
Kesite geçmeden önce size küçük bir dipnottan bahsetmek istiyorum. Bu bölüm diğer bölümlerden daha uzun ve açıklayıcı olacak. Kırılma noktasının olacağı bir bölüm. Tamamen son noktayı koyduğumla sizinle buluşturacağım; sizi kesitle baş başa bırakıyorum.
🪶
“Amına koyduğumun piç kurusu!”
Birdenbire masayı kavrayıp kaldırdım, tüm gücümü vererek onu odaya fırlattım. Sandalyeler birbiri ardına devrildi, tahta gıcırtıları ve metalin çarpışma sesi odada yankılandı.
“Ne istiyorsun lan bizden!”
Sandalyeyi yerden kaldırıp duvara savurdum.
“Ne istiyorsun lan kadınımdan!”
Bir yumruk daha attım, bu sefer duvara… Elimi çektiğimde tenimde yanma hissettim ama umurumda değildi. Tekmelediğim sandalyeler paramparça olurken, öfkem bedenimi tamamen ele geçirmişti. Saçlarımı acıyla çekiştirirken, öfkem bedenimi sarmıştı. Her bir nefes alışım, kabaran bir fırtına gibiydi; ciğerlerimi yakıyor, damarlarımda buz gibi bir ateş dolaşıyordu.
“Yetmedi mi çektirdiğin acılar?” diye fısıldadığımda bir an yere yığılacak gibi oldum ama dizlerim yere kapanmadan kendimi tuttum. Masayı titreyen ellerimle kavrarken “Canımı yaktığın yetmedi mi!” diye haykırıp cama doğru sertçe fırlattım.
Parmak uçlarımda acı ve kan vardı ama hissetmiyordum. Kafamın içinde çınlayan tek şey, o hainin yaptığı alçaklıklar, Eyşan’ın yaşadığı o derin yaraydı.
“Yeter bit artık!”
Yumruğumu duvara indirmeye başladığımda içimdeki bütün çaresizlik, korku ve öfke bu anlarda, kontrolümü tamamen kaybettiriyordu.
“Yeter orospu çocuğu yeter!” diye bağırdığımı hatırlıyordum.
“Mete!”
Odada yankılanan sesle yumruklarımı geçirmeye devam etmiştim. Karnıma sıkıca bağlanan kollar ile duvardan ayrılırken çırpınmaya çalıştım.
“Ne yapıyorsun amına koyayım!”
Yumruğumu beni tutan kişiye savurmaya çalışırken gözlerimin önünü kan bulamıştı. Karnımdan ayrılan ellerle yerdeki sandalyeye doğru uzandım. Sanki gözlerimin önünde bir pus vardı ve ben kimseyi göremiyordum. Bileklerimden kavrayan o güç beni sertçe duvara yasladığında bileklerimi bırakıp yakalarımı kavradı.
“Dur artık, DUR!”
Onu tutup üzerimden atmak istediğimde yakalarımdan tuttu ve biraz kendine çekip yeniden duvara vurdu.
“XWE RÛXŞE BÎNE!” (Kendine gel)
Gözümdeki pus bir anda dağıldı. Zihnimin içindeki Bozkurt, yorgun bir şekilde uzağa uzandığında karşımdaki Ahmet’in yüzü belirginleşti. Yavaşça derin bir nefes almaya zorlandım, kaslarım hâlâ gerilmiş, kalbim deli gibi atıyordu.
“Ne yapıyorsun Mete sen?”
Yüzüme sertçe bakıyordu, gözlerindeki kararlılık ve endişe birbirine karışmıştı. İçimdeki öfke alevi hâlâ yanıyordu ama onun sesi, o an beni tutan tek şeydi. Ciğerlerimi yakan titrek bir nefes aldığımda kaşlarını çattı.
“Ne bu halin oğlum? Bu kadar ne biriktirdin lan sen içinde?”
Gözlerimin dolduğu an amansız iki yaş göz pınarlarım yanaklarıma doğru süzüldü. Çenemde birleşen yaşlar, Ahmet’in eline damladığında Ahmet’in çatık kaşları gevşedi. Ardı ardına dökülmeye başlayan yaşlarla hıçkırmaya başladığımda gözlerimi kapatıp başımı arkama yasladım. Hıçkırıklarım bulunduğumuz alanda yankılanırken yakalarımdaki elin ayrıldığını hissettim. Sırtımın duvardan ayrılmadan yere sürüklendiğini hissettiğimde omuzlarıma değen elleri fark ettim.
“Gel buraya,” diye fısıldadı, Ahmet. Elleri sırtıma yaslandığında başımı omuzlarına yaslayıp hıçkırmaya devam ettim. Haykırışlarıma karışık hıçkırıklarım, Ahmet’in üzerindeki formayı kavrarken bile devam ediyordu. Ahmet, bir eliyle sırtımı sıvazlarken bir elini de saçlarıma koymuş, beni omzuna bastırıyordu.
“Dayanamıyorum Ahmet,” diyerek hıçkırdım. “Sürekli koşmaktan çok yoruldum. O şerefsizin ne yapacağını bilememekten, her an ölümün nefesini ensemizde hissetmekten çok yoruldum. Ellerimin arasından kayıp gidecek, tutamayacağım diye çok korkuyorum. Ona bir şey olacak diye ödüm kopuyor. Dayanamıyorum, ben buna. Çok korkuyorum.”
İçli bir nefes verdiğini duydum.
“Bir sözüyle timini yöneten adamın adımları yerleri titretirdi. Şimdi o adam, sevdaya boyun bükmüş, pençesinde çaresiz kalmış.”
Hıçkırıklarımın arasında kulağıma fısıldadığı cümleyle, yumruğumun arasındaki kumaşı daha da sıktım.
Dişlerimi sıktım.
“Dayanamıyorum!” diye haykırdım. Ahmet, sırtımı sıvazlamayı bırakıp, omuzlarımdan kavradı ve beni birazcık geriye çekti. Bulanık bakışlarımın arasından yüzünü izlerken kafasını iki yana salladı. O bakışlarda, sertliğin ardında kocaman bir yürek vardı, kırılmış ama kırmamış bir adamın öfkesini ve acısını taşıyan.
“Dayanmak zorundasın, Mete,” dedi, sesi hem yumuşak hem kararlıydı. “Sen dayanamazsan, kim dayanacak? O kadın, seni sen yapan varlığınsa, sen de onun için ayakta kalmalısın. Eğer pes edersen, tek kaybeden siz olursunuz.”
Gözlerimi kaçırmak istedim ama ona rağmen Ahmet’in gözlerine bakmaya devam ettim.
“İçim bir kor olmuş yanıyor Ahmet. Ben sevdamdan yorulmadım ama sevdamı çok yordular. Onun acıyan canı, benim canımdan canımı koparırken, gözünden akan yaşın hesabını soramadım oğlum ben.”
Ahmet gözlerini kapattığında kaşlarımı çatıp devam ettim.
“Tam bitti diyorum ama tekrar başa dönüşüyoruz. Ben bundan yoruldum. Yolunu yordamını siktiğimin orospu çocuğunu bulamıyoruz. Resmen dalga geçer gibi oynuyor hayatlarımızın içinde. Kaç kere daha ben Eyşan’ı ellerimde tuttuğum topraktan kaçıracağım,” titreyen çenemle gözlerimin dolmasını engelleyemediğimde yüzümü buruşturdum. Ahmet’in yakalarını yakaladığımda gözlerini açıp içindeki acıyla bana baktı.
“Ben daha kaç kere sevdiğim kadının ölümle karşı kalmasına seyirci kalacağım!”
Ahmet, alnını küçük bir sertlikle alnıma vurduğunda sağ eli enseme yaslandı.
“Pes etmeyeceksin o halde. Buraya gelip yıkılışını kimseye göstermeyeceksin. Eğer seni yeterince tanıyorsam ve şu an burada, dizlerinin üzerinde yıkıksan kaybetmek üzeresin demektir. Unutma, kaybetmek sadece vazgeçmekle başlar. Ayağa kalk ve karının yanında dur.”
Gözlerimdeki kırılganlık, tam yüreğimin ortasına bir kıvılcım gibi oturdu.
“Ben, bu savaşın sonunu göremiyorum Ahmet.”
Onun yüzüne bakan gözlerim son kez kapanabilir ama o, yaşamaya devam etsin. O olsun. Son nefesimi verecek olsam bile o olsun. O yaşasın.
“Varsın ölüm kapımda olsun,” sol gözümden akan yaş, yüreğimin ortasındaki kora düştü, “ama onun canına dokunmasın.”
Koyduğum son noktada görüşmek dileğiyle...
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 29.29k Okunma |
1.47k Oy |
0 Takip |
88 Bölümlü Kitap |