1. Bölüm
Şeymanur / Uçurumlar İçinde / Şimdi

Şimdi

Şeymanur
sukunettekelimeler

Yan mahalledeki annemin arkadaşına, el işi için havlu ve ip götürmüştüm. Geri dönmek üzereydim ki kapıdan on sekiz yaşlarında, ince uzun yapılı oğlu girdi.

“Selim abi az evvel gelmiş anne, oradaydım. Ekmeği anca getirdim,” dedi ve elindeki poşeti annesine uzattı.

Ben ise duyduğum cümleyle birlikte, vedalaşırken adımlarımı hızlandırıp evlerinin bahçesinden çıktım. Zaten gitmek üzereydim.

Kalbimin içi aniden pır pır etmişti. Demek gelmişti! Bugün geleceğini biliyordum, fakat günün hangi vaktinde buraya varacağını kestiremiyordum. Yan mahallede olduğum dakikaları bulmuştu işte.

Gerçi bir şey fark etmeyecekti; ben sadece uzaktan bakacak, sağlıklı olduğunu gözlerimle görecek ve eğer yakınlarıma denk gelirse “Hoş geldin,” diyecektim. gözlerimle görecek ve eğer yakınlarıma denk gelirse “Hoş geldin,” diyecektim.

Ama içimde, çocuk olsak da özgürce koşup oynasak, istediğimiz gibi kavga etsek, sonra barışıp sohbet etsek, gülsek, ağlasak, düşsek ve tekrar kalksak, özleyince çekinmeden sarılsak isteyen, saf ve hesapsız bir özlem vardı.

Aklıma, onlara ilk gittiğimiz günü getirdi bu his. Babası Cihan amca, arkadaşımız Özkan’ın babası Sadullah amca ve babam, bir odada oturuyordu. Annelerimiz ise diğer odada.

Ben, annemle Perihan teyzenin arasında uzun süre oturduğum yerden kalkmamıştım. Sonra Selim gelmişti. “Yusra, gelsene,” demişti. Kafamı iki yana sallayıp hafifçe “cık”lamıştım. Tabii Selim, “Kızım anakuzusu musun?” deyince, içime dokunmuştu bu söz. Sinirlenip yerimden kalkmış ve onun peşinden odasına girmiştim.

Kapı arkamdan kapanmış, o ise biraz ötede durmuştu. Ben etrafa bakınıyordum; odası derli topluydu, köşede dökülmüş birkaç oyuncak dışında bomboştu. O zamanlar, kardeşi Buket daha yeni yeni yürüyordu ve annesinin yanındaydı. Ablam ve abimler ise sokakta arkadaşlarıyla oyun peşindeydi. Evde bu yüzden sessizlik hakimdi.

Birden kıyafet dolabının kapağı açılmış, içinden Özkan çıkmış ve “Böö!” diye bağırıp ellerini havaya kaldırarak beni korkutmaya çalışmıştı. Başarılıydı da. Kalbim bir anlığına yerinden çıkacak gibi olmuştu. Bu planlı korkutma hoşuma gitmemişti. Bu yüzden ikisine de trip atmaya karar vermiştim.

“Küstüm sizle!” deyip yatağın köşesine oturmuş ve kollarımı birbirine bağlayıp ne deseler cevap vermemiştim.

O gün, Perihan teyze peynirli poğaça yapmıştı. Selim ise peynirden nefret ederdi. Aklıma bu gelince içimden sinsice sırıtmıştım. “Eğer birer tane peynirli poğaça yerseniz barışırız.”

Selim önce itiraz etse de Özkan'ın da katkılarıyla sonunda kabul etmişti. Mutfağa koşup ikisine de birer poğaça uzatmıştım. Özkan çoktan bitirmiş, Selim ise hâlâ elindekiyle bakışıyordu.

“Yemiyorsan ben gidiyorum!”

“Dur dur, yiyeceğim şimdi,” demişti. Sonra suratını buruşturdu, derin bir nefes aldı ve ilk ısırığı aldı. İlk lokmasını çiğnedikten sonra suratı normale dönerek hepsini bitirmişti.

Özkan’la şaşkınlık içinde birbirimize bakmış, gülümsemiştik. Özkan, büyük haberi vermek için koşarak Perihan teyzenin yanına gitmişti. “Selim peynirli poğaça yedii!”

Bu sırada ben de barışma anlaşmasını tamamlamak için elimi uzatmıştım. “Yusra, sana bir sır vereyim mi? Bana ceza değil, ödül oldu bu. Peynir aslında güzelmiş. Teşekkür ederim.”

Söyledikleri sinirimi bozsa da sözümü tutup barışmıştım. Bütün akşam üçümüz oyun oynamıştık.

Gözüm yine eskiye dalmıştı. Dalmasın da ne yapsın?

Düşücelerimden sıyrıldım. Hızlı adımlarla ilerlerken kalp atışlarımı kulaklarımda duyuyordum. Dinlenmeye vaktim yoktu. Adımlarımı daha da hızlandırdım. Etrafıma şöyle bir baktım; kimsecikler yoktu. İçimdeki telaşla, koşmaya başladım.

Nefes nefese mahalle meydanına vardığımda gözlerim kalabalığın içinde onu aradı. Nihayet buldum… Manav amcanın elini öpüyordu. Ardından birkaç kişiyle sarıldı. Babam karşısına geçtiğinde yutkundum.

Hoş geldin diyen herkes yavaş yavaş işine dönünce, annesiyle baş başa kaldı. Kadıncağız oğluna doyamıyor, defalarca kucaklıyordu. Benim içinse onu görmek bile yeterdi. Asker beklemek zordu, ama sayılı günler geçmişti işte.

Perihan teyzeyle uzaktan duyamadığım bir şeyler konuştular. Sonra kadıncağız bir kez daha evladına sarıldı ve evlerinin olduğu sokağa yöneldi.

Selim başını kaldırdığı gibi bakışlarımız birbirine takıldı. Beni fark etmediğini düşünmüştüm çünkü hiç buraya bakmamıştı. Tekrar boğazımda bir düğüm, kalbimde çırpınış hissettim.

Bana doğru yürümeye başladığında, az önce sakinleşen nabzım yeniden hızlandı. Ayaklarım sanki toprağa kök salmıştı; kaçmak ile yerinde kalmak arasında sıkışmıştım. Onu uzun zamandır karşımda görmemiştim. Şimdi ise yüzü, gözleri, adımlarının ritmi bütün varlığımı kaplamıştı. Adımlarını izlerken, bir yandan “Dur, yaklaşma, kalbim dayanmıyor,” demek; bir yandan da “Gel, ne olur gel,” diye yalvarmak istedim.x

Aramızda hatrı sayılır bir mesafe kalınca kendimi toparladım.

“Hoş geldin,” diyebildim. Sesim, hem sevinci hem de içime sığmayan heyecanı ele veriyordu.

Yüzünde, saklamaya çalıştığı ama benim fark ettiğim küçük bir tebessüm vardı. Yine de hâlâ ciddiydi, hatta anlamını çözemedim bir duyguya bürünmüştü. Onda bir değişiklik vardı.

“Hoş buldum,” demek bile ağır gelmiş gibiydi. Yüreğine oturan bir şey, benim yüreğime de oturmuştu. Ama yine de bakışlarının bana değdiği an içimden geçen tek şey “iyi ki geldi” oldu.

İçine özlem, gerginlik, sevgi ve şaşkınlık biriken sessizliği dağıtıp konuştu. Bakışlarını üzerimden ayırmadı. Sesi biraz yorgun, biraz da dalgındı ama tınısı hâlâ aynıydı, hâlâ içime işliyordu.“Nasılsın Yusra?”

Sorusu yüreğime ince bir sızı gibi işledi. Bunca zaman sonra onun sesinden adımı duymak, hâlimi merak ettiğini bilmek, içimde hem huzur hem de tarifsiz bir sevinç uyandırdı. “İyiyim,” dedim. Gözlerimin içi parlıyordu, oysa elimde olsa bu duyguyu saklamak isterdim.

Sonra her seferinde sorduğu o soruyu yöneltti. ''Atama işi ne oldu?’'

Öğretmenliği çok severek istemiştim ve mesleğimi yapmak için can atıyordum. Fakat henüz atanamamıştım. “Aynı,” dedim, sesime sinen üzüntüyü saklayamayarak.

Başını salladı. O da üzülmüştü, belli ki. Söylemese de anlıyordum.

Onca zaman sonra ilk kez karşı karşıya gelmişken konuştuğumuz konunun bu olması ise ayrıca garipti.


“Yusra ablaa!”
Amcamın küçük oğlu, nefes nefese yanıma koştu.

“Ne oldu Hüseyin?”

“Deden yine fenalaştı. Babanı bulacakmışsın hemen.”

Endişeli bakışlarım bir meden umarcasına Selim’e kaydı. “Sen babanı bul, ben gidip bakayım,” dedi. Ve Hüseyin’le birlikte bizim sokağa doğru koşmaya başladı.

Babam nereye gitmiş olabilirdi ki? Az önce buradaydı. Saatime baktım; ezan vakti yaklaşıyordu. Cami! Oradaysa telefona bakmaması normaldi. Ulaşamamaları anlaşılırdı.

Nefes nefese camiye vardım. bahçesini taradım. Çoğu kişi içerideydi neyse ki. Babam beni görüp yanıma geldi. Dedemin tekrar kriz geçirdiğini söylediğimde hızla eve döndük.

Kapıyı yengem açtı. Seslerin geldiği yöne baktım; dedemin odasındaydılar. Kapıda durup içeri göz attım. Selim, dedeme derin nefes almasını telkin ediyordu. Dedem gayet iyi görünüyordu, çok şükür.

“Bol bol su içirin. Biraz uyuyup dinlensin. Fenalaşırsa aynı şekilde hareket edin. Olmazsa yine hastaneye götürürsünüz,” dedi Selim.

Annem ve babam başıyla teşekkür etti. Selim müsaade isteyince, annem bana döndü:

“Selim’i geçir kapıya kadar kızım.”

Dedemi iyi görmek içime su serpmişti. Onu öyle çok severdim ki! Her fenalaşmasında, kaybettiğim diğer dedemi, anneannemi ve babaannemi hatırlardım.

Bana bir tek dedem ve büyük babaannem kalmıştı. Büyük babaannem de günün belli saatlerinde oksijen cihazına bağlanıyordu. İkisi de benim için çok değerliydi.

Dedemi iyi görmek içime su serpmişti. Onu öyle çok severdim ki! Her fenalaşmasında, kaybettiğim diğer dedemi, anneannemi ve babaannemi hatırlardım.

Bana bir tek dedem ve büyük babaannem kalmıştı. Büyük babaannem de günün belli saatlerinde oksijen cihazına bağlanıyordu. İkisi de benim için çok değerliydi.

“Allah’a emanet ol.”

Derin bir nefes aldı, bakışlarını birkaç saniyeliğine bana çevirdi.
“Sen de Allah’a emanet ol,” dedi.

 

⚘⚘⚘

 

Not :
Selam dostlar!
Hikâye daha eski zaman diliminde geçiyor. Biliyorsunuz ki eskiden "doğu" deyince hemen korku ve ön yargı takip ederdi insanları. Çünkü maalesef fazlasıyla terör olaylarına maruz kalınıyordu. Şimdi şükür ki bu epey yıkıldı. Daha güvenli vatanımızın toprakları. Lütfen bunu göz önüne alarak okuyalım. Kesinlikle doğuyu tehlike ile bağdaştırma niyetim yok. Yanlış perspektif ve algı da sunmak istemem. Bu hikaye uzun zaman öncede geçiyor. Ben de uzun zaman önce yazdım zaten.
(Seviyorum ben oraları bikerem! ;) ♡ )

Not 2: Bir sürü ahlaksız içerikli hikayeler bir çok oy ve okuma ile ile çıkıyor maalesef. Lütfen ahlak çizgisini geçmeyen, herkesin gönül rahatlığı okuyabileceği şeyler yazan dostların hikayelerini okuyup, yıldızlayıp, paylaşmayı unutmayalım. Öne çıkan şeyler güzellikler olsun.

Bölüm : 28.07.2024 22:27 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...