24. Bölüm

23.Bölüm

Sude Öngül
sudeongul

Herkese iyi akşamlar. Bölüm pek içime sinmedi ama umarım beğenirsiniz. Keyifli okumalar diliyorum.🌸😊

Bölümü okuduktan sonra oy verip, yorum yaparsanız çok sevinirim.

 

Bölüm şarkısı:

DUMAN; KOLAY DEĞİLDİR

 

YILLAR ÖNCE

 

Baybars ailesi mutlu bir şekilde kahvaltılarını yaparken, tek odak noktaları mama sandalyesinde yemeğini yemeyen küçük Gece idi. Her sabah aynı tartışma yaşanıyordu. Küçük kız kahvaltı yapmayı sevmiyor ve bu yüzdende herkesin burnundan getiriyordu. Annesi , babası ve abileri ne kadar uğraşırsa uğraşsın önüne konulan ne olursa olsun fırlatıyordu. Bu yüzdende şu an kimse üzerine gitmiyordu. Eğer birisi kalkıp da yemek yedirmeye zorlarsa ortalık savaş alanına dönebilirdi. Gözleri Gece'nin üzerinde olsada ilgilenmiyormuş gibi yapıyorlardı. Çünkü küçük kız tam bir ilgi manyağı ve bunun getirisi olarakta şimarıktı. Alparslan gözünün ucuyla kız kardeşine bakarken Gece'nin bir anda heyecanlanmasını beklemiyordu. Neye heyecanlandığını anlamak için baktığında ise karşısında en görmek istemediği kişiyi görmüştü. Tabi ki de kuşkusuz her delikten çıkan Yektaydı gelen. Tam ne işin var deyip gönderecekken, ondan önce ortamda tiz bir ses duyuldu:

 

" YEEE!" kız kardeşinin Yektaya bağırma sesiydi. Daha küçük olduğu için kelimeleri tam söyleyemiyordu. Bu yüzdende isimleride hep yarım söylüyordu. Oturduğu mama sandalyesinde öyle bir sallanıyordu ki annesi tutmasa sandalyeyle birlikte düşecekti. Bunu gören Yekta ise koşarak yanına gitmişti.

 

" Kızım bir dursana ya, düşeceksin. Sonra bana kızıyolar bak. Zaten kızmak için bahane arıyorlar." Diyerek kızın kulağına fısıldamıştı. Ama Gece onun dediklerini duymadan kollarını yukarı kaldırarak onu almasını bekliyordu. Yekta ise bu hareketini görmezden gelerek yanına bir sandalye çekip oturmuştu. Çünkü küçük oyun arkadaşı yine kahvaltısını yememişti.

 

" Seni ordan almam için ilk önce yemeğini yemen gerekiyo küçük hanım." Demiş ve önüne yiyebileceği kahvaltılıklardan koymaya başlamıştı. Nasıl oluyorsa Gece hiç itiraz etmeden o an önüne ne konuyorsa yemeye başlamıştı. Tabi masadakiler bu ikiliye ağzı beş karış açık bakıyordu. Bu görüntü karşısında tabiki de yine bir kişiden itiraz yükselmişti.Alparslan:

 

" Ulan biz her sabah bir taraflarımızı yırtıyoruz küçük hanıma kahvaltı yaptırmak için, sen nasıl hiç uğraşmadan yemek yediriyorsun?" Yekta , Alparslanın bu çıkışını umursamamış ve yanında güzel güzel kahvaltısını eden kıza gülerek göz kırpmıştı:

 

" O ikimiz arasında sır. Hem kardeşinle anlaşamıyorsun diye kıskanma abicim. İlerde bu görüntüye daha fazla mâruz kalacaksın."

 

••••••••••

 

 

"Komutanım buradalar! Yaraları ağır ama yaşıyorlar komutanım."

 

" Bana evlatlarımı getir Alparslan! Helikopter gönderiyorum direkt hastaneye götür aslanlarımı."

 

" Emredersiniz komutanım!"

 

Saatler öncesinden haber gelmişti Alparslana. Karan timi kayıp demişlerdi. Durumları ne bilmiyoruz, haber alamıyoruz demişlerdi. Yine ve yeniden kaybetme korkusu ile burun buruna gelmişti Baybars ailesi. Yıllardır acısını içine atan, bir kez olsun ailesinin yanında ağlamayan Demir Baybars haberi aldığı anda kalp sıpazmı geçirmiş ve hastaneye kaldırmışlardı. Bu seferde ayakta kalması gereken İzgi Hanım olmuştu. Atalay ve Öykü Hanım da kötü olsada iki aile yanyana çocuklarından gelecek bir haberi beklemeye başlamışlardı.

 

Alparslan, Araf ve Âhi ise haberi aldıkları gibi karargaha geçmişlerdi. Albay Celil Korkmaz ne kadar haber gelince sizi göndermem dediysede dinletememişti. Birisi yıllar sonra buldukları kız kardeşleri iken diğeri de yıllardır onlara kardeşlik yapan adamdı. Herşey bir kenara sekiz türk evladı kayıptı. Bu vatana canını feda eden sekiz tane asker kayıptı. Bu durumda nasıl durabilirlerdi. İmkanı yoktu şu an durmalarının. Gidip onları oradan alacaklardı. Ya ortalığı yıkacaklardı ya da kimseye hissettirmeden yine bulup alacaklardı.

 

Öylede olmuştu. Geldikleri konumu, nereden geçeceklerini, geçme ihtimalleri olan yerleri değerlendirerek üç timi de sahaya salmıştı Albay. Âhi ve Araf daha gidecekleri konuma ulaşamadan Alparslan bulmuştu Karan Timini. Ya da timden geriye kalanları... Gördüğü görüntü hayatı boyunca aklından asla çıkmayacaktı. Timin her biri bir köşeye savrulmuştu. Bazısının yüzü kanlardan dolayı seçilmiyordu. Korka , korka yanlarına gelmiş ve hepsinin nabzını kontrol etmişti Alparslan. Kimseye izin vermemiş, hepsine tek tek kendisi bakmıştı. İki kişiden nabız alamazken, kardeşleri olmadığı içinde küçükte olsa rahatlamıştı. Ama bu his karşısında kendinden de utanmıştı. İki vatan evladı şehit olmuştu ve o kendi kardeşleri olmadığı için derin bir nefes almıştı. İçi yanıyordu , nasıl yanmasındı ama hayat devam ediyordu.

 

En kötüsü ise şu an hiç birine elini süremiyordu. Birine zarar vermekten korkuyordu. Durumları çok kötüydü. Hepsi bir kayanın üzerine savrulmuştu. Kimisinin kolu ya da bacağı kayanın altında kalmıştı. Gece kafasını kayaya çarpmış ve öylece iki kaya arasında yatıyordu. Yekta kocaman bir kayanın üzerinde yüz üstü duruyordu. Büyük ihtimalle kaburgalarında kırıklar vardı. Ellerinden gelen tek şey ise kayaları üzerlerinden almak olmuştu. Tek duaları ise kayaların patlama etkisi ile küçük parçalara ayrılmış olmasıydı. Timdekiler etrafı kolaçan ederken Alparslan kız kardeşinin baş ucuna çökmüştü. Gelen ambulans helikopter olduğu için onların müdahele etmesini beklemekten başka elinden gelen hiç birşey yoktu. Elini kaldırıp kardeşine dokunamıyor , ağlayamıyordu bile.

 

Nihayetinde helikopterin sesi duyulmuş ve oldukları alana iniş yapmıştı. Direkt oraya inmesi tehlikeli olsa bile başka çareleri yoktu. Hepsi yaralıydı ve kaldırıpta taşıyacakları bir konumda değillerdi. Helikopter indiği anda sağlık ekipleri aşağı inmiş ve ilk müdaheleleri yapmışlardı. Tek helikoptere hepsi sığmayacağı için arkadan bir helikopter sesi daha duyuldu. İki helikopter gönderilmişti. Yarası ağır olanları ilk helikoptere bindirmişlerdi. Yanlarınada Alparslanın timinden bir kaç kişi binmişti. Diğer helikoptere ise iki şehit ve Geceyi bindirmişlerdi. Alparslanda kardeşi ile aynı helikoptere binmiş ve iki helikopterde merkezdeki hastaneye doğru yola çıkmıştı.

 

Albay Celil Korkmaz, Alparslandan gelen haber ile ailelere haber vermiş ve onlarla birlikte hastaneye geçmişti. Çocukları, evlatları yaralıydı. Yorulmuştu evlatlarından birilerini kaybetmekten ama vatan ve bayrak uğruna daha çok şehit düşecekti bu topraklara biliyordu. Helikoptere binildikten sonra şehit haberini almıştı. Alparslan telsizde söyleyememişti. Boğazına öyle bir yumru oturmuştu ki şehidimiz var diyememişti. Asker olduğundan beri yüzlerce şehit görmüş, çoğunada gözleriyle şahit olmuştu ama bu başkaydı. Bu öyle beklenmedik bir anda gelmişti ki , ne olduğunu bile anlayamamıştı. Göreve gittiğini bile bilmiyorken , kayıp haberleri gelmişti. Yaralı olduklarını gördüğü anda ise Yekta'nın abisi , kendisininde can dostu Toprak'ı aramıştı. Toprak haberi alır almaz Denize haber vermiş ve ne kadar endişelenselerde soğukkanlılıklarını koruyarak ameliyathaneleri hazırlatmışlardı. Herkes hastanede gelecek olan helikopterleri bekliyordu.

 

Helikopterler tek tek hastenenin çatısına inmişti. Hemşireler , doktorlar herkes hazır bir şekilde sedyelerle bekliyorlardı. Yavaşça hepsini sedyelere alıp , ameliyathanelere geçmişlerdi. Geriye kalan ise en zoruydu. Beklemek. Kolay değildi, altı tane can yaşam savaşı veriyordu. Herkesin gözü kapıda bir haber bekliyorlardı. Saniyeler dakikalara , dakikalar saatlere ilerlerken , kaç saat geçtiğini kimse bilmiyordu. Sabaha karşı doktorlar teker teker çıkmıştı ameliyathaneden. Herkese bilgi verilmiş ve geriye sadece uyanmaları kalmıştı.

 

Cenk'in bacağında ve kolunda kırıklar vardı. Yüzünde ise bir kaç ezik... Berker'in ise durumu biraz daha iyiydi. Roketin düştüğü alana en uzak olan kişiydi Berker. Vücudunda bir kaç ezikle atlatmıştı patlamayı. Dursun ; iki bacağıda kırıktı ve fizik tedavi görmesi gerekiyordu. Cem'in iç kanaması vardı ve doktorlar durdurmaya çalışıyordu. Aslında hepsinin iç kanama tehlikesi vardı. Gece ; kafasını çarpmıştı kayaya. Kafa travması geçirmesi söz konusuydu. Bunun olup olmadığını ise uyandığında anlayacaklardı. Ayrıca sol koluda çıkmış ve doktorlar geri yerine oturtmuştu. Ama yinede bir süre kolu askıda kalacaktı. Yekta'nın durumu hepsine göre daha ağırdı. Kaburgalarında bir çok kırık vardı. O kırıklar iç kanamaya neden olabilirdi. Bu yüzdende uyandığında hareket alanı kısıtlı olacaktı. Tabi uyanabilirlerse...

 

Poyraz ve Metin ; şehit olmuştu. Roketin düştüğü yere en yakın olan iki kişi, iki can , iki vatan evladı. Poyrazın bacağı kopmuştu patlamada. Metinin ise kolu... ne söylenebilirdi ki bu durum karşısında. Sözlerin bittiği yerdi burası. İkisinin naaşı direkt morga alınmıştı. En kötüsü ise törenlerine bunca zaman sırt sırta çatıştıkları kardeşleri katılamayacaktı. Doktorlar tedbir amaçlı hepsini 48 saat boyunca uyutacaklardı.

 

••••••

 

GECE BAYBARS'DAN

 

Karanlık, kocaman bir karanlık. Zihnimin içi bomboş ve karanlıktı. Kulaklarımda bir uğultu vardı. Uzaktan gelen , yabancı sesler vardı kulaklarımda. Ama ne dediklerini anlamıyordum seçemiyordum. Gözlerimi açmak istiyordum ama açamıyordum. Sanki gözlerimin üzerinde tonlarca ağırlık var gibiydi. Tam şimdi açıcam derken tekrar karanlığa gömülüyordum. O karanlıkta ise hatırlamadığım için üzüldüğüm , adı geçtiğinde kırıldığım küçüklüğüm beliriyordu. Küçük küçük bir kaç anı canlanıyordu rüyalarımın içinde. Tabi rüya mı yoksa yaşanan anılarmı olduğunu orada olanlara sormadan bilemeyecektim. Tekrar karanlığın içinde uzaktan sesler gelmeye başlamıştı. Ama bu sefer ki farklıydı; çünkü sesler git gide netleşiyordu. Çıkıyormuydum bu karanlıktan? Bitiyor muydu bu bilinmezlik? Gözlerimi açmak için biraz daha zorladım. Ve bu sefer başardım. Göz kapaklarımın arasından sızan ışık ile ilk başta bocalasamda bir kaç kez gözlerimi kırpıştırarak ışığa alışmaya çalıştım. Sonunda ışığa alışan gözlerim daha net görürken , başımda bana dikkatle bakan hemşire ve doktorlarla göz göze geldim.

 

" Gece Hanım merhaba, kendinizi nasıl hissediyorsunuz?" Boğazımdaki kuruluğu geçirmek için bir kaç kes yutkunarak, kısık sesim ile doktorun sorusuna yanıt vermiştim.

 

" İ-iyiyim. Ne oldu bana?"

 

"Görevde yaralanmışsınız. Durumunuz iyi merak etmeyin. Ama ani hareketlerden ve stresten biraz uzak durmanız gerekiyor. Kafanızı sert vurmuşsunuz şu an üç dikiş var anlınızda. Kafa travması şu anlık gözükmüyor ama bir süre kendinize dikkat etmeniz gerekiyor." Doktorun söylediği sözler ile birlikte aklımı biraz zorlasamda en son hatırladığım göreve çıktığımızdı. Gerisini hatırlamıyordum. Bir ara çatışmaya girmiştik ama sonrası yoktu. Tepki vermediğimi anlayan doktorun kaşları çatılır iken tekrar konuşmaya başladı.

 

" Gece Hanım , yaşananları hatırlamıyor musunuz?"

 

" Hayır. Ben hiç bir şey hatırlamıyorum."

 

" Peki en son ne hatırlıyorsunuz?"

 

" Çatışmaya girdiğimizi hatırlıyorum ama gerisi yok."

Dediğimde elindeki kağıda notlar almıştı.

 

" Gece Hanım korkulacak bir durum yok. Genelde bu durumlarla çok karşılaşıyoruz. Beyin böyle anlarda kendini korumaya almak için kapatır bu yüzden de kaza vb. anlarda hatırlanmaması normal karşılanır. Ama isterseniz yine de emin olmak için bir kaç tetkik yapalım elimizde kesin sonuçlar olsun ki içiniz rahat etsin. Tetkiklerden sonra sizi normal odaya alacağız o zaman ailenizi görebilirsiniz." Dediklerine sadece kafamı sallayarak onay vermiş ve odadan çıkmasını izlemiştim. Doktorun çıkmasıyla birlikte hemşireler sedye ile birlikte beni yoğun bakım olduğunu düşündüğüm yerden çıkarmışlardı. Olduğum yerde biraz sarsılmamla birlikte sol omzumda bir sizi hissetmiştim. Ama sebebini anlayamadan kapıdan çıkmıştık ve büyük bir kalabalık ile karşılaşmıştım. Ailem, herkes buradaydı ve ben yine yalnız olmadığımı hissetmiştim.

 

" Kızım iyi misin güzelim?"

 

" Abim nasılsın birtanem?"

 

" Gecem, güzelim kendini nasıl hissediyorsun?" Gibi bir sürü soru silsilesi ile kafama bir ağrı girmişti. Hepsi aynı anda konuştuğu için sesler birbirine giriyordu. Neyse ki benim konuşmama gerek kalmadan hemşireler durumu açıklamış ve alınacağım odanın numarasını söylemişlerdi. Beni orada bekliyeceklerini söyleyerek gitmişlerdi. Umarım odada aynı ses fazlalığı olmazdı. Yanımda olmalarını seviyordum ama aynı karanlığa geri dönmekten korkuyordum. Beynimin doktorun deyimiyle kendini tekrar kapatması söz konusumuydu bilmiyorum ama düşüncesi bile ürpermeme neden oluyordu. Yapılan tetkikler 30 - 40 dakika sürdükten ve bittikten sonra hemşireler kalacağım odaya getirmişlerdi. Oda tahmin ettiğim gibi kalabalıktı ama bu sefer biraz daha sakinlerdi. Doktorumla konuşmuş olma ihtimalleri yüksekti. Yatağımın baş ucuna ilk gelen ise annemdi.

 

" Kızım iyi misin ? Ağrın , sızın var mı?"

 

" İyiyim merak etmeyin. Ağrım da çok yok. Sadece başım arada bir zonkluyo." Sözlerim ile birlikte üzgün bakışlarının yanına kırgın bakışları da eklenmişti.

 

" Kızım, biz seni üzecek bir şey mi yaptık? Neden bize göreve gideceğini söylemedin? Niye habersiz çıktın gittin evden , yine mi kırdık seni?" Demesi ise beklemediğim bir şeydi. Onlara böyle hissettirdiğim için kendimden utanmıştım.

 

" Ben özür dilerim. Size böyle düşündürmek istemezdim. Sadece sabah çok erken uyanınca kahvaltıya kadar karargahtaki işlerimi halleder gelirim sandım. Ama aniden görev çıkınca , telefonumun da şarjı bitip kapanmıştı. Bir de hep görevlere sessiz sedasız gittiğim için düşünemedim özür dilerim." Hepsinden derin nefes sesleri yükselirken tebessüm etmiştim bu hallerine. Ama tebessümüm yüzümde kalırken , etrafa göz gezdirdiğim de aradığım kişiyi bulamadım. Normalde her delikten çıkan adamın şu an bu odada olmaması kesinlikle normal değildi. Endişe ile yerimden doğrulmaya çalışırken koluma ve başıma ağrı girmişti ama umursamadım.

 

" Abicim dur ne yapıyorsun ? Canını yakacaksın , ne oldu?"

 

" Abi , Yekta nerede? Bir şey mi oldu yoksa? Ben hatırlamıyorum hiç bir şey ne oldu orada bilmiyorum. Tim de yok nerede herkes?" Sözlerim hepsinin kafasını önüne eğmesini sağlarken, bu hareketleriyle birlikte daha çok endişelenmiştim.

 

" Doğruyu söyleyin , ne oldu o görevde? Neden timden bir kişi bile yok, hele de ne olursa olsun yanımda olan Yekta nerede?"

 

"Bize biraz müsade edin. Kardeşimle yalnız konuşmak istiyorum." Alparslan abime kimse itiraz etmeden dışarı çıkmıştı. Bakışlarım pür dikkat abimdeyken oturduğum yerde biraz daha dik bir konuma geldim.

 

" Güzelim önce sakin olmanı istiyorum senden. Yekta iyi merak etme korkulacak bir durumu yok. Görevde hatırlamadığın nokta ise siz çatışırken roket atmış şerefsizler. Timin tam ortasına denk geldiği içinde hepiniz zarar görmüşsünüz. Ameliyatlarınız güzel geçmiş ve uyanmanızı bekliyorduk."

 

" Yekta uyandı mı? Görmek istiyorum abi beni ona götür ne olur."

 

"Dinlenmen gerekiyor Gece. Lütfen biraz dinlen söz götüreceğim yanına."

 

" Dinlenmeyeceğim. Yanına gitmek istiyorum. Eğer götürmem dersen ben kendim giderim." İtirazım karşısında sabır dileyip ayaklanmıştı.

 

"İllaha göt göte duracaksınız yani. Neyse bekle bir tekerlekli sandalye bulup geleyim, bunada itiraz edersen vallahi kelepçelerim seni o yatağa." Dediklerine cevap vermeden sandalye getirmesini bekledim. On dakika sonra tekerlekli sandalye ile geldiğinde ise yavaşça beni kucaklayıp oturtmuştu.

 

" Hadi yine iyisin seninkini normal odaya almışlar. Ama daha uyanmamış beyefendi. Hep diyorum bu çocuk bu uykuyla nasıl asker oldu diye."

 

" O değilde bizi neden ayrı odalara aldılar. Ne gerek var başka odayı işgal etmeye. Kocaman oda bir köşesinde o yatar bir köşesinde ben."

 

" Bu sözleri söyleyebileceğin en son kişi benim biliyorsun değil mi? Duymamış gibi yapıyorum." Bende onu duymamış gibi yaparken ileride bir odanın önünde duran Atalay amca ile Öykü teyzeyi gördüm. Bizde beklemeden oraya ilerlemeye devam ediyorduk. Oldukları odanın önüne geldiğimizde Toprak abide içeriden çıkmıştı.

 

" Oo Gece Hanım, nasılsınız? Bakıyorum ayaklanmışsınız. Şu içeridekine de söylede yatıp durmasın. Adam yatak gördüğü zaman otamatik uyku moduna geçiş yapıyor resmen." Herkes Yekta'nın uykusuna laf ediyordu ve bu durum bende merak uyandırıyordu. Uyandığı zaman kesinlikle neden böyle dediklerini onada soracaktım.

 

"İyiyim Toprak abi sağol. İçeride ki beyefendiyi de bir görebilirsem kesinlikle uyanmasını söylerim." Sözlerime gülmüş ve saçlarıma öpücük kondurarak benim için kapıyı açmıştı. Onun geri çekilmesi ile sandalyem de ilerlemiş ve görüş açıma yatakta her yeri sarılı adam girdi. İstemsiz elim ağzıma kapanırken bakışlarım zorlukla abimi buldu.

 

" Abi, iyi mi ? Ben bu kadar kötü beklemiyordum. Tim , timin geri kalanı nasıl? Yekta böyle ise onlar ne durumda abi?"

 

"Sen biraz Yektanın yanında dur. Ben diğerleri için tekrar doktorlarıyla görüşüp sana öyle bilgi vereyim olur mu güzelim? Hem ağlama bakıyım , bak sesimi çıkarmadan getirdim seni buraya. Bence keyfini çıkar bir daha bu şansı bulamayabilirsiniz." O diyene kadar ağladığımın bile farkında değildim.

Benim bir cevap vermemi beklemeden odadan çıkmıştı. Gözlerim tekrar yatakta yatan adama kaydı. Vücudunun her bir santimi sargı bezleriyle kaplıyken, ayrıyetende korse takılmıştı. Yüzünde , kollarında yara ve ezik izleri vardı. Serum takılı olmayan elini usulca elimin arasına aldım. Sandalyeden ve omuzumdan dolayı çok yaklaşamıyordum. Sadece elini tutabiliyordum ki yaklaşabilsemde yaklaşamazdım. Durumu o kadar kötü duruyordu ki bir yerini acıtabilme ihtimalinden korkuyordum.

 

"Yekta, ben geldim. Görevde ne olduğunu hatırlamıyorum o yüzden senin kalkıp bana ne olduğunu anlatman gerekiyor. Hem sen böyle uyuyunca korkuyorum ben hadi kalk iyi olduğunu duymaya ihtiyacım var. Bir de beni buraya kendi isteği ile Alparslan abim getirdi. Yani senin bu fırsatı değerlendirmen gerekiyor biliyorsun değil mi?" Büyük saçmaladığımın farkındaydım ama ne demem gerektiğini bilmiyordum. Görevde ne olduğunu hatırlamadığım için de diyecek bir şey bulamıyordum. Öylece eliyle oynarken odada kısık bir ses duyulmuştu:

 

"Biliyorum." Gözlerim elini tuttuğum adama kayarken, gözlerinin kısık bir şekilde açık olduğunu gördüm. Uyanmıştı. Yine ve yeniden bana dönmüştü. Uyanmasının heyecanı ile ani bir hareketle oturduğum yerden ayaklandım. Başıma ve vücuduma ağrı girsede umursamadım. Şu an önemli olan tek şey bu adamdı.

 

" Yekta, uyandın." Sözlerim ile birlikte gözlerini kırpıştırarak bana cevap vermeye çalışmıştı. Anladığım kadarı ile konuşmakta zorluk çekiyordu. Vücudunda ki korse ve sargı bezleri kaburgalarında kırık olduğunu belli ediyordu. Bu yüzdende konuşurken canı acıyordu.

 

"Sen bekle, kendini zorlama ben hemen doktora haber verip geleyim olur mu?"

 

"Olur ama çok geç kalma." Başımı sallayarak dediğini onayladım ve odadan çıktım. Kapıdaki kalabalıkla birlikte bir yere gitmeme gerek kalmamıştı. Deniz abim ile göz göze geldiğimde ise hiç durmadan konuştum.

 

"Abi uyandı. Yekta uyandı, doktoruna haber verir misin?"

 

" Hemen abicim." Deniz abimin gitmesi ile birlikte dışarı da bulunan kalabalık odaya girmişti. Arkalarından bende odaya girip tekerlekli sandalyeme geri oturdum. Öykü teyze ve Atalay amca Yekta'nın baş ucunda iyi olup olmadığını soruyorlardı.

 

"Oğlum iyi misin? Ağrın var mı?"

 

"İyiyim. Anne tim iyi mi? Bir sorun yok değil mi?" Bu sorunun cevabını bende çok merak ediyordum. Ama yine herkes kafasını önüne eğerek cevap vermekten kaçınıyordu.

 

" Nooldu bilmediğimiz ne var? Neden susuyorsunuz? Niye kimse cevap vermiyor?" Yine kimseden ses çıkmazken , bu sefer Alparslan abim konuşmuştu.

 

"Kardeşim tim iyi sadece... Sadece Poyraz ve Metin şehit oldular."

 

Bölüm : 05.02.2025 01:02 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...