
KEYİFLİ OKUMALARRR!
OYSUZ VE YORUMSUZ GEÇMEYELİM ;)
****
Pare pare kavruldu yüreğim ortamın sıcaklığından sanki. Hani bazı anlar olur, yaşayıp yaşamadığınızı anlayamazsınız. Nefes alıyorsunuz ve her şeyi görüyorsunuz, duyuyorsunuz fakat kafanızın içinde başka bir dünyadaymış gibi boşlukta sallanıyorsunuz.
Tam da öyleyim şuan.
Karşımdaki adamın öfke ile dağlanmış gözleri yüreğime acı dolu bir feryat şekilde oturdu. Bu anın gerçekleştiğini kestiremeyen yüreğime karşımdaki görüntüyü serdi gözlerim. Ama yinede inanmak istemiyordu. Gözlerimin diplerinde birikip korlaşan gözyaşım yanağımdan kayıp giderken her santimi acıyla kavruldu.
Kabuslarımın sebebi tam karşıdaydı.
"Bir merhaba yok mu bana?"
Nefretimi beslediğim oldukça kalın çıkan sesi kulaklarımı doldururken beynimi çoktan kemirmişti. Zihnimin en ufak yıkımda önüme serdiği görüntüleri elimin tersiyle itekledim. Dik durmalıydım. Ne olursa olsun ona bu zevki tattıramazdım. Çevreme kapalı olan bilincimin içinde sanki anlık o ve ben vardık. Ne diyeceğimi kestiremeden sadece Özgür'ün iğrendiğim gözlerine bakıyordum.
"Sanırım çok özledin beni?" Sertçe yutkundum. Bir şey demem gerekiyordu ama ben sanki konuşmayı unutmuş gibiydim. Nefesimin zorlandığını hissediyordum. Sakin kalmak zorundayım, burada karşısında kriz geçiremezdim. Özgür'ün bana doğru bir adım atmasıyla bilinçsiz bir şekilde bir adım geriledim.
"Kafen çok şirin hayatım," diyerek etrafa göz attı. "Biraz dağıtmak zorunda kaldım. Kusura bakmadın değil mi?" Dudaklarımı aralayıp titrek bir nefes çektim. Göğsüm sıkışıyordu sanki. Gözleri en son ayakucundaki broşüre kaydı. Eğilip alırken dudakları sinsi bir gülüşe ev sahipliği yaptı. "Yalnız," dedi bakışları kararırken. "Yeğenim Ukte'nin adı pek yakışmış buraya." İşte bu cümlesi kısılmış sesimin ipini ateşledi.
"Sakın onun adını pis ağzına alma!"
Bağırmam ile beni delirten bakışlarını broşürden çekip bana çevirdi. Hatta sadece o değil hemen biraz gerimde bekleyen Bora ve diğerleri de öyle. Sinsi bakışlarını benden ayırmadan elindeki broşürü bıraktı ve ben süzülerek yere düşmesini izledim. "Hayatım," dedi sonunu uzatarak. "Bağırmanın cezasının ne olduğunu çok iyi biliyorsun," dediği an sanki kanım çekilmişti.
Korku tüm vücudumu ele geçirirken sebebi gözlerimin önünde canlanın anılardı. Acı haykırışlarım, çığlıklarım, öldür beni diye yalvarışlarım kulaklarımda çınlarken yapmak istediğim sadece kulaklarımı tıkayıp kaçmaktı. Sanki anılardan kaçacakmışım gibi gerilerken sırtım birisine çarptı. Dolu gözlerimi arkaya çevirdiğimde çarptığım kişinin Bora olduğunu gördüm. "Kim bu lavuk? Halletmemi ister misin?" Kafamı iki yana doğru salladım. Ben halletmek istiyordum.
"Ben oyun oynamayı severim bilirsin," dedi Özgür. Kafasında yine neler dolanıyordu bilmiyorum ama bakışları hayra alamet değildi. "Diğerlerinin buraya gelmesini engellemişken, beni zorlamak istemezsin bence."
"Ne?"
Diğerleri beni neden arasın ki? Bunca zaman boyunca kimsenin umurunda olmadı zaten, ha Özgür beni öldürmüş ha ben Özgür'den kaçmışım. Onların umurundan değil, onlara dokunmayan yılan bin yaşasın yeterdi. Pis bakışları arkamdaki Bora'ya kaydı fakat çok üzerinde durmadan tekrar bana baktı.
"Sen," demiştim ki tekrar sustum. Daha fazla konuşmak istemiyordum onunla. Zaten kelimeler bu pisliğin karşısında lügatini yitirmişti. "Ben?" dedi bana bakıp tek kaşını kaldırdı. Devamını bekler gibiydi fakat bende kelimeler çıkmak bilmiyordu. Şimdi burada, herkesin içinde bana yaptıklarından bahsetmesini istemiyordum.
"Seni öldürmek istemediğimi biliyorsun hayatım. Ben sadece seni istiyorum, onu sevdiğin gibi sevmeni."
Tüylerim Özgür'ün söyledikleriyle iğrenmişçesine titredi. Onu sevmek bir yana günahımı bile vermezdim. Onu sevmek yaşadığım anıların içinde saklı olan umuda ihanet olurdu sadece. O sırada sırtımı yasladığım adamın göğsünün gerildiğini hissettim. Sırtımı ondan ayırıp birkaç adım attım sert ve kendimden emin şekilde. "Senden nefret ediyorum!"
Yüreğimden kopan, ona karşı hissettiğim tek yegâne hissi savurdum ona. Yakıp yıktığı hayatımın bir kısmı, hatırlamak istemediğim anılarda nefes alıyordu hala. Ben hala o acıyı içimde dindiremiyordum. "Ne acı," dedi söylediklerimi onaylamıyormuş gibi. Sonra aklına bir şey gelmiş gibi kafasını eğip baktı. "Fakat nefret bir gün aşka dönüşebilir hayatım ve ben o anı sabırsızlıkla bekliyorum."
Sinirle dudaklarımı birbirine bastırıp kafamı iki yana doğru salladım. Cevap vermek için ağzımı açmıştım ki beklemediğim kişinin sesini duydum. "Sen daha anca beklersin," diye konuştu Bora, sert ve kalın bir sesle. Dakikalardır diğerleri gibi dinliyor bana bırakıyordu. Şimdi neden konuştu bilmiyorum ama kafamı ona çevirdiğimde oldukça sinirlenmiş olduğunu görmüştüm. Kapkara gözlerini Özgür'e dikmişti bakışlarıyla öldürmek ister gibiydi.
Özgür'ün umursamaz bakışları arkama kaydı ve kısa bir süre Bora'ya baktı. Yüzündeki beni delirten umursamaz bakışları yerini yavaş yavaş öfkeye bırakmıştı. Kısacık bir an yan taraftaki Oğuz'a baktı ve onların benim yanımda oluşlarını sorguladı. O psikopata göre yanımda asla bir erkek olmamalı, ben ondan başkasıyla konuşamaz, ondan başkasına bakamaz, asla hayatıma alamazmışım. Özgür ruh hastasının tekiydi.
"Sen kim oluyorsun lan?" Kıstığı gözleri sakin şekilde söylediği cümleye sinirli bir hava katmıştı. Bora birkaç sert adımda bana yaklaşıp yanımda durdu. Aramıza mesafe koymayışı Özgür'ün gerilmesine sebep olurken bunu herkes fark etmişti. "Bora," dedi kalın sesiyle. "Bora Kayabalı. Pek umurumda değil ama merak işte, sen kimsin?" Bakışları kararmış Özgür'e nereden saldıracağını düşünür gibiydi. Hemen diğer tarafımdaki hareketlilik ile Oğuz'un geldiğini gördüm. Olayı artık sadece seyretmek istemediklerini gösteriyordu bu.
Özgür sinirle çenesini sıvazlarken bakışları bana kaydı. Öyle bir baktı ki gözlerimin önüne geçmişin tekrar dolanmasına engel olamadım. O bakışı benden iyi kimse bilemez. O bakışın sebep olduğu acıların vücudumda izleri vardı. İster istemez geri adım atacaktım ki bir anda Oğuz önüme geçip Özgür'ün üzerimdeki bakışlarını kopardı.
İğrenç şekilde gülerek ellerini cebine yerleştirdi. "O zaman," dedi beni sinir edecek bir tonda. "Dolunay'ın neyi olduğumu söyleyeyim," dediği an önümdeki Oğuz'u sinirin verdiği heyecanla itekleyip öne doğru atıldım. "Kes sesini!" diye çığlık atar gibi bağırdım. Bora'nın beni korumak ister gibi kolumu tutuşunu hissettim. Kimsenin benden böyle bir atak beklemediği ortadaydı.
"Ben senin hiçbir şeyin değilim!"
Yine o iğrendiğim gülüşünü takınıp elini cebinden çıkartırken parmakları arasındaki şeyi sallamaya başladı. "Eh madem söylememi istemiyorsun, bende bir şekilde gösteririm sonra." Gözlerimi parmaklarının arasındaki parlak şeyden ayırmadığım için dediklerini duymamıştım bile. İçimden bir şeylerin koptuğunu hissettim. Gözlerim hala o parlak altın rengindeki künyedeydi.
"Onun künyesi," derken sesim fısıltı gibiydi. Duyduğundan bile şüpheliydim. Kolumu Bora'nın ellerinden çeksemde bir adım ancak atabilmiştim. Künyeyi sallayan parmakları anında duraksadı. "Onun sende ne işi var?" Göz diplerimin yandığını boğazımın bir yumrunun sıktığını hissettim. Yutkunamadım. Onun yerine boğazımdan aşağıya yakıcı bir acının geçtiğini hissettim.
"Bunu isteyeceğini düşündüm hayatım."
Gözlerini kızımın bilekliğinden ayırmadım. O gece arabada bunu mu alıyordu yani? Gözlerimin önünde ailemi öldürürken, sonraki bir yıl boyunca bana işkence ederken o bileklik hep onda mıydı yani? Özgür parmaklarındaki bilekliği avucuna alıp bir iki kere havaya atıp tutarken gözlerim sadece bilekliği izliyordu.
Ailemi öldürdüğü an gözlerimin önünden silinmiyordu. "O gün takıyordu," diye fısıldadım. Sesim ne kadar kısık çıksada deli gibi bağırmama ramak kalmıştı. Benimle resmen oyun oynuyor sadece delirtmek istiyordu. "Sen daha ne istiyorsun bu kızdan?" diye bağırdı Kübra. Gözlerimin önünde sergilenen anılara o kadar çok dalmıştım ki bağırtı ile anlık sıçrayarak kendime geldim.
Özgür'ün hareketlenmesi ile Oğuz'un beni geri çekmesi ve Bora'nın elini beline atması bir oldu. "Benim ne istediğimi o çok iyi biliyor," derken cümlesinin sonunda bana baktı Özgür. Kızımın ağlayan sesi kulaklarımda çınlıyordu sanki. Deli gibi attığım çığlıklar kendimi çektirişlerim ve arabanın nehire düşmesi ile kızımın kaybolan sesi... Hepsini tekrar yaşıyordum sanki. Kafamı eğip sakinleşmeye çalıştığım sırada önümde duran Oğuz'un belindeki silah dikkatimi çekti. Yanağımdan akan yaşı silerken birazdan kalkışacağım şey için derin nefes aldım.
Kübra bir şeyleri bağırarak söylerden elimi uzattığım gibi Oğuz'un belindeki silahı aldım. Her şey saniyeler içinde olurken kimse ne olduğunu anlamadı bile. Oğuz'u biraz iteklemek zorunda kalsam da umursamadım. Kimsenin durdurmasına izin vermeden ayaklarımın beni Özgür'ün tam karşısına getirmesine izin verdim.
"Ne yapıyorsun sen?" diye bağıran kişi silahını aldığım Oğuz'du. Aniden atılmıştı ama beni durduramamıştı. Benim yanına gelişime memnun olmuş şekilde bakan Özgür'ün tam alnının ortasına dayadım silahı. Özgür'ün gülen suratının yavaş yavaş silindiğini seyrederken büyük zevk duymuştum. "Dolunay!" diye bağırdı Bora yanıma gelirken. "Bırak şu elindekini dedi," beni ikna etmeye çalışır bir sesle. "Daha önce kaç kere silah aldın ki eline? Kendine zarar vereceksin!"
Özgür'ün tam gözlerinin içine bakarak gülümsedim. Daha önce almıştım, tam karşımdaki adamı vurmak için. "Bu anı daha öncede yaşamıştım sanki?" dedi Özgür. Yüzündeki telaşa rağmen sesi temkinliydi. Daha fazla gülümsedim. Delirtmişti artık beni bu adam. "Evet, ben yine seni vurmak için kaldırmıştım silahı."
"Dolu, yapma lütfen. Bırak o silahı," diye zorlanarak konuştu Kübra. Beni ilk defa böyle görüyordu bu yüzden korkuyordu. Oğuz'un onu kenara doğru çektiğini gördüm. Derin nefes alarak dikkatimi dağıtmamaya çalıştım. "Senin beni asla vuramayacağını ikimizde biliyoruz," dedi Özgür kendinden emin bir şekilde. O zaman yapamamıştım, şimdi de yapamazdım. Birini öldürmek kolay bir şey değildi.
"Evet, belki seni öldüremem," deyip çenemi havaya kaldırdım. Ona başkaldırmamı sevmez, hep sinirlenirdi bu yüzden elime geçen her fırsatta ona hep başkaldırdım. Sonuçları ağır olsa bile. Konumu Özgür'ün alnı olan silahı anlık bir hırsla kendi şakağıma dayadım. "Ama sana nasıl zarar verebileceğimi çok iyi bilirim."
Kübra'nın çığlığı ile Bora'nın bağırtısı birbirine karışırken ben yine gözlerimi Özgür'den ayırmıyordum. Ona zarar vermek için kendime zarar vermem gerekiyordu ve ben bunu çoktan gözden çıkarmıştım. "Yapma!" diye bağırdı Bora anında önüme gelerek. "Delirdin mi sen!" Kara gözleri sonuna kadar açılmış ne yapacağını bilemez şekilde bakıyordu. Özgür'ün donup kaldığını gördüm ve bu beni daha da cesaretlendirmişti.
"Bu anı daha önce yaşamıştım sanki?" Kendinden emin çıkan sesim kafedeki herkesi dumura uğratıştı. Kimsenin benden böyle bir şey beklemediği açıktı. "Kenara çekil Bora," diye fısıldadım. Özgür'ün acı çektiğini görmek istiyordum. "Tamam, tamam çekileceğim. Sakın bir delilik yapayım deme!"
Bora temkinli adımlarla yana doğru kayarken görüş alanımı eleri titreyen Özgür kaplamıştı. Parmaklarının arasında daha fazla bekleyemeyen künye tok bir ses çıkartarak yere düşmüştü. "Yapamazsın," dedi zorlukla çıkan sesiyle. Boştaki elimi yana doğru açtım. "Kaybedecek bir şeyim yok unuttun mu?" Amacım asla kendimi öldürmek değildi ama onun bunu bilmesine gerek yoktu. "Yapma," diye konuştu. Gözleri kocaman şekilde açıldı ve bir adım geriledi.
Bana bir şey olacak diye ödü kopuyordu ama o bir yıl boyunca bana en kötü acıları kendisi yaşatmıştı. Titremesi artmış kriz geçirecek gibi olmuştu. O ruh hastasıydı ve onun benim hayatımı mahvetmesine herkes seyirci kalmıştı. İntikam hırsı benliğimi kaplarken onu daha fazla çıldırtmak istedim. Silahı gözle görülür şekilde kavradım ve sürgünün arkasındaki yeri başparmağım ile çektim.
Yaptıklarım Özgür kadar diğerlerini de korkutmuştu. Kübra deli gibi bağırıp öne doğru atılırken onu yine Oğuz tutmuştu. "Lütfen yapma Dolu!" Onu üzdüğüm için vicdanım sızlıyor suçluluk hissi içimi kemiriyordu. "Yapma, yapma, yapma, yapma," diye sayıklamaya başladı Özgür. O anda yan tarafımda kalan beden ani bir atakla üzerime atladı ve elimdeki silah ateş alırken çoktan hava kaldırmıştı.
Kübra ve Özgür'ün bağırtısı silah sesinin yanında kısık kalmış neredeyse kaybolmuştu. Silahın yakınlığı yüzünden kulağım çınlarken bir eli belimde diğer eli silah tutan kolumda olan Bora'ya sıkı sıkı tutundum. "Ne yaptığını sanıyorsun!" derken aslında soru sormuyordu. Yakınlığından rahatsız olsamda geri çekilmek için önce kendime gelmem gerekiyordu bu yüzden kısa bir süre tanıdım kendime.
"Nasıl kendini öldürmeye çalışırsın sen? Delirdin mi?" Havadaki elimi indirip bir adım geriledim. Gözlerimi Bora'nın gece yarılarına dikip kafamı iki yana doğru salladım. "Öldürmeyecektim," diye fısıldadım kimse duymasın diye. O sırada bana doğru koşan Kübra'ya sıkıca sarılıp "İyiyim korkma. Kendime zarar vermeyecektim," diye fısıldadım.
O sırada az önce Özgür'ün durduğu yerde kimsenin olmadığını gördüm. Kaşlarımı anın merakıyla çatarken hızlı şekilde Kübra'dan ayrıldım. "Nereye gitti o?" Gözlerimi hızlı şekilde kafede gezdirirken Yiğit ve Nesrin'in kenarda durduklarını yeni fark ettim. Yiğit ayaktaydı ve iyi duruyordu. Ufak bir yaralanma olduğu belliydi.
"Silah patlayınca bir tuhaf oldu. Deli gibi titremeye başladı sonra arkasına bakmadan kaçtı."
Nesrin'in söyledikleri rahat bir nefes almıştım. Kriz eşiğine gelmiş elimize düşmek istemediğinden kaçmıştı. Az önceki yaşananların başrolünde ben yokmuşum gibi koşar adımlarla Yiğit'in yanına gittim. "Hadi, sizi bir hastaneye götürelim." Üzerimdeki şaşkın bakışları umursamamaya çalıştım. Henüz delirmedim, sadece nerede nasıl davranmam gerektiğini öğrenecek kadar çok şey gördüm o kadar.
"Bizimkiler halleder Dolunay, eve götürelim sizi," dedi Bora. Sesindeki karmaşıklık onunda benim deli olduğumdan şüphelendiğini gösteriyordu ki bu çok normaldi. Kafamı ona çevirdiğimde elindeki silahı Oğuz'a uzattığını gördüm. Omuzları gerilmiş, bakışları sert ve katıydı. "Ben götürürüm onarı hastaneye," dedi Oğuz kendisine uzatılan silahını alırken. "Bu arada amcamlar sana geçmiş az önce mesaj geldi. Ben birazdan arar sonra gelmelerini söylerim eve geçerler," dedi Bora'ya bakarken.
Az önce yaşananlar sanki bir anda silinmiş gibi herkes bana ayak uyduruyordu. Ya hala olayın şokundaydılar, ya da hala olanları anlamaya çalışıyorlardı. "Gerek yok," dedim sakin bir şekilde. "Yani ev sahibi bilir tabi kabul edip etmeyeceğini ama benim için diyorsanız, kalsınlar sorun değil. Ben iyiyim." Sanki dünyanın en saçma şeyini söylemişim gibi alay ederek güldü Bora.
"İyi mi? Sen az önce ne yaşadığının farkında mısın? Önce birisine silah çektin sonra o silahı tuttun kafana dayadın. Neredeyse kendini öldürecektin! Çok iyisin gerçekten." Bora'nın sinir dolu cümlesinin sebebi telaşı ve korkusuydu. O ve diğerleri ne kadar normal davransalar da yaşananların etkisi üzerlerine çökmüş gibiydi. "Böyle söyleyince gerçekten kötü görünüyor ama ben kendimi öldürmeyecektim, Bora." Yiğit'in yanında ayrılıp Bora'ya doğru yürüdüm.
"Benim ölümüm onun korkusu, sadece bunu kullanmak istedim. O ruh hastası bana zarar vermekten asla çekinmiyor ama benim ölecek olamama da asla dayanamıyor o yüzden kaçtı."
Elinin tekiyle suratını sıvazladı ve sesli şekilde nefes bıraktı. En azından bu onları rahatlatmıştı. Arkasını dönüp nefes aldıktan sonra sakinleşmiş şekilde döndü ve "Gidelim bunları arabada konuşuruz," deyip hızlı şekilde kafeden çıkarken bakışlarımı Oğuz'a çevirdim. "Burayı ben hallederim sen git," diyerek sırtımdan itekledi. Kafeden çıkmadan önce yerlerde kızımın künyesine baktım ama bulamamıştım. Muhtemelen Özgür gitmeden önce almıştı. Kübra ile beraber arabaya bindiğimiz an Bora çalıştırdı arabayı.
Ben ön koltuğa Kübra arka koltuğa oturmuştu. Bora bir süre arabayı sürdükten sonra torpidoya doğru uzandı. Torpidoyu açarken gözlerini yolan kısa süre ayırmış sonra tekrar yola çevirmişti. Aldığı suyu bana uzatınca onu bekletmeden aldım ve açıp birkaç yudum içerek Kübra'ya uzattım.
"Bu anı daha önce yaşadım derken, ne demek istediniz?"
Bora'nın sorduğu soru derin bir nefes çekmeme sebep olmuştu. Onunla yaşadığım o kadar kabus dolu anılarım vardı ki, hangisini anlatmaya kalksam bir yaram kanıyor kanadığı yerden kriz geçiriyordum. "Daha önce de silah çekmiştim. Ama o değil ben vurulmuştum," diye konuştum mırıltı gibi. Söylerken zorlanmıştım. Belki de hayatımda ilk defa katil olmak istedim. O adamı öldürmek isterdim beni ve ailemi öldürdüğü gibi. Bora'nın dediklerimin ardından duraksadığını gördüm. Vurulduğum kısmını beklemediği açıtı.
"Kendini..." diye konuşacağı an hemen kafamı ona çevirip lafını kestim. "Hayır, kendimi vurmadım. Karışıklık oldu itiş kakış sırasında vuruldum, silah Özgür'deydi." Parmaklarının direksiyona sarıldığını görünce sinirlendiğini anladım. Bembeyaz olan parmak boğumları ile neredeyse direksiyon yamulacaktı. Eve gelene kadar başa bir şey konuşmamıştık. Arabadaki herkes sessizliği destekliyor kimse soru sormuyordu.
Kimse birbirine bakmıyor, ne düşündüğünü bilmiyordu. Benim düşündüklerimin ağırlığı omuzlarıma ağırlık yapıyordu fakat kimseden yardım isteyecek gücüm yoktu ki şu zamana kadar öyle yardım edenimde sayılı kişilerdi. Her ne kadar bir şeyim yok imajı çizsem bile her ne kadar yaşamaya çalışsamda gücüm kalmadı bir doğan güneşi daha kaldırmaya.
Yinede yıkılmamak için hep savaşıyordum. Acılarımı, umutlarımı, kaybettiklerimi, her şeyimi gecenin koynuna sakladım, kimse görmesin diye de düşürdüm dolunayın gölgesini. Bu yüzden gece yarısının koynuna düşen dolunayın altından fark edilmiyor yaralarım.
Sessizlik içinde birbirimizi takip ederek apartmana girdik ve yine aynı sessizlik ile evin bulunduğu kata gelmiştik. Aslında odaya çekilip içim çıkana kadar ağlamak istiyordum ama önce birkaç saat daha takınmalıydım sahte gülümsememi. Sonra sabaha kadar acılarıma ağlardım.
Aynı sessizlik apartmana girerken, asansörden eve çıkarken hatta eve girerken bile vardı. Bora açtığı kapıyla kenara çekilince önce Kübra sonra ben girdim. Evi saran koku acıktığımı hissettirdi. Hep beraber salona geçtiğimizde Oğuz'un amcası Korhan Bey ve ailesi vardı. Hatta tanımadığım bir kadın salondaki yemek masasına tabak bırakıyordu.
"Hoş geldiniz," diyen Korhan Bey ile ayaklandılar. Onlarla birlikte salonda Melih, Ulaş ve Sarp'ta vardı. "Melih'i duyunca bir gelip bakalım dedik," diye konuştu masayı hazırlayan kadın. Kenardan öylesine onları izlerken salondaki tanımadığım insanlar bir bana bir Kübra'ya bakarak sanki emin olmaya çalışıyor gibiydiler.
Bunu Korhan Bey'de anlamıştı ki uyarıcı bir bakış atması kaşlarımı çatmama sebep oldu. "Tanıştırayım," diyerek eliyle hemen yan taraftaki masayla uğraşmayı bırakan kadını gösterdi. "Eşim Ayla," deyince hafiften gülümseyip kafa salladım. Benim aksime gülümseyerek "Merhaba," dedi Kübra.
"Kızım Elçin," diyerek 17 yaşlarındaki genç bir kızı gösterdi. "Oğlum Ayhan ve eşi Sema," deyip en sonra elini ben ve Kübra'ya çevirdi. "Dolunay, size daha önce bahsettiğim kız, Kübra'da onun yakın arkadaşı." Ortamda tuhaf bir atmosfer oluştu sanki bir anda. Karşımdaki insanlar anlayamadığım şekilde duygulanmıştı. Kimi kafasını çevirirken kimi şaşkınlıkla bakıyordu bana.
Kısa bir an ortamı anlamlandırmayan Kübra ile göz göze geldikten sonra odadakilere minik bir gülümsemeyle bakıp "Memnun olduk," diyerek ikimiz adına da konuştum. Kapının kirişine yaslı olan omzuma konan bir el ile kafamı çevirdim. Bora'nın gece yarısını andıran gözleri önce bana sonra diğerlerine döndü. "Yemeğe geçelim artık," deyince herkes sanki bunu bekliyormuş gibi konuşarak ayaklandılar.
"Bence de en iyisi."
"Tam da bunu diyecektim."
"Herkes acıkmıştır tabii."
Bora'nın beni ve Kübra'yı yönlendirmesi ile masaya geçtik. Kübra karşıma Sarp'ın yanına otururken ben Ayla Hanım'ın yanına oturmuştum. Masanın bir başında Korhan Bey oturuyor diğer başında ise Bora oturuyordu. Hemen solundaki sandalyede ben oturuyordum. "Ee Dolunay," dedi Ayla Hanım tatlı bir sesle. Kafamı ona çevirdiğimde gülümseyerek bana bakıyordu. Küt siyah saçları kulağının altında bitiyordu ve yaşına göre oldukça dinç duruyordu. "Kendinizden bahsetsenize biraz."
Önümdeki bardaktan bir yudum aldıktan sonra derin nefes aldım." Öyle bahsedecek pek bir şey yok. Hataylıyız ikimizde, orada doğduk, oranın yetimhanesinde büyüdük. Sonra Kübra burada burs kazandı o burada yeni bir hayat kurdu ben orada kaldım kazandım okulu devam ettim. Kader işte bizi tekrar birleştirmek istiyormuş, yanına kaçtım," derken sonunu esprili şekilde söyleyip onların bilmediği durumu yumuşattım.
"Ne güzel ayaklarınız üzerinde durmuşsunuz. Baksanıza, bu yaşta kafe açmışlar, birbirlerine destek olmuşlar," deyince Kübra'da bende gülümsemiştik. "Hemşeriyiz bak. Bizde Hataylıyız, hayat işte yıllar önce buraya taşındık sonra buralı olduk," diye konuştu Korhan Bey. Sesindeki keder karşımdaki çam yarmalarının gerilmesine sebep olmuştu.
Ortamın gerildiğini hatta bunu herkesin hissettiğini fark etmiştim. Ortamı yumuşatmak için tam ağzımı açmıştım ki olanlar olmuştu. Yan taraftaki cama gelen kurşun anında camı tuzla buz edip yemek masasına sıçramasına sebep oldu. İlk kurşun sesinden sonra sırayla arkası gelmeye başladı. Anında masadaki erkekler hemen kadınların eğilmelerini sağladı.
"Ne oluyor?" diye bağırdı Ayla Hanım. Her şey o kadar hızlı gerçekleşiyordu ki ne olduğunu bile anlamıyordum. Birisi kafamı eğmem için bastırıyordu. Kafamı kaldırarak Kübra'yı aradı gözlerim. Herkes salondan çıkmaya çalışıyordu eğilerek. Birbirlerine bir şey diyip duruyorlardı. O sırada Kübra'ya abanıp onu salondan çıkarmaya çalışan Sarp'ı görünce rahat bir nefes aldım.
Bora kafamın üzerindeki elini çekerek vücudunu bana siper edip en yakındaki pencerenin altına çekerken kısa bir an duraksamıştı. Eğilerek yürümekte zorlandığım için Bora'dan destek almak için kolumu beline attım. Fakat elime değen ıslaklık anında donup kalmama sebep oldu. Pencerenin altına geldiğimizde hemen yere çökerken hala put gibi donmuştum. Elimi Bora'nın belinden çektiğimde gördüğüm kırmızılık kanımın çekilmesine sebep oldu. Gözlerimi anında Bora'nın gözlerine çıkardım.
"Yaralanmışsın!"
***
NASILSINIZ?
BÖLÜ
MÜ NASIL BULDUNUZ DİĞERLERİNE GÖRE DAHA AZ DEĞİŞİKLİĞE UĞRADI.
SİZİ SEVİYORE:)
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |