11. Bölüm

11. Bölüm: GEÇMİŞ VE ÖZLEM

Sy_sena
sy_sena

★★★

 

Umay okuldan geldikten sonra üzerini değiştirmiştim. Dört yaşına geliyordu ve bu yıl kreşe yazdırmıştık. Evde kalmak onun için de çok sıkıcı oluyordu. Zorlu geçen bir hafta olmuştu onun için de, alışmaya çalışıyordu ama alıştıkça da eğleniyor gibiydi.

 

"Annecim, Ömrüm hala yavruya yemek vermemi istedi benimle gelmek ister misin?"

 

"Eveeet, eveet anne eveet."

 

Güldüm, Umay'ı kucağıma alıp yanağından öptüm. Ömrüm'ün bıraktığı anahtarları alıp evden çıktık ve aşağı inip ömrümün dairesine gittik. Kapıyı açtım ve umayı yere indirdim kapıyı kapatıp salona gittiğimde yavru odada dolanıyordu bizi gördüğü sırada havlamaya başladı. Umay korkmuş olmalı ki arkamda duruyordu. Yavrunun yanına gidip yere eğildim ilk başta havlasa da başını okşadığım bir kaç saniyede sakinleşmişti. Başını okşamayı bıraktığımda yeniden havlamaya başlamıştı. Belki de Ömrüm'ü özlemişti. Yavrunun yemek kabını alıp ayağa kalktığımda Umay da peşimden geliyordu mutfağa gittim ve kabına Ömrüm'ün söylediği kadar mama kattım. Tekrardan salona gidip kabı yerine kattım. Yavru yemek yiyene kadar beklemiştik. Ancak hala havlıyordu. O yemeğini yedikten sonra aynı şekilde salon kapısını kapatak evden çıktık ve tekrar kendi evimize geçtik.

 

∞ ∞ ∞

 

Öksürük krizi tuttuğunda daha yeni kendime geliyordum. Birisi yanıma gelip beni yan döndürdüğünde boğazım rahatlamıştı. Öksürüğüm geçtikten sonra gözlerimi açtığımda bir hastane odasında abimle beraberdik. Beni yeniden uzandırdı ve kenardaki su şişesini alıp beni doğrultarak biraz içirdi. Başımın altına bir yastık daha kattığıktan sonra beni uzandırıp yatağın kenarına oturdu. Elindeki su şişesini yatağın yanındaki masaya bırakıp elimi tuttu.

 

"Güzelim, iyi misin?"

 

"Ne oldu? Başım dönüyordu."

 

"Zehirlenmişsin, miden yıkandı."

 

Kaşlarımı çattım. Zehirlenmek mi, ama nasıl?

 

"Ne yedin bugün yada nereden yedin?"

 

"Börek yedim sabah sadece, ama her zaman yediğim yerdendi. Tadı farklı değildi böreğin farklı olsa anlardım."

 

"Ömrüm, gıda zehirlenmesi değil. Direkt zehirlenmişsin."

 

Konuşacağım sırada kapı çaldı ve içeriye Timur abim girdi.

 

"Nöbetim yeni bitti abi, gelemedim."

 

Kapıyı kapatıp yanıma geldi saçlarımı okşadı yavaşça.

 

"Güzellik hayırdır, askeriyeye dönüşün ilk gününden hastaneye gelmeler."

 

Tekrar kapı çaldığında yavaşça açılmıştı kapı bu sefer Mert gelmişti. Uyanık olduğumu gördüğünde rahat bir şekilde içeriye girdi ve kapıyı kapattı.

 

"Geçmiş olsun."

 

Yatağın ucuna kadar gelip önce elindeki dosyalara sonra bana baktı.

 

"Ağrın var mı?"

 

"Biraz."

 

"Zehirlenmişsin. Ama gıda zehirlenmesi değil. Kanında da farklı bir madde çıktı. Miden yıkandı. Şimdi yeniden kan alınıp kontrol edilecek. Gerekirse kan eğer kan verebiliriz vücudundaki kanın yenilenmesi için.

 

Teoman ve Timur abime bakmıştı.

 

"Bu işlemi yaparsak eğer kan bulunması gerekli."

 

"O sorun değil onu hallederiz."

 

Teoman abime baktığımda benden daha stresli duruyordu.

 

Mert elindeki dosyayı Timur abime verdi. Abim dosyaları alıp incelediğinde ifadesiz görünüyordu. Belki de doktorluğun verdiği birşeydi bu. İkisi de aynı branştandı ikisi de genel cerrahtı. Bu yüzden Mert'in söylediği şeyleri daha kolay anlıyordu.

 

"Hemşireyi çağırıcam şimdi kan alması için."

 

Hafifçe başımı salladım, soru sormamıştı ancak benden onay beklediği için söylemişti. Odadan çıktı ve birkaç dakika sonra geri döndü hemşireyle beraber. Hemşire birkaç tüp kan aldıktan sonra odadan çıkmıştı.

 

"Hocam dosyalar sizde kalsın, bende var zaten bilgiler. Bir durum olursa eğer çağırıraınız beni."

 

"Tamam." Sesim çok kısık çıkmıştı, neden bilmiyordum. Mert odadan çıktıktan sonra Timur abim de dosyaları kenara bırakıp koltuğa oturdu.

 

"Abi hadi git sen yengemlerin yanına, ben iyi-"

 

"İyi falan değilsin Ömrüm. Beni kızdırma. Nasıl aklım çıktı bayıldığında biliyor musun!?"

 

Yavaşça yutkundum. Birşey söyleyemedim. O üstünü değiştirmemişti ama benim üzerimde hastane kıyafeti vardı. Hemşireler üstümü değiştirmiş olmalıydı. Gözlerimi kapattığımda hiç birşey düşnmüyordum.

 

Bir süre sonra bir hareketlilik oldu. Abim yanımdan kalktı. Odanın sessizliğinde yankılanan postallarının sesinden sonra kapı açılma sesi geldi. Bir kaç saniye sonra da kapanmıştı. Onlarda haklıydı, bazen ben bile kendime tahammül edemiyordum. Timur abimin yanına oturduğunu hissettiğimde gözlerini açtım yavaşça. Çok hafifçe gülümsedi ardından saçlarımı okşadı.

 

"Abi, yorgun değil misin? Biraz dinlensene."

 

"Yorgun değilim Ömrüm. Uzun zamandır görüşemiyoruz, gel sohbet edelim biraz."

 

"Uzun zamandır? Yirmi bir saat kadar mı uzun bir süre?"

 

Gülümsedi.

 

"Çok bile olmuş daha sık görüşmeliyiz."

 

Hafifçe gülümsedim.

 

"Biriyle görüşüyorum bir süredir. Ama çok yeni bir kaç haftadır. Daha Tunç'a bile söyleyemedim."

 

Gülümsedim doğrulmak istedim ama izin vermedi.

 

"Yaa abi."

 

"Yat yoksa anlatmam."

 

Gözlerimi devirdiğimde gülmüştü.

 

"Ee kim bu kız? Yok mu adı?"

 

Yeniden gülmüştü.

 

"Sakin ol biraz Ömrüm, anlatıyorum işte. Adı Lavin. Boğazda bir kafe var, ona ait küçük bir yer. Hem kafenin sahibi hem de orda çalışıyor."

 

"Siz nasıl tanıştınız peki?"

 

"Yanii biraz Tunç'un payı var diyebilirim aslında. Boğazda oturuyorduk Tunç'ta biraz içmişti. Kahve almak için kafeye girdiğimde kapandığını söyledi, zaten saat geç olmuştu on bire falan geliyordu başka açık kafede kalmamıştı yakınımızda. Sonra rica ettim, biraz ısrar edince de kabul etti. İki tane kahve aldım sonra Tunç'un yanına gittim o gün. Ertesi gün nöbetteydim, ondan sonraki gün bir daha gittim kapanmaya yakın. Teşekkür etmek için gittim. Pek tanımadı ama sanırım bir daha gidicem. Onunla gerçekten tanışmak istiyorum."

 

"Yaa abi" gülümsedim. "Abi çok mutlu oldum ben. Ama merak ediyorum tanıştır lütfen."

 

"Hayır bücür, şimdi değil."

 

Abime bakıp gözlerimi devirdim.

 

"Sensin bücür, nerem bücür benim?!"

 

Gülmüştü, saatin nasıl geçtiğini anlamadığım bir şekilde hemşire odaya gelmişti. Yanımıza gelip elindeki dosyaları abime verdi.

 

"Hocam, Mert hoca size getirmemi söyledi dosyaları."

 

"Tamam teşekkürler."

 

Hemşire odadan çıktıktan sonra hala abime bakıyordum.

 

"Ee ne çıkmış?"

 

"Ömrüm biraz sabır, açıp okuyabilir miyim dosyayı!"

 

Hafif gülümsedim. O dosyayı okurken onu bekliyordum.

 

"Sana biraz kan vermemiz gerekiyor küçük hanım."

 

Seslice nefes verdim.

 

"Bi abim bi sen, tüm belalar nasıl sizi buluyor gerçekten anlamıyorum."

 

Timur abime baktığımda kızgındı ancak ben sessizce gülmüştüm. Sanki tüm dertlerim gitmiş gibi mutluydum çünkü abim mutluydu. Ancak kan verilmesini ve biraz daha hastanede kalmayı istemiyordum. O telefonunu aldı ve birini aradı. Sanırım Teoman abimdi. Konuştuktan sonra odadan çıkmıştı. Beş dakika kadar sonra geri geldiğinde yanında hemşşire, Teoman abim ve elinde malzemeler vardı. Ben seslice nefes vereceğim sırada Teoman abimle göz göze gelmiştik ve nefesim içimde kalmıştı. Hafifçe gülümsedim. O koltuğu benim yatağıma yaklaştırıp kolunu açtı ve koltuğa oturdu. Timur abim ona damar yolu açarken hemşire de masada malzemeleri ayarlıyordu. Timur abim damar yolunu açtıktan sonra hemşireden aldığı eşyaları ayarladı. İlk önce Teoman abimden kan aldı yirmi beş dakika kadar sonra kanı bana vermeye başladı Teoman abimin kolundaki damar yolunu ise çıkardı. Hemşire odadan çıkarken Timur abim bana baktı.

 

"Ben kan vermeye gidicem. Rahat duruyorsun."

 

Bir an bana mı söylüyor diye abime baktığımda, evet bana söylüyordu.

 

"Sen işine bak ben burdayım."

 

Teoman abime baktığımda kaşlarımı çattım.

 

"Ya ben suçlu muyum?! Kaçacak mıyım?! Ne biçim konuşma bu ya?!"

 

"Suçlu değilsin ancak evet kaçabilirsin."

 

Gözlerimi devirerek önüme döndüğümde güldü ve yanıma gelip saçlarımdan öptü sonra da odadan çıktı.

 

∞ ∞ ∞

 

Zorlada olsa ikna etmiştim ve hastaneden çıkış yapıyorduk. Üzerimi değiştirdikten sonra odadan çıktım. Abim hemen yanıma gelip omuzuma sarıldı ve bana destek oldu.

 

"İyiyim ben."

 

"İyi değilsin demedim zaten Ömrüm."

 

Güldü. Başımı kaldırıp abime baktığımda sustu.

 

"Güzellik." Sesin geldiği yöne başımı çevirip baktığımda Tunç abim gelmişti. Gülümsedim, Teoman abimin elinden kurtulup Tunç abime sarıldım. Bana sarılarak karşılık verdi, saçlarımı okşadı.

 

"Yetişemedim sanırım. Hastanede kalacağını söylediler bana?"

 

"Öyleydi ama artık değil."

 

Benden ayrılıp bana baktı, güldü.

 

"Sıkıkıyorum abi. Sevmiyorum hastaneyi."

 

"Biz bayılıyoruz zaten Ömrüm."

 

Teoman abime baktım kaşlarımı çatarak.

 

"Senin neyin var bugün! Neden bana ters davranıyorsun ya naptım ben sana!"

 

"Kendine dikkat etmiyorsun Ömrüm!"

 

"Napayım! Yemek yemeden önce laboranta mı gideyim!"

 

"Tamam, tamam gençler. Sakin olun. Ömrüm bize gelsene, Timur istedi. Akşam beraber kalalım diyor."

 

"Sabah karargaha gidicem ama."

 

"Ya ne olucak? Sanki hiç mi bizim evden gitmedin. Bahane üretiyorsun şu anda."

 

"Abi evde yavru var yalnız mı bırakıcam onu."

 

"Abin bakar birşey olmaz."

 

Evet söylesem bakardı ama Tunç'un emrivaki yapması onu kızdırıyordu. O emrivakileri sevmezdi. Arkamı dönüp

Teoman'a baktığımda bir kaç saniye yalnızca bana baktı ardından başını salladı. Tunç'a baktım.

 

"Tamam gelirim."

 

"Size zahmet dışarıdan da yemek yemeyin."

 

"Tamam o iş bende."

 

"Ondan daha çok korkuyorum ya. Ömrüm n'olursun kendi yemeğini kendin hazırla."

 

Hafif güldü. Ortamın gerginliği kırılmıştı ancak bu seferde sinirlenen Tunç abimdi. O cevap vermeden Tunç'un koluna girdim.

 

"Ee gitmiyor muyuz bak ben çok açım. Bana saatlerdir hiç birşey yedirmiyor kimse. Hadi gidelim hadi."

 

Biz Tunç abimle önden yürürken Teoman abim de arkamızdan geliyordu. Hastaneden çıktıktan sonra Tunç abimle birlikte onun arabasına ilerledik ve arabaya bindik. Yola çıktığımızda fark ettiğim ilk şey hastaneye geri dönmek istememdi. Çünkü şu anda öyle bir trafik vardı ki gerçekten buna katlanabilir miydim? Bilmiyordum. Kemerimi takıp arkama yaslandım. Camdan dışarıyı seyretmeye başladım.

Mihra... Mihra ne yapıyordu acaba. Alp şehit olduktan sonra bir kaç kez telefonda görüşmüştük ve üç kez de mezarlıkta karşılaşmıştık. Eğer Mert dönmeseydi onu nasıl toparlayabilirdim bilmiyordum çünkü hem onu çok fazla tanımıyordum hemde henüz kendimi bile tam anlamıyla toparlayamıyordum. Keşke hastaneden çıkmadan önce Mert'le konuşsaydım. Araları nasıldı acaba? Umarım iyidir çünkü ikisinin de birbirine ihtiyacı vardı.

 

Telefonumun çalmasıyla kendime geldiğimde hafif doğruldum, cebimde olan telefonumu çıkardım. 'Bilinmeyen Numara' kaşlarını çattım kim arıyordu? Telefonuuç açıp kulağıma kattım.

 

"Alo?"

 

Sessizlik. Karşı taraftan gelen sadece cızırtılı garip bir ses vardı.

 

"Alo? Duyuyor musunuz? Kimsiniz!?"

 

İki saniyelik bir sessizliğin ardından birşeylerin yere düşüp kırılma sesi geldi ve telefon kapandı. Kaşlarımı çatarak telefonu kulağımdan indirdim ve ekrana baktım.

 

"Kim o?"

 

Telefonumun ekranını kapatıp Tunç abime baktım.

 

"Bilmiyorum isim ve numara yazmıyor. Konuşmadı zaten telefon geri kapandı."

 

Bir kaç saniye gözünü yoldan ayırıp bana baktı ve geri önüne döndü..

 

"Açmasana o zaman kızım telefonu niye açıyorsun."

 

Seslice nefes verdim. Cevap vermeden yeniden önüme döndüm. Başımı koltuğa yaslayıp gözlerimi kapattım.

 

İki saat süren trafiğin ardından abimlerin evine varmıştık. Arabayı park ettikten sonra arabadan indik ve evin bahçesine girdik. O evin kapısını açıp içeri girdi ve beni bekledi bende içeriye girdikten sonra kapıyı kapattı.

 

"Salona geç hatta odaya çık dinlen ben yemek hazırlayan kadar. Odanda kıyafet var giyin onları. Rahat et. Yemek hazırlıyorum ben mutfakta."

 

O mutfağa giderken bende yukarı kata çıktım. Bana bunları söylemesine gerek yoktu çünkü zaten ben katmıştım o eşyaları, burası bizim evimizdi çünkü... Annemle babamdan sonra uzun bir süre kimse bu eve gelmemiş hatta bu evde kalmamıştı. Teoman abim o zamanlar harbiyedeydi. Bense bu eve hiç gelmek istememiştim. O zamanlar halamlarda kalmıştık iki yıl boyunca. Sonra ben de harbiyeye gidince Tunç ve Timur kendi evlerini tutmuştu beraber ikisi de üniversitedeydi zaten. Teoman abim yardımcı olmuştu o zaman. Tabi yengemle de 19'unda tanışmışlardı ancak yaklaşık 8 yıl sevgili kalmışlardı. Yengemin ailesi izin vermediği için daha sonrasında ise yengem abime kaçmıştı.

 

Bu eve gelmeyeli sanırım uzun zaman oldu. Merdivenleri çıktıktan sonra en başta durdum ve gözlerimi kapattım. Anılarım hala bu evde yaşıyordu. Annem ve babam hala bu evdeydiler. Gözlerimi yeniden açtığımda etrafa baktım. Hiç değişmemişti. Onlar eve tadilat yapmıştı ama evi hiç bozmamışlardı. Her şey aynı renkte her şey aynı dokusunda. Odalarımız bile değişmemişti.

 

Kendi odama ilerleyip içeri girdim. Odada küçük bir kız çocuğu vardı. Yeni alınan kıyafetleri giydirilmişti. Saçları kıvır kıvırdı. Yatağının üstünde oturmuş heyecanla annesini bekliyordu. Kapımı kapattığım sırada yok olmuştu. Derin bir nefes alıp verdim. Dolabıma gidip kıyafetlerimi aldım ve üniformamı değiştirdim. Üniformamı katlayıp yatağın kenarına kattım ve tabancamı da üniformanın altına kattım. Saçlarımı açıp hafif bir topuz yaptım. Odadan çıkıp aşağıya indim, salona geçip oturdum. Karmaşık sesler kafamda dolanıyordu, abimin sesini duyana kadar.

 

"Güzelim biraz dinlensene."

 

Başımı çevirip abime baktım. Çok hafifçe gülümsedim.

 

"İyiyim böyle."

 

"Acıktın mı? Timur aradı az önce çıkmış hastaneden geliyor."

 

"Onunla beraber yeriz bekleyelim."

 

"İstediğin birşey var mı getirsin?"

 

"Hıg hıg, teşekkürler."

 

"O zaman kapat gözlerini ve dinlen Ömrüm!"

 

Güldüm. Ama birşey söylemedim. Oturmaya devam ederken dizlerimi karnıma çekip dizlerime sarıldım, alnımı dizlerime yaslayıp gözlerimi kapattım.

 

∞ ∞ ∞

 

Gözlerimi açtığımda salon karanlıktı. Ev çok sessizdi. Bu beni her ne kadar tedirgin etse de telefonumu cebimden çıkarıp feneri açtım ve ayağa kalkıp salonun ışıklarını açtım. Feneri kapatırken saate baktığımda beş saat geçmişti. Telefonu tekrar cebime katıp kollarımı kaldırarak esnedim. Sırtım tutulmuştu biraz ama ben buna zaten alışkındım. Evde yavaş yavaş yürürken mutfağa gittim. Abimler uyumuş olamazdı çünkü saat henüz dokudu. Mutfağa baktım ama ordada kimse yoktu. Hatta yemekte yememişlerdi. Masa kurulmuş bir şekilde duruyordu. Bahçe kapısına doğru ilerleyip dışarıya baktım, ikisi de loş ortamda oturmuş birşey konuşuyorlardı. Kapıyı açıp dışarı adım attığında sanki bedenim değilde ruhum üşümüştü. Yalnız kalmıştı sanki ruhum. Beni gördüklerinde susmuşlardı.

 

"Günaydın Prenses."

 

Timur abimin söylediği şey duraksama neden olsa da gülümsedim.

 

"Neden uyandırmadınız saatler olmuş. Yemekte yememişsiniz."

 

"Nolucak dinlendin işte. Hem fazla aç değildik biz. Yeriz işte şimdi beraber."

 

"İçeri geçelim o zaman çok soğuk burası."

 

"Soğuk mu? Emin misin güzelim. O kadar da değil. Hele ki de senin için soğuk değil? Hasta mı oldun? Ateşin mi var yoksa senin?"

 

Timur abim sorduğu hiç bir soruya cevap vermemi beklemeden kalkıp yanıma geldi ve ateşim olup olmadığını kontrol etti. Seslice nefes vererek Timur abime baktım.

 

"Hasta değilim. Ateşim yok. İyiyim. Hava soğuk. Üşüyemez miyim ben ya off!"

 

Tunç abim bize gülerken Timur abim ise Tunç'a bakmıştı ters ters. Ayağa kalkıp yanımıza geldi ve Timur abimin en nefret ettiği şeyi yaptı. Saçlarını dağıttı. Timur abim tepki veremeden ikisinin arasına girdim çünkü kavga edeceklerdi biliyordum.

 

"Tamam bir şey yok. Hadi gelin içeriye geçelim."

 

Tunç abim daha da sinir bozmak için gülerken Timur abimi tuttuğum için birşey dememişti. Üçümüz de içeriye girdik ve kapıyı kapattım. Ben Timur abimle masaya otururken Tunç abim yemekleri ısıtıp, tabaklara katıp masaya geldi ve tabakaları önümüze katı kendi de oturdu.

 

Yemekleri yedikten sonra masayı toplayan ben olmuştum. Sanırım biraz kafa dağıtmaya ihtiyacım vardı. Bulaşıkları toparladıktan sonra üçümüze de Türk Kahvesi yapıp bardaklara doldurdum. Bardakları tepsiye katıp salona gittim ve kahvelerini verdim. Ben de kendi kahvemi alıp Timur abimin yanına oturdum. Kahve o kadar güzel kokuyordu ki bu hoşuma gitmişti. Kahvemden küçük bir yudum alıp gözlerimi kapattım. Kahve sanki tüm hücrelerini rahatlatıyor gibiydi. Biz kahvelerimizi içene kadar Tunç abim televizyondan sinema bulmaya çalışıyordu. En sonunda Timur abimin öflemesiyle ona baktım.

 

"Tunç kapat televizyonu. Başım döndü ya. Sanki hergün televizyon izliyordu birde yarım saattir oturmuş sinema arıyor!"

 

Sessizce güldüm. Biraz haklıydı ikisi de çok fazla televizyon izlemezdi bende sadece uzın izin günlerinde belki izlerdim. Tunç abimde öfledikten sonra televizyonu kapattı ve kahvesini içti.

 

"Eee, ne yapacağız o zaman?" Sıkkın bir sesle sormuştu Tunç abim.

 

"Sohbet ederiz. Zaten doğru düzgün görüşmüyoruz." Bana baktı kolunu uzattı. "Gel bakalım."

 

Abime baktım hafif gülümsedim. Biraz daha yanına yaklaşıp başımı göğsüne yasaladım. Saçlarımı okşadı.

 

"Hatırlıyor musun küçüklüğünü? Anlatayım mı sana biraz?"

 

İstemsizce güldüm.

 

"Abi aramızda çok yaş yok."

 

"Olabilir. Ben senin hatırlamadığın çoğu şeyi hatırlıyorum ama. Hemde çoğu şeyi. Beşinci yaş doğum gününü hatırlıyor musun mesela?"

 

"Yani pek değil aslında. Babam pasta getirmişti onu hatırlıyorum. Bir de..."

 

"Bir de ne? Ne oldu?"

 

"Alp şehit olduktan sonra... Albümümün içinden bir fotoğraf çıktı ama öylesine bırakılmıştı içine. Tarih vardı. Annemin el yazısıyla. 04.04.1997 . Alp ve benim fotoğrafımdı yan yana beraber çekilmiş... Tam hatırlamıyorum ancak biraz anımsıyorum."

 

Bana baktı bir süre birşey söylemeden saçlarımı okşadı.

 

"Alp'le tanıştığınızda dört yaşlarındaydın. Babam tanıştırmıştı hepimizi. Ama sizin tanışıklığınız pek sürmedi. Bir yıl kadar sadece. Beşinci yaş doğum gününden sonra bir daha görüşmediniz."

 

Kaşlarımı çattım başımı kaldıracaktım ancak izin vermedi. Başımı tuttu kaldırmamam için.

 

"Bakma bana bakarsan anlatmam. Zaten sana anlatmamız hala yasak."

 

"Neden? Bana söylemediğiniz şey ne abi?"

 

"Onu söylediğim zaman öğrenmiş oluyorsun."

 

"Öğrenmek için soruyorum zaten."

 

Güldü. Saçlarımdan öptüğünü hissettim.

 

"Abiii."

 

"Ömrüm sorma. Alp'le ilgili daha fazla şey anlatamam ben. Aradığın cevaplar bizde değil."

 

Bi an hırsla başımı kaldırıp abime baktım.

 

"Abi annem ve babam şehit oldu! Alp şehit oldu! Kime sorabilirim?! Benim ruhlarım yok konuşabileceğim!"

 

"Bizden biraz daha büyük olan ve bizden daha çok şey bilen birisi var. Üstelik..."

 

Beni yeniden şevkatle kendine çekti ve sarılıp saçlarımı okşadı.

 

"Üstelik sinirlen yada üzül diye konuşmuyoruz şu anda."

 

Derin bir nefes alıp verdi. Biz konuşuyorduk ancak Tunç abim ağzını bile açmıyordu.

 

"Neden bir daha görüşmedik?"

 

"Alp'le mi?.. Babam öyle istedi."

 

"Neden?"

 

"Bizimle aynı şehirde hatta aynı evde kalırken Teoman'la neden yıllarca farklı şehirlerde kaldınız? Üstelik yanına gelebilecek gücü ve otoritesi varken?"

 

Başımı hafifçe kaldırıp Timur abime baktım.

 

"Ne?"

 

Güldü.

 

"Ömrüm sen yoegunken gerçekten düşünemiyorum güzelim. Alp'le neden görüşmediysen Teoman'la da o yüzden görüşmedin. Ancak bize bu neden söylenmedi. Sadece görüşmiycekler dendi. Alp'i senden uzaklaştırdı çünkü çok yakın arkadaştınız ve babam bunu istemedi. Abimi senden ayıramadı çünkü abimizdi üçümüzünde ama onu da elinden geldiği kadar uzak tuttu. Ama... Yaşasaydılar... Eminim ki babam her şeye rağmen şimdi yine sizi tanıştırırdı."

 

Bir şey söylemeden yeniden başımı göğsüne yasladım.

 

"Tunç abim neden hiç konuşmuyor?"

 

"O Alp'le ilgili konuşmaz."

 

"Neden?"

 

"Ne demek neden?" Güldü. "Çünkü o çocuk kardeşini seviyordu. Sen Tunç'u, Alp'e hiç gülerek baktığını gördüm mü ben çocukken de görmedim. Hep kızgın kızgın bakardı ona."

 

Bi an başımı çevirip Tunç abime baktığımda boşluğuma gelmişti ve gülmüştüm. Ben gülünce bana baktı ne oldu der gibi ancak ben birşey söylemeden önüme düşmüştüm o da sormamıştı. Derin bir nefes alıp verdim. Her ne kadar gülsemde moralim daha çok düşmüştü aslında. Alp hakkında konuşmak bana aslında iyi gelmemişti. Gözlerimi kapattım.

 

"Abi... Ben çok özledim." Sesimi her ne kadar düz tutmaya çalışsam da sesim titremişti konuşurken.

 

"Belki zihnim geçmişi hatırlıyordu ama ben hatırlamıyorum abi. Ben şimdiyi hatırlıyorum. Ve ben onu çok özledim abi. Bir boşluk var içimde... Ruhumda bir boşluk var. Haftalar geçti, aylar geçti ama o boşluk dolmuyor."

 

"Annemle babamın... Boşluğu doldu mu Ömrüm?"

 

Bir tepki vermedim ama o cevap bekliyordu benden. Hayır dolmamıştı. Sadece Alp yanımdayken biraz hafifliyordu o boşluk. Ama artık çok daha derin bir boşluğa dönüşmüştü.

 

Hayır anlamında başımı salladım hafifçe.

 

"Ne kadar oldu peki?"

 

Yutkundum. Gözlerimi açmamakta ısrar ediyordum. Çünkü açarsam ağlamaya başlardım. Kısık sesle konuştum.

 

"İki ay sonra.. On beş yıl olucak."

 

"Onların boşluğunun dolmadığını söylüyorsun ve on beş yıl geçti. Alp şehit olalı üç ay kadar oluyor-"

 

"78 gün."

 

"Efendim?"

 

"78 gün oldu Alp şehit olalı."

 

Sessizlik oldu kısa bir süre. Abim konuyu toparlamaya çalışıyordu ancak burdan itibaren toparlayamayacağımın kendi de farkındaydı artık.

 

"Ömrüm." Dedi sadece sonrasında yeniden saçlarımdan öptü.

 

"Tamam, birşey söylemeden gerek yok."

 

Derin bir nefes alıp verdim ve doğrulup gözlerimi açtım. Gözlerimi sildikten sonra arkama yaslandım. O sırada telefonumun titrediğini hissedince ceketimi cebinden çıkardım ve ekrana baktım. Kaşlarımı çattım. "Bilinmeyen numara". Bugün ikinci oluyordu ve şu anda saat geçti?! Telefonu açıp kulağıma katttım.

 

"Alo?"

 

Ses gelmedi.

 

"Alo? Kimsiniz!? Cevap versenize! Alo?!"

 

Üç saniye sessizlik oldu. Ardından büyük demir bir kapınınçarpılarak kapanma sesi geldi ve yeniden telefon kapandı. Kaşlarımı çatarak telefonu indirdim ve ekrana baktım. O kadar emindim ki öğlen arayan kişiyle şu anda arayan kişi aynıydı. Birisi beni bilerek ve kasten arıyordu sonrasında arkadan bir ses geliyordu ve telefon kapanıyordu ama asla kimse konuşmuyordu.

 

"Kim aradı?"

 

Sert sesin geldiği yöne doğru çevirdim başımı.

 

"Bilmiyorum."

 

"Ben sana açma demedim mi hadi öğlen açtın şimdi niye açıyorsun?!"

 

"Ne oluyor, kim aradı?"

 

Bu sefer Timur abime baktım.

 

"Bilmiyorum. Hastaneden gelirken de birisi aradı. İkisi de bilinmeyen numara. Kimse konuşmuyor. Arıyor telefon on saniye kadar açık kalıyor sonra kapatıyor."

 

"Ömrüm bir sorun varsa bunu abime söyle."

 

"Bilmiyorum ki. Bugün ilk kez böyle birşey oluyor. Daha önce kimse aramadı böyle beni. Kimin aradığını da bilmiyorum."

 

"Sen dikkatli ol. Bir şey olursa eğer bizden saklama Ömrüm."

 

Başımı salladım hafifçe.

 

"Bir daha ararlarsa açma Ömrüm. Sana dikkatli ol dedikçe daha çok bela arıyorsun kendine ya!"

 

Tunç abime baktım. Aslında ben birşey yapmamıştım. Bana neden sinirleniyordu ki?"

 

"Abi tamam. Tamam ya. Neden birden üstüme geliyorsunuz, ne yaptım da kızıyorsunuz."

 

"Kızdım mı ben? Konuşuyorum sadece Ömrüm!"

 

"Abi hala kızıyorsun."

 

"Tamam. Tunç sakin ol biraz. Güzelim o da kızmıyor endişeleniyor sadece. Yani hepimiz endişeleniyoruz sadece farklı tepkiler veriyoruz hepimiz. Ama hadi bakalım artık uyumaya."

 

Timur abime baktım.

 

"Ayır ayrı mı uyuyacağız? Üstelik benim yatağım boyumdan bile küçük."

 

"Yoo Tunç bugün bizi odasına misafir ediyormuş. Boşuna almadı odasına dev gibi yatağı ya? Yayılmadan uyusun bugün de."

 

Bi an sesizlik oldu ve ikimiz de Tunç abime baktık.

 

"Siz yatın benim yatağında ben Timur'un odasında uyurum. Gece rahatsız ederim sizi utanmayın boşuna."

 

"Abi beraber uyuyalım işte, yanında ben yatarım birşey olmaz."

 

"Ömrüm -"

 

"Abi lütfen ya hadi. Uzun zamandır gelmiyorum zaten. Lütfen."

 

Pes etmişti yüzünden belliydi. Ayağa kalktı.

 

"Tamam. Yürü o zaman yukarı."

 

Güldüm ve ayağa kalktım. Hepsinden önce yukarı çıkmıştım. Kendi odama gidip kıyafetinin altından silahımı aldım. Her ne kadar abimlerle uyuyacakta olsam silahımı yanımdan bırakamazdım. Ben Tunç abimin odasına geçerken onlarda yukarıya çıkıyordu. Timur abim kendi odasına gidip yastığını alırken bende yatağın örtülerini açıp yatağın ortasına yatmıştım. Silahımı yattığım yastığın altına kattım. Yatak gerçekten de büyüktü. İki buçuk kişilik olması gerekiyordu. Büyük ihtimalle Tunç abim özel yaptırmıştı. O rahat yatmayı çok severdi öyle de alışmıştı. İkisi de yanıma geldi birisi sağıma birisi soluma uzandı ve örtüyü örttüler. Sanırım bu gece örtü kavgası da yaşanacaktı ama şu anda pek umursamadım. Gözlerimi kapattığımda ruhumda her ne kadar derin bir boşluk olsa da bedenim burada huzurlu hissediyordu. Yorgundum. Abilerim ne zaman uyudu bilmiyordum ancak ben çok geçmeden uyumuştum.

 

Bölüm : 01.07.2025 14:04 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...