
Herkese iyi geceler. Umarım bölümü beğenirsiniz. Okuduktan sonra oy ve yorum yapmayı unutmayınız. Sizi seviyorum iyi geceler diliyorum.
Bölüm Şarkısını bu sefer siz belirleyin.🌸♥️
"Kardeşim tim iyi sadece... Sadece Poyraz ve Metin şehit oldular." Alparslan abimin sözleri ile neye uğradığımı şaşırmıştım. Çünkü uyandığımdan beri sürekli timi sormama rağmen iyiler deyip beni geçiştirmişti. Anlamamam için elinden geleni yapmış ve her timin konusunu açtığımda beni bırakıp yanımdan ayrılmıştı. Az öncede yapmıştı bunu ama ben olay ile ilgili hiç bir şey hatırlamadığım için sorgulamamış ve anlamamıştım. Ben öylece durup , tepki veremezken ilk tepki Yektadan gelmişti:
"Ne. Ne demek şehit oldular? Nasıl, nasıl oldu bu?" O da en az benim kadar şaşkın ve bu durumu beklemediği belliydi. Herkesin üzgün gözleri bizdeydi ama çok fazla bakamıyorlardı. Sanki bu durumdan onlar suçluymuş gibi davranıyorlardı. Buruk bir şekilde gözlerimi ailemin üzerinde gezdirerek en son Alparslan abim de durdum.
"Neden bana söylemediniz? Bunu neden benden gizlediniz? Kardeşlerimin şehit düştüğünü bilmeye hakkım yok muydu abi?" Son sözlerim isyan eder gibi çıkmıştı. Timi sorduğum ilk anda bunu bana söylemesi gerekiyordu. Hatta ne olduğunu sorduğumda beni detaylıca bilgilendirmesi gerekiyordu. Ne olduğunu, neler yaşandığını bildiğini gözlerinden anlayabiliyordum. Yüzüme uzun bir süre bakamıyor ve gözlerini kaçırıyordu. Bazen uzun bir süre kafama atılan dikişe gözleri dalıp gidiyordu. Bilmediğim her ne ise görevde yaşananlarla ilgili olduğu apaçık belliydi. Sözlerim ile abimin gözleri uzun süre sonra gözlerim ile denk düştü. Gözlerinde gördüğüm neydi bilmiyorum ama bana bakarken gözlerini kaçırmamak için büyük bir çaba sarf ettiği belliydi.
"Abim, ben söyleyemedim. Nasıl söylenir bilemedim. Biliyorum bilmek hakkın ama uyanır uyanmaz yapamadım.Diyemedim." Derken bile sesi zorlukla çıkıyordu. Oysa tanıştığımız andan beri sesi hep gür çıkardı. Kırgın gözlerim ile hepsine bakarken tekrar Yektanın sesi duyulmuştu.
"Törenleri, yapıldı mı?" Birde o vardı. Biz olmadan, tim olmadan defnetmiş olmamalarını diledim. Ama maalesef ki dileğim yine olmadı.
"Yapıldı. İki gündür tim ile beraber uyutuluyordunuz. Herkes yavaş yavaş kendine gelmeye başladı ama bekleyemezdik. Hemen yapmak zorundaydık. Memleketlerine gönderdik." Yekta, abimin sözleri ile doğrulmaya çalışsada başaramamıştı. Ağrısı çok olmalı ki yüzünü buruşturarak Alparslan abime çıkıştı.
"Nasıl böyle bir şey yaparsınız Alparslan? Kardeşlerimizi , bizsiz nasıl son yolculuklarına uğurlarsınız!" Yektanın söyledikleri hepimizin içini yakarken, abimin söyledikleri ile paramparça olmuştuk.
"Yapmak zorundaydık, çünkü... Çünkü Poyrazın bacağı, Metinin ise kolu patlamada kopmuş!Nasıl durun derdim Yekta?!Nasıl naaşlarına daha fazla eziyet ederdim. Ailelerinin yangınlarını biraz olsun söndürmek için sesimi çıkartmadım. Hiç değilse bir an önce defnedilsinler ve huzurlarına kavuşsunlar istedim. Sen söyle ,böyle bir anda töreni engellermiydin?" Engelleyemezdik. Ne o, ne ben böyle bir durumda kimseyi durdurmaya kalkışmazdık. Abim haklıydı. Bencillik ediyorduk. İkimizinde içi yanıyordu ve ateşimizi abime püskürtüyorduk. Ben hatırlamadığım olay için , Yekta ise hatırladıkları için abimi ateşimizde yakmaya çalışıyorduk.
•••••••
Genç adam yattığı hastane yatağında usulca gözlerini açtı. Gözleri yoğun ışık ile birlikte kısılırken, ışığa alışmak için bir kaç kez gözlerini kırpıştırdı. Gözleri ışığa alıştığında ise gözleri etrafı yavaşça taradı. Yine bir hastane odasındaydı. Hastanede olduğunu anladığında ise beynini yoklayarak neler olduğunu hatırlamaya çalıştı. En son görevdelerdi. Sonra, sonrası büyük bir gürültü ile savrulan bedenlerdi. Yavaş , yavaş aklında yaşanan olay canlanırken olduğu yerden doğrulmaya çalıştı. Daha vücudunu hareket ettiremeden sağ koluna ve bacağına giren ağrı ile olduğu yerde sızlandı. Yinede durmadı, yavaş hareketler ile doğruldu. Yatağın, yatar pozisyonda olması beline ağrı girmesini sağlasada , hareket alanı oldukça kısıtlıydı. Tam başucunda ki düğmeye basarak doktor ve ya hemşire çağıracaktı ki olduğu odanın kapısı aynı saniyeler içinde açıldı. Gözleri oraya kayarken gördüğü kişi ile olduğu yere çakıldığını hissetti. Kapıda başı önüne eğik , elindeki karton bardak ile odaya giren kadına bakakalmıştı. Şaşkın çıkan sesi ile kapıdaki kadına seslenmesi ise tamamen onu burada beklemediğindendi.
"Öğretmen Hanım?" Çatallı çıkan ses ile kadın anında başını kaldırıp odanın içerisine bakmıştı. Karşısında gördüğü görüntü ile afallasada önemli olan adamın uyanmış olmasıydı. Uyanan adama doğru acelece bir adım atmıştı ki elindeki kahve çalkalanarak eline dökülmüştü. Eli yansada bu durumu umursamadan yataktaki adama doğru koşar adım ilerledi. Eline dökülen kahveyi gelişi güzel üzerinde ki beyaz kazağa sildi. Yatağın başucuna geldiğinde ilk iş adamın arkasında ki yastıkları düzeltmek olmuştu. Bir yandan yastıkları düzeltiyor bir yandanda adama sorularını sıralıyordu.
"Hiih! Sen ne zaman uyandın? On dakika kantine inmiştim sadece bu anı mı bekliyordun gerçekten? Hem sen neden ayaklandın? Hasta ve yaralısın niye ayaklanıyorsun?" Adam şaşkın şaşkın karşısındaki kadına bakarken söyledikleri ile bir kez daha dumura uğramıştı. Ne yani, burada başında onun uyanmasını mı beklemişti? Bu daha önce hiç tatmadığı ve yaşamadığı bir şeydi. Mesleğe başladığından beri sayamadığı kadar yaralanmıştı. Her yaralandığından sonra gözlerini açtığında ise hep yalnızdı. Timi ya da arkadaşları uyandıktan sonra gelirdi bazen ise sadece hastaneden çıkarmak için gelirdi. Hatta bazen onun için bile gelmezlerdi. Yarası ne kadar ağır olursa olsun her zorluğunu tek başına atlatırdı. Ama şu an başında ona endişe ile bakan kadın bütün bu olanları unutturmak ister gibi bakıyordu. Kadının gözlerinde gördüğü korku ve endişe ile kalbinin ortasına bir his geldi kuruldu. Ne olduğunu bilmiyordu, bilmekte istemiyordu. Şu an o hissi sorgulamakta istemiyordu. Tek istediği girdiği transtan çıkıp karşısındaki kadına odaklanmaktı. Öylede yaptı. Girdiği o karmaşık duyguların içinden çıkıp hala adını bile öğrenemediği kadına cevap verdi.
"Uyanalı çok olmadı. Yeni uyanmıştım ama aklıma arkadaşlarım gelince duramadım. Öğretmen Hanım, sizin burada ne işiniz var? Yani yanlış anlamayın beni lütfen, sadece merakımdan soruyorum?" Kadın adamın sorduğu soru ile yüzünü asmıştı. Korktuğu başına gelmişti. İki gün önce hastanede çalışan arkadaşı aramış ve olanlardan bahsetmişti. Cenkten arkadaşına bahsettiği için arkadaşı Cenk ismini görünce haber vermesi gerektiğini düşünerek aramış ve gelip bahsettiği askerin bu olup olmadığına bakmasını istemişti. Duydukları karşısında ne kadar korksada gelip yoğun bakım ünitesinin camından içerdeki adama bakmıştı. Baktığı gibide yıkılmıştı. Günlerdir belki bir umut gelir ve kahve teklifi yapar diye beklediği adam karşısında öylece yatıyordu. Doktorundan bilgi alabilmek için etrafına bakındığında kimseyi görememesi kaşlarını çatmasına sebep olmuştu. Ailesi ve ya bir arkadaşı olmasını beklemişti ama kimse yoktu. Belki bir yere kadar gitmişlerdir diyerek bu konuyu geçiştirsede arkadaşına daha sonra sorduğunda ise aldığı cevap ile ani bir karar vererek kapısında onu beklemeye başlamıştı. Arkadaşı geldiği andan beri kimsenin onu görmeye gelmediğini söylemişti. Yalnızlığın ne demek olduğunu çok iyi bildiği için bırakıp gidememişti. Birde fark etmesede kalbinde filizlenen duygular gitmesine engel olmuştu. Yoğun bakımdan çıktıktan sonra odaya aldıklarında geriye uyanması kalmıştı ve kadın gitmemekte ısrarcıydı. Ama aklından geçen tek şey ise ya uyandığında bana kızar ve yanında olmamdan rahatsız olursaydı. Adamın az önce burada ne işin var demesi bile onu istemediğini açıkça belli etmiyormuydu? Kalbi kırılsada belli etmemek için uğraşarak zorlukla öne eğdiği başını kaldırdı. Kendini gülmeye zorlasada başarılı olamamıştı.
"Şey , arkadaşım yaralı bir timin geldiğini söyleyince içime bir kuşku düştü. Gelip bakmak istedim. Siz olduğunuzu görüncede gidemedim. Kusura bakmayın lütfen rahatsız etmek istememiştim. Uyandığına göre de gidebilirim artık. Geçmiş olsun kendinize dikkat edin." Dolu gözlerinden bir damla yaş izni olmadan yanağına süzülmüştü. Ne kadar saklamaya çalışsada bu karşısındaki adamın dikkatinden kaçmamıştı. Cenk kendine sinirlenip kızarken gitmek üzere olan kadının eline uzandı. Elleri birbirlerine temas ettiği anda ikisinin de kalbindeki filizlenen duygu bir sarmaşık gibi bileklerine dolandı. Elini tuttuğu kadını sakince kendine doğru çekerek yüzüne bakmaya çalıştı.
"Üzdüm mü seni? Neden ağlıyorsun?" Göz yaşını silmek istesede yapamadı. Hem kolu izin vermedi, hem de kendinde o yetkiyi bulamadı. Karşısındaki kadının gözlerinden akan yaşlar bir bir kalbine aktı. Odaya girdiğinde de ağladığı belli olan kadının gözleri biraz daha kızarmıştı. Kızarık gözlerini usulca adamın gözlerine değdirdi. Boynunu büküp omuz silkerek cevap verdi. Ne kadar tatlı ve nazlı göründüğünün farkında bile değildi.
"Senin için çok korktum. Seni o yoğun bakım odasında yatarken görünce bir şey olacak diye çok korktum. Gidemedim, belki haddim değil ama bırakıp gidemedim. Sende uyanır uyanmaz ne işin var burada deyince elimde olmadan üzüldüm. Hakkım değil biliyorum ama günlerdir uyanmanı bekliyorum ve ağlamamak için kendimi çok sıktım. Sende öyle deyince tutamadım kendimi." Karşısında nazlı nazlı konuşan kadının her sözüne ayrı şaşırmıştı. Kalbi kanat takıp karşısındaki kadına uçmak için çabalıyordu. Günlerdir başında onun uyanmasını mı beklemişti? Bir de onun için ağlamışmıydı? Ne demesi gerektiğini bilmiyordu. Aklından geçenleri sorsa yanlış anlaşılırmıydı?
"Ben şaşırdığım için öyle dedim. Sakın yanlış anlama seni istemediğim için öyle söylemedim. Özür dilerim, seni ağlatmak istememiştim Öğretmen Hanım." Karşısındaki kadının sözleri ile gözleri ışıldamıştı. Islak kirpikleri ile bakarken adama gerçek bir gülümse bahşetmişti.
"Olsun sorun değil. Sen iyisin ya gerisi önemli değil. İyisin değil mi ? Ağrın sızın var mı? Doktora haber vermeyi unuttum gidip çağırayım hemen." Deyip koşarak yanından uzaklaşmıştı. Aynı hızla odadan çıkıp gözden kaybolmuştu. İkisininde yüzünde anlamsız bilmedikleri bir tebessüm vardı.
On beş dakika sonra odaya doktor ile birlikte geri dönmüştü. Doktor Cenki muayene etmiş ve durumu hakkında bilgilendirmişti. Kolundaki ve ayağındaki alçıların bir ay durması gerektiğini söylemişti. Bu durum Cenki ne kadar üzsede bir şey diyememişti. Sağlığı olmadan görevine geri dönemezdi. Doktor çıktıktan sonra başka bir görevli gelip yemek getirmişti. Görevli çıktıktan sonra odada sessizlik hakimdi. İkisindende çıt çıkmıyordu. Cenk doktorun söylediklerinden sonra sessizleşmişti. Bunun farkında olan kadın ise olduğu yerden ileri atılıp üzerine yemek bırakılan masayı Cenkin önüne çekti. Önüne gelen yemeğe iştahsız bir bakış atan adam tam itiraz edecekti ki ağzına tıkılan çorba ile öylece kaldı. Ne yutabildi, ne bir şey söyleyebildi. Öylece kalan adamı gören kadın kendini tutamayarak gülmüştü.
" İtiraz istemiyorum Cenk bey bu yemek yenecek." Diye ikazda bulunmuştu. Tam kaşığı tekrar çorbaya daldırıp adamın ağzına uzatıyordu ki durdu. Kendisine çatık kaşlar ile bakan adamla yanlış bir şey yaptığını düşündü. Gözleri dolmak üzere olan kadını gören adam ise ifadesini toparlayarak önüne döndü.
"Öğretmen hanım, acaba diyorum artık isminizi öğrenebilirmiyim? Belki bu vesile ile aramızdaki şu resmiyeti de kaldırmış oluruz." Dediğinde karşısında ki kadın utangaç bir gülüş ile eline tekrar kaşığı aldı. Ona henüz ismini söylememişti. Çünkü bu tanışmanın ayak üstü olmasını istememişti. O mağarada onu kurtaran bu adamın güven veren kokusunu unutamamıştı. Etkilenmişti. Mağaradan çıktıktan sonra onca ateşin arasında onu sarıp sarmalayan adamın hem kendisinden hem de kokusundan etkilenmişti.
" Hayâl. İsmim Hayâl Akel."
•••••••
Yekta'nın kaldığı odasındaki konuştuklarımızdan sonra Alparslan abim işi olduğunu söyleyerek gitmişti. Benim de ayakta çok kalmamam ve dinlenmem gerektiğini söylemişti. Ne kadar Yektanın yanından ayrılmak istemesem de Atalay amca odama geçmemi , doktorlarla görüşüp ikimizi aynı oday aldıracağını söylemişti. Onun söylediklerne karşı itiraz etmeden odama geçmiştim. Odaya geldiğim de ise Alparslan abimin yerini Araf almıştı. Başımdan ayrılmıyor on dakika aralıklarla ağrım olup olmadığını soruyordu. Yalan yok , ağrım vardı. Başımı hareket ettirdikçe dikişlerim acıyordu. Uyanır uyanmaz öğrendiğim gerçekler ise beynime bir ağrı saplanmasına neden olmuştu. Araf dinlenmemi söylemiş ve eğer birazcık dinlenirsem timin geri kalanını görmek için yanlarına götüreceğini söylemişti. O böyle söyleyince itiraz etme hakkım olmadığı için daha fazla direnmeden kendimi uykunun kollarına teslim etmiştim.
Uyandığımda Yektayı da bulunduğum odaya getirdiklerini gördüm. O da yorgun olmalıki uyuyordu. Onun durumu anladığım kadarı ile hepimizdrn kötüydü. Konuşurken bile nefesinin kesildiğini görmüştüm. Kırıkları düşündüğümdende çoktu. İyileşmesi daha doğrusu iyileşmemiz uzun zaman alacaktı. O uyuduğu ve istesede bizimle birlikte timi görmeye gelemeyeceği için Araf ile birlikte timin kaldığı odaya gidiyorduk. İlk hedefimiz Cenk'in odasıydı. En yakınımız da o vardı. Deniz abimin söylediğine göre timin şehitlerimizden haberi yoktu. Söylememiz de bir sakınca olup olmadığını sorduğumda ise sorun olabilecek kişinin ben olduğunu öğrenmiştim. Bu da sana bir şey olmadıysa onlara hiç olmaz demenin başka bir yoluydu. İyileştiğimiz ilk anda şehitlerimizi ve ailelerini ziyarete gitmeyi aklımın bir köşesine yazmıştım. Ben düşünürken Cenk'in odasının önüne gelmiştik. Araf kapıyı çalıp içerden "gel" komutu ile birlikte kapıyı açtı. Daha sonra olduğum tekerlekli sandalyeyi içeri iterek ikimizide odaya soktu. İçeri girdiğim de ilk dikkatimi çeken şey görevde kurtardığımız öğretmen olmuştu. Cenke yemeğini yedirirken bakışları bizi bulmuştu. Onun geri çekilmesi ile Cenkin görüş açısına girmiştik.
" Komutanım." Bizi gördüğüne şaşıran Cenk kalkmaya çalışsada alçıları izin vermemişti. Kendini yormaması adına Araf rahat olması için eli ile işaret verdi. İşareti alan Cenk olduğu yerde dursada rahat olmadığı her halinden belliydi. Gözlerimi öğretmene çevirerek bir selam verdim.
" Merhaba. Müsait miydiniz? Bir geçmiş olsun diyelim dedik. Hem de nasıl olduğunu görmek istedim."Cenk sözlerime karşı kendini gülümsemeye zorlayarak cevap vermişti.
" İyiyim komutanım , sağolun. Siz iyi misiniz komutanım?"
" İyiyim , iyi olacağız." Sözlerime tebessüm ederek yanında ikimize de tuhaf bakışlar atan kadını gösterdi.
" Tanışma fırsatınız olmamıştı komutanım. Görevde kurtardığımız Öğretmen Hanım Hayâl. Hayâl bu da komutanım Gece Üsteğmen." Bana gülümseyerek elini uzatan kadına aynı şekilde karşılık verdim. Bu gülümsememizi bozan şey ise Cenkten gelen soruydu.
"Komutanım, tim nasıl ? Herkes iyi mi?" Sözleri yüzümü düşürürken , ne diyeceğimi bilememiştim. Şimdi anlamıştım Alparslan abimi. Haklıydı , böyle bir şey nasıl söylenirdiki? Cevap vermediğimi gören Cenk bir terslik olduğunu anlamış olacak ki olduğu yerde tekrardan doğruldu.
" Komutanım?" Sesi yalvarır gibi çıkmıştı. Ben şimdi nasıl derdim kardeşlerimiz şehit düştü diye?
"Diğerlerinin yanına daha gitmedim. Ama hepinizin vücudunda kırıklar var onu duydum. Bir de... Şehidimiz var aslanım. İki şehidimiz var." Sözlerimi odada bulunan herkesi etkilerken Cenk boynu bükük bir şekilde bana bakıyordu.
" Kim komutanım? Hangimiz?" Sorusu içi dağlarken gözümden düşen bir damla yaşla cevap verdim.
"Poyraz ve Metin. Şehit olmuşlar. İki gündür uyutulduğumuz için de törenlerine yetişemedik." son söylediğim ile birlikte onunfa gözünden bir damla yaş süzülürken başını salladı.
" Vatan sağolsun."
" Vatan sağolsun." Deyip onu tekrarlayarak odadan çıkmıştık. Diğerlerinin yanınada gitmiştik. Cemin hala uyutulduğunu söylemişti doktoru. Hala iç kanama riskinin devam ettiğini , eğer bir sorun olmazsa yarın uyandıracaklarını söylemişti. Diğerlerinin durumu ise iyiydi. Ne kadar iyi denilebilirse. Onlara da şehitlerimizi bildirmiştim. Hepsi beni gördüğü anda timi sorduğu için söylemek zorunda kalmıştım. İçimiz yansada vatan sağolsun demiştik. Hepsiyle biraz sohbet ettikten sonra yanlarından ayrılıp tekrar kaldığım odaya gelmiştik. Araf abimi daha Cenkin odasından çıkarken albay arayıp çağırdığı için görevi Aral abim devralmıştı. Onunla birlikte Mizginde bize katılmıştı ama hiç bir şey yapmasamda kendimi yorgun hissettiğim için beni geri odama getirmişlerdi. Oda da ise beni bekleyen Deniz abimdi. Adım başına bir abi düşüyordu resmen. Yorgun olduğumu söylediğim için dikişlerimi kontrol ederek odayı boşaltmıştı. Odanın boşalması ile birlikte diğer yatakta uyuduğunu düşündüğüm adamın sesi ile bakışlarım onu bulmuştu.
"Gece." Sesini ne kadar yüksek çıkarmaya çalışsada başarılı olamıyordu. Daha doğrusu ağrıları ona izin vermiyordu. Bana seslenmesi ile hemen ayaklanıp başucunda ki sandalyeye oturdum.
" Yekta , ağrın mı var ne oldu?" Sorum ile birlikte kafasını olumsuzca sallamıştı. Bunu yaparken bile yüzünü buruşturyordu.
" İyiyim . Sen , sen nasılsın? Seninle konuşamadan araya bir sürü şey girdi. Annemler olayı hatırlamadığından bahsetti. Ama ben senden duymak istiyorum. İyi misin Gecem?" Düşüncesi olanlardan sonra kalbimi ısıtan tek şeydi.
"Merak etme iyiyim. Evet olanları hatırlamıyorum. Kafamı vurmuşum o yüzdenmiş sanırım. Pek önemli değil boşver. Senin kırıkların çokmuş , canın çok yanıyor mu?" Kaşları çatılınca yine ağrısı var sanmıştım ama sözleri tam tersi bana kızdığını gösterir nitelikteydi.
"Ne demek önemli değil. Benim için önemli. Acıyor mu dikişlerin? Kolunda çıkmış , ağrı yapıyor mu yoksa?" Bu haldeyken bile ilk beni düşünmesi kalbimdeki duvarları yerle bir ediyordu. Zaten kalbimde duvar diye bir şeyde bırakmamıştı.
"Canım, iyiyim ben merak etme. Hem senin kaburgalarında ki kırıklar konuşmana bile engel olurken benim üç dikişim ve kolumu düşünmez misin lütfen? Kendimi kötü ve bencil hissettiriyorsun." Ben ona derdimi anlatmaya çalışırken onun takıldığı nokta çok ayrıydı.
"Canım? Canın mıyım gerçekten?" Sözlerine ister istemez gülmüştüm. Ama inkarda etmedim. Etmek istemedim. Hep o bana gelirken ben de ona gitmek istedim.
"Canımsın. Hem de canımın en içisin. Yekta , bunu böyle bir anda demek istemezdim. O akşam yemek yemeğe gittiğimiz de söyleyecektim ama bir süre daha öyle bir ortama giremeyeceğimiz acı bir gerçek. O yüzden şu an burda daha fazla geç kalmadan söylemek istiyorum. Seni seviyorum."
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 23.77k Okunma |
1.7k Oy |
0 Takip |
36 Bölümlü Kitap |