19. Bölüm
Şeymanur / Kendini Özgürlüğe Bırak / 4 Temmuz 20**

4 Temmuz 20**

Şeymanur
sukunettekelimeler

Patates kızartması dolu tabağı sofraya koyduğum esnada, tavadan hâlâ sıcacık yağ kokusu yükseliyordu. Tam o sırada Özgür, elinde telefonumla kahkahalar atarak yanıma geldi.

Kahkahası öyle bir kahkahaydı ki, ekranda ne olduğunu fazlasıyla merak ettim. “Ne oldu, neye bu kadar gülüyorsun?” diye sordum. Ama cevap falan yok; gülmekten nefesi kesilmiş, konuşamıyor. Eliyle telefonumu gösterip, “Bak, bak!” diye işaret ediyordu. Yanıma yaklaşıp telefonu önüme tuttu ve annemden gelen videonun oynatma tuşuna bastı.

Annem video atmış, Özgür gülmekten boğulacak, bakalım ne?

Ekranda ilk olarak annem belirdi. Elinde tahta kaşık, tülbentini geriden bağlamış, mutfakta ayakta durmuş ekrana bakıyordu. Yüzünde gülümseme, sesinde coşku… “İyi ki doğduuun, Haaayaat kızııım! İyi ki doğdun, iyi ki varsın!”

Sonra başını yana çevirip göz ucuyla bi yere baktı ve gülerek ekledi: “Mehmet’ten çok seviyorum seni. Mehmet kıskansın. Hadi öptüm.” Sanırım baktığı yerde Mehmet vardı.

Bir kaç sene öncesine dek doğum günümü kimse kutlamazdı çünkü ertesi günün acısını ben bir kaç gün önceden yaşamaya başlardım.

Sonra Özgür girdi hayatıma. Beni azar azar, büyük bir sabırla normalliğime çekti. İlk seneler yine doğduğum gün konusunda aynıydım. Sonra Ersel için kendimi fazla yıpratacak kadar üzülmeyi bırakmıştım. Ölümü tanımıştım. Onunla yaşamayı öğrenmiştim.

Her neyse. Doğru tahmin etmişim… Kamera yana kaydı ve kahvaltı masasında oturan Mehmet belirdi. Arkadan gelen gülme sesine bakılırsa kamerayı tutan Kübra yengemdi. Mehmet lokmasını çiğnedi, yuttu, sonra ciddi bir yüz ifadesiyle kameraya baktı. “İyi ki doğdunuz, Hayat hanım,” dedi, ardından ekmeğini kuymağa bandırdı. Tam bu esnada yengem, “Kuymağı da…” diye güldü kamera arkasından. Mehmet devam etti: “Annemle babamın bugüne kadar yaptığı en doğru şeysin.”

Arka fonda annemle yengemin kahkahaları mutfağı çınlatırken, ben de gülmekten kendimi alamadım. Özgür’ün neden kıkır kıkır güldüğü anlaşılmıştı. Mehmet’in ciddiyetle lafı çakıp, hiç duraksamadan midesini doldurmaya devam edişi… Ah o rahatlığı!

Arkadan annem de bağırdı: “Kuymağı sana hediye ediyoruz!” Kübra yengem kamerayı “Bak Hayatcığım, doğum günü kuymağın,” diyerek tavanın üstüne çevirdi. Oh, mis gibi tereyağı kokusu resmen telefondan fırlayıp burnuma geldi.

Sonra sırayla Emine yengem, Tuğçe ablam, birkaç kuzenim gülümseyerek kameraya iyi dileklerini ilettiler. Beş yaşındaki küçük kuzenim Mustafa, minik sesiyle şarkı söyledi: “İyi ki doğduuun, sana pasta yapıcaz, pastan var, doğum günü pastası…” En son Kübra yengem kamerayı kendine çevirip bana öpücük attı ve kapattı.

Daha dün beş yaşında etek paçasına yapışan Mehmet, şimdi on yedi yaşında bana “Annemle babamın hayatta yaptığı en doğru şeysin,” diyor. Allah iyiliğini versin! Ama şaşırmamak lazım; onca espritüel yenge, amca, kuzen ve dayının arasında büyüyen çocuk, bırakın da fırlama olsun.

“İstersen bugün uğrayalım annemlere?” dedi Özgür. Tabii ki kabul ettim.

O sırada odadan Dilan’ın ağlama sesi geldi. İkimiz de birbirimize baktık. Rahatça kahvaltı yaparız diye düşünüyorduk ama anlaşılan Dilan hanım bugün sofraya teşrif etmeye kararlıydı.

“Sen kızını getir, ben çayları doldurayım. Hazır odaya gitmişken Ersel’i de uyandır,” dedim Özgür’e.

Az sonra “Anneee!” diye sevinçle mutfağa koşan Ersel, yanaklarını okşamama fırsat bırakmadan söze girdi: “Bugün anneannemlere gidiyormuşuz, babaanemlere de uğruyormuşuz.”

“Evet oğlum,” dedim gülerek.

“Aa ama kursum ne olacak?”

“Bugün kursa gitmezsin, bir güncükten bir şey olmaz. Hadi bakalım, ellerini yıkadıysan otur sofraya.”

“Yıkadım annecim!” diye sevinçle sandalyesine oturdu. Bu sırada Özgür de kucağında Dilan’la geldi.

“Uyandın mı sen prenses?” dedim tosbiğime ve kucağıma aldım.

“Babası gibi… Patatesin kokusunu alınca açtı gözlerini,” dedi Özgür gülerek.

Evet, biz ailecek patates delisiydik. Bir yaşındaki Dilan bile.

“Anne, baba… Yemekten sonra saklambaç oynayalım mııı?” diye sordu Ersel, ağzında ekmekle.

“Yemeğini güzelce yersen oynarız. Dimi babası?”

“Evet,” dedi Özgür, patates tabağından payını alırken.

Ersel “Tamam! Hepinizi sobeliycem!” diye bağırdı.

O anda Özgür’le göz göze geldik. Gözleri hafifçe kısıldı Özgür’ün, dudak kenarı o tanıdık, yarım gülüşe kıvrıldı. Benim de içimde ince bir sızıyla tatlı bir sıcaklık dolaştı.

Ersel’in bilmeden ağzından çıkan o kelime… Sobe.

Yıllar önce, ona ilk yazdığım notun altına “Sobe, hâlâ hayatındayım,” yazmıştım. Öyle çok şey yaşamış, öyle çok fırtına atlatmıştık ki… O küçücük kelime, aramızda bir tutunma ipiydi.

Sonra evlenme teklif ettiği gün Özgür “Bir ömür ve bir ahiret boyu… Sobe,” demişti. Sanki bana, ne olursa olsun, beni bırakmayacağını söylemişti o gün.

Ve şimdi… Çocuğumuz, patates kızartmasının kokusu arasında, ağzı patates doluyken, gözlerinde çocukça bir ışıltıyla “Hepinizi sobeliycem!” diyordu. O, farkında bile değildi; ama bizim için bu kelime bir oyundan fazlasıydı.

Özgür bana bakıp göz kırptı. Ben de gülümsedim.

Sobelenmeye razıydım. Hem bir ömür, hem bir ahiret boyu.

Bölüm : 28.07.2024 22:23 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...