16. Bölüm

15. Bölüm

Sude
sudesi

Yarın gideceğim için valizimi hiçbir şekilde bozmamaya çalışarak makyaj malzemelerimi ve şampuanlarımı çıkarmıştım. Akşam için ne giyeceğimi bilmiyordum ve hiçbir kuvvet beni bu saçmalıklar için bir elbise daha almaya çıkaramazdı. Bu yüzden elime ne geçerse giyeceğimi düşünüp aşağıya indim, bilgisayarımı yanıma almıştım. Damien’ın da dediği gibi hala saatlerimiz vardı ve onu çalışırken rahatsız etmek istemediğimden bahçe kapısını yavaşça açıp masanın ona en uzak köşesine oturdum. Bilgisayarından başını kaldırıp bana baktı.

“Kahve ister misin?” Diye sordu. Onun bardağına bir bakış attım.

“Eğer sen de içeceksen?” Dedim. Başını sallayıp kendi boş bardağını alıp mutfağa yöneldi, hava fazlasıyla sıcak olduğundan arkasından “soğuk olursa çok sevinirim!” Diye bağırdım.

Sonuçta teklif etmişti, buzlu yapması da zahmet olmazdı.

Bilgisayarımdan maillerimi kontrol edip Helena’nın ayarladığı takvime göz attım, önümüzdeki ay her hafta imza günü olacaktı. Açıkcası tatilden sonra bu bana iyi gelirdi, çalışmayı özlüyordum.

Kitabı editöre teslim etme tarihime hala vardı, son düzenlemelerini yapmam gerekiyordu be buraya geldiğimden beri çok fazla ekleme çıkarma yapmıştım.

Kafamı boşaltmak kesinlikle üstümde olumlu bir etki yaratıyordu, son yazdığım sayfaları gözden geçirdiğim sırada Damien bir bardağı elimin yanına bıraktı ve nefesini saçlarımın aradında hissettim. Işık hızıyla ellermi bilgisayar ekranına tuttuğumda “hey!” Diye bağırdım. hafifçe geri çekildi ve sandalyesine yöneldi.

“Sakin ol, sadece o kadar uzun ne yazmış olabileceğini merak ettim” dedi. Yüzünden bir şey okunmuyordu, ne yaptığımı anlayıp anlamadığını ayırt edemedim.

“Uzun bir sözleşmeyi gözden geçiriyordum, şirket gizlilikleri hani? Anlarsın ya, görmemelisin” diye uydurduğumda kendi yalanıma ben bile inandım.

Bu işte iyi olmaya başlamak utanç vericiydi.

“Anlarım” dedi. Gözlerinde garip bir şeyin parıltısını gördüğüme yemin edebilirdim, yine de üstünde durmadım ve kaldığım yerden devam ettim. Yarım saatin sonunda kahvemdeki buzların yarısı erimişti, Damien harıl harıl bilgisayarından bir şeyler yapıyordu. Kendime engel olamadan onu izlemeye başladığımda bile dikkati dağılmadı. Sakallarının hafifçe uzadığını fark ettim, keskin çene hattını biraz gizlemişti bu.

Elini çenesine dayayıp ekrana baktığında taciz eden gözlerimi adamın üstünden çekmem gerekiyordu ama yapamadım, bu kadar çekici olması haksızlıktı. Bronz teni kesinlikle buraya yakışıyordu ama onu bir kez bile plaja giderken hayal edememiştim. Bu adam gözümde sadece çalışabilirdi, başka bir aktivitede hayal etmesi güçtü.

“Beni izlemeyi bitirdin mi?” Bana bakmadan konuştuğunda gözleri ekranı taramaya devam ediyordu.

Öksürmeye başladığımda yüzünde bir sırıtış oluştu, neyse ki hala bana bakmadığı için ateş basan yüzümü görmemişti.

“Dalmışım, kusura bakma. “ inkar edecek değildim, dalmış olmam da doğaldı değil mi?

“Akşam için giyecek süper şık bir şeyim yok bu arada, sakın alışverişe çıkmamı isteme.” Güneşe gözlerimi kısarak baktım “bu sıcakta asla”

“İstemeyecektim”

“Güzel” dedim. Saçlarımı arkaya atarken gözü bunu yaparken bana takıldı, yeşil gözleri saçlarımda biraz fazla oyalandığında yerimde rahatsızca kıpırdanmamak için kendimi tuttum.

“Çok önemli misafirleriniz olacak mı?”

“Herkesi tanıdığım için çok önemli değil, canın nasıl isterse öyle gelebilirsin”

“Tamam, kız kardeşin de orada olacak yani?”

Bunu doğrulamak için sorduğumu bilse de başını salladı.

“Bir şeyler sorarsa benden anlatmamı isteme, söylediğimiz yalanları unutmaya başladım” dedim gülerek.

O da gülmeme eşlik ettiğinde yanağında oluşan gamzeye gözlerimi dikmemeye çalıştım, adam feci yakışıklıydı!

“Tekrar soruyorum Damien, kendimi çekip almak isteyeceğim bir durumla karşılaşmayacağım değil mi?”

“Seni ölüme götürmüyorum Nora, bu kadar dramatik olmayı bırak” oturuşu rahat bir hal alarak bana döndü. Aramızda bir sandalye olmasına rağmen çok yakınımdaymış gibi hissediyordum, neden böyle oluyordu ki?1

“Sana güvenmiyorum, beni suçlayamazsın” dedim gözlerimi kısarken. Gözledinde neşeli parıltılar dolaştı.

“Kalbimi kırıyorsun, bu kadar tedirgin olmak dana yakışmıyor”

“Umrumda bile değil” dedim, yine de gülüyordum.

“Endişelenme, sadece her zamanki gibi bir davet olacak” dese de gözlerini benden kaçırması sinirlerimi bozuyordu. Bir şeyler karıştırdığını düşünmek istemesem de bana karşı daha önce böyle bir tavırda olmamıştı. Yine fe sessizlik içinde kahvemi içtim ve çalışmaya devam ettim.

“Acıktın mı?” Dediğinde karnımdan gelen gurultular benim yerime onu doğruladı.

“Kurt gibi”

“Bir şeyler hazırlayayım, sen işine devam edebilirsin” dediğinde bilgisayarımı kapattım. Benim için yemek yapmasına müsaade ederdim tabii ama burada da oturamazdım.

“Yardım edeyim ve daha hızlı hazırlayalım, yoksa bayılacağım” dedim peşinden gidip.

Mutfağa girdiğimizde buzdolabına yöneldi.

“Somon vardı, sever misin?”

Başımı salladım. Dolaptan bir sürü malzeme çıkarırken kalçamı tezgaha yaslayıp onun seri hareketlerini izledim. Bu manzarayı bir kaç gün izleyebilirdim…

Balık için bir sos hazırlamasını izlemeyi bıraktım ve azıcık katkım oldun diye buzdolabına ilerleyip kapağı açtım. Buzdolabı benimkinden düzenliydi, adam takıntılıydı kesinlikle.

Dolaptan patates ve minik domatesleri çıkardım, hepsini yıkarken Damien bana sesini çıkarmadı. Bu konuşmadan geçirdiğimiz en uzun süre olabilirdi ve garip bir şekilde son derece rahat hissettiriyordu. Patateslerin kabuklarını soyup elma dilim şeklinde doğradım, çıkardığı tepsiye dizmek için baharatlarken o da balıkları temizleyip sosta marine ediyordu.

“Mutfakta olmayı sever misin?” Diye sordu, sırtı bana dönük salata malzemelerini yıkıyor olsa da ona bir bakış attım.

“Kendim için pek bir şey yapmasam da arkadaşlarım için yemek yapmayı çok seviyorum, kendim sonsuza kadar makarna yiyebilirim”

“Bu durumda ben arkadaşın sayılıyorum” dedi. Sesinden güldüğünü anlayabiliyordum “dikkat et de bunu kimse duymasın Damien” dediğimde hafifçe kahkaha attı ve tenimin alev aldığını hissettim.

“Bana yemek yapan sensin ayrıca, ben sadece yardım ediyorum” dedim. Gerginken daha fazla konuşmaya müsait olduğumu onun yanında fark ediyordum.

“Ben yemek yapmayı genel olarak çok seviyorum” dedi. “Kafamı dağıtıyor”

Patatesleri tepsiye yayarken gelişigüzel konuştum. “Bu kadar fazla çalışmak seni yormuyor mu?”

“Bazen, yine de meşgul olmayı seviyorum. Çok küçük yaştan beri çalıştığım için bu bir rutine döndü diyebilirim” dedi. Bir kabın içinde salata malzemeleriyle tezgahta yanıma geldiğinde kesme tahtasını önüne çekti, kolu koluma yavaşça sürtündü. Geriye kaçmamak için tüm irademi kullanmak zorunda kaldım.

“Dolaptan salata tabağı çıkarır mısın?” Dedi. Gözüyle hafifle işaret ettiği yerden önüne bir tabak koyarken onu izledim, devam etmesini istiyordum. Bunu anlamış olacak ki “babam ve amcalarım şirkette ortak sayılır. Aslında şirket babamın ama onların da hisseleri var, babam öldükten sonra bazı anlaşmazlıklar yaşandı. Aslında yaşanıyor”

“Baban öldü mü?” Bir an kendimi tutamadım. Hafifçr onayladı.

“Çok üzüldüm, sormamın sakıncası yoksa ne zaman oldu?”

“7 ay önce” Tanrım, bu çok erkendi. Fazla erkendi, çok kısa bir zaman olmuştu.

“Kız kardeşin ve senden başka biri var mı?”

“Bir küçük erkek kardeşimiz daha var, o henüz liseye gidiyor.” Dedi. Yüzünün hafifçe düştüğünü hissettiğim için sormaktan vazgeçiyordum ki devam etti. “Amcamlar babam ölmeden önce de şirketi tamamen vana devretmemesi konusunda ısrarcıydılar, hem genç olduğumdan hem de aklımın hala havada olduğunu düşündüklerinden” kendi kendine güldü.

“Senin mi?” Saf şaşkınlığım karşısında dişlerini göstere göstere gülmeye devam etti.

“Bana böylesine inanmam çok şirin” dediğinde ona gözlerimi devirdim.

“Sana pek inandığım falan yok, gözümle gördüğüm şeyler var. Üstelik 2 hafta bile olmadı, seni tanıyan herkes aklının havada olmadığını anlar”

“Babam da anlıyordu zaten ama bana karşı kullanabilecekleri bir şey yoktu, bunu bahane ettiler. Üstelik gencim, 30 bile olmadım daha. O kadar yatırımı elbette bana bırakmak istemediler”

“Baban istedi mi?” Diye sordum.

“İstedi, yine de adalet duygusu biraz şaştı diyebilirim”

Sormaya devam etmek istesem de her şey hazırlanmıştı ve konuşacak yerimiz kalmamış gibi hissediyordum, Damien da aile olaylarını bir yabancıya anlatmaktan rahatsız olmuş gibi kaşlarını çatmıştı. Bu yüzden sormayı bıraktım ve “çok lezzetli görünüyor, umarım çabuk olur” dedim tepsiyi fırına itmesini izlerken.

“20 dakikaya hazır olur, sen bahçeye çık istersen. Ben üstümü değişip geleceğim” dedi. Başımı salladım ve ona biraz özel alan tanımak için mutfaktan çıktım, bu konuları konuşmak belli ki onu etkiliyordu. Babasından ya da ailesinden bahsetmemeyi not ettim. Aynı şey benim için de geçerliydi, neyse ki Damien bunu sormamıştı.

20 dakika sonra “Nora” diye seslendiğini duydum. Salona girdiğimde çok tatlı bir masa hazırlamıştı.

İki tabağa hazırladığımız her şeyi bölüştürmüş ve kadehlerimizi doldurmuştu. İstediğinde kesinlikle romantik olabileceğine dair anlamsız bir fikre kapılarak masadaki boş sandalyeye oturdum.

“Ellerine sağlık” dedim kibarca.

Başıyla onaylamakla yetindi.

“Güzelce ye, akşam için güce ihtiyacımız olacak”5

“Niyeymiş o?”

“Hiç” onuz silktiğinde gözüme bir an çocuk gibi göründü.

Tüm yemeği mideme indirirken sessizlik içindeydim, çok acıkmıştım ve kahvaltı bile yapmadığım için hepsini yemem 10 dakika bile almamıştı.

Bu arada Damien’ın telefonu çalmış ve mutfağa gitmişti.

Sesini buradan rahat duyamasam da işle ilgili olduğunu ayırt edebiliyordum.

Boş tabağımı ve kadehi mutfak tezgahına bırakıp durularken Damien’ın sırtı bana dönük şekilde bahçe kapısına yaslanmıştı. Onu orada bırakıp yukarı bana verdiği odaya çıktım. 7’ye daha iki saat vardı, bu yüzden duş almak istiyordum. Odanın içindeki banyoya girip temiz havlu aradım, neyse ki Damien iyi bir ev sahibiydi ve misafir odasındaki banyosunda da beni asla şaşırtmayan bir düzenle bir sürü havlu vardı.

Acaba çok misafiri geliyor muydu diye merak ettim, yakışıklı bir adamdı. İstediğinde gerçekten komik ve ilgili olabiliyordu, illa ki bir ilişkisi olmuştu. Yine de hayatında Brian dışında bir arkadaşı olduğuna ya da konuştuğuna da bu 2 haftada şahit olmamıştım.

Bu düşüncelerimin arasında duşa girdim ve hızlıca temizlendim, saçlarımı şampuanlarken banyo resmen buhar olmuştu.

Havluyu bedenime sarıp ıslak saçlarımı kurulayarak çıktığımda yerimde donakaldım. Damien da aynı anda kapıyı açtığında beni gördü, bir an şaşkınca kalsa da kendini hızla toparladı.

“Kapıyı çaldım ama duymadın” dedi.

“Banyodaydım ondandır, bir şey mi oldu?” Yüzümün kıpkırmızı kesildiğine emindim, yine de bunun suçunu sıcak suya bağlayabilirdim.

“Geçerken kız kardeşimi de alacağız, biraz daha erken çıkmamız uygun mu senin için?” Gözlerini yüzümden başka bir yere çevirmese de vücudunun gergin olduğunu anladım, o da benim gibi kızarmıştı resmen! Bu içten içe beni keyiflendirse de karşısında daha fazla küçücük bir havluyla durmak istemediğimden hızlıca başımı salladım. Damien orada durmaya devam etti ve ben de banyo kapısında elimdeki havluyu daha sıkı tutarak bekledim.

“Başka bir şey mi var?” Diye sordum sonunda, gözleri üstümde yalnızca bir kez gezindi ve sonra başını olumsuz anlamda sallayıp çıktı. Sesli bir nefes verdim, karnıma giren krampları görmezden gelmem çok zordu.1

Bölüm : 18.03.2025 16:14 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...