15. Bölüm
Göksu Özbay / FATİH'İN MÜNECCİMİ / SEFER (16. Bölüm)

SEFER (16. Bölüm)

Göksu Özbay
suu_bay

Kısa süre sonra Osmanlı ordusu bir kez daha Sırbistan'daydı. Askerler, Sırbistan’ın her yanını ele geçirmenin verdiği inançla kılıçlarını savuruyor, öyle ki kılıç sesleri uzun bir vakitten beri susmuyordu. Zira Hunyadi'nin emrindeki Macar ve haçlı ordusu pes etmemekte kararlıydı. Bu sıralarda Melek, aldığı davet ile Fatma Hatun'un dairesine doğru ilerliyordu. Öyle ki günden güne taşlık temizliğinin bile güç geldiği bu sıcak yaz günlerinde Fatma Hatun'un odasında her vakit içlerini serinletecek soğuk bir şerbet bulunurdu. Kapıya henüz varmıştı ki kapıda dikilen iki kız bakışlarını kendine çevirmiş daha irice olanı kapıyı vurmuştu. Fatma Hatun'un sesi duyulur duyulmaz kapının iki kanadı da ihtimamla açıldı.

Fatma Hatun, elindeki kitabın kapağını itina ile kapatıp duvar kenarındaki işlemeli sehpanın üzerine bıraktıktan sonra elini yavaşça kapıya doğru savurdu ve kapı bir kez daha kapandı. Her zamanki sakin gülümsemesi ile Melek'e oturmasını işaret ederken konuştu.

"Kitap okur musun?"

"Evet" aynı anda duyduğu miyavlama sesi ile bakışlarını çevirmişti.

"Artık Dilhuş'a alışman gerek" gözlerini boş duvara çeviren kediye kısa bir bakış atarak. "Hayli müphem hareketleri var ancak" dikkatini tekrardan Melek'e çevirdi "iyi bir hekim."

"Evet, öyle" başını yeniden Fatma Hatun'a çevirmiş bu esnada dikkatini sehpa üzerindeki kitap çekmişti ki Fatma Hatun'un bakışları gururla aynı yöne döndü.

"El-Kanun fit-tıb..."

"İbn-i Sina" şaşkınlıkla kitaba bakıyor öyle ki Fatma Hatun'un sözünü kestiğini ayırt edemiyordu. Neyse ki genç kadın bu durumu pek de önemsemedi.

"Demek adını sizde duydunuz" tatlı bir tebessümle orta sehpanın üzerinde bulunan ibriğe uzanıp bardaklara boşaltmaya başladı "sultanımız her vakit olduğu gibi cömert davrandı ve kitabını ödünç verdi." Bardaklardan birini uzatırken "İncir hoşafı, sıcaklarda iyi geliyor" diye açıkladı ve diğer bardağı alırken sürdürdü "Bana kendinden bahset."

"Adım, Melek" aynı anda Fatma Hatun'un boşta kalan eli havaya kalkmış ve susmasını işaret etmişti.

"Adlarımız değil seçimlerimiz kim olduğumuzu belirler. Adlarımızı biz değil atalarımız seçti. Öyle değil mi?"

"Evet" ilgiyle Fatma Hatun'a bakıyor aynı anda hem böylesine naif ve sevecen hem de olgun ve güçlü bir karaktere nasıl sahip olduğunu anlamaya çalışıyordu ki Fatma Hatun'un bakışları ile karşılaşarak kendini toparladı. "Zaman zaman kendimi bu çağa ait hissetmiyorum. Biraz şey hissediyorum..."

"Kaybolmuş" anlayışlı bir tebessümle "görünmez" bardağını sehpaya bırakırken.

Melek karşısındaki kadına gelişi güzel değerlendiren bir bakış atıp hayli genç göründüğüne karar vermişti. Aynı anda hissettiği bir farkındalıkla kaldırdığı kaşlarının altından gülümsedi. Öyle ki bu kadının şimdiye dek çoktan çocuk sahibi olması gerekirken yapması gerekeni değil istediğini yapmayı başarabilen güçlü bir kadın olduğunu düşünüyordu. "Sizin yapmak isteyip de yapamadığınız bir şey oldu mu?"

"Ah bu soruyu bana mı soruyorsun konumuma mı merak ediyorum" güldü. "Elbet oldu" utangaç bir bakışla "ancak Mara Hatun sayesinde artık bir umudum var." Melek'in merakla bakan bakışlarını görmezden gelerek ekledi. "Burada çok insan tanıyor musun?"

"Pek sayılmaz" omuzlarını kısarak "biraz garip olduğumu düşünüyorlar.

"Benim de öyle" aynı şekilde omuzlarını kıstı ve kitaba kısa bir bakış atıp sürdürdü. "Eğlenmek için ne yaparsın?"

"Ben" çekingen bir tavırla "haremde bir şeyler uyduruyor ve kızları korkutuyorum." Aynı anda Fatma Hatun'un yüzünde daha önce hiç görmediği geniş ve sıcak bir gülümseme meydana gelmişti.

"Çocukken bende benzer bir şey yapıyordum. Elbisemin bir kolunu çıkarır ve içime sokar sonra da kolum koptu diye bağırırdım." Artık odayı küçük kahkaha sesleri sarıyor ancak bu kadar çok gülmenin verdiği utançla hızla kesiliyor nitekim kısa süre sonra başka bir nedenle aynı sesler geri dönüyordu.

Kısa süre sonra güneş Belgrad'ın karanlığına bir ışık hüzmesi yayıp kılıçları susturmuş tüm askerler ait oldukları taraflarda yerlerini almıştı. Radu, sırtını dayadığı bir ağaç kenarında oturuyor ve olan biteni izliyordu ki Sultan'ın siluetini görerek ayağa kalktı.

Sultan, galip geleceğini anlamanın verdiği büyük bir keyifle yürüyordu. Aynı anda gözleri Radu'ya denk düşmüş ve hatırına gelen bir fikirle konuşmuştu.

"Ne o Radu" alayla gülümsedi "yoruldun mu?"

"Hayır" esnememek için dişlerini birbirine bastırmış nitekim karşı koyamayarak utançla gözlerini yere indirmişti.

"İyi madem" görmezden gelerek "Zağanos Paşa'ya yanıma gelmesini söyle" ve çadırına girmeden evvel sıcak bir bakışla ekledi. "Sonra da dinlen."

Radu, kendine söylenenleri her ne kadar içinde bulunduğu hicap ile onaylamış ise saklayamadığı bir memnuniyetle yürümeye başladı. Her siluete kısa bir bakış atıyor Zağanos'un sıfatını arıyordu ki kendine doğru yürüyen Mahmut Paşa'ya döndü.

"Mahmut Paşa!" birkaç adım ileri giderken "Mehmed Paşa'yı gördün mü?"

"Az evvel askerlerin yanında yemek yiyordu" başını sorguyla kaldırarak "ne ararsın?"

"Ben değil sultanımız" aynı anda paşanın başı eski haline bürünmüş hemen ardından yine başıyla solu işaret etmişti "sekizinci bölüğün orada."

Radu, selam verdikten sonra adımlarını sekizinci bölüğe çevirdi. Bir an evvel görevini yerine getirip uyumak istediğinden olsa gerek her adımı bir öncekini kovalayarak yürümüş ve kısa süre içinde sekizinci bölüğe varmıştı.

Henüz karınlarını doyurmaya başlayan askerler merakla kendilerine doğru neredeyse koşar adımla gelen Radu'ya bakıyordu. Aynı anda Zağanos'un kaşları sorguyla çatılmış öyle ki tüm askerler gibi yeni bir hücum vakti olduğunu düşünerek konuştu.

"Hayırdır Radu?"

"Sultan seni çağırıyor paşa." Zağanos, aldığı yanıt ile elinde tuttuğu peksimeti bırakıp ayağa kalkarken diğer askerler çoktan yemeğe devam etmeye başlamıştı.

Zağanos, Radu'nun hızlı adımlarının aksine hayli ağır adımlarla ilerliyor arada bir Radu'nun neden arayan bakışlarıyla karşılaşıyor ancak görmezden geliyordu.

"Sultan beni neden çağırıyor?"

"Bir malûmat vermediler."

"Pekâlâ" çaresizce başını sallarken düşünceli bir tavırla adımlarını daha da yavaşlattı "keyfi nasıl?"

"Öfkeli değil" düşünceli bir tavırla "hatta keyfi yerinde gibi malûm son muharebeden sonra..."

"İyi" gülümseyerek adımlarını hızlandırmış aynı anda Radu'nun gözlerinde anlamlandıramayan bir ifade meydana gelmişti. Nitekim görevini yerine getirmenin verdiği emniyetle paşanın peşinde yürümeyi sürdürdü. Bu esnada Zağanos'un zihninde tek bir düşünce devir daim ediyordu. Zira sefer boyunca canını dişine takmış ve düşmanı çaresiz kılacak pek çok iyi fikir sunmuştu. Nitekim geri döndükleri vakit Sultan'ın keyfi içinde bulunduğu vaziyete alışacağından olsa gerek daha az belirgin olacaktı. Düşüncelerini bir an evvel sunmanın izdivacına onay almayı bir nebze olsun daha külfetsiz kılacağına inanıyordu. Çadıra adımlarını atar atmaz gözlerini sultana çevirmiş ve ölçüp biçmeye başlamıştı ta ki Radu vazifesini yerine getirdiğini haber edip dışarı çıkana dek.

“Sultanım” aynı anda Sultan’ın bakışları kendine dönmüştü. "Her şey yolunda. Sırbistan bugün yarın bizimdir."

“Gel Zağanos” gülümseyerek “Allah’a şükür Sırbistan bizim sayılır lakin şimdi konu bu değil. Kılıcın gibi keskin bir askeri dehan var. Tasavvurların hayli iyiydi."

Zağanos mahcubiyetle başını eğmiş gelen övgüleri dinliyor ve bundan hayli zevk alıyordu ki Sultan’ın övgüleri susmuş gözleri ise değerlendiren bir tavırla Zağanos’un üzerinde gezmeye başlamıştı. Zağanos ise bir neden arayarak çatılan kaşlarını hızla eski haline getirirken Sultan’ın keyfinin yerinde olduğunu düşünüyordu.

"Sultanım” derin bir nefes aldı ve sultana doğru bir adım attı. "Hangi hususta konuşmayı istersiniz?”

"Seni bir kardeş bilirim" gururla Zağanos'a bakıyordu.

"Lütuf eylersiniz sultanım."

"Bir erkek kardeş olmayı seninle öğrendim." Zağanos’un altında ezildiğini hissettiği bir minnetle şükranlarını sunmak için ağzını açmaya yeltenmişti ki Sultan sözünü sürdürdü. “Bayezid ile Mustafa’nın sünnetinde nasıl imrenerek baktığını gördüm.”

"Sultanım" telaşla bir adım daha ileri attı zira fesat bir düşünce içerisinde olmadığını yahut bir çekememezlik hissetmediğini sadık bir kul olduğunu anlatmak istiyordu "niyetim asla..."

"İmrenmek güzeldir Zağanos" tebessümle "ablam Fatma Hatun'u hatırlar mısın?"

"Adını işittim lakin yüzünü senelerdir görmüş değilim."

"Gül yüzünün yanında hayli fazilet sahibidir."

"Ona ne şüphe sultanım" sesinden akan huzursuzluğu gizlemeye çalışarak.

"Lakin mukadderat zevci erken vefat etti" müteessir bir tavırla gözlerini dikkatle Zağanos'a çevirdi "Alınyazılarınız pek benzer. Zira birinizin yarası bir diğerinize şifa verecektir. Bende Mara annem de birbirinize bariz olarak pek reva olduğunuzu düşünürüz. Ne dersin Zağanos evlenmenin vakti gelmedi mi?"

"Sultanım" şaşkınlığa karışan bir hayal kırıklığı ile bir an öylece kaldıysa da kaygı ile bakan gözlerini kaçırarak hızla yere çevirdi. Hemen ardından derin bir nefes alarak bakışlarını bir kez daha kaldırdı. Padişahın kız kardeşi kendine uygun görülürken nasıl reddedeceğini bilmiyor dahası reddedip de nasıl haremde yaşayan bir başkasını isteyip de hayatta kalacağını bulduramıyordu. "Fatma Hatun'un ne denli ümitsiz bir hal içerisinde olduğuna en ufak bir şüphem yoktur. Rabbim bana zevcemle birkaç yıl geçirmeyi nasip etti nitekim işittiğim üzere Fatma Hatun'un zevci sadece birkaç hafta sonra hakka yürüdü. Düşünürüm ki..."

"Pek tabii yaşı vardı lakin yine de Fatma Hatun'un zevciydi. Takdir edersin ki her halükârda ölümü onu pek üzdü." Sultanın gülen gözleri bir kez daha Zağanos'a çevrildi. Gözlerindeki gurur yavaştan sorguya karışıyor Zağanos'un endişesi ise büyüyordu. "Ablamı senden başka kime emanet edebilirim ki?"

Zağanos sıkıntı ile bakıyor uygun bir yanıt bulduramıyordu. Derken hüzünle bakan gözlerini gizlemek adına başını bir kez daha eğerek yanıtladı.

"Şeref verdiniz Sultanım." Sultan duydukları karşısında memnuniyetle bakıyordu.

"Git dinlen, yarına hazır ol." Tebessümle eline kapıya doğrulttu. "Döndüğümüzde düğün hazırlıklarına başlarız."

Zağanos, tek kelime etmeden verdiği selamın ardından kendini hızla çadırdan dışarı attı. Hemen ardından boğazının kuruduğunu hissederek matarasını çıkarıp içmeye başladı. Boşalan matarayı yeniden kemerine bağladıktan sonra gözlerini sarsılmış bir tavırla yıldızlara çevirdi.

Güneş kendini iyiden iyiye göstermeye başlamış lakin Zağanos bir an olsun gözlerini kapamamıştı. Öyle ki saatlerdir aklı ile değil gönlü ile düşünüyordu. Zira Melek’e dediği her söz zihninde yankılanıyor, gülümseyişi beliriyordu. Öyle ki onun uğruna sultanın kılıcının tadına bakmaya dahi hazırlanmış ancak bu şekilde nefes almayı aklından bile geçirmemişti. Dediği gibi kaçacak biri değildi lakin sadık bir kuldu. Uyumaya devam eden yoldaşlarına kısa bir bakış attıktan sonra eğer uyumuyorsa en azından bir işe yaraması gerektiğine kanaat ederek çadırdan çıktı.

Askerler birer birer uyanmaya ve bir diğeri ile nöbet değişimine girişiyor kimileri gerçekleşecek son saldırıyı tahkik ediyordu. Zağanos, tahkikata net bir sonuç verme isteğiyle adımlarını askerlere çevirdi. Bu esnada askerlerden biri Zağanos’u fark eder etmez bir yanıt arayan yüzünü ona çevirmişti.

“Paşa” sesi diğerlerine haklılığını kanıtlama isteği içinde hayli cüretkâr çıkıyordu. “Sırbistan’ın güneyi neredeyse tamamıyla düştü. Lakin diğer askerlerin yardıma ihtiyacı vardır. Yol ver bölüklerimizi alıp gidelim.”

“Senin ağzın ne der” diye bağırdı başka bir asker ve ateş saçan gözlerle araya girdi. “Güney’i aldığımız dahi kesin değilken askerleri göndermek de hangi aklın işi?”

“Kardeşlerimizi yalnız mı bırakalım!” Tehditkâr bir bakış attıktan sonra dikkatini yeniden Zağanos’a çevirdiyse de Zağanos’un zihni Edirne’ye kaymıştı. Zira o da birlikte ilerlemeyi düşlediği bu yolda Melek’i çaresizce yalnız bırakmış şimdiyse yüreği pişmanlıkla yanıyordu. Derken diğer asker endişe ile bir adım öne çıktı.

“Her birimiz buraya ölmeye geldik!”

“Kardeşlerimizi boş yere ölüme gönderme, Paşa. İzin ver.”

Zağanos düşünceli bir tavırla askerleri dinliyor lakin anlamıyordu. Karşısındaki askerin ısrarlarına daha fazla dayanamayarak onayla başını sallamış ve anlaşmazlığa son vererek adımlarını başka bir yöne çevirmişti.

Bölüm : 14.12.2024 15:38 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...