
7.BÖLÜM
(Lütfen yorum yapmayı ve beğenmeyi unutmayın ☺️))
Uyumamıştım ama kalkmıyordum da. Ilgın dizimde uyuyordu. Kalksam uyanacaktı. Gitmem gerekiyordu aslında. Geç bile kalmıştım. Uyandırmaya kıyamıyordum.
“Deniz gitmiyor muyuz?” başımı kaldırıp Yiğit’e baktım.
“Şıı, sessiz ol.”
“Çıkmayacak mıyız? Geç kaldık.”
“Annem uyandı mı?”
“Uyandı.”
“Birazdan çıkarız.” Gözlerini açtı. Hafif kaşlarını çattı.
“Deniz.”
“Efendim.” Doğruldu. Öne doğru eğilip yüzünü kapattı.
“Geç mi kaldık?”
“Hayır.” Saçlarını düzelttim. “Sen mezarlığa gelme. Eve geleceğiz zaten.” Başını kaldırıp bana baktı.
“Yanında olmak istiyorum.”
“Lütfen Ilgın...” seslice nefes verdi. Hafifçe başını salladı. “Teşekkürler.” Ayağa kalktım. “Adamlar var kapının önünde. Evde kal. Bir şey olursa adamlara söyle. Beni de arayabilirsin.”
“Tamam.” Oturma odasından çıktım
“Anne.”
“Geldim Deniz.” Odasından çıktı. “Geldim. Gidelim oğlum.” Kapıya yöneldim. “Kız gelmiyor mu?” durup anneme baktım. “Kız evde mi kalacak.”
“Evde kalacak anne... Gelinin.”
“Madem gelinim, bizimle gelecek o zaman.”
“Mezarlığa götürmüyorum anne.”
“Nereli bu kız.”
“Anne, şimdi bunu mu konuşalım? Hadi geliyor musun? Gelmiyorsan söyle ben çıkayım.”
“Gidelim.” Üçümüz evden çıktığımızda Yiğit’in arabasındaki valizleri indirip adamlarla eve göndermiştim.
Kendi arabamı almamıştım. Yiğit’le gidecektik. Annem arkaya oturduktan sonra kapısını kapatıp öne oturdum. Yola çıkıp hastaneye gittik. Evden arabayla çıktığımız için kalabalıkla muhatap olmamıştık. Zaten biraz sonra içlerine karışacaktık. Günlerce sürecekti. Başımı geriye yaslayıp gözlerimi kapattım.
“Sen izin aldın mı? Ne kadar kalacaksın burada?”
“Sen dert etme ben hallederim.”
“Yiğit söylesene.”
“Birkaç gün daha buradayım.” Hafifçe başımı salladım. Gerçi onun gördüğünden şüpheliyim.
Hastaneye vardığımızda arabadan indim. Annemin inmesine izin vermemiştim. İçeriye girip dün ilgilenen görevliyi bulup yanına gittim. Bana belgeleri verdikten sonra kapının önünde beklemeye başladım. Tabutu morgtan çıkarıp arka kapıda bekleyen cenaze aracına koydular. Ön tarafa dönüp arabaya bindim.
“Arka tarafta bekliyor araba. Oraya dön bizi görünce devam edecek yola.” Elimde duran kağıdı birkaç kat katlayıp cebime koydum. Yiğit yeniden arabayı çalıştırıp söylediğim yola döndü. Arkamızda bir konvoy kalabalık vardı.
“Deniz, evine götürmeyecek miyiz?”
“Götürmeyeceğiz anne.”
“Deniz-”
“Yağmur’u götürmenize izin verdim mi?” cevap vermedi. Devam etmedim cümlelerime. Sustum. Mezarlık yakındaydı. Maalesef yerini biliyordum.
Mezarlığa sadece cenaze arabası ve bizim araba girmişti. Diğer herkes dışarıda bırakmıştı arabalarını. Önce cenaze namazı kılındı. Ardından tabutu omuzlarımıza alıp defnedileceği yere doğru ilerledik. Çukur açılmıştı çoktan. Biz onu kızının yanında gömecektik... Tabutu çukura yerleştirdikten sonra üzerine tahtalar kapatıldı. Küreklerden birisini alıp çukura ilk toprağı attım. Köylülerde küreklerden alıp toprak atmaya başladılar. Yiğit önce omuzuma dokundu sonra küreği tuttu. Birkaç saniye baktıktan sonra küreği bırakıp kenara çekildim. Mezar tamamen kapandıktan sonra dualar okundu. Her şey bittiğinde evlere dönmüştük.
Kapıyı açıp içeriye girdim. Salona ilerleyeceğim sırada mutfakta Ilgın’ı gördüm. Kaşlarımı çatıp mutfağa girdim.
“Ne yapıyorsun?” irkildiğini gördüm. Bana dönüp elini kalbine koydu.
“Korktum Deniz.” Çok hafifçe gülümsedim. Yanına ilerledim.
“Siz gidince yemek hazırlayayım dedim. Yani dolapları biraz kurcaladım ama.”
“Yemek hazırlatıldı zaten ama eline sağlık.”
“Biliyorum, dağıtılması için değil. Sizin için hazırladım. Hiçbir şey yediğini görmedim dünden beri.”
“Aç hissetmiyorum... Sen çıkabilecek misin dışarıya?”
“Ben insan yüzüne çıkamayacak hiçbir şey yapmadım Deniz.” Gülümsedim.
“Biliyorum.”
“Kahvaltı hazırladım. Bir şeyler yiyin. Annen de yemedi.”
“Söylerim şimdi. Eline sağlık. Üstüm değiştirip geleyim ben.” Mutfaktan çıkacağım esnada kapıda annemi gördüm. Bana bakıyordu. “Kahvaltı hazırlamış Ilgın. Geç ye sen Yiğit’le. Geliyorum ben birazdan.”
“Deniz konuşacak mıyız oğlum?”
“Sonra anne.” Odama girip kapıyı kapattım. Derince bir nefes aldım. Onları uzun süre yalnız bırakmamak için hızlıca üzerimi değiştirip odadan çıktım. Yeniden mutfağa girdim. İkinci kapıdan da geçip yemek odasına girdim. Ilgın ayakta duruyordu. Kaşlarımı çattım. Oturacağım yerin yanındaki sandalyeyi biraz geri çekip Ilgın’a baktım.
“Gel.” Birkaç saniye bana baktıktan sonra sandalyeye oturdu. Sandalyeyi düzelttikten sonra yerime oturdum.
“Kaç yaşındasın sen kızım.” Birkaç saniye sessizlik oldu. Yiğit’le göz göze gelmiştim. Ilgın’a baktım.
“20 yaşındayım.” Annem bir anda bana baktı.
“Daha çocuk bu Deniz.” Arkama yaslandım.
“Niye anne senin bana gösterdiğin kızlar çok mu yaşlıydı sanki? Zaten artık vazgeçmem.”
“O ne demek Deniz.”
“Ilgın, imam nikahlı karım benim anne.”
“Sen ne diyorsun Deniz?! Ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu senin?”
“Evlen evlen diyordun, evlendim işte.”
“Deniz kimlerdendir necidir bilmiyoruz bile. Ailesiyle bile tanışmadık.” Seslice nefes verdim.
“Geçen yıl beni arayıp anlattığın kız var ya anne... Düğünden kaçmış kimse bulamıyor kızı dediğin kız. Ilgın o kız anne.”
“Ne?!” Yiğit’e baktı.
“Yiğit oğlum, Deniz ne dediğini bilmiyor. Sen söyle bana oğlum.”
“İmam nikahı var aralarında Sultan anne. Ben şahidim.” Masada duran suyu alıp bir yudum içti.
“Anne, bu konu bugün burada kapandı. Ilgın benim karım, senin de gelinin. Bir daha da böyle bir konu açılmayacak.” Ilgın kolumu tuttuğunda ona baktım. Önüme dönüp sadece oturdum. “Dışarı çıkacağız birazdan. İnsanlar gelmeye başladı. Çocuklar ilgileniyor.” Ben ayağa kalktığımda Ilgın da kalkmıştı. Benim arkamdan geldi.
“Deniz.” Kolumdan tuttuğunda durdum. Seslice nefes verdim. Önüme geçti. Başımı eğip Ilgın’a baktım. “Benim yüzümden annenle ters düşüyorsun.” Önüne gelen saçlarını kulağının arkasına sıkıştırdı.
“Ters düşmüyorum. Sadece yanlış zamanda konuşulan bir konu. Etraf durulduğunda o da kabullenir.”
“Deniz.”
“Akşam konuşalım mı? Söz veriyorum, akşam ne istersen konuşuruz. Ama şimdi dışarı çıkacağım.” Hafifçe başını salladı. Eğilip saçlarından öptüm. “Dışarıda gözümün önünden ayrılma. İstediğin zaman da eve girip odamda uyuyabilirsin.”
“Yanında kalacağım.” Omuzunda duran siyah şalı başına örttü. Dışarı çıktığımda arkamdan geldi. Merdivenlerden aşağıya inip avluya girdik. Beni gören kişiler tek tek ayağa kalkmaya başladılar. Yanlarına gittiğimde sırayla yanıma gelip elimi sıktılar. Baş sağlığı diliyorlar. Arada bir şeyler söylüyorlar ama bir noktadan sonra dinlemeyi bırakmıştım. Son birkaç güne ne çok olay sığmıştı ama.
Bir köşeye gidip sandalyelerden birisine oturdum. Ilgın’da yanıma oturdu. Normalde kızlar erkekler ayrı otururdu ama Ilgın’ı yanımdan ayırmamıştım. Kızlar çay dağıtmaya başlamıştı. Önce bana getirmişlerdi ama canım hiç istemiyordu. Yeni gelen kişiler yanıma geldiklerinde ayağa kalktım. Bütün köylerden herkes geliyordu. Bir çoğunu tanımazdım bile. Ama hepsi babamla ilgili bir şeyler söyleyip duruyorlardı. Bir ara ben sohbet ederken ılgın yanımdan kalktı, nereye gittiğini görememiştim.
Bir el omuzuma dokundu sonra yanıma oturdu. Başımı hafifçe çevirdim.
“Annem iyi mi?”
“İyi merak etme. Ilgın nerede?”
“Sizin yanınıza gelmedi mi?”
“Hayır.”
“Odaya çıkmıştır belki. Ben bir bakayım ona. Odan sonra gelirim geri.” Ayağa kalkıp indiğim merdivenlere yöneldim. Herkes avludaydı ama burada konuşma sesleri geliyordu.
“Sen nereye kadar kaçabileceğini sandın he?! Seni hiç bulamayacağımızı mı sandın? Diyarbakır’dan çıktığını anlamadık mı biz?! Eninde sonunda döndün ama işte yine!”
“Ne yapıyorsun? Bırak, sen benim babam falan değilsin bırak beni!”
“Kes sesini! Şimdi buradan beraber çıkıyoruz, eve geliyorsun. Göstereceğim ben sana düğünden kaçmak nedir!”
“Gelmiyorum ben hiç bir yere!” Elini kaldırdığı sırada hızlıca yanlarına gittim. Kolunu sertçe tuttum.
“Ne yapıyorsun sen!” Ilgın beni gördüğüne şaşırmıştı. Adam bana baktı.
“Ağam yanlış anladınız.”
“Neyi yanlış anladım lan. Kıza vurmayacak mıydın ben kolunu tutmasaydım! Neyi yanlış anladım?”
“Ağa, kızım o benim.”
“Ne fark eder lan! Kız çocuğuna, bir kadına el mi kalkar!”
“Ağam, biraz tartıştık kızımla. Ben-” adamın cümlesini bitirmesini beklemeden kolunu bıraktım. Ilgın’ın elini tutup yanıma çektim. İlerde duran adamlara işaret edip yanıma çağırdım.
“Sen bu kız kim biliyor musun?!”
“Ağam dedim ya benim kızım. Eve g-”
“Benim karım karım! Sen bu evde sadece bir kadına değil Ağa’nın karısına da el kaldırmış oluyorsun! Seni bir daha bu evde görmeyeceğim!” Adamlara baktım. “Bunu bu evden çıkartın!”
“Ağam” elimi tutmaya çalıştı. “Ağam bir yanlış anlaşılma oldu affedin ağam.” Adamlar koluna girip uzaklaştırdıklarında Ilgın’a baktım. Titriyordu.
“Vurdu mu sana ben gelmeden önce?” İki yana başını salladı. Ilgın’ı kucağıma alıp merdivenlerden yukarıya çıktım. Eve girip odama yöneldim. Kapıyı açtıktan sonra odaya girip Ilgın’ı yatağa uzandırdım. Odanın kapısını kapattıktan sonra yatağın yanına girip yere oturdum. “Ilgın. İyi misin?”
Bana baktı sadece. Elini tutup bileğindeki lastik tokayı aldım. Saçlarını yavaşça toplayıp yüzünü açtım.
“Bileğin kızarmış. Çok mu sıktı elini.” Yine başını salladı sadece. “Nereye gittin sen? Yok oldun bir anda.”
“Odaya çıkacaktım. Sonra beni görmüş, ben görmedim... Peşimden gelmiş.” Yavaşça saçlarını okşadım.
“Tamam, geçti. Buradayım, yanındayım.” Elimi tutup yüzünü elime yasladı. “Daha iyi misin?”
“İyiyim.”
“Buz getireyim bileğine? Çok acıyor?”
“Deniz-” kapı çaldığında sustu.
“Gelebilir miyim?”
“Gel Yiğit.” Kapıyı açıp odaya girdi. Ilgın’ı görünce kaçlarını çattı.
“Ne oldu Ilgın’a?”
“Bir şey yok. Söyle sen.”
“Biriyle mi kavga ediyorsun sen?”
“Evet.”
“Hayırdır?”
“Sonra konuşalım.” Ilgın elimi bıraktığında ona döndüm.
“Sen de in hadi aşağıya. Aşağıda olman lazım.”
“Senin yanında kalırım önemli değil.”
“Git hadi Deniz. Odadayım ben.”
“Tamam. Kapının önünde adamlar olacak. Evin içine kimse giremez.” Başını salladı. Ayağa kalkıp örtüyü yavaşça üzerine örttüm. Odadan çıktığımda kapıyı kapattım. Yiğit’le beraber evden çıkıp merdivenlere yöneldim.
“Kimdi kavga ettiğin?”
“Ilgın’ın babası. Yetişmesem vuracaktı...”
“O yüzden mi kötüleşti yine? İlk gördüğüm haline dönmüş. Böyle değildi, üniversite iyi gelmişti ona.” Seslice nefes verdim.
“Çok suçum var benim Yiğit... Benim yüzümden canı yanmayan kalmadı... Yağmur benim yüzümden öldü... Babam benim yüzümden öldü...” merdivenlerden indikten sonra durup kalabalığa baktım.
“Saçmalıyorsun Deniz. Üstelik Yağmur öldüğünde sende çocuk değil miydin?”
“Eğer ben Londra’ya gitmeseydim babam ölmeyecekti. Ilgın bu halde olmayacaktık.... Biz bugün bu konuşmayı yapıyor olmayacaktık...”
“Deniz, saçmalıyorsun. Sen ne yapabilirdin ki? Olacağı varmış.”
“Babam uzun süredir hastaymış... Hiç kimse de bunu bana söylememiş...”
“Bu senin suçun değil.” Gözlerimi kapattım. “Acın çok fazla... Seni anlamaya çalışıyorum... Ama kendini suçlayarak acını dindiremezsin. Kendini suçlaman hiç bir işe yaramaz.” Omuzuma vurdu birkaç kez hafifçe.
“Yiğit... Öyle bir acı ki... Dinmiyor... Sanki ölünceye kadar da dinmeyecek gibi geliyor.”
“Aklında böyle saçma düşünceler yok değil mi?” Burukça gülümsedim.
“Ölmeyeceğim merak etme.”
“Söz mü?”
“Sözlerimi tutmam Yiğit... Bunu en iyi sen bilirsin... Bir süre daha hayattayım. Merak etme. Annem var... Ilgın var...”
“Ben yokum yani, Allah razı olsun.” Yiğit’e bakıp hafifçe omuzuna vurdum.
“Sen zaten hep yanımdasın.” Başımla kalabalığı gösterdiğimde konuşma bitmişti. Sessizce yeniden kalabalığın içine girip oturduk.
•••
“Oğlum.”
“Efendim anacım”
“Sana demedim, sen sus. Yiğit oğluma söylüyorum.” Gözlerimi açıp önce Yiğit’e sonra anneme baktım. Yeniden gözlerimi kapattım.
“Evlen diye başımın etini yedin. Evlendim. Evlatlıktan reddedildim galiba. Çözemiyorum seni anne.”
“Yiğit oğlum, yemek hazırlamış kızlar gel ye biraz hadi.” Seslice nefes verip ayağa kalktım.
“Karımın yanındayım. Uyuyorum ben.” Salondan çıktığımda Yiğit annemle konuşmaya başlamıştı.
“Sultan annem, bak çok üzgünsün diye böyle yapıyorsun ben biliyorum. Ama Deniz de üzgün. Sen daha çok üzüyorsun onu. Çocukta haklı. Evlenmesini istiyordun. Bak eli yüzü düzgün, çok güzel bir kız Ilgın.”
“Sen nerden biliyorsun sanki tanıyorsun kızı.”
“Tanıyorum tabii. Ilgın, Deniz eğitime gittiğinden beri benim yanımda. Her gün yanımda olan bir insanı nasıl tanımam.”
“Bizden habersiz evlendi-”
“Sultan anne öyle değil işte. Bilmiyorsun sen olanları. Bak ortalık durulsun biraz Deniz zaten anlatır sana. Ama oğlunu dışlama, üzme onu.” Daha fazla konuşulanları dinlemeyip sessizce odaya girdim. Uyuyordur diye düşünmüştüm ama yatakta değildi. Kapıyı kapattım.
“Ilgın? Banyoya mı girdin, öyleyse çıkayım odadan.” Kaşlarımı çattım cevap vermemişti. “Ilgın.” Banyonun kapısını çaldım. “İyi misin? Bak içeriye gireceğim Ilgın.” Yeniden kapıyı çaldım. Ses gelmediğinde yavaşça kapıyı açıp içeri baktım. Ilgın’ı yerde gördüğümde hızlıca içeriye girip Ilgın’ın yanına gittim. Dizimin üzerine çöküp Ilgın’ın yanına eğildim. Nabzını kontrol ettikten sonra yüzünü tuttum.
“Ilgın.. ılgın bakar mısın bana? Aç gözlerini hadi. Duyuyor musun beni?” cebimden telefonu çıkartıp feneri açtım. Göz kapağını açıp ışığı gözüne tuttum. Telefonu yeniden cebime attım. Kolumu başına destekleyerek kucağıma alıp odaya geçtim. Yatağa uzandırdım. “Yiğit! YİĞIT!” kapıyı tıklattı. “Ambulansı ara çabuk!” kapıyı açıp içeriye girdi.
“Ne oluyor?”
“Ilgın bayılmış. Ne kadar süredir baygın bilmiyorum. Bilinci çokta yerinde değil.”
“Yine mi?” telefonla konuşmaya başladığında birkaç saniye ona bakıp yeniden Ilgın’a döndüm. Bileğindeki tokayı çıkartıp kenara bıraktım.
“Yine ne demek Yiğit? Daha önce de mi oldu?”
“Bir kez daha bayılmıştı. Ama böyle değildi yani normaldi.”
“Ya bayılmanın normali mi var Yiğit. Doktora gitmeniz mi?”
“Hemen kendine gelmişti. İstemedi doktora gitmek. Geçiştirdi. Geliyor ambulans.”
“Sanırım kusmuşta. Bugün yemekte yemedi.”
“Çok mu stres yaptı?”
“Aşağıya söyleyin ambulansı kapıda bekletmesinler.” Seslice nefes verdim. Yiğit çoktan çıkmıştı.
“Deniz.” Ilgın’a baktım. Hafifçe elini tuttum.
“Yorma kendini. Hastaneye gideceğiz şimdi.” Hemşireler odaya girdiğinde kenara çekildim. “Baygındı yerde buldum. Bilinci yerinde değil. Sayıklıyor.”
“Ne kadar süredir baygın?”
“Bilmiyorum. Yanında değildim. Odaya girdiğimde baygındı. Büyük ihtimalle başını da sert zemine çarptı.” Sedyeye aldıktan sonra evden çıkarttılar.
“Deniz, iyi mi kız?” bir kaç saniye anneme baktım ardından evden çıktım.
“Yiğit evde kal sen ben haber veririm.” Hızlıca aşağıya inip ambulansa yetişti.
Hastaneye vardığınızda önce MR çekilip sonra tahlil yapılmıştı. Odaya alındığında serum takılmıştı. Yanına oturup elini tuttum. Biraz öne doğru eğilip boşta olan elimi alnıma yaslayıp dirseğimi dizime bastırdım.
“Deniz...” aniden başımı kaldırdım. Ne kadar zaman geçmişti bilmiyordum. Ancak serum bitmek üzereydi, uzun süre olmuş olmalıydı. “Korkuttum mu?”
“Yok hayır.”
“Neredeyiz?”
“Hastaneye geldik. Bayılmışsın.” Kaşlarını çattı.
“Hatırlamıyorum... Başım ağrıyor.”
“Başını yere çarpmışsın.” Yavaşça saçlarını okşadım. “Korkuttun beni.”
“Korkmadım dedin az önce.” Gülümsedim.
“Seslendiğin için korkmadım. Bayıldığın için korktum. Bir kez daha bayılmışsın, İzmir’de.”
“Bir şey yok ya, tansiyonum düşmüştü. İyiyim ben Deniz.”
“Niye haberim yok?”
“Sen beni hiç aramadın Deniz...” gözlerimi kapatıp başımı yere eğdim.
“Doktor bey hasta yakınıyla görüşmek istiyor.” Açılan kapıya dönüp hemşireye baktım.
“Geliyorum.” Ilgın’a baktım. “Kalkma tamam mı? Serum takılı zaten. Ben hemen geleceğim.”
“Tamam.” Ayağa kalkıp üzerini örttüm. Odadan çıkıp hemşireyle birlikte doktorun odasına ilerledim. Kapıyı çalıp içeriye girdiğimde hemşire gitmişti. Kapıyı kapatıp masaya ilerledim. Elimi uzattığımda karşılık verip elimi sıktı.
“Ilgın, Olgun’un yakınıyım. Deniz Bulut.”
“Asya Gündüz. Lütfen oturun Deniz bey. Sizi tanıyorum kariyerinizde başarılı adımlar atıyorsunuz.”
“Teşekkürler.”
“Ancak, bir doktor olarak bazı konuların söylenmesinin ne kadar zor olduğunu sizde bilirsiniz.”
“Ne demek bu?” Elindeki dosyayı bana uzattı. Birkaç saniye baktıktan sonra dosyayı aldım. Önümde duran küçük sehpaya dosyayı katıp kapağını açtım.
“Söylemesi ve kabullenmesi çok zor bir durum. Ama bir an önce kabullenip tedaviye başlanması lazım.”
“Anaplastik Ependimoma...” Nefesimin daraldığını hissetmiştim. Ağzımdan çıkan sözler beynimin içinde yankılanıyordu.”
“Deniz hocam, bunu hastaya söylememiz gerekiyor.”
“Hocam... hasta dediğiniz kişi daha 20 yaşına gireli iki gün oldu.”
“Hastalık yaş dinlemiyor Deniz hocam. Bunu sizde çok iyi bilirsiniz. Yeniden MR çekilmesi gerekiyor, detaylı saptamalar için. Seviyesini öğrenebilmemiz için biyopsi yapmamız gerekiyor. Her şeye ne kadar erken başlanırsa iyileşme oranı o kadar yüksektir.”
“Biliyorum... Yani süreçleri biliyorum... Biraz zaman verin. Birkaç gün. Şu anda cenazemiz de var. Biraz yoğun geçiyor günler. Bir karmaşanın içindeyiz. Ben hastayla konuşacağım birkaç gün içinde her şeye başlarız.” Dosyayı masaya bıraktım.
“Dosya sizde kalabilir. Yedeği o, aslı zaten bende.”
“Ne zaman çıkabiliriz hastaneden?”
“Serumu bittikten sonra biraz dinlensin. Daha sonra gidebilirsiniz.”
“Teşekkürler.” Ayağa kalkıp odadan çıktım. Odaya vardığımda dosyayı kapıda bekleyen adama verdim. “Arabaya götür bunu.” Kapıyı açıp içeriye girdim sessizce. Uyuduğunu düşünmüştüm ama uyumuyordu. Yanına gidip yatağa oturdum.
“Gitsek mi artık Deniz, sıkıldım ben burada.”
“Serumun bitmemiş daha.”
“Ya tamam bir şey olmaz çıkartalım... Deniz... Neyin var senin?”
“Bir şeyim yok.”
“Yüzün bembeyaz senin. Ne oldu?” ... “Deniz! Konuşsana.” Seslice nefes verdim.
“İyiyim ben.” Ilgın’ın elini tuttum yavaşça. “Senin başın ağrıyor mu hala?”
“Biraz.” Elimi tutup yanağına koydu, başını elime yasladı. Hafifçe gülümsedim. Yanına yaklaşıp saçlarından öptüm.
“Sen uyu hadi.”
“Sonra daha fazla kalalım burada değil mi?”
“Ben seni kucağıma alırım. Uyu sen.” Gülümsedi. Elimi bırakmamıştı yavaşça saçlarını okşadım. Serum bittiğinde hemşireyi çağırıp serumu çıkarttırmıştım. Ilgın’ı yavaşça kucağıma alıp hastaneden çıktım. Beni bekleyen arabaya ilerleyip önce Ilgın’ı koltuğa uzandırdım. Başını bırakmadan oturup başını dizime koydum. Ben sana nasıl söyleyebilirdim ki bunu? Küçüksün sen... Çok küçüksün... Yağmur’un yaşındasın daha...
Eve vardığımızda arabadan inip kucağıma aldım. Merdivenlerden yukarıya çıkıp eve girdim. Herkes uyumuş gibiydi sanki. Hiç ses yoktu. Odama girip Ilgın’ı yatağa uzandırdım. Üzerini örttükten sonra odadan çıktım.
“Deniz.” Kısık sesle söylenen ismimin nerden geldiğini anlamamıştım. Salona doğru baktığımda Yiğit hala oturuyordu. Salona girip Yiğit’e baktım.
“Neden uyumadın.”
“Seni bekledim.”
“Uykun var mı?”
“Çok değil.”
“Aşağıya gel.” Ben kapıya yöneldiğimde o da ayağa kalkmıştı. Evden çıkıp yeniden aşağıya indim. Arka tarafa dönüp oradaki odaya girdim. Arkamdan gelmişti Yiğit’te.
“Sen gelmezdin buraya?” Yavaşça iç çektim. Dolabımda duran viskiyi ve iki bardağı alıp koltuğa ilerledim. Ortada duran küçük masanın üzerine elimdekileri bırakıp koltuğa oturdum. Gelip yanıma oturdu. Birkaç saniye öne doğru eğildi. Sonra doğrulup şişeyi aldı ve bardaklara doldurdu.
“Söyle?” Yiğit’e baktım birkaç saniye. Bardakları alıp birisini bana verdikten sonra arkasına yaslandı. “Deniz, ne çıktı?” Önüme dönüp yeri izledim.
“Beyninde... Tümör var...”
“Deniz... Ne diyorsun sen?” Masanın üstünde duran dosyayı alıp açtım. O da dosyaya bakmıştı ama anlamıyordu biliyordum. Filmin çıktısının olduğu kağıdı alıp Yiğit’e gösterdim. Elimle işaret ettiğim noktalara baktı. “Ilgın’ın haberi var mı?”
“Henüz yok... Nasıl söyleyeceğimi de bilmiyorum.”
“Ben söyleyeyim ister misin?” başımı iki yana salladım.
“Biyopsi yapılması gerekiyor... Yiğit, ya o da-”
“Öyle bir şey olmayacak Deniz. Zaman ilerledi Deniz, her şey çok değişti.”
“Ne gerekiyorsa yaparım... Annem bilmesin... Söyleme.” Elimdeki bardağı dudaklarıma götürüp tek seferde içtim hepsini. “Benim aynı şeyleri bir kez daha yaşayacak gücüm kalmadı...” Elini omuzuma koydu.
“Deniz, tek değilsin. Ben her zaman yanındayım. Bunu biliyorsun değil mi?” çok hafifçe başımı salladım.
“Kimi sevsem gidiyor...” bir şey söylememişti. Belki de söyleyememişti. Masaya uzanıp şişeyi aldım. Bardağıma biraz doldurdum.
“Ilgın’ın yanına gitmeyecek misin? İçme artık.”
“Serum verildi uyuyor. Uyanmaz şimdi.” Bardaktakini tek seferde içip arkama yaslandım. “Sen git yat hadi... Zaten sabahtan beri benimle uğraşıyorsun.”
“Uykum yok dedim.”
“Yiğit, seni senden daha iyi tanıyorum. Git yat işte. Bende uyuyacağım birazdan Ilgın’ın yanına gideceğim.”
“O zaman kalk hadi, beraber çıkalım yukarıya.” Seslice nefes verip ayağa kalktım. Şişeyi yeniden dolaba saklayıp odadan çıktık. Yukarıya çıktığımızda Yiğit misafir odasına bende kendi odama girmiştim. Sessizce kapıyı kapattıktan sonra Ilgın’a baktım. Örtüyü yavaşça üzerine örttükten sonra yere oturup sırtımı dolaba yasladım.
•••
Tıkırtılar duyduğumda gözlerimi açtım. Banyo kapısı yarısı açıktı. Kaşlarımı çatıp ayağa kalktım.
“Ilgın?” Duvara yaslandım. Gözlerimi kapattım. Kusuyordu. Hiç bir şeyden haberi yoktu ne olduğunu bile bilmiyordu. Suyun sesini duyduğumda gözlerimi açtım. “Ilgın, geleyim mi?
“Hayır.” Banyodan çıktığında yanına ilerledim. Yüzü fazla beyazdı.
“İyi misin?” başını salladı sadece. Beline sarılıp yatağa oturttum. İki yastığı üst üste katıp, Ilgın’ı yatağa uzandırdım. Sırtını yastıklara yasladım. Yanına oturup elini tuttum. “İyi misin?”
“Hı hı.”
“Ilgın.” Saçlarını geriye çekip iki elimle yüzünü tuttum. “Bir şey konuşacağım seninle.”
“Dinlşyorum.”
“Dün hastaneye gittik ya.”
“Evet ve sen bana ne olduğunu söylemedin.”
“Söyleyemezdim çünkü.” Kaşlarını çattı.
“Neden.”
“Bir hastalık var... Tam teşhis konulmadı daha testler yapılması gerekiyor. Sonrasında da tedavi görmen gerekiyor.”
“Bu hastalığın ismi yok mu?” Derin bir sessizlik oldu. “Deniz?”
“Beyninde-”
“Beynimde tümör mü var?” Kaşlarımı çattım. “Şaşırma boşuna. Ben biliyorum zaten.”
“Nasıl? Ilgın bana neden söylemiyorsun o zaman? Ben kendimi yiyorum dünden beri haberin var mı?”
“Birkaç yıldır var. Yani zamanını tam bilmiyorum. Çalışırken birkaç kez bayılmıştım. O zaman hastaneye götürdüklerinde öğrendim.”
“İzmir’de de bayılmışsın. Hiç hastaneye gitmediniz mi?”
“Hayır, ben biliyorum zaten. Gitseydik Yiğit öğrenirdi o zaman. Bu sefer de sana söylerdi.”
“Ilgın sen neden bana söylemedin?”
“Yeni tanışmıştık Deniz. Ne diyecektim. Ben hastayım mı diyecektim.”
“Söyleyebilirdin Ilgın. Benim doktor olmamı geç, insanım ben ya. Elimden gelenleri yapardım.”
“Eğer ben sana bunu söylesem sen o konferansta o gün reddederdin teklifi.”
“Ne?”
“Gitmezdin yurt dışına Deniz... Fazla merhametlisin sen. Bırakmazdın beni, ben tedaviye başlasaydım.”
“Ilgın-”
“Suçlu hissetme kendini boşuna Deniz. Ailem bile bilmiyor benim.” Ellerimi tuttu.
“Tedavi olman gerekiyor.”
“Biliyorum. Ama çok pahalı. Benim ona gücüm yetmez.”
“Okulu donduruyoruz tamam mı? Tedavi oluyorsun sonra okula devam ediyorsun. Sana para sormuyorum Ilgın. Burada yada başka şehirde yada başka ülkede. Nerede ne gerekiyorsa o olacak.”
“Deniz-”
“Ilgın...” Bir elini bırakıp yavaşça saçını okşadım. “Sen benim karım olmadın mı? Oldun.”
“Deniz, sen buranın ağası oldun artık. Her şey değişti... Eğer ben tedaviye başlarsam iyileşeceğim de kesin değil. Alacağım ilaçlar yüzünden belki hiç çocuğum olmayacak bile uzun yıllar.”
“Ilgın, ben senden çocuk istemedim ki... Sen benim kalbim oldun... Ben sadece senden, hep benim yanımda olmanı istiyorum.” Gözlerini kapattı. “Ilgın... Bütün Avrasya’da yetişebilen.. kökleri metrelerce derine inebilen.. bir çok şeye şifa olan bitki... Ilgın...” gülümsedi. Gözlerini açtığında gözünden bir damla yaş süzülmüştü yanaklarına doğru.
“Ben ismimi hiç bu kadar sevmemiştim.” Kapı çaldı. Hızlıca elimi bırakıp gözlerini sildi.
“Deniz.”
“Gelme!”
“He pardon. Gidiyorum.” Ilgın koluma vurduğunda ona baktım.
“Ya yanlış anlayacak. Niye kovuyorsun?”
“Ne ya? Ne anlarsa anlasın. Oda benim değil mi?”
“Ben de gidiyorum o zaman.” Elimi iki yanına katıp kalkmasını engellemiştim. “Deniz.”
“Hıh?”
“Cenazeye inmeyecek misin? Saat kaç oldu, hadi.”
“Bizim güzel anlarımızın katili hep Yiğit farkında mısın? Belki ben öpecektim seni az sonra? Geldi bozdu her şeyi.”
“Öp.” Gülümsedim. Benden önce davranıp iki eliyle yüzümü tutup kendine çekti beni. Dudaklarımız birleştiğinde gözlerini kapattı. Üzerine düşmemek için ağırlığımı kollarıma vermiştim. Yavaşça öpüşlerine karşılık verirken gözlerimi kapattım. Geri çekildiğinde gözlerimi açmamıştım. Boynumdan öptüğünde yavaşça yutkundum. Gözlerimi açıp Ilgın’a baktım.
“Rahat dur.”
“Ben sadece öptüm.” Hafifçe gülümsedim. Kollarımı çekip doğrulduğumda ayağa kalkmıştı.
“Ben çıkayım, sen üstünü değiştir. Gelirsin yanımıza.”
“Deniz banyo yapsam önce.” Birkaç saniye durdum.
“O zaman burada bekleyim. Sen banyodan çıkarken seslen öyle çıkayım odadan.”
“Neden?”
“Ya tekrar bayılırsan Ilgın?” Yanağımı okşadı gülümseyerek.
“İyiyim ben. Sen çık hadi. Vallahi bir şeyim yok.” Seslice nefes verdim.
“15 dakika sonra gelip kontrol ederim ona göre.”
“20 dakika.”
“Tamam.” Dolaptan bir tişört alıp sadece üzerimdeki tişörtü değiştirdim. Odadan çıkıp kapıyı kapattım. Oturma odasına gittiğimde sadece Yiğit vardı. “Günaydın.”
“Günaydın.”
“Annem nerede?”
“Terasta.” Tekli koltuğa ilerleyip oturdum. “Sen de ne yatmayı biliyorsun ne kalkmayı.”
“Uyanığım uzun süredir. Gecede çok yatmadım zaten sabaha karşı dalmışım sadece.”
“Konuşabildin mi?” hafifçe başımı salladım. “Ne dedi?”
“Zaten biliyormuş. Birkaç yıldır vardı dedi.”
“Tedavi olmamış mı?”
“Hayır. Hiç kimse bilmiyormuş bile.”
“Deniz.” Kapıya doğru baktım. Annem yanımıza gelip oturdu. “Kızın neyi var Deniz.”
“Bir şeyi yok. Kahvaltı hazır değil mi?”
“Hazır, ben yemeyeceğim siz geçin.”
“Olmaz öyle şey. Geliyorsun. Beraber oturacağız sofraya.” Yiğit’e baktım. “Siz geçin. Ben Ilgın’la gelirim beraber.” Ayağa kalktı.
“Sultanım gel hadi.” Yanına gidip annemin koluna girdi, salondan çıkardılar. Ayağa kalkıp odaya gittim. Kapıyı tıklattım birkaç kez.
“Ilgın.”
“Gelme, üzerimi giyiniyorum.” ... “Gelebilirsin şimdi.” Birkaç saniye daha bekleyip sonra yavaşça kapıyı açarak içeriye girdim. Ilgın’ın yanına ilerledim.
“Saçların ıslak.”
“Ben kurutmam ki.” Elimi tuttu. Elimi öpüp alnına kattığında güldüm.
“Ya kızım saçmalama.” Eğilip alnından öptüm.
“Ne, kocam değil misin?” İki elimle yüzünü tuttum.
“Daha küçüksün.”
“Bence gayet büyüdüm, 20 yaşımdayım.”
“Olsun, öpme elimi, gerek yok. Gel hadi kahvaltı hazır.” Başını salladı. Odadan çıktığımızda kapıyı kapattım. Yemek odasına girdiğimizde hala kahvaltıya başlamadıklarını gördüm. Ilgın’ın sandalyesini biraz geri çekip Ilgın’a baktım.
“Günaydın.” Anneme bakmıştı sonra gelip sandalyeye oturdu. Sandalyesini düzelttikten sonra yerime oturdum.
“Günaydın kızım.” Bir an başımı kaldırıp anneme baktım. Ben yanlış mı duydum diye düşünüyordum ama Yiğit’te bana bakıyordu. Ilgın gülümsemişti. Yeniden önümüze dönüp kahvaltıya başladık.
“Deniz.”
“Efendim anne.”
“Sen Ankara’ya dönecek misin?” bir an duraksadım. Evet bende bilmiyordum. Ama dönmek gibi bir şansım yoktu. Çünkü evin tek erkeği kalmıştım.
“Hayır anne. Eşyalarımı almaya gideceğim sadece.”
“İşe ne zaman başlayacaksın?”
“Haftaya bi özel hastaneyle konuşacağım.”
“İyi. Bir de.” Başımı kaldırıp anneme baktım.
“Söyle anne.”
“Siz resmi nikah kıymadınız değil mi?”
“Yok anne, imam nikahı sadece.”
“O zaman aynı odada uyuyamazsınız.”
“Ne?”
“Remi nikah olana kadar aynı odada uyuyamazsınız Deniz. Neyini anlamadın? Büyük oda kızımda kalsın. Sen git misafir odasında uyu.”
“Anne, Ilgın bayılıyor ya hani. Ben zaten o yüzden aynı odada kalıyorum. Zaten yatakta yatmıyorum ben.” Birkaç saniye bana baktı.
“Deniz.” Seslice nefes verdim.
“Efendim anne.”
“O zaman git resmi nikah kıy! Elalem duysa ne diyeceğiz Deniz?!”
“Ağa öyle uygun görmüş de.” Elimdeki çatalı bırakıp ayağa kalktım. Afiyet olsun size. Yemek odasından çıkıp kendi odama geçtim. Odayı toparladıktan sonra yatağa uzandım.
Birisi koluma dokunduğunda irkilerek gözlerimi açtım.
“Sakin ol.” Ne zaman uyumuştum bilmiyordum. Hafifçe başını salladı. “İyi misin?”
“İyiyim.” Yanıma uzandı başını göğsüme kattı. Hafifçe sarıldım.
“Deniz.”
“Efendim.”
“İki şey söyleyeceğim.”
“Söyle.”
“İlki.” Başını kaldırıp bana baktı. “Nikah yapalım mı?”
“Ben kalkınca annem mi söyledi sana?”
“Hayır. Hiç bir şey söylemedi o bana. Ben söylüyorum... Ben bu soyadı daha fazla taşımak istemiyorum... Senin soyadını taşımak istiyorum Deniz.” Birkaç saniye duraksadım. Hafifçe gülümsedim.
“Tamam olur.” Başını yeniden göğsüne yasladı.
“Bir şey daha söyleyeceğim... Tedaviye başlayalım mı?”
“Bugün mü?” göz ucuyla bana baktı. “İstiyor musun gerçekten?” başını salladı. Doğrulup bana döndü. “Yani bugün olmaz ama yarın olur... Öncesinde küçük bir ameliyata girmen gerekiyor.”
“Ne ameliyatı?”
“Hücreden parça alınması gerekiyor. Tipini belirlemek için. Ona göre tedavi uygulanır.”
“Çok acıyor mu?”
“Uyuyor olacaksın.”
“Sen yanımda olacak mısın?”
“Olacağım.”
“O zaman tamam.”
“Ama... Belki birazcık saçların kesilebilir Ilgın. Ameliyat için bu gerekiyor.” Omuzlarını silkti.
“Yeniden uzayacak ya sonuçta.” Gülümsedi.
“Gidelim mi hastaneye. İşlemleri başlatalım mı?”
“Evet.” Doğrulup saçlarından öptüm. “Ama, sen diyorsan ki, ben saçların kesilince seni sevmem orası ayrı.” Güldüm.
“O nerden çıktı.” Omuzlarını silkti. “Ilgın, yok öyle bir şey çıkart aklından. Hadi kalk hazırlan üstünü değiş. Ama rahat bir şeyler giyin.”
“Tamam.” Ayağa kalkıp odadan çıktım. Beş dakika kadar sonra kapıyı açtı. Beni görünce korkmuştu. Güldüm. “Ne yapıyorsun ya!”
“Şıı bağırma ya, bir şey oldu sanacaklar.”
“Ödümü kopardın.” Yavaşça saçını okşadım.
“Çok mu korktun?”
“Evet!”
“Tamam bi daha yapmam. Bekle beni, bende üstümü değiştireyim.” Başını salladı. Odaya girip üzerimi değiştirdim. Odadan çıktığımda kapının önünde değildi. Oturma odasına ilerledim. Sesleri geliyordu. Oturma odasından içeriye girdim. Annem yoktu. Sadece Ilgın’la Yiğit oturuyordu.
“Benim dedikodumu mu yapıyorsunuz siz?” Ilgın gülmüştü.
“Heee zaten bizim başka işimiz gücümüz yok hep seni konuşuyoruz.”
“Hastaneye gideceğiz.”
“Söyledi Ilgın.”
“Sen ne yapacaksın? Gel istiyorsan.”
“Ben hazırlanacağım. Akşam yola çıkacağım. Yürüttüğüm dava ile ilgili yeni gelişmeler olmuş. Beni çağırıyorlar.”
“Hemen mi? Ben biraz daha kalırsın diye düşünüyordum.”
“İş çıkmasa kalacaktım.”
“Biz akşama kadar gelmiş oluruz. Yola da tek çıkmayacaksın. Bizim çocuklardan birisi eşlik etsin sana.”
“Gerek yok.”
“Var Yiğit. Onca yolu arabayla tek başına gidemezsin. Hatta arabayı da o kullansın ilk başta. Değiştirirsiniz sonra.”
“Deniz.”
“Yiğit ya ben yanında geleceğim İzmir’e yada adamlardan biri. Sen seç.” Seslice nefes verdi.
“Çok inatçısın.”
“Yola çıkmadan konuşuruz tekrar.”
“Tamam. Bir şey olursa haber verirsiniz.” Başımı salladım. Ilgın’la birlikte evden çıkıp aşağıda bekleyen arabaya bindik.
•••
Doktorun odasından çıktığımızda Ilgın’a baktım. Elleri titriyordu. Yavaşça elini tuttum. Bana bakıp gülümsedi.
“Ben yanındayım.” Hafifçe başını salladı. “Yarın sabahtan geleceğiz. Kan alınacak. Şimdi Mr çekilecek yeniden.”
“Tamam.” Eğilip saçlarından öptüm.
“Niye bu kadar gerginsin. Ben yanındayım... Korkuyor musun?” yavaşça başını salladı.
“Biraz.”
“Ameliyatına ben de gireceğim doktorla beraber. Yanında olacağım hep. Mr çekilsin sonra eve gideceğiz bugün.” Başını salladı. Belli belirsiz gülümsedim. Aşağı kata inip Mr için sıra aldım. Numara yandığında Ilgın içeriye girdi. Hemen kapının önünde onu bekledim. On dakika kadar sonra dışarı çıktığında koluma tutundu. Boşta olan elimle beline destek verdim.
“İyi misin?”
“Başım döndü biraz.”
“Gel otur şurada.” Yavaş adımlarla koltuklara ilerledik. Koltuğa oturttuktan sonra otomattan su alıp yanındaki koltuğa oturdum. Suyu açıp biraz su içirdim. “Geçti mi?”
“Evet.”
“Yürüyebilecek misin?” başını salladı. “Yok biraz daha oturalım. Gerekirse ben seni kucağıma alırım arabaya giderken.” Gülümsediğini gördüm. Ayağa kalktım. Bir elimi dizinin arkasına bir elimi sırtına destekleyerek kucağıma aldım. Başını omuzuma yasladı, tişörtüme tutundu. Hastaneden çıkıp otoparka ilerledim arabaya vardığımızda ayaklarını yavaşça yere indirip belinden destek vermeye devam ettim. Arabanın anahtarını cebimden çıkartıp kilidi açtım. Arabanın kapısını açtığımda bana baktı.
“Deniz... Teşekkür ederim.” Gülümsedim. Saçlarından öptükten sonra arabaya bindirdim. Kemerini takıp kapıyı kapattım. Diğer tarafa dönüp bende arabaya bindim. Yeniden eve döndük.
•••
Akşam yemeği hazırlanıyordu. Ilgın salona girdiğinde Yiğit’e baktım.
“Ilgın’ı alıp aşağıya insenize, benim odaya. Bende gelirim şimdi.” Bana baktı birkaç saniye sonra ayağa kalktı.
“Nereye.”
“Gel.” Yiğit Ilgınla beraber oturma odasından çıktılar. Evin kapısının sesini duyduktan sonra ayağa kalkıp annemin yanındaki koltuğa oturdum.
“Nasıl oldun annem.”
“Ben iyiyim Deniz. Sen şimdi anlat.”
“Neyi?”
“Bu kızla nasıl tanıştın, ne zaman imam nikahı kıydınız... Bu kızın neyi var, siz bu gün yine neden hastaneye gittiniz. Anlat bakalım.”
“Hepsi çok uzun meseleler anne... Nasıl tanıştığımızı boş ver. Buraya geldiğimiz gün imam nikahı kıydık.”
“Siz beraber mi yaşıyordunuz Deniz?”
“Sayılır ama uzun süre değil. İki ay kaldık aynı evde, sonra Yiğit’le kaldı o İzmir’de.”
“Oğlum-”
“Anne, Ilgın’la ilgili ters bir şey söyleyeceksen, söyleme duymak istemiyorum. Seviyorum ben onu. Aramızda da hiç bir şey olmadı. Sadece aynı evde kaldık, öyle gerekti.”
“Deniz, düğünden sen kaçırmadın değil mi?”
“Hayır.”
“Siz neden hastaneye gittiniz?” seslice nefes verdim.
“Ilgın hasta anne, yarın ameliyata girecek.”
“Neyi var oğlum.” Seslice nefes verdim. Birkaç saniye sonra ayağa kalktım. Annem elimi tuttuğunda durmuştum. “Deniz, söylesene oğlum.”
“Beyninde tümör var anne. Yarın ameliyata girecek.” Elimi yavaşça çekip oturma odasından çıktım. Evden çıkıp merdivenlerden aşağıya indim. Evin arka tarafına doğru ilerleyip odaya girdim. Yiğit oturmuş Ilgın odada geziniyordu. Kapıyı açtığımda korkmuştu. Elinde tuttuğu çerçeveyi yerine koydu. Bir gözümü kırptım. Kapıyı kapatıp Yiğit’in yanına oturdum.
“Ne zaman gideceksin?”
“Birkaç saate çıkarım yola.”
“Biz resmi nikah kıyacağız. Ne zaman belli değil ama yakında. Ben bir süre daha burada olursun diye düşünüyordum.”
“İşim çıkmasa buradaydım. Ilgın ameliyat olacağını söyledi.” Başımı salladım.
“Yarın, biyopsi yapılacak.” Ilgın yanımıza geldi.
“Yiğit, sen ne olursa olsun bana davetiye gönder ama tamam mı? Ben Sude’yi de çok özledim zaten.” Yiğit gülümsemişti.
“Bende çok özledim.”
“O zaman beraber gidelim İzmir’e.”
“Yarın ben gireceğim zaten ameliyata. Değil mi?” güldü. İlk kez ameliyat olacak olmasına rağmen korkmuyordu. Çok büyük bir hastalığın içindeydi ama korkmuyordu. Bana güveniyordu çünkü.
“Ben canıma susamadım Ilgın, seni götürürsem bu beni öldürür.” Ilgın bana baktı. Kollarını düğüm yapıp saçlarını geriye savurdu.
“Dokunamaz sana.” Kolumdan tutup kucağıma çektiğimde yaptığım şeyi beklemiyor olacaktı ki direnemeden kucağıma düşmüştü. Kollarımın arasına alıp sarıldım.
“Anlamadım, bi daha söyle.” Şok olmuş bir şekilde bana bakıyordu. Yiğit kahkaha attığında anca kendini toparlamıştı.
“Deniz, tamam bırak kalkayım.” Yavaşça yanıma oturttum. Önüne gelen saçlarını düzeltti. Sonra ayağa kalktı.
“Sen niye gülüyorsun? Ben seni savunuyorum. Hiç kurtarmaya bile çalışmıyorsun.”
“Ben aranıza girmem.”
“Savunmuyorum seni, ne yaparsa yapsın. Gelmiyorum da İzmir’e.”
“Gitmeyecektin ki zaten.”
“Nerden biliyorsun Deniz?”
“Ben en son böyle azar işittiğimde biz sevgili olmuştuk.”
“Sevgili olmamıştık, sen kaçıp gitmiştin! Yaşlanmışsın unutuyorsun!” Yiğit kahkaha attığında ters ters bakmıştım. Ayağa kalkıp Ilgın’a baktım.
“Güzelim, ona sinirini niye benden çıkartıyorsun?”
“Kimseye bir şey yapmıyorum ben.” Yanına yaklaşıp beline sarıldım.
“Evet, özür dilerim ben yanıldım. Sen haklısın güzelim.”
“Evet.” Başını bana bakmamak için başka tarafa çevirmişti. Çok hafifçe boynundan öptüm. Tabuları hemen kırılmıştı ama belli etmemeye çalışıyordu. Bana baktı. “Ayıp ayıp.” Yalnızca kafamı çevirerek arkama baktım.
“Sen iki dakika dışarı çık biraz.” Ilgın hızlıca elimden kurtulup benden uzaklaşmıştı.
“Ben acıktım zaten. Yukarıya çıkıyorum. Siz baş başa kalabilirsiniz.” Koşar adımlarla kapıya ilerleyip dışarıya çıktı. Yiğit’e döndüm.
“Yemek hazırdı, gel yukarı çıkalım. Görünen o ki kardeşimi uzun süre göremeyeceğim.” Ayağa kalktı. Hafifçe omuzuna vurdum. Gülümsedi.
“Şartlar ve zaman onu gösteriyor maalesef.” Beraber odadan çıkıp merdivenlerden yukarı kata çıktık. Eve girdiğimizde yemek odasına geçmiştik. Ilgın’la annem oturmuş ama hiç konuşmuyorlardı. Yanlarına ilerleyip bizde oturduk.
“Yiğit oğlum, bak senin için hazırlattım bugün her şeyi. Yola çıkacaksın aç kalma oğlum.” Annemin elini tutup yavaşça okşadı.
“Çok teşekkür ederim Sultan anne. Zaten bir haftadır ağırlıyorsunuz beni, ekstra hiç bir şeye gerek yoktu. Mahcup oluyorum size karşı.”
“Olur mu öyle şey. Sen de benim evladımsın.” Kızlardan birisi gelip yemek servisi yapmaya başladığında yeniden sessizliğe bürünmüştü oda.
•••
“Görüşürüz kardeşim.” Sarıldığımızda sırtıma vurmuştu yüzümü buruşturdum. “Kır istersen.” Güldü.
“Üzmeyeceksin bu kızı. Ağladığını duyarsam valla konuşmam seninle.” Gülümsedim. Beni bıraktığında Ilgın’la sarılmışlardı. “Seni üzerse eğer ara hemen beni. Gelir alırım seni.” Başını çevirip bana baktı. Yeniden Yiğit’e baktı.
“Üzmez.”
“Deniz bak şanslısın seninle Türkçe konuşuyor. Bana değişik değişik cümleler kuruyordu ben anlamıyorum onu.” Gülümsedim.
“Her gidiş bir vazgeçiş değildir aslında, kimileri yeniden dönebilmek için gider.”
“Bak başladı.” İkisi de gülmüştü. “Tamam, ağlayarak ayrılmak istemiyorum. Biliyorum uzun süre görüşemeyeceğimizi. Hadi görüşürüz.” Arkasını dönüp arabasına ilerledi. Şoför koltuğuna geçmemişti benim ısrarlarım sonucunda. Adamlardan birisi yanında gidiyordu. Yolu çok uzundu tek gönderemezdim. Bende gidemiyordum. Araba konağın avlusundan çıktığında kapılar kapandı. Ilgın’a baktım. Gözleri dolmuştu.
“Ilgın.” Yanına yaklaşıp iki elimle yüzünü tuttum. Yavaşça gözlerini sildim. “Niye ağlıyorsun.”
“Ağlamıyorum.”
“Ağlamıyorsun güzelim.” Gülümsedim. Saçlarından öpüp sarıldım. “Yemekte çok az yedin, doydun mu?”
“Doydum.”
“Gece bir şey yiyemezsin. Açsan eğer şimdi hazırlatayım sana.”
“Aç değilim... Ama çikolata varsa eğer...” başını kaldırıp bana baktı.
“Vardır. Yoksa aldırırım.”
“Deniz... Bir de... Sanki konağa birisi geldi. Ben mi yanlış gördüm.”
“Kuzenim geldi.”
“Biz neden yanlarında oturmuyoruz o zaman?”
“Çünkü ben istemiyorum.”
“Niye?”
“Öyle. Benim odamda oturacağız, gel.” Elini tutup yavaş adımlarla ilerledim, bana eşlik etti.
“Deniz Beyim.” Bize gelen kıza baktım. Karşımda durdu.
“Söyle Fatma.”
“Sultan Hanımım sizi çağırıyor. Misafirleriniz varmış.” Seslice nefes verdim.
“Tamam git sen.” Kız uzaklaştığında odaya ilerlemeye devam ettim.
“Deniz, yukarıya çıkmayacak mısın?”
“İstemiyorum Ilgın.”
“Ama annen çağırıyor. Üstelik misafir gelmiş.” Seslice nefes verdim. Durup Ilgın’a baktım.
“Benimle gel o zaman.”
“Ama ben tanımıyorum ki.”
“Karımsın artık Ilgın. Tanısan yada tanımasan bir önemi yok. Ama herkes seni tanıyacak. Karım olduğunu bilecek.” ... “Gel hadi benimle.”
“Tamam...” Elini bırakmadan merdivenlerden yukarıya çıktık. O önümde ilerlerken ondan önce davranıp kapıyı açtım. Bana bakmamıştı ama gülümsediğini görmüştüm. İçeriye girip oturma odasına ilerledi. Hemen arkasından takip ediyordum.
“Heh, oğlum Yiğit gitti mi?”
“Gitti anacım.” Şeyda’nın ayağa kalktığını gördüm ama başımı çevirmemiştim.
“Deniiiz, yoksun uzun zamandır. Özletiyorsun kendini” Bana doğru yaklaştığında bir adım geri çekildim.
“Ben sizi tanıştırayım. Ilgın, karım. Şeyda da kuzenim, teyzemin kızı.” Şeyda’nın yüzü düşmüştü aniden. Ilgın elini uzattığında istemeden tokalaşmıştı.
“Memnun oldum.” Yalandan gülümsemişti.
“Yeni evlendin sanırım hiç duymadık. Düğün falan olmadı galiba.”
“Evet yeni evlendik. Cenazemiz var Şeyda, düğün istemiyoruz.” Anneme bakmıştım. “Eğer benimle işin yoksa uyuyacağız biz.”
“Bu saatte mi oğlum. Biraz otursaydınız.”
“Yorgunuz anne. Allah rahatlık versin.” Ilgın’ın elini tutup yeniden evden çıktım. Aşağıya inip odaya girdiğimizde kapıyı kilitledim.
“Deniiiz, yoksun uzun zamandır.” Bir an dönüp Ilgın’a baktım şaşkınca. Kollarını düğüm yapıp koltuğa oturdu. Seslice nefes verdim. “Sanki bana anlatmak istediğin bir şey var gibi?!” Yanına ilerleyip koltuğa oturdum. Koltuğa uzanıp başını dizine koydum.
“Anladığın şeyi neden bana soruyorsun? Üstelik ben gitmeyelim dedim. Sen ısrar edip durdun.”
“Maşallah bitmiyorlar zaten senin sevgililerin! Bir orda bir burada. Londra’da bir tane çıkarsa hiç şaşırmam.” Yüzümü buruşturdum.
“Ayıp oluyor Ilgın. Zaten seninle tanışana kadar bir tane sevgilim olmuştu onu da biliyorsun. Şeyda benim sevgilim falan değil. Psikopatın teki bir kere o.”
“He Londra’da var yani.”
“Öyle bir şey söylemedim ben Ilgın.”
“Yokta demedin!?” doğrulup Ilgın’a baktım.
“Ilgın!”
“Ne ya! Bağırma bana.”
“Sen bağırıyorsun.”
“Bağırmıyorum!” tek hamlede Ilgın’ı kucağıma alıp dizime oturttum. Belinin iki yanından tutup kalkmasını engelledim.”
“Boşuna kıskanıyorsun. Eğer bu zamana kadar sevecek olsam zaten severdim. Hem sen benim karımsın. Sevgilim falan değil. Direkt karımsın.”
“Hala resmi nikah yapmadık, ben nerden bileyim beni kandırmadığını. Belki evlisin?!” şaşkınca Ilgın’a bakıyordum. Sanki içinden bir başkası çıkmıştı. Bir kolumu beline dolayıp hafifçe öne eğildim. Arka cebimden cüzdanımı çıkartıp tekrar sırtımı yasladım koltuğa. Cüzdanımdan kimliğimi çıkartıp cüzdanı orta masaya attım. Kimliğimi Ilgın’a uzattım.
“Al bak.... Alsana ya, git istediğine sor.”
“Yok tamam.”
“Üstelik daha bugün söyledin evlenmek istediğini. Ve biz bugün neredeyse tüm günü hastanede kalan zamanı da Yiğit’le geçirdik. Yarın ve sonraki birkaç günde hastanede olacağımız için zaten işlemleri başlatamayız. Sen taburcu olduğunda o zaman tarih alıp nikah kıyarız. Başka bir emriniz varsa hanımefendi, şimdiden söyleyin.” Yeniden sırtından tutup öne eğilerek kimliği masaya koydum.
“Yok...” Ilgın’ı kucağıma alıp ayağa kalktım, taştan duvarın diğer tarafına ilerleyip Ilgın’ı yatağa uzandırdım. “Sen nerede uyuyacaksın?”
“Koltukta.”
“Deniz yanıma gelsene bugün.”
“Yok şimdi onun içinde azar işitmek istemiyorum ben.” Doğrulup elini sol göğsüne koydu.
“Deniz lütfen. Bu gece beraber uyuyalım.” Hafifçe başımı salladım. Gülümseyip yeniden uzandı yatağa. Yanına uzandıktan sonra üzerini örtüp yan döndüm. Yavaşça saçlarını okşadım. Gözlerini kapattı. Sanki bütün gün bu anı bekliyordu. Uyuya kalmıştı hemen. Biraz geçtikten sonra telefonuma alarm kurup bende uyudum.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |