
Bu sabah da kulaklıklarımı takıp okula gittim. Yolda giderken etrafımdaki insanları inceledim.
Sabahın erken saatleri olduğu için dışarıda pek insan yoktu.
Okula giden birkaç öğrenci ve mahalle bakkalımızın sahibi olan Hasan amca dışında.
Muhtemelen mahalle sakinleri hâlâ uykudaydı.
Gelenlere bakın!
Bizim mahallenin küçük çetesi. Tabii bana çarpmadan geçip gitmiyorlar.
Yaramaz çocuklar!
Çetelerinin lideri, ki kendisine böyle söylenmesini istiyordu bizim sınıftan Emre' nin kardeşi Eren. Aynı abisi hık demiş burnundan düşmüş. Bana çarpmalarından sonra dengemi biraz zor da olsa toparlayıp yoluma devam ettim. Hasan amcanın "Günaydın kızım." dediğini dudaklarını okuyarak anladım. Ben de ona her zamanki gibi hafifçe başımı sallayarak karşılık verdim. Okula vardığımda zil daha çalmamıştı. Sınıfa gidip sırama oturdum. Kulaklıklarımı çıkarıp telefonumu sessize aldım. Telefonumun alınmasına hiç niyetim yoktu. Telefonumu sessize aldıktan sonra ders zili çaldı.
Aaa bu arada hiç kendimden bahsetmedim. Ben Ela. On beş yaşındayım ve lise ikinci sınıfa gidiyorum. Şimdilik bu kadar yeterli. Daha sonra bahsi açıldıkça kendimden bahsederim. "Niye şimdi bahsetmiyorsun?" derseniz eğer sürekli kendimden bahsetmeyi sevmiyorum.
Ders zilinden sonra öğretmenler zilinin de çalmasıyla matematik öğretmenimiz olan Ahmet Hoca' nın sınıfa girmesi bir oldu. Bu hoca hiç mi oyalanmaz? Zil çalar çalmaz geliyordu.
Hoca geleli beş dakika oldu ama sıra arkadaşım Duru hâlâ gelmedi. Sınıf kapısı mı çaldı yoksa bana mı öyle geldi? Yoo doğru duymuşum. Duru geldi. Bir kere de geç kalmasa ama yok o hep sınıfa öğretmenden sonra gelir. Öğretmenden özür dileyip hemen yanıma oturdu.
Duru "Hoca beni yok yazdı mı?" diye soruyordu ki hoca yoklamayı almaya başladı.
Ne sıkıcı bir dersti yaa... Zil çalmasaydı eğer sıkıntıdan patlardım herhalde. Sabah sabah matematik dersi mi olurmuş, sanki başka ders yok!
Ben düşüncelerime dalmışken yanımda bir hareketlilik oldu. Duru hızlıca ayağa kalkıp "Hadi, kantine gidiyoruz!" dedi. Düşüncelerimden uzaklaşıp kafamı ayağa kalkan Duru' ya doğru çevirdim.
"Tamam, bekle cüzdanımı alayım." dedim.
Cüzdanımı alıp beraber kantine gittik. Bir tane çay aldım. Duru ise bir tost ve bir çay aldı. Boş bulduğumuz bir masaya geçip oturduk.
Çaya iki şeker atıp karıştırırken "Sen yine mi kahvaltı yapmadan evden çıktın?" diye sordum.
Duru "Sorma yaa... Yine annemle kavga ettim. Hiçbir şey yiyemeden evden çıktım." dedi.
Çaydan bir yudum içip "Yine ne oldu?" diye sordum.
"Aynı şeyler işte. Babamla yine kavga etmişler. Sinirini benden çıkardı." Duru derin bir nefes alıp verdi. Tosttan kocaman bir ısırık alıp yemeğe başladı.
Durumu az çok bildiğim için derine inmek yerine konuyu değiştirdim.
"Duru, Murat' la nasıl gidiyor?" diye sordum.
Duru ağzındaki lokmasını yutup çayından bir yudum aldıktan sonra hızlı hızlı "Ben sana anlatmayı unuttum. Kusuruma bakma. Sabahki olaylardan sonra neyse boş ver bunları." dedi. "Dün- " Duru dün demişti ki ders zili çaldı.
"Neyse bir sonraki teneffüs anlatırım." deyip çayının geri kalanını içerken ayağa kalktı.
"Tamam, olur. Zaten şimdi anlatmaya başlasan bile yarım kalır. Ders sonuçta Ahmet Hoca' ya." dedim. Ama aklım Duru' nun söylediklerinde kalmıştı. Acaba aralarında ne olmuştu? Kesin Duru yine sevgilisiyle kavga edip ayrılmıştı. Bu şaşıracağım bir konu değildi. Çünkü bahsettiğim kişi benim biricik arkadaşım Duru...
"Evet yaa... Bari çabuk gidelim. İkinci defa geç kalmama sessiz kalacağını hiç sanmıyorum." Duru hızlı hızlı yürürken bir yandan da tostunu yiyordu. Ben de arkasından ona yetişmeye çalıştım.
Ohh be! Nihayet zil çaldı. Duru' ya dönüp "Anlat bakalım." dedim heyecanla. Evet heyecanla dedim bunu. Biliyorum arkadaşımın sevgilisiyle kavga edip ayrılması eğlenecek bir konu değildi ama nerdeyse her ay benzer konuları dinleyince veya görünce insan alışıyor buna. Ben de her seferinde yeni bir film izliyormuş gibi dinliyordum onu.
"Burada olmaz. Bahçeye çıkalım mı? Hem sana yeni haberlerim var." dedi. İşte başlıyordu benim aksiyonlu romantik filmim.
Beraber okul bahçesine gittik. Boş olan banklardan birine oturduk. Tam da ağacın altı olduğu için gölgeydi ve birazcık serindi. Havalar o kadar sıcaktı ki anlatamam. Sıcaktan yanıyorduk. Bir de bu yetmiyormuş gibi okula geliyorduk. Neyse ki okulların kapanmasına bir ay kaldı. Sınavlardan sonra okullar kapanacaktı. Duru tam konuşmaya başlayacaktı telefonu çaldı. Anladığım kadarıyla mesaj geldi.
"Mesaj kimden?" diye sordum.
Ama Duru duymamış gibiydi. Yüzünde de bir gülümseme vardı. Daha sert bir şekilde "Duru!" diye seslendim.
"Ela bir şey mi dedin?" Duru yüzündeki küçük gülümseme ile hâlâ telefonuna bakıyordu.
"Sabahtan beri sana sesleniyorum." dedim.
"Kusuruma bakma yaa... Can mesaj atmış da. Ona cevap verdim." Duru sonunda gözlerini telefonundan uzaklaştırıp yüzüme bakmaya başladı.
"Can? O kim?" dedim sesimdeki şaşkınlığı gizlemeden. Her ay alıştığımı söylemiştim değil mi? Ama hayır duyduğum her farklı isimde hâlâ şaşırıyordum. Duru, sürekli başrolü değiştiren yönetmen gibiydi.
Duru yüzümde oluşan şaşkınlığa gülerken "Dur, en iyisi baştan anlatayım!" dedi.
"Bir zahmet." derken gözlerimi devirdim.
Duru heyecanla "Tamam başlıyorum. Hazır mısın?" dedi.
Ben de başımı evet manasında salladım. Bedavaya izleyeceğim bir filme hayır diyemezdim.
"Dün Murat' tan ayrıldım. Zaten sıkıcı biriydi. Hem ben galiba Can' a aşık oldum." dedi.
"Kızım iyi ki baştan anlat dedik yaa." dedim biraz sinirli biraz sevecen bir şekilde.
"Tamam bekle biraz, anlatacağım. Murat' tan ayrıldıktan sonra parka gittim. Parkta koşanlar, oturanlar vardı. Önüme bakmadan gidiyordum. Dediğim gibi önüme bakmayınca koşanlardan biri bana çarptı. Bende haliyle yere düştüm. Tuhaf olan şu ki çocukta yere düştü. Hani yere düştü dedim ya..." Duru nefes almadan hızlı hızlı konuşurken derin bir nefes alıp verdikten sonra beklentiyle bana baktı. Devam etmesi için kısaca "Evet." dedim.
"İşte düşmesiyle kalkması bir oldu. Veee elini uzatıp kalkmam için yardım etti. Aynı filmlerde olduğu gibi gözlerine bakarak ayağa kalktım. 'Kusuruma bakmayın özür dilerim.' dedim hızlı bir şekilde. Sence o ne dedi?" diye sordu Duru. Gözlerini kocaman açarak bana bakıyordu. Sanki yaşadığı olayları bana anlatırken tekrar yaşıyormuş gibiydi.
"Duru, ben ne bileyim. Daha yeni anlatmaya başladın." dedim ben de.
Duru "Tahminde bulunsaydın." derken dudağını büzüp ağlayacakmış gibi baktı.
Ben de yüzüme yerleştirdiğim sahte sinirle Duru' ya bakınca konuşmaya devam etti.
"Can 'Böyle güzel bir bayanı nasıl fark etmedim de çarptım. Asıl siz benim kusuruma bakmayın.' demesin mi! Ben daha bir şey diyemedim. Biliyorsun bir sürü çocukla çıktım." Bilmez miyim hiç . "Ama biri bile güzelsin demedi. Çarpmanın ve iltifatın etkisiyle Can' a aşık oldum." İşte bu kadardı. Benim saf arkadaşım yine bir erkeğin bir sözüyle hemen aşık olmuştu. "Benim öylece baktığımı görünce beni bir banka götürüp oturttu. Galiba şok geçirdim sandı.
'İyi misiniz?' diye sordu. Bende daha fazla beklemeden 'İyiyim.' dedim. İyi olduğumu görünce 'Ben Can.' dedi. 'Duru.' dedim. Biraz oturup konuştuk. Sonra telefonunu verdi. Kabalık olmasın diye bende verdim." demesiyle yüksek sesle "Sen ne yaptın?" dedim. Sesim baya yüksek çıkmış olmalı ki etraftaki birkaç öğrencinin bize baktığını gördüm. Sesimi alçaltarak "Yeni tanıştığın birine numaranı mı verdin?" diye peş peşe sordum.
"Kızma hemen." Duru kedi yavrusu gibi yüzüme baktı. Kısa bir sessizlikten sonra konuşmaya devam etti. "Sonra parktan ayrıldım. Eve yaklaşmıştım ki telefonum çaldı. Arayan Can' dı."
Ben şaşkınlıkla yüzüne bakarken konuşmasına devam etti.
"Can telefonda beni çok özlediğini ve bana aşık olduğunu söyledi. O kadar çok şaşırdım ki anlatamam." Sadece şaşıran sen değildiin maalesef. Ben de senin kadar çok şaşırdım canım arkadaşım. Tamam bir sürü çocukla çıktı. Ama içlerinden hiçbirinin Duru' ya aşık olduğunu sanmıyordum. Bu filmin nereye doğru gideceğini merakla bekledim.
"Ve bana çıkma teklifi etti. Bende kabul ettim. Ben bu çocuğa gerçekten aşık oldum." deyip heyecanla boynuma sarıldı Duru. Ben de şaşkınlıkla ve heyecanını paylaşarak Duru' ya sarıldım.
Zilin çalmasıyla ve nöbetçi hocanın "Hadi çocuklar sınıflarınıza gidin." demesiyle oturduğumuz yerden kalktık.
Yürürken Duru "Ve Can bugün beni güzel bir yere götürecekmiş. Sende gelmek ister misin? Hem Can' la tanışırsın." dedi.
Duru, erkek arkadaşlarıyla buluşacağı zaman babasına "Ela ile kafeye gideceğiz." diyordu. Bu yüzden erkek arkadaşlarını az da olsa tanıyordum.
"Yok yaa... Ben gelmeyeyim. Hem yarın sınav var. Sınava çalışacağım. Siz en iyisi başbaşa kalın." dedim.
"Hayır, olmaz. Sende geleceksin. Sınava çalışmasan da olur. Sen gelmezsen ben de gitmem. Hem sen olmazsan ben nasıl izin alacağım." Duru beklentiyle gözlerimin içine bakarken içimden hayır demek gelmedi ama bu onu sinir edeceğim anlamına gelmiyordu. "Haa sen, beni bu yüzden davet ediyorsun. Yoksa davet edeceğin yok." Alınmış gibi Duru' ya baktım.
"Yaa.. Yanlış anladın Ela. Ben- " sözünü kesip konuşmaya başladım. Yoksa gözleri dolan Duru her an ağlayabilirdi. "Şaka yaptım kızım." dedim gülerek. Duru gözlerinden akmak üzere olan yaşları geri itmek için hafifçe başını yukarı kaldırıp gözlerinin altını sildi.
Konuşa konuşa sınıfa geldik. Sıramıza geçip oturduk.
Sınıftan bir öğrenci yüksek sesle "Ders booooş!" diyerek sınıfa girdi.
Duru hemen telefonunu eline aldı. Yeni sevgilisiyle konuşacaktı büyük ihtimal. Ben ise sınıftaki en köşeye geçip kulaklıklarımı taktım ve kitabımı elime aldım. Kitabın kapağını açmadan sınıfa göz gezdirdim. Dersin boş olduğunu gören öğrenciler etrafa dağılmıştı. Kızların bazıları bir köşede modadan konuşuyorlardı. Bir grup erkek -içlerinde Emre 'de vardı- bir köşeye geçip oturmuştu. Geriye kalan kızlar ve erkekler ise ne olduğunu anlayamadığım bir oyunu oynuyorlardı. Etrafı incelerken bir anda Emre ile göz göze geldim. Kafamı çevirirken gülümsediğini fark ettim. Ama bana gülümsemiş olamazdı. Sadece gülerken gözlerimiz denk gelmişti o kadar.
Lafı geçmişken kısaca Emre' den bahsedeyim. Zaten onun hakkında çok fazla bir şey bilmiyordum.
Siyah saçlı, göz rengi de siyah, uzun boylu yani 1.80 filan ve dışardan gördüğüm kadarıyla birazcık kaslı biri. Birazcık da yakışıklı olduğunu unutmamalıyım. Aslında çok da uzun sayılmaz. Aramızda on santimetre anca vardır. Bu onunla yan yana geldiğim anlamına gelmiyordu. Sadece bir tahmindi. Bu arada ben kısa boylu değilim. 1.68 boyundayım. Bunu söylemezsem olmazdı.
Biraz serseri tipi var. Zaten arkadaşlarıyla -Kaan, İlker, Arda ve Özgür- dolanıyordu. Tam bir çete gibiydiler. Eren' in abisine özenmemesi elde değildi.
Kafamı kızların bulunduğu tarafa çevirdim. Elif ve arkadaşları. Çok gıcık tipler özellilkle de Elif. Kendilerini hiç sevmezdim. Kendini beğenmişlikler.... Iyyk... Tam sinir bozucu kızlardan biriydi. Sarı saçlı ama doğal değildi. Bakan herkes saçlarının doğal sarı olmadığını anlardı. Ama yüzüne karşı kimse söyleyemezdi. Bir kere kızın biri kavga sırasında söylemek gibi bir hataya düştü ve maalesef kız, Elif yüzünden okul değiştirmek zorunda kaldı. Ama gelin bir de Duru' ya bakın. Çok güzel ve doğal sarı saçlara sahip. Sonuçta kendisi benim biricik arkadaşım olur. Bunun saç rengiyle bir ilgisi olmadığını anladığınızı düşünüyorum.
Benim saç rengimi sorarsanız eğer siyah düz siyah daha ne olsun! Gözlerim aynı ismim gibi ela. Doğduğumda annemin ilk işi gözlerime bakmak olmuş. Ela olduğunu görünce ismimi Ela koymak istemiş. Babam da kırmamış kabul etmiş. Küçükken uyumadan önce annem yanıma uzanıp her gün anlatırdı ama eskiden. Ezberlediğim hikayeyi annemin sesinden dinlemek çok güzeldi. Sonraki cümlesini söylerken ben de yüzümdeki gülümseme ile içimden söylerdim.
Etrafı izlemek bu kadar yeter. Kafamı kitabıma gömdüm ve okumaya başladım. Aslında çok fazla kitap okumam. Ama böyle durumlarda iyi oluyordu. Kitap okurken zamanın nasıl geçtiğini anlayamadım. Zilin çaldığını bile fark etmedim. Duru olmasaydı eğer teneffüs olduğunu öğrenemezdim. Kulaklıklarımı çıkartıp Duru' ya baktım.
"Deminden beri seni dürtüyorum. Nasıl daldıysan artık..." Duru gözlerini devirdikten sonra heyecanla "Sana yeni haberlerim var." dedi.
Öylece baktığımı görünce sinirli bir şekilde "Eee hadi kalk oturduğun yerden bahçeye gidelim." dedi.
Tam esneyecekken bana sinirle bakan Duru ile göz göze geldim. Esnememi yarıda bırakıp masaya tutunarak ayağa kalktım. Kitap okumak gerçekten uykumu getirmişti. Zar zor ayağa kalkıp Duru' nun peşinden gittim. Dediğim gibi uykulu olduğum için önümü doğru dürüst göremiyordum ve birinin ayağına takıldım. Bu kadar sakar bir insan değilim ben ama nasıl olduysa işte tam yürüdüğüm yolda bir adet beyaz spor ayakkabı giymiş ayağa denk gelmiştim. Tam düşüyordum ki erkeksi bir el beni belimden tuttu. Evet tekrar ediyorum belimden biri beni tuttu. Düşmeme engel olduğu için teşekkür mü etsem erkek eli olduğu belli olan kişiye içimden küfürler mi saydırsam kararsız kaldım. Aradan geçen saniyeler bulunduğumuz durumun saçmalığını değiştirmiyordu ve hemen kendime gelmem gerekiyordu. Yoksa belimdeki elin sahibi ile tüm okula yayılacak olan bir dedikodunun ana malzemesi olmak üzereydik. Hatta olmuş bile olabilirdik. Çünkü her okul gibi bizim okul da dedikodulara oldukça açtı. Kendimi toparlayıp doğrularken hâlâ belimde olan elin bileğini tiksintiyle tutarak üzerimden uzaklaştırdım ve bana yardım eden kim diye baktım.
Ben yanlış görmedim değil mi?
Bana yardım eden gerçekten Emre miydi?
"İyi misin Ela?" dediğini duydum az önce bana yardım eden yakışıklının. Evet az önce tiksintiyle bileğini tutmuş olabilirdim. Ama kim olduğunu bilmeden yaptığım bir davranıştı sonuçta. Kim olduğunu bilseydim çok farklı davranmazdım gerçi. Sadece yüzümdeki tiksinti ifadesinden ziyade midemde uçuşan kelebeklerin sıcaklığı yüzümde olurdu. O kadarcık işte.
"İ-ii-iyim. Teşekkür ederim." dedim zorda olsa. Ben az önce kekeledim mi? Kafamı gidip hangi duvara vursaydım acaba? Yok o kadar da değildi sonuçta. Kafam değerli benim için. Daha bana çok yardımcı olacak. Ufak bir hata yaptım sadece unutulur giderdi. Değil mi unuturlardı? Evet dediğinizi duymak istiyorum. En azından kafanızı hayır diyerek sallarken evet deyin. Bu da yeterli benim için.
Arkamı dönüp kimin ayağına takıldığıma baktım. Bana bu rezilliği yaşatan kişiyi görmem gerekiyordu. Hiç şaşırmadım Elif' miş. Kesinlikle bilerek yaptı. Bu kızın benimle ne ilgisi vardı anlamış değildim. Çünkü bu davranışı ilk değildi daha önce de beni sınıfta utandıracak davranışlarda bulunmuştu. Ama bu sefer farklıydı. Çünkü bu sefer Emre yardım etmişti. Elif' in yüzü sinirden kızarırken Duru yanıma gelip yüzündeki sahte şaşkınlıkla "Aaaa! Beyaz kocaman bir taşa mı takıldın?" dedi. "Hangi akılsız sınıfın ortasında bu taşı unuttu." Doğrudan Elif' in gözlerinin içine bakarken gülmemek için kendimi tuttum. Elif yerinden kıpırdayıp Duru' nun üstüne doğru gelecekken arkadaşları kollarından tutup uyarırcasına Elif' e baktılar. Sorun çıkaramazdı. Çünkü çıkardığı bir sorunla okuldan atılması kaçınılmazdı. Disiplin kurulunun en son verdiği karardı bu.
Önüme dönünce Emre' nin gitmiş olduğunu fark ettim. Ne ara kaybolmuştu. Belki biraz daha gözlerine yakından bakardım. Kendime gelmem lazımdı ne diyordum ben.
Duru koluma girip "Anlaşılan sen tek başına yürüyemeyeceksin. Biraz yardıma ihtiyacın var." dedi ve yürümeye başladık arkamızda sinirden ne yapacağını bilemeyen bir kız ve onu sakinleştirmeye çalışan arkadaşlarını bırakarak.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |