57. Bölüm

48. Bölüm

Sude
sudesi

 


yeni bölümümüz geldiiiii, uzun ve güzel olduğunu düşündüğüm bir bölüm.

finale yaklaşıyoruz canlarım, haberiniz olsun. Ben kitaplarımı tadında bırakmayı seviyorum, fazla uzaması hoşuma gitmiyor. Daha bölümlerimiz var ama ufaktan haber vereyim.

🔔🔔🔔70 oy ve 70 yorumda anlaşabiliriz, sırf yorumları doldurmak için aynı kişilerin yorum atması çok tatlı olsa da amacım sizinle iletişimde olmaktı. Bu yüzden okuyan herkes bir yorum bırakırsa daha çok sevinirim.
Yazarınızı tanımak isterseniz sudeslog instagram hesabıma beklenirsiniz. Öpüldünüz 💖💖💖

 

 

 

 

Sabah uyandığımda sert bir şeyin üstünde yatıyordum, sert ve Damien gibi kokan bir şeyin.
Gözlerimi araladığımda ağzımdan küçük bir hayret nidası kaçmaması için dilimi ısırdım, bronz tenine yanağımı yaslamış resmen adama yapışmıştım. Çıplak göğsünden yayılan koku doğrudan kasıklarıma bir ağrı saplanmasına sebep oldu. Dudaklarımı ısırdım, belimdeki kolu beni yerime sabitliyordu ve pijamamın açıkta kalan yerinden tenime değen parmakları tüylerimi diken diken etmişti.

Kalkmalıydım, acilen!

Hafifçe kenara kaymaya çalıştığımda onun uykulu sesini duyarak irkildim.
“Yataktan sıvışma işine fazlasıyla alıştın Nora.”
Omzumun üstünden ona baktım, hafifçe şişmiş gözleri ve dağınık saçlarıyla göz alıcı görünüyordu, bu adil değildi.
“Seni uyandırmamaya çalışıyordum.”
“Çoktan uyanmıştım.” Dedi yatakta doğrulurken. Yüzlerimiz aynı hizaya gelince kaçacak yer bulamadım.
“Kahvaltıya inelim mi?” Diye sordum bir çözüm olarak.
Bakışları dudaklarıma indiğinde heyecanlanmamaya çalıştım.
“Olur, kurt gibi açım.” Dedi. Bu söylediğindeki tınıyı görmezden gelmeye çalıştım. Yataktan kalkıp banyoya girerken de uyuşmuş bacaklarımı ve zihnimi görmezden gelmeye çalışıyordum, onunla yan yana olmak hiç kolay değildi.


Elimdeki kadehi dudaklarıma götürdüm, gözlerim etrafı izlerken Damien’a takıldı.

Siena’dan öğrendiğim kadarıyla Langley Grup’tan sonra sektörde öncü olan bir diğer firmanın sahibi Clark Peterson ile hararetli bir konuşmanın içindeydi. Bakışlarımız kesişince yeşil gözlerinde bir neşe kıvılcımı çaktı, kadehini kaldırıp hafifçe bana selam vediğinde gülümsedim.

Yaklaşık 10 dakika sonra üzüm bağlarında bir tur yapılacak ve şarap tadımı etkinliğine kaılacaktı herkes, sonrasında yatırımcılar için yeni şarap markaları tanıtılacaktı. Benim için önemli olan kısım yeni şaraplar denemek olsa da yatırımcıların iyi bir hisse için yarışacağını anlamıştım. Yabancı olduğum bir ortamda olsam da en azından Siena ve eşiyle normal sohbetler edebiliyordum.

Herkes toplanmaya başladığında Damien yanındaki adama bir şeyler söyleyip ondan uzaklaştı ve yanıma geldi.

“Gidelim mi?” dedi.

Ayağa kalkıp uzattığı elini tuttum, ekstra bir şey yapmasak da normal sevgililer gibi davranmak içi elbette el ele yürüyorduk. Aynı odada kaldığımız detayını artık görmezden geliyordum…

“Aklında bu şarap bağlarından birine yatırım yapmak var mı?” diye sordum. Omuz silkti “Beğenirsek neden olmasın?” dedi.

Hafifçe kıkırdadım. “Buraya ya da senin yanına geldiğimde kendimi bir şakanın içine gibi hissediyorum Damien.”

Bana döndü, eli hala benimkini sıkıca tutuyordu.

“Neden?”

“Çünkü her şey çok farklı” etrafımızı işaret ettim tek parmağımla. “Şuraya baksana, sırf insanlar birbiriyle yarışsın ve müşteri kapsın diye, ya da şu bağlardan üretilen bir şaraba milyon dolarlar harcasın diye kocaman bir şatoyu ayırmışlar. Senin için bu normal olabilir elbette ama beni gördün, evdeki halimi de. Eşofmanlarımı giyip bu anları düşündüğümde gülesim geliyor. İki farklı hayat yaşıyor gibiyim, sayende.”

Damien’ın yeşil gözleri tatlılıkla kısıldı. Üstümdeki uçuk pembe uzun elbiseyi süzdü. “Bence gayet uyumlusun, hiçbir farklılık göremiyorum.”

Elini sıkıp gözlerimi devirdim. “İyi bir yalancı olduğunu zaten biliyoruz.”

yan gözle ona baktığımda dudaklarının bir kenarı kıvrılmıştı. Dünden beri aklımı kemiren soruyu sormamak için dudaklarımı dişliyordum.

Birlikte bağı gezerken rehber burası hakkında bilgi verdi, Siena ve eşi yanımızda yürürken onlarla biraz sohbet ettik. Sonra bağların ortasında duran cam binaya girdik, birden fazla masa vardı. Birine oturduğumuz zaman mikrofonlu bir adam kırık bir İngilizceyle -sanırım o da fransızdı- bize karşımızda duran şişelerin tarihini, bağa sahip olan üreticileri anlattı. Şarapları denedikçe Damien bana fikrimi soruyordu, ona saçma sapan yorumlar yapıp güldürmek hoşuma gitti.

“Son denediğimize sen bir yorum getir bakalım.” Dedim.

“Kelimelerle arası iyi olan ben değilim, ben yatırımcı olanım. Etkile beni, pazarla. Bakalım alacak mıyım?” düşünürmüş gibi yaptım. Kadehi dudaklarıma bir daha götürdüm.
“Yarım saattir sana pazarlamacı rolünü oynuyorum zaten Damien.” Dedim. Kollarını kavuşturup beni izlemeye devam etti.

“Hmm, bence bu hafif tatlı ama biraz da surat asan bir tatta.”

Damien da kadehine baktı, gülmemek için kendini zor tutuyordu.

“Surat asan ne demek?”

“Biraz mesafeli, ben buradayım ama çok gizemliyim. Ne olduğumu bulamazsın havalarında. Tatlı ve ne olduğu belli olmayan gizemli bir tat daha var. Sana benziyor Damien, bence bunu almalısın.” Dedim alay ederek.

“Beni bu tada mı benzettin?” dedi kurnaz bi edayla. Ona gözlerimi kısarak baktım. Kastettiği şeyin bambaşka olduğunu anlayacak kadar çözmüştüm gözlerindeki kıpırtıları.

“Evet, bence güzel özetledim.” Şarabın tadına bir daha baktı.

“Bundan daha iyi olduğumu düşünürdüm.” Dedi. Bir kahkaha attım, birkaç göz bize döndü.

“Kendine haksızlık ediyorsun.” Dedim. Dişlerini göstererek gülümsemeye devam etti.

“Alalım o zaman, bir daha böyle bir şarapla kıyaslanacağımı sanmam.” Dedi. Daha çok gülmeye başladım.

“Saçmalama Damien, bence sen benim üsümden yeterince yatırımcı jokerini kullandın, yayınevi bahanen bile buydu. Dahasına gerek yok.”

“Yine de iyi bir şaraptı bence, hatta çok iyiydi, fırsatı kaçırıyor olabilirim.” Dedi üstüme gelerek, masada hafifçe bana doğru eğilmişti.

“Eh, idare ederdi.” Oyuncu ses tonum onu daha da gülümsetti fakat bu gülümsemesi yanımıza gelen biriyle tamamen silindi, kadehini masaya bıraktı. Bakışlarını başka yere, mikrofonla konuşmaya devam eden adam dikti.

Kimin geldiğini anlamak için döndüğüm zaman küçük bir şaşkınlık yaşadım.

Sarışın kadın, karşımızda duruyor ve bize gülümsüyordu. Üstünde yine onu kuğuya benzetmeme sebep olan beyaz bir elbise vardı. Zarif gülümsemesi her ne kadar zarif olsa da içimde huzursuz bir yana dokunuyordu. Bu kadının gülüşünde zehir saçan bir şeyler vardı.

“Damien, ne zamandır görüşemedik. Burada karşılaşmamız ne güzel bir tesadüf.” Dedi.

Ne zamadır görüşememişlerdi? Damien’a dönüp bakmaya cesaret edemedim, yüzünün aldığı ifadeden korkuyordum. Kimdi bu kadın cidden?

“Öyle.” Diye kestirip attı Damien, yine de kadının yüzündeki gülümseme biraz olsun azalmadı. Damien ona dönüp bakmamıştı bile.

“Hanımefendi kim?” Diye sordu bana dönerek.
Kaşlarım çatıldı. Kim gibi görünüyordum? Bizi dün yemekte birlikte görmüştü. Üstelik burası çiftlerin davetli olduğu bir etkinlikti.

Damien, gözlerini kaçırmadan yanıtladı. “Kız arkadaşım.” O an ses tonundaki yabancılık beni afallattı. Cümle şu anın içinden çıkmak isteyen biri gibi düşmüştü dudaklarından, inandırıcılıktan yoksundu. Kaçamak bir cevap gibi hissettirmişti. Göz ucuyla ona baktım. Soğukkanlılığıyla tanıdığım Damien gitmiş, yerine sanki ne yapacağını bilemeyen biri gelmişti.

Kadın, tek kaşını kaldırdı. “Hadi ama Damien. Buna inanmamı gerçekten beklemiyorsun, değil mi?” Sesi alaycı değildi ama cümlelerinden taşıyordu resmen, sahte bir nezaketle şüphe kusuyordu.

Bunu o kadar normal bir şeymiş gibi söylemişti ki bir an kendimi görünmez hissettim, sanki yoktum ve benimle ilgili değil de şu ortada duran şarap şişesiyle ilgili konuşuyormuş gibiydi. Elimde olmadan “Pardon?” dedim biraz yüksekçe.

Kadın zarif gülümsemesiyle bana döndü bu sefer.

“Yanlış anlamayın, söylediğim sizle ilgili değil, daha çok…onun doğasıyla ilgili.”

“Ariane, ne diyorsun?” Damien’ın öfkeli sesi aramızda asılı kaldı, kadının adını nihayet öğrenebilmiştim. Damien’ın dişlerinin arasından çıkan sesi nihayet yüzünde düzgün bir tepki görmeme sebep oldu.

Kadın başını eğip hafifçe güldü, bu sefer gizlemediği bir alayla.

“Sadece... seni tanıyorum Damien. Kimseyle görünmezsin ya hani. Hele böyle bir etkinlikte, ortalık yerde, el ele… şaşırmamam mı gerekirdi?”

Bu sözler, oradaki her şeyden daha fazla yankılandı içimde. Birden Damien bana dönüp bir şey söyleyecekmiş gibi oldu ama sustu. Tam o an anladım, Ariane onun geçmişinden önemli biriydi, Damien için gerçekten önemli olmuş biriydi. Bunu fark etmek kalbimde dayanılmaz bir sızı başlattı, dün geceden beri sinsice zihnimde gezinen kıskançlık tohumları nihayet toprağını bulmuştu. Büyük bir hızla filizlenmeye başlamıştı. Yüzümü sabit tutmaya çalıştım, bu kadının istediği her neyse ona vermeyecektim. Yine de içimden bir şey, Damien’ın bu sessizliğinin Ariane’ın sandığı gibi bir anlam taşımadığını söylüyordu ama... sustukça, haklıymış gibi görünüyordu kadın.

Ariane, Damien’ın bu tepkisizliğini keyifle izledi. Bakışlarını onun yüzünde biraz daha tuttu. Sonra sanki bir oyun başlatır gibi kadehini kaldırdı, Damien’a dokundurmadan içti. Damien’ın soğukkanlı maskesi geri gelmişti, hem de takip edemediğim bir hızla.

“Sonra görüşürüz,” dedi. “Belli ki konuşacaklarımız bitmemiş.” Ve yürüyüp gitti.

Damien ile baş başa kaldığımız an midem bulanmaya başladı, elimdeki kadehi anında bıraktım ve arkamı dönüp taş yolda odaya dönmek için yürümeye başladım.

“Nora!” Damen’ın sesi kulaklarıma doldu, dönüp ona bakmayı reddettim. Peşimden gelmesinin bir anlamı yoktu, dahası benim ondan kaçmamın da bir anlamı yoktu ama kendime itiraf edemeyeceğim şekilde kalbim kırılmış hissediyordum resmen.

Odaya girdiğimde kapıyı arkamdan kapattım, Damien uzun bir süre gelmedi. Ben de bu fırsatı değerlendirdim ve üstümdekileri çıkarıp duşa girdim. Kadının Damien’a olan bakışları aklıma geldikçe yüzümü buruşturuyordum, karnıma dayanılmaz bir sıcaklık yayılıyordu. Kıskançlıktan resmen midem bulanmıştı, kadınla nasıl bir geçmişi vardı? Damien için önemli biri olduğunu anlamıştım çünkü o duvar gibi adam resmen gitmiş yerine cevap veremeyen biri gelmişi. Sanırım duygusuzluğu bana özeldi.

Aklıma gereksiz yere her yakınlaşmamızda benden kaçarcasına uzaklaşması geldi, sebebi bu muydu? Aklında başkası olması mıydı? Beynim bir sürü teoriyi o kadar kısa sürede üretti ki ben bile takibini yapamadım. Kaç dakikadır suyun altında olduğumu bile bilmiyordum, derin bir nefes almaya çalıştım. Daha iki gün burada, o kadınlaydık. Bunu aşmam gerekiyordu, Damien ile aramızda hiçbir şey yoktu, ona âşık olmam ve hayatımın en ateşli gecesini yaşamış olmam dışında elde hiçbir şey yoktu.

Sinir içinde bornozumu giydim. Umarım bu şatoda bir kavga falan çıkardı da erkenden eve dönmek zorunda kalırdık ve imza günlerinden sonra da buradan defolup giderdim.

Odadan çıktığımda Damien’ı gömleğinin düğmelerini açarken buldum, bakışlarımı anında geri çektim. Düğmelerini tamamen açmıştı ama gömleği çıkarmadı. Valizime ilerleyip askılı bir elbise çıkardım. Geri banyoya döndüm ve hızlıca üstümü değiştim.

Biraz vakit öldürmek adına oyalanmaya çalışsam da küçücük banyoda saçlarımı taramak ve kurutmak dışında yapacak bir şey bulamadım. Saat henüz 7 bile değildi, akşam yemeğini es geçme şansım var mı onu bile bilmiyordum çünkü yine yemekli bir etkinlik vardı.

Oflaya oflaya banyodan çıktım. Damien üstüne neyse ki temiz bir gömlek geçirmişti.

“Konuşabilir miyiz?” dediğini duyduğum zaman sinirle ona dönmemek için kendimi tuttum.

“Neyi? Eski sevgilinin bize yaptığı tatlı şovu mu?”

Bir nefes verdiğini işittim

“Burada olduğundan haberim yoktu Nora.” yüzümde bir gülümseme peyda oldu.

“Burada olup olmaması değil, onun burada oluşunun senin için bir sorun olmasını konuşmalıyız bence Damien.” Nihayet ona döndüğümde beni izliyordu.

“Umurumda değil.” Dedi direkt, tereddüt etmeden.

Başımı iki yana salladım. “Hiç öyle görünmüyordu. Neyse ki beni ilgilendirmiyor Damien, buraya eski sevgiline bir şey kanıtlamaya gelmedim. Amacım sana yardımcı olmaktı bu yüzden o kadın bir daha o tarz imalarda bulunduğunda ona özlemle bakmak yerine ağzını açıp kendini savunacak kelimeleri bulmalısın.”

Damien’ın kaşları çatıldı, yüzünden bir anlık bir öfke geçse de sonra bunu gizlemeyi başardı. “Onu özlediğim yok, şaşırdığım için bir şey söyleyemedim Nora. Yanlış düşünüyorsun.”

Makyaj masasına ilerledim. Çantamdan çıkardığım parfümü sıkarken umursamaz görünmeye çalışıyordum fakat içim çalkalanıyordu, ona bağırıp çağırmak istiyordum resmen.

“Ben bir şey düşünmüyorum Damien, bu benim sorunum değil.” Dedim sessizce. Aynadan bakışlarımız kesişti.

“O zaman bu halin ne?” işte, yine benim dengemi bozacak sorular soruyordu.

“Neden kıskanmış gibi davranıyorsun? Neden öylece kaçıp gittin?” ona cevap vermedim.

Ayağa kalktım ve ayakkabılarımı giydim. “Sizi baş başa bıraktım işte, hem özlem gidermeniz hem de konuşacak şeyleriniz bitmemiş, onun için.” Kadının laflarını ona hatırlatmama sinirrlenmiş gibiydi.

“Nora saçmalıyorsun, onunla aramız-“lafını kestim, daha fazla dinlersem ve onunla başka bir kadın hakkında konuşursam daha önce içimde hiç keşfetmediğim bir yönümle tanışacaktım.

“Umurumda değil Damien, bana hiçbir şey söyleme.” Öfkeden kuduruyordum ve bu tehlikeliydi. Damien ile konuşmamamız gereken şeyler konuşacaktık ve onu kıskanıp kıskanmadığımı sorması tam da bu konuların damarına basıyordu.

“Öyle mi?” dedi sakine.

Başımı salladım. Gidip o kadınla ne yaparsa yapabilirdi, onun o halini gördükten sonra bana umurunda olmadığını kanıtlayamazdı zaten.

Yine de dilimi tuttum, onunla hiçbir konuda kavga edecek bir yerde durmuyordum hayatında. Kendimi yormayacaktım, yanından geçerken beni izledi.

“Ben biraz yürüyeceğim. Yemekte görüşürüz.”

Kapıdan çıktığımda güzel gözleri onaylamaz bakışlarla beni izledi. Aşağıya inerken daha önce tanıştığım kişilerle selamlaşmaya çalıştım, ifademi düz tutmak için üstün bir çaba sarf ediyordum ama bu oldukça zordu.

Kalbim kırıktı ve neden olduğunu bile kestiremiyordum, hayal kırıklığına uğramış hissediyordum. Dahası canımı sıkan bunu dile getirememekti.

Yine dün ile aynı yerde hazırlanmış koca yemek masasına bir bakış attım. Bir sürü görevli mumları yakmak ve servis tabaklarını yerleştirmekle meşguldü, yönümü mor yola, lavanta tarlasına çevirdim. Mis kokan havayı içime çekmek dikkatimi biraz olsun dağıttı, bu manzarayı çekip anneme gönderdim. Eminim şu an Damien ile burada olduğumu duysa sevinçten havalara uçardı, Owen konusunu bir daha açmamıştı. Henüz…

Telefonum çalmaya başladığı zaman irkildim, Helena’yla hiç konuşmamıştık.

“Alo?”

“Canım, nasılsın? Nasıl geçiyor?” diye sordu.

“Eh işte Helena, olaysız bir günümüz yok. Rutin yani, sen neler yaptın? Miami’de misin?” diye sordum.

“Hayır, Damien söylemedi mi? Gidemedim, daha doğrusu gitmek istemedim. Austin’in çok önemli bir projesi çıktı, apar topar onunla ilgili bir toplantıya New York’a girmesi gerekti. Ben de gidemedim.” Dedi.

“Şimdi neredesin peki?” diye sordum, Damien bana hiçbir şey söylememişti elbette.

“Sevgilinin otelindeyim hayatım, en yakın arkadaş torpilini kullanıyorum. Gidemediğimi öğrenince beni aradı Nora, Brian söylemiş sanırım. Burada sen gelene kadar kalmam için başka bir oda ayarlattı, ona biraz borçlandık diyebilirim.” Dedi kıkırdayarak.

Tam da olması gereken zamanda.

“Benim haberim yoktu, söylemedi yani.”

“Sessiz sedasız yardım etmeyi seviyor sanırım.” Dedi.

“Benim dışımdaki herkese çok sıcakkanlı biri zaten” diye mırıldandım, Helena dediğime dikkat kesildi.

“Kime mesela?”

Sıkıntıyla iç geçirdim. “Eski sevgilisi burada Helena. Şu şansa bakar mısın?” histerik bir şekilde güldüm.

“Eski sevgilisi mi? Kim ki o?” dedi. “Hiç anlamadım.”

“Ben de anlamadım ki, kadın geldiğimizden beri gözünü dikip beni izledi Helena. Gördüğüm en sinsi ifadeye sahip, ağzını açmasaydı gülümsemesinin gerçek olduğuna inanacaktım. Bugün yanımıza geldi ve Damien’a sen yanında kimseyle ortalık yerde görünmezsin, hele de el ele diye imalarda bulundu.” Öfkeli ses tonum beni bile şaşırttı.

Helena da aynı öfkeyle konuştu. “Ne yani? Bir de gelip sizle sohbet mi etti?”

“Damien’a bakışlarını görseydin Helena, kapanmamış bir defterleri olduğunu anlardın. Beni asıl delirten Damien’ın haliydi. Resmen dili tutuldu, artık nasıl etkilendiyse itiraz bile edemedi söylediklerine.”

Helena iç geçirdi. “Sen kıskandın mı Nora?”

“Evet, maalesef. Bunu itiraf etmekten bile nefret ediyorum Helena ama ona hiçbir şey diyememek öyle canımı sıktı ki!”

“Hayatım, sen de haklısın fakat yapabileceğin bir şey yok. Aranızdaki bir şeyler daha fazla büyümeden kökten çözmeyi denediniz ve iş arkadaşı oldunuz. Ne diyecektin ki? Hem senin dediğin gibi bir şey oluğunu sanmıyorum, Damien’ın sana karşı bir şeyler hissettiğine eminim.”

“Kavga çıkarmamak için direniyorum. Şimdi gidip yemekte gülümsemek zorundayım.”

“Az kaldı, iki güne dönüyorsunuz zaten, geldiğinde kafanı dağıtırız.” Dedi.

Telefonu kapattıktan sonra yerimden kalktım ve yemek alanına ilerledim. Gözüme çarpan detayla yerimde kalakaldım bir süre. Damien masada dünkü yerimizde oturuyordu, Siena ile eşi onun yanındaydı ve kahkahalarla gülüyorlardı. Asıl sorun bu değildi, asıl sorun o kadının hülyalı bakışlarla Damien’ı hiç çekinmeden izlemesiydi. Üstelik yanında yine o adam varken. Göğsüm bir alev bulutuyla doldu sanki, bu kadının yanındaki herifin sevgilisi olmadığı kesindi, belli ki o da sırf buraya gelmek için yanına birini bulmuştu. Damien ile ortak bir özellikleri vardı demek ki, ortak bir geçmişleri olmasına da şaşırmamalıydım….

Bölüm : 13.08.2025 23:36 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...