17. Bölüm

17. Bölüm

Sy_sena
sy_sena

•••

 

"Şııı kalk artık."

 

Kaşlarımı çattım. Hem seslenip hem dürtmek?

 

"Kalksana oğlum. Kime diyorum!?"

 

"Ne var ya! Ne var sabah sabah?"

 

Yüzüme gelen ışık yüzünden gözlerimi açamıyordum. Ellerimi gözlerime siper edip hafifçe gözlerimi açtım. Bana Tunç yetiyordu. Bir de şimdi Teoman çıktı.

 

"Ömrüm'ü fizik tedaviye götürmeyecek misin? Kalksana."

 

"Saat kaç?"

 

"10. Tabii sabaha kadar uyumadığınız için hiç birinizin uyanmamasına şaşmadım."

 

Doğrulup arkama yaslandım. Yoksa susmayacaktı.

 

"Ömrüm uyandı mı?"

 

"Kahvaltı bile yaptı."

 

"Hani uyanmamıştı kimse?

 

"Tunçla seni kastetmiştim."

 

Karşımda durdu ve kahkaha attı. Sabah sabah ben kimlerle uğraşıyorum ya! Ayağa kalkıp yukarıya çıktım. Odama girdiğimde Tunç yatağımda yayılmış yatıyordu. Dolaptan siyah kumaş pantolunumu ve beyaz tişörtümü alıp banyoya girdim. Hızlıca önce duş alıp sonra üzerimi giyindim. Havluyla saçlarımı hızlıca kurulayıp banyodan çıktım. Aşağıya indiğimde salonda oturuyorlardı.

 

"Günaydınlar."

 

"Günaydın abi."

 

"Günaydın Timur."

 

Hafif gülümsedim. Ömrüm'ün yanına gidip saçlarından öptüm.

 

"Amcaa."

 

Gülümseyerek Umay'a baktım. "Amcan kurban. Söyle prenses."

 

"Ben de sizinle gelmek istiyorum."

 

"Olmaz prenses. Çünkü hastaneye gideceğiz biz. Ama seni dışarıya çıkartacağı hala biraz iyileşince. Tamam mı?"

 

"Tamam amca." Üzülmüştü ama onu hastaneye götüremezdim. Zaten orada sıkılırdı.

 

"Gel bakalım." Eğilip Ömrüm'ü kucağıma aldım. Hafifçe koluma tutundu.

 

"Üstün bozulmasın?"

 

"Ne?" kaşlarımı çattın söylediğini anlamamıştım.

 

"Ütün bozulmasın diyorum. Kime bu kadar süslenme. Almıyorlar mı yoksa seni hastaneye." Güldü. Gülümsedim ama cevap vermedim.

 

"Tüy kadar kalmışsın." Bir şey demedi. "Hadi görüşürüz."

 

"Selam söyle."

 

Kapıya doğru yürüyordum. Dönüp Teoman'a bakmamıştım.

 

"Kime?"

 

"Kıza."

 

Ben bu sefer gülmemiştim ama Ömrüm gülüyordu. Evden çıkıp arabaya gittik. Kumandayla kilidi açtıktan sonra hafif eğilip kapıyı açtım. Ömrüm'ü koltuğa otutturup kemerini taktım. Kapısını kapattım. Kendi tarafıma dönüp arabaya bindim. Siteden çıkıp hastane yoluna girdim.

 

"Her şeyi herkese anlatın zaten size de hiç bir şey söylenmiyor artık."

 

"Valla ben hiç bir şey anlatmadım. Tunç'ta hala uyuyor. Biz bir şey söylemedik."

 

"Kamera takmış her andımızı izliyor zaten. Gizlimizde kalmadı."

 

Güldü. "Bakıyorum da çok eğleniyoruz bu sabah."

 

"Bu saç ne aynaya bakmadın mı sen. Düzeltsene."

 

"Vakit mi bıraktınız?" Gülüyordu. Söylediğim her şeye...

 

Işıklarda durduğumuzda orta aynadan yüzüme bakıp saçlarımı düzelttim. Hastaneye vardığımızda tekerlekli sandalye alıp Ömrüm'ü sandalyeye otutturmuştum.

 

Fizik tedavi odasına vardığımızda oradaki doktor Ömrümle ilgilenmişti. Bir saatten fazla sürmüştü. Kasları zayıf olduğu için sakatlanmayacağı şekilde biraz zorlamıştı doktor. Yeniden tekerlekli sandalye ile arabaya dönmüştük. Kucağıma alıp arabaya otutturdum. Sandalyeyi teslim ettikten sonra gelip arabaya bindim.

 

"Çok mu yoruldun?"

 

"Bacaklarım ağrıyor sadece."

 

"Kasların zayıf. Bu yüzden bir kaç seans ağrayacaklar güzelim." Sadece başını salladı.

 

"Acıktın mı?"

 

"Biraz."

 

"Yemek yiyelim mi?"

 

"Fark etmez."

 

Gülümsedim. Önce Ömrüm'ün sonra kendi kemerimi taktım. Yola çıkıp sahile gittik.

 

"Abi benim silahım nerede?"

 

"Nerden çıktı şimdi bu?"

 

"Hala askerim ya hani ben?"

 

"Teoman'da."

 

"Tamam."

 

Lavin'in kafesine gelmiştik. Öğleni geçmişti saat. Ne kadar aç olursa olsun şimdi zorlasam yemek yemeyecekti ama tatlı yerdi. Arabayı boş bulduğum en yakın yere park ettim.

 

"Abi... Eve mi gitseydik?"

 

"Açım dedin?"

 

"Eve gidelim ya." Ömrüm'e baktım. Saçını okşadım yavaşça. "Utanılacak hiç bir şey yok. Seni kucağıma alacağım ve yemek yemeğe gideceğiz. Millet sevgilisi onu kucağına alsın diye deliriyor kızım."

 

Güldü. Biraz da gözleri dolmuştu. "Biz sevgili değiliz abi."

 

"Aaa ne var dışarıdakiler bunu bilmiyor."

 

Arabadan indim, Ömrüm'ün tarafına döndüm. Kapıyı açıp Ömrüm'ü kucağıma aldım. Saçlarından öptükten sonra arabanın kapısını kapatıp kilitlemiştim. Kafeye girdiğimizde biraz yoğunluk vardı. Boş gördüğüm masalardan birine ilerleyip sandalyeyi yavaşça ayağımla geri çekerek Ömrüm'ü otutturdum. Tezgahta Berfin vardı Lavin'i görememiştim. O da bana şaşkın bir şekilde bakıyordu. Yanındaki müşteri gittikten sonra yanına gittim.

 

"Kolay gelsin."

 

"T-teşekkürler."

 

"Lavin burada mı?"

 

"İşi var."

 

"Tamam. O zaman bir tane çay bir tane kahve ve pasta alabilir miyiz?"

 

"Hangi pasta?"

 

Lavin arka tezgahtan çıktığında gözüm ona takılmıştı. Tezgahın önüne gelene kadar beni fark etmemişti. Gülümsedim. Elindeki kapkekleri rafa kattıktan sonra gülümsedi.

 

"Gelmeni beklemiyordum bugün."

 

"Aslında bende beklemiyordum çünkü dün red yemiştim." Kaşlarını çattı. "Kız kardeşimi getirdim. Dün dışarı çıkmak istememişti. Hastaneden dönerken biraz ikna ettim."

 

"O zaman, şimdi yoğun biraz ama on beş dakika kadar sonra dağılır kalabalık. Öğlen molası saati diye. Sonra yanınıza gelirim."

 

"Sorun yok."

 

"İstediğin bir şey var mı?"

 

"Bilmem. Çok güzel görünüyorlar. Sen seç."

 

"Tamam o zaman. Otur sen Berfin getirir."

 

"Tamam." Gülümsedim. Yeniden masaya dönüp Ömrüm'ün yanına oturdum.

 

"Bu kız?"

 

"Efendim?" Güldü sessizce.

 

"Bahsettiğin kişi bu kız. Ve bilerek getirdin beni buraya."

 

"Yanii aslında biraz... Evet..." Gülümsedi.

 

"Yakışıyorsunuz." Gülümsedim. Berfin pasta ve içecekleri getirip servis ettikten sonra bana bakmıştı birkaç saniye. Ona baktığımda geri gitmişti.

 

"Abi bir şey mi oldu?"

 

"Bilmiyorum."

 

"Bu kim?"

 

"Lavin'in kardeşi, Berfin."

 

Kahveyi Ömrüm'ün önüne katıp çayı aldım. Çayımdan bir yudum içtikten sonra bardağımı masaya bıraktım.

 

"Pastalar senin için. Lavin seçti, ye hadi."

 

"Abi."

 

"Hı?"

 

"Abiii." Güldü.

 

"Noldu kızım?" Yine güldü.

 

"Sen gerçekten aşık olmuşsun."

 

Bir kaç saniye Ömrüm'e baktıktan sonra başımı eğdim. Yüzüm kızaracaktı biliyordum.

 

"Dün Ada-" Ömrüme baktım.

 

"Ömrüm sakın. Tamamlama cümleni. Öyle bir kimse yok benim hayatımda. Ve konusunun dahi açılmasını istemiyorum."

 

"Tamam. Sustum."

 

"Merhaba. Hoşgeldiniz" Lavin geldiğinde irkilmiştim. Arkam dönük olduğu için ne zaman geldiğini ve bir şey duyup duymadığını bilmiyordum. Hafifçe gülümsedim. Ömrüm Lavin'e elini uzatıp tokalaşmıştı.

 

"Merhaba, Ömrüm ben." İkisi de gülümsedi. Lavin diğer sandalyeyi çekip yanımıza oturmuştu.

 

"Lavin ben de. Memnun oldum."

 

"Ben de çok memnun oldum."

 

"Timur hastaneden geldiğimizi söyledi. Bir şey yoktur umarım. Ayrıca başınıza gelen olayı duydum. Çok geçmiş olsun."

 

Lavinin koluna dokundu, gülümsedi.

 

"Siz deme. Sen de." Hafifçe gülümsemişti.

 

"Tamam."

 

İkisi sohbet ediyordu ama ben onlara odaklanamıyordum. Beynim şu anda buna izin vermiyordu.

 

"Timur." Lavin koluma dokunduğunda irkilmiştim. Sakinleştirmek ister gibi yavaşça elimi tuttu. Lavin'e bakıp hafifçe gülümsedim.

 

"İyi misin? Kaçıncı kez sesleniyoruz duymadın."

 

"Dalmışım sadece."

 

"Çayın buz gibi oldu. Yenisini getireyim." O daha kalkmaya niyetlenmeden elini tuttum.

 

"Otur gerek yok."

 

"Sana da pasta getireyim mi?"

 

Tabağa baktığımda Ömrüm hepsini yemişti. Büyük ihtimalle hoşuna gitmişti.

 

"Ben sonra yerim. Ömrüm zaten şeker komasına girecek dünden beri."

 

Ömrüme baktığımda mutluydu ve eğleniyordu. Omuzlarını silkti.

 

"Sen getirdin beni buraya." Gülümsedim.

 

"Afiyet olsun güzelim." Lavin'e baktım.

 

"Biz artık kalksak olur mu? Ömrüm'ü eve götürmem gerekiyor. İlaçları evde içmesi gerekiyor artık."

 

"Tamam sorun değil." Ben ayağa kalktığımda o da kalkmıştı.

 

"Yarın gelemem büyük ihtimalle hastanede nöbetim var. Sonraki gün gelirim." Elimi tuttu.

 

"Dinlen nöbetten çıkınca."

 

"Tamam. Merak etme."

 

Cebimden bir miktar para çıkarıp tabağın altına bıraktım. Bunu fark ettiğinde kolumu tuttu.

 

"Timur hayır."

 

"Lütfen saçmalama güzellik. Her seferinde aynı şeyi tartışmak istemiyorum. Yoksa bi daha bu kafe şartları içerisinde görüşmeyiz." Omuzları düştü. Gülümsedim, Ömrüm olmasa saçlarından öperdim. Saçları çok güzeldi.

 

Ömrüm'ün yanına gidip yavaşça kucağıma aldım. Lavinle vedalaştıktan sonra kafeden çıkıp arabaya ilerledik. Arabaya bindikten sonra eve döndük. Yoldayken durup evde eksik olan şeyleri almıştım. Eve vardığımızda önce Ömrüm'ü kucağıma alıp eve girdim ve koltuğa uzandırdım. Mutfakta bi kaos vardı ama anlamadım. Tekrar arabaya gidip poşetleri aldıktan sonra arabayı kilitleyip eve girdim. Poşetleri mutfağa götürdüğümde herkes susup bana bakmıştı.

 

"Sende mi?"

 

"Ne bende mi?"

 

"Lütfen eve alışveriş yaptığını söyleme."

 

"Eve alışveriş yaptım." Umay Tunç'un kucağındaydı ve gülüyordu.

 

"Ne oluyor?"

 

"Lütfen dördünüz de çıkın mutfaktan çabuk." Kendi mutfağımdan kovulmuştum... Elimdeki poşetleri kenara bıraktıktan sonra odama çıkıp üzerimi değiştirdim ve kendimi yatağa attım. Yengem aşağıda bir şeyler söyleniyordu ve diğerleri gülüyordu ama anlamıyordum. Ayağa kalkıp aşağıya indim. Salona gidip boş olan bir yere oturdum.

 

"Niye geç kaldınız bu kadar? Kaç saat oldu?!"

 

"İşimiz vardı."

 

"Ne işi?"

 

"Trafik vardı."

 

Ömrüm güldüğünde başımı kaldırıp ona baktım. Sonra Teoman'a baktım.

 

"Bu da her şeye sinirleniyor. Sanki üç yaşındayız ya."

 

"Şıı sakin."

 

Ömrüm'e bakıp gülümsedim.

 

"Yengem neye kızıyordu az önce?"

 

"Tunç Umayla markete gitmiş bir sürü alışveriş yapmışlar. Sonra Teoman da dışarı çıkmış gelirken alışveriş yapmış. Sende gelirken alışveriş yaptın."

 

"Ulan al desem almazlar valla."

 

Ayağa kalktım. Mutfağa gidip Açelya'ya baktım.

 

"Yenge sen poşetleri bırakta şey yapar mısın? Yemek hazırsa sen ömrüme biraz yedirir misin? İlaçlarını içecekte. Ben mutfağı toparlarım."

 

Elindeki eşyaları yerleştirdikten sonra bana baktı. "Tamam."

 

Bir tepsi çıkarıp yemeği hazırladıktan sonra mutfaktan çıktı. Poşetleri hızlıca yerleştirdikten sonra tezgahı temizleyip bahçedeki masayı hazırladım. Hava bugün çok güzeldi.

 

 

 

∞∞∞∞∞∞∞∞∞∞∞∞∞∞∞∞∞∞∞∞∞∞∞∞∞∞∞

 

2 hafta sonra.

 

"Abi hadi lütfen. Bak aksatmıyorum da tedavimi. Ne kadar iyileşirsem iyileşeyim yine de uzun süre ben araba kullanmayacağım zaten. Hadi lütfen."

 

"Ömrüm Teoman beni öldürür. Bilmiyor musun o yasakladı."

 

"Ya abi o bugün nöbette. Haberi olmaz."

 

"Ben sözlümün mezarına da mı gidemeyeceğim abi?"

 

Bana baktı sonra seslice nefes verdi.

 

"Haftalar geçti. Hiç gidemedim."

 

"Tamam. Götüreceğim, tamam."

 

Çok hafifçe gülümsedim. Kol değneğinden destek alarak ayağa kalktım. Fizik tedavi işe yarıyordu. En azından destek alsam da artık tek başıma yürüyebiliyordum. Ama göreve dönsem de sahaya dönmem çok uzun sürecek gibi duruyordu. Eğitmen olarak göndermişlerdi beni. Kim bilir şimdi o çocuklar ne yapıyordu.

 

Odama çıkıp üzerimi değiştirdikten sonra yeniden aşağıya indim.

 

"Tamam hazırım ben."

 

"Yardım edim mi?"

 

"Yok, ben yürürüm."

 

Evde zaten kimse yoktu herkes dışarıdaydı. Tunç abimle ben kalmıştım bi' tek. O da beni yalnız bırakmamak için gitmemişti. Çünkü yengemin işi çıkmıştı.

 

Mezarlığa vardığımızda Tunç'un gelmesini istememiştim. O arabanın içinde bekliyordu. Yavaş adımlarla mezarlığa ilerledim. Çiçekler doluydu mezarı. Kim ekmişti acaba. Abim mi, Mert mi yoksa Mihra mı? Mezarın yanında yavaşça dizlerimin üzerine çöktüm. Başımı mezar taşına yaslayıp gözlerimi kapattım. Bomboş bir mezar taşı. İsmi dahi yazılmamıştı. Özlüyordum. Çok uzun zaman olmuştu. Gözümden bir damla yaş düştüğünde başımı kaldırıp gözlerimi açtım. Elimin tersiyle yavaşça gözlerimi sildim. Ağlamayacaktım. Ağlamamalıydım.

 

•••

 

Hastaneden çıktığımda Lavin'in yanına gitmek istemiştim. Ben nöbetçi olduğum için çok fazla görüşememiştik. Eve uğramakla uğramamak arasında kararsız kalmıştım ki uğramamayı seçtim. Uğrarsam eğer çok zaman kaybederdim. Hastaneden çıkmadan önce elimi yüzümü yıkayıp üzerimi değiştirdim.

 

Elimdeki eşyaları arka koltuğa bırakıp arabaya bindim. Hastanenin otoparkından çıktıktan sonra kısık sesle bir şarkı açmıştım. Yol sakindi, trafik yoktu ama burası İstanbul. Belli olmaz hiçbir şey. Yolda giderken gördüğüm bir çiçekçide durdum. Beyaz lale, lilyum ve beyaz zambaklardan oluşan bir buket yaptırdı. Çok güzel görünüyorlardı. Arabaya bindikten sonra sağ koltuğa ezilmeyecek şekilde çiçekleri yerleştirdim.

 

Kafeye vardığımda arabayı park edip buketi elime aldım. Arabadan inip kapıları kilitledim. Kafe de sakin görünüyordu dışarıdan. İçeriye girdiğimde gözlerim Lavin'i bulmuştu. Tezgah arkasındaki sandalyede oturuyordu. Ayağa kalkıp gülümsedi.

 

"Beklemiyordum."

 

"Sürpriiz." Güldüm. Elimdeki buketi ona uzattım. Buketi elimden alıp çiçekleri kokladı.

 

"Çok güzeller."

 

"Söyleseydim eğer sürpriz olmazdı zaten."

 

Tezgahın ön tarafına dönüp yanıma geldi.

 

"Nöbetten dolayı görüşemedik bu hafta. O yüzden gelmek istedim."

 

"Beni mi özledin?"

 

Başımı eğip gülümsedim. "Seni özledim."

 

Gülmüştü. Kolay kolay böyle bir şey söylemezdim ama onu gerçekten çok seviyordum.

 

"Gel otur hadi. Bir şey içer misin?"

 

"Aslında kahveye hayır demem. Yanında ayık kalmam gerekiyor çünkü." Konuşurken yeniden ona bakmıştım.

 

"Yorgunsun belli, neden önce eve gidip dinlenmedin?"

 

"Yorgun değilim, sen aklımı başımdan alıyorsun sadece." Bu sefer kaçan o'ydu.

 

"B-ben kahve yapayım." Tazgahın arkasına döndüğünde güldüm. Bir kaç müşteri vardı ama onlarda teras kısmında oturduğu için bizi duymamışlardı zaten. Masaya oturup Lavin'i izledim. Kahve makinesini ayarladıktan sonra mutfağa girip bir dakika sonra elinde vazo ile geri dönmüştü. Getirdiğim çiçekleri suya katmıştı. Kahveleri bardaklara doldurduktan sonra iki bardağı da alıp yanıma geldi. Bardakları masaya bıraktıktan sonra karşıma oturdu.

 

"Sanki bugün biraz durgunsun? Çok mu yoruldun?"

 

"Hayır. Yani yorulmadım, durgun da değilim."

 

"Ne var kafanda? Hadi söyle beraber çözelim."

 

"Bir şey soracağım sana Timur. Ama bir kez sorarım senden de bir cevap istiyorum sadece."

 

"Sor. Seni dinliyorum."

 

"Buraya kız kardeşinle geldiğinde ben masanıza gelmeden önce bir şey konuşuyordunuz... Birini-"

 

Seslice nefes verdiğimde cümlesini tamamlamamıştı bile.

 

"Sen onu duydun mu?" derin bir nefes alıp verdim. "Anlatacağım." Göz teması kurduğumuzda benden cevap bekliyordu ama gözlerinde de küçük bir tedirginlik görüyordum.

 

"Kardeşimin bahsettiği kişi okul zamanlarımdan kalma bir kimse."

 

"Eski sevgilin yani." Seslice nefes verip başımı salladım hafifçe.

 

"Tıp fakültesi için hazırladığım dönemlerde beni terk etti. Sonrada bi daha hiç görüşmedik."

 

"Ne zamana kadar?"

 

"Bir kaç hafta öncesine kadar. Sen Ömrüm için pasta verdiğin gün eve gittiğimde bizim evimizdeydi. Ömrümle eskiden yakın arkadaşlardı ama yaşananlardan sonra Ömrüm de görüşmemişti. Haberlerde Ömrüm'ü duymuş ve gelmiş oraya. Ama ben yine de konuşmadım."

 

"Evinizi nereden biliyor bu kadar yıl geçmişse?"

 

"O ev benim evim değil. Ailemizden bize kalan ev. Ben o ev dışında bir evde yaşamadım hiç. Bi keresinde Ömrüm çağırmıştı o eve oradan biliyor."

 

Ben göz temasımı ne kadar kesmemeye çalışsam da o gözlerini kaçırmıştı. Doğruldum ve Lavin'in elini tuttum.

 

"Lavin bana bak. Benden gözlerini kaçırma. Yaşadığın hissi anlamaya çalışıyorum, haklısında. Ama benim için yoldan geçen bir insandan farksız birisi o. Hem de çok uzun zamandır öyle."

 

"O zaman ondan başka sevgilinde olmadı? Neden bunca yıl bekledin o zaman?"

 

"Sevgilin deyip durma lütfen. Evet olmadı. Ama beklemedim. Karşıma hiç kimse çıkmadı sadece. Ama bunca zaman sonra seni gördüm Lavin ben. Ben sana aşık oldum." Benden kaçırdığı bakışları artık yeri seyrediyordu. Ama tebessüm ettiğini görmüştüm.

 

"Aklında hiç bir soru işareti kalmaması için her şeyi yaparım Lavin. Hayatımdaki kadının tereddüte düşmesini asla istemem. O yüzden ne istersen sor cevap veririm.

 

"Karşında kıskanç bir kadın gibi duruyorum şu anda farkındayım-"

 

"Hayır. Öyle durmuyorsun. O yüzden cümleni tamamlama. İstediğin her şeyi sorabilirsin. Hatta bana inanmazsan Ömrüm'e de sorabilirsin. Ama yeter ki tereddüte düşme."

 

"Tamam şimdilik bu kadar soracaklarım."

 

Gülümsedim. Elini bırakmamıştım diğer elimle kupamı tutup bir yudum kahve içmiştim. Aklının dağıldığını gözlerinde görüyordum. Sisler dağılmaya başlamıştı. Ben Lavin'i seviyordum ve geçmişimde kalan biri yüzünden bu ilişkinin de bozulmasını istemiyordum. Olan her şeyi açık açık söylerdim ona. Ona karşı hep dürüst olacaktım. Çünkü zaten insan öyle olmalı, hayatına aldığı kişiye dürüst olmalıydı.

 

"Senin moralin bu yüzden bozuk, değil mi?" Bir şey demedi ama bakışlarından anlamıştım.

 

"Kaç gün geçti neden gelip sormuyorsun bana."

 

"Çünkü o günden beri görüşmüyoruz."

 

"Arayıp yanıma gel desen gelirdim." Gülümsedi.

 

"Her aradığımda gelir misin?" Sorduğu soru bir kaç saniye beni duraklatmıştı. Çünkü söylediği şeyi anlamamıştım. Anladığımda ise ilk tepkim gülümsemek olmuştu.

 

"Gelirim." Elini tuttum yavaşça. "Lavin, seni ailemle tanıştırmak istiyorum."

 

Bi an utandığını farkettim. "Kardeşimle tanıştım zaten Lavin. Ayrıca en sert tepki vermesini beklediğim kişi Ömrümken, o bile hiç bir tepki vermedi. Abim de tepki vermez kötü yönde. Ama ikizim biraz gevşektir saçmalayabilir onu aldırış etme tamam mı?"

 

Güldü. "Kardeşin o senin, deme öyle."

 

"Neyse. Yeğenim de çok sever hem seni, yani ama onun için bir şey diyemiyorum alışana kadar kıskanabilir, özür dilerim o yüzden şimdi."

 

"Tamam tamam kabul ediyorum."

 

"Yarın bu ayki son nöbetimi tutacağım. Sonra bir kaç gün izinliyim. Ben sana haber veririm müsait olduğun zamana ayarlarız."

 

"Tamam. Ama eve git artık uyu. Yorgun görünüyorsun."

 

"Değilim aslında."

 

"Timur, gözlerin bile kızarmış. Git dinlen hadi."

 

Gülümsedim. "Tamam tamam." Elini bırakıp ayağa kalktığımda o da kalktı. Kolumdan tuttuğunda Lavin'e baktım. Yanağımdan öptüğünde şaşırmıştım, gülümsedim.

 

"Görüşürüz."

 

"Görüşürüz." Kafeden çıkıp arabaya bindim.

 

Eve vardığımda ne Tunç evdeydi nede Ömrüm sözde birbirlerine emanet ediyoruz, arasam da ikisi de telefonunu açmıyor. Kamera takacağım artık üstlerine anca öyle başka çare yok. Odama çıkıp duş aldım ve üzerimi giyindim. Yorgundum, Ömrüm'ü merak etmiştim ama Tunç yanındaysa sorun yoktu. Gözlerimi kapatıp kısa sürede uyumuştum.

 

∞ ∞ ∞

 

Eve döndüğümüzde içim daha rahattı artık. Üzerim kirlendiği için Tunç beni odaya çıkarmıştı. Üstümü değiştirdikten sonra koltuk değneklerinden destek alarak aşağıya indim. Yavaşça koltuğa oturduktan sonra değnekleri bıraktım ve koltuğa uzandım.

 

"Timur gelmiş."

 

"Efendim ?"

 

"Timur gelmiş."

 

"Sen nereden gördün?"

 

"Arabasının anahtarı konsoldaydı. Odasının kapısı da biz giderken açıktı şimdi kapalı. Uyuyor olmalı?"

 

"Uyuyor baktım."

 

"Yokluğumuzu fark etti yani."

 

"Ben sana söyledim."

 

"Önemli değil. O bir şey demez."

 

"Ömrüm, Teoman seni mezarlığa götürdüğümü öğrenirse beni mahveder."

 

"Sen söylemezsen ben söylemezsem nerden bilecek abi? Ayrıca öğrenirse de suçu bana at." Seslice nefes verdim. "Yiyecek bir şeyler var mı acıktım biraz."

 

"Yengenin sabah yaptığı çorba var."

 

"Olur."

 

"Tamam bekle hazırlayıp getireyim." Ayağa kalkıp mutfağa gitti. 10 dakika kadar sonra küçük bir tepsiyle geri dönmüştü. Yanıma oturup ısıttığı çorbayı bana içirdi. Çorbadan sonra ilaçlarımı da alıp biraz dinlendim.

 

Zilin çaldığını duyana kadar uyuduğumun farkında değildim. Gözlerimi yavaşça açtım. Hava kararmıştı. Salonda loş bir ışık hakimdi. Etrafa bakındığımda karşımdaki koltukta Tunç uyuyordu. Acaba o ne zaman uyumuştu? Diğerleri gelmiş olmalıydı. Yavaşça ayağa kalktığım sırada Timur abim salon kapısında belirmişti. Hafifçe gülümsedim.

 

"Seni uyandırmaya gelmiştim."

 

"Bir şey mi oldu?"

 

"Hayır, sadece misafirin var."

 

"Kim geldi ki? Tim mi?"

 

"Yok... Onların gelmesine Teoman izin vermiyor da... Gel hadi." Yanıma gelip kolunu uzatmıştı. Yavaşça koluna girdikten sonra küçük adımlarla yavaşça yürüdüm. Kış bahçesine gittiğimizi fark ettiğimde bir şey sormamıştım. Yaklaştığımızda Mihra ve Mert'in içeride oturduğunu gördüm. Burukça gülümsedim. Ben Mihra ile yüzleşecek kadar güçlü değildim galiba... İçeri girdiğimde Mert ayağa kalkıp bana bakmıştı.

 

"Nasıl oldun?"

 

"İyi desem bir şeyler değişecek mi?" Bir şey söyleyememişti. Abimin kolunu bırakıp yavaşça koltuğa doğru ilerlediğim sırada Mert Timurla beraber kış bahçesinden çıkıp kapıyı kapatmışlardı. Mihranın yanına yavaş adımlarla ilerleyip koltuğa oturdum. Dizinin üstünde duran elini tuttuğumda bana baktı.

 

"Geçmiş olsun.. yenge."

 

"Sen nasılsın?"

 

"İyi desem bir şey değişecek mi?" Benim laflarımı tekrarlamıştı. Burukça gülümsedim. Başını eğip elime baktı, yavaşça yüzüğe dokundu.

 

"Alp'in tek hayali sendin." Gülümsedi. "Bu yüzüğü alalı çok olmuştu. Beraber gitmiştik almaya... Sürekli yanında taşıyordu."

 

"Ceketinin cebinden çıktı." Sesim çok kısık çıkmıştı. Başını yeniden kaldırıp bana baktı.

 

"En son sen görmüşsün. Yani öyle söyledi Mert bana. Onu almak için gitmişsiniz göreve.."

 

"Mihra ben özür dilerim."

 

"Senin bi suçun yok." Yavaşça nefes alıp verdim.

 

∞ ∞ ∞

 

Mihra ve Mert gittikten sonra Umay yemek yememekte ısrar ettiği için kendimi zorlayarak onunla birlikte bir kaç kaşık çorba içmiştim. Herkes çok yorgundu belliydi. Hepsi tek tek erkenden uyumaya gitmişti odalarına. Ben salona geçip uzandığım sırada Teoman yanıma gelmişti. Eğilip alnımdan öptükten sonra koltuğun yanında diz çöküp saçlarımı okşadı.

 

"Nasıl geçti bugün tedavin?" gülümsedim.

 

"İyi geçti."

 

"Bir sonraki ne zaman?"

 

"1 hafta sonra. Bugün sadece bir ilacımı eksiltti. Kullanmama gerek kalmadığını söyledi."

 

"Güzel. Var mı istediğin bir şey?"

 

"Hıg hıg teşekkürler." Yeniden alnından öpüp ayağa kalktı.

 

"İyi geceler güzelim."

 

"İyi geceler." Gülümsedim. Salondan çıktıktan sonra yukarı kata çıkmıştı evin sessizliğinde duyabiliyordum.

 

Yarın uzun bir süre sonra askeriyeye gidecektim. Yeni yerimde ilk günüm sayılırdı aslında çünkü tanışmak için gittiğim gün çok uzun sürmemişti. İçimde garip bir his vardı. Farklı bir yerde olmanın verdiği o his. Ben sadece kendi timime aittim ama oradan oraya savurulup duruyordum. Seslice nefes verip gözlerimi kapattım. Bir kaç saat önce de uyanmış olsam hala çok uykum vardı.

Bölüm : 11.07.2025 08:47 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...