Onu bu tatilden bıktırma ve yanıma geldiğine pişman etme planım bir an için aklımdan gitmiş gibiydi, yüzünü izlerken kaşlarımı çattım. Onu yanımda istemiyordum, istememeliydim. Ama burada onunla denizin içinde suratımda aptal bir gülümsemeyle ne halt yiyordum?
Bendeki değişimi görünce yüzü biraz meraklı bir hal aldı. “Ne oldu?”
“Aklıma bir şey geldi” deyiverdim.
“Kitapçı gezmeliyiz, bir şeyler almam gerekiyor. Akşam da dışarıda olacağız”
Başını bir kez suyun içine girip çıkardı, saçlarını geriye atarken bana baktı. “Bu sıcakta kitapçıda ne işin olabilir?”
“Senin miamide tam da benim burada olduğum günler ne işin olduğunu kurcaladım mı Damien?”
Gözlerini devirdi, bu hareket onu çocuksu gösteriyordu. “Tamam, gidelim neyse işin yapalım”
“Sen gelmek zorunda değilsin unuttun mu?”
“Hayır zorundayım, doğal olmayacak mıydık?”
Bu işime gelirdi, bu sıcakta onu oradan oraya yürütebilirdim. Yarına eminim beni rahat bırakacaktı.
Onu arkamda bırakıp kıyıya yüzdüm, burada tek planım denize girmek ve gezmekti. Kitap alışverişi yapacak değildim elbette ama editörüm burada bir kitapçıyla görüşmem için ısrar etmişti, daha doğrusu gidip sadece konumuna bakacaktım. İmza günü için 2 ay sonrasına bir yerle anlaşma yapılacaktı, burada ne kadar okuyucum olduğuna dair bir fikrim olmasa da gelmişken elbette bunun için güzel bir yer bulabilirdim. Bu benim işim değildi ama bazı kitapçılarda imza günü yapardık ve çoğu Londrada benim bildiğim ve uğradığım yerlerdi. Kendimi daha rahat hissediyordum. Fuarlardan daha samimi olduğu için seviyordum, burada da böyle bir şey yapılacaksa en azından önceden gidip içini görebilirdim.
Bana sadece bahaneydi, buradaki tüm kitapçıları gezdirip Damien’ı sıcaktan bayıltmak için fırsattı. Ayrıca yalan değildi, işti…
Havlumu alıp kurulandım, Isac’in yanına uzandığım zaman ona “Kitapçılara uğramam gerekiyor, önerin var mı?” Diye sordum.
“Kitapçı mı?” Güneş gözlüğünün üstünden bana baktı.
“Hm” diye anlamsız bir ses çıkardım, saçlarımı havluyla kurularken ikimiz de aynı yöne baktık. Damien’a… sudan çıkan ve bize doğru yürüyen Damien’a…
Güneş gözlüğümün üstünden vücudunu süzerken bir gram utanmamız yoktu, Isac de aynı şeyi yapıyordu. Hatta yan tarafımızdaki üç kızın da aynı şeyi yaptığını göz ucuyla gördüm. Damien gelip yerdeki havluyu aldıp tepemde dikiliyordu, saçlarından damlayan sular karnıma düştükçe kaşlarımı çattım.
Yutkunmama engel olamamıştım. “Gidiyor muyuz?” Dedi göğsündeki suları havluyla temizlemeye ara verip.
“Geliyor musun Isac?” Diye sordum.
“Hayır, siz gidin. Akşam görüşüyoruz değil mi?” Diye sordu. Bana gülümserken yüzündeki çapkınlık gülmemi zar zor bastırmama sebep oldu. Bilerek yapıyordu, Damien hala onun ve Austin’in sevgili olduğunu anlamamıştı.
“Evet, Austin gelecek mi?” Diye sordum.
Sonra beni çekti ve sarıldı, ıslak bikinimi de umursamadı.
“Bu adam akşam beni dövmezse onu tebrik edeceğim, bakışlarını görsen benimle gurur duyardın”
“Saçmalama, bir şey olduğu yok” dedim kulağına geri çekilmeden önce. Isac tatlı tatlı Damien’a el salladı.
Damien cevap vermeden döndü ve beni beklemeden yürümeye başladı. Isac’e özür dilercesine baksam da o gülerek başını iki yana salladı, güneş gözlüğünü geri takıp eski yerine yattı. Sıcak kumlarda Damien’ın peşine takıldım.
“Benim seni değil senin beni takip etmen gerekiyor Damien”
“Plajdan çıkış yolunu bulmak için senin adamla cilveleşmeni izlemek zorunda olduğumu düşünmedim”
Güldüm. “Çok tatlı bir adam değil mi ama?” Dedim. Birazcık oyundan zarar gelmezdi hem değil mi?
Bana tabii ki cevap vermedi, onun yerine yürümeye devam etti ve kısa süre sonra siyah bir Range’in önünde durdu.
“Saçmalama, bu sıcakta başka türlüsü mümkün değil”
“Sen bilirsin, sonra görüşürüz o zaman” dedim. Sonra onu orada bırakıp yürümeye devam ettim. Bu sırada çantamdan çıkardığım pareoyu belime bağlamıştım. Telefonumdan en yakın kitapçıya baktım, 10 dakikalık bir yürüme mesafesindeydi.
Sahil yolunda yürümeye devam ederken saçlarımı bileğimdeki tokayla toplamıştım. Çok geçmeden yanımda yürümeye başlayan adama döndüm.
“Sen gerçekten tuhaf bir kadınsın Nora, ya da kendine eziyet etmeyi seviyorsun”
“Belki de” kendime mi sana mı acaba Damien?
“Güzel bir yer seçmem gerekiyor, imza günü için” dedim.
“Belki, daha kesin değil. Diyorum ya, burada ne kadar satıldığına dair bir fikrim yok. Helena hallediyor bunları, yine de olabilir bu yüzden güzel bir mekan bulmak istiyorum” dedim.
“İki ay sonrası sanırım, dönünce Londrada 1 aylık var. İlerisini bilmiyorum” dedim.
Benimle birlikte yürümeye devam etti, üstüne beyaz bir tişört geçirmişti ve altında hala deniz şortu vardı.
“Bu aralar bir şey yazıyor musun?” Diye sordu. Ona dönünce gözlerinin üstümde olduğunu fark ettim, her hareketimi izlemesi başlarda beni ürkütse de şu an alışmıştım bu yüzden ben de bakışlarına karşılık verdim.
“Yazıyorum, hatta şimdiye kadar bitmiş olması gerekiyordu. Düzenlemelerin yani”
“Rolleri mi değiştik Damien, soru soran kişi bendim genelde”
Hafifçe güldü, ara sokağa girerken beni takip etti. “Yani, merak ettim sadece. Bilmediğim bir” durdu. Ben de sokağın ortasında durdum ve ona döndüm. “Meslek” dedi sonunda.
“Vay be! Sonunda biri benim de bir mesleğim olduğunu kabul etti” deyiverdim.
Kaşları çatıldı, yürümeye devam ederken bir yandan telefonumdan konuma bakıyordum.
“Anneme göre bu bir hobi çünkü. Bundan para kazanacağıma dair inancı sıfırdı, bence arkadaşları kitaplarımı görüp onu arayana kadar da bunun bir heves olduğunu düşünüyordu. Şimdi öyle değil tabii, kızının sözde ünlü biri olmasından az da olsa memnun.”
“Kaygıları olabilir, her ebeveynin olur” dedi ciddiyetle.
“Kaygılarını birine empoze etmek başka bir şey oluyor ama” dedim. Kitapçının önünde durduğumuzda ikimiz de dükkana baktık, fazla büyük değildi, hatta küçücüktü desem yeriydi. Yine de ahşap raflar tatlıydı. İçeri girdim, o da peşimden geldi. Kasada yaşlı bir kadın duruyordu, içeri kağıt kokusuyla dolmuştu ve dükkan klimadan dolayı fazlasıyla serindi. Camın önünde bir masa ve iki sandalye dışında sadece raflar ve doluca kitap vardı. İmza günü için uygun olmasa da kendimi rafların arasında gezmekten alıkoyamadım, aklımda olan bir kaç kitabı elime alırken Damien kasada durmuş kadınla bir şeyler konuşuyordu. Popüler romanların olduğu bir rafa geldiğim zaman kendi kitabımı gördüm, yüzümde kocaman bir gülümseme oluştu. Yaklaşık 10 tane vardı, iki sene önce yazdığım bir kitaptı ve kapağının detaylarını unuttuğumu fark ettim. Kitapları alıp kasaya gittim, yaşlı kadın Damien’ın dediği bir şeye gülüyordu.
“Size içecek bir şeyler getirebilirim, çok sıcak dışarısı. Beyefendi onu buraya kadar yürüttüğünüzü söyledi” dedi neşeyle. Gözlerimi devirip Damien’a baktım.
“Sadece bilgi akışı gerçekleştirdim” dedi. Kadın daha fazla gülmeye başladı. Sonra elimdekilere baktı “hepsini alacak mısın canım?”
“Bu dördünü alacağım” elimdekileri kenara ayırdım.
“Bunları imzalasam sizin için sakıncası var mı?”
“Evet, yazarı benim de” dedim gülerek. Kadın bir an şaşkınca bana baktı. En arka sayfadaki resmimin olduğu kısmı açıp kadına gösterdim.
“Dükkanınız çok tatlı, arkadaşımın da asık suratını düzeltmişsiniz” diye ekledim.
“İmzalayabilirsiniz elbette, çok sevinirim.” Dedi. Buraya ilk defa geliyordum ve bir daha imza günü de yapamayabilirdim, bir kaç tane imzalı kitabımı rastgele bir dükkanda bırakmak ve birilerinin bunu haberi olmadan alması tatlı bir tesadüf olabilirdi. Damien nereden bulduğunu bilmediğim bir kalemi bana uzattı. Hızlıca camın önündeki masaya oturup bir kaç tanesini imzaladım ve götürüp yerine koydum.
Bu arada kadın yanımıza geldi ve masaya iki koca bardak buzlu limonata bıraktı.
“Biraz dinlenirsiniz, nerelisin canım? Senin kitaplarından iki tanesini daha getirmiştik, onlar bitti.” Dedi. Konudan konuya atlaması çok hoşuma gitti.
“Geçen yıl tatil için eşimle oraya gittik, buranın yaz ikliminden sonra bize çok iyi gelmişti” dedi. Adının Daphne olduğunu öğrendiğim tatlı kadınla sohbet ederken Damien’a gözlerim takıldı. Beni izliyordu, küçük sandalyede ve küçük dükkanda o kadar farklıydı ki elimde olmadan ona bakakaldım.
“Ben kitaplarını paketleyeyim, imza günü için Paul’a uğramalısın. Kocaman bir dükkanı var, aynı zamanda kafe gibi de kullanıyor. Bazen orada imza günleri düzenler” dedi.
Başımı salladım, konumdan dediği dükkanı buldum. Sahil yolunda ters tarafta kalmıştı, yine de oraya gidebilirdik.
Damienla beraber kalktık, kitapları alırken kadına gülümsedim.
“Teşekkür ederim, tanıştığımıza çok sevindim” dedim. Kısaca vedalaştıktan sonra yeniden dışarıdaydık.
Söylediği dükkana yürürken köşede durdum, bir dondurmacıdan hem Damine’a hem kendime dondurma aldım, Damien telefonla konuşuyordu. Neyli sevdiğini bilmediğimden ona en normal olanları almıştım. Kendime de en renkli görünenleri tabii ki, telefonla konuşurken bir bana bir de elimdekilere baktı. Dondurmalardan birini eline tutuşturdum.
“Tamam, yarın sabah bir toplantı ayarla sen. Dünkü yerde olsun, bir görüşürüm durumdan haberdar ederim seni” dediğini duydum. Yürümeye devam ettik ve o da telefonu kapattı.
“Kendine onları alırken bana vanilya çikolata mı aldın?” Dediğinde dondurmam ağzımda ona döndüm.
“Evet? Senin için yeterince ciddi dondurmalar” Dedim kendi mavi dondurmamı yerken. Külahtaki dondurmasının tadına baktığında gözüm bir an dışarı çıkan diline takıldı, bakışlarımı anında çektim. O bakmıyor olsa bile bu beni utandırdı.
“Mızmızlanma Damien, sana benimkinden verirdim ama uyuzluk yapıp yemezsin” dedim.
“Yoo, ver.” Sonra dondurmamı alıp kendikini de elime tutuşturdu ve fazla rahat bir tavırla benim dondurmamı yemeye devam etti. Bir an ağzım şaşkınca açılıp kapandı.
“Yesene, uyuzluk yapma” dedi pis pis sırıtırken. Onun dudaklarının değdiği herhangi bir şeye dudaklarımı değdirme fikri şu an midemi bulandırmadığı için kendime kızıyordum.
“Yiyorum işte, umarım hasta falan değilsindir” dedim sıkıcı dondurmasına devam ederken. Bana cevap vermek yerine telefonumu aldı, konuma baktı. “Gelmişiz”
Damien’la gezdiğimiz 5. Dükkandan sonra o da ben de yorgunluktan ya da sıcaktan bayılmak üzereydik ama hala benimle kavga etmiyordu, uyumlu bir şekilde yürüyordu ve ağzından tek bir şikayet cümlesi çıkmamıştı.
“Yorulmadın mı sen?” Diye sordum.
“O zaman alışverişe gitmemiz gerekiyor” dedim. Umarım mağaza gezmekten nefret ediyordur.
“Tüm planın plaja gidip yüzmek değil miydi senin?”
“Evet ama akşam için kıyafet de almalıyım”
“Neden? Çok mu önemli bu insanlar?” Sözlerinde biraz sinir hissettim, bu yüzden onu gıcık etmek adına “Evet, güzel görünmek istiyorum” dedim.
“Niye?”1
“Çok soru soruyorsun Damien, zamanımı yeme.“ diye tısladım.
“Nereye gideceğiz, bari oraya arabayla gidelim Nora, inatlaşmadan”
Kendi sağlığım için buna evet dedim çünkü sıcaktan ve güneşten omuzlarım pancar gibiydi, yüzümün de aynı durumda olduğundan emindim. Birlikte arabasına bindiğimizde çantamdaki elbiseyi üstüme geçirdim. Arabayı bir yere park edip mağazaların olduğu bir caddeye çıktık. Nereye gireceğime dair bir fikrim yoktu bu yüzden bir kaç mağazaya girdim ve hiçbir şey beğenmemiş gibi yaptım.
“Nora, sen alışverişten nefret etmiyor muydun?” Dedi üçüncü mağazadan çıkarken.
“Yani, yerine göre” dedim imalı imalı.
Sonra güzel görünen bir mağazaya girdim, fazlasıyla renkli elbiseler vardı ve beyaz bir elbiseyi elime aldım.
Mağaza çalışanlarından biri yanıma geldi.
“Aradığınız bir şey var mı?” Diye sordu. Başımı iki yana salladım ve kabinleri sordum. Bana kabinleri gösterirken göz ucuyla Damien’a bakıyordu. Oraya ilerlerken Damien da geldi, omzunu duvara yasladı.
“Bekliyorum burada” dedi. Sonra cebinden telefonu çıkarıp odağını ona verdi, ben de karşısındaki kabine girdim.
Onun kapının arkasında durduğunu bilerek üstümdekileri gergince çıkardım. Bikinimin üstünü de çıkarıp beyaz uzun elbiseyi dikkatlice giydim, kesinlikle güzeldi. Tek problem arkasındaki çapraz ipleri asla bağlayamayacak olmamdı bu yüzden üstüme oturmuyordu ve nasıl olduğunu da anlamamıştım. Arkadaki ipleri gelişigüzel geçirmeye çalıştım ve bu sadece ter içinde kalmama sebep oldu.
“Ne oldu?” Damien’ın sesini kapının arkasından duyunca panikledim.
“Ah, bir şey yok.” Dedim aceleyle.
“Evet, sadece elbisenin arkasını bağlayamadım da” dedim dudağımı ısırırken.
Saçlarımı sıkıcı topladığım için neredeyse şükredecektim. Aynada kendime bakarken Damien “Ben hallederim, içeri giriyorum” dedi ve ben daha kapıya bile dönemeden kapı açıldı. Koca cüssesi içeriye tıkıldığında kabinin kapısını arkasından kapattı ve bizi daracık alana hapsetti.1
“Damien, ne diye dalıyorsun? Ben tamam demedim ki!” Dedim ona bakarken. Aynadan bir an sırtımı süzdü, boyum onun omzuna ancak ulaşıyordu bu yüzden gözlerini değil de yutkunduğunu gördüğüm boğazına bakıyordum.
“Dön” dedi. Sonra bakışlarını yüzüme çevirdi, buradan bir an önce çıkmak istediğim için dediğini yaptım. Gergince arkamı dönüp aynadan ona baktım. O da sırtımdaki ipleri bağlamaya başladı. Bunu yaparken parmakları hafifçe tenime değiyordu ve benim tüm tüylerim diken diken olmuş, nefesim hızlanmıştı. Bunu fark ettiğini adım kadar iyi biliyordum, vücudum hiçbir şeyi saklayamıyordu. İplere düğüm attıktan sonra parmakları bir süre sırtımda kaldı. Bir parmağı sırtımda hafifçe gezindiğinde nefesimi tuttum, kendimi onun eline bastırmamak için tüm irademi kullanmak zorunda kalmıştım. Aynada onu izlerken gözlerimiz buluştu.1
“Oldu” dedi. Sonra hızlıca kapıyı açtı ve kabinden dışarı çıktı. Kendime bakarken hızla inip kalkan göğsümden başka bir şey görmüyorum. Elbiseyi bile…3
umarım beğenmişsinizdiiiir, yorum ve oy vermeyi unutmayın dostlar. Yeni bölümde görüşmek üzere 💖💖💖💖💖6
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
20.04k Okunma |
2.27k Oy |
0 Takip |
44 Bölümlü Kitap |