35. Bölüm

30. Bölüm

Sude
sudesi

Gece kaç kez uyandığımı ve belimdeki kolun bir santim bile oynamadığını fark ettiğimde kaç kez derin bir nefes alıp kalbimin atışını düzene sokmaya çalıştığımı sayamamıştım bile. En son sabahın 7’sinde bir daha uyuyamayacağımı anlamış ve Damien’ın boynumdaki nefesini dinleyerek zihnimi durulmaya itmiştim, yaşadığım an huzurluydu. Bunun içimde güzel bir yerlere değdiğini istemesem de kabul etmek zorundaydım, bu hissettiğim şeyin basit ya da ani olmadığını biliyordum. Daha farklıydı, daha dingindi. Şu an hafifçe sallanan oda gibiydi zihnim, yavaş yavaş ona kapıldığımın farkındaydım ve bu konuda kendimi akışa bırakmaktan başka yapacak bir şeyim yoktu. Zararsız diye hatırlatıyordun kendime, zararsız ve geçici. 1 hafta sonra geçecekti bu yüzden bunu yaşama iznini kendime o gece için vermiştim. Bu sabah tenimde hissettiğim nefesin zihnimi susturmasının sebebi buydu, geçiciydi. Damien’ın ne düşündüğünü bilmiyordum ve ilgilenmiyordum da çünkü kendim için bunun geçici olması gerektiğinin yeterince farkındaydım. Bu bir işti, öyle kalmalıydı.1

Sıcakladığım ve bunaldığım için yavaşça Damien’ın elini tuttum, onu uyandırmamaya çalışarak yana kaymaya çalıştım fakat belimdeki eli sıkılaştı. Beni altına çekerken kaşlarım şaşkınlıkla havalandı, bir anda Damien’ı uyanık ve üstümde buldum. Bacaklarından biri benim bacaklarımın arasına girmişti ve kolları yastığımın arasında beni hapsetmişti.1

“Uyanık mıydın?” Diye sordum anlamsızca.

“Yataktan sinsice kaçmaya çalıştığını anlayacak kadar uyanıktım” dedi. Yüzü yüzüme o kadar yakındı ki ne diyeceğimi bilemedim, aklıma hiçbir şey gelmedi.1

Gözlerim dudaklarına kayarken kendime engel olamadım, ne yaptığımı anlayınca bakışları derinleşti. Onu öpmek istiyordum, hem de deli gibi.

Ellerinden biri alnıma düşen bir saç tutamını yakaladığında içim titredi, ellerimin de aynı durumda olduğunu bildiğimden belimin iki yanında yumruk yapmıştım.

“Öyle bakma” dedi sessizce.

“Nasıl?” Diyebildiğimde sesim bana bile çok uzaklardan duyuldu.

“Böyle, seni öpmem için yalvarır gibi”

“O zaman sen de öyle bakmamı ister gibi davranma”

Saçımla oynamaya devam etti. “İstiyorum ama” o an kontrol manyağı Nora olmayı bıraktım, yumruk yaptığım ellerim ona temas etmek için çıldırır vaziyette omuzlarına gitti. Başımı yukarı kaldırıp dudaklarına uzandığımda Damien beni yastığa yapıştırdı, hiçbir şey yapmama izin vermeden beni büyük bir açlıkla öperken sadece dudaklarımı aralayabildim. Tadı göğsümde şimşekler çakmasına sebep oldu, gözlerimin arkası parladı.3

Alt dudağımı emerken elleri tişörtümün sıyrılmış kısmından içeri kaydı. Tenimin titrediğini hissettim, her yanım titriyordu. Dudaklarımızın değdiği yerden kıvılcımlar çıkıyordu sanki, böyle olacağını asla tahmin etmemiştim. Bu geçici değildi, bu öpüşme kalıcıydı. Ağzımdan engel olamadığım bir inleme kaçtığında Damien alarm verilmiş gibi geri çekildi. Gözlerim isteksizce açıldığında karmakarışık olmuş yüzünü gördüm.

“Bunu yapmamalıydık”2

Kendime geldim, ikimizin de farketmesi gereken detayı dillendirdiğinde hızlıca toparlandım. Tişörtümü düzeltirken “kesinlikle” dedim. Haklıydı, bu sadece aramızdaki her şeyi daha da karmaşıklaştırırdı, Damien’ın bunu dile getiren kişi olması kalbimi kırmamış gibi davrandım. Bundan pişman olan ilk tarafın o olmasına üzülmemiş gibi yaptım, bu yüzden arkamı dönüp odadan çıkarken yüzümü olabildiğince normal tutmaya çalıştım. Bir anlık bir şeydi, ondan etkilendiğim için yaptığım saçma sapan bir hataydı ama şu ana kadar yaşadığım en ateşli şey olduğunu kabul etmem gerekiyordu.1

Üst kata çıkıp koltuğa oturduğumda dizlerimi karnıma çektim, serin havanın yanan bedenimi soğutmasını diledim. Saçlarımı gevşekçe başımın tepesinde toplarken sakinleşmeye çalışıyordum, kontrol manyağı Nora fazla uzaklaşmamıştı demek ki.

Masada duran bir telefon titremeye başladığında ekranda Tina yazısını görünce bunun Damien’ın telefonu olduğunu anladım. Bu kadar erken saatte araması kaşlarımı çatmama sebep oldu.

“Damien!” Diye seslendim aşağıya doğru.

Damien merdivenlerin ucunda göründüğünde başımla telefonu işaret ettim.

“Telefonun çalıyor” geri denize doğru döndüğümde yanıma yaklaştığını ve telefonu alıp açtığını göz ucuyla gördüm.

“Efendim canım?”

Damien’ın sakin sesi bir an sonra “Ne?!” Diye paniğe kapıldı.

“Tamam, geliyorum ben şimdi sen sakin ol. Ağlama Tina, geliyorum” dedi hızlıca.

Ona döndüm, yüzünde ilk defa korkulu bir ifade gördüğümde afalladım. Telefonu kapattığında bakışlarımız kesişti.

“Ne oldu Damien?” Diye sordum. Bir eli saçlarının arasında stresle gezindi. “Annem, hastanedelermiş. Tina intihara kalkıştığını söyledi” dedi. Yüreğim sıkışıverdi, yüzündeki ifade yüzünden kalbimi biri sıkıyor gibi hissettim. “Dönmem gerekiyor” dedi sonra. Ayağa kalktım. “Tamam hadi, ben de seninle geleceğim. Birlikte gidelim nereye gideceksen”

“Hayır Nora, gelmene gerek yok senin. Ben seni bir otele bıraktıracağım” dedi. Bu durumda bile bir şeyleri halletmeye çalışmasına sinirlendim, kendini düşünmesi gerekiyordu.

“Hayır Damien, yanında olurum. Ailen bu durumda yanında sevgilini görmediğinde tüm emeğin çöp olur unuttun mu? Hastaneye kadar geleyim sonra dönerim zaten.” Dedim. O bir şey demeden aşağıya inip dünkü elbiseyi üstüme geçirdim. Yanında olmak istiyordum çünkü yüzünde gördüğüm ifade beni bunu yapmaya itmişti, soğuk hali yoktu. Korkmuş görünüyordu, kardeşiyle konuşurkenki halinden eser yoktu ve bunun babasını kaybederken yaşadığı korkuyla aynı şey olduğunu anlamam için yüzüne bakmam yetmişti. Bu durumda olan kimseyi yalnız bırakamazdım, kendimi affetmezdim. Gözümle iyi olduğunu görmem gerekiyordu, olası her kötü senaryoda.

Ayakkabılarımı ayağıma geçirip çantamı aldım, Damien üstünü değişmiş yukarıda bekliyordu.

Rob çoktan kalkmıştı, yat hareket ettiğinde yukarı çıkıp Damien’ın karşısına oturdum. Telefondan birileriyle konuşuyordu, uçak ayarlamaya çalıştığını anlamıştım.

Umarım hızlıca hastaneye varırdık.

Telefonu kapatınca bana döndü. “Tina dün gece 13 kez aramış, hiçbirini duymadım.” Dedi. Sesindeki suçluluk hissi benim de aynı şeyi hissetmeme sebep oldu.

“Telefonun burada kalmış, yapabileceğin bir şey yoktu zaten buradan Damien” dedim usulca, başını iki yana salladı.

“Bununla tek başına baş etmek zorunda kaldığına inanamıyorum, kız daha üniversitede okuyor!” Sinirleri bozulmuştu, bu çok belliydi. “Annem nasıl böyle bir şey yapabilir!?”

“Ne yaşadığını bilemezsin Damien, hiçbirimiz bilemeyiz”

“Küçük bir kardeşim var Nora! Bir anneye ihtiyacı var, sürekli ağlayan bir kadına değil, hepimiz onu kaybettik. Tina ve ben dik durmaya çalışıp sadece annemi teselli etmeye uğraştık, küçük kardeşimiz bile aynı şeyi yaptı. Babam öldü ama annem de onunla mezara girmiş gibi davrandı” dedi. Sarsılmamaya çalıştım, yerimde dik oturabilmek ve gözlerimde biriken yaşları geriye itmeye çalışmak için bir süre sessiz kaldım.

“Yapayalnız hissetmiş olabilir, bu acıyı taşıyamamış olabilir. Belki de sadece düşünmemiş olabilir Damien, sağlıklı bir yapıda değilse sağlıklı hareketler bekleyemezsin.” Dedim. “Herkes her açıdan güçlü olamaz, bazıları bunun için ekstra çaba göstermek zorunda olduğunu fark edemez”

Yine başını iki yana salladı. “İntihar olduğuna emin misiniz?” Diye sordum.

“Değiliz, yani Tina değil. Sadece ilaç içtiğini ve boş içki şişeleri bulduğunu söyledi. Baygınmış, midesini yıkamışlar gece” dedi.

Sonrasında konuşmadık, ben de ne diyeceğimi bilemedim zaten. Miami beach’e vardığımızda ikimiz de konuşmadan indik ve marinada duran bir taksiye bindik. Hızlıca havalimanına giderken de aynı sessizliğimizi koruduk, uçağa binerken de.

Damien’ın gerginliği her yere hakim olmuştu, bu kadar dirayetli olabilmesine hayret ediyordum. Ben nasıl olurdum diye düşünmek istemedim, bilmiyordum.

Uçak neredeyse 6 saat sürecekti ve nasıl sabredecekti bilmiyordum, ben bile yerimde duramıyordum. Umarım annesi iyidir diye düşünüp duruyordum. Ağzımı açıp doğru kelimeleri ne zaman bulmaya çalışsam dilsiz oluyordum resmen. Neyse ki 1. Saatimizde Damien bilgisayarını açıp kendini çalışmaya verdi ben de onun konuşmak istemediğini anlayıp bu çabamdan vazgeçtim. Yanımda hiçbir şey olmadığı için tek yapabildiğim uyumak ve uyandığımda da karşımda aynı şekilde çalışan Damien’ı izlemek oldu.

“İyi misin Damien?” Diye sordum uçak inişe geçtiğinde. Bana bakmadı, pencereden dışarıyı izlerken hafifçe başını sallamakla yetindi. Bu kadar sakin olması normal miydi onu da bilmiyorum, böyle anlarda nasıl tepki vereceğini bilecek kadar tanımıyordum onu. Hatta hiç tanımıyordum desem yeriydi belki de.

Uçaktan indiğimizde yanımda sadece çantam vardı, içine pasaportumu ve cüzdanımı attığım için rahattım, oradan oraya giderken ne olacağı gerçekten belli olmuyordu…

Brian bizi bekliyordu, beni görünce hafifçe gülümsemeye çalışsa da pek başarılı olamadı, daha çok Damien’ın haline odaklı olduğu belliydi. İkimiz de oturduğumuzda Brian arabayı çalıştırdı.

“Tinayla konuştum Damien, iyiymiş. Merak etmemeni söyledi” dedi. Dikiz aynasından onunla göz göze geldik, Damien cevap vermemişti. Fazla sessizdi, normalden bile fazla.

Brian’ın çatılan kaşlarından onun da endişeli olduğunu anlayabiliyordum. Bir hastanenin önünde durduğumuzda Damien indi, ben de ne yapacağımı bilemeden bir an bekledim.

“Peşinden gitmem doğru olur mu?” Diye sordum Brian’a.

“Gel gidelim, Tinayı görse içi rahat eder zaten” dedi.

Onunla birlikte biz de hastaneden içeri girdik, görevliden 6. Katta olduğunu öğrendiğimiz yoğun bakım odalarına çıkarken Brian stresli görünüyordu.

“Küçük kardeşleri…” dedim. Brian “Thomas” diye ekledi.

“Thomas’a söylemişler midir?”

“Sanmıyorum, Thomas yurt dışında okuyor zaten. Henüz küçük, bence bunu hiç bilmemesi daha iyi” dedi.1

“Bence de, en azından onun üzülmesine gerek yok.”

Başını salladı, asansör üst kata geldiğinde koridor beklediğimden daha kalabalıktı. Onların kalabalık bir aile olduğunu biliyordum ama bir an bu kadar kişiyi koridorda görünce asansörde bir adım geriledim. Brian kolumu hafifçe tuttu. “Gel Nora, seni yemezler. Hepsi iyidir” dedi.

Tanıştığım kadarıyla pek de cana yakın değillerdi, en azından Damien’a karşı.

Yine de tıpış tıpış asansörden çıktım, bir kaç gözün üstümüze döndüğünü ve Brian’la selamlaştığını fark etsem de gözüm odanın önünde durup amcasıyla konuşan Damien’dan ayrılmadı.

Onu o an rahatsız etmek istemediğimden köşedeki duvara yaslandım, iyi olduğunu gördüğüm an buradan çıkıp gitmeyi düşünüyordum zaten.

Tina beni görünce hafifçe gülümsemeye çalıştı, yanına ilerledim. Damien gibi olan güzel gözlerinin içi kanlanmıştı, yorgun görünüyordu.

“Merhaba” dedim. Ona hafifçe sarıldığımda bana sımsıkı sarıldı, bir anlık şaşkınlıktan sonra kollarımı ona daha sıkı sardım.

“Keşke daha erken gelebilme şansımız olsaydı, çok üzgünüm Tina” dedim içtenlikle. Damien’ı peşimde sürüklediğim için kendimi çok kötü hissediyordum.

“Bunu hangimiz tahmin edebilirdik ki? O kadar kötüydü ki, gece eve erken dönmeseydim ne olurdu bilmiyorum bile!” Gözleri tekrar dolmaya başladığında dudaklarımı dişledim.

“Şimdi iyiymiş ama değil mi?” Diye sordum.

“Evet, uyanmasını bekliyoruz” dedi. Başımı salladım, bir kadın yanımıza geldiğinde ona döndüm. Dikkatli gözleri üstümde gezindiğinde bakışlarına karşılık verdim. “Tina, hanımefendi kim?”

Ses tonundaki iğneleme kanımı kaynattı, buradaki dert ben miydim cidden?

“Abimin kız arkadaşı” dedi Tina umursamadan.

“Ah, demek bahsettikleri kadın sendin” beni şöyle bir süzdü, yüzündeki alaycı gülümseme kaşlarımı çatmama sebep oldu. Kadın resmen hayal kırıklığına uğramış görünüyordu.

“Evet?” Dedim sorarcasına. Kadın bir şey demedi ve dönüp Damien’ın amcasının yanına gitti.

Tina gözlerini devirdi. “Amcamın eşi, klasik halidir. Yanlış anlama”

“Keşke Damien’a biraz daha sıcak olsalar” dedim kendimi tutamadan.

“Onların sıcaklığına ihtiyacımız yok, akbaba gibi üşüştüler işte” diye tısladı. Doktor odadan çıktığı gibi Damien’la konuşmaya başladı. Tina hemen yanlarına gitti, ben de olduğum duvara yaslanmaya devam ettim.

Doktorla konuşurken Damien’ın gözleri bir an bana takıldı, konuşurken beni izlemeye devam ettiğinde yanında duran amcasının da bakışları bana kaydı. Adamın yüzünde anlamlandıramadığım bir gülümseme oluştu.

“Burası çok kalabalık değil mi?” Diye bir ses duydum, yanımda duran yaşlı adama döndüğümde aynı yeşil gözleri gördüm.

“Koridora baktığımda Damien’ın annesinin ne kadar sevildiğini anlayabiliyorum sadece” diye yanıtladım.

Adam hafifçe gülümsedi. “Öyle, çok iyidir” dedi içtenlikle.

“Edward Langley” dedi elini uzatırken, bu ismi tanıyordum. “Damien’ın dedesi” dedim hatırladığımda. Tanıdık yeşil gözleri parladı. “Evet, sen de bahsettikleri kız arkadaşı olmalısın. Buraya onunla gelmen çok ince” dedi.

Uzattığı elini sıktım. “Yanında olmam gerekiyor” dedim.1

İkimiz de ona döndüğümüzde Damien’ı izledi. “Tina çok korkmuş”

“Görebiliyorum, böyle bir şey için çok genç” dedim kendimi tutamadan.

“Bence herkes böyle bir şey için genç sayılır, anneni o şekilde görmek için yani” dedi. Başımı salladım usulca.

“Aksanından İngiliz olduğunu anlayabiliyorum” dedi. Hafifçe gülümsedim “Londra” dedim.

“Eşim bayılırdı, sürekli giderdi. Ben çok eşlik edemesem de ara sıra mutlaka peşinden sürüklenirdim” dedi.

“Hala gelebilirsiniz” gülümsedi. Damien’ın kuzenlerinden biri yanımıza doğru geldiğinde Edward ona ilerledi, gözüm Damien’a takıldı. Amcası kulağına bir şeyler fısıldadıkça bakışları üstümde sabitlendi ve sertleşti. Çatılan kaşlarını izlerken yerime sinmemek için kendimi tuttum. Amcası ona her ne söylüyorsa Damien’ın hoşlanmadığı belliydi.1

Tina annesi uyandığı için onun yanındaydı ve kalabalık dağılmıştı. Koridorda sadece Damien, amcaları, dedesi ve ben kalmıştık.

Damien yanıma geldiğinde burnundan soluyordu.

“Dedemle ne konuştun?” Diye sordu. Ses tonu o kadar sertti ki anında benim de kaşlarım çatılıverdi.

“Hiçbir şey, ne konuşabilirim?” dedim sinirlenerek.

“Sana bir şey sordu mu Nora?” Bana o kadar yakın duruyordu ki duvarla onun arasında sıkışmıştım ve onu itmemek için kendimi zor tutuyordum. Beni resmen sorguya çekiyordu ve bunun az önce amcasıyla konuştuğu saçma sapan şeyle ilgisi olduğuna emindim.

“Bir şey konuşmadım o kadar salak değilim Damien, kendimi tanıttım o kadar” dedim.

Damien sinirle gözlerini kapatıp açtı. “Amcam kim olduğunu öğrenmiş, umarım dedeme mesleğinle ilgili bir yalan söylememişsindir çünkü yalanın ortaya çıkarsa gözünde asla iyi duruma düşmezsin. Ben de düşmem.”

Öfkeden deliye dönecektim. “Sana bir şey konuşmadım diyorum, duymadın mı? Yaşadığım yer dışında bir şey konuşmadım. Bu kadar yalana karşı birine böyle bir plan uydurman ne kadar da akıllıca” diye tısladım. Damien kolumu yakaladığında şaşkınca temas ettiği yere baktım. “Ses tonuna hakim ol. Amcam öğrendiyse herkes öğrenecek sonra seni her şeyinle araştıracaklar, sana bunun çok aptalca olduğunu söylemiştim Nora. Tina inanmış olabilir ama onlar dedemi aksine inandırmak için her şeyi yaparlar.”1

“Yani Damien? Bu benim sorunum mu?” Dişlerimin arasından konuştum, dönüp dolaşıp aynı yere gelmiştik.

“Benim sorunum senin de sorunun oluyor, buraya gelmen hataydı. Göze batıyorsun” dediğinde bir adım geri çekildim. Kolumu hışımla ondan çektim.2

“Sen gerçekten aptalsın Damien, iyilikten anlamayan bir aptalsın hemde. Buraya boy göstermeye gelmediğim için üzgünüm, yanında olmak istemekle tabii ki hata yaptım”

“Nora, yanımda olmana gerek yok.” Dedi. Onu daha fazla dinlememe gerek yoktu. Sinirle yüzüne baktım, dişlerimi sıkmaktan çenem acıyordu.1

“Tinaya hoşça kal dediğimi iletirsin” yanından geçip asansöre ilerlerken Damien annesinin olduğu odaya girmişti. Asansörün kapısı kapanacağı sırada bir el kapının arasına girdi ve açıldı.1

Damien’ın amcasını görmemle tüm sinirlerim alt üst oldu. Aptal herif bana bakarken üstümde elektrik çarpmış gibi bir his yaratıyordu.

Zemin kata bastığında sessizce yanında durmaya devam ettim.

“Merhaba Nora” dedi.

“Merhaba” dedim isteksizce.

“Geldiğin için teşekkür edemedik” dedi.

“Damien için buradaydım zaten” diye kestirip attım. Ona bir açıklama yapacak değildim.

Vücudunu bana çevirdiğini hissettiğimde asansörün yavaşlığına lanet okudum.

“Kim olduğunu, ne iş yaptığını öğrendim Nora. Damienla olan minik aşk hikayeniz bana hiç inandırıcı gelmiyor, yeğenimi tanıyorum. Kimseyi sevemeyeceğine” beni şöyle bir süzdü. “Özellikle de senin gibi kendi halinde olan birini sevmeyeceğine eminim” diye ekledi. Yüzümde histerik bir gülümseme oluştu.

“Yanıldığınızı yüzünüze vurmam mı gerekiyor bu aşamada? Ya da sizi bir şeylere neden inandırmak zorunda olalım ki?” Dedim alayla.

“Yanılmadığımı biliyorum, o yüzden seni uyarıyorum. Akıllı bir kadın olduğunu düşünmek istiyorum Nora. Seni bitiririm, işini, çalıştığın yayınevini, çalışabileceğin her türlü yeri tek tek elinden alırım. Yavaş yavaş tatlı yazarlık hayallerinden vazgeçmene sebep olurum, bu yoldan dönecek kadar akıllısındır”

Gözlerim şaşkınlıkla büyüdü ne anlatıyordu bu herif böyle ?

“ ne?” Diye bir soru kaçtı ağzımdan.

“ beni duydun, seni olduğun her piyasadan silerim benim için hiç zor olmaz. Hiçbir yayıneviyle anlaşamazsın, ya da hiç kimse seninle çalışmak istemez. Bunu yapabilecek gücümüzün olduğunu görmüşsündür. Damienla olan ilişkin her ne ise bitireceksin, hayatına olduğu gibi devam edip kendi dünyana döneceksin”

Gözlerimi kıstım. Anlamazlıktan geldim “sizin onunla derdiniz ne ki? Bir ilişkisi olması sizi neden ilgilendiriyor? Neden bunu bozmak istiyorsunuz?”

Güldü “Yoluma taş koyan biri olduğunu bilmen yeterli küçük hanım, dediğimi iyi düşün. Kendini kitaplarınla beraber kapı kapı dolaşmak zorunda bırakma”1

Asansör durduğunda geçmem için hafifçe izin verdi, yüzündeki sırıtış midemi bulandırdı. Midem bomboş olmasa oracıkta her şeyi çıkarabilirdim.

Nasıl bir boka bulaşmıştım ben böyle?

 

oy ve yorum bırakmayı unutmayın dostlrrr, yeni bölümde görüşürüz 💖💖💖💖

Bölüm : 15.05.2025 14:09 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...