
Kısacık bir anda
Uzun uzun kalmak…
Beğenmeniz dileğimle:) keyifli okumlar🌸
Yemeğimiz bittikten sonra arabaya bindik. Masada konuşulanlardan sonra daha gündelik şeyler hakkında konuşmuştuk. İkimiz içinde ağır olan şeyleri konuşmanın faydası yoktu.
Evimin önüne geldiğimizde ela gözleri bana kaydı, yüzümde gezindi. Kapıyı açmadan önce "Her şey için teşekkürler." Dedim. Gülümseyip "Beğendiysen hep gideriz."Dedi. Kaşlarımı çatıp "Yine buluşuyoruz da haberim mi yok?" Soruma hemen cevap verdi. "Kim bilir? Sonuçta bu gece de beni görmeyi beklemiyordun." Dedi. Cevap vermeye yeltenmeden arabadan inip apartmana doğru yürümeye başladım. Arabayı çalıştırmamıştı bu yüzden arkamı dönüp tekrardan gülümsedim ve içeri girdim.
Kapımın önüne geldiğimde çantamdan anahtarımı çıkarttım. Kapıyı açtıktan sonra ayağımdaki ayakkabıya ve cekete gözlerim kaydı. Bugün yaşadıklarım sanki bir film edasıyla gözlerimin önünden geçti. Salona geçince koltuğa kendime bıraktım ve ayaklarımı sehpaya uzatıp biraz öylece düşündüm. Bugün yine aynı mesajı almıştım. Her zamanki gibi mesajı alır almaz kötüleşmiştim. Bunca zaman hayatım belirsizliklerle dolup taşmıştı. Küçüklüğümü hatırlıyordum da, annemi ve babamı yurt kapısından girmesi umuduyla bekler durudum. O ümit bile bana o kadar iyi gelirdi ki... İçimdeki acı az da olsa giderdi. Hiçbir zaman son bulmayan bir döngüydü aslında beklenti denilen şey ve ben hep bekledim. Belkide bu yüzden bu kadar korkak, kırılgandım.
Ne kadar zaman orada öylece durdum bilmiyordum. Gözlerimi anlık kapamam ardından uzun uyku çekmem bir oldu.
&
Saatler geçmişti ve ben gece gelir gelmez kendimi bıraktığım koltukta, dizlerim karnıma kadar çekilmiş bir şekilde uyuklamıştım. Gözlerimi açtığım gibi ayaklanıp banyoya gittim. Gece boyunca düşünmekten gözüme pekte uyku girmemişti. Bu yüzden ayılmam gerekti ki duş fazlasıyla yeterli oldu. Hazırlığımı da yapıp hızlıca okula doğru yola koyuldum.
Etrafta hâlâ sessizlik hakimdi. Okula bir an önce sağlam bir şekilde gitmek şu andaki en büyük gayem olabilirdi. Sokakları bu kadar sessiz ve sakin görmeye alışık değildim. Geçen gün olan olaylar insanları nasıl etkilemişse çok az insan dışarıdaydı. Okula vardığımda Sibel'i görünce hemen yanına doğru ilerledim. "Günaydın Lülüm. Gece neler kaçırdın bilemezsin." Yanındaki sandalyeye oturdum. Yüzümdeki ifadeden hoşlanmamış olacak ki "Bir saniye! Asıl sana ne oldu böyle Allah aşkına?" Dedi.
Derin bir nefes alıp "Bir şeyim yok. Çocuklar gelmeden hazırlansam iyi olacak."
Dedim. Sibel üzgün bir surat yapıp "Akşam Yiğit'le siz ne yapıyordunuz yukarıda? Ayrıca sen niye ağlıyordun?" Dedi. Kendimin bile zor cevap verdiği şeyleri açıklamak istemiyordum. Bu yüzden kaçma edasıyla sınıfa doğru ilerledim. Sibel arkamdan konuşmak istediğini bağırsa da umursamadım ve sınıfa girdim.
Okulun çıkış saatlerine gelmiştik. Sibel sınıfındaki çocukları teslim ettikten sonra gitmişti. Ben ise son yaptığım etkinlikten Kalanları toparlıyordum. İşlerimi bitirdikten sonra tam dışarı çıkıyordum ki kapının hemen yanında oturan Kaan'ı gördüm. Ona doğru yaklaşıp "Kaan tatlım, annen hâlâ gelmedi mi?" Dedim. Başını yavaşça salladı gözleri yere kaydı.
"Tamam hadi bir anneni arayalım olur mu?
Çantamdan telefonumu çıkartacakken elimi tutup "Hocam babam uzakta, annemin de işi varmış. Aslında biri gelecekti ama..." dediğini bitirirken gözleri arkama kaydı. "Yiğit amca geldi!" Ayaklanıp koşmaya başladı. Yiğit gerçekten gelmişti. Üniformada ne kadar ciddi görünürse görünsün Kaan'ı görünceki sıcaklığı farklıydı.
"Aslan parçası, seni biraz beklettik galiba." Kaan kafasını sağa sola salladı. "Senin geleceğini duyunca çooook mutlu oldum ben." Yiğit Kaan'ın saçlarını sevip bana döndü. Ona yakınlaşıp aramızdaki mesafeyi azalttım. Kaan'ın duyamayacağı şekilde "Aysu Hanım neden gelmedi?" Dedim. Soruma o da aynı tonla "Küçük aksaklıklar oldu diyelim." Dedi. Kaan heyecanlı bir şekilde "Öğretmenim sizde bizimle yemeğe gelir misiniz? Yiğit amca pizza ısmarlayacakmış!" Dedi. İlk başta düşünür gibi oldum ve Yiğit'e baktım. "Bilemedim... Sizin planınızı bozmayayım ben." Yiğit ifadesini hiç bozmadan "Aksine. Kaan'ın planı bu, ben sadece uydum. Gelirsen sevinirim..." Sonda dediğinin farkına varıp kendini düzeltti "Yani seviriz." Dedi.
"Tamam o zaman Kaan için gelirim." Kaan ellerini birine vurup "Hadi gidelim!" Dedi ve bizi arkada bırakıp koşmaya başladı. Yol boyunca Kaan Yiğit'e yaptığı resimlerden, etkinliklerden bahsetti. Yiğit'te hiç sıkılmamdan hepsini bir o kadar ciddiyetle dinlemişti. Mekana gelince de Kaan bizi bırakıp mekanda bulunan oyun yerine geçmişti. O oyunu oynarken biz de yemeklerimizi sipariş vermiştik.
"Bu aralar çok sık karşılaşır olduk Yüzbaşı."
Yiğit'in dudağının kenarı kıvrılırken "Belki tesadüf... Belkide kader." Dedi. Arkama yaslandım ve "Biraz daha karşılaşırsak Tesadüf olamayacağını düşüneceğim zaten." Dedim. Gözlerini yüzümden ayırmadan o da arkasına yaslandı. Garson yemekleri masaya koyarken o yinede gözlerini benden ayırmadı. "Neden öyle bakıyorsun?" Bana yaklaştı ve "Zamanı gelince söylerim." Dedi.
"Neden sormadın? Dün odada ağladığımı." Dedim. "İstesen anlatırdın diye düşündüm. Seni zorlamak istemem Eylül." Dedi. Ben olsam meraktan çatlardım ama o hem o gece hemde sonrasında hiçbir şey sormamıştı. Hatta benim yanımda durmuştu. "Teşekkür ederim. O gün kötü bir mesaj aldığımdan öyle oldum. Uzun zamandır da panik atak geçirmemiştim gerçekten teşekkür ederim.” Dedim.
Garson pizzaları getirince Kaan'ı çağırdık. Kaan gelir gelmez mutlulukla yemeğe gömülmüştü. Yemeğimizi yerken yan masadan gelen bağırışla o yöne döndüm. Masadaki kız ağlıyordu ve önündeki adamda ondan yaşça büyük görünüyordu. İlk başta babası ya da dedesidir diye düşündüm ama değildi. Adam "Bize bakıyorlar! Ağlama benim güzel karım." Dedi ve kıza dokundu. Kız kendini geri çekti ama adam daha da yanaştı. Gözlerim Yiğit'e döndü. O da anlamış olacak ki benden önce davrandı.
Kaan'a gülümseyip "Sen güzelce yemeğini ye." Dedim. Yiğit' in ardından masaya geldiğimde adam Yiğit'e "İşine bak Yüzbaşı! Bir de seninle uğraşmayalım." Dedi. Yiğit'in çenesindeki kasılmayı görebiliyordum. Kız bir o kadar korkmuş görünüyordu. "İyi misin?" Dediğimde. Kız korkudan bir şey dahi diyemiyor sadece derin nefesler alıp veriyordu. Bu sırada Yiğit "Bakın bu size son uyarımdır." Demişti ama adam onu dinlemeden bana döndü ve "Bırak karımın kolunu." Dedi. Adam kadının kolunu tutan elimi ittiği anda Yiğit devreye girdi ve adamın bacağına yaptığı hamle sonucu adam geriye doğru düştü. Kafasını vurmuş olmalıydı ki kıvranmaya başladı.
"Seni uyardık değil mi!"
Kıza "Sakin ol!" Demekten başka bir şey elimden gelmiyordu. Yiğit bana dönüp arabanın anahtarını verdi. "Kaan'ı da al eve gidin gelicem." Dedi. Onu onayladıktan sonra kızın elinden tuttuğum gibi Kaan'ı da alıp eve döndüm. Yol boyunca kimse konuşmamıştı. Kıza sorular sorup onu daha da korkutmak istememiştim. Kapının önüne geldiğimizde Kaan uyuyordu. Ne kadar belli etmesede o da korkmuştu. Kaan'ı kucağıma alıp eve doğru yürüdüm kızda arkamdan sessizce geliyordu. İki gecedir aksaklıklar başımdan gitmemişti. Belaları çeken kişiliğim geri geliyor olabilir miydi? Eğer öyleyse gerçekten büyük batardım.
Eve gelince Kaan'ı kendi odama yatırdım. Salona geçmeden önce sakinleşmesini yardımcı olur diye düşünüp papatya çayı demledim. Bu çayı Azra'yla beraber yapıyorduk. Hem sakinliğe hemde strese birebirdi. İçeri elimde fincanlarla girdiğimde onu kanepenin köşesinde öylece otururken gördüm. Sakinleşmişti ama yine de korkuyordu. "Papatya çayı, sever misin?" Gözleri bana döndü. Yüzümü inceledi sonrada "Daha önce hiç içmedim." Dedi.
Bu iyiye işaretti. En azından konuşabiliyordu. "İsmin nedir? Ben Eylül." Dedim. Sessizce "Ayşe" Dedi. Gülümsedim. "Bak Ayşe, seni sorularımla bunaltmak istemem. Bana anlatmak istersen dinlerim." Dedim. Birbirine kenetlediği ellerini çözdü.
"Ben nasıl anlatsam bilemiyorum..." Derin bir nefes aldı ve devam etti "Ben buraya 2 saatlik uzaklıkta bir köyde yaşıyorum. Bizim köyde 18 yaşına giren genç kızlar evlendirilir. Evlenmezlerse köydekiler laf çıkartırılar. Ben 20 yaşındayım. 2 yıldır babam beni vermemek için direndi." Burada gülümsedi ve tekrar gözleri bana döndü. "Şimdi babası ne iyi diye düşünmüşsündür. Tarlada çalıştığımda ona para getirirdim. Yüzü bir tek ona gülerdi. Fakat köylüler hakkımda kötü şeyler söyleyince daha da dayanamadı. Talip aradı bana ve işte o gördüğün adamı buldu. Beni sattı o adama İmam nikahı kıydılar sonrasını biliyorsun."
Dediklerinin ardından gözlerimden akan yaş yanaklarımdan aşağı süzüldü. Elimin tersiyle sildim ve derin bir nefes alıp konuşmaya başladım. "İnan bu durumda ne denir bilmiyorum Ayşe, ama sen gerçekten güçlü bir kadınsın." Dediğime olumsuzca kafa salladı. "Ben mi? Ben güçlü falan değilim. Ne babama ne de anneme karşı gelebildim." Dedi. "Ben öyle düşünmüyorum. Ben karşımda yaşadıklarına rağmen ayakta durmayı başaran güçlü bir kadın görüyorum." Dedim. Sehpanın üstündeki çayı alıp ona uzattım. "Al iç iyi gelecek."
Gülümseyerek elimden aldı ve içmeye başladı.
Saatler 12.00'ı bulmuştu. Kaan hala uyuyordu, Ayşe ise yorgunluktan bayılacak gibi olmuştu bende ona kızlar için ayırdığım odayı verdim. Kızların kıyafetlerinden üstüne vermiştim. Uyuyup dinlenmesi ona en iyi gelecek şeydi şimdilik. Telefonuma baktığımda Azra ve Sibel'den bir sürü mesaj gelmişti. Onlara iyi olduğumu ve yarın görüşebileceğimizi yazıp gönderdim. Tekli koltuğa yayılıp camdan dışarı baktım. Gözlerim bir kişiyi arıyordu. Sanki iki gündür değil de çok daha uzun süredir tanıyormuşum hissini bir türlü üzerimden atamamıştım.
Çok yakın bir his vardı onunlayken içimde.
Kapının çalmasıyla koltuktan kalkıp kapıyı açtım. Yiğit gelmişti. Bana doğru adım atıp kollarını açtı ve sıkıca sarıldı. "İyi misin?" Dedi. Sarılışımızın arasından "Ben iyiyim de asıl sen iyi misin?" Dedim. "İyim ben beni merak etmeseydin." Dedi.
Geri çekildiğinde bir eliyle kapıyı kapattı. "Neler oldu? Adamı teslim ettiniz mi?" Dedim. İçeri geçince koltuğa oturdu sorularımın cevabını bekliyordum. "Adam kaçtı Eylül." Kaşlarım çatılırken "Ne?" Dedim. "Ben karakoldan adamların gelmesini beklerken kaçtı elimden oruspu çocuğu!" Sinirlendiği fazlasıyla belliydi. Koluna dokunup "Bulunur değil mi? Ayşe'ye ne derim sonra ben." Dedim.
Yiğit bana anlamsızca bakarken "Ayşe'ymiş adı. Babası o adamla zorla imam nikahı kıydırmış." Diyerek açıkladım. "Bizim ekip arayışta olacak. Ne olursa olsun bulucam o adamı Eylül." Dedi. Gözlerim bir anlığına ellerine kaydı. Ellerindeki pansuman aşınmıştı hemde üzerinde kan lekeleri vardı. Elini tutup "Pansumanın yenilenmesi lazım." Dedim. Bu seferde koluna gözlerim kaydı. "Kolumu daha sabah çocuklar yapmıştı." Dedi. Pansuman malzemeleri almak için ayaklandım. Alıp gelince de ona yaklaşıp elindeki eski bandajı çıkarttım ve yenisiyle değiştirdim. Başımı kaldırdığımda onunla göz göze geldim.
"Benimle hep böyle ilgilenecekseniz ben hastalanmayada vurulmayada razıyım, öğretmen hanım."
Gözlerimi ondan çekip tekrar pansumana odaklandım. "Bence sağlığına baksan iyi olur Asker. Sonuçta sen bize sağlam lazımsın." Dedim. Gülüşünün arasından "Yani sadece asker olmam önemli senin için. Öyle mi?" Dedi. Pansuman bitmişti kafamı kaldırdım ve ona bakıp "Başka ne olacaktı?" Dedim. "Bana bir şey olsa merak etmezsin yani?" Dedi. Yüzünü yüzüme yaklaştırınca nefesi yüzüme çarptı. Cevap vereceğim sırada kulağıma doğru geldiğinde "Benim hissettiğimi hissetmemiş olmazsın, Eylül." İlk defa ismin bu kadar güzel gelmişti buna yemin edebilirdim. Boynuma bıraktığı öpücüğün ardı kesilmedi. Daha da yukarı çıkarttı kendini ve en sonunda dudaklarımı buldu.
Bölüm sonu🌸🌸🌸🌸
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |