Zar zor araladığım gözlerimin arasından odayı süzdüm, resmen bitik haldeydim, kollarımın üstünde hafifçe doğruldum, yüzüme düşen saçları arkaya atarken esnedim.
Başım çatlıyordu, yataktan kalkarken belime kadar sıyrılmış eteğimi düzeltmeye çalıştım. Üstümde hala dünkü elbise vardı, iğrenç gözüktüğümden emindim bu yüzden duşa girmem gerekiyordu. Makyajım akmıştı, dün üstümü bile değişmemiş miydim?
Pek bir şey hatırlamadığımdan ve başım çatladığından bunu düşünmek yerine ayaklarımı sürüye sürüye aşağıya indim. Dolabı açıp soğuk su çıkardım, sonra kahve makinesinde kapsül olduğunu görüp bir bardak koydum. Damien uyanmış mıydı acaba?
“Günaydın” arkamdan duyduğum sesle yerimden sıçradım.
Arkamı dönmek istemiyordum, yüzümü gösteresim de yoktu bu yüzden “Günaydın” dedim hızlıca. Kahve makinesinin önünde dikilirken arkamdan geçtiğini hissettim, omuzumun üstündeki dolaba uzanıp bir kupa çıkardı.
“Kapsüller kavanozda” dedi sağdaki kavanozu işaret ederken. “O benim içindi”1
Gözlerimi devirmemek için kendimi tuttum. “Düğmeye ben bastığıma göre artık benim için”
“Öyle olsun, benden daha çok ihtiyacın olduğu kesin”4
Ona döndüm, akmış rimelimle panda gibi gözüktüğümden emindim ama bunu umursamadım. Uyanır uyanmaz sinirlerimi bozmayı başarmıştı, ben de cadı suratımla onunkini bozabilirdim.
“Yaa, ne kadar ilginç. Dün bir bardak viskiyle sarhoş olmanı beklemedim zaten”
“Ben de senin Miami’ye sarhoş olmak için geldiğini düşünmemiştim ama iki gün üst üste rekorunu kırdın”
Kaşlarımı çattım, kollarımı kavuşturduğum esnada kahve makinesinin bip sesini duyduk.
“En azından eğlendim, sen tüm gece sadece durdun”
Güldü, kalçasını ada mutfağın tezgahına yaslarken bana baktı. “Sadece durdum mu?”
“Başka ne yaptın?” Kupayı makineden alıp dudaklarımı götürdüm, beni izlerken devam etti. “Dans ettim unuttun mu?”
Kendimi tutamadan güldüm. “Sen mi? Damien bir de yalancı oldun”
Kaşları hafifçe çatıldı. “Hatırlamıyorsun yani?”
Bu sefer kaşlarımı çatma sırası bendeydi “Neyi?”
Bir bok mu yemiştim ben?3
Zihnimi dün geceye götürmeye çalıştım, kendimi zorladım. Ama karşımdaki adamın bakışları sinirlerimi bozuyordu, beynim doğru çalışmıyordu bile! Dönüp çıkardığı kupayı yerine koydum ve kapsül kavanozundan bir tane alıp makineyi çalıştırdım.
“Kahveni alırsın, ben bir şey hatırlamıyorum ve hatırlamak da istemiyorum. Kendimi rezil ettiysem sen sayılmazsın, bir hafta sonra bir daha görüşmeyeceğiz nasılsa”2
Yanından geçerken cümlelerim her noktada daha çok kaşlarını çatmasına sebep oldu.
Sonunda “Aynen öyle” dedi ve yanımdan geçip bahçe kapısından çıktı.3
Ben de kahvemle birlikte yukarı odaya çıktım, ne diye saçma sapan konuşmuştum ki sanki? Gitme demesini mi bekliyordum, elbette aynen öyleydi!
Üstümdeki elbiseyi çıkarıp attıktan sonra banyoya gidip suyu ayarladım ve kendimi duşun altına bıraktım. Su bedenimden akıp geçerken biraz daha iyi hissediyordum, başımın ağrısı hala geçmemişti ve midem bulanıyordu. Yüzümdeki makyajı da temizledikten sonra duştan çıktım. Havluya sarınıp odaya girdim, yatağın içinde kaybolan telefonu bir kaç dakika aradıktan sonra sonunda şarja taktım.
Helena aramıştı, onu geri aradıktan sonra hoparlöre aldım ve valizimden kot şortla askılı bir bluz çıkardım.
“Helena, uyuyordum şimdi gördüm aradığını”
“Kızım saat kaç orada? Ne uykusu bu?”
“Ne bileyim ya, uyumuşum işte. Sen ne yaptın?”
“Aynı, takvimi ayarlamaya çalışıyordum. Sen bir yer beğendin mi orada?”
“Dün baktım, güzel bir yer var. Adını atarım bakarsın, uygunsa görüşürsünüz” dedim.
2 ay sonra buraya tekrar gelebilecek olmak keyfimi yerine getirmişti, şimdilik.
“Tamam, durumlar nasıl bronz tenli yakışıklıyla?” Tüm arkadaşlarım neden bu kadar Damien hastası olmuştu ki?!1
“Bilmem, aynı. Oyunumuza devam ediyoruz, Miamiye bile geldi”
“Ne alaka?” Şaşkın sesi gülmeme sebep oldu.
“Döndüğümüzde konuşacak konumuz birikti, o yüzden telefonda anlatmayacağım. Kısacası yapışık ikizler gibi gezmeye devam ediyoruz. Hawaii’ye gelirse kendimi bir yerlerden atacağım”
“2 güne gidiyorsun, hâlâ söylemedin mi ona?”1
“Son hafta orada olacağımı biliyordu, gelmez herhalde çünkü orası fazla olur”1
“O adamdan her şey beklenir, özel jeti olan birinden bahsediyoruz”
Gülen sesi beni de gülümsetti, en sinir bozucu konuları bile komik gösterebiliyordu Helena.
“Tatili uzatabilirsin biliyorsun değil mi tatlım”
Kaşlarım çatıldı. “Neden uzatacakmışım ki?”
“Bilmem, sesin bile çok iyi geliyor. Hala zamanın var, imza günlerine 3 haftamız daha var yani uzatmak istersen son güne kadar bile uzatırsın”
“Helena?” Dedim sorarcasına, bir şey ima ettiği kesindi. Hatta emindim.
“Austin bir şeyler anlattı, ama senin anlatmanı beklediğimden susuyorum”
“Damien’la aranızda bir şey var mı Nora, bana doğruyu söyle”
“Hayır!” Diye çığlık attım, panikten kalbim hızlanmıştı. Kimsenin bunu dile getirdiğini duymak istemiyordum, özellikle de Helena’nın çünkü o zaman düşünmek zorunda kalırdım.
“Hayır dedim Helena, adamla tanışalı 2 hafta oldu. Aramızda ne olabilir?” Sinirli ses tonumu düzeltmeye çalıştım ama olmadı, tepkilerimin fazlalığı ona bir şeyleri belli ediyordu elbette. Yine de “tamam, sen öyle diyorsan kurcalamıyorum. Sadece kendini düşün, üzüleceğin bir şey olmasına izin verme Nora”
İşte, o tavsiye gelmişti. Kendimi üzecek bir şey yapmamam konusundaki klasik uyarısı.
“Beni bu işe sen soktun Helena, sakın bana akıl verme. Seni de biliyorum” dedim gülerek, o da güldü. En azından ciddiyeti dağılmıştı “Beni karıştırma, ben sadece pasaportsuz ve kimliksiz orada güvende olmadığını düşünmüştüm!”
“Ve beni milyarder bir adamın kollarına attın” dedim şortumun düğmesini bağlarken.1
“Yakışıklı bir adamın, fotoğraflarda iyi çıkıyor” dedi.
Göz devirdim. “Kapatıyorum, daha kahvaltı bile etmedim”
Telefonu kapatıp yatağa attıktan sonra saçlarımı kuruttum, çantama cüzdanımı ve kartlarımı koyup aşağıya indim. Bugün bir kaç müzeye gitme planım vardı ama önce gidip kahvaltı yapacaktım.
Evden çıkarken Damien’ın nerede olduğunu düşünmedim, ona haber vermek zorunda değildim. Bahçede ilerlerken “Nora?” Diye sesini duymasaydım da düşünmeyecektim.
“Nereye?” Bahçede otururken ona bakmayı reddettim. Onun yerine spor ayakkabılarımı izledim.
Ona baktım, ne diyordu bu? “Anlamadım”
“Sana verdiğim muhteşem tatil sözünü tutacaktım ya hani, tutuyorum işte. Bekle 10 dakika sonra çıkacağız”
“Damien, ciddi değilsindir umarım”
Bahçede bana ulaştı, kahve kupasını elinde tutarken iyice dibime kadar girdi. “Ciddiyim, bunlar senin sözlerin değil miydi?”
Dikkatle onu süzdüm. “Öyleydi ama vazgeçtim, dün yeterince gezdik bence”
“Hayır gezmedik, o tatil sayılmaz. Beni sözlerimi tutmamakla suçlama şansını sana vermeyeceğim. Tatilinin tadını çıkarmaya bak” sonra itirazlarımı dinlemeden içeri girdi. Acaba çıkıp gitsem beni bulabilir miydi? Ya da koşsam bu sıcakta bayılır mıydım?
Küçücük bir yanım Damien’ın ne yapacağını görmek istiyordu, yine de bu yanımı dinlemek istemediğinden çıkıla yürüdüm. Kapıdan çıkarken Damien da evin kapısını açmıştı bu yüzden kaçışım kısa sürdü. Ona döndüğümde üstünde koyu renk nir jean ve beyaz bir tişört vardı, güneş gözlüğünü takmıştı. Siyah askılı atletimi düzelttim, görünüşü bile beni geriyordu.
“Ben yalnız gezmeyi tercih ederim, hem senin işin yok muydu bugün?”
Arabaya binmeden önce bana baktı. Üstümü süzdükten sonra “bikini almak isteyebilirsin”
Bir an gözlerim şaşkınca açıldı. “Nereye gidiyoruz?”
“Görürsün, bence al. Sonra başımın etini yiyeceksin”
Ona gözlerimi kıstım, onun yanında tekrar yarı çıplak kalma fikri bana pek cazip gelmese de haklı olabileceği noktayı da göz önünden kaçırmadım. Bu yüzden yukarı çıkıp plaj çantama kırmızı bikinimi-bunu özel olarak seçmedim - attım. Ayağımdaki spor ayakkabıları çıkarıp sandaletlerimi giydikten sonra geri aşağıya indim, beni meraklandırdığı için sinirim geçmişti. Belki fazla çabuk yumuşuyordum ama Damien’ın ne yapacağını da merak ediyordum.
“Sözünü tutsan iyi olur” güldü, ben arabaya bindikten sonra o da bindi.
“Tatil anlayışımı eleştirdiğin için pişman olacaksın”
Kemerimi takarken yüzümdeki saçma sırıtışı sildim, bana muhteşem bir tatil borçlu olduğu yalan değildi. Kendimi 1 günlük onun akışına bırakabilirdim, o kadar iyiliğimin karşılığı olarak elbette…
“Nereye gittiğimizi zaten göreceksem söylemememenin anlamı ne?”
“Daha fazla soru sorma diye Nora”
“Senin toplantın yok muydu sabah?”
Bana döndü “benimle bu kadar ilgilenmen ne güzel”
“İlgilendiğim yok, duydum sadece”
“Toplantıyı yaptım bile, sen uyurken”
“Uyumuyordum” diye savunmaya geçtim.
“Uyuyordun, gözlerim yanlış görmemiştir sanırım”
“Odaya mı girdin Damien? Ne kadar kabasın!”
“Ölüp ölmediğinden emin olmak istedim, dün gece bayılacak kadar içtiğinden dolayı sabah uyanmayınca endişelendim” aklıma sabahki halim geldi, karnıma kadar sıyrılmış eteğim. Acaba giydiğim çamaşırın rengi neydi? Umarım düzgün bir şeydir ve Damien’a bu konuda rezil olmamışımdır…3
Düşündüğüm şeyin saçmalığına sinirlendim, adam ben uyurken odaya girdiyse bu onun düşünmesi gereken sorundu. İç çamaşırımın rengini düşünmek için yanlış bir zamandı!
“Ölmezdim, o kadar da değil. Bir daha da tacizciler gibi odama girme!”1
Sesimde sinirden çok uyarı vardı. “Olur, girmem”1
Bu dediğine nedense inanmadım, gece onun odasına girip rahatsız etme fikrini aklımın bi köşesine yazdım. Rahatsız olacak gibi de durmuyordu gerçi, sırıtan yüzünden anlamıştım bunu.1
Önüme dönüp camdan dışarıyı izledim. Buraya bayılmıştım, belki de buraya taşınmalıydım, sonsuza kadar sıcak hava ve denize girme fikri tüm sorumluluklarımdan kaçma isteğimi körüklüyordu. Yine de bunu yapamayacağımı biliyordum, Londra’ya bağlıydım.
“Hiç başka bir yerde yaşamayı düşündün mü?” Diye sordum kendimi tutamadan.
“Sürekli seyahat ettiğim için kendimi bir yerde yaşıyor gibi hissetmiyorum zaten”
“Öyle değil, tamamen başka bir ülkeye, kalıcı olarak ya da bir süreliğine”
“Bilmem, düşünmedim. Her şey burada, iş, aile”
“Bilmem, evden bu kadar uzak kalmamıştım hiç. Londradan daha huzurlu olacağım yerler var mı diye düşündüm”
Cevap vermedi, ben de vermesini beklemedim zaten. Bu kendi içimde tartıştığım bir konuydu, arabayı marinaya soktuğunda çevreme bakındım.
Yatların ve büyüklü küçüklü bir sürü teknenin olduğu yerin karşısına park ettikten sonra indik. Önümden ilerlediği zaman onu takip ettim, marinada yürürken bir yatın önünde durdu.
“Bu mu yani?” Beyaz ve iki katlı devasa yatı süzerken kaşlarım istemsiz havalandı.
“İyi de sen bunu kullanmayı biliyor musun?”
“Hayır ikimizi de denizin ortasına götürüp öldürmeye çalışacağım”
Ona gözlerimi devirdim “Kaptanı var Nora, bin hadi”
Bana elini uzattığında ona bir bakış attım, denizin ortasında onunla yalnız kalma fikri bana pek iç açıcı gelmiyordu. Bana bir şey yapacağından falan değildi, bu sadece o olduğu için tehlikeli geliyordu. Yine de bu fırsatı kaçıramazdım, bir şey olursa onu denize atabilirdim.
Uzattığı elini destek almak için tuttuğumda koca elinin benimkindeki hissi sinir bozucu seviyede tanıdıktı, ona alışmıştım.
Bindikten sonra ilerledik, 15 metreden fazla olduğuna emin olduğum bu şey daha önce görmediğim kadar lükstü.
Damien üst kata çıkarken geçmem için bekledi, merdivenden çıktığımda yine şaşkınlıkla kaşlarım havalandı, tabii ki daha önce bir yat görmüştüm sadece bu adamın her şeyi illa ultra pahalı olmak zorunda mıydı diye sorguluyordum…
Üst kısım oturma alanıydı ve yaklaşıp alt kata baktığımda uç kısımda iki şezlong olduğunu gördüm.
“Merhaba” diye bir ses duyduğumda arkamı döndüm. Uniformasından kaptan olduğunu anladığım kişi 50li yaşlarda kır saçlı bir adamdı, uzun boyu Damien’a yakındı. İkisi el sıkışırken izledim. “Rob kaptanımız” dedi Damien onu tanıtırken. Gülümseyip elini sıktım “Siz yerleşin sonra kalkarız, Tina eşyalarını bırakmış ama toplattırdım”
“Sorun yok zaten kalmayacağız, akşama kadar bir oda yeter”
Rob yanımızdan ayrıldıktan sonra “Bu yatı sık sık kullanıyor musunuz?”
Damien hafifçe güldü. “Fırsatımız oldukça, Rob burada çalışıyor. Tina ve arkadaşları tatile geldiğinde genelde burda kalırlar”
“Miami’de bir yatın var yani? Ve buraya ayda bir kez bile gelmiyorsun?”
“Özel jeti olan birinin yat kiralamasını da bekleyemezdik zaten değil mi? Elbette senin olacaktı” dedim. Bunlar bana fazla geliyordu, yani evet zenginlerdi ama her yerde her şeylerinin olması biraz uç geliyordu.
“Burası için en iyi ulaşım aracı bu, deniz tatilini sevmez misin?”
“Benim Londralı olduğumu unutuyorsun Damien, ikimizi yan yana koyunca bile anlaşılır bu” koltuğa otururken yüzüme vuran güneşin tadını çıkardım. O da gelip karşıma oturdu. “Yani, miami güneşi bunu biraz yok etti.” Dedi tenimi süzerken. Yerimde kıpırdanmamak için zar zor durdum.
Geriye yaslandı. “Akşam Fisher Island’a gideceğiz, koylarda yüzebiliriz. Star Island’a gidip bir şeyler yapabiliriz, ne yapmak istersen”
“Ne istersem öyle mi?” Başıyla onayladı.
“Nasıl bir tehlikede olduğunun farkında mısın Damien Langley?”
Güldü, hafifçe kısılan gözlerini hayranlıkla izledim. “Burada benimle tek başınasın, tehlikede olan ben miyim?”1
“Bence öyle” dedim omuz silkerek. Telefonumdan hızlıca söylediği yerlere baktım, ilki özel bir adaydı ve sadece üyelerin girebildiğini okuyunca Damien’a bir bakış attım. Yaşadığı hayatı asla yansıtmaması ya da umursamaması çok garipti. Bu kadar zenginliğin içinde tek düşündüğü hala kariyerdi…
Diğeri daha normal ve eğlenceli bir adaydı, mercan kayalıklarında yüzme fikri tabii ki beni çekmişti. Harekete geçtiğimizde tüm düşüncelerim dağıldı.
“Sörf yapmak istersem bile yapacaksın öyle mi?” Diye sordum.
“29 yaşındayım Nora, 59 değil. Ben de eğlenebiliyorum”
Geriye yaslanıp onu süzdüm, rüzgar hafiften saçlarını dağıttığı için normalden farklı görünse de hala Damien’dı. Dikkatimi dağıtmadığı tek bir an bile yoktu ve maalesef bundan eskisi kadar rahatsız olamıyordum.
Rob yanımıza geldi, “20 dakikaya kahvaltı servisi olacak, isterseniz aşağıdaki odaya yerleşebilirsiniz” dedi bana gülümseyerek. Üstümü değiştirmek istediğimden peşine takıldım, Damien yukarıda kalmıştı.
Rob bana aşağıdaki odalardan birini gösterip yanımdan ayrıldı, oda elbette küçücüktü ama iki kişinin rahatça sığabileceği bir yatak vardı.1
Çantamı yatağın üstüne atıp hızlıca bikinimi giydim, iplerini bağlarken şu sn burada olmamın anlamını çözmeye çalışıyordum. Damien’la ne yaptığımız belli değildi, kimin için burada olduğumuz da belli değildi. Ailesinin de kullandığı bir yatta sevgilisiyle tatil yapması onun da işine gelecek bir durumdu elbette ama bu öyle hissettirmiyordu, sadece benim için yapılmış bir şey gibiydi ama böyle düşündüğümde bu benim kalbim için iyi olmayacaktı. Ona bağlanıyordum, ne kadar itiraf edemesem de banyodaki minicik aynada yüzümü görünce anladın bunu. Saçma sapan bir ifadem vardı, dağılmış görünüyordum. Normal halimden çok farklıydım ve bu iyi miydi kötü müydü onu bile anlayamıyordum. Bana ne olmuştu böyle?5
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
21.91k Okunma |
2.51k Oy |
0 Takip |
45 Bölümlü Kitap |