyorum hemen." Demiş ve tekrar odama girmiştim. Odaya girmem ile tek odağım dolabım olmuştu. Dolabımdan kamufulajlarımı çıkarıp üzerime giyindim. Odadan çıkmak üzere iken aklıma kapanan telefonum gelmiş ve çıkmadan onuda şarja takmıştım. Odadan çıkıp hârekat odasına doğru ilerlemeye başladım. Timi oradada bekleyebilirdim. İki kat yukarıda olan odaya çok sürmeden gelmiştim. Kapıyı çalıp "gel" komutundan sonra içeri girdim. Albayı içeride olduğu için tekmil verdim.
" Üsteğmen Gece Kor, İzmir Emredin Komutanım!"
" Rahat asker! Tim henüz yolda , geç otur." Başımla onaylamış ve yerime geçmiştim. Otursam da hala hazır oldaymış gibi bir pozisyondaydım. Ben olduğum yerde timi beklerken, 10 dakika sonra kapı çalmış ve hepsi teker teker içeri girmişti. Tabi tekmil verip öyle yerlerine geçiyorlardı. Herkes yerine geçtiğinde ise Albay masanın başına geçmiş ve oturmadan direkt konuya girmişti.
" Bugün sabaha karşı karargaha isimsiz bir ihbar geldi. Asılı olup olmadığını araştırdık. Emin olunca da sizi çağırdım. Kırmızı kod ile aranan Cavşit Sam'ın bu bölgede olduğunu ve bir saldırıya hazırlandığı bilgisini aldık. Yerini tespit etmek için sahada olan istihbarattan arkadaşlara bilgi saldım. Yarım saat önce geri dönüş sağladılar. Gelen ihbar doğruymuş. Cavşit Sam, Mardine ayak basmış ve olduğu bölgede büyük bir hareketlilik varmış. Şimdi aslanlarım sizden istediğim gidin ve o iti diri bir şekilde bana getirin. Planı neymiş , kiminle çalışıyormuş ya da arkasında kim varmış bir öğrenelim. Araç ayarlattım sizin için, hazırlanın ve arka bahçeye gelin. Sizi orada bekliyor olacağım." Sözü bittiği anda hepimiz aynı anda yerimizden ayaklanıp hazır ola geçtik.
&"EMREDERSİNİZ KOMUTANIM!" Dedikten sonra hepimiz odadan çıkmış ve hangara geçmiştik. Yaklaşık 20 dakika sonra hazır bir şekilde arka bahçede, Albayın karşısında hazır oldaydık.
" Karan Timi ; bir yüzbaşı , iki üsteğmen, iki teğmen ve üç asteğmenle emir ve görüşlerinize hazırdır komutanım!"
" Rahat asker! Önce Allah'a sonrada birbirinize emanetsiniz. Birinizin burnu bile kanamadan görevi tamamlayın ve gelin. Rabbim sizi korusun!"
&" SAĞOL"
" Tim, araç bin!" Yekta'nın komutu ile hepimiz arabaya yerleşmiştik. Timde ki rütbeliler olarak ikimiz öne binmiştik. Diğerleri ise arabanın arka kısmına binmişlerdi. Bizim binmemiz ile aracın sürücü kısmındaki asker arabayı sürmeye başlamış ve yola çıkmıştık.
•••••••
Sessizlik. Bu meslekteki en büyük silahtı. Şu an arabadakiler de bunu bildiği için herkes kendini göreve hazırlamış ve kimseden çıt çıkmıyordu. Aslında konuşmamalarının tek sebebi içlerinde bir sıkıntı olmasıydı. Her göreve çıktıklarında tedirginlik olurdu içlerinde. Ama bu sefer farklıydı. Bir şeyler olacaktı ve bunun herkes farkındaydı. Aracın ön kısmında bulunan iki kişide buna dahildi. Akşama bir planları olsada ikisinin de ağzını bıçak açmıyordu. Bu mesleğin zorluklarını ikiside çok iyi bildiği için konuşmuyorlardı. Gece konuşursa ağlamaktan korkuyordu. O kutuda gördüğü ve okuduğu her bir şeyden dolayı ağlamaktan korkuyordu. Böyle bir ortamda o konunun açılmaması gerektiğini de biliyordu.
Diğer bir yanında olan adam ise hem görevi düşünüyor, hem de acaba gördükleri karşısında ne tepki verdi diye yanında ki kadına kayıyordu bakışları. Akşam gelip gelmeyeceğini bile bilmiyordu. Oysa ki akşam için çok heyecanlıydı. Bu yaşına kadar Gece'nin her doğum gününde hediye almış ve biriktirmişti. Tabi aldığı hediyeleri göstereceği bir mezarı olsaydı ilk oraya gidip sevdiği kadınada göstermeyi çok istemişti. Odasında bir dolabı sırf bu hediyeler için ayırmıştı. Küçükken oyuncak almış, büyümeye başladığında ise yakışacağını düşündüğü takılar ve elbiseler almıştı. Hepsi dolabının en güzel köşesinde yıllar sonra sahibini bekliyordu. Görevden döndükleri ilk anda ise o hediyeler sahibine kavuşacaktı.
Saniyeler dakikalara, dakikalar saatlere devrederken tim araçtan inmesi gereken yere gelmişti. Burdan sonrasını yürüyerek gideceklerdi. İki , üç saatlik bir yürüşten sonra gitmeleri gereken konuma varmış olacaklardı. Arabadan inip çantalarını sırtlarına takıp yürümeye başladılar. Yeri geldi dinlendiler, yeri geldi birbirleriyle uğraştılar. Ama gözlerini bir an olsun etraftan çekmediler.
En sonunda konuma yaklaşmak üzerelerdiki bir mermi sesi duyuldu. Hepsi en yakın yerlere mevzilenip, nereden ateş edildiğine bakmaya başladı.
" Ben ateş edin demeden kimse ateş etmesin! Kaç kişi olduklarını bilmiyoruz, mühimmatı boşa vermeden ve ıskalamadan atış yapacağız." tim komutanlarını onaylamış ve komutunu beklemeye başlamıştı. Çok geçmeden teröristlerin mevzilerini bulup atış emri gelmiş ve herkes vurduğunu indirmeye başlamıştı. Ama bilmedikleri şey ise arkadan da bir ekibin saldırıya hazırlanmasıydı. Çatışma devam ederken ortamda bir ses ve yerin sarsılması duyulmuştu. Arkadan gelen ekip, timin tam ortasına roket atmıştı. Roketin şiddetti ile herkes bir köşeye savrulmuştu. Bazısının patlama etkisi ile kulakları uğuldarken, bazısının da bilinci kapanmıştı. Timin dağılması ile düşman askerleri sahaya inmiş ve timin başında onları kontrol ediyorlardı. Yarası ağır olanlar, şehit olanlar , bilinci yarı kapalı olanlar...
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 23.77k Okunma |
1.7k Oy |
0 Takip |
36 Bölümlü Kitap |