7. Bölüm
Şeymanur / Kendini Özgürlüğe Bırak / Seveceksin.

Seveceksin.

Şeymanur
sukunettekelimeler

 

 

~Oksijen~

 

“Kızım, ocaktaki su kaynadı mı bir bak.”

Anneannemin sesi, salonda dönen hafif uğultulu sohbetin içinden sıyrılıp kulağıma çarptı. Üşenerek kalktım, mutfağa yöneldim. Sıcaktan biraz bunalmıştım; mutfakta hava durgun, pencere aralık…

Mutfağa girip suya baktım; ikinci kez. Kaynamıyordu. Ben de içeriye döndüm.

Nida, anneannem ve ben oturuyorduk.

Az sonra anneannem “Nida, su kaynadı mı bir bak,” dedi ve bu kez Nida gitti. “Kaynamıyor,” deyip omuz silkerek oturdu yerine.

Anneannem kafasını iki yana sallayıp kendi kendine söylendi: “Allah Allah! Kaç saattir niye kaynamadı bu su?”

Yerinden kalkıp mutfağa yürüdü. Biz de merakla peşine takıldık.

“Anaam, ah bak görüyonuz mu? Benim aklım gitti. Kafam yok artık, gitti. Siz kollayacaksınız arkamı.”

Anaannem niye böyle diyor diye baktım. Ocak sönüktü. Tencere, altı yanmadan nasıl kaynasındı?

İçimde bir kahkaha kabardı ama tutmaya çalıştım. Nida ise hiç tutmadı: “Babaannemin aklı gitmiş, acıkınca kafam Dominosa giderr…”

Gülüştük. Bu evde hayatın ritmi hep böyleydi. Hem sade, hem de kendine has bir mizahla doluydu.

Anaannem âlem kadın yahu. Aygazı yakmamış, bir de elli kere bize su kaynadı mı diye baktırıyor. Hayır yani, bir ara suyun kaynayıp kaynamadığını anlamadığımızı düşündü sandım. O kadar da değil.

Neyse ki altı yanınca su kaynadı (çok acayip!) ve biz de bu sırada Şeyda'nın da gelmesiyle birlikte Nida'nın slayt ödevi için bilgisayarın başına geçtik. Ona yardım ediyordum.

Yazı tipini biraz süsledim, renklerle oynadım.

“Delirdin mi sen? Abla sen iyi misin? Ne oldu sana böyle?” diye laf atmaya başladı.

Ne var ya, değişik yazı tipleri ve renkler deniyorum altı üstü.

“Ne oldu sana böyle?” cümlesini kuran Şeyda'ya, Nida “Ne olacak, sen bütün oksijeni sömürünce kız da oksijensiz kaldı, yazık! Obur Şeyda,” diye takıldı.

Bu kızı cidden alkışlamak gerek. Baya espritüelmiş yalnız, yeni fark etmiyorum tabii.

“Hahaaa! Çok komik!”

Kızlar gülmekten kırılırken ben yerimden kalktım: “Çekilin bi!”

Bilgisayarı kucağımdan bırakıp balkona attım kendimi. Açık hava, içimdeki boğukluğu dağıtacaktı. Kenarı yaklaşmadan durdum. “Oh bee, oksijen varmış!” dedim, gözlerimi kapatarak.

Kızlar da peşimden geldi.

“Çek içine çek bol bol oksijeni. Bakarsın Şeyda birazdan bunu da tüketir…”

“Nida, gıcık mısın kızım?” diye homurdandı Şeyda.

Şeyda ve Nidayı orada didişmeye bırakıp anneanneme yardıma gittim. Sofra kuruldu, yemek yendi, çay içildi derken yatakları serdik.

Üç gündür burada kalıyordum. Nasılsa ev yakın, arada üşenmezsem uğruyordum eve. Bu evin kendine has bir huzuru vardı. Duvardaki eski saat tıkırdar, balkon kapısı gıcırdarken bile insan kendini huzurlu hissederdi.

Sabah kahvaltıdan sonra evi toparladım. Ben süpürdüm, Nida sildi, Şeyda toz aldı. Küçüklüğümüzden beri ananemin evini biz temizlerdik. Tabi burada olunca.

Özellikle bir cuma günü anneannem sohbete camiye gittiğinde eve girmiş, bir güzel temizlemiştik. Dantelleri dahi yıkamıştık, siz düşünün. Üstelik ben altıncı sınıfa gidiyordum daha, bunlar dört. Sürpriz. Şimdi düşününce: ne saf, ne güzel günlermiş.

Ah eski zamanlar. O zamanlar ne telefonumuz, bilgisayarımız vardı ne de internet. Siyah kasalı eski televizyondan radyo açar, orada ne çalarsa dinler ve bir yandan iş yapardık. Televizyon kumandası az mikrofon olmamıştı elimizde. Sanki başka bir dünyadaydık. O dünyanın en güzel yanı, birlikte olmaktı.

Telefonumun titreşmesi beni geçmişten çekti ve şimdiye döndürdü. Bedir mesaj atmıştı.

Bir saat sonra uygun mu?
11.33

 

Olur.
11.33

 

11.33

Görüşecektik. O an içimi garip bir heyecan kapladı. Hem tanıdık, hem yeni… Hemen üzerimi değiştirdim. Üzerime İspanyol paça lacivert pantolon ve yeşil bir tunik giydim. Senin tatlı kurdeleni yerler tunikciğim. Saçlarımı tarayıp öylece bıraktım.

Sonra telefona uzandım. Boş boş telefonda gezinirken Facebook'u silmeye karar verdim. Zaten aylardır girmiyordum. Daha evvel de düşünmüştüm bunu ama şimdi kesinkes silecektim. Boşuna duruyordu, bana faydası yoktu.

Ama silmeden önce… Son kez eski mesajlara baktım. Bedir'le olan konuşmalarımızı tekrar okudum ve güldüm.

 

Doğum günün kutlu olsun. Sevdiklerinle birlikte nice hayırlı, mutlu, başarı dolu senelere. İyi ki doğdun en iyi arkadaşlarımdan olan Bedir Bey.

Sağ olasın Hayat Hanım.

 

 

Nasılsın, ne yapıyorsun? Pek girmiyorsun, konuşamadık.

Değişen bir şey yok. Aynı. Aslında giriyorum ama çabucak çıkıyorum. Yapacak bir şeyim yok buralarda.

Ya senin için,

 

Hımm. Anladım. Ben de iyiyim. Çoğu şey aynı.

 

Daha yukarılarda teee ortaokuldan kalma ödev konuşmaları bile vardı. Vay be.
Dayanamayıp Ersel'le olan eski konuşmalara baktım.

 

Bir şey diyeceğim ama yanlış anlama. Sen eskiden neşeli, gıcık, şen şakrak biriydin. Bu aralar bir şey olmuş, durgunlaştın.

Ya, yalnızlık vurdu beni.

 

Yalnız hissetmenin sebebi ne?

Boşver.

 

Tamam.

 

Konuşmanın devamında normal şeylerden bahsetmişiz. Sonra ne olduysa derdini anlatmış, konuşmuşuz.

 

Derslere bundan dolayı mı çalışılmıyor?
Yalnız şuan kendimi anne-baba gibi falan hissettim.

Yok be kızım. Onu görmüyorum bile nasıl ders çalışmamı engellesin.

 

Ah be arkadaşım, ben sizi çok mu gördüm? Hayır. Ama zihnimi fazlasıyla meşgul ettiniz. Ediyorsunuz. Kanlar içindeki halin hele de, artık seni görmesem de meşgul ediyor beni. Bedir'in çökmüş omuzları, bitkin bakışları. Hâlâ meşgul ediyor beni.

 

 

 

Çok kafana takma diyeceğim ama insan ister istemez kafasına takıyor.

👍

 

 

Dualarıma katarım, tek yapabileceğim bu.

Neyse benim gitmem gerek. Teşekkürler iyi arkadaş oldun. Sağ ol içimi döktüm. İyi geceler.

 

 

Her zaman.

 

Elveda.

Elveda Ersel.

 

Bölüm : 28.07.2024 22:14 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...