“Evet, dün gönderdim Mary’e. Sana söylemedi mi?” Diye sordum. Helena olumsuz anlamda bir ses çıkardı.1
“Muhtemelen başlamıştır, ben yayıneviyle görüşürüm zaten. Belli olunca çıkış duyurursun” dedi.
“Tamam, şimdi tatilime devam edebilir miyim acaba hanımefendi? Güneşlenmemin ortasına daldınız”
“Çok kıskanıyorum, sakın bana resim falan gönderme. Burası yağmurlu ve her yer kapkaranlık” dedi sıkıntıyla iç çekerken.
“Londradan soğumaya başladığımı söylemeliyim, gerçekten cennetteyim Helena. Keşke burada olsaydın”
“Keşke hayatım ama birimizin burada kalıp takvimi çıkarması gerekiyor, bir dahakine yıllık iznimi kullanırken sana acımayacağım” dedi. Güldüm “bana uyar, öptüm seni”
Telefonu kapattıktan sonra havlumun üstüne geri uzandım, sabah bir turist grubuyla yürüyüşe çıkmıştım. Waikiki plajına gelmem çok sürmemişti, otelim buraya yakındı. Havuzu vardı ama buraya otelde takılmak için gelmemiştim.
Telefonum çalmaya başladığında çantamın derinliklerinden onu bulup çıkardım, parmaklarıma bulaşan kumu silkelerken telefonu açtım.
“Nora, nasılsın. Rahatsız etmiyorumdur umarım”
“Hayır, meşgul değildim zaten. Ne oldu?”
“Damien aramamı istedi, toplantıdaydı. Sanırım görüşmeniz gerekecek”
“Dedesiyle tanışmışsın herhalde, seni görmek istiyor. Dahası beraber yemeğe çıkmanızı istedi, Damien şu ab Hawaiide olduğunu söyledi ama dün seni görünce biraz tuhaflaştı işler”
“Sevgilinin annesi hastanedeyken Hawaiiye tatile gitmen biraz şey oldu” doğru kelimeyi arar gibiydi. “Ekmeklerine yağ sürdü”
“Tamam da Damien neden bunu söylüyor”
“Başka bahane bulamadı, gelmeyeceğine emin zaten. Kıçını kurtarmak için ben aradım” dedi bitkin bir ses tonuyla.
“Beni biraz bile olsun tanıması çok tatlı, gelmek istemiyorum. Neden sürekli onların programına göre hareket ediyoruz onu bile anlamıyorum”
“Ben de…” dese de sonra toparlamaya çalıştı “yani aslında anlayabiliyorum, sonuçta bu anlaşma geçici Nora, bir hafta daha idare etmek zorundasın”
“Ettim Brian, ona destek olmak için oraya geldiğimi gördün. Elimden geleni yaptım, şu an yardımıma ihtiyacı olması umurumda değil, beni kovarken düşünseydi”
“Ama Nora, gerçekten reddedebilse ederdi. Edward Langley pek hayır denebilecek biri değildir, hele de sizin durumunuzda”
“Müsait değilim ama, ayrıca zaten 1 hafta sonra ayrılacağı birini ona inandırsa ne olur ki?”
“Sen gidiyorsun diye anında ayrıldığınızı söyleyecek değiliz insanlara Nora, gittiği yere kadar gider. Önemli olan şu an onun inanma şansı varken inanması.”
“Haklı olabilirsin, yine de son haftamı kimseye yalan söylemek için 15 saatlik yol çekmek için gelemem Brian. Damien da bunu biliyor, dün oradayken bana öyle davranmasa bu gece dedesiyle yemek yiyor olurduk”
“Kapatıyorum Brian, sonra görüşürüz umarım”
Telefonu kapatıp çantama fırlattım, adam yine klasik işlerini yapması için çalışanlarını aratmayı uygun bulmuştu demek ki…
Üstelik özür bile dilememişti, bu kadar da kabaydı işte!7
Sinirle yerime geri uzandım, günüm şimdiden kötü gitmeye başlamıştı resmen. Aptal vicdanım susmuyordu, gitmemem onun için ne demekti onu da bilmiyordum. 3 haftalık anlaşma bunun içindi, keyfim için bozmuyordum. Gerçekten yorulmuştum üstelik kırgındım da, yine de kendi egom için onun işini berbat ediyormuşum gibi hissettiğim için sinirlerim bozuldu. Hayır, bu benim suçum değildi. Ona yardım etmeyecektim, düzgün bir özür duyana kadar da etmeyecektim. Duyduğumda da etmeyi pek düşünmüyordum, bunları düşünecek kadar akıllı olmalıydı. Beni terslediği tüm o zamanlar yetmişti, benim ona değil onun bana ihtiyacı vardı. Buna göre davranması gereken oydu.
Kendi kendime harlanmış ve daha çok sinirlenmiştim resmen, eşyalarımı çok insan olmayan plajda bırakıp denize girdim. Su zihnimi biraz yatıştırınca bu düşünceleri unutmuştum.
Kumlarda yürürken fotoğrafını çekmem için bir kadın beni durdurdu.
“Yanımda kimse yok o yüzden fotoğraf çekilemiyorum” dedi mahcupça gülümserken. O kadar güzeldi ki kadından gözlerimi alamadım, minyon ve cıvıl cıvıldı. Saçına taktığı beyaz çiçek ve kıvırcık uzun saçlarıyla buraya air görünüyordu.
Uzattığı telefonu aldım. “Ben de tek başımayım, çok iyi anlıyorum” dedim.
Onun fotoğrafını çekerken “Yaa, ben de seni çekeyim o zaman. Hem burası şaşırtıcı şekilde boşken bunu değerlendirelim” dedi.
İsmi Vanessaydı ve sosyal medyada geniş bir kitlesi olduğunu öğrendim.
“Bunun bir iş olacağını düşünmemiştim ama garip bir şekilde oluverdi”
Bir yandan poz verip bir yandan benimle konuşması çok tatlıydı.
“Tam zamanlı fenomensin yani” dedim.
“Pek sayılmaz, işimi bırakmadım bırakmayı da düşünmüyorum. Bu sadece hobi ama giderek büyüyor, New Yorkta bir şirketin iletişim departmanında çalışıyorum mezun olduğumdan beri. Başta insanlar biraz yargılasa da şu an alıştılar” dedi. Bikinisiyle mükemmel bir kaç poz yakaladığımda “Hadi, sıra sende.” Dedi. Beni zorla bir palmiyenin gövdesine oturttu. Dengemi sağlamaya çalışırken bir yandan gülümsemeye uğraştım.
Yüzümü güneşe çevirip hafifçe gülümsedim, saçındaki çiçeği benim kulağımın arkasına tıkıştırdı.
“yazarım” dediğimde telefonu indirdi.
“O kadar şaşırma, senin kadar ünlü olmadığım kesin” dedim gülerek.
“saçmalama! Eminim Londrada ortalığı kavurmuşsundur, soyadım ne demiştin?”
“Winslow, Nora Winslow” kayadan atlatıp yanına gittiğimde telefonu bana uzattı. “Vanessa Beck” dedi göz alıcı gülümsemesiyle. Uzattığı elini sıktım.
“Yanına gelsem sorun olur mu? Tek başıma sıkılıyorum da” dedi utangaçça.
“Gel tabii ki, ben de sıkılıyorum”
Havlusunu yanıma getirip serdikten sonra uzandı. Fotoğrafların birini instagrama attığımda o da kendi hesabından beni takip etti.
“Seni duymuş olabilirim, sosyal medyada yani. Ama nereden duyduğumu inan hatırlamıyorum” dedi düşünürken.1
“Belki kitaplarımla alakalıdır” dedim.
“Olabilir” onunla sohbet ederken güneşin altında uzandık. İnanılmaz dost canlısı bir kızdı, 26 yaşındaydı ve New Yorkta tek başına yaşıyordu.
“Çok eski arkadaşlarım dışında pek kimseyle arkadaşlık kurmuyorum, etkinliklerde insanlarla vakit geçirmeyi sevsem de pek samimi olmuyorum. Sanırım rahat olamıyorum. Tatilde biriyle tanışınca daha rahat hissediyorum” dedi gülerek.
“Hayatlarımız çok farklı diye olabilir” dedim gülerek.
“Otelde katılmam gereken bir etkinlik vardı, ona yetişmeşiyim. Akşam buluşup bir şeyler içelim mi? Dün çok iyi bir yer keşfettim” dedi. Gerçekten gülümsemekten ağzım ağrımaya başlamıştı. “Çok sevinirim, bir planım yoktu zaten”
“Tamam o zaman, numaranı ver akşam haberleşelim. Otelimiz yakın zaten beraber merkeze yürürüz, hediyelik bir şeyler de alırız” dedi toparlanırken. Ona hızlıca numaramı verdim, uzaklaşırken şapkasını kafasına geçirmesini izledim.
Bir iki saat daha plajda oturduktan sonra acıkıp otele döndüm, hızlıca bir duş alıp bir şeyler atıştırdıktan sonra üstüme mini beyaz bir etek ve açık mavi straplez bir bluz giydim, bir sürü kolye takarken ıslak saçlarımdan sular damlıyordu. Telefonum çalmaya başladığında arayanı görmemle gem kalbim sinirle sıkıştı hem de karnım heyecanla kasıldı.
Nefesimi düzene sokmaya çalışıp telefonu açtım “Efendim Damien”
“Nora” açmamı beklemiyormuş gibi bir anda ismimi söyleyince gülesim geldi.
Onun böyle kıvranması keyfimi öyle yerine getirdi ki gülümsememi zar zor bastırdım.
“Dışarı çıkmaya Damien, sen hep böyle nedensiz beni aramaya devam mı edeceksin yoksa ağzındaki baklayı çıkarmak için daha üç dört arama geçmesi mi gerekiyor”
“Ağzın çok iyi laf yapıyor değil mi? Bayılıyorsun buna” dedi boğuk bir sesle.
“Sen bir de yazdıklarımı okusan neler düşünürsün kim bilir” dedim göz devirerek.
“Boşuna dil dökme Damien, gelmeyeceğim. Deden zaten sevgilisinin annesi hastanedeyken tatil yapan birini pek onaylamaz artık. Bence bu anlaşmanın miladı doldu”
“Bizi yemeğe çağırmış, onu söylüyorum”
Gözlerimi kapattım, Brian’ı o arattı sanıyordum. Daha doğrusu öyle olduğuna emindim ama belli ki bir şeyden haberi yoktu.
“Öğrendim işte, haklı değil miyim sonuçta”
“Yani diyorum ki, bu anlaşmayı bitirmenin vakti geldi. Boşa kürek çekme”
“Senin de işine geldi tabii böylesi”1
Kaşlarım anında çatıldı. “Şimdi ben mi oldum suçlusu? Bir şeyin işime geldiği falan yok, durum değerlendirmesi yaptım”
“O kadar kolay sıyrılamazsın Nora”
Parfümümü sıkarken aynada kendimi süzdüm, ayağıma terliklerimi geçirirken de “kapatıyorum Damien, randevuma geç kaldım senin yüzünden”
“Ne randevusu?” Sinirli ses tonu daha da keyiflendirdi beni.1
“Sana ne, beni erkenden yolladığın için teşekkürler. Sayende müthiş biriyle tanıştım, sana bir ara teşekkür etmeliyim”1
Telefonu kapatıp çantama attım ve odadan çıktım, sonunda o konuya dair iki çift laf edebildiğim için biraz olsun rahatlamıştım.
Otelden çıkıp beni bekleyen Vanessanın yanına gittim, oteli benimkinden biraz daha uzaktı bu yüzden sıcaktan kızarmış yanaklarıyla çok tatlı görünüyordu.
“Hayır, şimdi geldi. Hadi gidelim, bir taksiye de binebiliriz aslında.”
“Bence yürüyelim, çok uzak değil zaten”
Beraber yürüyüp gördüğümüz hediyelik eşya dükkanlarından bir sürü şey aldık, bir yerde oturup bir şeyler içerken ikimiz de durmadan konuşuyorduk.
“Dönünce direkt imza günlerine dönüyorsun yani?”
“Sayılır, bir kaç güne bir oluyor zaten. Zorlandığım söylenemez, en yakın arkadaşım aynı zamanda menajerim” dedim.
“Bu aralar iyi bir menajer arıyorum, bir ajansla çalışmak istiyorum ama hala kafama göre birini bulamadım” dediğinde ona Helenanın numarasını verdim.
“Burada çok fazla arkadaşı var, sana iyi bir ajans önereceğinden eminim.” Dedim. Helena onun network becerilerini kullandığımı görse gülmekten ölürdü, bu tarz şeylerden asla anlamıyordum.
“Kitaplarından bazılarını sipariş ettim, New York’a döndüğümde okuyacağım” dedi gülerek. Utançtan yanaklarım kızardı, “umarım beğenirsin”
“Ben gördüğün her şeyi okuyabilen tiplerdenim, öyle bir tarzım yoktur. Kulağa biraz saçma geliyor ama her tür bana hitap ediyor” dedi.
“Hayatında biri var mı peki?” Diye sorduğunda güldüm.
“Hawaiiye tek başıma geldiğime göre, bence bu çok umutsuz bir soru oldu”
Bir kahkaha attı, çaprazında oturan adamın son yarım saattir onu süzdüğünü fark etmiştim ama Vanessa kahkaha atınca adamın suratında oluşan aptal sırıtış bunu kesinlikle doğruladı. “Aynıyız, iyi anlaşmamıza şaşırmadım”
Gülmeme engel olamadım. “Seninki pek uzun sürmeyebilir”
Biçimli kaşları havalandı “o ne demek?”
“Şuradaki adam oturduğumuzdan beri gözlerini senden alamadı da, ona gülüyorum”
Vanessa sırtını dikleştirdi. Adama yandan bir bakış attığında gözleri ışıldadı. “Ve bunu bana şimdi mi söyledin, ruh hastası gibi gülmemizden hemen sonra”
Daha çok gülmeye başladım. “Kendime emin olma süresi vermiştim”
“Tanışalı 24 saat bile olmadı ve çöpçatanlığa başladın demek, harika bir tatil arkadaşı bulmuşum” dedi. Saçlarını geriye atarken gülümsedim, telefonum çaldığında Vanessa içkilerimizi tazelemek için kalkmıştı. Arayan tabii ki her güzel anımın içine etmeye ant içmiş olan Damien idi, açmadım. Telefonu sessize alıp çantama attım, bu gece onu daha fazla çekemeyecektim. Muhtemelen beni ikna etmek için arıyordu, işe yaramayacaktı.
Gece 3 civarı odamın kapısını açtığımda terlik giydiğim için kendimi resmen tebrik edecektim. Ayakta zor duruyordum ve buraya kadar yürümüştük, saçlarım terden enseme yapışmıştı. Asansörde deli gibi güldüğüm için zavallı yaşlı adam benden korkmuştu, koca gözlerini kapıya sabitleyip durmuştu. Adamın parlak güneşten yanmış kel kafası aklıma gelince daha çok gülmeye başladım ve anahtarları elimden düşürdüm, terliklerimi fırlatırken onları yerinde bıraktım. Sabah alırdım nasılsa, kapıyı kapatırken karanlık odada ışığı bulmak için elimi duvarda gezdirdim.1
Biraz daha aradıktan sonra düğme falan bulamadım. Sinirle otladığım zaman arkamdan gelen, odanın içinden gelen ses yerimden sıçramama sebep oldu.
“Işığı açmak için kartı takman gerekiyordu sanırım Nora”4
Panikle arkamı dönüp elimi göğsüme koydum, karanlık oda balkondan gelen hafif ay ışığıyla aydınlansa da bir şey göremiyordum.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
22k Okunma |
2.52k Oy |
0 Takip |
45 Bölümlü Kitap |