
Uzun zaman olmuştu. İkisi de genelde birbiriyle konuşmayı tercih etmezdi. Konuşsalar da işin sonu bir şekilde kavgaya dayanırdı. Lakin konu bu sefer ikisinin de dikkatini fazlasıyla çekmeye başlamıştı. Saat gece on sularındaydı. Hafta içi birbirlerini göremeseler de hafta sonu illaki denk gelirlerdi. Ve şu bir kaç haftadır onlar dışında bir kişi daha vardı.
“Kim bu el bebek gül bebek?”
Aras. Bir yandan bulduğu buzu şişmiş olan yanağına yaslarken bir yandan da gözleri yeni bedende geziniyordu.
“Bilmem. Ömer demişti sanırım.”
Soğuk ve buz gibi çıkan o ses. Siyahlar. Onun gözleri de çocuktaydı. Kendilerinden oldukça küçüktü.
“Ömer mi?”
Aras çatık kaşlarla soruyu sorduğunda siyah gözler ona döndü. İkisi de perişan haldeydi. Lakin Eren’in günler sonra baktığı o yüzü böyle görmesi iyi olmamıştı.
“Bana da Mete dedi.”
Aras kısık sesle gülüp çocuğa bakarken siyahların canı acıdı. Onu seçmişti. İkisini de ayrı yerlere almışlardı. Ne yaptıklarını bilmese de Eren anlayabiliyordu.
“Dalga mı geçiyor bu?”
Aras’ın gözleri sonunda kendisini inceleyen o bedeni buldu. Siyahları. O da biliyordu. Lakin ikisi de birbirlerine olan sinirinden seslerini bir kez olsun çıkaramamıştı.
“Aras.”
Eren’in sesi kısık çıktı. Çünkü karşısında gördüğü yüz her geçen gün daha da soluyordu. Bu yaşlarına kadar dövüle ezile bir şekilde gelmişlerdi. Lakin kardeşi dediği adamın artık sadece dövülmediğini biliyordu.
“İyi misin?”
Aras bu soruyu beklemezken ilk dondu. Ailesini öldüren o kişiye kötüyüm diyemezdi. Vücuduna verdikleri maddeye gün geçtikçe teslim oluyorum diyemezdi. Ölmek istediğini haykıramazdı. Ağzına tek lokma koyamadığını anlatamazdı. Aras Altan. Sait’in uyuşturucu için seçtiği o çocuktu. Ve gelecekte sürekli gülen yüzünün altında yatan o acıyı kimseye anlatamazdı. Giderek uyuşturucuya bağımlı hale gelen bedeninin yoksunluğunu gelecekte saklamayı başarmıştı. Ve o sahte gülüşünü ilk kez on altı yaşında yerleştirdi yüzüne.
“İyiyim. Ya sen?”
Eren Korlu. Gülen yüze baktı karşısında ki. Karnında ki yarası sızladı. İkisi de birbirinden beter işler için seçilerek yetiştirilen kişilerdi. Ve o siyahlar günler önce ilk kez silahın acısını tatmıştı. Bilmelisin ki ona göre önlem almalısın diyerek sıkmıştı Sait ona.
“Bende.”
Onlar acılarını birbirlerine söylememeyi öğreneli yıllar olmuştu. İki çocuk da birbirine sessizce baktı. Gözlerine kendi acıları değil, nefretine rağmen sevgisini kaybedemediği kardeşleri için doldurdular o acıyı. Ardından iki bedende sakince en başta ki konuşma sebeplerine döndü.
Gece vakti çalışan o çocuğa. Yüzünde bir tane bile yara olmayan o çocuk.
“Belki iki ismi vardır?”
Aras konuyu değiştirmek adına sordu. Eren ise acımasızca fısıldadı.
“Bu güne kadar buraya gelen kaç kişi bu kadar temiz oldu?”
İkisi de o gece çalışan o çocuğa baktılar. Sait’in asıl kurbanı olan o çocuk. Ama kendini kurban ettirmeyen en güçlü o çocuk. Yiğit. Yiğit Kalen. Unuttum demişti. Adımı, ablamı, ailemi, babamı... Ona verilen her bir ismi kabul etmişti. Ama silmemişti. Yiğit adını unutmamıştı. Bu yaşına kadar saklandığı o mahzeni unutmamıştı. Karanlıkta olan korkusunu unutamazdı. Kahve gözleri sakince kaldırdı.
Ona bakan diğer gözleri gördü. Onlar ölmemek adına savaşırlarken o öldürdükleri bedenini yaşatmaya çalışıyordu. Sakince bugün anlatılan o dersin defterine yazdı.
Ablam: Çisem Kalen.
Babam: Yasin Kalen.
Annem: Yağmur Kalen.
En zoru da kendi adını da o deftere kazımak oldu. Unutmayayım diye.
Ben: Yiğit Kalen...
...
İhanet. Bu yaşıma kadar onlarca insana yapmıştım. Yüzlerce kişi tarafından bu iğrenç duyguyu da tatmıştım. O kadar ağırdı ki... Bir tarifi yoktu. İnsanın kalbini açtığı kişi tarafından ihanete uğraması. İşte bu en kötüsüydü.
Daha da kötüsüne gelecek olursak. Onu şuan tadıyordum. Kalben güvendiğin kişinin ihaneti. Evet. Acıydı. Peki insan kalbine ihanet ederse? O zaman... O zaman ne oluyordu? Artık bunu anlıyordum. Bir kalbim artık yoktu. Göğsümün altında atan o şey artık sadece bir organdan ibaretti. Ben kendi kalbime bugün ihanet etmiştim.
Dudaklarımda olan sıcaklığı terk ederken kalbim bedenime çok ağır geldi. Eğer bedenimi tutan elleri olmasa düşecek gibi hissediyordum. Ve evet beni düşürecek eller de onlardı. Gözlerim elaları buldu. Hafifçe tebessüm etti.
“Yanılıyor muyum?”
Fısıltısı bedenimi ürpertirken geride bıraktığım bedeni yok saymak istedim. Kalbimle birlikte kendimi de gömmek istedim. Çünkü... Çünkü bunun zorluğunu biliyordum.
Her şey aynıydı dediğim gibi. Biz yine şık kıyafetler içerisindeydik. Önce birbirimize sarılıp sonra... Sonra bir başkasına gitmiştik. O Eflal’e... Ben ise karşımda olan gözlere. En acısı ise bunu yaparken ikimizin de birbirimize bir an olsun acımamasıydı. Çocukluğumun içi hala soğumazken ben de hafifçe güldüm. Bir diğer acı gerçek de acımasız olan çocukluğumdu. Boynuna dolamış olduğum parmaklarım gevşerken Ayaz sanki neler hissettiğimi anlamış gibi baktı gözlerime. Benim siyahlardan kaçışım elalar oldu.
“Ayaz!”
Koridorda bir haykırış yankılandığında kendine gelen bedenim ile ellerim boynundan çözüldü. Onun da belimde olan elleri yavaşça çözüldüğünde derin bir nefes verdim. Kaçışım ise çocukluğum oldu. Elim kalbimi bulduğunda bize gelen o kadına baktım.
“Sen bana bunu nasıl yaparsın!”
Yeşillerin gözleri dolmuştu. Ayaz yanımdan sessizce fısıldadı.
“Bu sefer mutlu değilim.”
O da benimle aynı karmaşadaydı. Gözlerimi ise asıl noktaya çeviremiyordum. Yıktığım bedeni görmek istemiyordum.
“Sen! Sen ne pislik birisin!”
Eflal. Hıncını kimden çıkartacağını bilemezken önce Ayaz’a yöneldi. İkisine öylece baktım.
“Bu aptal kadın... Onun için bana nasıl!”
Nefes nefese bağırışı acısını gösteriyordu. Lakin gözlerinin bana dönmesini beklemiyordum.
“Sen! Senin yüzünden sürtük! Her şey senin-”
Elinin yüzüme doğru kalkmasıyla elini sertçe tutan ben oldum. Çocukluğumun asıl sinirini yeni hissediyordum. Çocukluğum hafifçe sırıtmaya başladığında kimse benden bunu beklemiyordu.
“Yoksa Eren’i öptüğümü mü gördün? Ona mı bozuldun canım?”
Söylediği cümle zihnimde yankılanırken kendimi o boşluğa gömdüm. Çocukluğum. Artık o vardı.
“Ne bu hal Eflal?” Gülümsemem büyürken onun gözünden bir yaş aktı. “Yoksa Ayaz’ın beni öptüğünü mü gördün? Ona mı bozuldun canım?”
Fısıltım ile bedeni donuklaşırken elini parçalarcasına sıktım.
“Çisem.”
Ayaz uyaran bir tonda konuşurken durmadım.
“Sana sordum. Pişman mısın dedim.” Çocukluğumun nefreti tüm hücrelerimi doldurdu. “Ve Eflal Uluç, ben de asla pişman değilim.”
Dediklerim sadece karşımda ki zavallı için değildi. Gözlerim sonunda çocukluğumun cesaretiyle ardımızda kalan o kişiyi buldu. Eren. Eren Korlu. Çocukluğumun varlığı zorlanırken yutkundum.
“Hepinizden teker teker kurtulacağıma yemin ederim.”
Siyahlar... Kendimi gömdüğüm o boşluk. Acılarım sanki beni o boşluktan itti.
“Zor olacak... Zor olacak ama olacak.”
Sesim solarken Eflal elini hızla elimden kurtardı. Bedenimi sertçe ittirirken ise bu sefer tepki veremedim. Çünkü baktığım yer... Beni omuzumdan yakalayan kişi kızıl olurken o ses duyuldu.
“İkiniz! İkinizin de bugün son mutlu olduğu gün! Anladınız mı beni!”
Kızın bağırışı koridorda yankılanırken sesimizin içeriye gittiğine emindim artık. Lakin gördüklerim.
“Eflal.”
Kızıl sessizce konuştuğunda beni yavaşça bıraktı.
“Bana bir daha sakın yaklaşma Ayaz Kartal!”
Eflal son kez bağırdıktan sonra hızla çekip giderken beni bırakan beden de onun ardından ilerledi.
“Eflal!”
Onlar çekip giderken ise ben yaptığım şeyin güçlüğü ile kaldım. Eren. Eren Korlu. Gözlerime bakıyordu. Yüzüme. Ancak... Donuktu. Öyle donuktu ki. Sanki herhangi birisine bakıyordu. Bir tepkisi yoktu.
“Sakın geri adım atma. Yoksa bugün beni de kaybedersin Çisem Kalen. Sadece kalbini de değil.”
Çocukluğum acımasızca konuştuğunda ne yapacağımı bilemedim. Karşımda yıkılmış gibiydi. Benim yüzümden. Ama yüzü... Gözleri bana bakmıyordu artık. Sıcaklık yoktu. Beklemediğimi ise o yaptı. Bana doğru bir adım attığında ne yapacağını bilemeyen bedenim korkarak yine lanet çocukluğuma sarıldı. Elini kaldırdığında ise eli başını buldu.
Konuşmak istediğinde ise ilk nefesi yetmedi sanki.
“Sen...”
Devamını getiremedi. Sanki dünyası etrafında döndü. Ben ise en beterini yaptım. Yavaşça tebessüm ettim.
“Ben.”
Dediğini tamamladığımda gözleri yüzümde dolaştı. Lakin beklemediğim o duygu yerleşti yüzüne. Ve çocukluğumun bile beklemediğini yaptı. Acısına rağmen yavaşça tebessüm etti. Ardından ise ne diyecekse demeden sakince attığı adımı geri aldı. Siyahlar sanki son kez baktı gözlerime.
“Ben...” Gözlerime acıyla baktı. “Senin gibi bir kadını sevmiş olamam.”
Benim tebessümüm onun bu yaptığı ile son bulurken o saniyelerin sonunda sessizce arkasını döndü.
Adımları yavaşça uzaklaştı benden. Gözlerim onun gittiği boşlukta takılı kalırken ne yapacağımı bilemedim.
Ellerim boynumu bulurken sanki nefes alamadım. Dünyam karardı. Her zaman peşimden gelen o adam... O adam bu sefer bana sırtını döndü. Dedikleri... Ne demişti? Gözlerime o sıcaklıkla bakmadı. Tebessümü bana olmadı. Nefes alamadığımı hissediyordum. Bünyemde öyle bir boşluk vardı ki... O boşluk dolmayacak gibiydi.
“Kaçak.”
Gözümden bir yaş akmasına engel olamadım. O boşluk başka bir kişilik içindi. Kaçak. Onun Kaçak’ı. Mavi gözlü o neşeli kadın. Eren’in Çisem’i. Manyak’ın Kaçak’ı. Sanırım bu tattığım yeni bir duyguydu. İlk defa aldığım bir intikam zevk vermiyordu. Biz yapmıştık. Birlikte. Birbirimize son vermiştik.
...
Saat on civarı. Günlerden cumartesi. Havalar iyice soğudu. Kış artık geldiğinin haberini veriyordu. Hafif bir müzik ortamı hala dolduruyor. Bazı gözler üzerimde. Şık elbiseler. Hala kendi davetimdeydim. Sigaraya çıkmış insanlardan uzak, bahçenin bir kenarında.
Ruhsuz bir şekilde. Mavi gözlerim ağladığını belli etmiyordu. Kapattığım yaralarım gibi göz yaşlarımı da gizlemiştim. Makyajımı yeniden yapıp hiçbir şey olmamış gibi dışarıyı izliyordum öylece. Canım çok yanıyordu ama ayaktaydım.
Ve biliyordum. Artık harekete geçmem gerekiyordu. İnsanlardan kaçmamam. Yüksek ihtimalle kızıl yine beni arıyordu. O andan sonra...
Acıyla masaya eğildim. Ayakta durmak artık çok güç geliyordu. Tek isteğim bu gecenin artık bitmesiydi. Keyfimin biraz olsun yerine gelmesiydi. Çocukluğumun beni yeniden canlandırmasıydı. Kısaca dayanmak için biraz daha enerji istiyordum. Dayanacak gücüm yoktu çünkü.
İnsanların karşısına çıkacak halim bile yoktu. Saati gelmişti oysa. Planımıza başlayabilirdik. Ama... Sanki hevesim bile kalmamıştı. Boşlukta süzülüyordum. O boşlukta olan kırıklar ise derime batıyor, canımı acıtıyordu.
“Vaz mı geçiyorsun?”
Duyduğum ses ile bedenim kendisine gelirken daldığım o yerden çıktım. Lakin nefessiz kalmamı sağlayan kişi asıl kendisi oldu. Gözleri üzerimde gezinirken hafifçe gülerek ağzına katmış olduğu sigarayı yaktı.
“Şaşırmadım.”
Sanki buz dolu bir küvete yatırılmış gibi ürperdi bedenim. Tüm düşüncelerim onun tek bir cümlesiyle değişirken çocukluğum... Şimdi onun ne yapacağını bilememesiydi bedenimi telaşlandıran.
“Ne?”
Ağzımdan tek çıkan bu olurken tırnaklarımı derime batırdım. Şimdi bunun sırası değildi. Daha da kötüye düşersem... Olmazdı. Bu geceyi düzgün bir biçimde atlatmam lazımdı.
“Bu savaşı kazanamayacaksın kızım, senin iyiliğin için söylüyorum. Pes etmen en iyisi.”
Cümleleri zihnimde yankılanırken kendimde kalmaya çalışıyordum.
“Abla, beni sen itmedin.”
“Oğlumu öldürdün!”
Savaş. Savaş ha? Üstüne bir de pes etmek. İçki dolu bardağıma uzandım. Bu bir savaş değildi. Ben zaten çoktan o savaşta kaybetmiştim. Yıllarımı yemişlerdi. Bu onlara açtığım bir savaş değildi. Bu benim savaşımdı. Kardeşim ve kendi hayatım adına açtığım mücadeleydi. Yaşamak için.
İçkimden bir yudum aldığımda hafifçe tebessüm ettim. İçimde ona olan korku her şeye bedeldi. Ama artık korkularımın bir çaresi vardı. Kendim yerine başkalarının katili olmak gibi.
“Baba...” Gülümsememi beklemeyen bedene baktım. “Sen bu yaşına kadar ne zaman iyiliğimi istedin ki şimdi isteyesin?”
Sorum gecenin karanlığında yok olur giderken gözleri gözlerimde dolandı. Sanki kendi kızının yüzünü bilmiyormuş da ilk defa görüyor gibiydi. Sorumu ise birkaç saniye yanıtsız bıraktı. Baktık. Yıllar sonra ilk defa insan gibi birbirimizin gözlerine baktık.
“Emin ol, öğreneceklerin iyi şeyle-”
“İyi şeyleri hiçbir zaman senden öğrenmedim.”
Cümlem sanki canını acıtmış gibi baktı gözlerime. Ben ise bu sahte duyguyu biliyordum. Korkuyordu benden. Ve şuan bana iyi baba rolü oynamaya gelmişti. Yiğit’i öğrendikten sonra ona yapacaklarımdan deli gibi korkuyordu.
“Senin bana öğrettiklerin kan kusmaktan, çığlıklardan, ölümden başka bir şey değil bana.”
Dediklerimden sonra bir süre durdu. Ardından acıyla tebessüm etti.
“Sevinmelisin o halde. Çünkü bu yaşına kadar yaşaman benim sayemde.”
Ne? Ne anlatıyordu bu adam bana? Sevinmeli miydim? Teşekkür de etmeli miydim o halde?
“Ne?”
Tırnaklarım derime battı. Çünkü pişman değildi. Bana yaptığı onca şeyden asla pişman değildi.
“Bu hayat ölümden ibaret Çisem. Ve ben sana öldürmeyi öğrettim.”
Dediğine hafifçe gülmeye başladım. Bana öldürmeyi öğretmişti. Doğru. Kendimi bile öldürmeyi öğretmişti bana. Delirtmişti beni. İnsanların gözleri bize dönerken acıyla gülüşüm soldu.
“Pişman değilsin değil mi?”
Gözlerine içimde ki hayallerle baktım. İmkansız kıldığı o hayallerle. Biz mutlu bir aile olmayı başarabilirdik. Biz mutlu olmayı başarabildik. Annem yaşayabilirdi. Yiğit’le diğer kardeşler gibi olabilirdik.
“Ne için?”
Sorduğu soru kalbimi parçaladı. Ben ise sessizce tüm hayal kırıklarımı ona fısıldadım.
“Bana yaşamayı öğretemediğin için.”
Sorum bedeni donuklaştı. Ben ise devam ettim.
“Beni neden sevemedin baba?”
Gözlerim ifadesini izledi. Yüzüme baktı. Doğduğum gün ne yapmıştı mesela? Kucağına almış mıydı beni? Anneme her zaman bunu söylemek isterdim. Babam ben bebekken bir kez olsun kucağına aldı mı demek isterdim. Biliyordum oysa. Annem bana asla gerçeği söylemezdi. Cevabı gerçek ne olursa olsun elbette olurdu. Çünkü o beni gerçekten sevmişti. Bu hayatta bunu bana yaşatan nadir kişilerdendi.
Kendisini sakince toparladığında ise dakikalardır beklediğim o cümleyi kurdu. Ve canımı da en çok o yaktı.
“Oğlumu öldürmüş birisini neden sevmediğimi mi soruyorsun bana?”
Gözümden bir damla yaş aktı. Bu bana yaptığı onca işkence içindi. Bu bana anlattığı onca yalan içindi. Bu bende geçmeyecek yaralar bıraktığı içindi. Delirdiğim içindi. O göz yaşı çok şeyi anlattı ama kendisi anlayamadı. Belki de anlamak istemedi.
“Anlıyorum.”
Tek bir kelime kurdum ona karşı. Gözlerimin içine baka baka tutunduğu o yalana karşı tek kelime ise dünyalara bedeldi bana göre.
“Çisem.”
İkimizin birbirine bakışını ayıran Aras’ın bizi görmesiyle adımları durdu. Hızla akıttığım tek göz yaşını sildim.
“Ne işin var senin burada?”
Sorusu bana değil başkasınaydı. Babam ise hemen eski haline geri döndü benim aksime.
“Kızımla konuşuyorum. Bir sorun mu var Aras?”
Gözlerim Aras’ı bulduğunda o bana bakıyordu. Ve sinirlenen yüzünü gördüm.
“Var.”
Bize doğru adım atmaya başladığında ne olduğunu anlayamadım.
“Bu daveti başına yıkmadan önce siktir git buradan Kalen.”
Bu ani çıkışını beklemezken gözlerim babamı buldu. Onun gözleri de bana döndüğünde hafifçe tebessüm etti. Alay eden gülüşüne baktım. O ise daha da beklemediğim bir biçimde masaya bıraktığı sigara paketini aldığı gibi arkasını döndü.
“Bu davetin yıkılacağı zaten belli Aras. Onun başına yıkılmadan al götür onu.”
Bana son kez baktığında sakince arkasını döndü. Ben bu kadar çabuk gitmesini beklemezken bir süre duraksadım. Acaba yanlış mı yapıyordum? Yiğit. O konudan başka bir konu daha olabilir miydi? Yine Sait’i hafife mi alıyordum? Gerçekten iyiliğimi düşünüyor- Saçmalıyordum. Ama ya gerçek-
“Bende insanım anasını satayım.”
Ne olduğunu anlamazken ellerimin tutulup açılması bir oldu.
“Hepinizin peşinden koşmaktan yemin ediyorum delireceğim.”
Tırnaklarımın derime geçtiği kısma eliyle baskı uyguladığında kapanan yeni yaralarımı geri açtığımı gördüm.
“Ara-”
“Eren, Kaan’dan hallice. İçmekten bir diğer bayılacak kişi.”
Duyduğum isim susmamı sağladı.
“Aranızda yine kim bilir ne oldu? Sana bakmaya geliyorum yanında o pislik. Biliyorum yüzüme bakmayacaksın ama...”
Elimde olan bakışları yüzümü buldu.
“Ne ben, ne Kaan, ne de Eren hiç iyi değil Kalen.”
Elimi elinden kurtarmak istediğimde bırakmadı.
“Biliyorum sen de iyi değilsin ama baban ilk defa haklı. Gel benimle. Söz veriyorum sana her şeyi ben anlatacağım ama burada kalmayalım.”
Babam ilk defa haklı mıydı? Ne güzel. Bugün görecekleri onu haksız çıkartacaktı çünkü. Kendime güveniyordum. Bir başkasına değil. Elimi ellerinin arasından kurtardım.
“İstemiyorum.”
Cevaplarım kısaydı.
“Çise-”
“Aras. Kendi davetimden kaçmayacağım. Anladın mı?”
Yüzüme hayal kırıklığıyla baktığında yutkundu. Ardından gözlerini kaçırıp hafifçe gülmeye başladı.
“İlk defa birisi bana adımla seslendiği için canım yanıyor.”
Alaya aldığı şey ile gözlerim günler sonra onun bedeninde gezindi. Ve incelemem ile fark ettim. İlk defa öylece bir takım giymiş, saçlarına önem vermemişti. Oysa Aras Altan demek, özen ve şıklık demekti. Ama sanırsam artık o da benliğinden uzaklaşmıştı.
“Çisem. Ben gerçekten özür dilerim.”
Gülüşü donuklaşırken gözlerime baktı. Kaçırdığım elimi tuttuğunda ise benim de gülüşüm yavaşça soldu.
“Bana bir kez daha kardeş acısını yaşatma. Lütfen.”
Aras Altan. Gözümde kız kardeşini tutmuş olduğu o fotoğraf canlandı. Ela. Ela Altan. Kardeşini yanan evin içerisinde kaybeden bir adamdı o. Ve sonrasında beni kardeşi yerine koyan. Elimi tutan eline baktım.
“Gelme istersen, bakma yüzüme ama bana söz ver. Kendine bir şey yapmayacağına söz ver.”
Acılı sesini duymayı beklemiyordum. Oysa bizim acılarımız ortaktı. Kardeş acısı. O bir yangında kaybetmişti, ben bir kazada. O kardeşim dediği çocuğu ilk cinayeti yapmış, ben kendi kardeşimi o kazaya itmiştim. Ve bu suçluluğun cezası çok ağırdı. O ise yine kendisini suçluyordu. Eğer bana bir şey olursa kendisini suçlayacaktı.
Yüzüne baktığımda bir şey dememi istiyordu. Onunla gelmeyeceğimi biliyordu. Yüzüne bir daha eskisi gibi bakmayacağımı hissediyordu. Ve tek isteği kendime bir şey yapmamamdı.
“Bir katilden öldürmemesini istemek ne kadar doğru?”
Sessiz fısıltım kaşlarını çatmasına sebep oldu.
“Çise-”
“Beni kardeşin gibi görmekten vazgeç Aras Altan.”
Elimi elinden kurtardığımda yüzünde ki korkuyu gördüm.
“Bu senin hayrına olur.”
Pisliğin tekini masum kardeşinin yerine koymamalıydı. Bir katil küçük bir çocukla eş değer olamazdı. Ben her kardeşim dediğim insanı kaybetmiştim ve onu da kaybetmek istemiyordum. Tek isteğim yaşayan ve canım olan o kişileri yaşatmaktı. Yiğit, Kaan ve Deniz.
“Cevabını aldın mı?”
İkimizin ardından gelen sese hızla döndüğümde kızılı gördüm. Gözleri Aras’a alayla bakıyordu. Ben ise daha fazla Aras’ı mahvetmek istemiyordum. Son kez ona baktım. Sarı saçlarına. Onun gözleri benim babama baktığım gibi bakıyordu. Hayal kırıklıklarıyla...
Daha fazla bakamadığımda adımlarım yavaşça ondan uzaklaştı. Ayaz’ın daha fazla konuşmasını istemiyordum. Onun gözlerini hala üzerimde hissetsem de ardımı dönüp Ayaz’ın koluna girdim ve sessizce uzaklaştım. Adım attığım her noktayı kırıp döküyordum.
“Ben niye sürekli seni arıyorum ve bulduğumda bunlar yanında oluyor?”
Sorusunu es geçtim. Ona sürekli açıklama yapmaktan bıkmıştım. Ayrıca o andan sonra ilk defa yan yana gelmiştik ve uzun süre onunla durmak istemiyor-
“Kalen.”
Bedenimi bir anda duvara yaslamasını beklemezken gözlerim şokla açıldı. Üzerime eğildiğinde ise sinirini gördüm.
“Sana soru sorduğumda cevaplarsan sevinirim.”
Çocukluğum dakikalar sonra bedenime girerken benim şaşkınlığım da fazla uzun sürmedi. Sinirle konuştum.
“Sen de bir daha bana bu denli yakın olmazsan sevinirim.”
Sesimin kızgınlığına aldırış etmeden aklına başka bir şey gelmiş gibi gözlerimde olan gözlerinin odağı değişti. Hafifçe tebessüm etmesini beklemezken ise biraz daha yaklaştı.
“Dakikalar öncesinden bahsediyorsan elbette ki daha yakın olabilirim.”
Bedenime bedenini bastırdığında sinirle ittirdim onu.
“Aya-”
Eliyle bağıran ağzımı kapattığında şokla ona baktım. Hafifçe sırıttı bu halime.
“Benden sonra kötü geçmiş anlaşılan Eren’le.”
Elini hızla ittirdiğimde ise sinirle konuştum.
“Senin Eflal ile iyi gitmiş gibi. Ama sakın Ayaz. Sakın bir daha böyle bir şeye cesaret etme.”
Kolunun altından çıkmak için hareket etmiştim ki izin vermedi. Yüzüne sinirle baktığımda ise hafifçe sırıttı.
“Gayet iyi gitti. Hatta mükemmeldi.”
Yüzünden ikisinin ne bok yediğini anladım. İğrençti. Gerçekten iğrençti.
“Ona seni kullandığımı ve ağzından laf alacağımı söyledim.”
Dediğine iğrenerek güldüm.
“O da buna inandı öyle mi?”
Gülüşümde gezindi elaları. Ardından üzerime biraz daha eğildiğinde gülüşüm donuklaştı.
“Ben sözlerime inandırmak için çok farklı yöntemler kullanırım Kalen. İstersen göstere-”
“Ayaz Kartal. Susmadığın her saniyede senden daha da nefret ediyorum.”
Dediğime hafifçe sırıttı.
“Nefret ettiklerinle öpüşür müsün sen Kalen?”
Sözleri gerçekten canımı sıkmaya başlamıştı. Özellikle de bunu bilerek yapması.
“Şunu yapmayı kes.”
Çocukluğumun üzerine patlamasına şu kadar kalmıştı.
“Neyi? Mesela Eflal’den intikam almanı mı? Eren’in canını yakmanı mı? Yoksa çocukluğunun değerini bilmeyi mi? Veyahut Sait’e karşı savaşında yanında olmayı mı?”
Bana biraz daha eğildiğinde çocukluğumu serbest bıraktım. Ardından onun gibi sırıttım.
“Hayır. Her olayda kendine bir bok çıkarmanı.”
Dediğimi anlamadığında ben de onun gibi saydım.
“Mesela asıl beni öpmen ile senin Eflal’den intikam alman ve Eren’e kendini göstermeni. Çocukluğumun değerini ise herkes biliyor çünkü kendisi bilinmeyecek gibi değil. Sait’e savaşımızın asıl dayanağı ise benim. Çünkü Ayaz Kartal. Asıl ben olmasam bunların hiçbirinde sen olamazdın.”
Dediklerimle gülen yüzü yavaşça düştü. Ben ise bu sefer sertçe bedenini ittirdim.
“Eğer olur da benim iznim olmadan bir daha bana yaklaşırsan tüm bu saydıklarımdan kendimi yok eder ve seni de hiç ederim. Kendini benden soğutma ki aynı tarafta kalmaya devam edelim.”
Cümlelerim ile gerilse de umursamadan içeriye kendim adımlamaya başladım. Beni deli etmeden duramayacaktı.
...
Yarım Saat Önce
Eren Korlu
"Bir şey mi vardı?"
Bir adım attım. Hafifçe gülmeye başladım. Somurtan o yüzü vardı yine karşımda. Mavi gözleri boncuk boncuk bakıyordu. Sesi tedirgindi ama bir yandan da telefonda ki kişiye odaklanmıştı. İlk gün. İlk gün bana kurduğu ilk cümle.
Vücudu temizdi. Yara yoktu. Gözleri ölüydü ama berraktı. Maviler tamamen ona aitti. O halde bile zayıf olmasına rağmen şimdiki halinden kesinlikle daha kilolu ve sağlıklıydı.
Alaya almaya çalışarak içkimden bir yudum aldım ve duvara yaslanarak boşluğa doğru ilerlemeye devam ettim. Ona yaklaştıkça kendini kaybetmişti. Ben ona yaklaştıkça...
Maviler solmuştu. Vücudunda yaralar oluşmuştu. Ve en önemlisi aklı... Ben onun zihnini iyice karmaşık bir hale getirmiştim. Ben onu tüketmiştim.
“Manyak.”
“Benim için ölüden bir farkın yok artık.”
Çıkmayan kravatı çekiştirdim. Nefes alamıyordum.
“Bu son.”
Sinirle kravatı parçaladığımda başım döndü. Gözlerimin net gördüğü söylenemezdi. Duvara yapışık bir halde ilerlemeye devam ederken gülmeye başladım. Ellerimden kayıp gitmişti. Ve gururunu hiçe sayan ben onun ardından artık koşmazdım. Çünkü... Benim gibi en kötüsünü yapmıştı. Haklıydım. Biz sadece birbirimizi tüketiyorduk.
“Senin kızın mı? Çisem’i tamamen bana ait yapacağıma sana yemin ederim Korlu.”
Ayaz’ın cümleleri kafamda yankılandı. Antalya’da onu ölümüne dövme sebebim... En başından istediği... Acıyla elimde tuttuğum alkol şişesini bıraktım. Bir kırılma sesi duyuldu. O bana bunu nasıl yapmıştı? Mavileri nasıl o pisliği haklı çıkartmıştı? Nasıl elleri ona dolanabilmişti?
Belki de o gerçekten de benim Kaçak’ım değildi. Bugün avucumun altında heyecanla atan kalbi sadece o canavarın oyunuydu.
“Canavar dediğiniz şey onun her şeyi.”
Aklımı artık ben de bir canavara bırakmak istiyordum. Onun gibi. Çok gelince kaçmıştı ve insanları onunla yalnız bırakmıştı. İlk defa değildi ama ilk kez delicesine kaçmak istiyordum. O olmazsa ben... Ben ne olacaktım? Biz ne olacaktık?
O çocukluğuna daha da sıkı sarılacaktı. Peki ya ben?
Düşünmek istemeyerek sinirle bir adım daha atmıştım ki bedenim sarsıldı. Zorlukla ayakta kalsam da karanlığa düşmem ile başım daha da dönerken birkaç dakika içinde kendime zor geldim. Ayakta kendi halime durabilmeyi başardığımda ise loş oda içerisinde bir ışık vardı.
Net görmeyen gözlerim ışığa odaklandığında telefon olduğunu zor anlayabildim. Çok, çok içmiştim. Telefonun yanında bulanık bir beden gördüm ama kim olduğunu çıkartamadım. Bir adım attığımda ise telefonun sesini duydum. Başım çok dönüyordu.
“Aras.”
Hala seçemiyordum. Ama onu andırıyordu. Ses gelmediğinde bir adım daha attım.
“Çisem.”
Neden bilmediğim bir biçimde onun adı döküldü dudaklarımdan. Oysa belliydi bir erkek olduğu. Ve o isimle ise başını kaldıran kişiyi seçtim.
Bulut. Yerde öylece duruyordu. Yanında olan içki şişesini gördüm bu sefer. Hafifçe sırıttım.
“Ablan... Ablan gitti be Bulut.”
Sırıtışım yavaşça kendi sözlerimle donuklaştı. Ona doğru bir adım daha attığımda ise acıyla yutkundum.
“Geride ise o yaratığı bıraktı bana!”
Sesim yüksek çıktığında ise aksiliği yeni fark ettim. Çocuğun gözleri telefona odaklanmış sanki beni duymuyor gibiydi. Telefona göz ucuyla baktığımda bir görüntü vardı. Ama net seçemedim.
“Ne bu? Çok mu içtin sende?”
Sakince telefona eğildiğimde bir video olduğunu yeni yeni seçtim. Kısık sesle yankılanan o sesi ise gözlerimden önce kulaklarım bana anlattı. Vücudum ezbere bildiğim o sesi duymasıyla gerilirken telefona doğru çöktüm. Silahın hemen ardından ise bir çığlık sesi geldi.
Telefonu yavaşça elime aldığımda gözlerim Bulut’u buldu. Yüzü buz kesmiş öylece elimde tuttuğum telefona bakıyordu. Güldüm bu haline.
“Silahtan mı korktun lan bu kada-”
Sesimi kesen şey bir kez daha videoda yankılanan o çığlık oldu. Ve bu sefer o sesin sahibi olabilecek kişiyi zihnim hayal etti. Gözlerim videoya odaklandığında ise kamera buğulu olan o zeminden ayrıldı.
“Baba!”
Küçük bir kızın çığlığı vidoda yankılanırken bu kızın kim olduğunu tahmin etmek zor değildi artık. Ve gülmemi engelleyen o şey oldu. Kamera çevrildi. Çisem. Kaçak. Küçüktü. Çok küçüktü. Hızla yağan yağmurun altında bedeni yerdeydi. İlk anlayamadım. Vuruldu sandım. Ama video yavaşça çevrildiğinde küçük bedenin hemen yanında yatan o kişiyi gördüm. Başından vurulmuş cansız bir beden. Gördüklerim kanımı dondurdu.
“Küçükken her gece farklı bir cesetle kaldın mı?”
Tanıştığımız ilk gün söylediği o cümle. Öylece videoya bakabildim.
“Kaç oldu?”
Yasin. Yasin’in sesini duydum. Ne demek kaç olmuştu? Elinde tuttuğu kamerayla kıza eğildiğinde asıl görmemem gereken buydu. Bulut yanımda sarsıldığında bedenim koltuktan tutundu.
Gözleri dövülmekten morarmış her yerinde yara olan o kız... Çisem miydi? Kız hızla göz yaşlarını temizlemeye uğraştı. Ağlamaktan korkar gibi. Yasin’in eli ise kızın saçlarını buldu.
“Kaç oldu dedim!”
Küçücük başı kafası parçalanmış o adama çevirdiğinde midemin bulandığını hissettim. Bu kadarı... Bu kadara bir insan nasıl dayanabilirdi?
“Otuz... Otuz iki.”
Cılız korku dolu o ses videoda yankılanırken ellerim yumruk oldu. Yiğit acıyla nefes verdiğinde korku dolu sesinin nedeni artık benim de hücrelerimdeydi. İzlediğim şeyle sanki bulanık olan zihnim açıldı. Ve daha da kötüsü gerçekleşti.
Uzun o saçları tutan parmaklar kafasını ittirdiği gibi gözlerimi kapattım. Küçük kızın, Çisem olmasını istemedim. Olmasındı.
“Oğlumu nasıl unutursun!”
Başı o parçalanan cesedin üzerine düşmüştü. Bakamamıştım.
“Ölmedim... Ben ölmedim.”
Yiğit acıyla fısıldadı. Sanki o anların olmasını istemez gibi.
“Özür dilerim.”
O kızın sesi kulaklarıma doldu. Gözlerimi açmayı başarabildiğimde ise mavileri gördüm. Bir gözünden akan kan damlaları ise tüm gerçekleri sildi.
“Delirmesem yaşayamazdım.”
Haklıydı. Video onun yüzünü çekerken biterken gözlerim küçük o yüzde gezindi. Maviler doluydu. Kusmamak için direndiği yüzünden belliydi. O... O nasıl dayanıyordu? Kendi yaşadığım şeyler gördüklerimden sonra bir hiçmiş gibi geldi. Mide bulantım arttığında ne izlediğime inanamadım. Ellerimde ki video tekrar en başa döndüğünde sesler tekrarlandı.
Önce bir silah sesi geldi. Ardından çığlıklar. Bulanık o görüntü gittiğinde ise korkuyla durdurdum videoyu. İzleyemedim. O kızın yüzünü gösterdiği anda donarken ise gözlerim onun gözlerinde gezindi.
“Çisem...”
Sesimi kendim bile duyamadım. Bu, bu gerçek değildi. Bu kadarı çoktu. Buna bir insan evladı dayanamazdı. Buna küçük bir çocuk nasıl...
“Çocukluğu acımasız tarafı. Katil olan, öldüren ve onu yaşatan taraf.”
Acıyla yutkundum. Çocukluğum ilk kendisini hissettirdi demişti. Mavi o gözlere baktı siyahlarım. Korkuyordu. Çok korkuyordu. Ve korkan bir insanın sığınacağı limanı yoksa kendisi yaratırdı. O... Canavar dediğim o kişiyi yaratmıştı. Ben ise yaratık demiştim. Oysa asıl yaratık ona bunu yapan dünyaydı.
Parmaklarım ekrandan almak istedi karşımda ki kızı. Kemikleri sayılacak kadar zayıf bir bedendi. Gözleri korkuyla kocaman açılmış, beyaz tenine uymayan kan damlaları yüzündeydi.
Bedenim yere devrilirken başım döndü. Olan biten her şey zihnimde yok olurken kameraya bakan o gözlere takılı kaldım. Bir elim saçlarımı bulurken ne yapacağımı bilemeden çaresizce Bulut’a baktım.
Gözünden bir yaş akıttı usulca. Kaç dakikadır bu korkunç şeyi izliyordu? Kaç dakikadır ablasının çaresiz çırpınışına bakıyordu? Ben bir kez daha izleyememişken o...
“Ben karanlıktan korkarken o...” Fısıltısından sonra bana baktı acıyla. “Bir insan buna nasıl dayanır?”
Gözlerim dolduğunda bedenim ürperdi. Nasıl? Her kötü durumda çocukluğuna sığınmasına kızardım. Ama şimdi, şimdi anlıyordum.
“Babam nasıl yapar?”
Sesi acıyla çıktı. Ben ise onun halini yeni fark ettim. Kimdi? Kimdi ona bunu izleten? Kimdi bu iğrençliği kardeşini izletebilecek olan? Yasin’in ne bok olduğunu biliyordum lakin kendi öz kızına bu kadarını yapması... Bu insanlığa sığacak bir şey değildi. Peki asıl soru kim atmış-
“Ayaz.”
Gözlerim atan kişinin isminde gezinmişti ki asıl mesajı gördüm.
“Eğer olurda bugün ablana Sait veya baban gerçekleri söylemeye kalkarsa ona bu anıları tekrar yaşatacağımı bil.”
Okuduğum mesaj kanımı dondurdu.
“Bir şekilde engel olacaksın ve Çisem seni öğrenmeyecek.”
Mesajlar bedenimi sarsarken inanamadım. Her şey birbirine giriyordu. Anlayamıyordum. Bu adamın iğrençliğine inanamıyordum.
“Bu gece yarısı yağmur gösteriyor.”
Yiğit acıyla konuştuğunda onun çoktan mesajları okuduğunu anladım. Ama asıl anlamadığım Ayaz’dı. Sait’in sağ kolu olan kendisi neden Çisem’in öğrenmesini istemiyordu? Gözlerimin önünde öptüğü kıza neden bunları yaşatacaktı? Asla gerçekten sevdiği için öptüğüne inanmıyordum. Ama... Ama anlayamıyordum işte.
Gözlerim videoyu buldu. Mavi gözleri gördüm.
“Çocukluğum benim her şeyim.”
O yetişkin kızın her gün gördüğü o beden. Kendisi. Katil diye bahsettiği. Binlerce ölüme tanıklık etmiş bu canavar mıydı? Oysa o canavar denen maviler öyle korkak bakıyordu ki... Bir canavar bu denli masum olamazdı.
İlk defa pişman oldum. O gerçekten muhtaç kalmıştı. Haklıydı. O delirmese yaşayamazdı. Aklı yerinde bir insan bunların hiçbirini kaldıramazdı çünkü. Ve ben özür dilerim Kalen. Seni yaşatana canavar dediğim için. Ve teşekkür ederim. Kendini de onu da canavarların arasında hayatta tuttuğun için.
Gözlerimi telefon ekranından kaldırdığımda ise içeriyi yeni bir ses doldurdu.
“Çisem Hanım herkesi küçük salonda bekliyor.”
...
Çisem Kalen
Odayı dolduran tek ses fısıltılardı. Ayrıca bardağıma katılan kırmızı şarap. Gözlerim akan sıvıda gezindi. Sakinleşmiştim. Durması için yavaşça elimi kaldırdığımda akan şarap yavaşça kaldırıldı. Parmağım bardağın ağzında yavaşça gezindi. Sakinleşmiştim. Tüm yaşananlardan sonra biraz daha iyiydim.
Kapı bir kez daha açıldığında gözlerimi kaldırmadım. Zor olacaktı. Ama zor olan bitince... Bitince her şey çok mu güzel olacaktı? Hiçbir şey olmamış gibi davranabilecek miydim?
Parmaklarım bardağın ince beline doğru yön değiştirdi. Bitecekti. Bu güne kadar sonumu çok kez düşünmüştüm. Her şeyin planını en ince detayına kadar yapmıştım. Ama artık durmak istiyordum. Bunun sonunu yaşayarak görmek istiyordum. Düşünmeden. Belki mutlu belki mutsuz. Ama kardeşimle birlikte.
Bardaktan bir yudum aldığımda soğuk sıvı boğazımı yaktı geçti. Mavilerim ise sonunda odada ki kişilere döndü. Çoğunluk gelmiş öylece beni bekliyordu. Ama hala asıl davetliler ortada yoktu. Kadehi dudaklarımdan uzaklaştırdığımda Erdem ile göz göze geldik.
Masanın başında oturan bedenimin sağında kalmış bana tüm nefretiyle bakıyordu. Şarabımı masaya bıraktığımda gözlerim ondan uzaklaştı. Tepki vermek istemiyordum. Bu gece zaten canı yanacak en çok kişilerdendi. Tam tersi tarafta bana özlemle bakan ama yaklaşamayan o kişi. Deniz. Gözlerimin içine baktığında bana hızla tebessüm etti.
Bir adım bekledi. Gördüm. Gülümsememi bekledi. Lakin yapmadım. Ondan da uzaklaştım. Hemen yanında Berk vardı. Deniz’e eğilmişti. Bana bakmıyordu. Es geçtim. Ve yeni giren o kişi. Ayakta durmuş bana bakan o beden.
Aras. Elleri yumruk olmuştu.
“Buyurun beyefendi.”
Hizmetli ona yerini gösterdiğinde anlıyormuş gibi başını salladı.
“Yerlerimiz de senin isteğine göre anlaşılan.”
Sesi, bakışları... Onu reddettiğim için kızgındı. Kendisini uzak tutmak istiyordu. Oysa onun yanı bana yakın olandı.
“Beyefendi lütfen.”
Hizmetli tekrar ona konuştuğunda bana kırgınlığını kapattığı siniriyle baktı.
“Çisem. Son kez uyarıyorum vazgeç bundan.”
Gözlerimi onun üzerinden çektim. Vazgeçmek... İmkansız. Artık imkansızdı.
“Canın yanacak!”
Bağırdığında kimse bunu beklemiyordu. Gözlerimi kaldırdım. Odaya girenler arasında benimle konuşmaya cesaret eden ilk kişiydi. Hatta bağıran. Elleri yumruk olduğunda adamlardan birisi ona doğru yaklaştı.
Kardeşin değilim demiştim. Canı yanmıştı. Ve evet, o da sınırdaydı. Dayanamıyordu.
“Ara-”
Deniz ona doğru kalkacağında ise sonunda konuştum.
“Oturun.”
Deniz benim sözlerim ile yerinde kalakalırken bana sinirle bakan gözler Altan’dan başka kimse değildi. Ben ise ona inat konuştum.
“Vazgeçmeyeceğimi söyledim sana. Tekrar diyorum. Bu gece can yakacağım Aras Altan. Ve senin de canını daha fazla yakmamı istemiyorsan otur. Yerine.”
Buz gibi sesimle herkes donuklaşırken onun gözlerinde bir yıkım gerçekleşti. Dediklerim canını yakmıştı. Ve her zaman yaptığı o şeyi yaptı. Yüzü tüm gerçekleri gösterirken o tebessüm etmeyi tercih etti.
“Anladım Kalen. Anladım...”
Kalen... Çisem değil. Çiso değil. Kalen. Bu bir nevi babamın yerine konulmaktı. Ve onun da kastettiği tam olarak buydu. Masaya doğru yaklaştığında adamın gösterdiği yere oturdu. Deniz’imin yanına. Deniz’in doğruca onun elini tutması ise gözlerimden kaçmadı.
“Her ne yaparsan yap, o dediğin şey olmayacak. Sen de bunu anlayacaksın Çisem.”
Gözlerime bu sefer tüm gerçekliği ile baktı. Aras. Beni kardeşi olarak gördüğünü gözleri ile kanıtladı. Bizim bakışmamızı bölen ise kapının açılması oldu.
Gözlerimi ne diyeceğimi bilemeyerek ondan kaçırırken beni asıl şaşırtan giren kişi olmuştu.
“Kaan.”
Kendi sesimi ben bile duyamazken vücudum dakikalar sonunda biraz olsun rahatlamıştı. Gözleri gözlerimdeydi. Bedeni çökmüştü. Hala bitkindi. Ama yüzünde oluşan o hafif tebessüm. Sanki yıllar sonra yeniden bana gerçekten içten bir tebessüm ediyordu.
Kısa sürdü. Tüm oyunumu biliyormuşçasına gözlerini gözlerimden hızla ayırdı.
“Hoş geldiniz efendim.”
Adam ona yerini işaret ettiğinde tek bir kelime etmeden ona gösterilen o yere doğru ilerledi. Sandalyeye sakince oturduğunda gözlerime bakmadı. Birbirimize bakarsak sanki özlemine yenik düşecek gibiydi. Masa da dakikalar sonra tebessüm ettim ve gözlerimi ondan uzaklaştırdım.
Tebessümümü yok eden ise Aras’ın bana bakmasıydı. Yüzünde ki hayal kırıklığını görmemek imkansızdı. Kaan ile beni sanki... Asla Kaan’la olduğum gibi onunla olamazdım. Çünkü o Kaan’dı ve kendisi Aras. Gözlerini üzerimden çaresizce çektiğinde kendisi de bunu biliyormuş gibiydi. Başını eğdi. Evet. Bu sefer canım acıdı ama belli etmedim.
“Çisem Hanım mı?”
İçeriye gülerek giren kişiyi sesinden tanımıştım. Ama bakamamıştım. Gözlerim yıktığım diğer bedendeydi. Aras.
“Çiso.”
“Sana bir sihirbazlık yapacağım.”
“Böyle bir yakışıklılık görmediğini itiraf edebilirsin, gocunmam.”
“Ben varken o mu gerçekten?”
Gözlerimi kapattım. Bana dayanmam için destek çıkan ise çocukluğumdu. Ama hayır. Acımasızdım. Çok acımasızdım.
“Tatlım beni çağırmışsın.”
Eflal’in sesi odada dağılırken gözlerimi araladım.
“Buyurun hanımefendi.”
Aras. Karşımda hala başını eğmiş bir halde öylece duruyordu. Anladın mı demişti? Hemen sol tarafımda olan sandalye çekilirken ise planımı bozacak o kelimeyi söyledim.
“Anladım.”
Söylediğim şey ile duraksarken sanki doğru duyamamış gibi gözlerini kaldırdı. Doğruca bana baktığında ise ben de ona bakıyordum. İnanamaz gibiydi. Yavaşça tebessüm ettiğimde çaresiz gözleri değişti.
“Neyi anladın canım?”
Eflal hemen yanımda konuştuğunda tebessümüm kırk parçaya bölündü. Bu pisliği yanıma oturtmamalıydım. Sakince yeşillere döndüğümde bana sırıtarak bakıyordu. Anlaşılan Ayaz gerçekten ona istediğini vermişti. Bana aşağılayarak bakan gözlere baktığımda çocukluğum sonunda masada küstahça güldü. Yani ben.
“Son halinden sonra baya mutlusun Eflal.”
Yüzü kısa sürelik düşse de bozuntuya vermeden yüzsüzce güldü.
“Yanlış anlamışım canım. Gerçekleri çok güzel bir şekilde öğrendim.”
Gözlerim aptallıkta zirve yapmış o bedende gezindi. Onun karşısında sevdiği adam beni öpmüştü ve şimdi gülebiliyordu. Hatta yanlış anlaşılma diyebiliyordu. İğrençti. Bu gerçekten iğrençliğin zirvesiydi.
“Siz...”
Ellerim yumruk olurken o bana zaferle bakmaya devam etti. Ne diyeceğimi bilemedim. Tüm herkesin içinde nasıl bir hitapla konuşacağımı seçemedim.
“Sen ne kadar...”
Cümle kuramam ile gülerek bana doğru eğildi. Eli yumruk olmuş elimin üzerinden sinirimi anlıyormuş da destek olmak istercesine durduğunda gerçekten inanamadım.
“Yorma kendini hayatım. Ben her şeyi anladım ve hallettim. Ama anlaşılan senin işin daha düzelmedi.”
Elimi hızla elinden çektiğimde bu kıza yapabileceklerimin haddi hesabı yoktu.
“İntikam almak istedin ama kazanan yine benim Kalen. Ve hala vazgeçmiyorsun.”
Dedikleriyle hafifçe gülmeye başladım. Tırnaklarım derime batarken gülümsedim.
“İntikam alan ben değildim Eflal.”
Dediğim ile yüzü düştü. Ben ise devamını getirdim.
“Ben böyle intikam almam.”
Sözlerimin arasında kapı açıldı. Eflal ise bana hala bakmaya devam etti. Kimin geldiği önemli değildi. Çünkü artık sözleri kanıma dokunuyordu.
“Ben senin kadar zavallı olup bir adam ile kalbini kırmam.”
Kapı bir kez daha açıldı. Bakmadım.
“Ben sevdiğin birisini gözlerinin önünde öldürmem.”
Yeşil gözler yaptıkları ile hafifçe güldü. Kerem. Eren. Derin bir nefes verdiğimde tüm bunlara rağmen tebessüm ettim.
“Ne yaparsın? Ne yapabilirsin?”
Sözleri doğruca bana yönelikken artık bu normal bir intikamdan çıkmıştı.
“Sen sadece aklını yitirmiş orospunun teki olan bir kiralık katilsin Kalen. Sen sadece beni öldürebilirsin.”
Dedikleri ile masa da bir ayaklanma oldu ama ben hafifçe gülmeye başladım. Bu işte onu korkutandı. Gülmem büyürken ise çocukluğumu asla tutmadım.
“Ölmek mi?”
Gülüşüm arasında bunu derken gerçekten artık delirmiştim. Çocukluğuma sahip çıkamadım.
“Sen ölmeyeceksin. Seni öldürmeye çalışanı öldürecek ama seni süründüreceğim Uluç. Ölmek için yalvaracak hale geleceksin.”
Sözlerim ile gülüşü son bulurken mavilerimde ki gerçekleri görmüştü.
“Ne o? Anlattıklarım tanıdık mı geldi?”
Tüm bu anlattıklarım bana yapılandı. Yumruk olan elimi açtığımda kendimi gösterdim.
“Bana yapılanların her birisini sana yaşatacağıma yemin ederim Uluç.”
Sandalyede arkama yaslandığımda gözlerim yeşillerdeydi.
“Bakalım sen delirmeden yaşayabilecek misin?”
Yüzü bu sefer dediklerimin ağırlığı ile değişmişti. Elim kadehi bulduğunda bir yudum almıştım ki o yüzleri gördüm.
Aldığım yudum boğazımda kalırken bana bakan o gözler.
Yiğit ve babam. Onların hemen ardında kalan kişi ise Eren’di. Ne kadarını duymuşlardı? Babam bana sanki üzülmüş gibi bakarken yavaşça adımladı. Ve tam karşımda o iki beden kaldı. Eren ve Yiğit.
Yavaşça öksürmeye başladığımda ise Yiğit’in dolmuş gözlerini gördüm. Bu iyi olmamıştı. Bu hiç iyi olmamıştı. Ne yaşadığımı bilmemeliydi.
“El bebek gül bebek büyütülmüş bir bayanın sizin yaşadıklarınızı kaldırabileceğini sanmıyorum Çisem Hanım.”
Sözler beklemediğim o kişiden çıkarken şokla oraya döndüm. Babam. Eflal’in hemen yanına oturduğunda eli Efla’in omuzunu buldu. Ve hayır. Dalga geçmiyordu. Aksine gerçekten üzgündü.
“Babana güvenme kızım. Çünkü bazen en korkulu rüya insanın öz babası olur.”
Eflal ne yapacağını bilemezken en basit o yola koştu. Gülmeye başlasa da korkulu gözleri her şeyi kanıtlıyordu.
“Siz... Siz ne dediğinizin farkında bile değilsiniz.”
İnsan öz babasına bile güvenmemeliyken... Mavilerim onunla kesişti. Kimseye güvenmemeliydi. Kimseye sırtını yaslamamalı, kimseyi kendinden öteye koymamalıydı. Kimsenin acısını umursamamalı kendi canını önemsemeliydi.
Kömür gözler. Konuşmanın en başından beri burada olduğunu yüzünden anlamıştım. İçtiği belliydi. Giydiği takım üzerinde hırpalanmıştı. Gözlerime ilk defa o bakmadı. İlk defa o kaçtı benden. Kaşlarım çatılırken ise hizmetli ona yerini işaret etti. Ve evet, onun yeri diğer yanımdı. Eflal’in karşısı ve benim yanım.
Eflal’in gülüşü son bulurken bir kadehe uzandı sertçe. Babamın eli onun omzundan düşerken ise ben mırıldandım.
“Belki tek çocuk olduğu için şanslıdır.”
Laflarım doğruca babam içindi. Ve yanımda ki sandalyenin çekilmesinden. Babam bana baktığında ben hafifçe tebessüm ettim. O ise ne kastettiğimi anladı. Tercih edilebileceği, ölümle suçlanabileceği bir kardeşi yoktu onun.
“Herkesin babası aynı olmaz Kalen. Herkes senin gibi olmaz...”
Onun yanında ki sandalye çekildiğinde gözlerim oturan kişiyi buldu. Yiğit. Yüzüme bakmıyordu. Kimsenin yüzüne bakmıyordu. Babamın hemen yanına, babasının yanına oturdu.
Babamın kendisini tanıdığında ne kadar mutlu olduğunu anlatmıştı bana. Onun için mutluydum. Çünkü en azından babamız birimizi seviyordu. Bu gece çok can yanacaktı. Bu gece tüm her şey ortaya çıkacaktı. Yaptıklarımız, iğrençliklerimiz, pisliklerimiz...
Benim için önemli olan ise üç kişi olacaktı. Deniz, Kaan ve bana bakamayan o gözler. Yiğit. Ona bakıyordum. Ve yalanımızı güçlendirmek adına kıstırdım.
“Bulut.”
Bedeni donuklaşırken kardeşimin gücünden şüphe etmedim. Korkak gözleri bana döndüğünde ise bir şeylerin ters gittiğini anlamıştım. Tüm gözler bize dönerken onun gözleri doluydu. Yavaşça ona doğru eğildim. Benim kardeşim sözünü tutacaktı ve benim gibi intikam için kendi ile savaşacaktı.
“Bu akşam, bu masada her pislik ortaya çıkacak.”
Elleri karşımda yumruk olurken benim bu tepkimden sonra kimsenin onu Yiğit olarak bildiğimi bilmesi imkansızdı.
“Ve sen bana bu gece kim olduğunu söyleyeceksin.”
Sözlerim tüm masayı sessizliğe çekerken ağzını açtı. Rol yapıyor olsundu. Sadece rol için bu durumda olsundu. Çünkü karşımda ki çocuk kötü olduğuna beni bile inandırmıştı.
“Ya söylemezsem?”
Titreyen sesi ile beni uyaran kişi Kaan oldu.
“Çisem.”
Masadan bana doğru eğildiğinde eli Yiğit’in omzunu bulmuştu. Ama hayır. Herkes inanacaktı. Hafifçe güldüm. Kardeşime güler gibi değil de bir yabancıya gülermiş gibi. Onun gözleri ise ilk defa gördü bu halimi. Çocukluğumun çirkinliği ile ilk defa tanıştı. İntikam istemişti bugün benden. Ve ablasının sırf intikam için ne kadar çirkinleşeceğini görmeli, tanımalıydı. Onun için neler yapabileceğimi izleyecekti.
“Kim olduğunun benim için bir önemi kalmaz. Burada ölecek olan kişiler arasına girersin, Bulut.”
Adını iğneleyerek söylemem ile gözlerine gerçekten çaresizlik vurdu. Sanki benim bir an kendisini bildiğimi unuttu. Tüm intikam planımızı karşımda unutmuşçasına baktı bana. Gerçekten de Bulut’muş gibi. Kardeşim değilmiş gibi...
“Çisem.”
Aras beni uyardığında gözlerim koyu kahvelerdeydi. Çok mu ileri gitmiştim? Çok mu korkmuştu? Gözünden süzülecek yaşları tutmak adına kapattığında kendimden nefret ettim. Babama kurduğum cümleler için üzüldüm. Ama bana öyle bakmasındı. Çünkü sormuştum ve evet demişti. İntikam için evet demişti. O zaman neden böyle bakıyordu bana?
“Son akşam yemeği mi? Ben mi öyle duydum yoksa?”
Kapı bir gülüş ile açıldığında girenin kim olduğunu tahmin etmek zor değildi. Onun bu iğrenç şakasına ise tek gülen kişi Eflal oldu. Kızıl gülerek odaya girdiği gibi benden yüzünü saklayan Yiğit oldu. Bu yaptığı ise tüm yollarımı tıkamıştı. İstemiyor muydu? Durmalı mıydım? Çocukluğum telaşlanırken gülerek konuşan Eflal oldu.
“Ölümlü bir son akşam yemeği hem de.”
Ayaz benden en uzak o yere oturduğunda onun hemen ardından gelen kişi Aylin oldu. O da onun karşısına otururken ise aklım karman çorman olan bendim. Gözlerim Yiğit’i buldu. Bana bakmıyordu. Aksine Ayaz’a bakıyordu. Kızıl ile gözleri denk düştüğünde kızılın ona göz kırptığını gördüm. Ne? Ne oluyordu? Anlamıyordum.
“Ölümleri severim. Kim peki ölen Kalen?”
Kızılın ela gözleri beni bulduğunda her şey karman çorman olmaya başlamıştı. Bu iyi değildi. Çocukluğumdan ses çıkmıyordu. Ne yapacaktım? Yiğit istemiyor muydu? Yoksa sadece rol muydu? Ama bu hiçte rol gibi değildi. İstemiyorsa yapamazdım. Tırnaklarım tenime battığında sesimin çıkmamasıyla tüm bakışlar bana döndü.
Hafifçe gülmeye çalıştım ama beceremedim. Sait birazdan gelirdi. Peki... Ne yapacaktım? Gözlerim Yiğit’i buldu. Bana sonunda dönmüş ama yine yüzüme bakmıyordu. Tek bir hareketine bakardı burayı bırakıp gitmem. Kendini toparlamalı ve bana derhal bir şey demeliydi.
“Ben...”
Devamını getiremedim. Elim boğazımı bulduğunda dikkat çekmemek adına gözlerimi mecburen kahvelerden kaçırdım. Ve sonunda her zaman yaptığım o şeyi yaptım. Korktuğumda, çaresiz kaldığımda baktığım o yere baktım. Siyahlara. Gözleri üzerimdeydi. Ona bakmamalıydım. Ama ortada kalmıştım ve o her zaman gelirdi. Her şeye rağmen.
Beni asıl bitiren hareketi ise o yaptı. Siyahlar çaresizliğimi görmesine rağmen bana bakmadı. Giden oldu. Gelen değil, giden...
Ne bekliyordum? Gelmesini mi? Başka bir adamla öpüştükten sonra yine bana gelmesini nasıl bekliyordum? Nasıl hala ona muhtaç hissedebiliyordum?
“Ölümden daha çok intikamlar alınacak gibi hissediyorum Ayaz Kartal.”
Konuşan kişi içime sonunda su serpmeyi başarırken benim gözlerim hala bana bakmayan o gözlerdeydi. Kaçırdım gözlerimi.
Bedenim Yiğit’in titreyen sesi ile sakinleşti ama... Ama aklım benden nefret etti. Her korktuğumda kaçtığım yerden ilk defa itildim. Eren Korlu. Vaz mı geçmişti? O mavilerime dayanamazdı. Ama bu sefer...
Gözlerim tekrar onu buldu. O ise tüm donukluğu ile kadehine uzandı ve garsonu çağırdı.
“Sen kendi işine bak bücür.”
Kızıl Yiğit’e laf attığında bakışlarımı ondan ayırdım. Sevmiyordum hayır. Sadece sürekli kabul gördüğüm o kişinin beni reddetmesi...
“İntikam alacağım. Hak edene gerekeni de yapacağım.”
Sözlerim boşlukta süzüldü. Çünkü kime söylediğime bile bilmiyordum. Sanki kendi kendime hatırlatma yapmıştım. Duygularımı geri çekmek için.
“Anladım.”
Ayaz dalga geçer gibi konuşurken ben ayrı bir alemdeydim. Çocukluğum da beklemiyordu sanki bunu. Ama en çabuk toparlayan o oldu.
Kapı açıldığında artık kimin geldiği belliydi.
“Hoş geldiniz.”
Ayaz ayağa kalktığında gülüşü sonlandı. Beklemediğim ise Eren’in de yanımda ayağa kalkması oldu. Eli takım elbisesini düzeltirken gözleri bir an olsun bana uğramıyordu. Babam da ayağa kalktığında Aras ve Yiğit en son ayağa kalkan oldu.
“Hoş bulduk.”
Gözlerim siyahlardaydı. Gerçekten bitmişti. Bitkindi, berbattı evet ama bu sefer gerçekten bitirdiği anlaşılıyordu. Gözlerime bakmıyordu. O ilk defa gözlerime bakmıyordu.
Karşımda ki sandalye Ayaz tarafından çekildiğinde ona oturan kişi Sait’ten başka kimse değildi. Onun oturmasıyla ayağa kalkan herkes de otururken benim gözlerime bakan kişi sonunda o oldu.
Çocukluğum bana sinir olurken kalbim bana bakmasıyla hızlandı. Üzerime doğru eğildiğinde ise bu kadarını beklemiyordum.
“Bizi davet eden sensin Kalen. Konuşmalısın artık.”
İçkili nefesi tenime değerken fısıltısı ile kendime geldim. Kısa ve net. Gözleri gözlerime değmeden geri uzaklaştığında çocukluğum bu halime sinirlendi.
“Seni dinliyorum.”
Sait’in sesi kulaklarıma dolduğunda gözlerimi siyahlardan ayırmayı başardım. Sait doğruca bana bakarken bardağına katılan şarabı inceledim. Ardından gözlerim kısa süreliğine Yiğit’e uğradı. Daha iyiydi. Ve demişti. İntikam demişti.
Başlayacaktım. Çocukluğuma izin verdim. Sakin kaldım. Her şeyi ise bir kenara ittim. Derin bir nefes verdiğimde herkes konuşmamı bekliyordu. Ben ise yere koymuş olduğum çantama uzandım. Telefonumu çıkardığımda yavaşça saate baktım.
Bir saat. Tam olarak bir saatim vardı.
“Aç mısınız?”
Dediğimi kimse beklemezken ben yavaşça tebessüm ettim.
“Ne?”
Sait şaşırdığını gizlemeden bana baktı. Uzun masa da karşı karşıyaydık. Ellerimi masada birleştirdiğimde tebessüm ettim.
“Özel bir menü hazırlattım. Dediğiniz gibi, saat biraz geç olsa da bu son akşam yemeğimiz olsun.”
Sait dediğim ile hafifçe güldü.
“Yemeklerin içine zehir koyup da toplu bir ölüm mü gerçekleştireceksin Kalen?”
Dediğine hafifçe güldüm. Ardından acımadım.
“Toplu ölüm istesem senin yöntemini kullanırdım Sait.” Esirgemedim kelimemi. “Yakardım burayı.”
Dediğim ile Eren öksürmeye başladığında onlara döndüm. Aras’ın bakışları değişmişti. Bugün herkesin intikamı alınacaktı. Sait dediğime gülmeye başlarken gözlerimi iki kişiden ayırdım.
“Peki madem, yiyelim o halde.”
Ben de tebessüm ettim. Ancak sonunda beklediğim o şey söylendi.
“Bir kişi daha gelmeyecek mi?”
Erdem sessizce konuştuğunda ona döndüm. Tam karşısında ki o boşluğa bakıyordu. Kardeş kardeşi hissederdi. Hissetmişti. Yavaşça tebessüm ettim.
“Orası gece sonunda ki özel konuğum için.”
Kimse bunu beklemezken gözlerim kızılı buldu. Bana şüpheyle bakıyordu. Planı ikimiz hazırlamıştık ve onun böyle bir şeyden haberi yoktu. Oysa onun daha nelerden haberi yoktu.
Yemekler hızla servise başladığında Erdem şüpheyle sordu.
“Kim bu özel konuk?”
Hafifçe gülümsedim.
“Özel.”
Tabaklar önümüze konulduğunda hiç kimse bunu beklemiyordu. Ben çatalıma uzandığımda Eflal sinirle sordu.
“Bunlar ne?”
Tabakta gelen yumurtaya, zeytine ve peynire hepsi şok içinde bakmıştı. Ben peynirden biraz alıp yediğimde yavaşça gülümsedim ve Sait’e döndüm.
“İlk tanışma kahvaltısının son hali.”
Sait tabağına şokla bakıyordu. Biz bir kahvaltı ile tanışmıştık. O gün ölümden korkan biz iken şimdi işler değişecekti. Son kahvaltı ile ölümden korkan o olacaktı. Gözleri beni bulduğunda mırıldandı.
“Delirmişsin sen.”
Sinirlendiğini hissediyordum. Bu onunla resmen alay etmekti. Gülerek ağzıma bir zeytin attım.
“Biliyorum. Ama bugün bu deli senin kurbanın olmayı beklemeyecek.”
Dediğime hafifçe güldüğünde benim gözlerim Eflal’i buldu. O anlamayarak bize bakıyordu.
“Konuya giriyorum o zaman doğruca. Beklemeye gerek yok.”
Elimi kaldırdığımda birkaç saniye sonra elime bir belge getirildi. Bu işlerle ilgilenen kişi Eflal’di. Şirketin biricik avukatı. Herkes elimdekine dönerken ben gülerek Eflal’e uzattım. Kaşları çatılırken mırıldandım.
“Korkma, senden başkası anlayamaz. Kötü haberi babana sen vereceksin.”
O bir babasına bir bana baktığında elimde ki dosyayı aldı. Onun anlamasını beklemeye ise fırsat vermedim.
“O gün o kahvaltıya geldiğimizde beni öldürmemen için bir bombayla gelmiştim Uluç”
Sait’in gözleri dosyadan bana döndüğünde hafifçe güldüm. Ardından Kaan’a baktım. O bombayı oraya yerleştiren kişi bu adamdı. O ise bana bakmıyordu. Herkes dosyaya odaklıydı.
“Ne?”
Derin bir nefes verdim ve bu sefer Sait’e döndüm.
“Ailelerini öldürdüğünüz ve kendine muhtaç kıldığın iki çocuğu elinden kurtarıyorum. Artık onları da bir bomba ile tehdit edemeyeceksin.”
Gözleri doğruca Eren ve Aras’a kaydığında Aras korkuyla mırıldandı.
“Ne?”
Gözlerim onu bulduğunda doğruca bana bakıyordu. Hafifçe tebessüm ettim.
“Kardeşinin intikamını kardeşin olarak alıyorum Aras Altan.”
Dediklerimden kimse bir şey anlamazken Eflal korkuyla ağzını kapattı.
“Ne?”
Sait hızla ona döndüğünde Eflal bu sefer bana döndü. Yeşillerde ilk defa çaresizlik vardı. Söyleyecekti. Ama benim bakacağım kişi o değil, kurtulan siyahların tepkisi olacaktı. Kömür gözlere döndüğümde o da bana değil Eflal’e bakıyordu.
Anlamıştı aslında. Sadece emin olamıyordu.
“Eflal konuşsana!”
Sait bağırdığında Eflal titreyen sesle mırıldandı.
“Çocuk yaşta, sahte imzalardan dolayı Eren Korlu ve Aras Altan’ın hisseleri...”
Devamını getiremedi. Ama siyahlar anladı her şeyi. Üzerinden bir yük kalkmışçasına tebessüm ederken Eflal gerisini babasına kendisi anlattı.
“Artık hisseler senin değil, herhangi bir olayda devletin olacak.”
Siyahlar cümlenin huzuruyla gülerken hızla bana döndü. Artık ölmeyecekti. Ölemezdi. Sait onu ölümle tehdit edemezdi. Kardeşi ile tehdit edemezdi. Hafifçe tebessüm ettim. Bu kendimden önce kurtardığım o ilk çocuğun mutluluğuydu.
Ama o mutluluk benim tebessümüm ile kısa sürdü. Gözlerini benden ayırsa da gülüşünü yok edemedi.
“Ne?”
Sait’in donuk haline baktım diğer bir zafer için. Kızına şokla bakıyordu.
“Nasıl?”
Hafifçe güldüm ve mırıldandım.
“Gizli bir tanığın ifadesi ile sana açtığım dava netleşti Uluç. Devleti kandırmak büyük suçtur.”
Dediğim ile gözleri bana döndüğünde kaybettikleri canını yaktı. Tüm varlığı hisselere dayanırken o tüm servetini kaybetmişti. Gerisi Eren ve Aras’a bağlıydı. Eğer Sait’e merhametleri fazla gelirse hala onun himayesinde kalırlardı. Hala başlarını eğerlerdi. Ama ben muhtaç iki çocuğa özgürlüğün kapılarını aralamıştım.
“Bu, bu imkansız!”
Eflal sinir ile bağırdığında ona baktım. Ardından günler sonra gerçekten içten bir biçimde tebessüm ettim.
“Yapacağım imkansızlıklar arasında bu en imkanlı olan Eflal.”
Dediklerim onun yüz ifadesini değiştirmezken ben artık daha rahattım. Kadehime uzandığımda fısıldadım.
“Aklınızda olan ise bana tanık olan kişi değil mi?”
Gözlerim Sait’i buldu bu sefer. Delirmişçesine bakıyordu. Hafifçe güldüm.
“Göz bebeğin bana her şeyin yerini gösterdi Sait Uluç.”
Sait’in gözleri doğruca Eflal’e dönerken bunu beklemiyordu. Benim gözlerim ise elaları buldu. Sahte şaşkınlığının altında yatan zafer bana bakıyordu. Bana tüm belgeleri getiren kendisiydi. Ve tanıklık edende. Ama tüm okları kızına çekmek işimize gelirdi.
“Ne? Hayır! Sen ne saçmaladığının farkında mısı-”
“Otur!”
Eflal’in sandalyeden kalkmasını bölen odada yankılanan Sait’in gür sesiydi.
“Baba.”
Eflal’in titrek sesi odayı doldururken Sait doğruca bana bakıyordu. Elleri yumruk olmuştu.
“Otur dedim sana.”
“Baba ben bir şey yapma-”
“Eflal! Sana otur dedim!”
Yavaşça tebessüm ettim. O yaşlı gözler mavilerimden başka yere bakmıyordu. Eflal korkuyla yerine çöktüğünde durmadım.
“Sinirlendin Sait. Yoksa yetiştirdiğin iki çocuğun artık arkanda durmamasından mı korkuyorsun?”
Hafifçe sırıttığımda beklemediğim derin bir nefes vermesi oldu ve bana meydan okurcasına hafifçe gülmesi.
“Elinde ki tek şey bu değil mi? Eren ile sürttükten sonra tüm hisseleri ala-”
“Sakın!”
Benim yerime bir başkası konuştuğunda bunu beklemiyordum. Gözlerim Sait’den ayrıldığında herkesin gözleri Eren’de idi. Sait’in ne dediği umurumda değildi lakin onun böyle bir tepki vermesini hiç düşünmemiştim. Ve bunu tahmin edemeyen sadece ben de değildim. Tüm gözler onun elindeydi.
“Beni yetiştirdin ama sakın. Üzerimde kurduğun baskı sona erdi Sait. Ve ben babamın hatırasını sizin gibi beş para etmeyen insanlara verme gibi bir niyetim yok.”
Sözleri bu sefer beni de vurmuştu. Sait şok olurken Eren devam etti.
“Seni itmem ama olur da beni veya onu...” Gözleri Aras’a döndüğünde bunu Aras’ta beklemiyordu. “İtmeye kalkarsan babamın sana sağladığı tüm imkanları elinden alan bir diğer kişi de ben olurum Uluç.”
Hafifçe güldüm. Ne dediği artık umurumda değildi çünkü sonunda gözlerini açmıştı. Sait sinirden gülmeye başladığında ağzından küfrü esirgemedi.
“Sizi! Sizi ben bu güne getirdim lan haysiyetsizler!”
Elini masaya vurduğunda hafifçe gülmeye başladım. Sait’in gözleri doğruca bana döndüğünde ise saldırdığı kişi ben oldum.
“Daha hiçbir şey kazanamadın! Elimde belgeler var Kalen. O şirketin yönetimi daha iki yıl boyunca elimde!”
Hafifçe gülmeye başladı.
“Ve bu sefer dava edebileceğin bir durum da yok. İmzalar ve tüm belgeler gerçek.”
Sırıtışım kaybolurken başımı salladım ve konuşacakken bu sefer Aras dahil oldu.
“Biz izin verdiğimiz sürece.”
Sait’in gülüşü solarken Aras daldığı yerden sırıtarak mırıldandı.
“Sana yüklü bir tazminat ödersek öyle bir durum kalmaz.”
Sait’in elleri kolları bağlanırken bunun daha yapacaklarım arasında en hafifi olduğunu biliyordum.
“Ne saçmalıyorsun sen!”
Sait sinirle tekrar bağırdığında Aras onu siklemeden gülerek Eren’e döndü.
“En baştan Korlu. Tüm sahip olduğunu kaybedip en baştan başlama imkanı. Tertemiz bir sayfa. Ve büyük bir şirke-”
“Sizi yaşatacağımı mı düşünüyorsunuz?”
İkisinin gözleri de oraya döndüğünde sırıtan Sait oldu.
“Sizi öldürür ve o şirketi devletin elinden ödediğiniz tazminatla yine alır-”
“Bir işine yaramaz.”
Sözünü bölen ben oldum. Gözleri şokla bana dönerken hafifçe sırıttım.
“Çünkü eğer olur da böyle bir şey yaparsan haberin olsun ki şirketi isteyen bir diğer kişi de benim.”
Gerekirse tüm servetimi yatırırdım. Sait bana şokla bakarken Eflal güldü.
“Sana o kadar para nereden gelecek peki?”
Mavilerim yeşillere döndüğünde yüz ifademden anladı. Yavaşça tebessüm ettim.
“Olan bir şeyin gelmesini bekleyemezsin. Ve emin ol insanların hayatlarını ellerinden koparmak ucuz bir iş değildi.”
Dediklerim ile kaşları çatılırken ben onu takmadan geri Sait’e döndüm.
“Servetim yetmezse ise...” Dudaklarıma yine bir gülüş yerleşti. “O şirkette dönen tüm pisliği ortaya çıkartır ve yine senin eline bırakmam.”
Sait’in tüm bedeni gerildiğinde kalp krizi geçirmesinden korkmamış değildim.
“Sen... Sen!”
Hafifçe sırıttım.
“Beni hafife almayacaktın. Özellikle de elinde bana karşı hiçbir şey yokken.”
Dediğim ile sanki bana karşı elinde olan gücü hatırlamış gibi hafifçe durdu. Gözlerime baktığında ise gülmeye başladı. Gerçek bir gülüştü bu.
“Haklısın.”
Şirket hiç umurunda değilmiş gibi yavaşça arkasına yaslandı ve ellerini bağladı.
“Anlat. Başka ne yaptın bana karşı Kalen?”
Gülüşüm yavaşça soluklaşırken masada oluşan gerginliği izledim.
“Efendi-”
“Dur bakalım Ayaz. Hevesini alsın.”
Ayaz’ın tedirginliğini kendisi bölerken ellerimi sıktım.
“Ne?”
Sesimi tedirgin çıkartmaya özen gösterdiğimde mavilerimi endişe ile Sait’den ayırıp önce Eren’e baktım. Onun gözleri doğruca beni bulmuştu. Yiğit gerçeğini öğrenmemden korkan siyahları ilk defa görüyordum. Görmüştüm elbette ama... İlk kez tüm gerçekleri bildikten sonra görüyordum.
Onun eli kadehe gittiğinde ben endişemi canlı göstermeye çalıştım. Siyahlar benden yine kaçtığında çekinmeden bardakta olan tüm alkolü tek seferde bitirdi. Tüm özgürlüğü sönmüşçesine davrandı.
Ben ise ne olduğunu anlamazcasına gözlerim masada ki herkeste gezindi. Ancak bana bakan olmadı. Tüm bakışlar gözlerini kaçırdı mavilerimden. En son ise kaçtığım o kişiye geri döndüm. Sait. Bana sırıtmış bakıyordu.
“Ne saçmalıyorsun sen?”
Sahte oyunumu güzelce sürdürmeliydim. Daha vaktim vardı. Sait bu halime sırıttı.
“Buradan sağ çıkamayacaksın Kalen.”
Tedirginliğimi bastırmaya çalışırcasına hafifçe güldüm.
“Beni öldüremezsin.”
Bu dediğim ile büyük bir kahkaha patlattı. Ardından keyifle konuştu.
“Sen kendi kafana sıkacaksın kızım. Ben değil.”
Eli kadehine gittiğinde kaşlarım çatıldı. Tedirginlikle Ayaz’a döndüm. O ise donuktu. Bana bakmıyordu. Sıçtığını biliyordu. Bana Yiğit gerçeğini anlatamamıştı. Ve o da herkes gibi düşünüyordu. Kendi kafama sıkacağıma emindi. Gözlerim herkeste tek tek gezindi. Bana bakan tek bir kişi vardı. Kaan. Rahatlamamı istercesine tebessüm etse de o gülüş gerçek bir abi gülüşü değildi. Gözlerini kendisi de kaçırdığında ilk defa kendimi bu kadar yalnız hissettim.
Düşündüm. Ya Yiğit’i bilmesem? O zaman ne olacaktı? Bana bakıp ona bir şey olmayacak, öyle bir şey yapmayacak, Çisem güçlü diyecek bir kişi bile yok muydu? En çok acıtan buydu işte.
Yiğit’e döndüm. Rolünü yapıyordu. Tüm bedenini kasmış kendisini tüm gerçeklerden sınırlamıştı. Hafifçe gülmeye başladım.
“Ben öyle bir şey yapmayacağım.”
Gözlerim babama döndü. Kısa bir anlığına göz göze geldik. O benim ölmeme izin vermezdi. Ve gözleri buna dayandığımı biliyordu. Ondan destek aldım.
“Ben öyle bir şey yapmaya kalksam bile bana engel olacak ilk kişi babam, yani senin adamın.”
Hafifçe güldüm ve Sait’e baktım. Ardından tebessüm etmeye çalıştım. Bu rolü en zavallı halimmişçesine oynayacaktım.
“Çünkü bir Kalen dediğini yapar. Ben Kerem’in intikamını almadan ölmem. Babam da oğlunun intikamını almadan beni sana öldürtmez.”
Yavaşça arkama yaslandığımda tüm masa sessizliğe büründü. Sadece Sait yavaşça sırıtıyordu.
“Peki ya işler tersine dönerse Kalen? O zaman ne yapacaksın?”
İşler çoktan tersine dönmüştü. İlk defa kaçmıyordum. İlk defa kaçar gibi yaparak ölümüne savaşıyordum. İlk defa yağmurdan kaçmıyor, gerçeklerle yüzleşiyordum. İlk defa kaçmak için atan kalbimi dinlemiyordum. Ve ben ilk defa bu kadar gerçeklerin arasında tek başıma ortada kalmıştım.
Gözlerim Sait’in gözlerinde gezindi. Bir şey diyemedim. Sesim çıkmadı. Tebessüm edemedim. Çünkü fark ettim ki bilmesem... Kerem bana gerçekleri söylemese, söylemese ne olacaktı? Ne yapacaktım?
Veya keşke söylemese de o kurşunu kendi kafama ben mi sıksaydım? Bu işin sonu sürekli ölüm müydü? En başından yenilmem doğru olan mıydı? Kabullendiğimi sandığım gerçekleri reddeden kalbimi görmeli miydim?
“Yapacak bir şeyin kalmayacak.”
Sözleri kulaklarımdan geçtiğinde acıyla güldüm. Çıkmıştım bu yola. Kardeşim için. Bizim için. İlk defa kendim için.
“Haklısın.”
Kimse fısıltımı beklemiyordu. Ben ise gözlerimin dolmasına engel olamadım. Eğer bu savaşı kaybedersem... Beni ne ben, ne bir başkası, ne de canımı alacak olan Tanrı kurtarabilirdi. Ben biterdim.
“İşler değişebilir ve ben kaybedersem, silahı kafama dayarsam Sait...”
Daldığım yerden mavilerimi kaldırdım. Bir yaş süzüldü gözlerimden öylece. Meydan okumamı görmeliydi.
“İşler zaten...””
Cümlenin devamını getirmek istemiyordum. Eflal alay edercesine gülmeye başlarken ben yavaşça güldüm. Ardından sırıtmam korkunç bir hal aldı.
Bu masa beni delirtmişti. Bu masa beni öldürmüştü. Bu masa beni bitirmişti.
Yanımda sevdiğim adam vardı. Benim yüreğim sevmeyi yeni öğrenmişti. Ama bir diğer yanımda olan o kadın... Kalbimin ölmesini sağlamıştı. Eflal. Ve Eren. Eren Korlu. Senin siyahların kalbimin aşkı olarak kalacak Eren Korlu. Ama biz imkansız olacağız. Çünkü artık ben de senin kadar iğrenç bir insanım
Bu masa beni delirtmişti...
Kardeşim olarak bildiğim iki kişi. İkisi de bitkindi. Birisi daha yeni gözlerimin önünde yere yıkılmıştı. Ve bir diğer kişi. Abim olarak kabul ettiğim ama zihnimin hep reddettiği o kişi. Üçü. Kaan, Deniz ve Aras. Sizi bu yolda bitkin bıraktığım için üzgünüm.
Bu masa beni öldürmüştü...
Ortada öylece habersiz duran o kişi. Erdem. Özür dilerim. Senin canın bugün çok yanacak ve ben kendi acımın aynısını yaşatacağım. Çünkü diyorum ya ben artık ben değilim.
Bu masa beni bitirmişti...
Karşımda olan o adam. Sait. Cümlemin devamını bekliyordu. Gülümsemem büyüdü. Babamın patronu. Beni bu hale getiren o adamın patronu. Yaşayan kardeşimi ölü gösteren o adamın patronu.
Bu masa beni delirtmişti. Bu masa beni öldürmüştü. Bu masa beni bitirmişti. Ve ben vazgeçiyordum. Buraya kadar dayanabilmiştim. Gülümsemem korkutucu bir hal alırken kuklası olduğum o bedene bıraktım kendimi çaresizce. Çünkü diyorum ya, ben bu güne kadar tanıdıkları saf kişiydim. Lakin bu masada saflığa yer yoktu. Bu masa da ona yer vardı...
“İşler zaten çoktan değişti.”
Çisem’in istediği olmuştu. Sevdiği adamı son kez özgürlüğüne kavuşturmuştu. Sıra artık benimdi. Gerçek benin. O ben kimdi bende bilmiyordum. Tek bildiğim canının yandığıydı. Ve çocukluğum denen kişinin saf intikam arzusundan onda da olduğuydu. Kardeşimi özgürlüğüne kavuşturacaktım. Acımazdım.
“Ben kafama çoktan sıktım.”
Sait’in yüz ifadesi değişirken gözlerim o adama döndü. Soy adımın aynı olduğu o adama. Parmaklarım masayı bulurken yavaşça bıçağa doğru ilerledi.
Yasin. Yasin Kalen. Benim katilim. Ve beni kendine benzeten o pislik. Soğuk metal parmak uçlarıma değdiğinde o gözlerle mavilerim buluştu.
“İnsanın göğsünün tam ortası.”
Babam gözlerini kaçırdı. Anlamıştı. Korkuyordum. Bıçağı parmak uçlarımla tutup yavaşça kaldırdım.
“Öldürmez. Ama nefes alamazsın. Canın öyle çok acır ki sesin çıkmaz. Oluk oluk kan akar ama sen bir türlü ölmezsin.”
Bıçağın ucu göğsüme yöneldiğinde gözleri göğsüme kaydı. Bana bu bilgiyi o öğretmişti. Bir adamı böyle öldürmüştü. Yanımda. Gözlerimin önünde. Dakikalarca çırpınmıştı. Gözlerinden yaş akmıştı. Mavilerimin içine bakmıştı. Ama saatlerin sonunda bedeni yenik düşmüştü.
“Çise-”
“Değil mi Kalen? Doğru hatırlıyorum.”
Babamın gözleri bana döndüğünde acıyla yutkundu. Hafifçe güldüm.
“Şimdi söylesene bana bu ölüm yakışır mı baba?”
Bıçağın keskin tarafı göğsümün ortasındaydı. Yanımda bir ayaklanma hissettim.
“Çisem saçma-”
“Oğlunun intikamına yeter mi?”
Babam gözlerini kaçırdığında en çaresiz oydu. Bu planımın dahilindeydi. Çisem, yani ben er geç pes edecektim. Çünkü gücüm yetmeyecekti. Ve bu plan benim dahilimdeydi. Bıçağın ucunu derime batırdım.
“Konuşsana!”
Bağırışım odada yankılanırken kimseden ses çıkmıyordu. Gözlerimden bir yaş süzüldü. Babamdı o benim. Ben de kızıydım onun. Niye sevmemişti? Niye bir kez olsun sarılmamıştı?
“Ben senin yarattığın o canavarım. Baksana gözlerime!”
“Yeter bu kadar!”
Masaya sertçe vurulduğunda gözlerimi babamdan ayırdım. Sait ayaklanmış sinirle bakıyordu bana.
“Senin bu saçmalıklarını dinlemeyeceğim!”
Gözümden yaş akarken gülmeye başladım. Başlıyorduk. Onun gibi ben de ayaklandığımda bıçağı çekinmeden sıkıca tuttum.
“Seni mi dinleyelim yani?”
Masa da eğildiğimde bir elim masaya yaslandı. Her şey istediğim gibiydi. Canım acıyordu ama her şey oldukça yolundaydı.
“Anlat! Bitir beni! Kendi kafama sıkacağım o şeyi söyle bana!”
Gözlerine nefretle baktığımda tek kelime etmedi. Ben ise günlerdir içimde kalan o şeyi yaptım. Yanımda duran o kızın saçına yapıştığım gibi başını sertçe masaya vurdum.
İşte kimsenin beklemediği buydu. Eflal ne olduğunu anlayamazken bıçağı hızla boynuna yasladım.
“Çise-”
Eren’in sesi kulaklarımdan geçerken sırıttım ve başını iyice masaya yasladım.
“Baba!”
Çığlığı masada yankılanırken sırıtarak Sait’e baktım. Şokla bana bakıyordu.
“Ya şimdi burada kızını öldürürüm ya da sen bana her şeyi anlatırsın ve bu bıçak dediğin gibi ise benim boynumu keser!”
Elleri yumruk olurken ellerimin altında çırpınan o kişi kendi öz kızıydı. Daha yeni oysa ona kızgındı. Ama şimdi kendi kızı için savaşacaktı.
“Sakın. Sakın böyle bir şey yapmaya kalkma!”
Bağırışı odada yankılanırken hafifçe güldüm.
“Çisem. Çisem bırak.”
Aras’ın sesi geldi. Gözlerim Yiğit’i buldu. Korkuyordu. Bu kadarını beklemiyordu. Belki benden şüphe bile ediyordu. Ama onun içindi. Ve bunu anlayacaktı. Ayaz zaten benden umudunu tamamen kesmiş gözlerime bile bakmıyordu. Kendi savaşını kaybetmesine yanıyordu. Ve gözleri doğruca elimin altında çırpınan o kızdaydı.
“Çek ellerini kızımdan!”
Bağırışı ile bana doğru bir adım atmıştı ki Eflal’in başını kaldırdığım gibi kendi gövdeme yasladım ve boynunu daha da açık hale getirdim. Bıçak doğruca damarının üzerindeyken hafifçe güldüm.
“Bir seri katil olarak söylüyorum ki tek bir çiziğe bakar. On dakika bile dayanamaz.”
Sait telaşla bir bana bir kızına bakarken ne yapacağını şaşırmıştı. Hafifçe tebessüm ettim.
“Beş.”
Saniye vermemi beklemiyordu.
“Çisem!”
“Dört.”
Adım herkes tarafından sayıklanıyordu. Ben ise daha da sırıttım. Belirli bir sınırım yoktu. Belirli bir çizgim olmazdı. Ben Çisem Kalen’dim. Ve istediğimi elde edene kadar durmazdım. İsteklerim ise ölümcüldü.
“Üç.”
Bana doğru bir adım attığında hızla saçlarını çektim ve kızın acıyla bağırmasına yol açtım.
“İk-”
Ellerimden tutulmasını beklemezken bıçağı tutan elimi hızla birisi çekti. Bedenim geriye doğru düşerken en istemediğim buydu işte. Sait’e yönelmişken unuttuğum o beden...
Eren. Eren Korlu. Elimde ki bıçağa hızla vurduğunda bana dehşetle bakıyordu.
“Baba!”
Ağlamaklı o ses koşarak benden uzaklaşırken ben bir çift siyah göz ile bakışıyordum. Durmamı istiyordu. Veya artık o da benden kurtulmak istiyordu. Diğerleri gibi.
“Seni sürtük! Bundan sonra seni yaşatacağımı mı sanıyorsun ha!”
Sait’in bağırışı tüm odada yankılanırken sonunda beklediğim o cümleyi sinirleri tavan yapmışken kurdu.
“Gerçeği mi istiyorsun orospu!” Eren hızla konuşacaktı ki izin bile vermedi. “Kardeşin yaşıyor! O sikik aklın her boka çalışırken sen gözünün önünde olan kardeşini bile tanımayacak kadar boka battın!”
Bu kadar hızlı olmasını beklemeyen bedenim algılayamadı. Siyahlara bakakaldım. Ellerimden tutmuş öylece tepkime bakıyordu.
“Ama tüm sülalenizi sileceğim! Ne seni Yasin, ne de yanında olan oğlunu ve kızını!”
Yanında olan oğlun... Mavilerimde bir düş kırığı oldu. Gerçekleri gören gözlerimle ilk kez karşılaşan kişi ise siyahlardı. Bir sessizlik oldu. Herkes sustu.
“Çisem. Çisem.”
Gözlerim siyahlardan uzaklaştı. Ellerim bırakıldı ama yere düşmesine engel olamadım.
“Çisem.”
Yanaklarımda iki el hissettim. Başım kaldırıldı.
“Çisem bana bak.”
Tek konuşan oydu. Sanki kendime bir şey yapmamdan korkar gibi. Oysa daha yeni benden tiksinirmişçesine bakan da oydu.
“Çisem.”
Ne istiyordu? Beni sevmediğini haykırmıştı. Canavardım ben. Çocukluğuma teslim olmuştum ben. Mavilerim siyaları buldu. Gözlerime ilk kez böyle baktı. Gözleri seviyor gibi baktı hala deliler gibi.
Kaç gün geçmişti? Biz tanışalı kaç gün geçmişti de o bana böyle bakabilmişti? Sanki benim ölmemden benden daha çok korkarmış gibi baktı. Evet ben Çisem Kalen. Bu adama karşı hiçbir şey hissetmiyorum. Ama ilk defa... İlk defa benim için benden daha çok endişe duyan birisi. Bir canavar için...
“Çisem. Hayır.”
İstediğim olmuştu. Sonunda zaferimi kutlayacaktım. Ama o benim için bu denli endişe etmişken...
Saçmalıyordum. Ben Çisem Kalen’dim. Çocukluğuma tüm sırtımı dayamış onu kendi içimde serbest bırakmışken pes edemezdim. Duygulara yer yoktu. İstediğim olmuştu. Ve bu yoldan geri dönüş yoktu.
“Çisem.”
Herkes sadece adımı fısıldayabilirken ben yavaşça ellerimi kaldırdım. Yüzümde olan o büyük elleri yavaşça kavradığımda bırakmak istemedi. Tepkisizdim.
“Çise-”
“Korktun mu?”
Onun sözünü bölen fısıltımı sadece kendisi duydu. Ne dediğimi bile anlayamazken hafifçe tebessüm ettim.
“Oyunuma hoş geldin Korlu.”
Dediklerimden ardından yüzü sanki anlamıyormuş gibi buz keserken ben ellerini yüzümden uzaklaştırdım. Ardından zaferim için yavaşça sırıttım. O bana şokla bakarken korkuyla adım seslenildi. Ben ise asıl zaferimi kutlamaktan çekinmedim.
Korlu’yu ardımda bırakırken gülmeye başladım. Kimse bunu beklemezken herkes çoktan ayaklanmıştı bile. Gülüşüm büyürken yanıma adımlayan kişi en başından beri bu anı bekleyen o kişiydi.
Gözlerim Sait’i buldu. Gülüşüm büyürken elimi silah işaretine çevirdim. Ardından ona çevirdim.
“Yanıldın Uluç. Bu oyunda ölecek olan sensin!”
Eflal’i bir kenara bırakan adam bunu beklemiyordu. Ve en beklenmedik hareketi yapan biz olduk. Parmaklarımın arasına parmakları giren o kişiye baktım. Koyu kahve gözler. Bana tebessüm ederek bakıyordu.
Hafifçe gülerek Ayaz’a döndüm. En beklemeyen oydu. Kaybettiğini sanarken onu en üste taşıyacaktım.
“Sürpriz!”
Bağırışım ile gülmeye devam ederken kimseden ses çıkmıyordu. Kahkaham daha da artarken Sait önümde kalbini tuttu ve bedeni sarsıldı.
“Baba!”
Eflal öylece bağırırken ben alayla ona baktım.
“İşler tamamen değişti değil mi?”
Masadan zorlukla destek aldığında bu sefer bir diğer baktığım kişi babam oldu. O şokla bize bakıyordu. Ben Kalen’dim. Ama annemin kızıydım. Oyun ben isteyince bitecekti. Aynı onun yaptığı gibi. Kendi ipimi ben çekecektim.
“Sen... Sen nasıl?”
Sait korkuyla fısıldadığında ellerimi Yiğit’in ellerinden ayırdım. Tam onun karşısına geldiğimde ise sırıttım.
“Tüm hayatımı kardeşim için haram kılmışken onu bulduktan sonra kafama sıkmamı beklemen...”
Eli kravatına gittiğinde gözlerini kaçırdı. Ben ise durmadım.
“Çok aptalca. Ama sana yapacaklarımı söyleyeyim mi Uluç?”
Hafifçe sırıttım.
“Artık ben varım. Sen ise bu günden itibaren olmayacaksın.”
Gözlerime bakamazken masaya doğru eğildi. Ben ise güldüm.
“Bugün karşımda ilk eğildiğin gün. Unutma bu tarihi.”
Herkes bize şokla bakarken ben zaferim mutluluğu ile bir adım geri gittim. Asıl zafer ise mavilerimin gördüğü saat ile şimdi başlayacaktı.
“Ve sakın ölme.”
Fısıltımı sadece o duydu. Ben ise geri adım attım. Bundan sonrası ip söküğü gibi olacaktı. Gözlerim Yiğit’i bulduğunda tebessüm ederek bana elini uzattı. Parmaklarının arasından parmaklarımı düşünmeden geçirdim.
Baktım. Herkese yavaş yavaş baktım. Ölecekleri sandıkları kızın gücünü gösterdim onlara. Kardeşim için yapabileceklerimi seyrettim. Herkes donup kalmıştı. Tek bir kişi hariç.
Eren. Eren Korlu. Bedenini duvara yasladığında bedeni yavaşça çöktü. Olmadığını sandığım kalbim ise çok acıdı. Gözlerime bakmıyordu. Bedeni yere doğru düşerken eli başını buldu.
Gözlerim sadece onu görüyordu. O ise kimseyi görmüyordu. İyi değildi. İlk defa gördüm onu böyle. İlk defa karşımda dizleri yere değdi. Avuç içi yeri bulurken artık çıkmam gerektiğini biliyordum. Bu yemek bitmişti.
Kömür gözler ise sonunda bana doğru baktı. Beni ondan ayıran ise elimden tutan bedenin beni çekmesi oldu. Dolu gözlerini mavilerim son kez gördü.
Çıktık. Biz o odadan çıktık. Çocukluğumun desteği kayboldu. Acı bedenimi vurdu. Salona doğru öylece adımladık. Yiğit anladı. Merdivenlerde daha fazla adımlayamayacağımı anladım. Yiğit’in elinden ayrıldığımda korkuluklara tutundum. Aşağıda insanlar gülerek sohbet ediyordu.
Gözlerim doldu. İyi değildim. Hiç iyi değildim. Etraf bulanıklaştı.
“Abla.”
Elimi yaklaşmaması için kaldırdım. Bu halimi görmesini istemiyordum. Bu halimi kimsenin görmesini istemiyordum. Daha bitmemişti. Elim boğazımı buldu. Bu sondu. Bundan sonra daha fazlasını yapmaya göze alamazlardı. Dayanmalıydım.
“Geliyorlar.”
Fısıltımı Yiğit anlamadı. Ben ise dolu gözlerimle gelen ışıkları görmüştüm. Bitecekti. Birazdan bitecekti. Zorlukla korkuluktan ayrıldım. Bedenim daha fazlasını kaldıramayıp afallarken beni tutan Yiğit oldu.
“Abla.”
Güçlükle kahvelere baktığımda başım döndü. Kazanmıştım. Bitecekti.
“Ara...” Acıyla yutkundum. “Ara, bitirsin bu işi.”
Yiğit gözlerime korkuyla bakarken acıyla tebessüm etti. Destek çıkmak ister gibi. Ardından bedenimi o kalabalıktan çıkardı. Zihnim ise daha fazlasını izleyemedi. Arabaya geçtik. Yiğit beni koltuğa oturttuğunda kapımı kapattı. Ardından dışarıda dediğimi yapmak üzere çıktı.
Dakikalar ilk defa bu kadar hızlı geçti. Oturduğum arabanın etrafını polis arabaları sararken ben öylece yaş akıttım. Onlarca memur içeriye girerken kapı açıldı. Yiğit. Yanıma şoför koltuğuna oturdu.
Ona döndüm. İçeriye giren memurlara bakıyordu. Gözleri bana dönmedi.
“Ailem için büyüdüğüm yeri yıkıyorum.”
Acı sözleri ile onun da canının ne kadar acıdığını anladım. Ben de acıyla tebessüm ettiğimde kahveler mavilerimi buldu. Elim tüm bunları neden yaptığımı hatırlamak istercesine elini tuttu. Ardından onun gibi fısıldadım.
“Ailem için, bir aileyi yıktım.”
Aradığını biliyordum. Baktık. Birbirimize acıyla baktık. Biz iki kardeş, intikamımızı alacaktık. Ancak canımız aldığımız canlar kadar yanacaktı.
Dakikalar içinde polis memurlarının elinde kelepçeli bir halde o kız çıktı. Bizim bakışmamızı bozan o sesler oldu. Gazetecilerin yoğunluğu arasında çıkan Eflal Uluç. Ağlıyordu. Başarmıştım. Onun ardından çıkan kişi Ayaz ve Aras oldu. Ne yapacaklarını bilmez gibi öylece çırpınıyorlardı.
Yavaşça tebessüm ettim. Kız polis arabasına bindirildiğinde yüreğimde ki acı bir gram olsun azaldı. Başarmıştım.
Ne Eren’i ne de Sait kapıdan çıkabildi. Dakikaların sonunda. Diğer herkes aşağıya dökülürken ise asıl yüreğimi hafifleten o şey oldu. Gözlerim krem elbiseli o kişiyi gördü.
Önce büyük bir ses yankılandı. Tutunduğum eli sıktım. Ben bir aileyi parçalamıştım. Silah sesi öylece yankılandı. Kalabalıktan birkaç metre ötede yere devrilen o kızı gördüm.
Kardeşi ile tehdit etmiştim. Kardeşim için iki kardeşi ayırmıştım. Kalabalık korkuyla geriye doğru kaçarken hareketsiz kalan o bedeni gördüm.
Erdem. Hayat onun için durmuştu. Bir silah sesi onun ellerinden kardeşini almıştı. Bedeni sarsıldı karşımda. Kendimi gördüm. Yiğit’i kaybettiğimi sandığım o günkü beni gördüm.
“Gökçe!”
Bir haykırıştı bu. Daha fazla bakamadım. Çocukluğum kendi abisinin intikamı için rahatladı. Ama ben iki kardeşi ayırışım için kendimden nefret ettim.
Erdem’in haykırışı sessizlikte yankılandı. Kimseden ses çıkmadı.
Kazandın. Kazandın Çisem Kalen. Elini tuttuğun kişi kardeşin. İntikamını aldın. Şimdi mutlu olup gülmelisin. Sevdiğin adamı öpen kadın artık tutuklu. Baban senden korkuyor. Sait belki yukarıda can çekişiyor. Kerem’i öldüren kadını öldürdün. Eren. Eren’i yıkmayı başardın. Gözümden bir yaş aktı.
Sen kazandın Çisem. Dediğin her şeyi gerçekleştirdin. Zaferini kutlayabilirsin. Mutlu olabilirsin Çisem Kalen...
...
☆☆☆☆
★★★★
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |