10. Bölüm

9. Bölüm

Sude
sudesi

Yüzüne bakmayı sürdürürken söylediği şey karşısında ifademi sabit tutmaya çalıştım, bu basit iltifat yüzünden neden midemde hoşuma gitmeyen bir takım hareketlenmeler olmuştu sanki!

“Teşekkürler” dedim sonunda gözlerimi onunkilerin esaretinden kurtarıp. Başını belli belirsiz salladığını gördüm, nefeslerim düzensizleşmişti. Telefonumu çıkarıp dikkatimi dağıtmak adına sosyal medyaya girdim, bir kaç yorum okurken kitapla ilgili de uygun bir zamanımda bir kaç duyuru yayınlamam gerektiğini aklıma not ettim. Dün gezdiğim çoğu yerin fotoğrafını atmıştım, saatler sonra paylaştığım için kimseye rastlamıyordum ama dm kutum New York’ta yaşayan bazı okurlarımla doluydu. Bu beni hem sevindirdi hem de biraz da olsa panikletti, burada tanınmak ilk defa iyi sonuçlanmayabilirdi. Battı balık yan gider modunda olduğum için buna takılmamaya özen gösterdim. Helena bir kaç mail atmıştı, onlara göz gezdirdiğim sırada Damien arabayı durdurdu. Başımı kaldırıp bakınca şimdiye dek gördüğüm en büyük evle karşılaştım, hayır buna ev demek de yanlış olurdu. Bu resmen bir malikaneydi.

“Yuh!” Deyiverdim kendimi tutamadan. Damienın göğsü hırıltılı bir şekilde titredi, gülüyordu. Ben de gülümsememek için dudaklarımı dişledim.

“Biraz fazla abartıymış” dedim cümlemi toparlamak adına.

“Öyle, büyük bir aile” dedi.

Tam olarak nerede olduğumuzu ve neden burada olduğumuzu soracaktım ki kapı açıldı ve araç yolunu gördük. Kocaman bir bahçe vardı, ev bu yolun sonundaydı, şakasız 5 dakikalık bir yoldan bahsediyordum.

Damien arabayı sürerken “Cassandra ve Daniel babamın çok eski arkadaşı, yatırımlarıyla ilgileniyorduk, ama sonra tamamen aile dostu oldular” dedi.

“Peki biz burada ne yapıyoruz?” Dedim.

“Babamın çok yakın arkadaşı, benim biricik sevgilimle elbette tanışmalıydı” dedi.

“Yani göz boyuyoruz öyle mi?”

“Bir nevi, onun iyi düşünmesi babamın da iyi düşünmesi demek” dedi.

“Babanı etkilemek istiyorsan neden onunla tanışmıyorum?” Dediğimde ağzımı kapatmak istedim, elbette babasıyla falan tanışmayacaktım. Bunu istemezdim bile!

“Çünkü bu pek mümkün değil” dedi. Şaşkınca ona döndüğümde bana bakmadan indi, sonra benim tarafıma gelip kapımı açtı ve elini uzattı.

“Bu gece tamamen centilmeni oynayacaksan bunu sonuna kadar kullanacağım, önceden söyleyeyim” dedim gerginliği biraz dağıtmak adına. Gülümsedi, gülünce yüzü bambaşka biri gibi görünüyordu, inanılmaz çekiciydi ama başkaydı işte.

“Ona ne şüphe”

Elimi koca elinin içine aldığında tutuşundaki sıcaklık tüylerimi diken diken etmemiş gibi davranmaya çalıştım. Arabadan indiğimde elimi kavradı ve parmaklarımızı birbirine geçirdi. Yanında yürürken yalpalamamaya odaklandım, kapıya ulaşınca çalmamızı beklemeden son derece şık giyimli -kesinlikle bir channel kadını olduğunu söyleyebilirdim- bir kadın açtı. “Damien, hoş geldiniz” dedi coşkuyla. Gülümseyerek bana döndü

“Merhaba, ben Cassandra Bell” dediğinde bir an bu isim hafızamın bir yerinde kaldı. Nereden duymuştum ki ben bunu?

“Nora Winslow” dedim. Kadının kaşları çatıldı, mavi buğulu gözleri bir merak edasıyla çarpıldı.

“İsmin bana çok tanıdık geldi hayatım” dedi. Sonra ikimizi kapıda tuttuğunu hatırlarmış gibi güldü.

“Ah, önce içeri gelmelisiniz. Salona geçin hadi, Daniel orada bekliyordu” dedi.

Birlikte içeri girerken kadının 5 adım gerisindeki yardımcısı ceketlerimizi nazikçe aldı. Kalbim kadının beni tanıma ihtimaline karşı güm güm atıyordu, nereden tanıyacaktı ki? Kitaplarımı okuyan bu yaş grubundan birileri varsa bana büyük bir alkıştı!

İstemsizce Damien’ın elini sıktığımda bana döndü, bakışları bir sorun olup olmadığından emin olmak ister gibi üstümde dolaştı. Ona bir şey belli etmemeye çalışırken kadının peşinden salona girdik. En az Cassandra kadar şık giyimli ve yine 50’lerin sonunda olan bir adam salondaydı.

“Hoş geldiniz çocuklar, nasılsınız?” Dedi. Damien ve benimle el sıkışırken gözleri bir tilki gibi beni inceledi.

“Fotoğraftan daha alımlı bir kadınmış” dedi Damien’a doğru, fısıldamaya çalışmıştı ama elbette duymuştum. Nazikçe gülümsedim, Damien da aynı şekilde gülümsedi.

“Hadi masaya geçelim, sizi beklerken açlıktan ölecektim” dediğinde Cassandra sinirle kaşlarını çattı.

“Daniel!” Diye azarladığında gülmemek için kendimi zor tuttum.

Böylece masada karşılıklı oturduk, iki kişi servislerimizi yaparken onlar işle ilgili bir şeyler konuşmaya başlamıştı.

Bir an bir yapım şirketinin adı geçtiğinde gözlerim kocaman açılmıştı. Bunlar çok sevdiğim dizinin de içinde bulunduğu en büyük yapım şirketlerinden birinin sahibiydi ve ben onların masasında oturmuş önümdeki yemeği didikleyip duruyordum!

Damien’a dönüp eğildiğimde o da bir şey söyleyeceğimi anlamış olacak ki bana doğru eğildi, böylece omuzlarımız birbirine temas etti. Bunu görmezden gelmeye çalıştım, kokusu her yanımdayken çok da kolay olmadı.

“Geldiğimiz bu tatlı yemeğin dünyanın en büyük yapım şirketi sahiplerine olduğunu söyleseydin kendimi hazırlardım” dedim.

“Neden? Onlarla röportaj mı yapardın?” Dediğinde yüzü bana döndüktü, yan yan ona baktım.

“Çok gıcıksın biliyorsun değil mi?” Dedim gülümseyerek. Cassandra ve Daniel’ın ona çok romantik bir şey söylemişim gibi gördüğünden emindim.

O da aynı büyüleyici gülümsemesini gösterdi, midem aynı hızla kasıldı.

Bakışları gülümseyen dudaklarımda oyalandı, sonra çeneme ve açıktaki boynuma indi. Gözlerinin geçtiği her yerde tenim karıncalanıyormuş gibi hissettim, titrek bir nefes aldığımda bunu gördü. Gülümsemesi daha tehlikeli bir hal aldı. Bakışmamızı yanımdaki kızın şarap için tercihimi sorması böldü.

“Kırmızı” dedim gülümseyerek. Beni Damien’ın yeşil gözlerinden ayırdığı için kıza sarılabilirdim.

“Sen ne iş yapıyordun Nora?” Dedi Cassandra şarap kadehini dudaklarına götürmeden hemen önce. Yerimde rahatsızca kıpırdandığımda Damien bana tuhaf bir gülümsemeyle baktı, onu görmezden gelmeye çalıştım.

“Bir firmada halkla ilişkiler departmanındayım” dedim.

Lütfen ismini sormasın diye de dua ettim fakat elbette herkes gibi sordu.

“Ah, nerede acaba? Belki biliyoruzdur?” Dedi. Sadece meraktan sorduğunu ve hiçbir art niyetinin olmadığını anlayabiliyordum.

Güç almak ister gibi ellerimi birbirine doladım, Damien yanımda tüm dikkatiyle beni izliyordu, ne söyleyeceğimi merak eder gibiydi. Yutkundum, boğazım kurumuştu. Yalan söylemekte berbattım ama yazar olduğumu söylersem bu Damien’ın sıradan sevgili sıfatına uymayabilir diye düşünmüştüm, ayrıca bu benim için sadece bir oyundu ve kişisel alanımla alakalı hiçbir şeyin ihlal edilmesini istemiyordum. Gerçek mesleğimi söylersem adımı geçirip Londrada bununla ilgili bir haber çıkmasına sebep olabilirlerdi ve ben bunu istemiyordum. Soyadımı bile söylemek istememiştim ama olmuştu işte!

“Fazlasıyla küçük bir firma, bildiğinizi sanmıyorum. Zaten kısa süre sonra da ayrılmayı planlıyorum bu yüzden işimle ilgili pek ilgi çekici bir şey yok” deyiverdim. Zaman kazanmak için şaraptan bir yudum aldığımda soğuk içkinin utançla yanan tenimi biraz olsun serinletmesini diledim.

“Anlıyorum tatlım, umarım gönlünce olur. Biz bir araya geldiğimizde sadece iş konuştuğumuz için aklıma başka soru gelmedi” dedi gülerek. Ben de güldüm, “Damien bana gelirken pek detay vermedi, çok yakın aile dostlarıyla tanışmaya gittiğimizi söyledi o kadar. Ama isimleriniz bana çok tanıdık gelince ve siz konuşunca anladım. Damien bana detay vermediği için de akıllılık etmiş, yoksa sizi tüm projelerinizle ilgili soru yağmuruna tutardım” dedim. Daniel bu dediğimden çok keyif almış gibiydi, “her türlü sorunu yanıtlarız Nora, bizim kadar eğlenceli bir iş yapan yok bu masada sanırım. Damien’ınki sadece rakamlarla ilgili zaten” dedi yüzünü buruştururken.

Damien sohbeti gülümseyerek izlemeye devam etti.

“Kapıda adını sorunca sen de bana tanıdık geldin Nora, tam hatırlayamadım ama seni kızımın odasındaki kitapların birindeki yazarla karıştırdım herhalde” dedi. Öksürmemek için kendimi tuttum, öyle zor tuttum ki yüzümün kıpkırmızı kesildiğine emindim.

Al işte! Lanet olsun, kitabın arkasında resmim olmayanlardan biri olması için dua ettim.

“Ah, keşke” dedim. Bu dediğime samimiyetle güldüler.

Sadece Damien gülmedi, o hala delici bakışlarını üstümde tutmayı seçiyordu. Panikten ölecektim, kendim için değil Damien’ın beni tanıştırdığı kişilere yalan söylediğim için.

Damien’ın elini omzumda hissettiğimde şaşkınlıkla irkildim. Parmağı omzumun üstünde minik daireler çizerken Daniel ile konuşmaya devam ediyordu. Dokunuşu o kadar doğal ve sahipleniciydi ki bir an buna ben bile inandım, Cassandra onaylayan gözlerle omzumdaki elini süzdü.

Yüzünde tatlı bir gülümseme oluştu ve yemeğine döndü, Damien oyununu başarıyla tamamlamıştı anlaşılan.

Yine de tenimde dolaşan elini çekmedi, yemek boyunca beni çıldırtacak şekilde bana dokunmaya devam etti.

İstemsizce bacaklarımı birbirine bastırdığımı fark ettiğimde göğsüm kızgınlıkla inip kalktı. Adamdan bu kadar tahrik olmam normal değildi, kurtulmam gerekiyordu. Bu yüzden bir anda “lavaboyu kullanabilir miyim?” Dedim.

“Elbette tatlım, sana göstersinler” dedi. Yerimden kalktığımda Damien omzumdaki elini yavaşça belime indirdi, sanki benden kopamıyormuş ya da uzak kalamıyormuş gibi. Nihayet elinden kurtulduğumda yeniden nefes aldım. Tenimin kıpkırmızı olduğundan emindim.

Önümdeki genç kızı takip ederken bana banyoyu gösterdi. Girip kapıyı kapattığımda sesli bir nefes aldım.

“Tamam Nora, iyisin” dedim sessizce. Suyu açıp biraz bekledim, sonra ellerimi soğuk suyla yıkadım. Bu biraz bile rahatlatmasa da kendimi onun ellerinden kurtarmıştım. Masaya geri döndüğümde kibarca gülümseyerek yerime oturdum.

Yemeğimden o kadar az yemiştim ki Daniel bana döndü.

“Yoksa vejeteryan mıydın Nora? Beğenmedin mi?” Dedi.

Suçlulukla kasıldım. “Ah hayır, her şey çok lezzetliydi. Gelmeden önce biraz şehri gezdim, sanırım gezerken fazlaca da yedim. New York’a ilk gelişim de.” Dedim gülümseyerek.

“Öyle mi?” Dedi Cassandra ince kaşları tatlılıkla kalkmıştı.

“Evet, Damien bu sefer ona eşlik etmemi isteyince benim için de güzel bir fırsat oldu.” Dedim.

Damien da gülümsedi, ona bakmak istemesem de mecburen gülümsemesine karşılık verdim.

“Yakında onu tüm iş gezilerine götürmek isteyeceğimden korkuyorum” dedi. Yalancıya bakın ama…

“Seni sonunda bu halde gördüğüm için o kadar keyifliyim ki Damien” dedi Daniel.

Damien gülümsemeye devam etti.

“Ben de öyle” demekle yetindi. Utandım, kesinlikle herkesi kandırıyorduk…

Fakat onlar bu söylenenlerden utandığımı sandı. Biraz daha sohbet ettikten sonra bahçedeki koltuklarda oturuyorduk, Cassandra bana New York’ta en sevdiği müzelerin minik bir listesini çıkarmıştı. Benimle böyle ilgilenmesi çok tatlıydı.

“Damien seninle gelemezse beni ara, sana her zaman eşlik etmek isterim. Ne kadar gidersem gideyim hep aynı büyülenmeyi yaşıyorum” dedi. Başımla onayladım.

“Bilen biriyle gezmeyi çok isterim” dedim. Elbette bana Damien ile gitmem için çok iyi restoranlar da önermişti ama bu listeyi Damien’ın eline tutuşturdu.

Kalemi masaya bıraktığında gülümsedim, benim için resmen bir kalem kağıt getirmişti ve tek tek yazmıştı.

“Teşekkür ederim” dedim tekrar. Elimi sıktığında hafifçe bana doğru eğildi.

“Onu mutlu ettiğin çok belli” dediğinde Damien’a baktım. Ne diyebilirdim ki? Mutlu falan ettiğim yoktu fakat yine de bu gururumu okşamış gibi utangaçça gülümsemeye çalıştım.

Gecenin sonunda Damien ve ben arabaya binene kadar bize eşlik ettiler. Gitmeden mutlaka bir kez daha beni görmek istediklerini söylediklerinde bu gecenin Damien’ın istediği şekilde sonuçlandığını anladım. Hakkımızda babasına kesinlikle güzel cümleler kuracaklardı. Gülümsemekten ağzım ağrımıştı ve araç yolundan çıkana kadar da yüzümdeki gülümsemeyi silemedim. Geriye yaslandığımda derin bir nefes aldım.

“Hiç fena değildi” dedim. Damien’ın bu geceyle ilgili herhangi bir şeye takılmamış olmasını diliyordum, akıllı bir adamdı ve ben çok kötü bir yalancıydım. Mesleğimle alakalı bir şeyler uydurduğumu anlayabilirdi, yine de anlamamış olmasını diliyordum.

“Öyleydi, seni sevdiler” dedi.

“Beni sevmeleri pek uzun sürmeyecek, yalan söylediğimiz için kendimi çok kötü hissettim” diye itiraf ettim, üstelik onları tanımıyordum bile.

“Hissetme, beni bu duruma onlar sürükledi” dedi.

“Nasıl yani?”

“Boşver, bunları konuşmak için uygun bir gece değil. Keyfim yerinde” dedi. Bu konu sinirlerini bozuyordu anlaşılan, ilk defa diretmedim.

“Bugün nereye gittin?” Diye sorduğunda ona döndüm. Gerçekten ilgileniyor muydu yoksa öylesine konu mu açıyordu acaba?

“Met müzesine ve central park’a gittim. Yemek yedim, sonra alışveriş yaptım. Güzeldi” dedim.

Başını salladı.

“Yarın seni kahvaltıya götürebilirim” dediğinde bir an donakaldım. O benimle bir şey yapmayı mı teklif ediyordu?

“Yarın katılmamız gereken bir kahvaltı planı mı vardı?” Dedim.

Bana döndü, kaşları çatılıydı.

“Hayır, boşum ve ister misin diye merak ettim. New york’u iyi biliyorum, bilen biriyle gezmek istediğini söylememiş miydin?” Dedi. Bizi mi dinlemişti o yani? Bu bir an hoşuma gitti, ilgilenmişti.

“Olur, senin için sorun olmayacaksa tabii.” Dedim. Yüzümdeki aptal sırıtmayı görmemesi için başımı cama çevirdim. bu adamı yalnızca 5 gündür tanıyordum ve yanında rahat hissetmem bile tuhaftı. Yine de rahattım işte, kendimi evden uzakta ve ilk defa kimseye ne yaptığımı açıklamadığım için iyi hissediyordum.

“Olmayacak” dedi.

Otele geldiğimizde arabadan indim, topuklular ayağımı acıtmıştı. Bu yüzden yavaş adımlarla asansöre ilerleken Damien da adımlarıma ayak uydurdu, asansöre bindiğimizde daracık alanda onun varlığı her yeri doldurmamış gibi davranmaya çalıştım. Yan yana dururken ceketinin kumaşı çıplak koluma değiyordu ve bunu düşünmemeye gayret ediyordum. Bunun farkında mıydı acaba? Yandan ona baktığımda oldukça rahat görünüyordu, ben asla öyle değildim…

Asansör durduğunda onun başka kata basmadığını gördüm, bu kattaydı demek ki. İnince odamın önüne kadar benimle yürüdü, kapıyı açarken ona kısaca “iyi geceler” dedim.

“İyi geceler” dedi, yan odanın kapısına gidip açtığında midem kasıldı. Onun yan odada uyuyacağını bilmek üstümde tuhaf bir etki yarattı, buna alışmak zorundaydım.

3 hafta birlikteydik, dahası 3 hafta benim sevgilimdi…

Odaya girdiğimde gece manzarasının çok daha güzel olduğunu gördüm, şehrin ışıkları her yeri aydınlatıyordu ve yüksekte olduğum için her yeri görebiliyordum, nefisti.

Telefonumu çıkarıp odanın penceresinden şehri çektim, bunu sosyal medya hesabıma eklerken gülümsedim. Her ne olursa olsun tatil güzel devam edecekti, bunun tadını çıkaracaktım.

Bu düşüncelerle üstümdekileri çıkarıp duşa girdim, saçlarımı yıkadıktan sonra havluya sarındım ve çıktım.

Losyonumu bacaklarıma ve kollarıma sürerken Helenadan bir arama geldi, açıp hoparlöre aldım.

“Efendim canım” dedim losyonu sürmeye devam ederken.

“Napıyorsun diye aradım, saat çok geç değildir umarım” dedi. Gözüm saate ilişti, 1’e geliyordu.

“Uyumadım, yeni gelmiştim zaten. Duş aldım” dedim.

“Neredeydin bakalım?” Dedi. Ona olanları ve yemeği anlattım.

“Bence iyi gidiyor, kadının seni tanıması dışında halletmiş gibisiniz” dedi. Gülüyordu, en başından beri meslek konusunu söylemeyişimi desteklemişti, burada yazar olduğum hakkında ya da kitaplarımla alakalı bir haber çıkarsa pek iyi olmazdı. Ya da milyarder bir adamın sevgilisi yazar olarak yazılırsa bu elbette okurlarım tarafından bulunurdu. Bunu hem menajerim hem de en yakın arkadaşım olan Helena da istemiyordu. Çok gereksiz bir detay olarak hayatımda kalıcı bir şeyler bırakırdı…

“İş adamlarıyla alakalı yapılan bir haberde birinin beni tanıyacağını sanmıyorum, şu ana kadar tanımadılar” dedim.

“Ama tanıyabilirler Nora, o yüzden bu fikre çok kapılma. Okuyucuların yanına geliyor sonuçta. Tanırlarsa senin için bunu artıya çeviririz, zaten sevgilinden ayrıldığını herkes biliyor” dedi.

Bu konuda konuşmak istemediğimden “Sen napıyorsun?” Diye sordum.

“İyi, az önce biriyle buluşmadan geldim. Sana onu anlatacaktım” dedi. Böylece geçen gece birinin doğum gününde tanıştığı muhteşem adamı anlattı, onu bu tabirleri kullanırken duymak nadirdi, bu yüzden can kulağıyla dinledim.

“Beni eve bıraktı, bu ilk buluşmamız olduğundan pek bir şey demek istemiyorum ama tanrım Nora! Uzun zamandır kimseden bu kadar etkilenmemiştim!” Dedi.

Kahkaha attım “Ben de uzun zamandır senden böyle şeyler duymamıştım, çok mutlu oldum” dedim.

“Ayrıca çok seksi olduğunu da eklemek istiyorum” dedi.

“Senden daha azını beklemezdim Helena” dediğimde keyfile güldü, üstümdeki havluyu çıkarıp siyah çamaşır takımımı giydim. O da anlatmaya devam etti. Üstüme saten pijamamı geçirirken bir yandan ona cevap vermeye çalışıyordum.

“Yarın napacaksınız?” Dedi. Damien ve beni beraber düşünmesi sinirlerimi bozuyordu, “Ben gezmeye devam edeceğim ama sabah kahvaltıya gideceğiz” dedim biraz utançla.

Yüksek sesle bir ıslık çaldı, “Bak sen, adamımız sonunda biraz kibarlık yaptı yani?”

“Adamımız mı?” Dedim kahkaha atarken.

“Evet, baş karakterimiz, adamımız işte” dedi. Elbette kitaplarımın hepsini okuyordu, o yüzden bu cümlelerine şaşırmadım.

“Baş karakterimiz falan değil Hel, adamımız hiç değil” dedim yapmacık bir sinirle.

“Sen onu benim külahıma anlat, adamı gördüm. Ona karşı fazla dayanamazsın” dediğinde ofladım.

“Saçmalama Helena, neye dayanamayacağım tam olarak? O şekilde ilgilenmedim bile!” Dedim.

“Bilmem, mesela gözlerine?” Dediğinde arkadaşımın bu kadar dikkatli olması sinirlerimi bozdu.

“Şu an Damien’dan bahsetmek istemiyorum Helena, zaten tüm gün onunlayım. Mümkünse şimdi yatağa girip kitabımdaki gerçek baş karakterlere odaklanacağım” dedim.

Böylece kitapla alakalı ve gelecek ay gerçekleşecek olan imza günleriyle alakalı gelişmeleri anlattı. Aynı zamanda onun doğum gününü de planladık. 1 saatin sonunda konuşmaktan ağzım yorulmuştu. Yatağa girip bilgisayarımı kucağıma çektiğimde ne kadar uykum olsa da yazmak için içimde tatlı bir heves vardı. Bu yüzden parmaklarım yorulana kadar yazdım, sonunda bilgisayarı kapatıp yumuşacık battaniyenin altında uykuya daldım.

Sabah üstüme beyaz keten bir etek giydim, mini ve çok tatlıydı. Üstüne bol mavi bir gömlek giydim ve ayağıma beyaz spor ayakkabılarımı geçirdim. Saçlarımı doğal dalgalı halinde bıraktım, hafif bir makyaj yapıp parfümümü sıktığımda hazırdım. Beyaz çantama cüzdanımı ve sonunda aldığım pasaportumu koydum. Saat henüz 9 olmamıştı, Damien uyanık mıydı bilmiyordum bu yüzden ona hazır olduğuma dair bir mesaj attım. Çok geçmeden kapım tıklatılınca göğsüm heyecanla çarptı.

Kapıyı açtığım zaman Damien’ı kot pantolon ve beyaz bir tişörtle görünce ağzım açık kaldı. Beni görünce kaşları çatıldı, adama ağzım açık sanki çok tuhaf bir şey görmüşüm gibi bakarsam elbette böyle olurdu. Kendimi toparlayıp odamın kapısını kapattım.

“Günaydın” dedim normal gözükmeye çalışarak. “Günaydın” dedi. Beraber asansöre ilerlerken dayanamadım.

“Seni takım elbise olmadan göreceğimi düşünmezdim, bir ara uyurken de pijama niyetine giydiğin takımların olduğunu düşünmüştüm” dedim. Gözlerini devirdi, onun için fazla çocukça olan bu harekete gülmeye başladım.

“Sen hep böyle alaycı bir kadınsın değil mi?” Dediğinde omuz silktim.

“Alay etmedim, gerçekten düşündüm” dedim. Asansöre bindiğimizde yüzünde bir gülümseme oluştuğunu aynadan gördüm.

Kapı kapandığında hafifçe bana eğildi.

“Beni biraz fazla düşünüyor gibisin” dediğinde kaşlarımı çattım.

“O nereden çıktı?”

Gülüşü biraz büyüdü, doğrudan önüne bakıyordu.

“Bilmem” dediğinde aklındaki her neyse bu gülüşün sebebinin de o olduğunu anladım.

“Ne ima ediyorsun Damien?” Diye sordum tekrar. Zemin kata geldiğimizde kapı açıldı.

“Arkadaşına gözlerimi beğendiği için teşekkür ettiğimi ilet” dedi. Asansörden çıktığında ben olduğum yerde kalakalmıştım.4

Bölüm : 13.02.2025 18:55 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...