
Artık düşünmeyi bırakmıştım. Düşünsem de bir sonuca varamıyordum. Şu an da nasıl olduğunu yine anlamadığım bir şekilde kendimi Alparslan Yüzbaşının arabasın da bulmuştum. Demir beyden gelen telefon üzerine onlara gitmek için yola çıkmıştık. Yolu takip edecek , nereye gittiğimize bakacak halim bile yoktu. Vücudum da bir ağırlık varmış gibi hissediyordum. Sanırım üst üste gelen olaylarla artık vücudum da bir tepki vermeye başlamıştı.
Düşüncem ise onların bana nasıl davranacağı değil benim onlara nasıl davranacağım yönün de ilerliyordu. Akışına bırak deyip duruyordum kendime ama şu an da onlara gidiyor olmamız beni germiş ve umursuz olan benim bile bir taraflarım da ne olacak sorusu geziyordu. Ellerimin terlediğini hissediyordum. Bedenimin sanki kışın ortasın da kalmış gibi üşümesi de başka bir gerginlik belirtisiydi benim için.
Derin bir nefes alıp verdim ve kafamı yanımda araba süren Yüzbaşıya çevirdim. O bile sanırım ne olacağını kestiremiyordu. Arada bana kayan tedirgin bakışları ve sık sık derin nefes alması bunu gösteriyordu. Benim tepkimden korkuyordu anlaşılan. Ya da evdekilerin vereceği tepkiden. Daha fazla düşünmemek için kafamı önüme çevirdiğim de araba müstakil bir evin bahçesine giriş yaptı. Alparslan arabayı park edip bana doğru döndü.
" Gece biliyorum kafan çok karışık. Ne yapman gerektiğini bilmiyorsun ama inan biz de ne yapmamız gerektiğini bilmiyoruz. Tek bildiğimiz sana olan hasretimiz. İçeri de ki verecekleri tepkileri az çok tahmin edebiliyorum. Biraz en azından bugün sabret olur mu ?" Onlar da kendine göre haklılardı.
Başımla dediklerini onayladım. Şu an pek konuşabileceğimi sanmıyordum. O da beni başıyla onaylamış ve arabadan inmiştik. Kafamı eve bakmak için kaldırdığım da kapıda Demir beyin kolunun altın da daha henüz adını öğrenemediğim annemle ikisinin gözlerinin dolu dolu bizi beklediğini gördüm. Daha fazla yerimiz de durmayıp onlara doğru ilerlemeye başladık. Bizim hareketlenmemizle onlar da birbirinden ayrılmıştı. Yanlarına geldiğimiz de ben ne yapacağımı bilmediğim için olduğum yerde kalmıştım , tabi bu çok uzun sürmemiş birinin beni kolumdan tutup kendine çekmesiyle son bulmuştu.
" Güzel kızım. Nasıl kıydılar bize annem ." Sözleriyle sanki içimde bir şeyler parçalanmıştı. Kimse bu zamana kadar bana böyle kızım dememişti. Beni sahiplendiğini sandığım adam demişti ama onda hep beni iten , içimin ısınmadığı bir şeyler olduğu için onunla da çok samimi olmamıştım.
" Anne içeri girelim öyle hasret giderelim olur mu? Hem Gece de hala olayları kavrayabilmiş değil biraz ona da müsade edelim olur mu?" Alparslanın konuşmasıyla benden uzaklaşmıştı. Tepkisizliğime kırılmıştı sanırım. Ama benden de hemen boyunlarına atlamamı bekleyemezlerdi.
" Ben , ben özür dilerim kızım rahatsız mı ettim seni , kendimi tutamadım sadece kusura bakma." Sözleri burada ki herkesin canını acıtmıştı eminim. Zaten herkesin canı yanıyordu daha fazla yakmaya gerek yoktu.
" Rahatsız olmadım siz kusura bakmayın. Bir an da çıkıp herkesin düzenini alt üst ettim ."
" O nasıl laf abicim öyle gelin hadi içeride konuşalım üşüdüm dışarı da ." Beni kolunun altına alıp ilerlerken kurmuştu sözlerini. Tabi 30 derece hava da nasıl üşümüştü akıl almaz bir konuydu ama şu an ona laf yetiştirecek durum da değildim. Biz tahiminime göre salona ilerlerken arkamızda ki ikili de kapıyı kapatmış ve bizi takip ediyorlardı. Salona giriş yaptığımız da dev bir kadroyla karşılaşmıştık. Bu duruma şaşırmadım çünkü bir çoğunluğu hastane odasında gördüğüm yüzlerdi. Pek hoş baktıklarını söyleyemezdim tabi şuan da.
" Kızım tekrar hoşgeldin evine. Ben annen İzgi , bu yakışıklı da baban demir. Bunlar da kardeşlerin hepsinin tuhaf bakışlarına aldanma alışırlar zamanla merak etme. Alparslanı biliyorsun zaten onu geçiyorum. Şu sert bakan abin Aral kendisi avukat ve 30 yaşında. Onun yanın da ki sırıtarak bakan ise Deniz abin o da doktor olma yolun da ilerliyor heniz asistan doktor, 27 yaşında . Onun yanında ki de Âhi ikizin , asker biliyorsundur zaten. Öbür küçük ergenimiz de 17 yaşın da ismi Çağın henüz lise 3.sınıfa gidiyor. Huh bitti bir an hiç bitmicek sanmıştım. Kocacım çocuklar biraz fazla olmuş sanki ne dersin ?" Şu an ciddi bir an olmasaydı son dediklerine gülebilirdim sanırım.
" Yani annecim siz durmak bilmeyince biz ne yapalım ?"
" Deniz düzgün konuş annenle." Demir beyin sesiyle ona baktım. Telefon da ki söyledikleriyle yaptıkları çok çelişiyordu. Geldiğimden beri yüzüme bakmamıştı, ben baktığım da ise gözlerini kaçırıyordu.
" Neyse neyse hadi oturalım ayakta kaldık." Evet o heyecanla bir şeyler anlattığı için onu bölmemiş ve ayakta dinlemiştik.
"Siz oturun ben odama gidiyorum." Diyen sesle tek kaşım kalktı. Sanırım benim burda olmamdan rahatsız olan kişiler vardı.
" Çağın ne konuştuk annecim. Ablan geldiğin de hepiniz burada olacaksınız demiştim."
" Ablam yok benim istemiyorum daha fazla kimseyi." Diyerek salonu terk etmişti. İzgi hanım ardından üzgün gözlerle bakmış ve aynı enerjik haline dönmeye çalışarak yanıma oturmuştu.
" Neyse onu takmayın ergenlik döneminde. Gece kızım , akşam yemeği için istediğin bir şey var mı, varsa söyle hemen yapayım." Sözleri beni her ne kadar mutlu etse de belli etmeden kafamı olumsuz anlamda salladım.
" Teşekkür ederim zahmet etmeyin lütfen hem ben yemeğe kalabileceğimi sanmıyorum." Sözlerimle hepsinin tedirgin bakışları beni buldu.
" Ne demek kalmayacağım. Demir bir şey yap kızım yine gidiyor benden ne olur bir şey yap gitmesin." İzgi hanımın bir an da krize girmiş gibi bağırarak verdiği tepkiyle ne yapacağımı bilememiş ve olduğum yer de kalmıştım.
" Oğlum koş annenin ilaçlarını getir çabuk." Ben odaklanmış onlara bakarken bir an da Aral kolumdan tutmuş ve olduğum yerden kaldırmıştı.
" Korkma bir şey yok gel bu tarafa." Şu an bana bağırıp çağırmasını beklemiştim ama o beni sakince oradan uzaklaştırmıştı. İzgi hanım görüş açımızdan çıkarken beni mutfağa götürüp bir sandalye çekerek oturtmuştu. Sanırım olayın şokuyla küçük çaplı bir şoka girmiştim. Aral önüme bir bardak su uzattığın da olduğum durumun farkına vararak kendime gelmiştim.
" Annemiz sen bizden gittikten sonra bu şekilde krizler geçirmeye başladı. Senlik bir durum yok sakın kendini suçlama. Böyle olmasını hiç birimiz istemezdik. Zamanla her şey düzelecektir merak etme. Asma o suratını da çirkin oluyorsun."
Son söylediği sözle elimde izlediğim bardaktan kafamı kaldırıp ters ters yüzüne bakmıştım. Küçük bir tebessüm etmişti bu tavrıma karşılık ve beklemediğim bir an da burnumu parmakları arasına sıkıştırmıştı. Bu yaptığını kendi de beklemiyor olacak ki eline bakmış ardından tekrar bana bakıp mutfağı terk etmişti. O çıktıktan sonra çok sürmeden Âhi girmişti mutfağa ama dün ki hali yoktu karşımda. Kızgın bakıyordu bana .
" Senin yüzünden bu halde annem. Hala nasıl burada durabiliyorsun sen. Geldiğin yere gitsene tekrar." Ben ona bakakalmışken onun tekrardan ağzını açmasıyla kalbimi sanki biri yerinden söküp almıştı.
" Keşke o gün o kurşunlara siper olmasaydım da orada şehit olsaydın. Belki annem bu kadar üzülmezdi. Çık git şimdi evimizden." Yutkunmak istedim söyledikleriyle ama bu oldukça zordu benim için. Kafamı salladım belki de haklıydı bilmiyorum ama tek bildiğim şu an burada daha fazla duramayacak olmamdı.
Sessizce çıktım evden kimsenin yokluğumu fark edeceğini düşünmüyordum da zaten. Orada durup ona bir cevap verebilirdim belki ama şu sıralar gözlerim her olaya doluyor ve ben bunu durduramıyordum. İlk günden karşıların da ağlayarak aciz bir duruma düşemezdim. Hemen bir taksi çevirip askeriyeye gideceğimi söyledim. Orada kendimi işe verip kafamı dağıtmam gerekiyordu yoksa düşüncelere dalar ve o lafın altında kalırdım.
Taksi askeriyenin önün de durunca ücreti ödedim ve indim. Direk odama çıkıp kapımı kilitledim. Kimsenin tantanasını çekecek durum da değildim şu durumda. Çıkarken üstümü değiştirdiğim için kamuflajlarımı tekrar giyindim. Sivil gezemezdim burada. Masama geçmeden önce hava almak adına camımı açtım.
Kimseyle konuşmak istemediğim için de telefonumu tamamen kapattım. Görev çıkarsa odama gelirlerdi nasıl olsa. Telefonumu bir kenara koyup masama geçtim ve kendimi dosyalara odakladım. Çok fazla yoktu ama ben sırf kafam dağılsın diye imza işimin bitmesine rağmen dosyaları tekrar tekrar inceliyordum.
•••••
1-2 SAAT SONRA
Boynum da keskin bir ağrı ile gözlerimi açmaya çalıştım ama sanki üstümden tır geçmiş gibiydi. Kendimi zorlukla uyumuş olduğum masadan kaldırdım. Resmen parmak uçlarıma kadar her tarafım ağrıyordu ve sanırım başım da dönüyordu. Elimi anlıma götürüp ateşim olup olmadığına bakmaya çalıştım. Elimin soğukluğuyla titredim.
Bu sıcak hava da hasta olmam ne kadar normaldi bilmiyorum ama iyi değildim onun farkındaydım. Sakince ayağa kalktım. Kalkmamla yerin ayaklarımın altından çekilmesi bir oldu. Olduğum yere tekrar oturdum. Etrafıma bakındım yavaşça ve kendime küfür etmemek için kendimi zor tuttum. Kapıyı kilitlediğim yetmiyormuş gibi telefonu da tamamen kapatıp oda da ki koltuğa fırlatmıştım.
Bu hal de ayağa kalkıp ne kapıyı açabilir ne de telefonu alabilirdim. Gerçekten öfkeyle kalkan zararla oturur lafı tam benim için geçerliydi şu dakika. Sakin olmaya çalıştım ama kendimi koltuğa yığılacak gibi hissediyordum. Masanın üstüne baktım son bir çare ve bir şişe suyla bakıştım.
Sakince suyu alıp kapağını açtıktan sonra bir yudum içip elime dökerek yüzüme su sürdüm. Belki biraz da olsa kendime gelmemi sağlardı. Pek faydası olmamıştı ama yine de kendimi tekrar kaldırıp beklemeden hızlı bir şekilde koltuğa bırakmıştım. Bu bile şu an benim için büyük bir başarıydı. Telefonu elime alıp açma düğmesine basıp beklemeye başladım. Şu durum da arayabileceğim sadece Rüya vardı.
Tekrar telefona çevirdim bakışlarımı. Uzun sürmeden açılmıştı. Hemen Rüyayı aradım. İlk çalışın da açılmıştı.
" Kızım sen neredesin herkes seni arıyor. Araban askeriyenin önün de sen yoksun çıldırıcaz neredeyse. Çabuk yerini söyle." Beni aramalarını beklememiştim ama konu bu değildi. Kendimi toparlayıp cevap verdim.
" Rüya ben askeriyede ki odamdayım.- " dememle lafımı kesmişti.
" Kızım oraya kaç kere baktık biz kapın kilitli yalan söyleme bize bak herkes seni merak ediyor."
" Yalan söylemiyorum. Kapıyı kilitledim ve kalkıp açamıyorum iyi değilim işte gel bana bir serum tak." Demiş ve telefonu yüzüne kapatmıştım çünkü midem bir an da alt üst olmuş ve ben kendimi lavaboya koşarken bulmuştum. Daha kahvaltı bile yapmamama rağmen midem de ne var ne yoksa çıkartmıştım. Ayağa kalkıp elimi yüzümü yıkadım. Gözümü açamıyordum resmen. Odanın dışından sesler geliyordu ama artık kulaklarım da uğulduyordu. Odaya geri dönmek için adım attım ama yer tekrar ayağımın altından kaydı ve ben bu sefer oturacak bir yer bulamayarak kendimi karanlığa bıraktım.
ALPARSLAN BAYBARS'DAN
" Ne demek kalmayacağım. Demir bir şey yap kızım yine gidiyor benden ne olur bir şey yap gitmesin." Annemin yine krize gireceğini anlayarak hemen yukarı koşarak ilaçlarını almaya çıkmıştım. İlaçlarını alıp aşşağı indiğim de babamın annemi sakinleştirmeye çalıştığını fark ettim.
" Baba ilaçlarını getirdim." Babam sesimle bana dönüp hemen ilaçları almıştı elimden. İlaçlarını içirdiğimizde biraz da olsa kendine gelmişti. Annemin kendine gelmesiyle etrafta gözlerimi gezdirdim ve göremediğim kişiyle kaşlarım çatıldı.
" Aral , Gece nerede," sorumla birlikte bütün bakışlar bana dönmüştü.
" Korktu diye mutfağa götürmüştüm oradadır belki." Diyerek fikrini söylemesiyle tam mutfağa gidecekken arkamdan gelen sesle buz kestiğimi hissettim.
" Boşuna bakma abi gitti o . "
" Ne demek gitti Âhi gitmesine nasıl izin verirsin?" Sözlerimle sinirli bir şekilde gülmüştü.
" Niye izin vermeyecekmişim? Zaten gitmesi gerektiğini ben söyledim. Onun yüzünden annemiz bir gün olsun mutlu olmadı. Yoruldum artık ben bu Gece meselesinden ne kızmış arkadaş abarttınız iyice." Ne dediğinin farkındamıydı bu .
" Ne diyorsun oğlum sen ne dedin kıza da gitti ?"
" Annemizin onun yüzünden bu halde olduğunu ve gitmesi gerektiğini söyledim. Haksız mıyım ya onun yüzünden ailemiz hiç bir zaman mutlu olmadı." Derin bir nefes almaya çalıştım. Bu çocuk ne anlatıyordu şu an karşıma geçmiş. Kimseyi kırmamak için evden çıkıp arabama bindim.
Evini bile bilmiyordum ben daha kardeşimin. Nere gitmem gerektiğini de bilmiyordum. En iyisi karargaha gitmekti belki oraya gitmiş olabilirdi. Arabayı evin önünden çıkartıp karargaha doğru yola çıktım. Çok sürmeden karargaha gelmiştim.
İçeri geçip arabayı park ettim. Hızla beklemeden arabadan inip odasına gittim. Kapısını açmaya çalıştığım da kilitli olduğunu fark ettim. Kulağımı kapıya yaslayıp içeri de ses olup olmadığını kontrol ettim. Yoktu içeri de bir tıkırtı bile yoktu. Demek ki burada değildi.
Kantine inip etrafa bakındığım da orada da yoktu. Oradan çıkıp başka nerede olabilir diye karargahı gezdiğim de hiç bir yerde bulamadım. Az ileri de oturan Yekta' nın timi çarptı gözüme ve oraya doğru ilerlemeye başladım. Yanlarına geldiğim de revirde ki doktorun da burada olduğunu fark ettim. Adım seslerimle birlikte hepsinin bakışı bana dönmüştü. Beklemeden konuşmaya başladım.
" Geceyi gördünüz mü ?" Hepsinin kaşları çatıldı sorumla birlikte. Yekta yine yırtık dondan çıkar gibi hemen ayaklanmış ve dibim de bitmişti. Kıskançlığın sırası değil Alparslan kendine gel aslanım kardeşin kayıp kendine hakim ol. Olamıyordum kıl oluyordum bu adama. Tuttuğum gibi sınıra fırlatasım geliyordu.
" Ne demek Geceyi gördünüz mü , seninle birlikte gelmedi mi sabah ?" Şu an bu adamla muhattap olmak istemiyordum ama ben yaa.
" Benimleydi eve gittik tatsız bir durum oldu , o sıra da da çıkıp gitmiş evden yok bulamıyorum."
" Arabası burada komutanım . Karargahın her tarafına baktınız mı ?" Bunu diyen askere döndüm. Yektanın timindendi ama daha tanışamamıştık.
" Baktım aslanım baktım da yok hiç bir yerde. Benim arabamla birlikte gitmiştik acaba taksiyle falan mı gitti." Hepsi düşünceli bir şekilde ayaklanmıştı.
" Kıza ne dediniz de kayboldu lan ortalıktan." Sabır çekerek bunu diyen adama çevirdim kafamı.
" Sanane lan benim kardeşimden. Gördünüz mü diye sordum alt tarafı artistlik yapma bana. Bulurum ben kardeşimi."
" Bok bulursun gerizekalılar." Tam üstüne yürüyecektim ki aramıza birisi girdi.
" Sakin olun komutanlarım el birliğiyle buluruz merak etmeyin. Ayrılalım bir kaç gruba birimiz evine gitsin diğerlerimiz de gidebileceği mekan ve yerlere bakalım. Birimiz de burada dursun her ihtimale karşı belki geri gelir." Bunu diyen askerle birlikte Yektadan uzaklaşmıştım. Yemin ederim ayarlarımla oynuyordu bu herif. Ben sakinleşmeye çalışırken Yekta ortadan kaybolmuştu. Şerefsiz fırsatları değerlendiriyordu aklı sıra ama şu an bir şey demiyecektim. Kardeşimi bulabilirse sesimi çıkartmazdım. Herkes arabalara geçi dağılırken beni nasıl olduğunu anlamadığım bir şekilde karargaha bırakmışlardı.
Yerim de duramıyor tekrar tekrar karargaha turluyordum sabahtan beri. Bir haber yoktu herkes gittiği yerden eli boş dönüyordu. Aklım almıyordu nere gitmişti bu kız. Tekrar konuştuğumuz çardağa gidip oturdum. Hava neredeyse kararmak üzereydi. Kafamı kaldırıp derin bir nefes aldım ve o sırada timin bana doğru geldiğini gördüm.
" Yok nereye baktıysak yok çıldırıcam şimdi. Alparslan özel bir konu biliyorum ama bu kız ne oldu da ortadan kayboldu ?" Başımı önüme eğdim. Kardeşimi bir kez daha koruyamadığımı hissediyordum.
" Gece yemeğe kalmak istemedi annem de yine kriz geçirdi. Biz annemle ilgilenirken Aral mutfağa götürmüş korktuğunu hissedip sonra Aral mutfaktan çıkınca Âhi gitmiş yanına. İleri geri konuşmuş ne dediğini bile tam bilmiyorum. O da çıkmış gitmiş işte. Yekta ben yine mi koruyamadım kardeşimi ben iyi bir abi değil miyim neden hep Gece zarar görüyor?" Kedi , köpek gibi tartışırdık birbirimizi yerdik belki ama yine ona sığınırdım. Yekta kardeşlerimden bile farklıydı benim için , onlara bir tek söz söylemez ama onunla bütün derdimi paylaşırdım.
" Kendini suçlamayı bırak bu şekilde bulamayız Geceyi. Hem elinde olan bir şey olsa sen izin verir misin böyle olmasına. Biraz zaman geçsin eminim kendisi çıkacaktır ortaya. Hem biliyorsun o oyunu çok seviyor saklandığı yerden hiç bir zaman çıkmazdı küçükken de. " buruk bir şekilde gülümsedim dediğiyle. O saklandığı zaman hiç bir zaman bulamazdık yıllar önce de. Ben tam esmiye dalmışken doktorun ciyaklamasıyla ona döndüm.
" Gece arıyor valla arıyor." Dediğiyle hepimiz ayaklanmıştık. Biz kalkarken o telefonu açmış ve hoparlöre almıştı.
" Kızım sen neredesin herkes seni arıyor. Araban askeriyenin önün de sen yoksun çıldırıcaz neredeyse. Çabuk yerini söyle." Hepimiz kulağımızı dört açmış gelecek cevabı bekliyorduk.
" Rüya ben askeriyede ki odamdayım.- " Kaşlarımı çattım bu dediğiyle ve Yekta devamını dinlemeden ayaklanıp askeriyenin içine girdi.
" Kızım oraya kaç kere baktık biz kapın kilitli yalan söyleme bize bak herkes seni merak ediyor."
" Yalan söylemiyorum. Kapıyı kilitledim ve kalkıp açamıyorum iyi değilim işte gel bana bir serum tak." Dediğiyle birlikte sesinin kötü geldiğini fark etmiştim ama telefonu yüzümüze kapatmıştı. Daha fazla duramadım ve koşarak karargahtan içeri girdim. Peşimden geldiklerinin farkındaydım.
Gecenin odasının önüne geldiğimiz de Yektanın kapıyı kırmaya çalıştığını fark ettim. Tam çekilmesini söyleyecekken kapı açılmıştı. İkimiz de beklemeden içeri girdik. Etrafta gözlerimi gezdirirken Yektanın adım seslerini işitip oraya döndüm. Gece bayılmak üzereyken yere düşmeden tutmuştu anladığım kadarıyla. Vücudum titredi bu görüntü karşısında. Yüzü bembeyaz olmuş ve teni solmuştu.
" Gece aç gözlerini geçti her şey hadi ne olur bak bana." Yekta hem konuşup hem de Geceyi odadan çıkartıp revire götürmeye başladı.
Bir kez daha koruyamamıştım kardeşimi bir kez daha canı yanmıştı. Kafamı duvarlara vurmak istiyordum şu an da neden diye bağırmak istiyordum. Derin bir nefes aldım kendime gelip kardeşimi de iyileştirmem gerekiyordu daha fazla üzülmesine müsade etmiyecektim.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 23.77k Okunma |
1.7k Oy |
0 Takip |
36 Bölümlü Kitap |