40. Bölüm

34. Bölüm

Sude
sudesi

Otele vardığımızda giriştekilerin bize tuhaf bakışlarını saymazsak benim için oldukça rahat bir yolculuk olmuştu, Damien için ise alnında biriken hafif bir ter damlası dışında şikayet ettiği yoktu. Ayağıma basmamaya çalışırken yatağın üstüne zıpladım, Damien kapının önüne çantasını bırakmıştı.

“Eczaneden bir şeyler alıp geliyorum” dedi.

“Gerek yok, buz koysam yeter Damien. Abartmayalım” desem de beni dinlemeden çıkıp gitmişti.

Yatakta duran bilgisayarımı açtım, maile girip gönderilen postalarıma baktığım zaman rahatladım.

“Göndermişim işte, sorun ne o zaman?”

İçim daha çok sıkıştı, dosyanın Mary’nin eline geçmeme ihtimali yoktu. Beni aramamasından bir sıkıntı olduğunu anlamam gerekirdi.

Telefonumdan onun adını bulup aradım, en mantıklısı ona sormaktı. Yeniden mail atabilirdim sonrasında zaten.

Mary telefonu her zamanki sevecen ses tonuyla açtı.

“Efendim Nora?” Dedi.

“Selam Mary, nasılsın?”

“İyiyim tatlım, çalışıyordum. Senin nasıl gidiyor? Dönmene çok var mı?”

“1 hafta kadar. Mary ben yayınevine dosyayı teslim ettim ama senden haber alamayınca acaba ulaşmadı mı diye düşündük. Bir sorun yok değil mi?”

“Yolladın mı? Bana henüz göndermediler ben de onu soracaktım, Helena da bunun için aradı sanırım”

“Evet, o da yayıneviyle görüşememiş.”

“Ben bir sorarım, maillerde bir sıkıntı olmuştur. Haberleşiriz duruma göre”

“Tamam, teşekkür ederim” dedim ben de. Bir şeyler normal değildi ve yayıneviyle bu kadar iletişimsiz olmamız çok yabancı bir durumdu.

Aklıma sürekli olarak Damien’ın amcasının sözleri geldiğinden panik oluyordum, yoksa bu kadar takılmazdım.

“Off, bir de bunu düşünemem” diye saydırdım. O herifin beni huzursuz etmesine izin veremezdim, bir halt yapamazdı. O kadar da değildi, ben kendi halinde yaşayan ve çalışan biriydim. Adamla aynı sektörü bırak aynı ülkede bile değildik, böyle bir şeyi yapamazdı zaten.

Hem de imza günlerine ve yeni kitap çıkışına bu kadar az kalmışken, ortada anlaşma vardı.

Boş telaş yaptığımı düşünerek başımı iki yana salladım, hallolurdu.

Kapı tıklatıldığında düşüncelerim bölündü, Damien içeriye girdiğinde dikkatim dağıldı. Üstünde hala vücudunu saran o tişört ve şort vardı. 2km yolu sırtında ben olmadan yürümüş gibiydi, hala çok yakışıklı görünmesi adil değildi.

“Buz getirdim, eczanede krem verdiler. Dizin için de sargı bezi aldım” dedi. Sonra yatakta önüme diz çöktü ve poşetten çıkardıklarını yatağa dizdi.

Ayağımdaki spor ayakkabıyı çıkarmaya başladığında ellerini tutup engel olmaya çalıştım. “Gerisini ben halledebilirim Damien, ellerim hala sağlam. Zaten çok şey yaptın” dedim utançla. Oturup ayağıma pansuman yapmasını izleyemezdim.

“Bir şeyi de itiraz etmeden, beni zorlamadan kabul etsen hayatın çok farklı olurdu” dedi sessizce. Sonra ellerimi tutup iki yanıma koydu.

“Benim yüzümden düşmüşsün gibi hissediyorum, bırak yardım edeyim” dedi ayakkabımın bağcıklarını seri bir şekilde çözerken.

“Kendi sakarlığımdan oldu” dedim mahcupça.

“Ben götürdüm seni” ayakkabımı çıkardıktan sonra ayağımı dizinin üstüne koydu, yanaklarım kıpkırmızı oldu çünkü bu anda garip bir şeyler vardı. Ya da benim içimdeki aptal romantik öyle olmasını umuyordu.

“Şişmiş bayağı, doktora mı gitsek” dediğinde güldüm.

“Acımıyor bile” dedim.

Getirdiği buzu bileğime koydu, soğuktan tüylerim diken diken olunca gergin bir halde ellerimle oynamaya başladım.

Dizimdeki kanı nazikçe sildi, sonra yara bandı yapıştırdı. Ayağımdaki buzu çekip krem sürerken odada sadece nefes alışlarımız duyuluyordu, tenimde gezen elleri yumuşaktı. Krem sürmeyi bitirdiğinde bana baktı. “Daha iyi mi?”

Başımı salladım gözlerimi kaçırırken, öpüştüğümüz zaman bile bu kadar utanmamıştım. Onun benimle ilgilenmesi değil gözlerinde gördüğüm endişe beni bu hale getiriyordu, sanki beni önemsiyor gibi bakıyordu. Gerçekten önemli bir şeymişim gibi bakıyordu.

Sinir bozucu olan buydu çünkü bu bakış kalbime anlamsız bir heyecan ateşi açıyordu, göğsüm yanıyordu bu hisle.

“Teşekkür ederim” dedim sonunda. Dizindeki ayağımı çektim kendime doğru, gözlerim ondan başka her yerde dolaşmıştı bunu yaparken.

“Dosyayı göndermiş misin?” Ayağa kalkarken sakince sorduğu soru biraz dikkatimi dağıtabildi.

“Göndermişim, editöre gitmemiş henüz. Bir kaç güne başlar sanırım” dediğimde başını salladı, odanın içinde o da ne yöne bakacağını şaşırmış gibiydi.

“Biraz dinlen, benim bir toplantım var.” Dedi. Bir şey dememe izin vermeden apar topar çıktığında buna anlam veremedim, Damien dengesizin tekiydi. Adamın ilgisi bile sonunda ilgisizlikle bitiyordu…

Şişmiş ayağıma bakarken sinirlendim, umarım akşama düzelirdi çünkü Hawaii’de ayağı sakat bir şekilde gezemezdim.

Telefonum çaldığı zaman arayan numarayı görmemle küçük çaplı bir şok geçirdim. Kan beynime sıçradı, boğazımdaki düğüm daha da büyüdü. Her şey her zaman üst üste mi gelirdi acaba? Bu beni ne demeye arıyordu?

Owen hala telefonumda kayıtlıydı, o kadar seneden kalan tek şey rehberimdeki ismiydi. Diğer her şeyi silmiştim, kaşlarım telefon çalmaya devam ettiği sürece çatılı kaldı. Sonunda pes edip sustuğunda telefonu benden en uzak köşeye, yatağın diğer tarafına fırlattım.

Ne diye arıyordu ki?

Sinir bozukluğu daha çok üstüme çöktü, böyle oturamayacağımdan seke seke duşa gittim ve soğuk suyla bir duş aldım. Beynimden telefon ekranının görüntüsü gitmiyordu, duştan çıkıp bedenime havluyu sararken de aynı düşüncelerle boğuluyordum. Sanki onunla en son konuşmamız kulaklarımda tekrar tekrar çınlıyordu, hırsımı alamayışım ve söyledikleri karşısında öylece susmam aklıma geliyordu.

Helena’yı aradım yatağın üstüne otururken, ayağım biraz daha iyi durumdaydı. “Efendim canım?” Dedi.

“Beni arayan kişiyi asla tahmin edemezsin.” Dedim bıkkınca, gerçekten edemezdi.

“Harry Styles?” Dediğinde yüzüme bir sırıtış yayıldı.

“Daha az havalısı”

“Kim aradı?” Sesi merakla tınladı.

“Owen” bir çığlık koptu ağzından.

“O aptal sarhoş falan mıydı acaba? Gerçi saati de değil ama. Ne saçmalamak için aramış ki? Ne dedi?” Taramalıya bağlayan soruları bitmedi.

“Bilmiyorum hayatım, açmadım çünkü. Yanlışlıkla aradığını düşünmek istiyorum” dedim.

Valizimden mini örme bir elbise çıkardım, bikinimi üstüme geçirirken telefonu hoparlöre verdim.

“Çok merak ettim Nora, pişman mı oldu acaba? Belki de ayrılık acısı yeni vurmuştur?”

Yüzümü buruşturdum, sözleri keyfimi daha çok kaçırdı.

“İnan onun ayrılık acısı umurumda bile değil, şişmiş bileğim ve yeni kitabımın hiçliğe karışmış olabilme ihtimali canımı daha çok sıkar”

“Bileğine ne oldu?” Dedi hafifçe gülmelerinin arasından.

“Düştüm, burkuldu. Geçer yarına, Damien krem falan aldı” dediğimde kırdığım potu geç fark ettim çünkü Helena çoktan o potu havada yakaladı.

“Dur biraz, senin yakışıklı CEO orada mı yani? Senden bir an bile ayrı kalamaz hale geldiği detayını kaçırmışım” dediğinde yüzüm tek başıma olsam da kızardı.

“Öyle bir şey değil, planı işe yaradı. Beni ikna etmeye gelmiş” bikinimin iplerini bağlarken.

“Sen telefonumu o yüzden öyle acele kapattın, yoksa bir işler mi karıştırılıyor Nora Winslow?”

“Of Helena! Hayır dedim, Mary ile konuştum bu arada. Ona henüz ulaşmamış, bir sorun yoktur değil mi?”

“Sanmıyorum canım, ne olabilir ki? Yoğunluk vardır, bir kaç güne başlar. Bir iki gün gecikir belki çıkışı biz de ona göre duyururuz” dedi.

“İyi tamam, sen öyle diyorsan”

“Hallederim ben sen gelene kadar merak etme, Mary bitirince hızlıca kapak için görüşürüz”

Islak saçlarımı bileğimdeki tokayla topladım, en azından yakındaki bir plaja gidebilirdim, gün batımını izlerdim ve şu ruh halinden çıkardım biraz.

“Sen bunları düşünme, hawaii’de bazı şeylerin tadını çıkar bence.” Dedi, o sırada kapı açıldı, Damien içeri girdiğinde gözlerim şaşkınlıkla aralandı. Elimdeki elbiseye ve üstüme bakınca ağzı bir an açılıp kapandı.

“Mesela Damien’ın da tadını çıkarabilirsin” öksürmeye başladım. Telefon hoparlörde ve masadaydı, aynı anda bakışlarımız ona döndü. Benim suratım artık mor renge dönerken yataktan kalktım. Telefona doğru bir hamle yaparken “Helena!” Diye bir çığlık attım.

“Ne var, bence onunla dönmeden ateşli bir gece geçirmenin kimseye bir zararı olmaz, bu kadar düşünme” dediğinde boğuluyormuş gibi bir ses çıktı ağzımdan.

Damien beni izlerken yüzünde gülmekle gülmemek arası bir ifade oluştu.

“Kapa çeneni Helena” diye bağırdım masaya ulaşmadan önce. Telefonu alıp kulağıma götürdüm “hoparlördeydin, diline hakim ol!” Dedim sinirle.

“Ne alaka?” Dedi.

“Helena, Damien’a selam vermek ister misin? Odaya dalma konusunda uzmanlaştı o da, iki patavatsız olarak tanışabilirsiniz bence” Damien kollarını kavuşturmuş kalçasını duvara yaslamış beni izliyordu. Üstümde hala bikini olduğunun altına çizersen durum vahimdi.

“Ben ne bileyim geldiğini Nora, o onun sorunu. Bir kadının odasına izinsiz dalacak kadar samimi olmuşsunuz herhalde” dedi gülerek. Sonra da “öptüm!” Deyip telefonu kapattı.

Telefonu yatağ fırlatıp kaçınılmaz sonla yüzleştim “Ona aldırma, saçma sapan konuşma konusunda master yapmış biridir. Huyu böyle”

“Öyle mi?”

“Evet, öyle”

Güldü. “Ne var Damien?” Dedim sinirle.

“Arkadaşın hep böyle ilgili midir senin cinsel hayatına?” Ağzım kocaman açıldı.

“Damien! Sana ne be adam! Boş boş konuştu diyorum!”

“Bana pek öyle gelmedi” yatağın üstüne oturup ona dik dik baktım. Bakışları çıplak omuzlarımda gezindi, sanki daha aşağısına bakmaya cesareti yokmuş gibi omuzlarımda takılı kaldı.

Tenimin kızardığını hissettim, karnıma bir sıcaklık yayıldı ve onun odadaki varlığı bir an için çok fazla geldi.

“Ne geldi?” Diye sordum gözlerine bakarken.

“Sanki bir şeyler anlatmışsın da ona yorum yapıyor gibi geldi” dedi. Hala alaylı ses tonu aramızda ağırlaşan havayı biraz olsun nefes alınabilir hale getiriyordu.

“Ona genelde bana bu bir hataydı konuşması yapmayan ya da daha gerekli şeyleri anlatıyorum. Karşılıklı istek olan şeyleri” dedim gülümseyerek.

Yüzü bir an karardı, söylediğim şeye anında pişman oldum. Bu konuyu gündeme getirmemeliydim, özellikle aramızdaki çekim şu an uzansam elimle tutabileceğim kadar belirginken.

“Sen neden gelmiştin?” Dedim elbisemi üstüme geçirdiğimde.

“Yemek için bir şey ister misin diye soracaktım, sen zaten hazırlanmışsın. Bu halde cidden plaja gitmeyi mi düşünüyorsun?”

“Adadayız Damien, buraya bir daha gelme ihtimalim bile olmayabilir. Şişmiş bir bilek beni bu odada tutamaz.” Dedim ayağa kalkarken. Elbisemin eteğini düzelttim, o da Nihayet omuzlarımdan aşağısına bakabildi.

“Daha kötü olacak”

“Olmaz, bir şeyi yok.” Dedim ayağımı ona doğru sallarken. Üstüne çok basmadığım sürece bir sıkıntı yoktu.

“Senin toplantın vardı” dedim çantama kitap ve güneş kremi atarken.

“İptal ettim” dedi. Ona döndüm “Neden?”

“Canım tatil yapmak istedi” gülmeme engel olamadım.

“Damien, bana yalan söyleme. Yoksa şirketi bombaladılar ve o yüzden mi iptal ettiler?”

“Dramatikliği bırak Nora, nereye gideceksin?”

“Waikiki plajına” dedim.

Bir şey demedi, ben de yanından geçtim.

“Odamda takılmak istersen buyur, sonra görüşürüz” dedim kapıdaki kartı alıp çıkmadan önce.

Aşağıya indiğimde lobideki görevlilerden biri yanıma geldi, aksanlı bir dille iyi olup olmadığımı sordu.

“İyiyim, beni plaja götürecek bir araç var mı acaba?” Diye sordum. Hızlıca başını salladığında bana eşlik edip bir taksi durdurdu.

 

Gün batımını izlerken denizin rengi resmen gerçekliği sorgulatıyordu, ayağımın acısını tamamen unutmuştum. Her şey o kadar güzeldi ki sonsuza kadar burada kalabilirdim, kendimi son derece iyi hissediyordum. Ne yayınevi sorunu ne de Owen’dan gelen saçma arama umurumdaydı.

“Merhaba” arkamda duyduğum bir sesle oraya döndüm. Esmer tenli ve koyu renk saçlı bir adam bana bakıyordu, kulaklığımdan birini çıkardım.

“Merhaba” dedim ben de.

“Rahatsız ettiğim için üzgünüm, denize gireceğim ama eşyalarımı bırakacak bir yer bulamadım. Size bıraksam, yarım saat bile sürmez” dedi sörf tahtasını işaret ederken. Burada olacaktım zaten, yine de bir süre durdum.

“Sadece telefonum ve havlum var, kaybolursa sizi suçlamam” dedi. Güldüm “hırsız olduğumu düşünmemenize sevindim”

“Daha çok turist gibi geldiniz” dediğinde bembeyaz dişlerini gösteren bir gülümsemeyle bana baktı.

“Tamam, buradayım zaten” dedim.

“Teşekkür ederim” sonra elini uzattı. “İsmim Noa” dedi. Yerli olduğunu anladım, uzattığı elini sıktım “Nora” dedim. Gülmeye başladı, ismimizin benzerliği beni de güldürdü.

Eşyalarını yanıma bıraktı, sonra sörf tahtasını alıp denize ilerledi, dalgalar fazlasıyla iyiydi, bir kaç kişi daha bunun için gelmişti. Yüzen çok fazla kişi kalmamıştı, ben de kafa dinlemek için buradaydım zaten bu yüzden kitap okumaya geri döndüm.

Kısa süre sonra Noa geldi ve havlusunu alıp kurulandı.

“Çok teşekkürler, eşyalarımı çalmadığın için de” güldüm. “Sorun değil”

“Turistsin değil mi?”

“Evet, iki gün önce geldim”

Karşıma otururken “sorun olur mu?” Diye sordu. Olumsuz anlamda başımı salladım. Onunla sohbet ederken burada bir otelde aşçılık yaptığını söyledi.

Gidebileceğim yerlerden bahsederken söylediklerini telefona not aldım.

Onunla ne kadar oturduk bilmiyorum ama duyduğum bir boğaz temizleme sesi gülmemi bastırdı. İkimiz de sesin geldiği yere dönünce Damien’ı görmemle ağzımdan bir şaşkınlık nidası çıktı.

“Damien” dedim bir an.

“Nora, yemeğe gidecektik ama unuttum sanırım” dedi. Bakışları bende değil yanımdaki adamdaydı.

“Yemek mi?”

“Evet” dedi dümdüz, sinirli durmuyordu. Buz gibi görünüyordu ve ister istemez bu hali bende bir şey olduğuna dair bir his uyandırdı.

“Merhaba” dedi Noa gülümseyerek. Damien ona cevap vermedi.

“Hadi, geç kalıyoruz” dedi bana doğru. Nereye geç kalıyorduk?! Bir yere gideceğimiz falan yoktu ki!

“Damien karıştırdın sanırım günleri”

“Hayır karıştırmadım, seni almaya geldim” dedi. Kaşlarım çatıldı, halinde bir tuhaflık vardı.

Sonra yeni hatırlamış gibi “Ayağını unuttum, üzgünüm. Gel yardım edeyim” eğilip eşyalarımı bir çırpıda topladı ve çantamı eline aldı.

“Biraz yavaş” dedim sinirlenerek. Ne halt ettiğini sanıyordu ki bu? Yanımızda hiç tanımadığımız biri olmasa bağırıp çağırabilirdim.

Havlumu toplarken ağırlığımı sağlam ayağıma verdim.

“Noa, teşekkür ederim öneriler için.” Dedim gülümseyerek.

O da gülümsedi ve “tanıştığımıza memnun oldum” dedi.

Damien’a döndüğümde “hazır mısın? Gidelim mi artık vedalaşma bittiyse” dedi.

“Damien!” Dedim fısıltıylq. Önden yürüyecektim ki bir anda beni kucağına aldı.

Beni göğsüne yasladığında şok içinde kaldım. “Napıyorsun ya!?”

“Ayağın sakat unuttun mu? Yardım ediyorum. Bir de şu adamın karşısında seke seke yürümeni izleyemem, kucağımda da oldukça rahatsın” dedi.

“Saçmalama” dedim.

“Bu kadar sıcakkanlı biri olduğunu fark etmemiştim” dediğinde gözlerimi devirdim.

“Buz kütlesi olmasan bilirdin”

“Öyle olmamamı mı tercih ederdin?” bir arabanın yanına geldiğimizde beni arabanın kaputuna oturttu.

Geri çekilemeden ellerini kalçalarımın iki yanına koydu, bacaklarımın arasına girdiğinde şaşkınca kalakaldım.

“Bir şey tercih etmezdim, biraz geri çekilir misin lütfen?” Dedim kesik nefesimin arasından.

Bana daha çok yaklaştı, bacaklarımın arasına daha çok yerleştiğinde kendimi geri çekmeye çalıştım.

“Neden anlaşmaya bağlı kalamıyorsun?”

“Ne?”

“3 hafta sevgilim olman gerekiyordu Nora, 3 hafta. Ama ben sürekli sana bunu hatırlatırken buluyorum kendimi”

“3 hafta sevgilin olmam gerekmiyordu, seninle 2-3 davete katılıp sevgilin gibi gözükmem gerekiyordu unuttun mu? Sözleşmeyi sen hazırlattın Damien, daha zeki olduğunu düşünürdüm” dedim iğneleyici bir tonla. Hafifçe güldü “Sevgilim gibi gözükmesi gereken birini neden sürekli başka adamların yanından almak zorunda kalıyorum?” Dediğinde bir kahkaha attım. “Sen delirdin mi?”

Bana bakmayı sürdürdü, lanet gözleri yüzümün her yanında gezindi, hiçbir detayı kaçırmaya tahammül edemez gibiydi.

“Niye seni ilgilendiriyor Damien, niye buna sinirleniyorsun ki? Senin için anlaşmanın işliyor oluşu değil mi konu, neden sürekli ben oluyorum sorun? Benimle ilgilenmiyorsun bile! Bu tavırların çok anlamsız” dedim bıkkınca.

Bir an durdu, bir şey söyleyecek sandım ama söylemedi.

“Neye bakıyorsun Damien, çekilsene artık!” Dedim onu itmeye çalışırken.

“Anlamaya çalışıyorum” dedi. Yüzü yüzüme o kadar yakındı ki uzansam dudaklarına ulaşabilirdim.

“Neyi?” Nefesim yüzüne çarpınca bir an bakışları dudaklarıma kaydı, söylediğim kelimeyi takip etti.

“Seninle ilgilenmediğimi düşünecek hayal gücünü nereden aldığını”

 

yeni bölümde görüşürüz beybilerrr, tiktok hesabını takip etmeyi unutmayınız @bookbysusi kullanıcı adım 💕💕💕öpüldünüz

Bölüm : 30.05.2025 23:26 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...