16. Bölüm

16. Bölüm

Sy_sena
sy_sena

 

Gözlerimi açtığımda hava tamamen kararmıştı. Birileri fısıldayarak konuşuyordu. Başımı hafifçe çevirip etrafa baktım. Gülümsedim. Umay gelmişti. Tunç'un dizinde oturmuş ona birşeyler anlatıyordu.

 

 

"Prenses."

 

 

Seslendiğimde sustu ve bana baktı gülümsedi.

 

 

"Halaa. Uyandı uyandı."

 

 

Tunç'un kucağından inecekti ancak Tunç buna izin vermemişti.

 

 

"Dur biraz daha gözlerini açmadı."

 

 

"Saat kaç?"

 

 

"Sekiz buöuğa geliyor."

 

 

"Diğerleri nerede. Keşke yemek yeseydiniz beni beklemeseydiniz."

 

 

"Teoman uyuyor hala, yengem onun yanında. Timur da yarım saat önce dışarı çıktı."

 

 

"Bir şey mi oldu?"

 

 

"Bilmiyorum işim var dedi."

 

 

"Yemek yediniz mi?"

 

 

"Yedik biz merak etme. Sende biraz kendine gel çorba içiricem."

 

 

"Tamam."

 

 

"Yürümek ister misin biraz?"

 

 

Birkaç saniye abime baktım. Seslice nefes verdim.

 

 

"Hayır."

 

 

"Tamam. Birşey istediğin zaman söylemen yeterli."

 

 

Hafifçe başımı salladım.

 

 

"Hala."

 

 

"Efendim prenses."

 

 

"Bi kere öpebilir miyim? İzin vermediler bana."

 

 

Gülümsedim. Umay'ı özlemiştim. Küçücük kalbi dünyaları iyileştirebilirdi.

 

 

"Gel öp. Kim izin vermemiş aaa."

 

 

Tunç Umay'la beraber kalkıp yanıma geldi. Umay'ın yetişemeyeceğini biliyordu. Umay'ı bana yaklaştırdı. Yanağımdan öpüp gülümsedi.

 

 

"Ohh."

 

 

"Ben öpmiycek miyim?"

 

 

Yanağını bana döndüğünde hafifçe başımı kaldırıp yanağından öptüm. Gülümsüyordu. Tunç'ta yanağımdan öpüp koltuğa oturmuştu yeniden.

 

 

Ben uyandığımda Umay Tunç'a birşeyler anlatıyordu ve anlattığı şeyi yarım bırakmış olacak ki anlatmaya devam etti. Yavaşça nefes alıp verdim. Görebildiğim kadar dışarıyı seyrediyordum. Dışarısı kapkaranlıktı. Bahçeyi aydınlatan ışıklar hafif kalıyordu. Salonun ışıklarını ise hepsini açmamışlardı içerisi loştu. Ben uyanmayayım diye olabilirdi.

 

 

•••

 

 

Kafeye girdiğimde tüm masalar doluydu. Tezgahta başka birisi vardı. Beni fark ettiğinde elindeki işi hızlıca bitirip yanıma geldi.

 

 

"Merhaba hoşgeldiniz, şu anda tüm masalarımız dolu sizi kafede ağarlayamayacağımız için üzgünüz. Dilerseniz paket serviste yardımcı olabiliriz."

 

 

Kıza baktım. Yavaşça nefes alıp verdim tam konuşacağım sırada arka odadan elindeki tepsi ile çıktı. Tepsiyi tezgaha yerleştirdi.

 

 

"Berfin servis edebilirsin bunları, hazır."

 

 

Başını kaldırıp yanımdaki kıza baktı ardından baktı birkaç saniye durdu. Yeniden yanımdaki kıza baktı.

 

 

"Şu anda masamız yok söylemedin mi beyfendiye!"

 

 

Bu aynı kız olamazdı. Bana bakan kız böyle değildi.

 

 

"Lavin biraz konuşabilir miyiz?"

 

 

"Hayır. Müşterilerine sohbet etmiyorum, üstelik çalışıyorum."

 

 

"Tamam işin bitene kadar beklerim."

 

 

Biz konuşurken yanımdaki kız aramızdan sıyrılıp gitmişti bile.

 

 

"Konuşmak istemiyorum. Şu anda yeni servisimiz yok dışarı çıkar mısınız?!"

 

 

Rica etmiyordu. Sadece öfkeliydi bana. Kafeden çıktım. Seslice nefes verdim. Kapının hemen yanında yere çöküp oturdum. Gitmeyecektim. Onunla konuşmam gerekiyordu. Bir saat kadar sonra kafede sadece iki dolu masa kalmıştı. Onlar da yeni gelmişti. İçeri gitmekle gitmemek arasında kararsızdım. Buraya kadar geldin Timur, boş boş oturmak için mi?

 

 

Ayağa kalkıp üstümü çırptım. Yeniden içeriye girdiğimde ikisi de tezgahın arkasında kenara yaslanmış konuşuyorlardı. Beni gören Berfin olmuştu. O bana bakınca Lavin de arkasını dönüp bana baktı. Bana karşı olan öfkesi dinmemişti. Berfin'e bir şeyler söyleyip içeriye girmişti. Berfin gülümseyerek yanıma geldi.

 

 

"Buyurun, şu anda boş masamız var."

 

 

"Kafe kaçta kapanıyor?"

 

 

Sorum onu şaşırtmıştı ancak gülümsemeye devem etti.

 

 

"Yarım saat kadar sonra kapanacak."

 

 

"Lavinle konuşmak istiyorum."

 

 

"Lavinin şu anda mutfakta işi var, ben size yardımcı olayım."

 

 

"Teşekkürler, beklerim." İçeriye geçip geçen sefer geldiğimde oturduğum masaya oturdum.

 

 

Berfin yanıma gelmekte tereddüt ediyordu ama gelmemişti. Tezgah arkasına dönmüştü yeniden. Çok geçmeden diğer iki masada boşalmıştı. Kafede olan tek kişi bendim. Lavin yeniden dışarıya çıktığında sanki benim burda oturduğumu biliyormuş gibi özellikle bakmadı. Ayağa kalktım.

 

 

"Lavin, gerçekten konuşmama izin vermeyecek misin?"

 

 

"Elindeki malzemeleri tezgaha bırakıp bana baktı."

 

 

"Hayır, zaten o hatayı bir kez yaptım."

 

 

"Lavin lütfen en azından beş dakika ver bana."

 

 

Lavin birşey söyliyceği sırada Berfin kolunu tutmuştu. Lavin dişlerini sıkıp Berfin'e baktı.

 

 

"Kahve makinesini temizle, sonra da masaları topla."

 

 

Üstündeki önlüğü çıkarıp tezgaha bıraktı. Yanıma gelip karşımdaki sandalyeye oturdu, kollarını düğüm yapıp arkasına yaslandı.

 

 

"Beş dakikan başladı dinliyorum."

 

 

Yeniden sandalyeye oturup masaya yaklaştım.

 

 

"Lavin özür dilerim senden?"

 

 

"Özür?" Gülümsedi. Ama bu gülümseme canımı yakmıştı.

 

 

"Anlattıklarım sana çok saçma gelecek belki, belki de bahane üretiyorsun diğceksin-"

 

 

"Timur sen bir aydır yoksun. Ne anlatıyorsun bana şu anda?!"

 

 

Telefonumu cebimden çıkarıp gazete haberini açtım. Ömrüm'ün haberiydi. Telefonu lavinin önüne kattım.

 

 

"Kız kardeşim kaçırıldı. Yengem ve yeğenim tehdit altındaydı. Abim kardeşimi aradığı için bende ikizimle yengemlerin yanındaydık. Telefon numaran bende yok çünkü vermedin. İnternetten kafenin numarasını bulmak istedim bulamadım. Sana çok kez ulaşmaya çalıştım ulaşamadım. Kız kardeşim komadan uyandı. Günlerdir hastanedeyiz. Bir kaç saat önce hastaneden çıktı onu eve götürdük. Yürümeyi bırak şu anda ayakta bile duramıyor. Bu yüzden de yanından ayrılamıyoruz hiç birimiz."

 

 

Belki affetmemişti. Ama yüzündeki gard düşmüştü. Göz ucuyla telefona baktı haberi okuyup aşağıya kaydırdı geri kalanını okudu. Başını kaldırıp bana baktı.

 

 

"Kız kardeşim var dediğinde böyle birini beklemiyordum. Böyle bir hayatın olduğunu da bilmiyordum."

 

 

"Hayatım seni rahatsız mı ediyor?"

 

 

"Onu söylemedim."

 

 

Bir kaç saniye durdu.

 

 

"Berfin önüne dön işine bak."

 

 

Başımı hafifçe kaldırdığımda Berfin hızlıca önüne dönmüştü. Bizi dinliyordu. Bunu ben bile fark etmemiştim arkası dönükken nasıl fark etti? Yeniden Lavin'e baktım.

 

 

"Sana haber vermediğim için özür dilerim Lavin."

 

 

"Her şeyi anladım ama... Ben bunları yine de kafamda otutturamıyorum Timur? Sana o kadar kızgınım ki affetmek bile istemiyorum."

 

 

Öne doğru uzanıp elini tuttuğumda bunu reddetmemişti.

 

 

"Lavin sana karşı olan duygularım öylesine boş şeyler değil. Evet affedilecek bir şey yapmadım belki ama-"

 

 

"Timur.... bana biraz zaman ver lütfen."

 

 

Yutkundum. Elini yavaşça bırakıp başımı salladım.

 

 

"Tamam. Ama bu seni bıraktığım anlamına gelmiyor Lavin."

 

 

"Eve gitmemiz gerekiyor."

 

 

"Ben bırakayım sizi. Tek gitmeyin."

 

 

"Timur lütfen. Ayrıca Berfin'in ağzına laf veremem. Zaten buraya gelmen bile onun için büyük bir dedikodu meselesi."

 

 

Kaşlarımı çattım.

 

 

"Kötü bir şey mi yapıyorum ben Lavin? Neden dedikodu meselesi olsun?"

 

 

"Timur öyle demek istemedim yanlış anladın. Berfin kız kardeşim. O fazla meraklı birisi. Geldiğinden beri bile bana bir şey soramadığı için bile içi içini yiyor şu anda. Zaten bizi dinliyor oturduğumuzdan beri."

 

 

"Hayır dinlemiyorum."

 

 

Lavin arkasını dönüp Berfin'e baktı.

 

 

"Neyse ben mutfağı toparlayayım." Berfin mutfağa girince Lavin yeniden önüne dönmüştü. Söylemek istediğini şimdi anlamıştım.

 

 

"Lavin sana karşı açık olacağım. Belki tesadüf belki kader bilmiyorum anlamam da zaten böyle şeyleri. O gün kardeşimle sahile gelmesem belki seni hiç tanımayacaktım bile. Ama iyi ki gelmişim diyorum... Lavin bana bir şans veremez misin? Birbirimizi tanımamız için bir şansım olamaz mı?"

 

 

"Hep böyle mi olacak? Sürekli ortadan kaybolacak mısın?"

 

 

"Hayır, asla... Belki bunun bir çözümü de vardır?"

 

 

Telefonumu yeniden açıp rehbere girdim. Yeni numara kaydet kısmına basıp telefonu tekrar Lavin'in önüne kattım. Telefona baktığında belli etmemeye çalışsa da gülümsemişti.

 

 

"Bence bu sefer alabilirim. Sence?"

 

 

Telefonu alıp numarasını yazdı, yeniden telefonu masaya bıraktı. Hızlıca telefonu alıp numarayı kaydettim.

 

 

"Timur, şimdi çaldırma benim telefonumu. Telefon mutfakta. Daha sonra mesaj yazarın."

 

 

Lavin'e baktım gülümsedim, hafifçe başımı salladım.

 

 

"Hala sizi eve bırakmak istiyorum ve bu sefer sormuyorum. Bırakacağım. Hazırlanın hadi. Bu sefer itiraz etme."

 

 

"Tamam." Ayağa kalktı, gidecekken durdu.

 

 

"Kardeşin geçen sefer verdiğim chesscake'i beğendi mi?"

 

 

"Hangisini?"

 

 

Kaşlarını çattı. "Timur zaten bir kez verdim?"

 

 

"Hee şey. Evet, hayır yani şey..." seslice nefes verdim. "Ben onları ona veremedim.",

 

 

"Neden?"

 

 

"Boş ver."

 

 

"Timur neden dedim."

 

 

"Benim çileğe alerjim var. İşte senin burada verdiğin keki yiyince ilacımda yanımda değildi hastaneye gitmem gerekti. Oraya da ikizim geldi sonra gitmiş arabada görünce o yemiş. O yüzden kardeşime veremedim."

 

 

"Senin alerjin mi var! Timur bana bunu neden söylemedin. Ya hadi söylemedin pastayı neden yiyorsun?!"

 

 

"Çünkü çok güzel görünüyordu. Sende öyle getirince geri çeviremedim işte ."

 

 

"OFF deli!"

 

 

"Sen sürekli bana kızacaksan çok işimiz var yalnız."

 

 

"Beğenmiyorsan gidersin paşam."

 

 

"Yok razıyım ben her şeye." mutfağa doğru giderken arkasından söylenmiştim ama duymuştu biliyordum.

 

 

Lavin içeri girdikten bir kaç dakika sonra Berfin gelmişti. Masaları düzeltiyordu. Bende ayağa kalkıp yardımcı oldum. Lavin elinde bir kutuyla gelip bana baktı.

 

 

"Bunu al sen arabaya git, biz geliyoruz."

 

 

"Bu ne?"

 

 

"Çok sorguluyorsun." gülümsedim elindeki kutuyu aldım.

 

 

"Araba sol tarafta biraz ileride." başını salladı. Ben kafeden çıkıp arabaya gittim. Kutuyu bagaja yerleştirip bagaj kapağını kapattım. Arabaya yaslanıp gelmelerini bekledim. Lavin'in geldiğini görünce hızlıca doğrulup üstümü düzelttim. Bu Lavin'in gözünden kaçmamıştı. Berfin arabanın yanına gelip kapıyı açtı, arka koltuğa oturdu. Lavin elindeki eşyaları Berfin'in yanına bıraktı.

 

 

"Abla sen gelmeyecek misin?"

 

 

"Öne oturacağım?"

 

 

"Ben tek mi kalacağım?"

 

 

"Niye farklı araçlarla mı gidiyoruz Berfin? Yanına oturunca elini mi tutacağım?" kendi kendine söylenirken kapıyı kapattı. Gülümsedim. Ondan önce davranıp ön koltuğun kapısını açtım. O da gülümsemişti. Koltuğa oturduktan sonra kapısını kapatıp kendi tarafıma döndüm. Arabaya binip kontağı çalıştırdım. Park alanından çıkıp yola girdim.

 

 

"Hatırlıyor musun?"

 

 

Göz ucuyla Lavin'e bakıp yeniden önüme döndüm. "Neyi?"

 

 

"Yolu."

 

 

"Hatırlıyorum." Başını salladı.

 

 

"Bir sokak önce indir bizi ama. Eve kadar gitme."

 

 

"Emin misin?"

 

 

"Hı hı."

 

 

"Sen nasıl istersen."

 

 

İstediği gibi de yaptım. Vardığımızda bir sokak önce durmuştum.

 

 

"Teşekkürler."

 

 

"Rica ederim."

 

 

"Bura çok ters kalmayacak mı sana? Eve geç varacaksın."

 

 

"Hayır. Yani ters kalmayacak. Kardeşimin evine gitmeyeceğim. O benim yaşadığım evde. Normalde ayrı evlerde kalıyoruz işlerimize ters olduğu için de o izinli diye benimle kalacak. Şeyleri biliyor musun, şu bi süre önce gündem olan villalar vardı yıkım istenen. Çoğunluk izin vermedi diye yıkamadılar. Bir kaç yıl öncesinde."

 

 

"Evet biliyorum. Yani oraya hiç gitmedim ama haberlerde çok gördüm."

 

 

"O evlerden birisi işte. Orda oturuyorum." gülümsedi. Bir şey söyleyecekti ancak laf ağzında kalmıştı. Sokak dolu olduğu için yolun ortasındaydım ve bi araba arkamızda korna çalıyordu.

 

 

"Neyse, sonra konuşuruz. Teşekkürler."

 

 

"Görüşürüz." gülümsedim. O arabadan inince Berfin de inmişti. o anda fark ettiğim tek şey arabada Berfin de vardı.

 

 

Arkadaki arabayı daha fazla bekletmemek için sokaktan çıktım. Saat gece yarısına geliyordu. Yol boyunca aklımdan hiç çıkmamıştı. Evet suçluydum, ancak o da bana ulaşabilirdi. Nerede çalıştığımı ismimi birçok şeyi biliyordu. İsteseydi eğer o da arardı beni. Bunu ona söylemeyecektim. Eve vardığımda arabayı sitenin içindeki otoparka park ettim. 6 numaralı eve gittim. Eve dışardan bakınca çok fala ışık yanmıyordu. Uyuyor olabileceklerini düşünerekten kapıyı sessizce açıp içeriye girdim. Yukarı çıkacağım sırada bahçeden gelen gülme seslerini duyunca kaşlarımı çattım. Galiba uyumamışlardı. Mutfağa gidip bahçeye açılan kapıdan baktığımda hepsi burada oturuyordu. Ve misafirde vardı. Görünmeden odama gitmeyi tercih ediyordum ancak Ömrüm beni çoktan görmüştü. Gitsem kimseye yine bir şey söylemezdi biliyordum ama gitmeye de gönlüm el vermedi. Bahçeye çıktım oturma grubuna doğru ilerledim.

 

 

"İyi akşamlar herkese." Tunç bana baktığında ne olduğunu henüz anlamamıştım. Ömrüm'ün yanına gidip saçlarından öptüm. "Çorbanı içtin mi?" sadece onun duyabileceği şekilde söylemiştim. Başını onaylarcasına salladığında gülümsedim. Tam uzanmıyordu bu yüzden de ayak ucunda oturacak kadar yer vardı. Boş kısma oturduğumda nedense ben geldiğimden beri herkes susmuştu. Ve nedenini yeni anlıyordum.

 

 

Üniversite yıllarında ortada hiç bir şey yokken beni terk edip sonrada ortadan kaybolan kız şimdi hiç bir şey olmamış hiç bir şey yaşanmamış gibi karşımda oturuyordu.

 

 

"Abi, Ada benim haberimi görünce ziyaret etmek istemiş beni."

 

 

Ömrümle eskiden yakın arkadaşlardı. ancak ortadan kaybolunca görüşmemişlerdi. 11 yıl sonra geri dönecek neyi vardı acaba? Keşke odama çıksaydım hiç gelmeseydim buraya. Keşke Lavinle biraz daha fazla kalsaydım.

 

 

"Nasılsın Timur?" Ada'ya baktım. Cevap vermesek olmuyor muydu? Beni görünmez yapar mısınız lütfen?!

 

 

"İyi."

 

 

"Ömrüm seni içeriye götüreyim mi? İlaçlarını alıp dinlenmen lazım." Önce Ömrüm'e sonra Teoman'a baktım. Ne yapmaya çalıştıklarını anlamıştım.

 

 

"Yok ben biraz daha dışarıda oturmak istiyorum. Kapalı alandan çok daraldım."

 

 

"O zaman size iyi geceler." Umay'ı kucağına alıp yengemle beraber içeriye gitmişlerdi. Tunç'ta kalkmaya niyetleniyordu ancak göz göze gelince vazgeçmişti.

 

 

"Ben kalkayım o zaman saat geç oldu zaten." Ayağa kalktığında bana baktığını hissediyordum ama dönüp bakmadım. Benim kalkmayacağımı çok iyi bildiği için Tunç yolcu etmeye gitmişti. Ömrümle baş başa kaldığımızda sadece bana odaklanmıştı.

 

 

"Ne oldu Ömrüm söyle? Fakat onunla ilgili Bir şey söyleyeceksen saklın konuşma."

 

 

"Neredeydin? Nerdeyse beş saattir yoksun."

 

 

"Sana anlatttığım kızın yanındaydım."

 

 

"Bu kadar saattir?"

 

 

"Evet. Çünkü çalışıyordu, konuşmak için işlerinin bitmesini bekledim." Pasta! bagajda unutmuştum. Hızlıca ayağa kalktım.

 

 

"Noldu?"

 

 

"Bagajda unuttum, geliyorum." bahçeden otoparka doğru koşar gibi gitmiştim. Arabanın anahtarı hala cebimdeydi. Bagajı açıp kutuya baktım. Gülümseyerek kutuyu alıp bagajı kapattım. Bu sefer koşarak değil de pastalar bozulmasın diye yavaş yavaş yürüdüm. Kendi bahçemize girip Ömrüm'ün yanına gittim.

 

 

"O ne?" Ömrüm'e bakıp gülümsedim.

 

 

"Bekle." Masayı koltuğa doğru yaklaştırıp kutuyu yavaşça masaya koydum. Dizlerimin üstünde yere oturup kutuyu açtım. Ne kattığını bende ilk kez görüyordum. Ama fark ettiğim ilk şey hiç birinin çilekli olmamasıydı. Gülümsedim.

 

 

"Katmamış."

 

 

"Ne?" Bi an başımı kaldırıp Ömrüm'e baktım.

 

 

"Yok bi şey. Bunları sana gönderdi. Bekle çatal alıp gelim." Yeniden ayağa kalkıp mutfağa gittim ve iki çatal alıp bahçeye döndüm. Dizlerimin üstünde oturup bir çatalı Ömrüm'e verdim.

 

 

"Ooo tatlı." Hızlıca kutunun kapağını kapatıp Tunç'a baktım.

 

 

"Yok sana git hakkını doldurdum sen."

 

"Ne?"

 

 

"Hastanede olduğum gece arabamdaki pastayı yemişsin. İnsan bi sorar."

 

 

"Zaten çileğe alerjin vardı bende yedim? Boşa mı gitsin?"

 

 

"O senin değildi benim de değildi zaten Ömrüm'ündü. Ama sen sormadan yedin!"

 

 

"Sadece bi tatlı."

 

 

"Hey, tamam! Susun ikiniz de! Yoksa bende yrmeyeceğim." Ömrüm'e bakıp seslice nefes verdim.

 

 

Kutuyu açtı içinden bir tane cupcake çıkarıp Tunç'a uzattı. Zafer kazanmış gibi gülüyordu! Cupcake alıp iki lokmada yedi. Kutuyu tam açıp tabak haline getirdim. Çatallardan birini Ömrüm'e verdim. Uzanması ve rahat yemesi için de kutuyu alıp kucağına koydum.

 

 

"Sen nerden alıyorsun bunları bak tadı çok güzel gerçekten. Sen bana yedirmiyorsun en azından söyle ben kendim gidip alayım."

 

 

"Rüyanda görürsün." Ömrüm sadece bir pastayı kıskandığım için bile bana içinden gülüyordu şu anda. O çilekli cheesecake'leri bana sormadan yediğinde düşünecekti. Diğer cupcake'i alıp geri kalanı ömrüme bıraktım. Yere tam oturup sırtımı koltuğa yasladım. Bir kaç saniye sessizlik olmuştu, tabi Tunç bu sessizliği bozana kadar.

 

 

"Ohaa! Senin sevgilin var." Gözlerimi kapatıp elimi alnıma vurduğumda gülmüştü.

 

 

"Sevgili değiller." Elimi indirip Ömrüm'e baktım. Yok diğeceğine sevgili değiller diyor.

 

 

"Tamam sonuöta hayatında biri var. Ve bana bunu söylemedi."

 

 

"Göbek bağımız bir mi doğdu da sana hesap verim diğcem ama diyemiyorum."

 

 

"Abi ikizsiniz."

 

 

"Ben bilmiyordum güzelim, teşekkür ederim." Gülmek istiyordu ama yaraları izin vermediği için sadece gülümsüyordu.

 

 

"Ne zamandır tanışıyorsunuz?"

 

 

"Bir buçuk ay falan oldu. Ama iki kez görüştük sadece."

 

 

"Neden?"

 

 

"Öyle gerekiyordu çünkü?"

 

 

"Yabancı mı?"

 

 

"Hayır."

 

 

"Niye o zaman?"

 

 

"Aaa Tunç yeter!" Güldü. Yine! Beni gerçekten çıkdırtıyorlardı.

 

 

"Biraz daha bağırmak ister misiniz? Yoksa ben aşağıya geleyim mi!?"

 

 

Üçümüz de aynı anda başımızı kaldırıp yukarıya bakmıştık. Teoman pencereden biz bakıyordu.

 

 

"Abi, Umay uyumadıysa aşağıya göndersene. Hala'nın sürprizi varmış dersin."

 

 

"Sabah yaparsın sürprizini. Zaten inat ediyor uyumuyor."

 

 

"Ya hadi lütfen. Söz ben uyuturum onu. Sen aşağıda gönder sonra siz yengemle uyuyun beklemeyin."

 

 

"Ömrüm."

 

 

"Abii."

 

 

Oflayarak pencereyi kapatmıştı tekrar. O oda kendisinin değil benim odamdı. O bir yandaydı ama oradan bize baksa muhtemelen görmezdik bu yüzden benim odamdan seslenmiş olmalıydı. Bir kaç dakika sonra Umay bahçeye çıktığında gülümsedim. Beyaz pijamalarının üstünde sarı civcivler vardı. Bi kolumu açıp Umay'a baktım.

 

 

"Gel prenses."

 

 

Yanıma geldiğinde sarılıp saçlarından öptüm. Aşağıdayken uyuyordu ama yukarı çıkınca uyanmış olmalı. Gözlerinde hala uyku vardı.

 

 

"Hala sürprizin ne?"

 

 

Elimdeki keki masaya bırakıp Umay'ı kucağıma alarak ayağa kalktım. Pasta yedirecekti anlamıştım çoktan. Üstü çikolata kaplı pastadan bir parça bölüp Umay'a uzattı. İkisinin de rahat etmesi için Umay'ı masaya otutturup kendi kekimi aldım ve tekli koltuklardan birine oturdum.

 

 

"Halaa bu çok güzeel." Umay'a bakıp gülümsedim.

 

 

"Evet aşkım çok güzel bu yüzden çağırdım seni." Mutlu olmuştu. Umay, Ömrüm'ün küçüklüğü gibiydi. Çok şey hatırlamıyordu kendiyle ilgili ama bir çoğu benim aklımda kalmıştı.

 

 

•••

 

 

Pastalarını yedikten sonra ben Ömrüm'ü, Tunç'ta Umay'ı yukarıya çıkarmıştı. İkisini de benim yatağıma yatırmıştık. Ömrüm'ün üstünü örttükten sonra aşağıya inip bahçeyi toparladım. Kapıları kitleyip Ömrüm'ün ilaçlarını ve bir bardak su aldım. Yukarıya çıkıp odaya girdim. Umay hemen uyumuştu. Gülümsedim. Ömrüm'ün yanına gidip ilacını ve suyu içirdim. Umay uyanmasın diye yavaşça yatağa oturdum. Hafifçe elini tuttum.

 

 

"Yarın beraber fizik tedaviye gideceğiz."

 

 

"Tamam."

 

 

"Sonra seni dışarıya çıkartacağım."

 

 

"Hayır."

 

 

"Evet."

 

 

"Hayır. Bu halde dışarı çıkmam."

 

 

"Ne varmış halinde Ömrüm."

 

 

"Abi çatalı bile tutarken zorlanıyorum daha ne olabilir?"

 

 

"Eve mi hapsedeceksin kendini?"

 

 

Cevap vermedi. Onun da içi yanıyordu.

 

 

"Bir yere götürmek istiyorsan eğer... Beni Alp'in mezarına götür."

 

 

"Hayır. Bunu senle konuştuk. Mezarlığa gitmek istiyorsan bir an önce yürürsün. Bunun için de Tedavini ve ilaçlarını aksatmaman lazım."

 

 

Bana baktı. Hiç birşey söylemedi. Ayağa kalkıp üstünü güzelce örttüm.

 

 

"İyi geceler güzelim."

 

 

"İyi geceler."

 

 

Gece lambasının açıp ışıkları kapattım. Odadan çıkarken kapıyı aralık bırakmıştım. Aşağıya inip koltuğa uzandım. Üzerimi bile değiştirmemiştim. Çünkü aklıma gelmemişti. Tekrar yukarıya çıkmaya üşeniyordum. Gözlerimi kapattım fakat sabaha kadar uyumadım.

Bölüm : 05.07.2025 20:53 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...