Yorum yapmayı ve oylamayı unutmayın. Takip ederseniz de bu gariban yazarı mutlu etmiş olursunuz. Sevaba girmiş olursunuz yani :)) ;)
"NE ARADIĞINI BİLMEYEN BULDUĞUNU ANLAYAMAZMIŞ"
Yaşı yirmilerinin henüz başlarında olan yardımcı kız Esma tek tek bize kalacağımız odaları gösterdi. Üç katlı konağın ikinci katında ki misafir odaları hazırlanmıştı bizim için
Konağın ilk katı avlu ile birleşik bir alandı. Misafirlerin ağırladığı koca salon, mutfak, kiler ve üç tane misafir odasından oluşuyordu.
İkinci katı yani bizim kalacağımız katta aile fertlerinin Behram amca ile eşi Gülhan ve çocukları Tuğrul, Çelik, Tunç, Mert'in odaları buradaydı ve tabi Bekir amcanın odası da buradaydı ve bu kattaki en büyük oda onundu.
Berzan amca eşi Yakut ve üç yaşlarındaki ikiz oğulları ile aile evinde kısmi olarak kopmuş konağın karşısında ki araziyi satın alarak ailesine uygun bir minik konak inşa ettirmiş orada yaşıyorlardı
Ama her ne kadar ayrı olsalar da gün boyu bu konaktalardı akşam olunca kendi konuklarına geçiyorlar
Babaanne ve dede ise konağın üçüncü katında kalıyorlardı. Üçüncü katta alnı zamanda dedem ile Behram amcanın çalışma odaları ve orta büyüklükte toplantı odası vardı
Konağın binde bodrumu vardı ailenin torunlarının vakitlerini geçirdiği özel bir alandı. Sinema odası, oyun alanı ve küçük bir spor salonu mevcuttu.
Bu kadar detaylı nasıl biliyorsun diye sorarlar adama ama Hanzoş
Evet, sorarlar. Her ne kadar dedem ve Behram amca bu tarz evleri yapan bölgenin en iyi Mimarlık şirketine sahip olsalar da çok sevgili dedem en yakın arkadaşlarından biri olan Süvari ailesinin ağasının o zamanlar mimarlıktan yeni mezun olmuş torununa yaptırmıştı bu evi.
Evin detaylı planını o şirketin çalışanından küçük bir ödenek karşısında almak zor olmamıştı
Evet Hanzoş 250.000 TL karşılığında almak hiç zor olmadı
Kes adam milyonlar dolarlar da isteyebilirdi ayrıca biz zenginiz kızım çık şu fakir ruhundan doğduğumuzdan beri zenginlik içinde yüzdük hatta o psikopatın elinde bile zenginlik boğazımıza kadar geliyordu. Hayır bu fakir ruhu nereden kaptın anlamadım.
Belki de ben senin kadar şanslı değilimdir Hanzoş belki ben fakirimdir. Bilemezsin
Boşver devam et evin planlarını o şekilde öğrendin ya neyin ne olduğunu nasıl öğrendin
Kızım senin kafa güzel herhalde bütün düşüncelerimi duyan tek kişisin dedim yaa bize bilgi sağlasın diye yerleştirdiğim yardımcı o işte Allah Allah
Ayy evet evet, ne be b12 diye bir şey duymadın mı hiç
Duydum ama sende olması garip bazen bana sanki başka biriymişsin de bende hapsolmuşsun gibi hissettiriyorsun
Herkese tek tek odasını gösteren Esma en son bana odamı gösterdi. Benim için hazırlanan odaya girdiğimde kapının hemen yanında içindi sadece kıyafetlerim olan iki koca valiz ve en az onlar kadar büyük olup içinde ayakkabılarımın olan valiz ve diğer küçük valizlerimi buldum.
"Şey siz dokunmamızı istemezsiniz diye öylece koyduyduk hanımım. İsterseniz çabucak yerleştireyim giydi dolabına" dedi ince narin sesi bol miktarda heyecan barındırıyordu hızlı hızlı konuşması da karakterinin en az sesi kadar heyecanlı olduğunu çok belli ediyordu.
1.50 ila 1.60 soyları arasında, kısa, ince, milyon tipli bir kadındı. Küçük duruyordu hem de baya küçük Mübeccel hanımdan duymasam bu kız için en az 15 yaşında derdim o derece küçük duruyordu yani
"Nazik teklifiniz için teşekkür ederim Esma Hanım. Eğer sizi işinizden alı koymayacaksam yardımınızı kabul edebilirim" dedim nazikliğin ve asaletin ırmak gibi aktığı bir edayla
Tabi ki de kimseye içimdeki çirkefi gösteremezdim bir forsum var canım.
Ahahhahaha Hanzoş yaa alemsin. Keşke bana da göstermesen içindeki çirkefi.
Sen ayrısın, sen bensin canım.
"Yok hanımım bir işim yoktur. " dedi buralı olduğunu belli eden şivesi ile
"Lütfen bana hanımım demeyin Esma hanım, Hanzade Hanım demeniz beni daha çok memnun edecektir. Büyük siyah valizler ile başlayabilirsiniz." Dedim
"Nasıl isterseniz Hanzade Hanım" dedi hızlıca
İki koca valiz ile odanın içindeki kapıya ilerledi, oda İstanbul'da ki odama göre küçüktü ama ederi vardı odanın ortasında iki kişilik bir yatak vardı yatağın hemen arka tarafında mini bir Fransız tarzı balkona açılan boydan bir camdan oluşmuş kapı vardı. Oda da çalışma masası olmaması canımı sıkarken, Esma girdiği kapıdan bir dakika sonra tekrar odaya döndü ve diğer valizlere yöneldi.
İçinde ihale dosyalarının bulunduğu siyah küçük valize elini attığında onu durdurdum
"Peki Hanzade Hanım" deyip ayakkabı valizim ve içinde krem makyaj malzemesi gibi ıvır zıvırların bulunduğu valizleri alıp odaya geri girdi.
İçinde ihale dosyalarının olduğu valizi alıp yatağın üstüne koydum ve içinden dosyaları özenle çıkarmaya başladım.
Oda da dosyaları koyabileceğim tek uygun yer yatağın yanındaki iki çekmeceli komodindi. Dosyaları komedinin çekmecelerine yerleştirip boş valizle birlikte Esma'nın girdiği kapıdan içeri girdim.
Tamamı klasik kahverengi ahşaptan olmuş dolap ile kaplı giyinme odasıydı. Odanın içinde banyoya açılan başka bir kapı vardı. Boş valizi bir köşeye bırakıp. Kıyafetlerimi özenle askılı asan Esma'ya yardım etmeye karar verdim
"Bir isteğiniz varsa hemen yapayım Hanzade Hanım" dedi bana dönerek bu kız gerçekten çok heyecanlı bir yapıya sahipti
"Merak etmeyin Esma hanım şu an bir isteğim yok olursa ilk size söylerim. Valizdeki eşyalar çok el birliği ile kısa sürede çıkarız diye düşünüyorum" dedim yardımsever bir tavırla
Evimizin en keskin kurallarından biri her ne kadar asilzade soyundan olsan da evdeki çalışanlara her zaman yardım etmeliydin.
Annem, anneannemin çok baskın gelen nezaket ve görgü kuralları eğitiminden sonra evlenir evlenmez böyle bir kural koymuştu anlattığına göre babamla evlendikten sonra ilk üç yıl çalışanlara yardım ettiği için babaannem tarafından ayıplanmış.
Babam ELZAMİROĞLU soyadından vazgeçip eşi ve çocukları ile kendi hikayesini yazmaya karar verdiği gün annemin bu ve buna benzer kuralları yürürlüğü girmişti
Hanzoşş senin baban neden soyadını reddedip kayınpederinin soyadını almış biliyor musun?
Hayır iç ses annemde babamda bu konuda ağızlarına mühür vurmuşlar önceki hayatımda da öğrenememiştim ne olduğunu, abime sormak istesem o dönemlerde üç yaşında olduğu için hatırlayacağını hiç sanmıyorum.
Esma ile bir olup hızlıca valizleri yerleştirmeye başladık. Bir buçuk saatin sonunda hepsi bitmişti. Saate baktığımızda 08.30 a yeni gelmişti. Tam olarak 2 buçuk saattir Mardin'deydik. Erken uyanmamın vermiş olduğu yorgunluk ve açlık ile kapıya doğru ilerleyen Esma'ya seslendim
"Esma hanım benim için minik bir sandviç hazırlayıp buraya getirebilir misiniz?" Diye sordum
"Tabi Hanzade hanım, içecek olarak taze sıkılmış portakal suyu var isterseniz ondanda getireyim size" dedi heyecanla
Minik bir tebessüm ile başımı onaylar tarzda sallayıp "olur" dedim garip bir şekilde Esma'ya ısınmıştım.
Ama bu ona hemen güvenip gardımızı indirebileceğiniz anlamına gelmez Hanzoş seni bilmem ama ben pek sevemedim gibi hem bize odaları gösterirken Timur'cuğuma nasıl baktığını göremedin mi sanki kaleyi içten fethetmeye çalışan biri gibiydi
Hiç dikkat etmemiştim bu konuda daha dikkatli olurum uyarın için teşekkürler iç ses
Yatağıma uzanıp başımı, yatak başlığına yasladım nereden geldi bilmem ama bir anda iç sese iç ses demenin kaba olduğunu düşündüm. Burada bana bir kez hanımım denmesinden rahatsız olup kaba sayarken ona sürekli iç ses diyerek asıl kabalığı ben yapıyordum ve bunu yeni fark ettim.
İç ses...Sana böyle sürekli iç ses demek olmuyor be bir isim mi bulsak sana ne dersin
Olur derim bende ne zaman düşüneceksin bunu diye bekliyordum. İç ses, iç ses diye seslenmen sinirimi bozuyordu zaten
Madem sinirini bozuyor neden önceden söylemiyorsun yıllardır iç ses diyorum sana
Ne bilim böyle demen hoşuna gidiyor sanmıştım
İçimi en iyi sen biliyorken nasıl oluyor da hiçbir şeyden ben söylemeden haberin olmuyor anlamıyorum
He he he Bizde işler farklı ilerliyor canım neyse isim önerin yoksa ben önereyim mi bir tane
Yok hiç düşünmedim aslında öner hadi yeni ismini
Olsun Minerva, bilgelik tanrıçası demek güzel seçim, sesinden bile köpek bakışları attığını anlayabiliyorum.
Tamam o zaman ismimi aldığıma göre ben dinlenmelere kaçar hadi bayss
Gözlerimi kapatıp biraz dinlendirmeye başladım ama çok geçmeden odanın kapısı çaldı.
"Gel" çağrımdan sonra açılan kapıdan içeriye elinde tepsi ile Esma girdi. Minik bir kahvaltı tabağı ve koca bardakta portakal suyu getirmişti tepsiyi önüme bırakıp
"Afiyet olsun Hanzade Hanım bir isteğiniz olursa mutfakta olacağım çağırırsınız hemen gelirim" dedi kocaman bir gülümseme ile
"Tamam Esma hanım teşekkür ederim işinizin başına dönebilirsiniz" dedim hafif bir tebessümle başını sallayıp çıktı odadan
Önümdeki tepsiyi dökmeden yatağın yanındaki komodine uzanıp içinden önceliği acil olan ihale dosyasını çıkardım
Henüz on yedi yaşında olduğum için doğrudan şirketim olmuyordu aslında yasal ergenlikle reşit olabilir kendi şirketimi yönetebilirdim ama bu durum ailemin büyük dikkatini çekecek ve sadece ailemin değil, magazinden düşmeyen bir aileye sahip olduğum için bütün Türkiye'nin gündemi olacaktım
Evet Hanzoş affedersin tuvalete gitsen haberini yapacak paparaziler var hayatımızda
Ay Minerva dedin ne güzel yakıştı ağzına senin öyle
Doğrudan şirketim olamasa da gizli ortaklıkla şirket yönetebiliyordum. Bu konuda küçük dayım Taner'e minnettarım. Onun sayesinde, daha doğrusu onun ve babamın iş dünyası hakkında konuşmaları sayesinde, batmakta olan Cahit Mimarlık holdingin ile gizli bir anlaşma yapıp satışa çıkardıkları %45’lik hisseleri alarak ve çeşitli projelere yatırım yaparak onları batmaktan kurtarmıştım.
Çok sadık ve minnet bilen, kendilerine yapılan yardımı asla unutmayan bir aile oldukları için hatırı sayılır servetimi ve DAĞKIRAN ailesini yok etme yolunda ilerlediğim dikenli yolun kolaylığını onlara borçluydum
Şirket yönetme becerilerini ise, o psikopatın beni hapsettiği evdeki o koca kütüphanede can sıkıntısından okuduğum kitaplara borçluydum
Bu ihalenin bendeki yeri çok başkaydı. Bu ihale DAĞKIRAN ailesine vuracağım ilk darbeydi.
İzmir, Antalya, İstanbul ve Çanakkale gibi denize sıfır illere yapılacak olan toplu otel projesiydi. Otellerin yapılacağı araziler mezat yolu ile ihaleye sunulacaktı.
İhaleye Cahit holding ile girecektik ve benim adıma orada Cahit ailesinin yeni aile reisi Hakan Cahit olacaktı. Hakan anlaşma sağladığım Hüseyin Cahit'in en büyük oğluydu. Hüseyin bey son bir yıldır yaşadığı sağlık sorunları nedeniyle işten elini ayağını çekmiş yerine oğlu Hakan bey geçmişti. Başta bu durum beni diken üstünde tutsa da çok sonraları Karagöz sayesinde Hakan Cahit' ide avcumun içine almıştım.
Kartlarını rakiplerine göstere göstere oynayan bir adam olduğu için onun hakkında hiçbir şey öğrenmemek mümkün değildi.
Hakan Cahit güvenebileceğim biri değildi ama kolaylıkla yok edebileceğim biriydi ki keza ben olmasam Cahit holding onun eline geçer geçmez batardı bunun örneğini çok görmüştüm.
Yani planıma asla zararı dokunmayacak biri piyondu. Bunu yapmaması daha doğrusu yapamaması için gerekli olan her şey hazırdı.
Bu ihale ile ilgili her şeyi detayı ile hatırlıyordum. Zira önceki hayatımda bu ihaleyi DAĞKIRAN ailesinin en büyük oğlu Ayaz DAĞKIRAN almıştı. Kazanmış olduğu en büyük ihalelerden biriydi bu işle DAĞKIRAN ailesi servetine servet kalmıştı ve şimdi bu kazanç benim olacaktı.
Kaybetme ihtimalim yoktu çünkü çok sevgili gerizekalı ex kayınbiraderim önceki hayatımda bu başarısını her Allah'ın günü ballandıra ballandıra anlatıp, o psikopatın damarına bastığı için bütün hıncını benden çıkaran Alaz DAĞKIRAN tarafından bu ihalede yapılan her adım zihnime kazanmıştı.
Ayaz DAĞKIRAN bu ihaleyi 1 buçuk milyon ile kazanmıştı tam tamına 1 milyon 500 bin ile asla unutamayacağım bir sayı dizilimiydi
Yani bu ihalenin önemi büyüktü hem de çok büyüktü.
Bir yandan Esma'nın bana getirdiği kahvaltıyı yerken diğer yandan dosyayı her detayıyla incelemeye başladım.
Odanın çalan kapısı ile kafamı ihale dosyasından kaldırıp önce saate baktım 11.00 doğru geliyordu, 08.30 dan beri çalışıyordum.
"Gel" diye seslendim açılan kapıdan önce annemin başı girdi ardından tamamen kendisi girdi
"Hanzade kızım müsait misin?" diyen annem ile elimdeki dosyayı kapatıp çekmeceye yerleştirdim ve oturduğum yerden kalktım
"Müsaitim annem bir sorun yok değil mi?" diye sordum
"Var kızım var" dedi sıkıntılı bir sesle " Ben babanla benim valizi acele acele hazırlamıştım. Birde biliyorsun biraz gergindim, hazırlarken babana çorap almayı unutmuşum, birde ful takım elbise almışım adama gece giyeceği doğru düzgün rahat kıyafetleri yok. Acaba seninle bir çarşıya gidip baban için alışveriş mi yapsak?" Dedi sıkıntı ile kocaman bir gülümsemeyle cevapladım isteğini
"Gideriz annem, gideriz de çorap unutman iyi olmamış ya babam için çorap en önemli şey" dedim gülümseyerek
"Bilmez miyim? Yaz, kış giyilecek o çorap baban işte neyse hazırlan da çıkalım koca adam küstü bana çabucak gönlünü alayım kocamın" dedi sitemine karışmış hafif üzüntüyle istemeden çıkan kahkaham yüzünden koluma şamarı yedim.
"Ay istirham ederim gülme Hanzade küstü koca adam bana çabuk olalım da gönlünü alayım kocamın" dedi annem ve çıktı odadan
Hızla giyinme odasına girip yerleştirdiğimiz kıyafetler arasından, mürdüm rengi saten üzerim de oversize duran bir gömlek ve acı kahverengi pallazo pantolonumu, pantolonla aynı renk baldur kalın topuk botlarımı giymeye başladım. Bu gömlekle birazcık yanacaktım. Çünkü burada hava İstanbul'un havasının aksine bir soğuk bir sıcak değil, doğrudan sıcaktı.
Çok özel bir durum olmadığı müddetçe makyaj yapan biri değildim ama nemlendiricilerimi ve cilt bakımlarımı yapmayı unutmazdım. 50 faktörlük güneş kremini iyice yüzüme, gerdanıma ve gömleğin kollarını katladığım için açıkta kalan kollarıma sürdüm.
Kaşlarıma ve uzun kirpiklerime önce besleyici sürdüm ardından çok abartılı olmayacak şekilde siyah rimel iye üzerinden geçip bal rengi gözlerimi ön plana çıkardım.
Siyah belime kadar uzanan düz saçlarımı bir tur tarayıp salıp bıraktım. Yarım saatin sonunda hazır olduğuma kaanat getirip içinde telefon, kredi kartları, kulaklık, minik bir parfüm, güneş gözlüğüm gibi vesaire ıvır zıvırların bulunduğu siyah kol çanta mı alıp odadan çıktım.
Anneme bakmadan önce abime bakmaya karar verdim ve benim odamın hemen yanında ona hazırlanmış olan odaya ilerledim.
Kapıyı çalıp gel demesini bekledim ama ses gelmemişti. Kapının kulpunu sessizce açıp kafamı içeri uzattım.
Odanın ortasındaki koca yatakta bir elini başının altına almış sırt üstü yatan abimi gördüm. Sessiz adımlarla onu uyandırmamaya dikkat ederek yanına ilerledim.
Her hali ile çok yakışıklı bir adamdı benim abim. Babamın bir kopyasıydı sanki ben onun aksine anneme daha çok benzerdim hatta yüz hatlarını birebir annemden aldığımı söylemek yanlış olmazdı.
İkimizde babamın hafif altın sarısına kaçan kumral saçlarının aksine simsiyah saçlarımızı annemizden almıştık. Benim babamdan almışım diyebileceğim tek özelliğim gözlerimdi.
Babam, abim ve ben bal rengi gözlere sahipken annem Ela tonları ile ailemizde kendi farklılığını yaratıyordu.
Çok fazla durarak uyandırmak istemediğim için abimin yanağına hafif bir öpücük bırakıp odadan çıktım.
O sırada hemen yan odadan çıkan annem ile göz göze geldim. Üzerinde dizlerinin bir karış altında biten siyah kalem etek ince belini ortaya çıkartırken, üzerine giydiği beyaz gömlek ile klasik ama asil bir duruşu olmuştu annemin. Yüzündeki hafif makyaj ile çillerini kapatmış, ela gözlerini ön plana çıkartmıştı. Oda benim gibi siyah düz saçlarını hafif dalgalandırıp salık bırakmayı tercih etmişti.
Siyah çantası ve aynı renk slingback topuklu ayakkabısı ile klasik bir zarafet saçıyordu.
Babanın tercihleri beni kendisine bir kez daha hayran bıraktı Hanzoş. Baban işinin biliyor ha
Oyyşş senin Minerva diyen dillerini
“Hazırsan çıkalım bir an önce kızım. Babam şimdi uyuyor, uyanmadan gidip gelelim.” dedi annem hızlı hızlı konuşarak bir yandan da merdivenlere doğru ilerliyorduk.
Koca avluya indiğimizde babaanne ve gelinleri Gülhan, Yakut ve Hayat’ ın oturma alının da kahve içtiklerini gördüm. Azize hanımın benim ve annemin üzerindeki ifadesiz bakışlarının ağırlığı gezinmeye başladı
Bakışları bizim kadar yanında oturan Hayat'ın ve sırtı bize dönük olan Gülhan ve Yakut'un bize dönmesine neden olmuştu da dikkatini çekmişti. Hatırlamayanlar için Hayat açgözlülüğün vücut bulmuş hali olan Bekir amcanın nişanlısıydı.
Meraklı yapısı, büyük gözlerinden belli oluyordu
Aynen be Hanzoş tarsierlere benziyor. Korktum bi
Tarsierlere işte hani şu koca gözlü maymuna benzeyen hayvan varya o işte
Gülhan ve Yakut bizi daha doğrusu annemi görünce ayağa kalmıştı
Yakut hemen bize doğru ilerleyip gülümseyerek konuşmaya başladı " Tomris abla, Hanzade gelsenize Türk kahvesi içelim kırk yıllık hatırımız olsun " dedi espri yapmaya mı çalıştı o
Iyyy Hanzoş buna katlanmak zorunda mıyız gerçekten
Evet Minerva buna katlanmak zorundayız
"Belki daha sonra içeriz Yakut Hanım bizim Hanzade ile halletmemiz gereken küçük bir işimiz var." dedi annem zarifliğin ırmak gibi aktığı bir sesle
Bu nasıl bir tanımlama Hanzoş. Ensest ilişki meraklısı mı oldun ne bu ana aşkı.
"Hanım mı? Aşk olsun abla ne bu soğukluk." Dedi sahte bir sitemle
"Bu duruma alıştığınız sanıyordum Yakut Hanım" dedi annem hafif bir tebessümle
"Biliyorum Tomris abla çok iyi tanıyorum seni" dedi sıcak bir gülümseme ile anneme karşı bir sorunu yoktu bunu belli ediyordu
Aynen Hanzoş iç sesim bu kadının bizim düşmanımız olmayacağını söylüyor
"Nereye gideceksiniz Tomris abla Hamdi götürsün sizi" diye seslendi ayakta olmasına rağmen olduğu yerden kıpırdamayan Gülhan
"Gerek yok Gülhan Hanım taksi ile gitmeyi planlıyoruz kimseyi işinden alıkoymayı istemeyiz" dedim ifadesiz bir sesle
Azize ve Hayat'ın bakışları her tarafımızı delip geçerken yukarıdan gelen sert erkek sesi ile annemle aynı anda kaldırdık kafamızı
"Taksi ile gitmenize gerek yok ben götürürüm sizi" dedi babamın en genç hali olan Berzan amca
"Nazik teklifiniz için teşekkür ederiz Berzan Bey ama kimseyi işinden alıkoymak istemiyoruz" dedim tekrar
"Kimseyi işinden alıkoyduğunuz yok yeğenim onların işi bu zaten hem benimde dışarıda işlerim var çıkmışken bırakayım sizi" dedi yumuşak bir sesle
Anneme baktığımda oda bana bakıyordu
"Bakmayın heç birbirinize kaybolursunuz sonra çek Behçet'in gazabını" diye seslendi Azize kahvesinden bir yudum alarak sent ifadesizliği hala yerli yerindeydi
"Bırakırsanız memnun oluruz Berzan Bey" dedi annem
"Bırakırsam ben memnun olurum Yenge" dedi aynı yumuşaklıkla annemin ona bey demesine takılmamıştı sanki onun bu durumuna alışık gibiydi.
Çok olmasa da yıllar önce birlikte yaşıyorlardı Hanzoş az çok tanıyordur anneni bilirsin annen hep böyle bir kadındı
Annem Yakut ve Gülhan yönelik "Bir isteğiniz var mı? Hazır gitmişken alalım size" diye sordu
"Yok Tomris abla, dikkatli olun" dedi Gülhan Yakut'ta onu onaylarcasına salladı kafasını
Annem Azize'ye ve ona selam dahi vermeye tenezzül etmeyen Hayat'a bakmadan döndü bende aynı şekilde ilerledim peşinden
Berzan amca önde annem ve ben arkada ilerlemeye başladık konağın kapısına doğru
"Hamdi arabamı getir" diye bağırdı Berzan amca koşarak konağın yanına giden bir adam kısa süre sonra önümüzde duran aracın şoför koltuğundan indi
Berzan amca şoför koltuğuna otururken annem ön yolcu koltuğuna geçti bende arka yolcu koltuğuna bindim ve araba çalışmaya başladı.
Yol boyunca babaanne Azize hakkında nasıl bir yol izleyeceğimi tekrar tekrar düşündüm. Asla taviz vermemem gereken biriydi, çünkü vereceğim tek bir tavizde anneme yapılan saygısızlığı onayladığımı düşünecektim.
Yarım saat boyunca neler yapabileceğimi düşünürken çoktan AVM ye geldiğimizi fark etmemiştim.
Berzan amca arabayı inebileceğimiz uygun bir yerde durdurmuştu çoktan.
Annem “Teşekkür ederim Berzan Bey” dedi ve inmek için hamle yaptı
“Yenge benim numaram sende var mı işiniz bittiğinde arayın gelip alayım sizi” dedi annem ve bana bakarak
"Numaranız var Berzan Bey ama gelmenizi gerek yok git gel yapmayın biz taksi ile döneriz ne kadar kalacağımız belli değil belki hemen işimizi halledip çıkarız yormayın kendinizi" dedi annem
"Olmaz öyle siz arayın beni" dedi Berzan amca itiraz istemeyen bir sesle
"İstirham ediyorum itiraz etmeyin Berzan Bey sizi işinizden alı koşmak bizi rahatsız ediyor lütfen bir daha annemi ricasını kırmayın" dedim hafif yüksek ve keskin bir sesle bendeki bakışlarında belirginleşen şaşkınlığını verdiği bir afallama ve hayranlık garipsememe neden oldu
Böyle bir tepki vermemi beklemiyordu belliydi
"Peki sevgili yeğenim, her halinle yengeme çekmişsin belli oldu... ama döndüğünüzde bana haber edeceksiniz yenge anlaştık mı?" Dedi bendeki bakışlarını anneme çevirerek
"Merak etmeyin Berzan Bey" dedi annem ve arabadan indik
Berzan amca arabasını çalıştırıp gitti annemle bir göz göze gelip önümüzdeki koca AVM’ ye baktık
"Hadi bakalım kızım girip beni babana hayran bırakacak o çorapları alalım" dedi önden ilerlemeye başladı
Kendimi tutamayacak attığım koca kahkaha ile çevredeki birkaç kişi bize dönmüştü hemen boğazımı temizleyip hızlı hızlı yürümeye başlayan anneme koşar adım yetiştim
“Anne babama çorap alana kadar sana bir şeyler baksak babam daha bi hayran olur sanki hımm ne dersin” dedim munzurca yavaşlayıp koluma bir tane geçirdi
"Edepsiz seni nereden öğrendin böyle konuşmayı okuduğun kitapları bir gözden geçirmeme gerekiyor anladım" dedi utancını saklamaya çalıştığı bir sinirle tekrar hızlanarak AVM’ den içeriye girdi. Arkasından sırıtarak ilerlemeye devam ettim güvenlikten geçip AVM kat tanıtım panosuna doğru ilerledi tabi bende peşinden gittim
Pano dijitaldi ve kat sunumları biz daha bir tanesinin yerini algılayamadan geçip gidiyordu
"Ay Hanzade baş döndürdü bu. Allah ne verdiyse deyip gezelim kızım biz bu AVM’yi daha hızlı buluruz sanki" diyen annemi başımı sallayarak onayladım
Katları gezerken gördüğümüz ilk giyim mağazasına girip bakınmaya başladık. Tabi annem kıyafet bakmadan önce çorap reyonundan babam için bir sürü çorap almıştı. Saat 13.00 doğru geliyordu ve karnım biraz acıkmıştı.
"Kızım ben biraz acıktım sanki doğru dürüst bir şeylerde yiyemedik gitmeden bir yemek mi yesek" diye bir öneride bulundu aç olduğunu belirterek
"Olur annecim çok iyi olur" diyerek önerisini kabul ettim deneme yanılma yolu ile ilerlediğimiz bu AVM de yemek katı en üst kattaydı
Bilenler bilir böyle çok katlı ve çok kalabalık mekanlarda asansörü kullanmaya çalışmak bir işkence olduğundan yürüyen merdivenleri kullanmak daha mantıklı bir karar olur.
Aynen öyle be Hanzoş o asansör gelene kadar açlıktan kemiklerimiz sayılır yanii....
Yemek katında kendimiz için en uygun restoran da girdik bizi karşılayan garson eşliğinde terasta güzel manzara gören bir masaya oturup yemek istediğimiz yemeği sipariş verdik.
Tabi o sırada gelmese şaşırdığım çişim ortama giriş yaptı oturduğum yerden doğrulup " Anne ben lavaboya gidip geliyorum, yemeğimiz gelirse bekleme beni yemeye başla sen" dedim annem başını sallayarak onayladı beni
Ayağı kalkıp burada lavabo olup olmadığını sormak için çalışan kadın garsonlardan birinin yanına gittim
"Kolay gelsin rahatsız ediyorum özür dilerim öncelikle acaba işletmenizin müşteri lavaboya ne tarafta" diye sordum kız başta sorumu garip bulsa da cevapladı
"Teşekkürler efendim, estağfurullah ne rahatsızlığı. İşletmenizin özel bir lavabosu yok müşterilerimiz genelde AVM tuvaletlerin kullanır efendim" dedi mütevazi bir sesle
"Anladım çok teşekkür ederim, sizden bir şey rica edebilir miyim?" diye sordum bu sefer
"Tabi efendim nasıl yardımcı olabilirim" diye sordu karşılık olarak
"Olurda yemekler benden önce gelirse terastaki masa 10 a söylenen yemeklerden birini ben geldiğimde getirme şansınız var mı? Annem şuan masada onun yemeğini götürün benim yemeğimi sen geldiğimde getirebilir misiniz?" Diye sordum
"Tabi efendim siz nasıl isterseniz ben hemen içeriye bilgi geçiyorum" dedi
"Teşekkür ederim tekrar kolay gelsin" dedim ve AVM içindeki restorandan çıkıp AVM tuvaletlerin doğru ilerledim
Ay bune yaa Hanzoş labirent girsek daha çabuk çıkarız. Yine bu koridorlarında uzun ve basık yapılmasının sebebi nedir acaba
Sorma Minerva sorma tuvalete ulaşana kadar altıma işemem inşallah
Tövbe de kız böyle böyle çağırıyorsun işte başına gelen felaketleri böyle böyle
Tamam be sustum geldik işte sorunsuz bir şekilde
Şansıma tuvaletin temizliği yeni yapılmıştı ve kimse yoktu aslında genel olarak AVM de çok fazla insan yoktu
Bu sıcakta gelende ne biliyim Hanzoş ayrıca sende manyak gibi giymişsin uzun kollu gömleği taksiyle döncez pişmemiş inşallah
Tövbe de kız böyle böyle çağırıyorsun işte başına gelen felaketleri böyle böyle
Benim lafımı bana mı sattın az önce sen
Tamam çok konuşma Minerva ayrıca o kadar abartı bir sıcak yok ki sende biliyorsun ki sabah hava soğuktu
Tuvalete gidip hızlıca işimi hallettim. Ellerimi yıkamak için muslukları olduğu kısma geldiğimde boyu baldırıma gelen minik uzun kumral saçlı bir kızla karşılaştım musluklar onun için fazla uzundu ama parmak uçlarında durarak elini yıkamayı başarmıştı
Büyük bir tebessümle onu izleyip ellerimi yıkadım ve duvara çakılmış peçetelikten biraz peçete alıp ellerimi kurulmaya başladım
“Şey pardon abla bana da biraz peçete verir misin?” diye soran ince narin ses ile minik kız çocuğuna döndüm keskin kahveleri tatlı gülümsemesi olmasa insanı bu yaşta bile korkutacak türdeydi
Büyüyünce çok güzel bir kız olup çok canlar yakacak. Böyle bir kız manifestliyorum Hanzoş
İstediğin kadar manifestle bu gerçekleşmeyecek amacımdan sapmaya ve tekrar evlenip kendimi cehenneme atmaya niyetim yok
"Tabi ki verebilirim ufaklık, sakıncası yoksa adını öğrenebilir miyim" diye sordum peçetelikten biraz peçete uzatıp onunla aynı boy hizasına gelmeye çalıştım
"Adım Kayra 7,5 yaşımdayım senin adın ne, kaç yaşındasın?" diye sordu heyecanlı heyecanlı ellerini kurulayın peçeteyi çöpe attı
"Benim adım Hanzade 17 yaşımdayım tanıştığımıza memnun oldum Kayra" dedim in içten gülümsemeyle
Ağzında ne kadar dış varsa hepsini göstererek gülümsedi Kayra "Bende memnun oldum Hanzade abla, çok yaş varmış aramızda. Tam olarak on parmak kadar demi" dedi
Ay bu insan da ısırma isteği yaratıyor Hanzoş
Aynen öyle ya çok tatlı bu kız
“Evet Kayra’cım seninle aramızda on parmak kadar yaş var” dedim kocaman bir gülümseme ile her ne kadar yetişkinlere soğuk olsam da bir çocuğa asla soğuk davranamıyordum
"Şey Hanzade abla senden bir şey isteyebilir miyim?" Diye sordu Kayra
"Elbette Kayra isteyebilirsin" dedim başımı sallayarak
"Şey ben kayboldum da sonra çizim geldi tuvalete girdim acaba beni oyun parkına götürebilir misin dayım orada beni bekliyordu" diye sordu
"Elbette tatlım gel yanlış bilmiyorsam yemek katındaydı oyun parkı bende oraya gideceğim zaten götüreyim seni" dedim eğildim yerden doğrulup minik ellerini tuttum Kayra'nın ve tuvaletten çıkıp oyun parkına çıkmak için yürüyen merdivenlere ilerledik birlikte.
Küçük yeğeninin büyük bir mutlulukla oyun parkında oradan oraya koşulunu izledi. Oyun parkı yemek katı ile aynı kattaydı ve oyundan sonra yemek yemeği planlıyorlardı.
Kürşat Agah, çevredeki kızların dikkatini çekecek bir karizma ile ebeveynlerin çocuklarını oyun oynarken izleyebilmek ve kontrol edebilmesi için ayarlanmış alanda çevresinde kendisini odak noktasından çıkarmayan insanları umursamadan içten bir tebessümle izliyordu yeğenini
Yeğeni Kayra her ne kadar huylarını cadı annesinden almış olsa da dış görünüşü babasının bir kopyasıydı kumral saçları ve keskin kahveleri ile çok tatlı bir kızdı büyüdüğünde çok güzel olacaktı ve bu durum en az babası kadar Kürşat'ında canını sıkıyordu
Anne ve babasından, Kadının ve çocuğun önemini çok iyi bir şekilde öğrenmişti, Kürşat Agah özellikle babası bir kadına yapılan saygısızlığın bütün insanlığa yapıldığını çok iyi öğretmişti
Ne de olsa 'Kadın insandı, erkeklerde insanoğlu'*. Hanesinde ki bu korumacılığı da buradan geliyordu
Telefonuna gelen bildirim ile bütün dikkatini iş ile alakalı gelen maile vermişti. Girecektik önemli bir ihalenin son durum raporlarıydı sekreteri Aysime göndermişti. Her bir detayına kadar incelemeye başladı ama kısa bir süre sonra yanına koşa koşa gelen oyun parkı çalışanı ile dikkati dağıldı ve oturduğu yerden ayağı kalktı Kürşat Agah
"Kürşat bey Kayra'yı oyun parkında bulamadık yanınızda mı acaba " diye soran çalışan çocukla Kürşat Agah'ın nevri döndü
Tecrübeli biri değildi zira olsaydı öyle bodoslama çocuk kayboldu diye gelmezdi ebeveynlerin yanına
"Ne demek bulamıyoruz lan nereye kayboldu bu kız " diye bağırdı hatta bağırmak değildi adeta kükremekti. Ayak parmaklarından saçlarının en ucuna kadar akan siniri hissedebiliyordu
"Kes lan sesini nasıl göz kulak oluyorsunuz çocuklara siz" açıklama yapmaya çalışan adama izin vermeden bağırmaya devam etti
"Muzaffer Boran bulun lan bana yeğenimi" ortalığı birbirine kattı Kürşat Agah önce yeğenini bulsun ardından buradaki herkese sorumsuzluklarının bedelini ödetecekti.
Kayra ise her şeyden habersiz tuvalette tanıştığı Hanzade ile sohbet ediyordu
Deli danalar gibi her yerde aradığı yeğenini bulamayınca sinir kat sayısı artan Kürşat Agah oyun parkının önüne tekrar geldi. Bütün katı dolaşmış adamlarına diğer katlara bakıyordu
Çok kalabalık olmadığı için bulunması kolay olurdu ama ortalıklarda yoktu yeğeni bu da aklına tek bir senaryoyu getiriyordu
Koca elleri ile başını sıvazlayıp saçlarını çekeme başladı okyanus mavisi gözleri öfke ve panik ile etrafta dolanmaya devam ederken onları gördü
Ve olduğu yerde donakaldı. Yeğeni Kayra onun elinden tutmuş kendisine doğru ilerliyordu. Yeğeni Kayra rüyalarını kadının elini tutmuş kendisine doğru ilerliyordu. Şoktan dolayı kıpırdayamadığı için kendisine doğru koşan Kayra'ya tepki verememişti Kürşat Agah
Bir balık gibi açık ağızla bal rengi gözlere kitlenip kalmıştı
"Rüya lan bu rüya" dedi sessizce oysa çok ironikti yedi yıl boyunca gerçek olmasını dilediği rüya gerçekleşince rüya bu diye söyleniyordu
"Merhaba beyefendi, yeğeniniz Kayra ile kadınlar tuvaletinde karşılaştık, biraz kaybolmuş sanırım " dedi Hanzade Kayra'ya bakıp gülümseyerek
Sesi Kürşat için söylenmiş en iyi serenat gibiydi, sesi ilahi gibiydi. Narin ve zarafet akan sesi büyülüydü.
Hanzade ise adamın alık alık bakışlarından sıkılmış ve birazda rahatsız olmuştu. Kürşat ise öylece bakakalmıştı
"Neyse cevap yok sanırım, umursamadan tekrar görüşürüz Kayra'cım dikkat et kendine size de iyi günler beyefendi" dedi Hanzade ve arkasını dönüp yemek alanına gitmeyi için adım attı ancak kolunu sarmalayan koca ellerle durmak zorunda kaldı.
"Rüya değilsin sen" dedi okyanus gözlü adam anlam veremedi Hanzade
"Anlamadım beyefendi ne diyorsunuz siz" dedi kaşlarını havalandırıp durumu anlamaya çalışarak aynı zamanda kolunu Kürşat'ın ellerinden kurtarmaya çalışıyordu ancak bırakacak gibi değildi Kürşat Agah
Bu sırada yanlarına gelen Muzaffer ve Boran Ali Hanzade'yi görünce bir afalladılar. Bu kadın Kürşat Agah'ın yedi yıldır aradığı kızın profiline çok uyuyordu
Siyah uzun saçlar, bal rengi gözler yıllarca bu kızı bu iki tanımla arayışları ikisinin de gözlerinin önünden bir film şeridi gibi aktı
Kürşat Agah ise kolunu kurtarmaya çalışan Hanzade’ye biraz yaklaştı bu duruma artık dayanamayan Hanzade bağırmaya başladı...
Nerede hata yaptım da başıma bunlar geliyor anlamaya çalışıyorum ya benim neyime ki iyilik yapmak alt tarafı küçük bir kızı dayısının teslim etmek istemiştim
Adam ahtapot gibi yapıştı kaldı koluma hayır kurtaramıyorum da hayvan gibi elleri var adamın
Kız Hanzoş bu adam bize vursa varya olduğumuz yerde ölür kalırız valla
Haklısın Minerva adam iki metre var yok kocaman bişi bela oldu başımıza
Derin bir nefes alıp "Beyefendi kolumu bırakır mısınız ayrıca ne rüyasında bahsediyorsunuz siz yeğeninizi getirdim size şimdi bırakında gideyim" dedim sakin kalıp ama tık yok adam bırakmıyor aklına daha çok yaklaşıyordu bana
"Rüyalarındaki halinden kat be kat güzelsin" dedi ahulu bir sesle
Af buyur koçum... Hanzoş sapık alarmı bas çığlığı güzelim
“Bıraksana kolumu be manyak herif! Ne rüyası" diye bağırdım içten içe pis bir insan olsam da dışarıya karşı hanımefendi kimliğimi korumaya çalışıyordum ama bu koca, okyanus gözlü adam beni birazdan en çirkef kişiliğime sokacaktı2
“Bırakmam bu saaten sonda asla bırakmam seni. Osun sen dur bakayım tekrar” deyip mümkünmüş gibi daha da çok yaklaştı bana az kaldı geçireceğim kafayı derken söylediği sözlerle afalladım.
“Vallaha da osun, billaha da osun, yedi ceddim şurada yatırıp sikse bırakmam seni. Evleneceğim lan ben seninle şart oldu”
Ehh yeter bee! sıktı ama sikmişim hanımefendi kimliğini
Daha fazla dayanamayıp dizimi adamın alt takımlarına geçirdim
Ne olduğunu anlayamadan aldığı darbe ile iki büklüm oldu iki metrelik olduğunu tahmin ettiğim koca adam kolumu kurtarmanın sevinci ile yerde kıvranan adama ve ona şaşkınlık ile bakan Kayra ve iki koca adamı aldırmadan arkamı dönüp koşar adımlarla annemin bulunduğu restoranda ilerledim
Bağırmaktan bir çözüm olabilirdi ama bunu daha çok sevdim. Mükkemeldin kızım
Alt takımlarına aldığı darbe ile acıyla iki büklüm olan Kürşat neye uğradığını şaşırdı. Ancak en büyük şaşkınlığı hayali ile yanıp tutuşturulan kadını bulduğunda yaşamıştı.
Ona canlı ve pasparlak bal rengi gözleri ile bakan kadına bir kez daha mest olmuştu yirmi yedi yıllık ömrünün yedi yılını süsleyen ve rüyalarda daha olsa güzelleştiren kadın kanlı canlı bir şeklide karşısındaydı
Hayatı boyunca hissettiği en güzel his en güzel duygu buydu sanırım. Aradığını bulmak çok güzel bir hissi. Bir anlığına kolunu tuttuğu anda içindeki yarım kalmışlık tamamlanmış gibiydi.
Kürşat Agah bu saaten sonra ölse bırakmayacaktı Hanzade’yi...
*: Çok değerli Rahmetli Halk Ozanı 'Bozkırın Tezenesi' Neşet ERTAŞ'IN sözü.
Bol bol yorum yapıp, beğendiyseniz yıldızlayıp ve takip ederseniz çok mutlu olurum. Beğenmediğiniz yerleri güzel bir üslup ile belirtirseniz çok mutlu olurum.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |