5. Bölüm

Bölüm 4

Suveyda Rey
suveyda_rey

KEYİFLİ OKUMALAR!

 

BOL BOL YORUMLAR GÖRMEYİ ÇOK İSTİYORUM :)

 

***

 

 

 

"Hadi eve geçin," diyen dayım ile herkes kendine gelmişti. Benimde o sıra dışarıda ki kalabalık gözüme çarpınca kaşlarım çatıldı. Mahallelinin işi gücü yoktu da buraya mı toplanmıştı? Çoğunluğu gençler olsa da orta yaşlı ve koca koca bastonlu dedeler neneler oturmuş kaosu izliyordu.

 

"Bu mu cidden?" diyen ses yakınımdan gelmişti. Kafamı çevirip baktığımda 4 kişilik bir grup genç bize doğru bakıyordu. Az önce konuşan kızın yanındaki genç kafasını sallayarak onaylamıştı. Dümdüz ve siyah saçları olan kız suratıma tiksintiyle bakıyordu.

 

Tanımadığın insandan nasıl tiksinirdin ki?

 

"Bunca yıldır nasıl saklamış acaba?" diye sordu erkeklerden birisi. Boy ve yapı olarak büyük duruyorlardı. Gözümün içine bakarak benim hakkımda konuşmaktan geri kalmıyorlardı. Yıpranmış sinirlerim kendini tekrar belli etmeye başlamıştı. Siyah düz saçlı kız umursamaz şekilde omuzlarını silkti. "Kim bilir kimi ayarttı da korudu kendiyle kızını," dediği an gözüm çoktan kararmıştı.

 

Arkamı döndüğüm gibi zaten yakınımda duran grupta en son konuşan kızın yanına gittiğim gibi yumruğumu yanağına indirdim. Önce kızın çığlığı mahallede yankılandı. Sonra olayı idrak eden arkadaşlarından birisi kolumu tuttu ve kendine çevirip vuracaktı ki havadaki elim bembeyaz saçlarına konmuştu bile.

 

Parmaklarıma dolanan saçlarını canını acıtacak şekilde sıkarak kafasına baskı uyguladım. "Neva!" diye bağıran dayımı duymuştum. "Yeğenime dokunanı sikerim! Sadece ayıracaksınız!" Birileri benim kollarımdan tutarken diğerleri saçlarını yolduğum kızı elimden kurtarmaya çalışıyorlardı.

 

"Bırak kızım şunu," diye konuşan adamın sesindeki muziplik çok belli oluyordu. En sonun çığlıklar atarak elimden kurtulan kız elini saçlarına bastırıp ovalamaya başladı acısını azaltmak için.

 

Yumruk attığım kızı görünce sızlayan elimi sallamamak için kendimle mücadele etmek zorunda kaldım. "Senin bu yeğenin olacak kafayı yemiş Alaz abi." Kızın konuşurkenki ağlak sesi kanı beynime sıçratmıştı.

 

"Kendisine bakıyoruz diye bize saldırdı ya!" Saçlarını yolduğum kızda konuşunca benimle beraber yanlarındaki çocuklar da şaşkınlıkla kendilerine baktılar. Birisi omuz silkerken diğeri dağılan beyaz saçlarını düzeltiyordu. Alaz'ın gözleri bana döner dönmez şaşkınlıkla baktım kendisine. Gerçekten böyle bir şey yaptığıma inanıyor olamaz değil mi? Gerçi beni tanımıyor, bana inanmasını beklemiyordum.

 

"Neva'nın öyle bir şey yapmayacağını biliyorum. Muhtemelen bir yanlış anlama vardır," deyince sevinçle olduğum yerde dans etmemek için zor tuttum kendimi. Sırtımı dikleyerek bilmiş edayla kızlara baktığımda çoktan bozulmuş olduklarını görmüştüm. Erkekler gülüşlerini saklıyordu. Dayımın elini sırtımda hissedince ona döndüm.

 

Apartmana giren dedemleri gösteriyordu. "Sen çık eve ben geleceğim," deyince kafa sallayarak hızlıca onları takip ettim. Eve geçer geçmez anneannem mutfağa geçmiş biz solana girdiğimizde elinde bir bardak suyla geri gelmişti. "İç kızım şunu, korkmuşsundur,"dediğinde şaşkınlıkla elinden aldım bardağı. Birkaç yudum içerek sehpaya koydum bardağı. Anneannemin eli hemen açık duran saçlarımı bulmuş okşamaya başlamıştı.

 

İçimdeki 8 yaşımın gözleri dolu dolu olmuş anneannesinin kolları altına girmişti. Fakat hemen kendime çeki düzen verdim. Kendime anında buraya gelme amacımı hatırlattım. Kimseyle bağ kuramazdım. Kimseye alışamazdım çünkü ne olduysa burada oldu. Anneme ne olduğunu, ona kimin zarar verdiğini çözecek, onu bir şekilde bulacaktım.

 

Ölmedi ben inanıyordum.

 

Annemi bulmamın yolu bu mahalledeki insanlardan geçiyordu. Cebimdeki birkaç kere titreyen telefonu hissedince hala sıkı sıkıya tuttuğum not defterine "Ben erken uyusam sorun olur mu?" diye yazıp anneanne uzattım. Yazdıklarımı okuyan kadın anında anlayışlı şekilde kafa salladı. "Tabii kuzum, zor oldu bugün senin için biraz uyu dinlen." Uyumaktan korktuğum gerçeği o an kafama dank edince yüzüm düştü. Şu an Gözde'nin yanımda olmasını her şeyden çok isterdim. Az önce ki yaşadığım olay bana 8 yaşımı hatırlattı ve ben yine rüyalarımda yaşayacağıma o kadar emindim ki.

 

Yarım bıraktığım suyu kendime gelmek için kafama dikleyerek ayaklandım. Bardağı odaya giderken mutfağa bıraktığımda çoktan düşüncelerimin arasında kaybolmuştum. Bir şekilde anneme olanları araştırmalıydım. Odaya girdiğimde yüreğim sıkışmıştı. Annemin ellerinin değdiği, her şeyini yaşadığı odasındaydım seneler sonra. Lavanta kokulu annemin kokusu gözlerimi kapatmamı sağlamıştı bile çoktan.

 

Yine titreyen telefonum beni kendime getirdiği gibi elimi cebime attım. Yatağa kendimi bırakarak telefonumun kilidini açtım. Emre'nin, Gözde'nin ve benim olduğum WhatsAap grubundan gelmişti mesaj.

 

Emre: Neva orada durumlar ne?

 

Emre: Bir şey yapan oldu mu? Ya da kötü davranan?

 

Gözde: Bir rahat bıraksan da kız akrabaları ile hasret giderse hani.

 

Emre: Sen karışma kızım.

 

Ben: İyiyim, bir sorun yok. Herkes başımda olduğu için yazamadım.

 

Gözde: Nasıl karşıladılar seni? İyi davrandılar mı?

 

Ben: Oldukça iyiler. Tahminimden bile fazla iyiler. Ama mahalle için aynı şey söyleyemeyeceğim.

 

Emre: Niye bir şey mi oldu?

 

Ben: Hayır bir şey olmadı. Ama fark ettiğim şey çoğu kişinin annemden çok fazla nefret ettiği. Bu durum düşündüğümüzden daha derin.

 

Gözde: Bak kendine dikkat et. Anneni bulacaksın diye kendini ateşe atma bozuşuruz.

 

Emre: Katılıyorum. Bir şey olduğu an mesaj at ben anında gelirim.

 

Onu onayladığımı gösterdiği birkaç mesajdan sonra uyuyacağımı söyledim ve telefonumu yatağın kenarına attım. Hızlıca üzerime sıcakta rahat uyumak için şort ve kalın askılı badi giyip tekrar yatağa attım kendimi. Derin nefes alarak etrafa göz attığım annemden izler taşıyan oda sanki beni yansıtıyordu. Bu kadar çok mu benziyorduk annemle?

 

Beni gören akrabalarım daha ilk bakışta bana annemin adıyla seslenişleri beni mutlu etmişti. Anneme benzemekten çok mutluydum ve ben ona yakışır bir kız olacaktım.

 

Derin bir iç çektiğimde gözüm valizin kenarından görünen dosyalara kaydı. Fakat buna şimdi kafa yormak istemediğim için telefonumu alarak İnstagram'a girdim. Bir süre öylece gezerken dikkatimi çeken bir resim ile anında parmaklarım durdu.

 

Yine bir örümcek sembolüydü. Geçmişimin tozlu raflarında hatırlanmak istenen resmi geriye doğru itekledim. Bunun onunla bir alakası yoktu. Haberin içeriğine tıkladığımda başka bir siteye yönlendirildim.

 

"KARADUL YİNE İŞ BAŞINDA."

 

Haber başlığı kaşlarımın kalkmasına sebep olmuştu. Karadul'un inindeydim ama onlara dair hiçbir şeye rastlamamıştım. O kadar çok merak ediyordum ki onları, günlerce araştırdığımı biliyorum. Onlara ulaşmaya çalıştığımı hatırlıyorum, fakat o kadar iyiler ki tek bir iz bile bulamamıştım. Fakat şu an okuduğum olayı onlara iletmeyi başarmıştım ve ben bu haberi görünce konuşabilseydim eğer sokağa çıkıp bağıra bağıra teşekkür edebilirdim.

 

"Geçtiğimiz günlerde, Esenler mahallesine dadanan ve 18 yaşından küçüklere zorla satışını yaptıran uyuşturucu tacirleri bugün Karadul sayesinde yakalandı." Haberin içeriğini okumaya başlamam ile Karadul isimli gruba olan hayranlığım daha da artmıştı. "Uyuşturucu satıcılığı yapan küçük çocuklara yemek ve giyecek veren Karadul grubunun gerçekte kim olduğu hala bilinmiyor. Yüzlerinde kuru kafa resimleri bulunan maskeler ve en az 8 kişi olduklarını biliyoruz. Uyuşturucu tacirlerini ise evlerinde baskın yaparak etkisiz hale getirdikten sonra yaptıkları tacirliği kanıtlayan belgeleri etkisiz hale gelen adamların üzerlerine iğneleyip evin duvarına artık her yerde görmeye başladığımız Karadul örümceğinin resmini çizdiler."

 

Hayran olmamak elde değildi. O kadar güzel ve etkileyicilerdi ki herkesin onlardan biri olmak istediğini biliyordum. Kendimi bildim bileli var olan bu grubun büyük fanları vardı. İnternette isimlerine özel fan hesapları doluydu, her sokakta karadul örümceği çizimi görmek artık çok normaldi. Hatta bunun dövmesini bile yaptıran vardı. O kadar çok araştırsam da bildiklerim sadece Karadul'un bilinmesini istediği kadarıydı.

 

1988 yılında kurulmuş ve o günden bu güne kadar gücünü de istikrarını da korumakta oldukça kararlıydı. Ve ben onların büyük hayranlarıydım. Tam o sırada odanın camına bir şey tıklatıldı ve ben korkudan neredeyse bayılacaktım. Gözüm cama kaydığında bir gölgenin kendini aşağı doğru bıraktığını görmem ile gözlerim korkuyla açıldı.

 

Ayağa kalktığım gibi perdeyi çekip camı açtım. Aşağıya baktığımda hiç kimse yoktu ve ben deli gibi gözlerimi kısmış her yere bakıyordum. Bu neydi şimdi? Cama tıklatmanın ve beni gece gece korkutmanın amacı neydi? Kimdi bunu yapan?

 

Kafamı eğip tam içeri geçiyordum ki pencerenin dibindeki çıkıntıya bırakılan poşet ile donup kaldım. Eczane poşetiydi. Aldığım gibi son kez etrafa göz atıp içeriye girdim. Pencereyi sıkı sıkıya kapatıp perdeleri çektim. Yatağıma oturduğumda poşeti açıp içine baktım. İki kutu ilaç vardı.

 

Poşeti merakla ters çevirdiğimde yanında birde kare şeklinde bir kâğıt parçası düştü. Önce ilaçları elime alıp inceledim. Birisi merhemdi, diğeri ağrı kesici haptı. İkisini de bırakıp ters dönmüş kâğıdı elime aldım.

 

Üzerindeki çizim ve yazılar beni oldukça şaşırtmıştı.

 

"İlaçlar yaralarına iyi gelecektir." Tek kaşım hava kalkarken gözüm yazının altıdaki örümcek çizimine kaydı. Özensizce çizilmiş olsada oldukça iyiydi. Peki bu ne demek oluyordu? Bu ilaçları bana Karadul'dan birisi mi getirdi yani?

 

Esnemeye başladığımda hızlıca kimin getirdiği belli olmayan ilaçları kullandım ardından çantamdaki kendi ilacımı alıp içtim ve kafamı yastığa gömdüm. Gözlerim uykuya yenik düştüğünde kendimi çoktan kâbusların ortasında yine tek başıma bulmuştum. Yine aynı yer, yine aynı koku. Neden ve nasıl bilmiyorum ama burası bana çok acı veriyordu.

 

Işığı hiç olmayan bodrumun bende derin izleri vardı.

 

Demir kapının kulağımı tırmalayan sesini duydum. Ardından korkumun vücut bulmuş hali girdi içeriye. Hatırladıklarım kâbuslarımı şekillendiriyordu. Korkum kalbime körük gibi düştü ve tir tir titriyordum.

 

"Siz kimsiniz?" diye sordum yaşımı belli eden ince çelimsiz sesimle. Hatıralarımda adamın suratı yoktu ve bu kâbuslarımı daha da korkunç yapıyordu. Adamın kalın biçimli eli hava kalktığı gibi kollarımı suratıma siper ettim. Örümcek yine oradaydı. Bu örümcek benim korkumdu."Ne olur vurma," diye korkumun yansıttığı titrek sesim adamın umurunda değildi.

 

"Vurmayacağım, küçüğüm," dedi adam. Fakat sesi bana güven vermiyordu. Kafamı çevirdiği tarafta böcek görünce korkuyla yutkundum. Burası böcek doluydu ve bedenimde gezen böcekler bende büyük korkularımı kavrıyordu. Adamın elini saçlarımda hissettiğimde küçük bedenim korkuyla sıçradı.

 

"Seni sevmemi ister misin?" diye soran adamın sesi beni korkutuyordu. Elinde bilmediğim aletler vardı. Cevabımı umursamadan bana doğru yaklaştı. 8 yaşım gözlerim önünce acı çekiyorken ben sadece izliyordum. Hafızamın kalan kısımlarını şekillendirdiği kâbusum bitsin diye çığlık atıyordum.

 

8 yaşımın ruhunda kesikler bırakan adama "Bırak onu!" diye çığlıklar atıyordum. Çocukluğumu kurtarmaya çalışıyordum. 8 yaşımın sesini koparmasınlar diye deli gibi çırpınıyordum ama bu daha fazla çıldırmamdan başka bir şeye yaramıyordu.

 

"Hey?" diye bir ses geldi boğuk şekilde. 8 yaşımın çığlıkları yavaş yavaş azaldı. Kayboldu. Sonra gözlerimden yaşlar akarken çıldırmama sebep olan sahne silindi ve bir anda sarsılmaya başladım. "Kendine gel," diyen ses kısık ama çok yakın geliyordu.

 

Gözlerimi açtığım zaman karşımda Zümrüt gözleri görmeyi hiç ama hiç beklemiyordum.

 

Korkuyla yataktan sıçrayarak kollarımı tutan ellerinden kaçmaya çalıştım. Korkumu ve telaşımı fark etmiş gibi bir anda ellerini çekti. Gözleri arada bir titreyen vücuduma çarpıyor ardından hızla tekrar gözlerime değiyordu.

 

"İyi misin?" diye sordu sanki konuşabilirmişim gibi. Gözlerim komodinin üzerindeki not defterine gitti. Yekta nereye baktığımı anlamış olmalı ki, "Dudaklarını oynat, cepçi," dedi.

 

Adım cepçi kaldı, iyi mi?

 

"Sana ne?" dedim bir anda ne yaptığımı fark etmeden. Gerçekten ona ayak mı uyduracaktım? Herkes gibi yazdığımı okusun, ne farkı var? Belki de konuşmaya hasret yanımı fark etmişti.

 

Sesimin çıkmayışı konuşmama engel değildi.

 

"Ağlıyormuş gibi sesler çıkartıyordun. Kâbus mu?" Sorduğu soru yüzünden zorlukla yutkundum ve derin nefes almak zorunda kaldım. Bakışlarım başka bir tarafa kayarken beni rahat bırakması için kafamı aşağı yukarı salladım.

 

Kahverengi biçimli kaşlarının çatıldığını fark etmiştim. Neden şimdi umurundaymış gibi davranıyordu? Bir dakika! Onun burada ne işi vardı? Yine mi beni götürmeye gelmişti Allah'ın cezası?

 

"Her zaman mı görürsün?" diye sormaya devam etmesiyle hışımla ona döndüm. Gözlerimde gördüğü korku onu daha da meraklandırmıştı. "Sana ne? Senin yüzünden bu haldeyken bundan sana ne?! Senin burada ne işin var? Git buradan yoksa herkesi uyandırırım!"

 

Bakışları düşüncelerde boğulurken dudaklarımdaki gözlerinde haylazlık parıltıları oluşmuştu. "Uyandırsana?" Sesi ne kadar muziplik barındırsa da bakışları bir şeyler düşündüğünü ele veriyordu.

 

Uyandıramayacağımı sanıyordu sanırım. Kendimi yataktan attığım gibi odadan çıktım. Çıplak ayaklarım parkede hafif ses çıkartırken salonda yanan ışığa doğru koştum. Fakat salona dalarak girdiğim gibi donup kalmam bir oldu.

 

Salondaki topluluk bana ben ise şaşkın şekilde onlara bakıyordum.

 

"Neva?" dedi dayım ve oturduğu yerden bir anda ayaklandı. "İyi misin bir şey mi oldu?" Ne diyeceğimi bilmez şekilde ona bakarken o ve diğerlerinin gözleri benim üzerimdeydi. "Kızım bir şey de. Bir şeyden mi korktun?" O sırada arkamdan adım sesleri duydum ve kasılmadan edemedim. Ağır kokusu kendisinden önce gelmişti.

 

Bu herif beni zorla kaçırmaya çalıştı ve şimdi hiçbir şey olmamış gibi benim kaldığım eve mi geldi?

 

"Koridorda beni görünce yine kaçıracağım zannetti. Korkup kaçtı."

 

Kalın sesini duyar duymaz kafamı arkaya çevirdim hızla. Ne diyor bu zırtapoz herif? Şaşkın ve sinirli bakışlarım onu oldukça eğlendirmişti. Kısık tuttuğu zümrüt rengi gözleri anlamını çözemediğim bakışlar barındırıyordu. Ama haylazlığı maske olarak geçirmişti suratına ve oldukça gerçekçiydi.

 

Dayımın sinirli sesi kulaklarıma dolunca üzerindeki bakışlarımı çektim. "Yekta bunları konuştuk," dedi dayım dişleri arasında. Yekta salonun kapısında duruşumu umursamadan yan şekilde daracık yerden geçmek için dibime kadar girdi. Fakat hala kâbusun etkinse olan vücudum korkunun sinyalleriyle ani bir tepki verdi ve o bana değmeden kendimi ondan uzaklaştırdım.

 

8 yaşım hala çığlık çığlığaydı.

 

Anında çatılan kaşlarıyla bana bakarken bu sadece onun dikkatini çekmişti. Kendi yüzünden kâbus gördüğümü biliyordu ama neden ve nasılından haberi yoktu, bu da onun için daha fazla meraklandırıyordu.

 

"Uykun kaçmıştır, gel yanımızda otur. Bizimkiler ile tanış."

 

Bizimkiler?

 

Aralarında aşağıda dalaştığım kızlar ve dövme mezarlığının da olduğu grup benim yana yana aradığım tek fırsattı. Başka zaman olsaydı bu gruba girmek bir yana dursun suratlarına bakmazdım. Bana zarar vermişlerdi ki vermeselerdi de yanlarına oturmazdım. İnsanlardan uzak bir yapım var çünkü. Ama şu an bu gruba girmem, aralarına karışmam ve annem ile ilgili en ufak bilgiyi anında almam lazımdı.

 

O adamın dediği gibi, bu iş hiç kolay olmayacaktı.

 

Dayıma kafa sallarken kafamdaki tilkiler kuyruklarını ve kulaklarını diklemiş şekilde gelecek olanları bekliyordu. Aşağıda dalaştığım kızlardan beyaz saçlı olanı gözlerini devirdi.

 

"Bu kızın yanında görevi mi konuşacağız?"

 

Gözlerim dik dik bakıyordu ona meydan okumak istercesine. Bu da onu ister istemez tedirgin ediyordu. Çünkü buradaki kimse nasıl biri olduğumu bilmiyordu ki ben asla insanlara gösterdiğim gibi birisi değildim.

 

"Bundan sonra alışsanız iyi olur gençler. Sizin olduğu kadar Neva'nın hakkı var orada." Neyden bahsettiklerinden, ne görevini konuştuklarından zerre kadar bilgim yoktu ama bu umurumda değildi zaten. Ama bu odadaki grubun umurunda olacak ki herkesin çatık kaşları, şaşkın gözleri bize döndü.

 

Yekta hariç. O sanki bunu biliyor ve bekliyordu.

 

Dövme mezarlığı olan herif bir anda diklendi yaslandığı yerden. "Bu ne saçma sikim şey lan?" Daha fazla ayakta durmak istemediğim için tanımadığım birilerinin ve dövme mezarlığının yanında geçerek dayımın kalktığı ikili koltuğa oturdum.

 

"Hah," dedi diğer dalaştığım kız bu yaptığıma inanmıyormuş gibi. "Yüzsüz bir de." Ucu anneme dokunacaksa ben gerekirse düşman bile olurdum hepsine. "Saçma falan değil bunu hepiniz biliyorsunuz zaten. Nihan'ın hakkıydı ve o..." deyip susunca gözlerimi kısarak dayımı izlemeye başladım.

 

Annemden bahsederken acı çekiyordu. Onu çok sevdiği belliydi. Listeden ilk birkaç kişiyi silsem de yine herkese bana göre şüpheliydi. "O siktir olup gidince," diye devam eden dövme mezarlığına hışımla döndüm. Sinirim yüzüme yansımıştı. Dişerim çenemi kıracaktı neredeyse. Değeri beş kuruş etmeyenler anneme laf söyleyecek konumda değiller asla! Önümdeki boş kâğıt ve kalemi aldığım gibi kimseye göstermeden kafamdaki cümlemi yazdım.

 

"Annem hakkında bir daha tek laf edersen herkes senin uyuşturucu kullandığını öğrenir, Bağımlı."

 

Evet dün olanlardan sonra Çakır denen herifin neden tanıdık geldiğini hatırlamıştım. Kafamı kaldırıp baktığım da dayım dövme mezarlığı olan herifle anneme dedikleri için dalaşıyor ve diğerleri sadece izliyordu.

 

Yine ve yine Yekta hariç.

 

Gözlerini benden ayırmayan herifi umursamadan dövme mezarlığının dizlerine dayadığı kolunu tuttuğum gibi bana çevirdim. Ne yaptığımı, nasıl cüret ettiğimi sorgular gibi bakarken bu sefer bütün gözler döndü bana. Şaşkın bakışlar sırtımda ağırlık oluşturuyordu ama ben bunu umursamadan ölüm gibi bakışlarla avucuna kâğıdı koydum.

 

İri ve pörtlek gözleri kâğıda indi ve onu okudu. Şöyle ona bakınca aslında bu tarzın ona çok yakıştığını fark ettim. Gözleri daha da büyüdüğü gibi kafasını kaldırıp bana baktı. "Hasiktir lan!" Ve saniyeler içinde kolumdan tuttuğu gibi beni kendiyle birlikte ayağa kaldırdı. "Nereden biliyorsun lan sen?! Kimsin, kim gönderdi seni?"

 

Benden böyle bir şey beklemediği o kadar açıktı ki. Şaşkınlığı ve telaşı onu ele veriyordu. Sakin kalamıyor ve herkesin dikkatini çekiyordu. O kâğıtta ne yazdığını buradaki herkes o kadar çok merak ediyordu.

 

Ellerinde ufaladığı kolumu kurtararak işaret diliyle konuştum fakat o anlamadı. Kaşarlı çatık şekilde bakmaya devam ederken ben dayıma döndüm ona ne dediğimi söylemesi için.

 

Gözlerini dikmiş bir bana bir ona bakan dayım da merak içindeydi. "Nereden bildiğimi söylersem, ne bok olduğun ortaya çıkar." Kötü gülüşleri aratmayacak şekilde sırıtıp parmaklarımı tekrar oynattım. Dayım ise tekrar tercümanlığımı yapmıştı.

 

"İster misin?"

 

Sinirle sıktığı çenesi yüzünde boğazından çenesine uzanan dövmeler gerilmişti. Diğer avucundaki kâğıdı dövmeli parmakları arasında buruşturarak avucuna hapis etti. "Otur şuraya," dedi parmağı ile kaldırdığı yeri gösteriyordu. Rahat bir şekilde oturup pişkin pişkin ona bakmaya devam ettim. "Ağzını açarsan, elinle tek bir kelime yazarsan, seni bitiririm."

 

Genişçe gülerek onu çıldırtmaya devam ettim. Burnundan solur şekilde sinirle salonu terk etti ve herkes bir bana bir onun çıktığı salon kapısına baktı. "Oha," dedi oturan gençlerden birisi. Zayıf vücudu siyah kısa saçları vardı. Boynundaki kulaklık ve elindeki telefonla oyun oynadığı belliydi. Aşağıdaki gençlerden birisiydi. "Sen az önce Çakır'ı mort ettin ve susturdun mu?" dedi şaşkınlıkla gözlerini sonuna kadar açmış şekilde. Diğer koltukta oturan genç diğerlerinden birkaç yaş büyük duruyordu ve öne eğilerek bana baktı. "Sen onu tehdit ettin ve o sana hiçbir şey yapmadan çekti gitti?" Hepsini şaşırtanın Çakır'ın bana hiçbir şey diyemeyişiydi. Anladığım kadarıyla bu grubun atarlı giderlisiydi ve kimseye boyun eğmeyen yapısı vardı. 3 dakika öncesine kadar.

 

"Bizim bilmediğimiz ama onun hakkında senin bildiğin ne olabilir?"

 

Yekta'ya döndüğümde gözlerine az önceki duygular yerine şüphe gelmişti. Neden bilmiyorum ama onlar annemden nefret ettikçe benden hep şüphelenecekler. Kendine hakim ol Neva. Her canını sıkanı tehdit edemezsin, onların arasına girmelisin.

Yekta sanki benim kafamın içindeki savaşımı fark etmiş gibi daha bir dikkatli baktığında kendimi hemen toparladım.

 

Buraya annemi bulmaya geldim ve önümdeki herkesi uğruna ezip geçebilirim.

 

Omuz silktiğim sırada dövme mezarlığı olan Çakır içeri girmiş hemen çaprazımdaki koltuğa kurulmuştu tekrar. Ellerini birbirine sürttükten sonra "Hadi başlayalım artık, daha gidip uyuyacağım," dedi. Herkes onun gelmesiyle kendine geldi. İstenmediğimin farkındayım, burada durmak benimde hoşuma gitmiyordu.

 

Mecburiyetten kimse burada olmama bir şey demeden önlerinde ki kâğıtlara döndü. Ama biliyordum ki hepsiyle aynı duygulara sahiptim. Dayımda yanıma oturduğu sırada gözüm saate düştü. Gecenin üç buçuğuydu ve anlaşıldığı üzere herkes çabucak işi bitirmek istiyordu. Tanışma faslının sonraya kalması işime gelmişti çünkü kimseye yalandan gülmek istemiyordum.

 

Alaz, "Buranın başka giriş çıkışının olmaması imkânsız. Muhtemelen gizlemiş olmalılar," dediğinde orta sehpaya yayılmış kâğıtlara baktım. Büyük kâğıtta bir binanın planı vardı, birazında karalama planlar yazılmış diğerleri oradan buradan toplanmış bilgi gibi duruyordu. Planın üzerindeki mekânın ismi ile gözlerimi kıstım.

 

Burayı çok iyi biliyordum. Lokanta adı altında birkaç illegal iş yapan bir yer. Emre'ye gelen işleri birkaç kere burada yapmıştık. Emre normal de tek yapması gerekirdi, onun bulaştığı işlerde yoktuk. Ama yine de onu tek bırakmazdık ki işin aslı çoğu işini benim sayemde yaptı.

 

"Girmeye gireriz, o dert değil. Sıkıntı kasa," dedi Yekta. Gözlerimi ona çevirdiğimde öne doğru eğilmiş gruptakilere bakıyordu. "Kasayı sökemeyiz, duvarla bir. Şifre uzaktan kırılamıyor daha önce denediler. Şifreyi kırmak için müdürün bilgisayarına bağlanmak lazım o daha zoru çünkü adamın bilgisayarını koruyan program daha önce kullanılan bir program değil. Özel üretim."

 

Çünkü o programı ben kurdum.

 

Grup çıkmaza düşmüş gibi bıkkın şekilde omuzlarını düşürdükleri sırada kafamı tekrar Yekta'ya çevirdim. Onların arasına sızmam için bir fırsat daha doğdu elime. Bu görevi tamamlamaları için bana ihtiyaçları vardı, aksi takdirde o programı hiç kimse çözemezdi ve şifreyi kıramazlardı. Yekta ile göz göze geldiğim an dudaklarımı oynattım ve söylediklerimden sonra tek kaşının hava kalkışını sırıtarak izledim. Buradaki herkes annemi tanıyordu ve bir şeyler biliyorlardı. Eğer annemi bulmak istiyorsam onların arasına girmem gerektiğini biliyordum. Ve onların arasına yalnızca güvenlerini sağlarsam girebilirdim.

 

"Şifreyi kırabilirim ve sizi mekâna sokabilirim."

 

****

 

Neva da ne cevherler var dahah ashdaha

 

Neva hakkıındaki düşünlerinizi alayım.

 

Çakır hakkındaki düşüncelerinizi alayım.

 

Vee Yekta hakkındaki düşünceleriniz.

 

 

yeni bölümde görüşmek üzere.

 

Bölüm : 08.10.2025 22:09 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...