13. Bölüm

12. Bölüm

Sude
sudesi

Otele geldiğimde üstümü değişmek için hızlı davrandım, buraya gelmeden önce konuştuğum üniversite arkadaşlarımdan biri aramıştı. Boşluğum olursa görüşmek için sözleşmiştik ve bugün onu görmekten daha iyi bir planım yoktu. Ivy üniversitede yakın arkadaşlarımdan biriydi, iş için New York’a taşındığından beri sadece face time aramalarında onu görebiliyordum bu yüzden heyecanlıydım. 1.5 senedir onu görmemiştim ve bu stresin içinde bir kız arkadaşımla buluşmak bana iyi gelecekti.

Beni geçen hafta gittiği ve inanılmaz beğendiği bir mekana götürecekti bu yüzden üstüme en sevdiğim elbiselerimden birini giydim. Siyah mini uzun kollu elbisenin sırtı açıktı ve bu elbiseyi yeterince dikkat çekici gösteriyordu. Ayağıma siyah bilekten bağlamalı sivri burun topuklularımı giyerken Ivy yarım saat içinde orada olacağına dair bir mesaj attı. Sabahki sinirimden eser yoktu, Damien ile ilgili bir şeyleri 15 dakikadan fazla düşünmeme kararı almıştım. Bunda da kararlıydım, bu yüzden tüm gün gezmiş, müthiş bir kahveciye gitmiş ve enerjimi yerine getirecek bir pasta yemiştim. Umrumda değildi, aptal herife 2 hafta daha katlanırdım, sonra bir daha görüşmeyecektik.

Derim bir nefes alıp ayağa kalktım, çantama gerekli eşyalarımı koyduktan sonra biraz makyaj yaptım ve saçlarımı düzleştirdim.

Odadan çıkıp asansörü beklerken telefonumdan Ivy’e mesaj attım.

Asansörün geldiğine dair sesi duyduğumda başımı telefonumdan kaldırmadan bir adım atmıştım ki birine çarpmamla durdum, telefonum yere düştü.

Çarptığım bedenin Damien’ın olduğunu anlayacak kadar onun kokusuna alışmış olmak sinirlerimi bozdu. Başımı kaldırıp baktığımda yeşil gözleri üstümde gezindi.

“Pardon” diye geveledim.

Eğilip telefonumu yerden aldı, bana uzatırken yüzü temkinliydi.

“İyi misin?” Diye sordu nazikçe.

“Evet” dedim onun kadar nazik olmayan bir ses tonuyla.

“Bir yere mi gidiyorsun?” Dediğinde kaşlarım çatıldı, sana ne diye bağırmak içimden gelse de dilimi ısırıp bu düşünceyi kovdum. İnsancıl davranmalıydım, bana kontrat bitene kadar kölemsin demiş birine bile insancıl olabilirdim.

“Evet” dedim sinirle. Ona değil aklımdan geçenlere sinirlenmiştim.

“Nereye?” Diye sorduğunda bu merakı bir an tuhafıma gitti. Bu sefer kendimi tutamadım “Sana ne?” Deyiverdim. Kaşları çatıldı, bir adım gerilediğinde asansörün önünü kapatmıştı.

“Çekilecek misin? Geç kalıyorum” dedim.

“Bugün akşam planın olduğunu söyleyebilirdin” dediğinde ona döndüm. Bu adam benim sınırlarımı zorlamaya başlamıştı.

“Pardon?”

“Akşam bir yere gitmek zorunda olabilirdik” dediğinde gülmeye başladım.

“Olsaydık bunu bana 1 gün öncesinden söylemek zorunda olan sensin, unutma benim planım bozulmayacak şekilde hareket ediyoruz Damien. Ben sana hiçbir şey söylemek zorunda değilim, bir yere davetliysek önceden haber veriyorsun ve gidiyoruz. Sorun göremedim ben” dedim.

Elbisemi süzdüğünde kaşları daha çok çatıldı, keşke yüzü bir an önce kırışsaydı. Böylece bu kadar kaş çatması boşa gitmezdi, en azından yüzü dikkat çekici de olmazdı.

Neyse ki kenara çekildi ve geçmem için yer açtı. Yanından geçerken kolum onunkine sürtündü, vücuduma yarattığı etkiyi görmezden gelmeye çalıştım. Her temasında tenim karıncalanıyordu adeta, bunu anlayacak diye ödüm kopuyordu.

Arkamı döndüğümde odasına doğru yürüyordu, onu daha fazla dikizleyemeden kapı kapandı ve nihayet ben de düzgün nefesler aldım.

Otelden çıktığımda mekanın buraya 10 dakika mesafede olduğunu gördüm, haritadan açıp oraya doğru giderken aklımda tüm düşünceler çorba olmuştu resmen. Damien kesinlikle etkileyici bir adamdı, bunu reddedemezdim. Yine de o kadar kaba ve gıcıktı ki bugün onunla iletişim kurmak bile istemediğime karar vermiştim. Saygısızlığını düşünmeyecektim, canımı sıkamayacaktı. Sonuçta bu moralim düzelsin diye çıktığım bir tatildi değil mi?

Düşüncelerimin arasında adımlarımın çıkardığı ritmik tık tık sesine odaklanmaya çalıştım. Mekana geldiğimde fazlasıyla gürültülüydü, içeri zar zor girsem de mekandaki masalar birbirine uzaktı bu yüzden Ivy ile rahatça konuşabiliyorduk. Onu gördüğümde sevinçten yüzümde kocaman bir gülümseme oluştu, sarı saçlarını toplamaya çalışırken beni fark etti.

“Tanrım sonunda!” Kalkıp bana sarıldı, alışık olduğum parfümü hala aynıydı.

“Seni o kadar özledim ki” diye şakıdı.

“Ben de seni, çok güzel görünüyorsun” dedim ışıl ışıl yüzünü incelerken.

“Otur hadi, seni burada yakaladığım için çok mutluyum” dedi.

Karşısındaki koltuğa otururken çoktan beni etkisi altına alan enerjisiyle konuşmaya başlamıştı. Garsondan bir kokteyl isterken sustuk sadece, gece boyu hayatımızda olan bitenleri anlattık.

“Ayrıldığınıza üzüldüm diyemiyorum Nora, anlattıklarından sonra diyemiyorum en azından” dedi. Bu konuyu konuşmak istemediğimden “sen neler yapıyorsun, hayatında biri var mı?” Diye sordum. Ara sıra konuşsak da üç dört aydır iletişime geçmemiştik.

“Evet, yeni tanıştık aslında ama her şey iyi gidiyor” dedi. Kokteylimin 3. Süne geçmişken saatin de 1’i geçtiğini gördüm. Ivy ile beraber gecenin ilerleyen saatlerinde dans ettik, içtik ve daha çok dans ettik.

Yerimize oturduğumuzda saçlarım terden sırtıma yapışmıştı. Ekranda 3 cevapsız çağrı gördüğümde kaşlarımı çattım, hepsi Damien’dandı.

Bir şey mi olmuştu acaba?

“Ben bir telefonla konuşup geleceğim Ivy” dedim.

“Tamam canım” dedi.

Dışarı çıktığımda telefonu kulağıma götürdüm. İlk çalışta açtı.

“Nora” sesi benim aksime oldukça enerjikti. Telefonu kulağımdan çekip saate baktım. Yuh, 4’e geliyordu resmen!

“Uyumadın mı sen?” Diye sordum saçma bir şekilde. Şu an hem sıcaktan, hem alkolden hem de yorgunluktan pek düşündüğüm söylenemezdi.

“Çalışıyordum” dedi.

Bir şey söylemesi için bekledim ama söylemedi.

“Damien, 3 kez aramışsın da. Ne olduğunu sormak için aradım” diye açıkladım.

“Gelip gelmediğini sormak için aradım, iyi misin?”

“İyiyim, arkadaşımlayım. Merak etmene gerek yok”

“Neredesin? Brian istediğinde gelip seni alsın, bana konum at.”

Bu adamın bu buyurganlığı o kadar sinirlerime dokunuyordu ki.

“Damien, ben senin oyuncağın değilim bak. Ben sana neden açıklama yapıyorum ya, sen beni delirtmek için mi aradın?”

“Yardımcı olmaya çalışıyorum”

“Yardıma ihtiyacım olduğunu nereden çıkardın ki? Dümdüz arkadaşımla dışardayım diyorum”

“Bilmediğin bir yerdesin, ilk defa olduğun bir yerdesin. Saat sabahın 4’ü.”

“Yani?”

“Yani istediğinde Brian gelip seni alabilir, ya da ben gelip alabilirim. Nerede olduğunu söylesen yeter”

“Gerek yok, kaçmıyorum merak etme. Anlaşmamıza sadık kaldığımdan emin olmak için beni habire aramana ve ilgili rollerine girmene gerek yok. Dümdüz sor bir dahakine, iyi geceler Damien” telefonu suratına kapattım.

Sabahki yaşadığımız saçmalıktan sonra elbette yine kaçtığımı falan düşünmüş olmalıydı, aklı sıra beni kontrol ediyordu. İçeri girerken geceyi burada noktalamanın iyi olacağına karar verdim, IVy de yeterince yorgun görünüyordu. Hesabı ödeyip çıktığımızda ikimiz de kıkırdıyorduk.

“Birlikte taksiye binelim, önce seni otele bırakırız. Bu ayakkabılarla daha fazla ayakta duramam” dedi.

“Ben de öyle” birlikte bir taksiye atladık ve kısa sürede otelin önünde durdu.

“Ne zaman dönüyorsun?”

“Yarın gece”

Bana sarıldı. “Londrada görüşürüz tatlım” dedi. Ben de ona sıkı sıkı sarılıp taksiden indim. Uzun zamandır geçirdiğim en güzel gecelerden biriydi, bu yüzden yorgun da olsam mutlu bir şekilde asansöre bindim.

Odama girdiğimde ayakkabıları ayağımdan resmen fırlattım, sızlıyorlardı.

Makyajımı çıkarıp üstüme bir gecelik giydiğimde kapım tıklatıldı, iki kez. Bu saatte kimsenin gelmeyeceğini düşündüğümden bir an panikledim ama oteldeydim, güvende olmalıydım. Kapıya gittiğimde bir kez daha tıklatıldı. Hafifçe açıp başımı uzattığımda Damien pervaza yaslanmış bana bakıyordu. Üstünde bir gömlek ve pantolon vardı, gömleğin üç düğmesi açıktı ve görünen çıplak teni fazla dikkat dağıtıcıydı.

Alkol kanımda saçma etkiler yaratıyordu anlaşışan.

Ona sorarca baktığımda kapıyı biraz daha açtım, en azından katilin biri değildi.

“Ne oldu?”

“Özür dilerim” dediğinde bir an yanlış duyduğumu sandım.

“Ne?”

“Sabah için özür dilerim” dedi.

“Kız kardeşinle beni tanışmak zorunda bıraktığın için mi?”

“Evet”

“Kontrat bitene kadar kölen olan birinden özür dilemen çok tatlı gerçekten” dedim. Ben kolay kolay affeden biri değildim, hele de böyle bir cümleyi.

“Nora, öyle demek istemedim. Saçmaladım” dedi, adımı öyle sakin, öyle baştan çıkarıcı bir şekilde söylüyordu ki yüzümü buruşturmamak için kendimi zor tuttum.

“Niye özür diliyorsun ki? Bir şeye daha itiraz edecek olsam beni yine kapıda avukatlar bulacağım konusunda tehdit etmeyecek misin sanki?”

“Etmeyeceğim”

Onun gibi kapının pervazına yaslandım, ondan fazlasıyla kısa olsam da dirseklerimiz birbirine değiyordu. Beni ilk defa görüyormuş gibi baktı, çıplak ayaklarımdan birini diğerinin üstüne koyuşumu incelediğinde dudağının kenarı kıvrılacak gibi oldu.

“Birbirimize güvenmek için bir sebebimiz yok Damien, bana saygısızlık etme yeter. Bu anlaşmayı sadece imza attığım için sürdürüyorum, pasaportum ve kimliğim zaten elime geçti. Tatil için senin parana ihtiyacım yok, bu yüzden bu konuyu yüzüme vurma, yarın başka bir otele geçeceğim. Davetlerde görüşürüz” dedim. Bunu dün de düşünmüştüm ama sabahki olay anlaşmanın yalnızca bana düşen kısmını gerçekleştirmem gerektiğini anlatmıştı.

“Hayır, buna gerek yok”

“Ben üstüme düşen kısmını yapacağım diyorum anlaşmanın” dedim.

“Hayır diyorum Nora, ben de yapacağım. Yardıma ihtiyacın olduğu için bunu kabul ettin, ikimiz de sözümüzü tutacağız, sen de bana izin vereceksin”

“Bu bana kendimi iğrenç hissettiriyor” Deyiverdim.

“Ne?”

Sustum kaldım, onunla hislerimi konuşacak kadar yakın değildim.

“Uyumak istiyorum Damien”

“Nora” dediğinde gözlerimi kapattım. “Adımı şöyle söyleyip durma”

“Nasıl?” Gülümsediğinde şaşkınca baktım.

“Yatıyorum ben”

“Yarın akşam bir galaya katılacağız, uygun musun?” Diye sordu. Başımı hızlıca aşağı yukarı salladım, şu an istediğim tek şey gitmesiydi. Düşünmem gerekiyordu, yalnız.

“Tamam” dediğinde kapıyı kapattım. Daha fazla halim yoktu, yatağa kıvrıldığımda ne zaman uyuduğumu bile anlamadım.

Sabah uyandığımda her şey beynimde dönüyordu, Damien bu gece LA’e gidecekse gidebilirdi. Ben gitmeyecektim, bir davet ya da katılmamız gereken bir şey olursa giderdim ama onun dışında beraber ne vakit geçirmek ne de onun tatilime bir yardımı dokunsun istiyordum.

Kendimi iğrenç hissettiriyordu, o beni kullanıyor olabilirdi ama maddiyat başka bir şeydi benim için. Pasaportumu alana kadar yardıma ihtiyacım vardı ama şu an yoktu. Bu yüzden imza attığım için elbette anlaşmayı bozmayacaktım ama onun benim tatilim için bir harcama yapmasına da ihtiyacım yoktu.

İster kabul etsin ister etmesin, böyle olacaktı.

Buradan gideceğim yer Vegas olduğu için bilgisayardan uçak bileti baktım, gece 3’e bulduğum bileti ayırtırken telefonum çaldı.

“Efendim Hel?”

“Hayatım sana bir kaç belge gönderdim, yayınevi attı. Onlara bakarsın ben okudum zaten.” Dedi.

“Tamamdır kapatınca bakacağım, sen napıyorsun?”

“Aynı bebeğim, çalışıyorum. Sen?”

“İyi ben de, bilet bakıyordum. Gece Vegas’a uçacağım” dedim.

“Uçacağım? Bilet mi baktın?”

“Evet”

“Senin şu özel jeti olan yakışıklı iş arkadaşına ne oldu? Ortaklık bozuldu mu?” Dedi gülerek.

“Bozulmadı elbette, sanki kontratı bana kendin imzalatmamış gibi soruyorsun Helena!” Dedim, sinirli değildim. Ben de gülüyordum.

“Pasaportum bulundu, bu yüzden adamın parasıyla gerçekten sevgilisi gibi tatil yapmaya devam etmek istemiyorum. Davetlere katılıp geçerim, o da anlaşmayı bozamadığımdan” helena memnuniyetsiz nir ses çıkardı.

“Sen neden anlaşmanın kendi kısmına düşeni yapıyorsun da ona yaptırmamayı seçiyorsun?“

“Çünkü hayatım, bedava tatil çekici olsa da kendimi bana çok kötü hissettiriyor. Benim de param vardı, salaklık yapmasaydım bu işe hiç bulaşmayacaktım!”

“Adam seni sevgilisi olarak gösteriyor, bunun karşılığı olarak yardım etmeyi teklif etti, bedava olması onun işine yaramadığını göstermiyor. Hayırseverlikten değildi Nora”

 

Biraz daha konuştuk, İmzalamam gerekenleri hatırlattıktan sonra kapattı.

Saat 1’e geliyordu. Vegasta bir Airbnb ayarladım, pek düzgün olmasa da en azından boş yer bulmuştum. O da yeterliydi.

Bunları hallettiğim için moralim yerine gelmişti, bugün gezmediğim yerlere ve gitmek istediğim bir sushi restoranına gidecektim bu yüzden hazırlanıp çıktım.

Tüm gün gezerken iki kız yanıma gelmiş ve beni tanıdıklarını söyleyip fotoğraf çektirmişlerdi, biraz paniklesem de onlarla kitaplarım hakkında konuşmak çok iyi gelmişti.

Burada bir imza günü yapmam için diretmeleri bile çok tatlıydı, sadece tatil için buralarda olduğumu söylemiştim.

Yemek yerken saat 6 olmuştu, gala 9 gibi başlayacaktı bu yüzden yine ve yine düzgün bir elbise almam gerekiyordu.

Damien’ı aradım.

Kalbim göğsümde tuhaf bir şekilde daha sert atmaya başladığında kalbimden de nefret ettim desem yeriydi.

Yine ve yine ilk çalışta açtı.

“Efendim Nora” o ve adımı söyleme biçimi beni delirtiyordu.

“Damien, akşam için elbise alacağım. Nasıl bir yere gidiyoruz? Böyle bir yere katılmadım” dedim açıkça.

“Çok fazla durmayacağız zaten, bir arkadaşımın senaristliğini yaptığı bir film. Nasıl istiyorsan öyle gelebilirsin” desi.

“O zaman kendi elbiselerimden giyeceğim?” Dedim. Soru sorduğumun farkındaydı umarım…

“Çiçekli olanlardan mı?”

Öksürmeye başladım, içtiğim kola boğazıma kaçtı.

“Defol!” Dedim sinirle. Telefonu kulağımdan çekerken kahkahasını işitmemek için hızlıca kapatmıştım.

Yemeğimi bitirip kalktım, taksiye atlayıp eve giderken banka hesabıma baktım. Telefonu kapattıktan sonra Helena şükür ki çaldırdığım kartlarımın yerine bir hesap açmama yardım etmiş ve kalan tüm birikimimi oraya yatırmıştı. En yakın arkadaşım kesinlikle kilometrelerce ötede bile yardımıma koşuyordu.

Elbette paramın tamamını tatil için harcayamayacaktım ve dönmeyi düşünmüştüm ama o beni durdurup çıkacak kitapla bunu kapatacağıma inandırmıştı. Bu yüzden ben de en azından görmek istediğim bir kaç yeri daha görmeye kararlıydım, beş parasız Londraya dönmek canımı sıkmayacaktı…

Odama girdiğimde duş aldım ve vücudumu kremledim. Valizimdeki tüm elbiseleri yatağa çıkardım ve içlerinden beyaz saten elbiseyi seçtim. Dizlerimin bir karış üstündeydi ve eteği asimetrik kesim, kolsuzdu. Tek omuz elbisenin boynunda sırtımdan sarkan ayni kumaş bir kuşağı vardı. Bunu Helena birlikte gittiğimiz bir davet için aldırmıştı, işe yarayacağı kesindi.

Ayağıma gümüş ince bantlı ayakkabılarımı giydim. Saçlarımı sıkıca alttan topuz yaptım ve hafif ışıltılı bir makyajla tamamladım.

İyi olmuştu, ömrümde giymediğim kadar şık elbiseyi bu bir haftada giymiştim. Londrada tayt ve sweat kombinlerime dönmeyi iple çekiyordum.

Aynada kendime bakarken kapı çaldı, gümüş renk ışıltılı çantamı alıp çıktığımda Damien karşıdaki duvara yaslanmış bekliyordu. Üstünde koyu lacivert nir takım vardı, ceketi sırtından sarkıyordu, tek elinde tutuyordu. Düğmelerinden ikisi açıktı ve bir an düzgün yürüyemeyeceğimi düşüneceğim kadar yakışıklı göründü gözüme. Lanet olsun…

Kapımı kapattığım zaman bakışlarını bana çevirdi, daha doğrusu ayaklarımdan saçlarıma kadar süzdü. Biraz fazla uzun süzdüğünde elim kapının kolunda asılı kaldı. Bana doğru bir iki adım attığında dayanamadan konuştum.

“Ne? Çok mu sade olmuş? Sen fark etmez deyinve ben de bunu bul” sözümü kestiğinde ayakkabılarının ucu benimkilere değiyordu. Nefesi benimkine karıştığında tenim yandı.

“Çok güzel olmuş” dedi. Ağzım açık kaldı, muhtemelen şu anda kulaklarım yanlış duymuş olmalıydı. Yüzümdeki şaşkın ifade onu keyiflendirmiş olacak ki tekrar “çok güzel” dedi. Ağzımı kapatmayı başarsam da nefes alamadım. İltifat almak değildi beni heyecanlandıran, bana bakışlarındaki bir şeydi. Adını koyamadım

“Gidelim mi?” Dedim sadece. O da başını sallayıp geçmem için bekledi. Böylece beraber asansöre sessizce yürüdük.

Gergindim ve sebebi yanımdaki adamdan başkası değildi. Aşağıya indiğimiz zaman Brian kapıda bekliyordu. Arabanın arka koltuğuna geçtiğimde camı biraz açtım, nefes almalıydım.

“Nasılsın Nora?” Brian bana kibarca sorduğunda dikiz aynasından ona gülümsedim.

“Teşekkür ederim iyiyim” dedim. “Sen Damien’ın davetlerinden sıkılmıyor musun Brian” dediğimde gülmeye başladı. Damien’a yandan bir bakış attığımda beni izliyordu.

“Ben çok sıkıldım çünkü”

“Alışırsın, 1 hafta daha ver kendine” dedi Brian gülümsediği sesinden anlaşılıyordu.

Geriye yaslandım, Damien’ın arabanın arka koltuğunu kaplayan vücudundan uzak durmaya çalışıyordum. Bir süre yolu izledikten sonra ona döndüm. “Sen burada ünlüsün galiba” bu sefer doğrudan Damien’a doğru konuştum.

“Yani, tanınıyorum diyelim” dedi Damien.

“Sıkıcı”

“Senin kadar değil ama” dediğinde neyden bahsettiğini anlamadım.

“Ben sıkıcı mıyım?”

“Ona demedim” dedi bana doğru eğilmişti. Kaçacak yerim yoktu, nefesi çıplak omzuma değiyordu.

“Neye dedin?”

“Tanınma konusuna”

“Ne?” Kaşlarım çatıldı, neyden bahsediyordu bu?

Bir süre yüzümü izledi, bakışları gözlerimden yavaş yavaş dudaklarıma indiğinde istemsizce yutkundum. Benim bakışlarım da onun dudaklarına kaymıştı ve bu hiç iyi değildi, dudaklarına bakmak arabanın karanlığında bile mideme tekme yemişim gibi hissettiriyordu.

Ben hala onun dudaklarını izliyorken o dudaklar hareket etti, bakışlarımı zar zor gözlerine çevirdim.

“Geldik” dedi.

“Hı?”

“Geldik Nora” dedi yeniden.

“Ah, tamam” dedim, tam bir salaktım… ondan etkilendiğimi daha ne kadar belli edebilirdim acaba?

Arabadan inip kapımı açtığında bir an bocalasam da uzattığı elini tuttum, yüzüme bir gülümseme yerleştirdim. Bir kaç flaş patladığında burada ne halt ettiğimi tekrar sorgulamaya geçmiştim.

Umarım bir an önce giderdik…

Damien’ın eli belime kaydığında dokunuşu altında kasıldım, bunu anlamaması imkansızdı. Sanki bundan keyif alır gibi belimi daha sıkı tuttu ve beni içeri yönlendirdi.

Birlikte film afişinin önüne geldiğimizde yüzümdeki gülümsemeyi sabit tutmaya ve buraya aitmiş gibi, yanımdaki adamın belimdeki elinden zerre etkilenmiyormuş gibi yapmaya çalıştım.

Damien bana döndü, kulağıma eğilirken birileri fotoğrafımızı çekiyordu.

“Gülümse yeterli, güzel görünüyorsun” dedi.

“Benim burada ne işim var gerçekten?” Dedim dişlerimin arasından.

Bir an ona döndüğümde bana gülümseyerek bakıyordu, ya gerçekten hoşuna giden bir şey bardı ya da çok iyi bir oyuncuydu.

“Aynı şeyi düşünüyordum” dedi. Ona bakıp güldüm, yeniden önüme döndüğümde bana biraz daha yaklaştı ve beni şok eden bir şey yaptı.

Belimdeki elini beni kendine çekmek için kullanırken dudaklarını şakaklarıma bastırdı ve orayı öptü.

Titredim, dudaklarının tenimdeki hissine değil de bu hareketindeki sıcaklığa takılı kalıp titredim.

Bir an şaşkınca bakmamak için kendimi tutmam gerekti, neyse ki Damien elimden yakalayıp beni o kaostan çıkardı ve fotoğraf alanından çıktık. Ağzımı açıp tek kelime edemediğimden bir süre Damien’ın insanlarla konuşmasını ve beni tanıştırmasını izledim. Elbette beni iyi bir fotoğraf çıkması için öpmüştü, öpüşünde samimi bir tatlılık dışında bana düşkünlüğünü gösteren bir hareketmiş gibi yorumlanacağına emindim.

Oyununu iyi oynuyordu belli ki…

Buna takılmamaya çalıştım, sevgili gibi görünmek için yapabileceği samimi tavırları yapmaya çalışıyordu, etkilenecek bir şey yoktu. Ya da bu kendime söylediğim koca bir yalandı…

Bölüm : 19.02.2025 23:51 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...