
Eve girdiğimde ellerim poşetler yüzünden acımaya başlamıştı. Onları yere bırakırken ayaklarımı salondan içeri sürükledim, tatilden döneli günler olmuştu ama bir türlü Zade’le konuşamamış, görüşememiştik bile.
Sürekli işle ilgili şirketteydi ve o evdeyken de Cody burada oluyordu.
Perşembe günü ailem hepimizi yemeğe davet ettiği için oraya gidecektik, yeniden eskisi gibi bir aile yemeğinde evimde olacak olmak tuhaf değildi. Zade’le aramız böyleyken olmak tuhaftı…
Poşetleri mutfağa taşırken telefonum titreşti.
Ekranda yazan isim karnımda henüz alışamadığım kıvılcımların çakmasına sebep oldu.
“Seni özledim”
Zade’in bir romantik olduğunu ölsem düşünemezdim, hala da mesajları yanlış kişinin yazdığını düşünüyordum ama hayır gerçekten de oydu.
Onunla olan bu halimizin ne olduğunu bilmiyordum ama şikayetçi de değildim. Onu düşünmeden edemiyordum, o da bunun farkındaydı. Ondan hoşlandığımı reddedemezdim, artık buna gerek de yoktu zaten. Onun da aynı duyguları paylaştığını bilmek kendi hislerimi açıklamama yardımcı oluyordu. Tek sorun bu hislerin başkalarına nasıl açıklanacağıydı. Ama korkak olmak istemiyordum, buna engel olmaya çalışmıştım. Böyle hissetmemeye ya da hissetmiyormuşum gibi davranmaya gerçekten çalışmıştım, sonuç Zade’le daha ateşli bir öpüşmeydi…
Cevap yazarken yüzümdeki aptal sırıtışı silemedim “ben de seni özledim”
Kendimi birinden hoşlandığım için suçlu hissetmemeye çalışıyordum ama Cody bunu öğrendiğinde gerçekten delirecekti. Sonradan belki siniri geçerdi ama Zade ile nasıl bir ilişkisi olacağını bşlmiyordum, beni korkutan buydu. Aralarını bozan kişi ben olacakmışım gibi hissediyordum…
Sıkıntıyla iç çekerken elimdekileri sırf kafam dağılsın diye buzdolabına yerleştirmeye çalıştım, onunla baş başa iken nasıl olacağımızı bile bilmiyorken birileri etrafımızdayken nasıl davranacağımızı düşünmekten kafayı yiyecektim.
Telefonum tekrar titrediğinde gülümsedim.
“Eve erken geleceğim, Cody Vi’de kalacakmış”
Nihayet konuşabilecektik demek…
içimde anlamsız bir heyecan oluştu, sanki onu ilk defa görecekmişim gibi. Bir an ne yapacağımı bilemedim, sonra elimdekileri tezgaha bırakıp duşa girdim.
Saçlarımı yıkarken biraz olsun sakinleşeceğimi düşündüm ama onun eve gelme saati yaklaştıkça daha beter nabzım hızlanıyordu.
Üstüme bir şort ve siyah crop bir atlet giydiğimde havanın soğuk olmasına karşın bedenim heyecandan yanıyordu. Neden böyle olmuştu ki…
Kapı açıldığında odamdan çıkıyordum.
Zade içeri girdiğinde yorgun görünüyordu, yoğun bir hafta geçirdiğini şöyle bir yüzüne bakınca bile anladım.
“Selam” dedim beceriksizce. Ne diyeceğimi bile bilemiyordum, karşısında elim ayağıma dolaşıyordu.
“Selam” dedi gülümseyerek. O gülüş tüm heyecanımı iki katına çıkarması mümkünmüş gibi beni daha beter etti.
Salona girerken peşimden geldi.
Doğruca koltuğa oturdum, gelip tam yanıma oturdu. Bacaklarım onunkilere değiyordu ve vücudumun ürperdiğini fark etmemesi için elimden geleni yaptım.
“İş nasıl geçiyor?” Diye sordum. Koltukta kendimi küçücük hissedeceğim kadar fazla yer kaplıyordu, her yanım ona değiyordu.
Ne konuşacağımı bilemediğimden aırf sessizliği bozmak için konuşuyordum.
“Yoğundu, seni bile göremedim tüm hafta” dedi.
Gün içinde ara sıra mesajlaşsak da pek konuşamamıştık, en azından o konuları…
“Ve özledim” dediğinde sırıttım.
“Bir gün ağzından bunu duyacağımı düşünmezdim” dedim.
Beni tek hamlede kucağına çekip oturttuğunda kalbim göğsümü öyle sert dövmeye başladı ki sesini duyacağından emindim.
“Ben de, ama senden duymak daha uç bir ihtimaldi. Ben seni genel olarak özlerdim zaten”
Tek kaşımı kaldırdım, bu tamamen yalandı.
Bacaklarım iki yanında duruyordu ve dizlerinin üstünde oturuyordum.
Gömleğinin düğmelerinden ikisi açıktı, mükemmel kokusu burnuma dolarken odaklanmaya çalıştım.
“Tam bir yalancısın Zade, biz birbirimizi özlemezdik, boğmak isterdik” dedim.
“Ben seni özlerdim, her zaman özlerdim. Seni sinir etmek kadar sevdiğim hiçbir şey yoktu, kızınca suratının kızarmasına bayılıyordum.” Yüzünü yüzüme yaklaştırdı. “Belki de senden her zaman hoşlanıyordum Dina” adımı söyleme şekli yasaklanmalıydı.
“Hayır hoşlanmıyordun” attığımı yemi havada yakaladı, hafifçe gülümsedi.
“Tek bildiğim seninle her konuştuğumuzda dünyamın aydınlanıyor oluşuydu, o zamanlar beni neşelendiren tek şey seninle kavga etmekti. Sıkıntılarımı unutuyordum. Yanında birini gördüğümde kıskançlıktan nefes alamadığımı hatırlıyorum. Belki de bana karşılık vermediğin için kızıyordum sana içten içe.
Sonra zaten büyüdük, ikimiz de değiştik. Aramızdaki gerçek bir rekabete ve kavgaya dönüştü”
Elbette öyle olmuştu, itirafı karşısında içim ısındı. Aklıma ondan içten içe hoşlandığım küçücük yaşım geldi…
“Senden nefret etmiyordum, sana tapıyordum. Benimle didişirken takındığın o tavrına, burnunu havaya kaldırışına. Kaşlarının kavislenişine bile tapıyordum.” Diye devam etti.
Kendimi hiç bu kadar birden çok şey hissederken bulmamıştım. İçimden ağlamak geliyordu, aynı zamanda gülmek.
“Ben de etmiyordum, belki de seninle kavga ederken bile sana hayran olmaktan nefret ediyordum” dedim. Bunu onunla konuşurken anlıyordum, onunla her kavga ettiğimde hızlanan kalbimi düşündükçe bunun ona karşı hissettiğim şeylerden olduğunu biliyordum.
Saçlarımdan bir tutamı elinde çevirirken onu izledim, gözleri içimi yakacak bir arzuyla bana bakıyordu.
Dudaklarını bana yaklaştırdığından nefesimi tuttum, bedenim beklentiyle kavruluyordu.
“Eve geldiğin dakika sonunun böyle olacağını biliyordum” nefesi yüzümü okşadı, kalbim öyle tatlı bir heyecanla çarptı ki…
“bu evde senden kaçamayacağımı anlamıştım.“
Onun benden daha önceleri etkileniyor olduğunu düşünmek bile mideme bir tekme yemişim gibi hissetmeme sebep oluyordu, aramızda her zaman tuhaf bir şey vardı. Genel olarak olumsuz olan bir şeydi ama bunun aramızdaki çekimden olduğunu şimdi anlıyordum.
Daha fazla beklemeden ona yaklaştım ve dudaklarımı onunkilere bastırdım.
Narin öpücüğüm çok uzun sürmedi, Zade öpüşmeyi tamamen tersine çevirdi ve elleri saçlarımın arasına daldı.
Beni dudaklarına bastırdığında boğazımdan bir inleme kaçtı, dili ağzımı keşfe çıktığında kucağında benimle beraber kalktı. Odasına girdiğimizde sırtım yumuşak yatağa değdi.
“Seni düşünmediğim tek dakika geçmedi günlerdir” nefes nefese konuştuğunda daha ne kadar karşısında eriyip bitebileceğimi bilmiyordum.
Dudaklarına tekrar uzandığımda elleri her yerimdeydi, beni yakıyordu.
Açıkta kalan karnımda gezinirken beni çıldırtacak kadar tahrik ediciydi.
“Şimdi duş almam gerekiyor” dedi benden uzaklaştığında, kendini durdurmaya çalıştığını gözlerinden anladım. Bu içimi ısıttı...
Birbirimize henüz tam olarak alışamamıştık, Zade’in bana karşı temkinli olmaya çalıştığının da farkındaydım. Sanki yanlış bir şey yaparsa tamamen kopacakmışız gibi davranıyordu. Beni öperken bile tereddüt etmesinden anlamıştım.
Üstümden kalktığında hayal kırıklığına uğrasam da belli etmedim, bazen yavaş olmak daha iyiydi. En azından şu an ikimizin de düşünmesi gereken konular vardı, işin romantik kısmında kalabilirdik bir süre daha… o ikimizin yerine mantıklı davranmayı seçiyordu. Ben tamamen onun etkisi altındaydım…
O üstümden kalktığında bana son bir bakış atıp banyoya ilerledi. Gömleği üstünden çıkardığında çıplak sırtını iç geçirerek izledim.
Suyun sesini duyduğumda sırtımı yatağ yasladım, kendimi kötü hissetmemem gerekiyordu. Bunu biz seçmemiştik…
Aklıma gelen şeyle yerimden kalktım, o temkinli olabilirdi. Ama ben o kadar temkinli olmak istemiyordum.
Banyoya girdiğimde üstümdekileri yavaşça çıkardım. Geldiğimi fark etmemişti.
Tamamen soyunduğumda duşa kabinin kapısını açtım.
Zade arkasını dönüp bana baktığında gözleri şaşkınlıkla açıldı.
“Dina?”
“Efendim?” Dedim kapıyı kapatırken.
Su bedenimi ıslatmaya başladığında ürperdim.
Gözlerimi yüzünden ayırmıyordum ama etrafımı saran enerjisi tenimi yakıyordu. Bu adamdan bu kadar etkilenmem sağlıklı değildi, tüm düşüncelerimi karman çorman ediyordu.
“Napıyorsun?” Dedi. Bakışları bedenimin her yerinde gezinirken nefesinin sıklaştığını görmek içimdeki bir yerleri memnun etti.
“Duş alıyorum”
Sesim bile erotik çıktı, sanki dünyanın en edepsiz cümlesini kurmuşum gibi.
Ona yaklaşıp bedenlerimizi birbirine değdirdiğimde su ikimizin de vücudunu ıslattı.
Elleri belimi buldu ve yukarı aşağı hareketlerle okşadı.
“Beni öldüreceksin”
Ellerim boynundan ıslak saçlarına kaydı. Dudaklarını öpmeye başladığımda bedeninin kaskatı kesildiğini hissedebiliyordum. Birinin üstünde böyle bir etkiye sahip olmak beni cesaretlendiriyordu, hiç böyle hissetmemiştim.
Dudaklarından çenesine, oradan boynuna doğru bir yol izledim.
Aşağıya kayıp göğsüne ve karnına öpücükler kondururken hafifçe eğilmiştim.
Hırıltılı nefesi banyoyu dolduruyordu, karnından kasıklarına indiğimde ıslak öpücüklerime devam ettim ama orada durdum.
Bunu fark ettiğinde hafifçe güldü “benimle oynama”
Doğrulurken gülümsedim, “ama eğlenceli”
Beni duvara dayadığında belimin iki yanını kıracakmış gibi tutuyordu.
Dudaklarını benimkilere hapsettikten sonra bir bacağımı kaldırdı ve beline yerleştirdi.
Elleri kasıklarımda gezinirken dayanamayacağımı hissediyordum.
Bir eli uyluklarımın iç kısmından kayıp beni öldürecek yere geldiğinde yüksek sesle inledim.
Zade beni en yükseğe taşıdı, becerikli parmakları ayaklarımdaki tüm kanın çekilmesine sebep olacak şekilde hassas noktalarımda gezindi.
En tepeden en aşağıya düşerlen omurgamdan yükselen zevkle çığlık attım, bunu dudaklarıyla kesti.
Nefes nefese sona ulaştığımda gözlerimi açtım, gülümseyen yüzü beni izliyordu.
“Benim oyunum kesinlikle daha iyiydi” dedi. Güldüm ama bunu bile doğru düzgün yapamayacak kadar aklım gitmişti.
Diğer bacağımı da beline dolayıp beni kaldırdı ve ikimizi de suyun altına soktu. Bedenimiz temizlenirken başım omzuna yaslanmıştı, göğsüm hala hızla inip kalkıyordu. Suyu kapatıp omuzlarıma bir havlu bıraktığında duştan çıktık. Beni yere indirdi, omuzlarımdaki havluyu tüm bedenime sardım.
“Hadi giyin, yoksa kendime daha fazla engel olamayacağım”
Sesindeki ciddiyet karnımdaki her şeyi tekrar harekete geçirdi.
Ona asla doyacağımı sanmıyordum, yine de odadan çıktım.
Şu an bu bile benim için fazlaydı.
Cesaretim yalnızca onunla baş başa olduğumuz içindi, ya da fazlasıyla tahrik olduğum için…
Üstümü giyinirken kıyafetlerim onun odasında kalmıştı ama girip alamayacaktım.
Telefonum çalmaya başladığında tişörtümü başımdan geçiriyordum.
“Efendim Vi?” Sesimi normal tutmaya çalıştım.
Bir hıçkırık sesi duyduğumda göğsüm sıkıştı, kalbime bir ağırlık çöktü.
“Noldu?!” Sesim panikle titredi. Aklıma binbir ihtimal geldi.
Hıçkırıkları devam ederken zar zor adımı söylediğini işittim. Sonrasında söylediği şeylerle kulaklarım uğuldamaya başladı.
“Amcam fenalaşmış, Zade’e ulaşamıyorum bir saattir! Yanındaysa söyle, hastaneye gidiyoruz biz de şimdi” ağlaması kesilmiyordu.
“Fenalaştı ne demek? Ne oldu?”
Ayrıca Derek neredeydi onu bile anlamamıştım.
“Stresten sanırım, Zade’e haber ver. Orada görüşürüz”
Arkadan Cody’nin ona sakin olması için bir şeyler mırıldandığını duyuyordum. Kalbim göğsümde panik ve suçlulukla çarpıyordu. Biz burada tamamen herkesi umursamadan dururken telefon kaç kez çalmıştı acaba?
Odadan koşarak çıktım ve Zade’in odasına girdim.
Paniğimi ona yansıtmamak için elimden geleni yapmaya çalışıyordum. Belindeki havluyla yatağın üstünde otururken bana döndü.
“Ne oldu?” Yüzümün ifadesi çok da normal değildi anlaşılan. Gözlerim korkuyla doluyordu, ağlamamak için kendimi tuttum.
“Zade, Victoria aradı” dudağımın kenarını ısırıyordum. “Baban biraz kötü olmuş, hastaneye kaldırmışlar” dedim zar zor. Hastaneye gidince nasıl olsa öğrenecektik, daha yolda onun da benim gibi korkmasına gerek yoktu.
“Nasıl? Ne olmuş ki?”
“Bilmiyorum, yolda öğreniriz. Hadi sen giyin” dedim. Kaşları endişeyle çatılmıştı ve yüzünde onda daha önce pek rastalamadığım bir korku vardı.
“Bir şey olmamış değil mi Dina?” Dedi. Ne sorduğunu anladığımda kalbim sıkıştı.
“Hayır Zade! Giyin hadi, hastaneye gidip göreceğiz. Fenalaştı dedi Vi.” Odadan çıkıp ben de üstüme düzgün bir şeyler geçirdim. Tanrım, acaba ne zaman olmuştu?
Çantamı aldığımda o da odasından çıkmıştı. Evden çıktığımızda elim ona güven verircesine elini buldu.
Asansörde yan yana dururken elini sıktım.
“Gidince öğreneceğiz” dedim.
Başını salladı.
“Victoria beni neredeyse 20 defa aramış” dedi. Sesi titriyordu, korkuyordu. Bu canımı o kadar yaktı ki ben bile şok oldum.
“İş stresi fazla gelmiş olabilir, Derek güçlü bir adam. En iyi sen biliyorsun” dedim kapı açıldığında. Elimi sımsıkı tutarken otoparktaki aranayo bulduk.
Ellerimiz ayrıldığında sanki boşluğa düştüm, artık ondan kolay kolay kopamayacağımı kanıtlar gibiydi her şey.
Arabayı Victoria’nın söylediği hastaneye sürerken Cody’i aradım.
“Efendim canım?”
“Geliyoruz, durumu nasıl? Ne olmuş?”
Bir nefes verdi.
“Şirkette kalp krizi geçirmiş, çalışanlardan biri odasına girince anlamış ama ne zaman olduğunu o da bilmiyor. Ambulansı aramış, hemen ameliyata aldılar” dedi.
“Tamam, geliyoruz biz de”
Panik sesime yansıyordu.
“Ne olmuş?” Dedi Zade gözünü yoldan ayırmadan. Direksiyonu tutan elleri bembeyazdı.
Gözlerimi o ellerden ayıramadım “Kalp krizi geçirmiş, ameliyata almışlar”
Bir tepki vermedi, hiçbir şey söylemedi. Ama trafik lambasının ışığından mavi gözlerinde parlak yaşlar gördüm. Gözleri dolmuştu, çenesi kaskatıydı. Onu en son ne zaman böyle gördüğümü bile hatırlamıyordum.
Ben böyle anlarda ne yapacağımı bile bilemezdim ki!
Benim de gözlerim doldu, ağlamaya başladım. “İyi olacak Zade, merak etme.”
Hiçbir şey demeden sürmeye devam etti.
Göğsümdeki sıkıntıyı dindirmeye çalışırken lanet yolun bir an önce bitmesini diledim
oy ve yorum bırakmayı unutmayıın yeni bölümde görüşürüz
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 38.9k Okunma |
2.77k Oy |
0 Takip |
41 Bölümlü Kitap |